Immanuel Kant – “Saf Aklın Eleştirisi” İncelemesi

 

Immanuel Kant kendi yaklaşımını felsefede Kopernikçi Devrim olarak tarif etmişti. Kopernik, güneşin dünyanın etrafında değil, dünyanın güneşin etrafında döndüğünü öne sürmüştü. Kant’ın devrimci düşüncesine göreyse, yaşadığımız ve algıladığımız dünya basitçe bizden bağımsız var olamayıp, daha çok algılayanın zihninin niteliklerine bağlıdır.

Dünyaya pembe renkli gözlüklerle bakarsanız, her şey pembe görünür. Kant’tan önce birçok filozof, dünyayla ilgili bilginin çok büyük ölçüde pasif alıcısı olduğumuzu varsaymıştı. Kant ise aksine, dünyayı algılayanlar olarak her deneyimimize belli özellikler yüklediğimizi öne sürdü. Dünyayı zaman içinde düzenlenmiş neden ve sonuç ilişkilerini kapsayan dünya olarak yaşamamız ve algıladığımız nesnelerin uzaysal olarak birbiriyle ilişkili olması, deneyim sahibi olmanın bir koşuludur. Neden ve sonuç, zaman ve uzay, dünyada bulunan ve bizden bağımsız var olan şeyler değil, daha çok algılayan öznenin yaptığı katkıdır. Taktığımız gözlükler tüm deneyimimizi renklendirir. Benzeştirmeyi daha ileri götürürsek, bir şekilde gözlükleri çıkarsaydık, hiçbir şeyi deneyimleyemezdik.

Saf Aklın Eleştirisi, adının da gösterdiği gibi, tek başına akılla gerçekliğin doğasını keşfedebileceğimizi öne süren düşünceye yönelik bir saldırıdır. Kant’ın vardığı sonuca göre, bilgi hem duyu deneyimini hem algılayanın katkıda bulunduğu kavramları gerektirir. Biri olmadan diğeri işe yaramaz. Özellikle, görünüş dünyasının ötesinde neyin bulunduğuna ilişkin metafizik kurmaca, deneyime dayanmadıkça değersizdir. Saf akıl, aşkın bir gerçekliğin nihai doğasının anahtarını vermez.

Özenle tasarlanmış mimarisine ya da yapısına rağmen, bu kitap karmaşıktır ve izlemesi zordur. Zorluğun bir kısmı, konunun zorluğundan ve Kant’ın insan bilgisinin sınırlarını soruşturuyor olmasından kaynaklanır; ama zorluğun büyük bölümü onun teknik bir dil kullanmasının ve çapraşık üslubunun sonucudur. Okumayı zorlaştıran bir diğer özellik de bölümlerin birbiriyle bağlantılı olmasıdır; kitabı tam olarak anlamak, bütün bölümlerini ve ilişkilerini bilmeyi gerektirir. Burada, başlıca temalarından yalnızca bazılarını kısaca açıklamaya gerek duyulmuştur.

Sentetik Apriori

David Hume gibi ampirist filozoflar iki tür bilgiyi ayırt ettiler; ideaların ilişkileri ve maddi konular. İdeaların ilişkileri, bütün kangurular hayvandır gibi, tanım gereği doğru olan bilgiyi veriyordu. Kanguru deneyimine sahip olmaktan bağımsız olarak bunun doğruluğundan emin olabiliriz. Kanguru tanımından bu sonuç çıkar. Birisi hayvan olmayan bir kanguru keşfettiğini iddia ederse, öykünün doğruluğunu kontrol etmeden, kangurunun anlamı konusunda kafalarının karışık olduğunu biliriz. Kant bütün kangurular hayvandır gibi önermelere analitik der.

Hume’un kabul ettiği diğer bilgi türünün örneği, bazı bekarların oyma koleksiyonu vardır bilgisidir. Böyle bir önermenin doğru olup olmadığını belirlemenin yolu, bir tür gözlem yapmaktır. Böyle bir gözlemden bağımsız olarak, bu önermenin doğru olup olmadığını söyleyemezsiniz. Ama dünyanın bir yanıyla ilgili bir önermedir. Hume’a göre yalnızca iki olanak vardır; önermeler analitik ya da ampirik olmak zorundadır. İkisi de değilse bilgiye hiçbir katkıları olmaz.

Hume’un eserini okuyunca “dogmatik uykusundan” uyandığını söyleyen Kant, üçüncü bir bilgi tipini, sentetik apriori dediği şeyin bilgisini kabul eder. Sentetik sözcüğü analitike karşıt kullanılır. Bir önerme tanım gereği doğru değilse, o zaman sentetiktir. Apriori, Kant’ın deneyinden bağımsız doğru olduğu bilinen herhangi bir bilgiye işaret etmek için kullandığı Latince bir sözcüktür ve deneyimden edinilmiş anlamına gelen aposteriori sözcüğünün karşıtıdır. Hume gibi bir ampiriste, stentetik apriori tuhaf görünürdü. Bir önerme apriori ise zaten analitik olması gerektiğini düşünürdü. Oysa Kant aksini düşündü.

Birkaç örneğe daha bakmak, Kant’ın ne demek istediğini anlamayı kolaylaştırabilir. Hume’un yalnızca iki olanağa izin verdiği yerde, Kant üç olanağa izin verdi: analitik apriori, sentetik aposteriori ve sentetik apriori. Analitik apriori, bütün kangurular hayvandır gibi yargıları kapsar ve dünyayla ilgili bize yeni bilgi vermez. Bir hayvan olma ideası, Kant’ın ifadesiyle, bir kanguru ideasında kapsanır. Sentetik aposteriori ise, aksine bütün filozoflar gözlük takar gibi ampirik yargılar dünyasıdır. Bu, doğrulamak ya da yanlışlamak için gözlemi gerektirir. Saf Aklın Eleştirisi’nde Kant’ın ana ilgi konusu olan sentetik apriori ise zorunlu olarak doğru olan ve deneyimden bağımsız olarak doğru oldukları bilinebilen, ama yine de dünyaya ilişkin bize sahici bilgi veren yargılardan oluşur. Kant’ın sentetik apriori örnekleri büyük ölçüde matematikten alınmış örnekleri (örneğin 7+5=12 eşitliği gibi) ve “her olayın bir nedeni olmalıdır” gibi örnekleri kapsar. Kant, “her olayın bir nedeni olmalıdır” ve “7+5=12” önermelerinin zorunlu olarak doğru olduklarını iddia etti; ama yine de bu önermeler dünyayla ilgili bilgi verirler ve bu yüzden ikisi def analitik değildir. Saf Aklın Eleştirisi’nin amacı, bu tür sentetik apriori yargıların nasıl olanaklı olduğunu araştırmaktır. Biz ya da bilinçli başka varlıkların, deneyime sahip olmamız için, neyin doğru olması gerektiğine ilişkin bir açıklama, bunun yanıtı olur.

Görünüşler ve Kendinde Şey

Kant, deneyimlediğimiz dünya (fenomenler dünyası) ile onun ötesinde, altta yatan gerçekliği ayırt eder. Altta yatan gerçeklik “numenler”den oluşur; onlara erişimimiz olmadığı için haklarında hiçbir şey söyleyemeyiz. Fenomenlerin bilgisiyle sınırlıyız; numenlerse ebediyen bizim için gizemli kalmalıdırlar. Dolayısıyla gerçekliğin nihai doğasıyla ilgili metafizik spekülatif düşünce yanlıştır; çünkü numenal dünyanın özelliklerini betimlemeye soyunur ve bizim bahtımıza düşense tamamen fenomenler dünyasında oturmaktır.

Bununla birlikte, bizler dünyayla ilgili duyusal bilginin pasif alıcıları değiliz. Algılamak, veri almaktan fazlasını gerektirir. Alınan tanınmalı ve düzenlenmelidir. Kant’ın terminolojisiyle, görüler kavramların altına getirilir. Kavramlar olmasa deneyim anlamsız olurdu; onun ifadesiyle “içeriksiz düşünceler boştur, kavramsız görüler kördür”. Önümdeki kelime-işlemcinin bilgisine, görüsüz (ona ilişkin duyusal deneyim olmadan) sahip olamam; ama onu tanıyabilmem ve ne için olduğunu yeniden-tanıyabilmem de gerekir; ki bu da onu bir kavramın altına getirmeyi gerektirir. Zihnimin görülerle ilgili olan yetisi duyusallıktır; kavramlarla ilgili olanıysa anlama yetisidir. Duyusallık ile anlama yetisinin işbirliği yapmasıyla da bilgi olanaklı olur.

Uzay / Zaman

Uzay ve zaman, Kant’ın terminolojisinde, görü biçimleridir. Kendinde-şeyde bulunan nitelikler değil, daha çok deneyimimizin zorunlu özellikleridir. Algılayanın yaptığı katkılardır. Başka bir deyişle, pencereden sokağa bakıp oyun oynayan çocuklar gördüğümde, çocukların içinde oyun oynadığı uzayın bana, benim katkıda bulunduğum bir şey değil, daha çok gerçekliğin bir özelliğiymiş gibi görünmesine rağmen, Kant’ın görüşüne göre, olup bitenin bilgisine sahip olmam için algımı uzay bakımından düzenlemek zorundayım. Uzaysal olmayan bir algıya sahip olamam. Benzer şekilde, olayların zaman içindeki düzeni, algıladığım şeyin asli bir niteliği değil, daha çok görülere uyguladığım bir şeydir.

Kategoriler

Kant on iki kategori saptar; töz ve neden-sonuç kategorileri de bunlara dahildir. Bunlar, görüleri kavramların altına getirmeye olanak veren şeylerdir. Bunlar apriori kavramlardır. Algılayanın deneyime katkılarıdır. Örneğin bütün deneyimimizin nedenler ve sonuçlar bakımından anlaşılabilirliği, yalnızca maddi bir olgu değildir; bu, deneyim sahibi olmanın zorunlu bir koşuludur ve bizim, algılayan özneler olarak, dünyada basitçe keşfetmekten çok katkıda bulunduğumuz bir şeydir. Kategoriler görü biçimleriyle (uzay ve zaman) birlikte, deneyim sahibi olmak istiyorsak takmamız gereken pembe gözlüklerdir; ama dünyanın, deneyimin bütün öznelerinden bağımsız bir özelliği olarak var olmazlar. Onlar kendinde-şeyin ya da numenal dünyanın gerçek özellikleri değil, bilinçli öznelerin katkılarıdır.

Transendental Dedüksiyon

Saf Aklın Eleştirisi‘nin en önemli bölümlerinden biri, ne yazık ki, aynı zamanda en bulanık ve çözülmesi en zor bölümdür. Bu, kategorilerin transendental dedüksiyon bölümüdür. Bu argüman başarılıysa, dış dünyayla ilgili kuşkuculuğun (algıladığımız herhangi bir şeyin nesnel olarak var olup olmadığıyla ilgili felsefi kuşku) kendi kendini yenilgiye uğrattığını tanıtlar. Kant’ın kalkıştığı şey, ne olursa olsun her deneyimin kategorilere uyması gerektiğini ve bu şekilde oluşan deneyimin, her bir bireyin salt kişisel öznel bir yaratımı değil, nesnel bir dünyanın deneyimi olduğunu kanıtlamaktır. Dış dünya kuşkucuları kendi deneyimlerinden yola çıkar ve deneyimin salt bir yanılsama olmayıp, gerçekten bir dış dünya deneyimi olduğunu kanıtlayamadıklarını öne sürerler. Kant, bu tür kuşkucuların deneyimden yola çıktıkları için, kendi yaklaşımlarını zayıflattıklarını öne sürer; her zaman kategorilerle kavranan nesnel bir dış dünyanın varlığı, herhangi bir deneyime sahip olmamızın bir koşuludur.

Kategorilerin transendental dedüksiyonu, Kant’ın kitap boyunca kullandığı argüman tipinin, yani transendental argümanın bir örneğidir. Bunu, Kant’ın görünüşün ötesinde bulunanı anlatmak için kullandığı “transendent” sözcüğüyle birbirine karıştırmamak önemlidir. Transendental argüman, deneyimimizin bazı yanlarından, bu tür bir deneyime sahip olmamız için zorunlu olarak öyle olması gereken şeyle ilgili sonuçlara geçen argümandır. Başka bir deyişle, yaşadığımız türden deneyimlere sahip olmamız gerçeğinin neyi varsaydığını ortaya çıkarır.

 

 

İncelemede kullanılan sözcüklere ilişkin sözlük

Analitik: Tanım gereği doğru.

Aposteriori: Ampirik olarak keşfedilen.

Apriori: Deneyimden bağımsız olarak bildiğimiz her şey.

Fenomenler: Algılayabildiğimiz şeyler. Fenomen dünyası, bize göründüğü şekliyle dünyadır. Numenal dünyayla, görünüşlerin arkasında gerçekten var olduğu şekliyle dünyayla karıştırılır.

Görü biçimleri: Uzay ve zaman.

Görüler: Ham deneyim verileri.

Kategoriler: Deneyime uygulanması zorunlu olan (daha sıradan birçok kavramdan farklı olarak) çok genel kavramlar. Kant’a göre, töz ve neden sonuç kategorileri de dahil, bu türden on iki kategori vardır.

Kavramlar: Benzer görüleri tanımamıza ve deneyimimizi anlamlandırmamıza olanak veren sınıflandırma kuralları.

Numenler: Kendinde-şeyler. Görünüşlerin arkasında bulunan erişilmez gerçeklik.

Sentetik: Tanım gereği doğru olmayan.

Transendental argüman: Fiilen var olandan, bu nedenle var olması gerekene giden argüman.

Transendental dedüksiyon: Kant’ın algılayanlardan bağımsız nesnel bir gerçekliğin varlığını tanıtladığı varsayılan argümanı.x

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir