Yargı Yeri Belirlenmesi

Yargı Yeri Belirlenmesi Sebepleri
Yargı yeri belirlenmesinde; davanın hakimi veya mahkemesi tespit edilmektedir.

Yargı yeri belirlenmesi, medeni yargı içerisinde görevli ve yetkili mahkeme veya davaya bakacak hakimi belirlemeye yönelik bir ihtiyacın sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu sorun, kural olarak belirli hallerde söz konusu olmaktadır. Burada davanın esasına değil, tümüyle usule ilişkin bir sorun söz konusudur. Ancak bu sorunlar her zaman yargı yeri belirlenmesi yoluna gidilmesini gerektirmemektedir.

Yargı yeri belirlenmesini gerektiren sebepler üç başlık altında ele alınabilir;

  1. Görevli ve yetkili mahkemenin davaya bakmasına bir engel çıkması
  2. İki mahkemenin verdiği görevsizlik kararının kesinleşmesi
  3. İki mahkemenin yargı çevreleri konusunda tereddüt edilmesi

1) Görevli ve Yetkili Mahkemenin Davaya Bakmasına Bir Engel Çıkması
Yargı yeri belirlenmesini gerektiren ilk durum, görevli ve yetkili mahkemenin davaya bakmasına herhangi bir engel çıkmasıdır (m. 21/1/a).
Davacı, görevli ve yetkili mahkemede davasını açmış; ancak mahkemenin hakimi, yasaklı olduğu gerekçesiyle davadan çekinmiş ya da ret nedeniyle çekilmiş ve bu talep ilgili merci tarafından kabul edilmiş olabilir. İşte bu durumda, yetkili mahkemenin yargı çevresi içerisinde aynı görevi yapabilecek bir başka hakim varsa, bu takdirde o hakim bu davayı görür. Buna karşılık, yetkili mahkemenin yargı çevresi içerisinde aynı görevi yapabilecek bir başka hakim yoksa, bu durumda davayı hangi mahkemenin göreceğini belirleyen bir mekanizmaya ihtiyaç doğar; işte bu ihtiyacı karşılayan kurum, yargı yeri belirlenmesidir.

2) İki Mahkemenin Verdiği Görevsizlik Kararının Kesinleşmesi
HMK m. 21/1/c’ye göre, iki mahkemenin aynı dava hakkında göreve ilişkin olarak verdikleri görevsizlik kararları, kanun yoluna başvurulmaksızın (m. 20) kesinleştiği takdirde, davanın görülebilmesini sağlamak üzere yargı yeri belirlenmesi ihtiyacı doğar.
Bu olumsuz görev uyuşmazlığı, genel görevli mahkemeler arasında olabileceği gibi, genel görevli mahkemeler ile özel görevli mahkemeler arasında da çıkabilir.
Görüldüğü gibi, buradaki görev uyuşmazlığı, adli yargıya dahil hukuk mahkemeleri arasındadır.
İki mahkeme arasındaki olumsuz görev uyuşmazlığı, yargı yeri belirlenmesi yolu ile giderilmedikçe ve üst mahkemece davaya hangi mahkemede bakılacağı belirlenmedikçe, görevsizlik kararı veren mahkemelerden hiçbiri davaya bakamaz.
Bir mahkemenin verdiği görevsizlik kararı temyiz edilmeksizin kesinleşmiş ise, bu görevsizlik kararı, dosya (m. 20’ye göre) kendisine gönderilen mahkemeyi bağlamaz; o mahkeme de görevsizlik kararı verebilir. Bu ikinci görevsizlik kararı da kanun yoluna gidilmeksizin kesinleşirse, görevli mahkeme, yargı yeri belirlenmesi yolu ile üst mahkeme tarafından belirlenir (m. 21/1/c).

Buna karşılık, yukarıdaki durumda ikinci görevsizlik kararına karşı kanun yoluna başvurulmuş ve üst mahkeme ikinci görevsizlik kararını onamış ise, ikinci görevsizlik kararında görevli olarak gösterilen mahkeme bu kararla bağlıdır; yani, davaya bakmaya mecburdur. Verilen ikinci görevsizlik kararı, birinci mahkeme bakımından kanun yolu incelemesi sonucu kesinleşen göreve ilişkin bir karardır ve 23. Maddenin 2. Fıkrasına göre kanun yolu incelemesi sonucu kesinleşen göreve ilişkin kararlar davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar (m. 23/2). Bu ihtimalde, yargı yeri belirlenmesi yoluna (m. 21) gidilmesine gerek yoktur. İkinci görevsizlik kararının kesinleşmesi üzerine, dava dosyası (ikinci görevsizlik kararında görevli olduğu belirtilen) mahkemeye gönderilir ve o mahkeme davayı görmeye başlar.

Yukarıdaki durumda, ikinci görevsizlik kararının, kararına uyulması gerekli olan üst mahkemece bozulması halinde, ikinci mahkeme davayı görmeye devam eder; yani artık görevsizlik kararı veremez (m. 23/2 kıyasen).

Bir mahkemenin verdiği görevsizlik kararına karşı kanun yoluna gidilmiş ve üst mahkeme bu görevsizlik kararını onamış ise, dava dosyası (kesinleşen) görevsizlik kararında görevli olduğu bildirilen mahkemeye gönderilir (m. 20); bu mahkeme, bu görevsizlik kararı ile bağlıdır (m. 23/2); görevsiz olduğu kanısına varsa bile, görevsizlik kararı veremez; davayı görür. Görüldüğü gibi bu halde, yargı yeri belirlenmesi yoluna gidilmesine gerek kalmamaktadır.

Bir mahkeme, görevli olduğu kanısı ile esas hakkında karar vermiş, bu karar üst mahkemece görevsizlik nedeniyle bozulmuş ve mahkeme bozmaya uygun biçimde görevsizlik kararı vermiş ise, bu görevsizlik kararı, kanun yoluna gidilmeksizin kesinleşmiş olsa bile, artık o davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar (m. 23/2). Çünkü, üst mahkeme hangi mahkemenin görevli olduğunu belirtmiş durumdadır; bundan sonra yargı yeri belirlenmesi yoluna gidilmesine gerek yoktur.

3) İki Mahkemenin Yargı Çevreleri Konusunda Tereddüt Edilmesi

İki mahkeme arasında yargı çevrelerinin sınırlarının belirlenmesi konusunda bir tereddüt ortaya çıkması durumu üzerinde durulmalıdır (m. 21/1/b). Mahkemelerin yargı çevresi, bulundukları il merkezi ve ilçeler ile bunlara adli yönden bağlanan ilçelerin idari sınırları olarak ifade edilmektedir (5235 s. K. m. 7/1). O halde buradaki sorun, bir mahkemenin hangi coğrafi sınırlar içerisinde görev yapacağı, yani yetkisinin hangi sınırlar çerçevesinde olduğunu tespittir. Bu sınır, genellikle il veya ilçenin idari sınırları ve yapılanmasıyla örtüşür. Ancak zaman zaman bu konuda sorun veya belirsizlik ortaya çıkabilir.
Uygulamada, iki mahkemenin yargı çevrelerinin tespitinde tereddüt olduğu halde, doğrudan doğruya yargı yeri belirlenmesine gidilmemektedir. Ancak kanımızca, öncelikle bu yola başvurup yetkili mahkemeyi kesin biçimde belirledikten sonra dava açılmasına engel bir durum yoktur. Kaldı ki, bu sebep, açıkça kanunda düzenlenmiştir. Yine, görevli ve yetkili mahkemeyi tespit bakımından yarhı yeri belirlenmesi konusunda kanun, kesinleşmiş bir kararı ararken, burada, yalnızca iki mahkemenin yargı çevrelerinin sınırlarında tereddüt edilmesiniyeterli görmüştür. Tereddütü kesinleşmiş bir mahkeme kararı olarak anlamak doğru olmaz. O nedenle, burada öncelikle herhangi başka bir yolun tüketilmesi gerekmediği, doğrudan doğruya bu yola başvurulabileceği kanısındayız. Aksi uygulama, hem usul ekonomisine hem de kanuna açık aykırılık oluşturur.

4) Kesin Yetki Kuralının Bulunduğu Bir Halde İki Mahkemenin Verdiği Yetkisizlik Kararının Kesinleşmesi

Yargı yeri belirlenmesi gerektiren diğer bir durum ise kesin yetkiyle ilgilidir. Buna göre, kesin yetki hallerinde, iki mahkeme de yetkisizlik kararı verir ve bu kararlar kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşirse yargı yeri belirlenmesi yoluna gidilir (m. 21/1/d).
Bu sebeple yargı yeri belirlenmesinin istenebilmesi, yukarıda ifade edilen iki mahkemenin kesinleşmiş görevsizlik kararlarında olduğu gibidir. Burada özellikle belirtilmesi gereken husus, kesin olmayan yetkinin bulunduğu hallerde verilen yetkisizlik kararları bakımından yargı yeri belirlenmesinin söz konusu olmadığıdır. Çünkü, kesin olmayan yetkide, yetkisizlik kararı üzerine dosya kendisine gelen mahkeme, yetkili olmadığını düşünse bile yetkisizlik kararı veremeyip, davaya bakmak zorundadır.
Bir mahkemenin verdiği yetkisizlik kararına karşı kanun yoluna gidilmiş ve üst mahkeme bu kararı onamış (ve böylece yetkisizlik kararı kesinleşmiş) ise, dava dosyası yetkisizlik kararında yetkili olduğu bildirilen mahkemeye gönderilir (m. 20); bu mahkeme, (kanun yolu incelemesi sonucu kesinleşmiş olan) bu yetkisizlik kararı ile bağlıdır (m. 23/2); yetkisiz olduğu kanısına varsa bile, yetkisizlik kararı veremez; davayı görmeye başlar. Görüldüğü gibi, bu halde yargı yeri belirlenmesi yoluna gidilmesine gerek kalmamaktadır.
Bir mahkeme, yetkili olduğu kanısı ile esas hakkında karar vermiş, bu karar üst mahkemece yetkisizlik nedeniyle bozulmuş ve mahkeme bozmaya uygun biçimde yetkisizlik kararı vermiş ise, bu yetkisizlik kararı kanun yoluna gidilmeksizin kesinleşmiş olsa bile, artık davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar (m. 23/2). Çünkü üst mahkemenin hangi mahkemenin yetkili olduğunu belirlemiş durumdadır; bundan sonra artık yargı yeri belirlenmesi yoluna gidilmesine gerek yoktur.

İnceleme Yeri, Usulü ve Sonucu
Yargı yeri belirlenmesini gerektiren ve yukarıda sayılan durumlardan birisinin ortaya çıkması halinde, başvurulacak merci, ilk derece mahkemeleri bakımından istinaf mahkemeleri; istinaf mahkemeleri bakımından ise Yargıtay veya ilgisine göre istinaf mahkemeleri veya Yargıtay olarak ifade edilmiştir (m. 22).
Yargı yerinin belirlenmesi konusundaki talep, doğrudan doğruya ilgili üst mahkemeye yapılabileceği gibi, dava dosyasının bulunduğu mahkemeye de yapılabilir. Bu dilekçenin karşı tarafa tebliğ edilmesi ve karşı tarafın buna cevap verebilmesi olanağının tanınması uygun olur.
Yargı yeri belirlenmesine ilişkin inceleme dosya üzerinden yapılabileceği gibi, gerekli görülürse duruşma yapılarak incelenebilir (m. 23/1). Yargı yeri belirtilmesi işi, acele işlerden olduğundan, diğer işlerden önce ve derhal incelenip karara bağlanır.
Üst mahkemenin yargı yerini belirten kararına karşı kanun yoluna başvurulamaz. Yargı yerinin belirtilmesine karar veren üst mahkeme, dava dosyasını, yargı yeri olarak belirlediği mahkemeye gönderir ve bu mahkeme, davaya kaldığı yerden devam eder. Bu halde m. 20 hükmü uygulanamaz. Yani, davacı iki hafta içinde yargı yeri olarak belirtilen mahkemeye başvurmak zorunda değildir.

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir