Aristoteles – Nikomakhos’a Etik (2. bölüm)

Bu incelemenin daha iyi kavranabilmesi için, öncelikle ilk bölümün okunması tavsiye olunur. İlk bölüme ulaşmak için tıklayınız.


 

Aristoteles, insanların karakteristik bir işlev ya da faaliyete (ergon) sahip olduklarını düşünüyordu. Başka bir deyişle, tıpkı marangozların karakteristik faaliyetleriyle (ağaçtan eşya yapma) tanınması gibi, bir bütün olarak insanların da, bizi biz yapan ayırıcı bir faaliyeti vardır; “işlev” sözcüğü, insanların tikel bir amaç için tasarlandıklarını akla getirir; ama Aristoteles’in niyet ettiği yan anlam bu değildir. Türlerin yapımından sorumlu bilge bir ilahın varlığını iddia etmiyor; daha çok, bizi başka bir şey değil de biz yapan ayırıcı yetilere dikkatimizi çekiyor. Bu insan ergon’un bedensel büyüme olamaz; çünkğ bitkilerde de bu vardır. Bedensel büyüme, bir insanı bir sardunyadan ayırt etmez. İnsan ergon’u algılama kapasitesi de olamaz; çünkü diğer hayvanlar da bu kapasiteye sahiptir; örneğin atlar. İnsanların ergon’u rasyonel faaliyettir; ki bu faaliyet insan olarak yaşamlarımızın en önemli yanıdır.

İyi insan, bu karakteristik faaliyette mükemmel olandır. İnsanda mükemmellik erdemli eylemi gerektirir. Aristoteles’in vardığı sonuca göre, insanlar için iyi yaşam, rasyonel erdemli faaliyet yaşamıdır. Ama bunun için erdemli eylem potansiyeline sahip olmak yetmez. Olimpiyat oyunlarında kazananlar, etkinliklere katılmış olsalardı daha hızlı koşabilecek onlarlar arasında değil, yarışmaya katılanlar arasından seçilir. Benzer şekilde, yalnızca eyleyenler yaşam ödülünü kazanır. Yaşam ödülü de gerçek mutluluktur. Gül iyi gübreli bir toprakta serpilir, güçlü büyük ve gür çiçek açar; insanlar da, rasyonel erdemli faaliyet yaşamını sürdürdüklerinde serpilip gelişir. Nikomakhos’a Etik’in büyük bölümü, bu tür yaşamların nasıl olabileceği ve iyi bir hayat yaşamak için ne tür bir karaktere ihtiyaç duyulduğunu açıklamakla ilgilenir. Bunun merkezinde de, erdemlere ve erdemlerin nasıl edinildiğine ilişkin bir çözümleme vardır.

ERDEMLER

Erdem, bir kimsenin karakterinin bir özelliğidir. Uygun koşullarda belli bir şekilde eyleme yatkınlığıdır. Bugün kullanılan “erdem” teriminin ahlaki yan anlamlara sahip olduğunu kavramak önemlidir; bir kimseye erdemli demek, onun ahlaki karakterine ilişkin olumlu bir değerlendirme yapmaktır. Ama Aristoteles için, “erdem” olarak çevrilen etkikai aretai ifadesi, basitçe “karakter mükemmelliği” anlamına geliyordu ve bizim anladığımız anlamda ahlaki içerimleri yoktu. Onun anladığı anlamda erdemli olmak, bazıları ahlaki değerinize ilişkin tahminlerle tamamen alakasız karakter mükemmelliklerine sahip olmak ve bunlara göre hareket etmektir. Bazı yorumcular, Nikomakhos’a Etik’in, ne ölçüde bugün anladığımız anlamda bir ahlak felsefesi eseri olduğunu bile sorgulamaktadır. Ahlaklılığın, genellikle başka insanların çıkarlarına en azından bir ilgiyi gerektirdiği düşünülür; bugünkü “ahlaklılık” anlayışını kullanırsak, “Tamamen bencil olan kendi özel ahlakımı geliştirdim” demek hiçbir anlam ifade etmez. Ne var ki, Aristoteles başka insanları dert etmemizle değil, kendi yaşamınızı başarıya ulaştıran şeyler ilgileniyordu. Bazı bakımlardan Nikomakhos’a Etik, bugün çok rağbet gören kişisel gelişim ve daha fazla kişisel verimliliğe yönelik pratik el kitaplarına benzer.

Aristoteles birkaç önemli erdem tarif eder; örneğin yürekli biri, hiçbir zaman doğru yolda hareket edemeyecek kadar korkuya yenilmez. Yürekli bir asker yoldaşını kurtarmak için korkudan hareketsiz kalmayacak ve kendi yaşamını tehlikeye atacaktır; yürekli bir muhalif hükümete karşı duracak ve hapse atılma, belki işkence ve ölüm anlamına gelse bile inançlarını açıklamaktan vazgeçmeyecektir. Cömert olan biri, ihtiyacı olanlara memnuniyetle para ya da zaman verecektir.

Aristoteles iki tip erdemi ayırt eder; ahlaki ve entelektüel erdem. Ölçülülük gibi ahlaki erdemler erkenden eğitimle edinilir ve güçlenip, bilinçli bir karardan çok bir alışkanlık konusu olur; diğer yanda zeka gibi entelektüel erdemler öğretilebilir. Bireyin rasyonel olmayan öğeleri ahlaki erdemleri; rasyonel öğeleriyse entelektüel erdemleri şekillendirir. Aristoteles bütün erdemler için ortak bir yapı saptar. Erdemler iki uç arasına düşer. Altın Orta öğretisinin temeli budur.

ALTIN ORTA

Aristoteles’in Altın Orta kavramını anlamanın en kolay yolu, verdiği bazı örnekleri irdelemektir. Cesaret erdemi, iki kötülüğün arasında durur. Yetersiz cesaret korkaklıktır; aşırı cesaret gözü karalıktır. Nüktedanlık erdemi hödüklük utanmazlık arasında durur; nüktedanlık ile tevazuunun genellikle ahlaki erdem sayılmadığına, ama cesaretin sayılabildiğine dikkat edin.

Altın orta öğretisinin bir ölçülülük önerisi olduğuna dair yaygın bir yanlış yorum vardır. Orta her zaman iki uç davranış arasında olduğu için, Aristoteles her şeyde ölçülülüğü savunuyormuş gibi görünür. Ne var ki, orta, sırf ötesine geçen ile gerisinde kalan arasında olduğu için, bundan erdemli kişinin her zaman ölçülü hareket ettiği sonucu çıkmaz. Örneğin bir çocuğa saldıran birini görseniz, ölçülü bir tepki açıkcası uygunsuz olur. Aristoteles’in teorisi, bu koşullarda saldırganca bir müdahaleyi herhalde destekler. Böyle bir davranış , kayıtsızlık ile intikamcı şiddet uçları arasında olurdu.

Erdemli eylem, her zaman pratik bilgelik sahibi olan bir kişinin, phronimus’un seçeceği türden bir araçtır. Phronimos tikel koşulların özelliklerine duyarlıdır ve nasıl davranmak gerektiği konusunda mükemmel bir yargıçtır.

EYLEM VE SUÇLULUK

Aristoteles yalnızca davranışla değil, daha çok eylemle ilgilenir. İnsanların yalnızca davranış sergilemedikleri, daha çok eyledikleri söylenebilir; çünkü yaşamımızın birçok alanında seçim yapma kapasitemiz vardır; oysa bir karınca, neyin yapılabilir olup olmadığını tartamadığı için yalnızca davranış sergiler. Biz genellikle bireyleri eylemlerinden sorumlu tutarız; yaptıklarını yapmamak ellerinden gelmeseydi, onları suçlamak tuhaf olurdu. Aristoteles kasıtlı eylemleri diğer iki davranış biçiminden ayırt eder; istemsiz ve istem dışı davranış.

İstemsiz davranış zorunluluk ya da bilgisizlikten kaynaklanır. örneğin birisi sizi pencereden iterse, camı kırmaktan sorumlu tutulmanız olası değildir, özellikle de kırmak istememişseniz. Bilgisizlikten ötürü zehirsiz sanarak kazayla zehirli bir mantar yerseniz, bu da istemsiz olur. Her iki durumda da sonuca üzülebilirsiniz, ama her ikisinde de olanlar üzerinde doğrudan bir denetimimiz yoktur. Bu şeyler sizin iradenize rağmen olur ve yapmamak elinizde olsaydı, yapmazdınız. Ama bazı mecburi eylemler; yine de bir tür seçim yapmanıza olanak verdikleri için farklıdır. Örneğin fırtınaya yakalanmış bir gemiyi kurtarmanın tek yolu yükü atmaksa, kaptan yükün atılmasını emrettiğinde eylemi istemli gibi görünebilir, çünkü bunu tercih etmiştir. Bununla birlikte, başka bir anlamda, aşırı koşullar tarafından buna zorlanır. Farklı bir bağlamda yükünüzü gemiden atma eylemi kabahat olurdu; ama tikel koşullarda olaylar mecbur etmiştir.

Aristoteles, haz arzusunun insanı belli bir biçimde davranmaya mecbur ettiği düşüncesini; örneğin şehvetinizin sizi bir seri tecavüzcü olmaya mecbur edebileceği düşüncesini irdeler ve reddeder. Eğer bu düşünce kabul edilirse, Aristoteles’in de işaret ettiği gibi, tutarlılık, iyi eylemlerinizden ötürü övülmemenizi de gerektirir; çünkü iyi eylemler de arzudan kaynaklanıyorsa, eşit ölçüde kontrolünüz dışındadır.

İstem dışı ya da niyet dışı davranış, üzülmemeniz alamında, istemsiz ya da kasıtsız davranıştan farklıdır. Kasıtsız davranışın sonuçlarına üzülmek gösteriyor ki, tam kontrolünüzde olsaydı yaptıklarınızı yapmazdınız; pencereden itilmenize izin vermezdiniz ya da bilseydiniz zehirli mantarı asla yemezdiniz. Sizi yaptıklarınızı yapmaya iten dış faktörlerdir. Niyet etmeden ayağınıza basarsam, ama eylemime üzülmezsem, o zaman benim eylemim istem dışıdır.

AKRASİA: İRADE ZAYIFLIĞI

Akrasia genellikle “kendini tutamama” olarak çevrilir; bu ifade pek çok modern okurun aklına, özgül ve çoğu kez can sıkıcı bir bedensel özdenetim yitimini getiren bir terimdir. Ama Aristoteles bu sözcükle daha genel bir şeyi kastediyordu. Bilinen bir durumdur; ne yapmanız gerektiğini, neyin yaşamınızı daha başarılı kılacağını bilirsiniz, yine de inatla daha kötü seçenek olduğunu bildiğiniz şeyi tercih edersiniz. Tıbbi anlamda kendini tutamamadan farklı olarak, bu, istemli bir eylemdir. Örneğin evliliğe sadakatsizliğin eudaimonia’nızı zayıflatacağını bilebilirsiniz. Yine de çekici ve istekli bir zani ya da zaniyeyle karşılaşınca, zinanın gelecekteki eudaimonia’nıza zarar vereceğinin pekala farkında olmanıza ve bütün insanlar gibi eudaimonia aramanıza rağmen, yakın haz arzusuna yenik düşüp ayartılmaya boyun eğebilirsiniz. Sizin için daha kötü olduğunu bildiğiniz şeyi tercih edersiniz. Platon’dan etkilenen Aristoteles, neyin en iyi eylem çizgisi olduğunu gerçekten bilebileceğiniz, yine de onu tercih etmeyebileceğiniz düşüncesinde bir sorun görür. Platon’a göre, gerçekten İyiyi biliyorsanız, yani Formun bilgisine sahipseniz; o zaman otomatik olarak ona uygun hareket edersiniz. Platon’a göre sahici akrasia var olamaz; görünürde bir akrasia örneği, gerçekte İyiden habersizlik durumu olmalıdır. Aristoteles ise aksine, akrasia görüngüsünün fiilen gerçekleştiğini savunur. Akrasia’dan mustarip olanlar, belli eylemlerin kendi iyiliklerine olmadığını ve kendilerini geliştirmeyeceğini genel olarak bilirler. Tikel bir durumda yaptıkları şeyin yanlış olduğu düşüncesine katılıyor bile olabilirler; ama bunu yaparken, aslında onu hissetmezler, yalnızca öğrenilmiş olanları tekrarlıyorlardır. İştahlarına yenilirler ve uzun erimli gelişmeye uygun hareket etmek yerine, yakındaki hazların baştan çıkarıcılığına boyun eğerler. Bir düzeyde kendileri için neyin iyi olduğunu bilseler bile genel ilkeden tikel duruma çıkarım yapmadıkları için onu tercih etmezler.

TEFEKKÜRLÜ YAŞAM

Nikomakhos’a Etik’in sonuna doğru Aristoteles, iyi bir yaşamın en önemli bileşeni saydığı bir faaliyet türünü tarif eder; teorik ya da tefekkürlü yaşam. Kitabının çok büyük bölümünü serpilip gelişmeye neden olacak eylem türlerine özel vurguyla birlikte pratik erdem sorunlarına ayırmasına rağmen, bildiklerimiz üzerinde düşünmenin insanlar için olanaklı üstün faaliyet olduğunu açığa vurur. Muhakemesi şöyledir; insanların karakteristik faaliyeti rasyonel faaliyet olduğuna ve bir şeyin mükemmelliği kendi ayırıcı işlevini yerine getirmesinden kaynaklandığına göre, insan mükemmelliğine rasyonel faaliyetle ulaşıldığı doğru olmalıdır. Bununla birlikte, yalnızca tanrılar kesintisiz bir felsefi tefekkür yaşamını sürdürebilir; insanlar için böyle bir yaşamın tamamını oluşturamaz. Yine de bize açık en yüksek faaliyet biçimidir.


MÖ 384’te Aristoteles Stageira’da doğdu. Atina’da Platon’un 20 yıl boyunca öğrenciliğini yaptı. Büyük İskender’in akıl hocalığını yaptı. Siyaset, trajedi ve biyolojiyi de kapsayan sayısız konuda kitap yazdı. MÖ 322’de Khalkis’te öldü.

 

Akrasia: İrade zayıflığı; en iyi olanı bilmek, ama yine de başka bir şey yapmayı tercih etmek. Aristoteles, Platon’dan farklı olarak, irade zayıflığının sahiden gerçekleştiğine inanır.

Altın Orta: Aristoteles’in doğru eylemin iki uç arasında olduğunu öne süren öğretisi

Egoizm: Yalnızca kendi çıkarıyla ilgilenmek. Özgeciliğin karşıtı.

Erdem: İnsanı iyi bir kişi yapacak şekilde davranma yatkınlığı.

Ergon: Bir şeyin karakteristik işlevi.

Eudaimonia: Mutluluk. Aristoteles’e göre keyifli bir geçici zihinsel durum değildi, bütün yaşam boyunca gelişiyordu.

Kendini tutamama: Akrasia ya da irade zayıflığı.

Kıyaslanamazlık: Karşılaştırmanın yapılabileceği ortak bir ölçü olmadığı için iki şeyi karşılaştırmanın olanaksızlığı

 

You may also like...

1 Response

  1. 11 Aralık 2016

    […] İncelemenin devamı niteliğindeki ikinci bölümüne ulaşmak için buraya tıklayınız.  […]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir