Borçlar Hukuku Ders Notu 20 Haziran 2017
20 Haziran 2017 Borçlar Hukuku Ders Notu
Yansıma Zarar
Yansıma zarar, haksız fiile uğrayan kişinin, zarar görme sonucunda bundan etkilenen kişinin uğradığı zarardır. Haksız fiilin mağduru başkasıdır, buradaki üçüncü kişi o ilk fiilin yansımasından etkilenmektedir. Yansıma zarar, bir mutlak hak ihlali gibi karşımıza çıkabileceği gibi, salt mal varlığı zararı gibi de karşımıza çıkabilir.
Örnek: Seda Sayan kaza geçiriyor ve gazinoda sahneye çıkamıyor. Gazinocunun zararı tipik bir yansıma zararıdır.
Yansıma zararlarla ilgili problem şudur; yansıma zararlar genellikle salt mal varlığı zararı olarak görülür. Salt mal varlığı zararının tazmini için özel koruma normunun varlığını gerektirir. Bunun dışında yansıma zarar, bir mutlak hak olarak da ortaya çıkabilir. Örneğin; bir doktorun geçirdiği kaza sonucunda hastaneye yetişememesi ve hastanın ölmesi. Hastanın ölmesi bir mutlak hak ihlalidir. Haksız fiilin mağduru doktor olmasına rağmen, bunun sonucunda etkilenen üçüncü kişi olan hastadır. BK 53/3, bu durumlarda tazmine izin veren bir özel koruma normudur.
Mevcut – Müstakbel – Muhtemel Zarar
Zarar hesaplandığı tarihe kadar gerçekleşmiş olan zararlar mevcut zararlardır.
Müstakbel ya da diğer adıyla gelecekteki zararlar, zararın hesaplandığı tarihte henüz gerçekleşmemiş olmakla birlikte, başka bir unsurun eklenmesine gerek olmaksızın gerçekleşmesi beklenen zararlardır. Örneğin; geçirdiği kaza neticesinde kolu kesilen yaralının ekonomik durumunun sarsılacağı ve gelir kaybı yaşayacağı açıktır. Müstakbel zararlar tazmin edilir mi? Evet, edilir. Fakat bir sıkıntı vardır; bunları nasıl hesaplayacağız? BK 50/2; “Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler.”
Muhtemel zararlar bakımından risk gerçekleşmedikçe, bunların tazmini mümkün değildir.
İlliyet Bağı (Nedensellik)
İlliyet bağı, sebep-sonuç ilişkisidir. Nedenselliği iki elden inceleyelim;
Mantıki nedensellik: Mantık kurallarına göre alelade bir sebep sonuç ilişkisini kurmak yeterli değildir. Düşünün ki bir trafik kazası nedeniyle bir otobüsü kaçırıyorsunuz. Otobüs biletini yakıp diğer otobüse bilet alıyorsunuz. Ve sonradan bindiğiniz bu otobüs (yani ilk kaza olmasaydı binmeyeceğiniz otobüs) kaza yapıyor ve bu kazada kör oluyorsunuz. İlk başta aracınıza çarpan şoförü kör olmanızdan dolayı sorumlu tutabilir miyiz? Mantıken evet. Ama biz bunu kabul etmiyoruz. Yoksa bu süreç sonsuza kadar gider. bunu kabul etmek mümkün değil.
Uygun illiyet bağı: Hayatın genel akışına göre o davranışın (yani haksız fiilin) meydana gelen zararlı sonucu doğurmaya elverişli olup olmadığını inceliyoruz. Bir kimsenin arabasına çarptığınızda, “otobüsünü kaçıracak, diğer otobüse binecek, o da kaza yapacak ve kör olacak” şeklinde bir öngörüde bulunamayız.
Zararlı sonuç, bazı durumlarda tek bir sebepten değil, birçok sebepten meydana gelebilir. Biz bu duruma “sebeplerin çokluğu” adını veririz. Sebeplerin çokluğu, haksız fiile birden çok davranışın sebep olduğu hallerde ortaya çıkar. İlk olarak; “ortak illiyet” olarak karşımıza çıkar. Ortak illiyet, zararlı sonucu meydana getirmek bakımından, tek başına yeterli olmayan birden çok sebep bir araya gelmiş ve zararlı sonucu meydana getirmesini ifade eder. Düşünün ki iki tane fabrikanın arasından dere geçiyor. İnceden inceden atıklarını dereye boşaltmaya başlamışlar. “Azıcık bir atık döküyorum, birşey olmaz” diyerek böyle yapmışlar. Her bir fabrikanın tek başına attığı atık, dereyi zehirleyecek düzeyde değil. Lakin ikisi birden yapınca, zehirler birleşince balıkların hepsi ölüyor. Ortak illiyette, tek başına zararlı sonucu meydana getiremeyecek iki sebep bir araya geliyor ve zararlı sonuç ortaya çıkıyor; müteselsilen sorumluluk. Müteselsilen sorumululuk, zarar görenin, zararının tazmini bakımından, dilediği faile yönelebilmesini ifade eder. Ve yöneldiği kişi, zararın tamamını tazmin etmek zorundadır. Sonrasında failler kendi aralarında hesaplaşır. Ama ilk aşamada, bu sorumluluk zarar göreni korumaktadır. Zarar gören dilediği tarafa gidebilir ve faillerin herhangi birisinin; “bana gelme, diğerine git” diyebilme şansı yoktur.
Yarışan İlliyet: Bir zararlı sonucu, tek başına meydana getirmeye elverişli birden çok sebep bir arada bulunuyorsa yarışan illiyetten bahsederiz. İki fabrika, ikisi de zehir akıtıyor. Bu zehirlerin tek bir tanesi dahi bu zararlı sonucu doğurmaya elverişliyse, o zaman şunu sormak gerekir; biz bu iki fabrikadan hangisini sorumlu tutacağız?
Seçimlik illiyet (alternatif illiyet): Burada zararlı sonuca, birden fazla sebepten yalnızca bir tanesi yol açmış olmakla birlikte, hangisinin yol açtığı anlaşılamamaktadır. Bir kavga çıktığını ve 4 kişinin birini dövdüğünü ve en sonunda adamın öldüğünü düşünün. Öldürücü vuruşu kimin yaptığını tespit edemeyiz. Burada, hiçbirini sorumlu tutmamak da bir seçenek, hepsini birden sorumlu tutmak da seçenek. Hepsini birden sorumlu tutmanın sakıncası; bir kişi ölümüne yol açtı, diğer üç kişinin durumu ne olacak? Birden çok sebepten bahsediyoruz ya, aralarında bir “birlik” görüntüsü var mı yok mu ona bakıyoruz. Birlik görüntüsü varsa müteselsil sorumluluk. Eğer aralarında bir birlik görüntüsü yoksa hiçbiri sorumlu değil.
Farazi illiyet (önüne geçen illiyet): Haksız fiil olmasaydı da, aynı zararlı sonucun kesin olarak doğacak olmasıdır. Bu durumda farazi illiyet vardır. Düşünün ki, A B’ye öldürücü dozda zehir verir. Fakat zehir henüz etkisini göstermeden önce B bir trafik kazasında ölür. Tamamlanmış illiyet, gerçekleşmeyen illiyetle etkisiz bırakılamaz. Peki bunun hiç mi önemi yok? Tazminattan indirim sebebi olarak değerlendirilebileceği söyleniyor farazi illiyetin.
İlliyet bağının kesilmesi: Bu sefer, belirli bir sonucu doğurmaya elverişli bir fiil, sonuçlarını henüz tam olarak gerçekleştirmeden önce, ortaya çıkan başka bir sebep aynı zararlı sonucu meydana getirebilir. Bu hallerde ilk fiil ile zararlı sonuç arasındaki illiyet bağı kesilir. Örneğin; A B’yi yaralamıştır. Bıçaklamıştır. B kan kaybından ölecektir. O sırada yoldan geçen ve “bir saniye ben doktorum” diye müdahale eden bir kişi (ki doktor değildir) yanlış bir müdahalede bulunan kişi adamın kalbinin durmasına sebep olmuştur. İlliyet bağı kesilmiştir. İlliyet bağının kesilmesi durumunda kimi neden sorumlu tutacağız? İkisini de sorumlu tutacağız. Bıçaklayan kişiyi, illiyet bağının kesilmesine kadar olan durumdan sorumlu tutacağız. Yanlış müdahale eden kişiyi illiyet bağının kesilmesinden itibaren olan durumdan sorumlu tutacağız.
İlliyet bağının kesilmesinin sebepleri
Mücbir sebep: Mücbir sebep, sorumlunun işletme ve faaliyet alanı dışından gelen, öngörülemeyen ve engellenemeyen tabiat olaylarıyla beşeri olaylardır. Bunlar, tabiat olayları ve beşeri olaylar olup, sorumlunun öngöremeyeceği, tamamen dışsal faktörlerdir. Örneğin, A B’yi bıçaklamış. C de bunları almış arabasıyla hastaneye götürüyor. Tam o sırada arabanın üstüne yıldırım düşüyor ve yaralı ölüyor.
Üçüncü şahsın ağır kusuru: Adamı yaraladı, yoldan geçen birisi “ben doktorum” diye yalan söyleyerek yanlış müdahalede bulundu. Veya adam hastaneye yetiştirildi, doktor ameliyata zil zurna sarhoş girdi ve yanlış müdahalede bulundu. Bu durumlarda üçüncü şahsın ağır kusuru illiyet bağını kesecektir.
Zarar görenin ağır kusuru: Yaralı, her türlü tıbbi müdahaleyi reddederek hastaneden kaçıyor ve enfeksiyon kaparak ölüyor. Bu durumda zarar görenin ağır kusuru illiyet bağını kesmektedir.
KUSURSUZ SORUMLULUK
Kusur hem sorumluluğun şartı, hem de tazminatın belirlenmesinde bir rol oynamaktadır. Kusursuz sorumluluk dediğimizde, karşımıza çıkan ilk kavram olağan sebep sorumluluğudur. Kanun koyucu, zarar verene bir kurtuluş kanıtı getirme imkanı tanımaktadır. Kanun koyucu; “sen özeni göstermedin” diyor fakat siz “hayır bak ben özeni gösterdim” diyerek bir kanıt gösterebiliyorsanız kurtuluyorsunuz.
Adam çalıştıranın sorumluluğu
BK 66; “- Adam çalıştıran, çalışanın, kendisine verilen işin yapılması sırasında başkalarına verdiği zararı gidermekle yükümlüdür.
Adam çalıştıran, çalışanını seçerken, işiyle ilgili talimat verirken, gözetim ve denetimde bulunurken, zararın doğmasını engellemek için gerekli özeni gösterdiğini ispat ederse, sorumlu olmaz.
Bir işletmede adam çalıştıran, işletmenin çalışma düzeninin zararın doğmasını önlemeye elverişli olduğunu ispat etmedikçe, o işletmenin faaliyetleri dolayısıyla sebep olunan zararı gidermekle yükümlüdür.
Adam çalıştıran, ödediği tazminat için, zarar veren çalışana, ancak onun bizzat sorumlu olduğu ölçüde rücu hakkına sahiptir.”