Borçlar Hukuku Ders Notları / 6 Aralık 2016
Ders notları, ders işlenirken alınmıştır, ders hakkında genel bir fikir vermesi amacıyla yayınlanmıştır, bilgilerin doğruluğu kontrol edilmelidir, gramer hataları konuşma dilinin yazıya çevrilmesinden kaynaklanmaktadır. İletişim için: yirmisekiz28net@gmail.com
HATA
Hatanın söz konusu olabilmesi için esaslı bir hata olması gerekir. Esaslı hata olarak iki türlü hata gündeme gelebilir;
- Temel hatası
- Beyan hatası
Başka hatalar da söz konusu olabilir. Fakat söz konusu olabilmesi için saikte hata olması gerekir. Saik pek fazla dikkat etmediğimiz bir unsurdur, ancak belli koşullar altında göz önüne alınır. Borçlar Kanunu da saik hatasını düzenlemiştir ancak belli sınırlar içerisinde. Saik hatası olarak örnek; Picasso tablosu, sonradan satın aldıktan sonra kopyası olduğunu anlarsanız bu bir saikte hatadır. Saik hatasının dikkate alınabilmesi için 4 koşula ihtiyacımız var;
- Hatanın konusu belli bir olay (ferdileştirilmiş bir olay) olmalı. (Picasso diye aldınız ama taklidi çıktı)
- Hataya düşüren olay sözleşmenin kurulması açısından olmazsa olmaz koşul olması lazım.
- Karşı taraf hataya düşenin, bu olaya bu derece önem verdiğini bilmeli. (Picasso olmazsa bu tabloyu satın almazdı diyebilmemiz gerekir)
- Objektif açıdan iş hayatının görüşleri ve dürüstlük kuralı, yapılan sözleşmenin iptalini haklı göstermeli.
Bu koşulların gerçekleşmesi halinde karşımıza saikte hata çıkar. Saikte hata olunca neler olacak? Esasında tabiatıyla bu bizi sözleşmenin iptaline götürür. İptal; sözleşmenin hükümsüzlüğü, geçersizliği. Ancak, kanuna göre bazı haller var ki, bu hallerde hata ileri sürülemez;
- Hata, dürüstlük kuralına aykırı bir şekilde ileri sürülemez. (BK 34) (Yalnız kanun, bu ilkeyi koyduktan sonra 34/2’de bir örnek veriyor; diğer taraf akti yapmaya hazır olduğunu söylerse, artık hataya dayanamaz) (34/2; Özellikle diğer tarafın, sözleşmenin yanılanın kastettiği anlamda kurulmasına razı olduğunu bildirmesi durumunda, sözleşme bu anlamda kurulmuş sayılır.)
- Okunmadan imzalanan belge (Ben sana güveniyorum diyerek okumadan imza atıyorsunuz, sonradan da bunun iradenize uygun düşmediğinizi görüyorsunuz. Burada iki ihtimal vardır; kişi, içindeki her şeyi bile bile imzalamıştır, sorun yoktur, belge geçerlidir, bağlayıcıdır. İmzalayan, metnin içeriği hakkında bir tasavvuru var, burada iki ihtimal var; birinci ihtimal, metni hazırlayan, hazırladığı metnin, imzalayanın tasavvurlarına uymadığını bilip bilmediğini araştıracak. Şayet imzalayanın tasavvurlarına uymuyorsa ve uymadığını karşı taraf biliyorsa, ama gerçek iradeyi bilmiyorsa sözleşme kurulmuş olmaz. Burada dikkat edilmesi gereken nokta iradelerde uygunluk var mıdır yok mudur.) (Sözleşmenin şartları konuşuldu karar verildi, fakat metni hazırlayan karşı tarafın irade beyanına uygun olmayan bir şekilde sözleşmeyi hazırladıysa sözleşme kurulmuş olmaz) İki ihtimal; 1- irade beyanları uygunsa sözleşme meydana gelir. 2- irade beyanları uygun olmadığı için sözleşme meydana gelmez. Bir ihtimalden daha söz edebiliriz; metin hazırlayan, imzalayanın, metinde gerçek iradesine sahip olmadığını fark etmemiş ve fark etmesi de gerekmiyor, bu taktirde sözleşme kurulur fakat imzalayan hataya düşmüş olur.
- Beyaza imza atmak (Boş kağıda imza atmak); geçerlidir. Beyaza imza atan ve karşı taraf arasındaki ilişki; metni dolduran, imza sahibinin gerçek iradesine aykırı hareket ettiğini biliyor veya bilmesi gerekiyorsa sözleşme meydana gelmez. Gerçek iradesine aykırı hareket ettiğini bilmiyorsa veya bilebilecek durumda değilse, sözleşme içeriği doğrultusunda meydana gelir fakat imza atan hataya düşer.
HİLE: Karşı tarafta yanlış bir kanaat uyandırarak bir sözleşmenin yapılmasına yol açmaktır. Burada da bir hata var. Kasten hataya düşürüyorsunuz. Burada, yaratılan, meydana getirilen hatanın esaslı bir hata olması şart değil. Unsurları;
- Aldatıcı, hileli bir davranış.
- Bu hileli davranış sonucu karşı taraf yanılgıya düşmüş ve bu hile olmasaydı hiç veya bu şekilde yapmayacağı sözleşmeyi yapmış olmasıdır.
Yanlış kanaat uyandıracak, ve bu yanlış kanaat doğrultusunda karşı taraf yapmayacağı bir sözleşmeyi yapmış olacak. Bunun basit bir örneği; arabaların ikinci el satımında kilometresiyle oynamak hileli bir davranıştır.
Hileli davranış iki türlü olabilir;
- Aktif davranış: Bir kasıt vardır ve bu kasıt, belli bir sözleşme yapmaya yönelik olmalıdır. (Burada hepimizin düşündüğü konu reklamlar acaba hile midir? Bilinçaltına gönderilen satın alma, tüketme ihtiyaçları vs. Burada şunu söylememiz lazım; reklamlar, farklı düzeylerde karşımıza çıkar. BK açısından hile sözleşmenin yapılması aşamasında ortaya çıkar. Fakat reklam, piyasaya sürülmesi aşamasında söz konusu olur. Hileyi, karşı taraf yapar, halbuki reklamda, reklam olgusunda siz reklamı yapanla karşı karşıya bir ilişki içerisinde değilsiniz. Yine de reklamın sözleşme ile bir bağlantısı olmadığını söylemek doğru değildir, yakın bir ilişkisi vardır. Hatta o derece yakın bir ilişkisi vardır ki tüketicinin korunması ile ilgili getirilen düzenleme reklam önemli bir yer tutar. Tüketim toplumunda yaşıyoruz ve tüketim toplumunda önemli olan harcatmaktır. Piyasa, sürekli mal alım-satımlarının olduğu bir alan. O nedenle çok yakın bir bağları vardır. Piyasa ekonomisinde, piyasayı koruyabilmek için tüketici korunur. İki açıdan korunur; 1- piyasa ekonomisini ayakta tutabilmek için korunur 2- ekonomik açıdan sömürülmeye çok müsait olduğu için korunur. Özel hukuk açısından baktığımızda kural olarak reklamın hileye yol açtığını söyleyebilmemiz mümkün değil.)
- Pasif davranış: Bu pasif davranışın içinde susma da dahildir. Karşı tarafta meydana gelen bir yanlış kanaatin devamını sağlayacak şekilde susmak. Burada hatıra gelmesi gereken konu; “bilgi verme yükümlülüğü var mıdır yok mudur?” Bilgi verme yükümlülüğü, ya sözleşmeden kaynaklanır, ya kanundan kaynaklanır, ya da dürüstlük kuralından kaynaklanır. Esasında, bilgilendirme; tüketici korumaya yönelik temel düzenlemelerden biridir.
Hilenin Sonucu
BK 36. madde hilenin sonucuna dair bir düzenleme getiriyor; “Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir.”
Kanun asli hile ile feri hileyi şöyle ayırır;
asli hile ile hiç yapmayacağı bir sözleşmeyi, bu hileli davranışla yapmış olmasıdır.
feri ile hile o sözleşmeyi o şekilde yapmayacak, ancak bu hileli davranışla yapmış olmasıdır.
Üçüncü kişi hile yapmışsa, sözleşme geçerli olur. Ancak, tazminat sonucunu yaratır. Esasında burada önemli olan nokta; üçüncü kişi kimdir? Örneğin, temsilci üçüncü kişi konumunda değildir.
İKRAR
Tehdit (korkutma), karşı tarafı korkutarak bir sözleşme yapılmasını sağlamaktır. Aynen hile gibi, tehditte de irade aşaması sakatlanmaktadır. Burada, unsurları belirlenmiştir;
- Korkutmaya yönelik bir eylem olacak (olumlu veya olumsuz olabilir)
- Korkutma esaslı olacak (muteber bir korkutma olacak)
Olumsuz olan, yaralanmış olan bir kişiyi yolda bırakmak. Veya çok ıssız olan bir yerde kişiyi bırakma tehdidi.
Korkutma, ağır ve derhal gerçekleşecek bir durumda olmalıdır. Derhal gerçekleşecek bir tehlike; ya kendisini ya da yakınlarını ilgilendirecek bir tehlike olmalıdır. Bu tehlike, kendisinin veya yakınlarının hayatlarına, şahıslarına, mallarına yönelik olmalıdır. Demek ki; korkutmaya yönelik bir eylem olacak, korkutma esaslı olacak. Kendisinin veya yakınlarının hayatlarına, şahıslarına ve mallarına yönelik; çok değer verdiğini arabasını para vermezse boyasını çizmekle tehdit etmek.
- Korkutma, hukuka aykırı olmalı. (Seni döverim, arabanı parçalarım vs.)
Korkutma, bazı hallerde kanuni bir yetkinin kullanılması şeklinde de olabilir. Onun dışında 38. Maddenin 2. Fıkrası; “Bir hakkın veya kanundan doğan bir yetkinin kullanılacağı korkutmasıyla sözleşme yapıldığında, bu hakkı veya yetkiyi kullanacağını açıklayanın, diğer tarafın zor durumda kalmasından aşırı bir menfaat sağlamış olması hâlinde, korkutmanın varlığı kabul edilir.” Bu hükümden anladığımız kadarıyla, kural olarak kanuni bir yetkinin kullanılması korkutma sayılmaz. Bir menfaat sağlanmış olması durumunda kanuni bir yetkinin kullanılması korkutma olarak sayılır.
Üçüncü kişinin yapmış olduğu korkutmada, esas itibariyle; BK 37; “Taraflardan biri, diğerinin veya üçüncü bir kişinin korkutması sonucu bir sözleşme yapmışsa, sözleşmeyle bağlı değildir. Korkutan bir üçüncü kişi olup da diğer taraf korkutmayı bilmiyorsa veya bilecek durumda değilse, sözleşmeyle bağlı kalmak istemeyen korkutulan, hakkaniyet gerektiriyorsa, diğer tarafa tazminat ödemekle yükümlüdür.” Korkutma sonucu yapılan işlemde; işlem hükümsüzdür. Ancak korkutma, üçüncü bir kişi tarafından yapılmışsa, korkutmayı bilmemek veya bilecek durumda olmamak kaydıyla, sözleşmeyle bağlı kalmak istemeyen korkutulan, hakkaniyet gerektiriyorsa; diğer tarafa bir tazminat ödemek zorunda kalacaktır. Diğer taraf, korkutmayı bilmiyorsa, sözleşme varlığını devam ettirecek.
Üçüncü bir kişi korkutmuşsa, kural olarak sözleşmeyle bağlı. Meğer ki karşı taraf korkutmayı biliyorsa, o taktirde bağlı olmaktan çıkacaktır. Yalnız, diğer tarafa bir tazminat ödemesi gerekmektedir. Bu tazminatın hukuki niteliği nedir? Burada “fedakarlığın denkleştirilmesi” vardır. Korkutulan kişi, sözleşmeden kurtuluyor. Sözleşmenin feshi, bir tarafa zarar verirken, diğer tarafa fayda getiriyor. Aynı fiilden herkes eşit bir biçimde etkilenmiyor. Fiilin bir zararlı sonucu, bir faydalı sonucu var. Faydalı sonuca erişen kişi, faydasını zarara uğrayanla paylaşmak zorunda.
BK 36/2; “Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir.”
Hata, hile, ikrarın yaptırımı işlemin hükümsüz olmasıdır. Nitekim 39. Madde; “Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya
aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır.” Ancak, burada öyle bir hüküm var ki işlem, sağlık kazanabilir. Hileye, aldatmaya veya korkutmaya maruz kalanın, işleme onama vermesi halinde işlem geçerli hale gelir. Ve bu da bir süreye bağlanmıştır (bir yıl). Bir yıl içinde onarsa işlemi, kabul ediyorum derse; işlem, hüküm ve sonuçlarını meydana getirecek. Bu, bir yıllık süre nerede başlıyor? Sözleşmenin yapıldığı sırada mı yoksa başka bir zamanda mı? Hataya düştüğünü öğrendiği an, aldatmayı öğrendiği an veya korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan itibaren bir yıl içerisinde sözleşmeyi onama imkanına sahip. Bir yıl içinde onamazsa, sözleşme bir yılın sonunda geçerli hale gelir. Veya bir yılın dolmasını beklemez, hemen onadım der ve sözleşme geçerli hale gelir. Sözleşmenin bu haller dahilinde geçerlilik kazanması için iki yol vardır; ya, bir yıllık süreyi cevap vermeden, kullanmadan geçirecek veya açıkça onadığını beyan edecek.
Burada, sağlık kazanabilir bir geçersizlik vardır. İşlem geçerli hale gelebilir. Bu onamayı, ne zaman yapması lazım? Esas itibariyle, hatayı, hileyi öğrendiği veya korkutmanın etkisinin geçtiği andan itibaren bir yıl içerisinde kullanabilecek. Bir yıl içinde onamazsa, bir yılın sonunda işlem onanmış oluyor. (Onama, yenilik doğuran bir haktır.)