Mahkemelerin Görev ve Yetkisi

Mahkemelerin Görev ve Yetkisi

Belirli bir davaya, aynı yargı yolundaki ilk derece mahkemelerinden hangisinin bakacağını düzenleyen kurallara, görev ve yetki kuralları denir.

Görev, bir davaya o yerdeki, hukuk mahkemelerinden hangisi tarafından bakılacağını belirtir. Hangi davalara genel görevli mahkemede ve hangilerine özel görevli mahkemelerde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir.

Yetki ise, davaya hangi yerdeki görevli hukuk mahkemesi tarafından bakılacağını belirtir. Örneğin, açılacak bir davanın asliye hukuk mahkemesinin görevine girdiği tespit edilirse, bu davanın hangi yerdeki asliye hukuk mahkemesinde açılacağı, örneğin Ankara, İzmir, yoksa Van asliye hukuk mahkemesinde mi açılacağı sorusu gündeme gelir. Bir davanın hangi yerde görüleceği hususuna yetki, bunu düzenleyen kurallara yetki kuralları denir.

Mahkemelerin görev ve yetkileri kanunla düzenlenir.

Genel mahkemelerin görev ve yetkileri kural olarak HMK m. 1-19 arasında ve 5235 s. K. m. 1 vd.’de düzenlenmiştir. Özel mahkemelerin görev ve yetkileri ise, bu mahkemelerle ilgili özel kanunlarda düzenlenmiştir.

Görev

Görev, belirli bir davaya o yerdeki hüküm mahkemelerinden hangisi tarafından bakılacağını belirtir.

Belirli bir dava hakkındaki görevli mahkemeyi tespit ederken, ilk önce, o davanın genel mahkemelerin mi, yoksa özel mahkemelerin mi görevine girdiği araştırılır. Özel görevli mahkemelerin görevi, genel görevli mahkemelerin görevinden önce gelir. Açık kanun hükmü ile özel görevli mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar, genel görevli mahkemelerin görevine girer.

HMK m. 1’e göre, genel görevli mahkemelerin görevi kanunla belirlenir. Asliye hukuk mahkemelerinin görevi HMK m. 2’de, sulh hukuk mahkemelerinin görevi, kural olarak HMK m. 4’te gösterilmiştir.

Genel görevli mahkemelerden asliye hukuk mahkemesinin görevi, sulh hukuk mahkemesinin görevine girmeyen dava işlerle özel görevli mahkemelerin görevine dahil olmayan bütün dava ve işlerdir. Asliye hukuk mahkemesinin bu kurala göre belirlenen görevine malvarlığına ve kişi varlığına dahil olan konular girer.

Ana kural

Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesidir (m. 2/1).

Ana kuralın istisnaları

  1. Sulh Hukuk Mahkemesinin Görevli Olduğu Davalar ve İşler
    a) Kira ilişkisinden doğan tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar
    Kira işlerinden doğan, alacak davaları da dahil olmak üzere, tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar, sulh hukuk mahkemesinde görülür (m. 4/1/a).
    b) Paylaştırma ve ortaklığın giderilmesi davaları
    Taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine yönelik davalar, dava konusu olan şeyin değerine bakılmaksızın sulh hukuk mahkemelerinde görülür (m. 4/1/b).
    c) Yalnız zilyetliğin korunması ile ilgili davalar
    Taşınır ve taşınmaz mallarda yalnız zilyetliğin korunması ile ilgili davalar, dava konusu malın değerine bakılmaksızın sulh hukuk mahkemelerinde görülür. Buradaki görev yalnızca zilyetliğin gasbında dava hakkı ve zilyetliğe saldırıya dava hakkı ile ilgili olanlardır.
    d) Çekişmesiz yargı işleri
    Kanunlarda aksine açık bir hüküm bulunmadıkça çekişmesiz yargı işlerinde genel görevli mahkeme, sulh hukuk mahkemesidir (m. 383).
    e) HMK’nın ve diğer kanunların sulh hukuk mahkemesini görevlendirdiği dava ve işler
    HMK’nın ve diğer kanunların sulh hukuk mahkemesini veya hakimlerini görevlendirdiği dava ve işleri de sulh hukuk mahkemesi görür (m. 4/1/c).
  2. Özel Görevli Mahkemelerin Görevli Olduğu Davalar ve İşler
    Çeşitli kanunlarda yer alan hükümlere göre, malvarlığı haklarından doğan bazı dava ve işler, özel görevli mahkemelerde görülür.

Kişivarlığı Haklarına İlişkin Dava ve İşlerde Asliye Hukuk Mahkemesi Görevlidir

Bir davanın konusunun malvarlığı veya kişivarlığı hakkı olduğu, o hakkın niteliğine göre belirlenir. Mahkemenin, dava konusu hakkın niteliğini kendiliğinden (re’sen) araştırması gerekir.

Kişivarlığına ilişkin davalarda, dava konusunun para ile ölçülebilecek bir değeri yoktur. Bu haklara kişivarlığı hakları denir. Kişivarlığı hakları, mali bir değere sahip değildir; başkasına devredilemez ve paraya çevrilemez.

Kişivarlığı haklarına ilişkin davalar, daha çok kişiler hukuku ve aile hukukuna ilişkin davalardır. Örneğin kişilik haklarına yapılan tecavüzün önlenmesi davası, evlenmenin butlanı davası, boşanma ve ayrılık davaası, babalık davası gibi davalar kişivarlığı haklarına ilişkin davalardır.

Kişivarlığı davalarının bir kısmı, aile mahkemesinin görevine girmektedir. Aile hukukundan doğan dava ve işler aile mahkemesinin görevlerindendir.

Konusu para ile ölçülemeyen bir şey (kişivarlığı) olan dava ve işler, aile mahkemesinde veya sulh hukuk mahkemesinde görülmez. Bu kural gereğince, örneğin kişilik haklarına saldırının önlenmesi davası asliye hukuk mahkemesinde görülür.

Derneklerin feshi davaları asliye hukuk mahkemesinde görülür.

Nüfus kayıt düzeltme talepleri, ilgilinin yerleşim yeri asliye hukuk mahkemesinde görülür.

MÖHUK’a göre yabancı mahkeme ve hakem kararlarının tenfizi hakkında görevli mahkeme, asliye mahkemesidir.

Görev Kurallarının Niteliği

Görev kuralları kamu düzenindendir (HMK m. 1/2) ve mahkemenin görevli olması dava şartlarındandır (m. 114/1/c). Bu nedenle, mahkeme davanın her aşamasında görevli olup olmadığını kendiliğinden (re’sen) inceler ve görevsiz olduğu kanısına varırsa görevsizlik kararı verir (m. 115/1).

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, yetki kurallarındakinin aksine, taraflar sözleşme ile görevli mahkemeyi değiştiremezler, yani görev sözleşmesi yapılamaz.

Mahkemenin Görevli Olup Olmadığını İncelemesi

  • Mahkeme davanın her aşamasında görevli olup olmadığını kendiliğinden (re’sen) inceler ve görevsiz olduğu kanısına varırsa görevsizlik kararı verir (m. 115/1).
  • Taraflar da, davanın her aşamasında görev itirazında bulunabilirler.
  • Görev itirazı yapılmış ise mahkeme ilk önce görevli olup olmadığını inceleyip karara bağlamalıdır.
  • Mahkeme görev hakkında dosya üzerinden karar verebileceği gibi, gerekli görmesi halinde bu konuda yapacağı ön inceleme duruşmasında tarafları dinledikten sonra da karar verebilir (m. 138).
  • Mahkeme başlangıçta kendisini görevli görmüş, fakat ilerleyen aşamalarda görevli olmadığı kanaatine varacak olursa, yargılama sırasında da kendiliğinden görevsizlik kararı vermesi mümkündür.
  • Hüküm mahkemeleri gibi, üst ve yüksek mahkemeler de kendi incelemeleri sırasında, hükmü veren mahkemenin görevli olup olmadığını kendiliğinden gözetip incelemekle yükümlüdür.
  • Görev kurallarına aykırılık, hüküm kesinleşinceye kadar gerek davayı gören ilk derece mahkemesi, gerek üst veya yüksek mahkeme tarafından resen gözetilir ve taraflarca da ileri sürülebilir; ancak hüküm kesinleştikten sonra ileri sürülemez. Yani görevsiz mahkemenin verdiği hüküm, bu nedenle geçersiz sayılamaz ve aynı nedenle hükme karşı yargılamanın yenilenmesi istenemez.
  • Mahkeme yapılan görev itirazını reddederse, davanın esası hakkında incelemeye girişir.

Görevsizlik Kararı

Mahkeme, yapacağı inceleme sonucunda, görevsiz olduğu kanısına varırsa, görevsizlik kararı verir. Mahkeme, görevsizlik kararında görevli mahkemeyi bildirmeli ve dava dosyasının bu (görevli) mahkemeye gönderilmesine karar vermelidir.

Görevsizlik kararından sonra davaya başka bir mahkemede devam edilirse yargılama giderlerine, o mahkeme; davaya o mahkemede devam edilmezse, talep üzerine davanın açıldığı mahkeme karar verir (m. 331/2).

Mahkeme, görevsizlik kararı ile davadan elini çeker, yani görevsizlik kararı bir nihai karardır.

Görevsizlik Kararı Üzerine Yapılacak İşlemler

Görevsizlik kararı veren mahkeme, görevsizlik kararında dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesine karar vermekle yetinir.

Dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilebilmesi ve davaya görevli mahkemede devam edebilmesi için taraflardan birinin, iki hafta içinde, görevsizlik kararı veren mahkemeye başvurması gerekir; aksi halde, dava açılmamış sayılır (m. 20).

İki haftalık başvuru süresinin ne zaman başlayacağı HMK m. 20’nin 1. fıkrasında sayılmıştır.

Bir mahkemenin verdiği görevsizlik kararı, kanun yoluna gidilmeksizin kesinleşmiş ise, bu görevsizlik kararı, dosya kendisine gönderilen mahkemeyi bağlamaz (m. 23); o mahkeme de görevsizlik kararı (yani kendisinin görevli olmadığına, bilakis, görevsizlik kararı vermiş bulunan ilk mahkemenin görevli olduğuna) karar verebilir.

Bu görevsizlik kararı da usulüne göre kesinleşirse, o zaman iki mahkeme arasında olumsuz bir görev uyuşmazlığı çıkmış olur. Bu olumsuz görev uyuşmazlığı, yargı yeri belirlenmesi yolu (m. 21) ile giderilir ve görevli mahkeme, üst mahkemece belirtilir. Bu olumsuz görev uyuşmazlığı yargı yeri belirlenmesi yolu ile giderilmedikçe, dava dosyası ilk görevsizlik kararını veren mahkemeye gönderilemez ve davaya, ilk (veya ikinci) görevsizlik kararını veren mahkeme tarafından bakılamaz.

Buna karşılık, görevsizlik kararı kanun yoluna gidilmesi sonucu kesinleşmiş ise, bu görevsizlik kararı, dosya (m. 20/2’ye göre) kendisine gönderilen mahkemeyi bağlar (m. 23/2); o mahkeme, görevsiz olduğu kanısına varsa bile, görevsizlik kararı veremez, davayı göremez.

Dava dosyası kendisine gönderilen mahkeme, görevli olduğunu kabul ederse veya görevsizlik kararı kanun yolu incelemesi sonucu kesinleştiği için gönderilen makeme görevsizlik kararı ile bağlı ise, davayı görmeye başlar. Bu şekilde (görevsizlik kararının kesinleştiği tarihten itibaren iki hafta içinde) başvurulması üzerine mahkemede görülmeye başlanan dava, yeni bir dava olmayıp, görevsiz mahkemede açılmış olan davanın devamıdır. Bu nedenle, görevli mahkemede yeniden harç alınmaz; zamanaşımı veya hak düşürücü süre, görevsiz mahkemede davanın açıldığı zamana göre hesaplanır; görevsiz mahkemece konulan ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz devam eder; nafakaya, görevsiz mahkemede açılan dava tarihinden itibaren hükmolunur.

Tarafların görevsiz mahkemede yapmış oldukları usul işlemleri, görevli mahkemede de geçerlidir.

Buna karşılık, görevsiz mahkeme tarafından yapılmış usul işlemleri, kural olarak geçersizdir; yani görevli mahkemeyi bağlamaz. Bu işlemlerin görevli mahkemede tekrarlanması gerekir. Fakat görevli mahkeme, görevsiz mahkemenin yapmış olduğu işlemleri, bunların tekrarlanması için bir neden yoksa, kararına esas alabilir.

Yukarıda belirtildiği gibi, iki hafta içinde (m. 20/1) görevsizlik kararını vermiş olan mahkemeye başvurulmazsa, görevsiz mahkemede açılmış olan davanın açılmamış sayılmasına karar verilir (m. 20/1/c/2). Hakim  bu kararı iki haftalık sürenin sona ermesinden çok sonra verse bile, bu karar, davanın açılmamış sayıldığını tarihi tespit eden bir karardır; davanın açılmamış sayılmasının sonuçları, iki haftalık sürenin sonundan itibaren doğar. Açılmamış sayılan davadaki talep de hiç yapılmamış sayılır (m. 150/7).

Davanın m.20/1/c/2 hükmü gereğince açılmamış sayılması ile, davacı, davasından feragat etmiş (m. 307) olmaz; sadece davasını takipten vazgeçmiş ve terk etmiş sayılır. Bu nedenle davacı, açılmamış sayılan davasını, yeniden harç ödemek suretiyle tekrar açabilir.

HMK m. 20/1/c/2’ye göre, görevsiz mahkemede açılmış olan davanın açılmamış sayılması üzerine, görevsiz mahkemede dava açılması ile meydana gelen sonuçlar ortadan kalkar; yani, yeniden harç verilerek açılan yeni davada eski davanın açılmasının sonuçları devam etmez. Bu nedenle, görevsiz mahkemeye dava açılması ile meydana gelen zamanaşımı kesilmesi sonucu, HMK m. 20/1c/2 gereğince davanın açılmamış sayılması ile hükümsüz hale gelir.

Ancak, bu arada zamanaşımı süresi bitmiş ise, davacı (TBK m. 158’deki) altmış günlük ek süre içinde davasını yeniden açabilir. TBK m. 158’deki altmış günlük ek süre, HMK m. 20/1’deki iki haftalık sürenin bitmesinden sonra işlemeye başlar.

—– YirmiSekiz.net Hukuk Ders Notları —-

Yetki

Yetki, bir davanın hangi yerdeki (hangi il veya ilçedeki) görevli mahkeme tarafından görüleceğini ifade eder. Yetki kavramı, uluslararası (dış) yetki ve iç yetki olmak üzere ikiye ayrılır. Uluslararası yetki, bir davaya hangi devletin mahkemelerinde bakılacağı hakkındadır. İç yetki, bir davaya belirli bir Devletin ülkesi içinde hangi yerdeki mahkemede bakılacağını belirler. Burada iç yetki kurallarını inceleyeceğiz.

Her mahkemenin yargı yetkisi, belli bir coğrafi bölge ile sınırlıdır; buna o mahkemenin yargı çevresi denir.

Mahkemelerin yetkisi kanunla düzenlenir; hiç kimse tabi olduğu mahkemeden başka bir mahkeme önüne çıkarılamaz (Anayasa m. 142; 37/1). Bir tüzük veya yönetmelik hükmü ile yetki kuralı konulamayacağı gibi, davalı kanunen yetkili olan mahkemeden başka bir mahkeme önünde kendisini savunmaya zorlanamaz.

Yetki Türleri

Kural olarak bütün davalar için uygulanan yetki kuralına genel yetki kuralı ve bu kurala göre belirlenen mahkemeye de genel yetkili mahkeme denir. Genel yetkili mahkeme, davalını yerleşim yerindeki mahkemedir; Her dava, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, açıldığı tarihte davalının yerleşim yeri sayılan yer mahkemesinde görülür (m. 6).

Bazı davalar için, davalının yerleşim yeri mahkemesinin yanında, başka yer mahkemeleri de yetkili kılınmıştır. Örneğin sözleşmeden doğan davalarda, sözleşmenin ifa edileceği yerdeki mahkeme de yetkilidir (m. 10). İşte bazı dava veya dava çeşitleri için kabul edilen istisnai nitelikteki yetki kurallarına özel yetki kuralları (m. 8 vd.) denir.

Bir kanun hükmü ile bazı davaların mutlaka belli bir yer mahkemesinde açılması öngörülmüştür ki, bu halde kesin yetki söz konusudur. Bu hallerde genel yetki kaldırılmış olup, dava yalnızca bu özel ve kesin yetkili mahkemelerde açılabilir. Buna karşılık kesin olmayan yetkinin söz konusu olduğu davalarda, davacıya, birden fazla yetkili mahkemeden birine başvurma konusunda seçim hakkı tanınır.

Genel Yetki

Genel yetkili mahkeme, davalının yerleşim yeri mahkemesidir. Yani her dava davanın açıldığı tarihte davalının yerleşim yeri sayılan yer mahkemesinde görülür (m. 6). HMK m. 6’da açıkça belirtildiği gibi, genel yetkili mahkeme, davalının dava açıldığı tarihteki yerleşim yerine göre belirlenir. Davalının yerleşim yerindeki mahkemede dava açıldıktan sonra davalı yerleşim yerini değiştirirse, bu değişiklik, mahkemenin yetkisini etkilemez. Yani, davanın yeni yerleşim yerindeki mahkemeye gönderilmesini isteyemez ve mahkeme de yerleşim yeri değişikliği nedeniyle yetkisizlik kararı veremez.

1) Gerçek Kişilerin Yerleşim Yeri

Gerçek kişilere karşı dava açılmasını, gerçek kişilerin Türkiye’de yerleşim yeri olup olmamasına göre ikiye ayırarak incelemek gerekir;

a) Türkiye’de Yerleşim Yeri Olanlara Karşı Dava Açılması: Bir kimsenin yerleşim yeri, onun sürekli kalmak niyetiyle oturduğu yerdir (TMK m. 19/1).

b) Türkiye’de Yerleşim Yeri Olmayanlara Karşı Dava Açılması: Türkiye’de yerleşim yeri olmayanlara karşı, HMK m. 8 ve devamında belirtilen özel yetkili mahkemelerde dava açılabileceğine kuşku yoktur. Bu özel yetki halleri ileride görülecektir. Burada özel yetki halleri dışında Türkiye’de yerleşim yeri olmayanlara karşı açılacak davalarda genel yetkili mahkeme, davalının Türkiye’de mutad meskeninin bulunduğu yer mahkemesidir (m. 9/1/c)
b-1) Türkiye’de Yerleşim Yeri Olmayanlara Karşı Açılacak Malvarlığı Haklarına İlişkin Davalarda Genel Yetki à Türkiye’de yerleşim yeri olmayan tarafa karşı Türkiye’deki mutad meskenin bulunduğu yer mahkemesinde dava açılır (m. 9/1/c). Ancak diğer özel yetki halleri saklı kalmak üzere,malvarlığı haklarına ilişkin dava, uyuşmazlık konusu malın bulunduğu yerde açılabilir. Ancak taşınmazın aynına ilişkin davalar için davalının Türkiye’de mutad meskeninin olduğu yer mahkemesi değil, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir (m. 12). Alacak davalarında, dava konusu alacak Türkiye’de doğmamış olsa bile, bu alacak için davalının Türkiye’de mutat meskenin olduğu yer mahkemesinde dava açılabilir. Türkiye’de yerleşim yeri olmayan davalının Türkiye’de mutat meskeni yoksa, dava konusu mal da Türkiye’de değilse, o kişiye karşı, m. 9’a göre, Türkiye’de dava açılamaz.

b-2) Türkiye’de Yerleşim Yeri Olmayanlara Karşı Açılacak Kişivarlığı Haklarına İlişkin Davalarda Genel Yetki à Türkiye’de yerleşim yeri bulunmayan Türk vatandaşlarının, kişi hallerine ilişkin davaları, yabancı ülke mahkemesinde açılmadığı veya açılamadığı takdirde Türkiye’de yer itibariyle yetkili mahkemede; böyle bir yetkili mahkeme bulunmaması halinde ilgilinin Türkiye’de sakin olduğu yer mahkemesinde; Türkiye’de sakin değilse, Türkiye’deki son yerleşim yeri mahkemesinde o da bulunmadığı takdirde Ankara, İstanbul veya İzmir Mahkemelerinden birinde görülür. Türkiye’de yerleşim yeri bulunmayan yabancı hakkında vesayet, kayyımlık, kısıtlılık, gaiplik ve ölmüş sayılma kararları, ilgilinin Türkiye’de sakin olduğu yer, sakin değilse mallarının bulunduğu yer mahkemesince verilir (MÖHUK m. 42; karş. HMK m. 9).
Mirasa ilişkin davalar, ölenin Türkiye’deki son yerleşim yeri mahkemesinde, son yerleşim yerinin Türkiye’de olmaması halinde ise terekeye dahil malların bulunduğu yer mahkemesinde görülür (MÖHUK m. 43).

2) Tüzel Kişilerin Yerleşim Yeri

Tüzel kişilerin yerleşim yeri, kuruluş belgesinde aksine hüküm bulunmadıkça, işlerinin yönetildiği yerdir (TMK m. 51). (Dernek, ticaret şirketi, kooperatif veya vakıflara karşı açılacak davalarda genel yetkili mahkeme, bunların merkezinin bulunduğu yer mahkemesidir, m. 6 gereğince).

Tüzel kişilere karşı açılacak davalarda genel yetkili mahkeme, tüzel kişinin yerleşim yerinin (merkezinin) bulunduğu yer mahkemesidir.

3) Davalıların Birden Fazla Olması Halinde Genel Yetkili Mahkeme

a) Davalılardan Birinin Yerleşim Yeri Mahkemesinin Yetkili Olması: Bir davada davalı sayısı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir (m. 7/1/c). Bunun bazı istisnaları vardır;
*Ortak yetkili mahkeme bulunması: Kanunun ortak yetkili mahkemeyi gösterdiği hal, haksız fiilden doğan davada yetkiyi gösteren m. 16 hükmüdür. Bir haksız fiil birden fazla kişi tarafından işlenmiş ise, bu kişilere karşı açılacak tazminat davası için ortak yetkili mahkeme, haksız fiilin işlendiği ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesidir (m. 16).
*Davanın Sırf Davalılardan Birini Kendi Mahkemesinden Başka Bir Mahkemeye Getirmek Amacıyla Açılması: Kanunda davalıların tamamı için ortak yetkili bir mahkemenin belli edilmemiş olduğu hallerde, yani birden fazla davalıya karşı, davalılardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde dava açılabileceği kuralının uygulanması da mutlak değildir. Davanın, sırf davalılardan birini kendi mahkemesinden başka bir mahkemeye getirmek amacıyla açıldığı, belirtiler veya başka delillerle anlaşılırsa, mahkeme onun hakkındaki davayı ayırarak yetkisizlik kararı verir (m. 7/2). Mahkeme bu durumun var olup olmadığını, ancak davalının yetki (ilk) itirazı (m. 116/1/a) üzerine inceler. Davalı yetki itirazında bulunmazsa, mahkemenin yetkisini kabul etmiş sayılır (m. 19/4).

Genel Yetki Kurallarının Niteliği

M. 6’da düzenlenen genel yetki kuralı, kural olarak bütün davalar içindir. Ancak, kesin yetki halleri genel yetkiye istisnadır. Yani, bir dava için kesin yetkili mahkeme belirlenmiş ise, o dava genel yetkili mahkemede açılamaz. Bunun dışında, bir dava için özel yetki kuralı bulunsa bile, davacının genel yetki ile özel yetki arasında bir seçim hakkı vardır. Davacı, davasını dilerse genel yetkili mahkemede, dilerse özel yetkili mahkemede açar.

Taraflar, yetki sözleşmesi ile yetkili olmayan bir mahkemeyi yetkili kılarsa, taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça, dava sadece sözleşmeyle belirlenen mahkemede açılacağından, genel yetkili mahkemenin yetkisi ortadan kalkar.

Özel Yetki Kuralları
Kanun, genel yetkili mahkemeden başka, bazı davalar için özel yetki kuralları ile başka yetkili mahkeme ya da mahkemeler göstermiştir (m. 8 vd.). Bu özel yetkili mahkemeler, ilişkin oldukları davalar ile herhangi bir şekilde ilgilidir. Örneğin, dava konusu taşınmaz o mahkemenin yargı çevresi içindedir veya dava konusu sözleşme orada yerine getirilecektir gibi.

Özel yetki kuralları, kural olarak kesin değildir; örneğin m. 8 ve m. 10’da yer alan yetki kuralları gibi. Bazı özel yetki kuralları istisnai olarak kesindir, örneğin m. 11/1, 12 veya 14/2’deki yetki kuralları gibi. Bu halde dava yalnız kesin yetkili yerde açılabilir, başka yerde açılamaz.

Kesin olmayan özel yetki kuralları ile genel yetkili mahkemenin yetkisi ortadan kaldırılamaz. Davacı, davasını genel veya özel yetkili mahkemede açmak hususunda bir seçim hakkına sahiptir.

Özel yetki kuralları şunlardır;

1) Sözleşmeden Doğan Davalarda Yetki
HMK m. 10, sözleşmeden doğan davalar için özel bir yetki kuralı koymuştur. Buradaki sözleşme terimi, konusu malvarlığı hakkı olan borçlar hukukuna ilişkin sözleşmeler anlamındadır. Konusu kişivarlığı hakkı olan sözleşmeler buraya dahil değildir. Miras hukukuna ilişkin sözleşmeler de m. 10 hükmüne tabi değildir. Ayrıca kanundan ve sebepsiz zenginleşmeden doğan borçlar için m. 10 hükmü uygulanmaz.

Sözleşmeden doğan uyuşmazlıklarda, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde dava açılabilir (m. 10).

Tarafların sözleşmenin yerine getirileceği yer hakkındaki açık veya örtülü isteğinin anlaşılmadığı hallerde, sözleşmenin yerine getirileceği yer TBK m. 89’a göre belirlenir.

HMK m. 10 hükmü, yalnız sözleşmenin tarafları için değil, aynı zamanda tarafların kefilleri ile cüz’i ve külli halefleri için de uygulanır.

HMK m. 10’daki yetki kuralları kesin yetki kurallarından değildir. Sözleşmeden doğan davalar için yetki anlaşması yapılabilir. Bu halde, taraflarca sözleşmede aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşme ile belirlenen bu mahkemelerde açılır.

2) Haksız Fiilden Doğan Davalarda Yetki
Haksız fiilden doğan davalarda aşağıdaki mahkemeler yetkilidir;
1) Haksız fiilin işlendiği yer mahkemesi, 2) zararın meydana getirdiği yahut zararın gelme ihtimalinin bulunduğu yer mahkemesi, 3) zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi.

Haksız fiil bir gazete ile işlenmişse, gazetinin yayımlandığı ve satıldığı yerlerdeki mahkemelerde bu haksız fiilden doğan dava için yetkilidir.

Bir haksız fiil birden fazla kişi tarafından işlenmişse, bu kişilere karşı birlikte açılacak tazminat davası, ortak yetkili mahkeme olan haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer mahkemesinde ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesinde görülür. Bu halde davalıların hepsine karşı davalılardan birinin yerleşim yerindeki mahkemede dava açılamaz (m. 7/1/c/2).

3) Taşınmazın Aynından Doğan Davalarda Yetki
Taşınmaz üzerindeki ayni hakka veya ayni hak sahipliği de değişikliğe yol açabilecek davalar ile taşınmazın zilyetliğine veya alıkoyma hakkına ilişkin davalar, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılır (m. 12/1).

İrtifak haklarına ilişkin davalar, üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılır (m. 12/2).

Taşınmaza ilişkin taksim ve paydaşlığın giderilmesi davaları, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılır.

Taşınmaz üzerindeki kişisel haklara ilişkin davalar, taşınmazın aynına ilişkin olmadığı için, HMK m. 12 hükmüne tabi değildir, örneğin kira alacağının ödenmesi davası gibi.

HMK m. 12’ye göre taşınmazın bulunduğu yerde açılması zorunlu olan dava, birden fazla taşınmaza ilişkin ise, taşınmazlardan birinin bulunduğu yer mahkemesinde açılır (m. 12/3).

Taşınmazın aynına ilişkin davaların taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılması hakkındaki yetki kuralı, kesin yetkidir. Yetki kesin olduğu için, bu konuda yetki sözleşmesi yapılamaz (m. 17).

4) Miras ile İlgili Davalarda Yetki

Miras ile ilgili davalar, miras bırakanın son yerleşim yeri mahkemesinde görülür. Miras ile ilgili davalar HMK m. 11 ve TMK m. 576’da sayılmıştır. Bunlar dışındaki davalar için, mirasbırakanın son yerleşim yeri mahkemesi, yetkili değildir.

Miras bırakanın son yerleşim yeri mahkemesinin yetkisi kural olarak kesindir. İstisna olarak, miras ile ilgili bazı davalar, miras bırakanın son yerleşim yeri mahkemesinden başka bir yerdeki mahkemede de açılabilir. Konuyu, buna göre ikiye ayırıp incelemek gerekir;

a) Son yerleşim yeri mahkemesinin kesin yetkisi
Miras ile ilgili davalar bakımından, son yerleşim yeri mahkemesinin yetkisinin kesin olduğu haller üçe ayrılır;
aa) Belirtilen davalar[1] her halde, yani terekenin taksiminden sonra da miras bırakanın son yerleşim yeri mahkemesinde açılır (HMK m. 11/1/a, TMK m. 576/2). Tenkis davası, bir taşınmaza ilişkin olsa bile miras bırakanın son yerleşim yeri mahkemesinde açılır.
bb) Terekenin kesin taksimine kadar terekeye karşı açılacak davalara da, miras bırakanın son yerleşim yeri mahkemesinde bakılır (HMK m. 11/1/b).
cc) Miras hukukundaki çekişmesiz yargı işleri için de, miras bırakanın son yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.

b) Son yerleşim yeri mahkemesinin kesin olmayan yetkisi
HMK’nın 11/2 ve 11/3’te yazılı dava ve işlerde, miras bırakanın son yerleşim yeri mahkemesinin yetkisi kesin değildir. Bu dava ve işlere, hem son yerleşim yeri mahkemesinde hem de başka bir mahkemede bakılabilir. Bu dava ve işleri de ikiye ayırmak gerekir;
ba) Bir mal hakkında terekeye karşı açılacak istihkak davası için, terekenin tahrir ve tespiti zamanında mal nerede bulunursa, o yer mahkemesi de yetkilidir (HMK 11/2).
bb) Mirasçılık belgesinin iptali ve yeni mirasçılık belgesi verilmesine ilişkin davalar, mirasçıların her birinin oturduğu yer mahkemesinde de açılabilir (HMK m. 11/3).

5) Karşı Davada Yetki
Açılmış bulunan bir davada, davalının da kendi alacağı için aynı mahkemede davacıya dava açmasına, karşı dava (m. 132 vd.) denir. Karşı dava, asıl dava ile birlikte aynı mahkemede görülür.

Karşı davanın asıl dava ile birlikte görülmesini sağlamak amacıyla, kanun özel bir yetki hükmü kabul etmiştir. Buna göre, kesin yetkinin söz konusu olmadığı hallerde, asıl davanın açılmış olduğu mahkeme, asıl karşı açılan davaya bakmaya da yetkilidir (m. 13).

6) Şubenin Bulunduğu Yer Mahkemesinin Yetkisi
Şune, kendi başına işlem yapabilirse de, bu işlemden doğan hak ve borçlar, merkeze aittir. Bu nedenle, şubenin yaptığı işlemden dolayı merkezin bulunduğu yer mahkemesinde dava açılabilir (m. 6). Şubenin işlemlerinden ötürü şubenin bulunduğu yerde de dava açılabileceği kabul edilmiştir (m. 14/1).

Şu davalar şubenin bulunduğu yerde açılamaz; iflas davası, özel hukuk tüzel kişilerinin üylerine karşı ve üyelerin bu sıfatla birbirlerine karşı açacakları davalar[2].

7) Sigorta Sözleşmesinden Doğan Davalarda Yetki
Kanun, sigorta sözleşmesinden doğan davalar için bazı özel yetki kuralları koymuştur (m. 15). Sigorta sözleşmesinden doğan davalara ilişkin özel yetki kurallarını, sigorta çeşitlerine göre ayrı ayrı incelemek gerekir;
a) Zarar (mal) Sigortalarında; Sigortanın konusu bir taşınmaz ise tazminat davası o taşınmazın bulunduğu yerde de açılabilir (m. 15/1). Sigorta konusu bir taşınır mal ise; taşınır mal belli bir yerde kalması şart kılınan bir mal ise, dava malın bulunduğu yer mahkemesinde de açılabilir, taşınır mal bir yerde devamlı kalmayan (otomobil gibi) bir mal ise, dava tehlikenin doğduğu yer mahkemesinde de açılabilir (m. 15/1).
b) Can (hayat) Sigortalarında; Can sigortalarında sigorta ettiren, sigortalının veya lehtarın leh ve aleyhine açılan davalarda onların yerleşim yerindeki mahkeme, kesin yetkilidir (m. 15/2). Buna göre sigorta ettiren, sigortalı veya lehtar kendi yerleşim yerinde sigorta şirketine karşı dava açabilir. Sigorta sözleşmelerine, m. 15/2’deki bu yetki hükmüne aykırı bir yetki şartı konulamaz; konulmuş ise bu yetki şartı hükümsüzdür.
c) Mali Mesuliyet Sigortasında; Yetkili mahkeme, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentanın bulunduğu veya kazanın meydana geldiği yer mahkemesidir (Karayolları Trafik K. m. 110).

8) Geçici Olarak Oturulan Yer Mahkemesinin Yetkisi
Memur, işçi, öğrenci, asker gibi bir yerde geçici olarak oturan kişilere karşı açılacak bazı davalar için, belli şartların varlığı halinde, davalının geçici olarak oturduğu yer mahkemesi de yetkilidir (m. 8). Bunun için gerekli şartlar şunlardır; kendilerine karşı dava açılacak bu kişilerin o yerde oturmaları, orada bulunma sebeplerine göre uzunca bir zaman devam edebilecek olmalıdır.
Bu kişilere karşı geçici olarak oturdukları yerde açılabilecek davalar yalnız alacak ve taşınır mal davalarıdır (m. 8). Taşınmaz davaları, kişivarlığı haklarına ilişkin davalar  m. 8’e göre davalının geçici olarak oturduğu yerde açılamaz.
HMK m. 8’deki yetki kuralı, kesin yetki değildir.

9) Çekişmesiz Yargı İşlerinde Yetki
Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, çekişmesiz yargı işlerinde, talepte bulunan kişinin veya ilgililerden birinin oturduğu yer mahkemesi yetkilidir (m. 384). Ancak kanunların kesin yetkiyi düzenlediği işlerdeki çekişmesiz yargı işlerindeki (örneğin m. 12’deki) yetki de kesin yetkidir.

10) Diğer Kanunlardaki Özel Yetki Kuralları
Bazı kanunlarda konuları ile ilgili dava ve işler için özel yetki hükümleri vardır; bu yetki hükümleri saklıdır (m. 5). Diğer kanunlardaki özel yetki hükümlerinin hepsini burada saymak imkansızdır, kısaca değinilecektir, daha detaylı bilgi için sayfa 220’ye bakılmalıdır;
TMK à boşanma davaları, eşlerden birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir; eşlerin davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesinde de açılabilir.
TTK à TTK’daki özel yetki kurallarının çoğu çekişmesiz yargı içindir.
İİK à İcra ve iflas takipleri için hangi yer icra dairesinin yetkili olduğu İİK’da düzenlenmiştir.
Özel görevli mahkemelerin kuruluşuna ilişkin kanunlardaki yetki kuralları à Bu özel yetki hükümleri ileride özel görevli mahkemeler bölümünde incelenecektir.

11) Türkiye’nin Her Yerindeki Mahkemelerin Yetkili Olduğu Haller
Görüldüğü gibi, bir dava için ya sadece bir yer mahkemesi yetkilidir, veya birden fazla ve fakat belli mahkemeler yetkilidir. Yani, bir davanın hangi mahkeme veya mahkemelerde açılabileceği, kanun tarafından önceden belirlenmiştir; yetkili mahkemeler kanunda gösterilmiştir. Buna rağmen bazı hallerde hangi mahkemenin yetkili olduğu belirtilmemiş, bu dava ve işler için Türkiye’nin her yerindeki mahkemeler veya duruma göre en elverişli mahkemeler yetkili kılınmıştır. Örneğin, mirasçılık belgesi verilmesi gibi.

Yetki Kurallarının Niteliği

Görüldüğü gibi, buraya kadar incelemiş olduğumuz genel yetki kuralı ile özel yetki halleri, kural olarak, kesin değildir. Yalnız istisnai olarak bazı yetki kuralları kesindir.

1) Kesin Yetki Kuralları
Kanun, hangi yetki kurallarının kesin olduğunu her zaman açıkça belirtmiş değildir. Her ne kadar HMK’daki hükümlerde yetkinin kesin olduğu açıkça vurgulanmışsa da, özel kanunlarda düzenlenen hükümlerde hangi yetkilerin kesin olduğu açık değildir. Hangi davalarda kesin yetki kuralı olduğuna dair liste için kitaptan 223. sayfaya bakılmalıdır. Bu hallerde (kesin yetki bulunan hallerde) kesin yetki hükmü bulunan bir dava, yalnız kesin yetkili mahkemede açılabilir. Kesin yetki itirazı ilk itiraz değildir; her zaman yapılabilir; mahkeme de yetkisizliğini her zaman kendiliğinden özetir. Kesin yetki, dava şartıdır (m. 114/1/ç).

2) Kesin Olmayan Yetki Kuralları
Kesin yetki halleri dışındaki diğer bütün yetki kuralları kesin olmayan yetkidir. Medeni yargıdaki yetki hükümleri, kural olarak kesin değildir. Kesin yetki kuralları istisnadır.

Yetkinin kesin olmadığı hallerde, taraflar yetki sözleşmesi ile başka bir mahkemeyi de yetkili kılabilir (m. 17). Bu durumda yetki itirazı ancak ilk itiraz olarak ileri sürülebilir. Yani yetki, dava şartı değil, mahkemenin yetkisiz olması sadece dava engelidir.

Kesin olmayan yetki kuralları, genel yetki kuralı ile kesin olmayan özel yetki kurallarıdır.

Burada, genel yetkili mahkemenin yanında, genellikle gerek kanunla, gerek münhasır olmayan yetki sözleşmesi ile kabul edilmiş özel yetkili mahkemeler de vardır. Davacı, davasını bu genel ve özel yetkili mahkemelerden birinde açmak hususunda bir seçim hakkına sahiptir.

Tarafların Yetkisiz Mahkemeyi Yetkili Kılmaları
Mahkemelerin yetkilerinin kanunla düzenlenmesi esastır. Buraya kadar kanunla düzenlenmiş olan yetki kurallarını inceledik. Kesin olmayan yetki hallerinde taraflar, bir anlaşma ile yetkisiz bir mahkemeyi yetkili kılabilirler. Medeni usul hukukundaki yetki hükümleri, kural olarak, kesin yetki kuralı niteliğinde olmadığı için, tarafların yetkisiz mahkemeyi yetkili kılmaları mümkündür.

Taraflar yetkisiz bir mahkemeyi iki şekilde yetkili kılabilirler;
1) Yetki sözleşmesi (m. 17)
2) Davalının aslında yetkisiz olan mahkemenin yetkisine itiraz etmemesi (m. 19) ile.

Şimdi bunlar teker teker incelenecektir;

Yetki Sözleşmesi

Tacir veya kamu tüzel kişisi olmak koşuluyla, tarafların, belli bir dava için kanunen yetkili olmayan, aslında yetkisiz olan bir mahkemeyi yetkili kılmak için yaptıkları sözleşmeye, yetki sözleşmesi denir (m. 17).

Yetki sözleşmesi, usul hukukuna ilişkin bir sözleşmedir. Çünkü, yetki sözleşmesi asıl etkisini usul hukuku alanında göstermektedir.

Yetki sözleşmesi iki şekilde yapılabilir;
a) Ayrı bir sözleşme olarak; Tacir veya kamu tüzel kişisi olan tarafların aralarındaki bir uyuşmazlık hakkında belli bir yer mahkemesini yetkili kılmak için ayrı bir sözleşme yapabileceklerini belirtmiştik. Dar anlamda yetki sözleşmesi ile, bu şekildeki ayrı yetki sözleşmesi kast edilir.
b) Yetki şartı olarak; Tacir veya kamu tüzel kişisi olmak koşuluyla taraflar yaptıkları bir sözleşmeye, bu sözleşmenin uygulanmasından doğacak uyuşmazlıklar için belli bir yer mahkemesinin yetkili olacağına ilişkin bir hüküm koyabilirler. Örneğin bir satış, kira, kredi açma, şirket veya eser sözleşmesine şu şekilde bir yetki şartı konabilir; “İşbu sözleşmenin uygulanmasından doğacak uyuşmazlıklar için Ankara Mahkemeleri yetkilidir.” Burada yetki, o sözleşmenin yalnız başına konusu değil, bilakis sadece bir hükmüdür. Fakat yalnız bu hüküm m. 17 anlamında bir yetki sözleşmesidir.

Yetki sözleşmesi, sonucu bakımından davacıya, davalıya tabii hakiminden başka bir mahkeme önüne çıkarma yetkisini veren bir sözleşme olmaktadır.

Yetki sözleşmesi yapma özgürlüğüne bazı sınırlamalar konulmuştur. Başka bir deyişle, yetki sözleşmesi bazı özel şartlara tabi tutulmuştur (m. 17-18).

1) Yetki Sözleşmesinin Yapılmasının Mümkün Olduğu Haller

a) Yalnızca tacirler veya kamu tüzel kişileri yetki sözleşmesi yapabilir: HMK m. 17 hükmü, tacirlerin veya kamu tüzel kişilerinin kendi aralarındaki uyuşmazlıkta yetki sözleşmesi yapılabileceklerini düzenlemiştir.
b) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri konularla kesin yetki hallerinde yetki sözleşmesi yapılamaz: Hukukumuzda yetki sözleşmesi, kural olarak bütün davalar için mümkündür. Bu kuralın önemli bir istisnası mevcuttur; tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri konularda ve kesin yetki hallerinde yetki sözleşmesi yapılamaz (m. 18). Buna göre örneğin, taşınmazın aynına ilişkin davalar ve iflas davaları için, taraflar bir yetki sözleşmesi yaparak başka bir yer mahkemesini de yetkili kılamazlar; böyle bir yetki sözleşmesi geçersizdir. Üzerinde serbestçe tasarruf edilemeyecek konulara örnek olarak ise savcıların açtığı veya taraf olduğu hukuk davaları gösterilebilinir (m. 70).

2) Yetki Sözleşmesinin Şekli
Yetki sözleşmesi yazılı olarak yapılmalıdır (m. 18). Yetki sözleşmesinin adi yazılı bir şekilde yapılması yeterlidir.Yazılı şekil, yetki sözleşmesi için geçerlilik şartıdır.

3) Uyuşmazlığın Belirli veya Belirlenebilir Olması
Yetki sözleşmesi, belirli veya belirlenebilir uyuşmazlık için yapılabilir (m. 18/2). Yetki sözleşmesi ile yetkili kılınan mahkemenin, hangi uyuşmazlığa bakacağının yetki sözleşmesinden açıkça anlaşılması gerekir.
Örneğin “bundan böyle yapacağımız bütün satış sözleşmelerinden (veya bütün uyuşmazlıklardan) doğacak uyuşmazlıklar için Ankara mahkemeleri yetkili olacaktır” şeklindeki bir yetki sözleşmesi geçersizdir; çünkü burada uyuşmazlık belirli değildir.

4) Mahkemenin veya Mahkemelerin Belli Olması
Yetki sözleşmesi ile, bir veya birden fazla mahkeme yetkili kılınabilir. Uyuşmazlık konusunda olduğu gibi, sözleşme ile yetkili kılınan mahkemenin veya mahkemelerin de belli olması gerekir.
Yetki sözleşmesi ile, yabancı bir mahkeme de yetkili kılınabilir.

5) Yetki Sözleşmesinin Kanunen Yetkili Olan Genel ve Özel Yetkili Mahkemelerin Yetkisini Kaldırıp Kaldırmayacağı
Taraflar, yapmış oldukları yetki sözleşmesi ile, yetkili kıldıkları mahkemenin yetkisinin, münhasır yetki olup olmadığını kararlaştırabilirler.
HMK m. 17/1/c/2’ye göre; taraflarca aksi kararlaştırılmamışsa, dava, yalnızca yetki sözleşmesi ile belirlenen yetkili mahkemelerde açılır. Buna göre, kural, davanın yalnızca yetki sözleşmesiyle tespit edilen yer mahkemesinde açılmasıdır. Yani, bu durumda yetki sözleşmesi, kanunen yetkili kılınan genel veya özel mahkemelerin yetkisini ortadan kaldırmaktadır.
Taraflar, yetkili kıldıkları mahkemenin yanında, kanunen yetkili kılınan genel veya özel yetkili mahkemelerin de yetkisinin devam etmesini istiyorlarsa, yani yetki sözleşmesinin münhasır olmayan yetki sözleşmesi şeklinde olmasını istiyorlarsa, bu durumu yetki sözleşmesinde ayrıca belirtmeleri gerekir.
Tarafların, kanunun belirlediği mahkemelerin yetkisini korumak, yani davacıya yeni alternatifler sunmak amacıyla sözleşme yapmaları halinde, bu sözleşme, münhasır olmayan yetki sözleşmesi adını alır. Bu sonucun doğabilmesi, tarafların sözleşmede bunu açıkça öngörmeleriyle mümkündür.

6) Yetki Sözleşmesinin Etkisi
Yetki sözleşmesi, taraflardan başka, tarafların cüz’i ve külli haleflerini de bağlar; örneğin, dava konusunu taraflardan birinden devralanı ve tarafların mirasçılarını da bağlar.
Yetki sözleşmesi ile yetkili kılınan mahkeme, kendisinde açılan davaya bakmak zorundadır; davaya bakmaktan kaçınamaz. Yetki sözleşmesi o davayı kapsamasa veya geçersiz olsa bile, davalı yetki itirazında bulunmazsa, mahkeme, yetk i sözleşmesinin o davayı kapsayıp kapsamadığını veya geçersiz olup olmadığını inceleyemez. Çünkü davacının yetkisiz mahkemede dava açması halinde davalı, yetki itirazında bulunmazsa, o mahkemenin yetkisini kabul etmiş sayılır (m. 19/2/c/1) ve mahkeme davaya bakmak zorundadır.

Yetki sözleşmesinin nasıl ileri sürüleceği veya hakim tarafından kendiliğinden dikkate alınıp alınmayacağı, kanunda açıkça düzenlenmemiştir. Bu nedenle konuya ilişkin bazı hususlar tartışmaya yol açmaktadır. İlk olarak, aslında yetki sözleşmesi yapamayacak olan tarafların yetki sözleşmesi yapması halinde, hakimin bu durumu kendiliğinden dikkate alıp almayacağı üzerinde durulmalıdır. Yukarıda da belirtildiği üzere, yetki sözleşmesi, yetkinin kesin olmadığı hallerde yapılabilmektedir. Yetkinin kesin olmadığı bir davada, yetki sözleşmesi yapamayacak olan taraflar (örneğin tüketici ile banka) buna rağmen yetki sözleşmesi yapmış ve davacı da, kararlaştırılan mahkemede dava açmışsa, davalı yetki itirazını ileri sürmediği takdirde, bu mahkeme, Kanun gereği yetkili olmaktadır (m. 19/4). Oysa kanun koyucunun sözleşme yapacak kişileri sınırlandırmaktaki amacı, zayıfı korumaktır. Ancak kanunda bu konuda hakime verilmiş açık bir yetki bulunmadığından, yeki konusundaki genel hükümlerin uygulanması gerekir.

Taraflar tacir veya kamu tüzel kişisi olduğunda hakim kendiliğinden yetki sözleşmesinin varlığını gözetebilir mi? Kanımızca burada da açık bir düzenleme olmadığı için, hakimin taraflarca ileri sürülmedikçe kesin olmayan yetki konusunda müdahale etmesi mümkün olmaz. Tarafların yaptığı sözleşme, münhasır yetki sözleşmesi olsa bile, bu etki (m. 17), ancak taraflarca yetki sözleşmesinin ileri sürülmesi halinde ortaya çıkar. O halde, münhasır yetki sözleşmesine rağmen, davacı, davayı bir başka mahkemede açmış ve davalı da süresinde itiraz etmemişse, o mahkeme Kanun gereği yetkili hale gelecektir (m. 19/4).

Davalının Yetki İtirazında Bulunmaması

Yukarıda belirtildiği gibi, yetkinin kesin olmadığı hallerde, taraflar yetkisiz bir mahkemeyi yetkili kılabilirler; yetkinin kesin olmadığı hallerde, yetki itirazı ancak ilk itiraz olarak ileri sürülebilir (m. 116/1/a).

Davalı, yetki itirazını davanın başında, cevap dilekçesinde ileri sürmek zorundadır. Davalı davanın başında yetki ilk itirazında bulunmamışsa, artık mahkemenin yetkisine itiraz edemez ve davanın açıldığı yetkisiz mahkemenin yetkisini kabul etmiş sayılır (m. 19/4).

Yetki İtirazı
Burada davalının, yetkisiz mahkemenin yetkisine itiraz etmesini inceleyeceğiz. Yetki hükümleri kural olarak kesin değildir. Yetkinin kesin olmadığı hallerde, yetki itirazı yalnız ilk itiraz olarak ileri sürülebilir.

Yetki İtirazında Bulunma Süresi
Yetki itirazı, davanın başında yapılır (m. 129, 317). Buna göre;
Yazılı yargılama usulünde, yetki itirazı ancak cevap süresi içinde ileri sürülebilir (m. 117). Cevap süresi kural olarak iki haftadır[3] (m. 127/1). Bu süre, hak düşürücü niteliktedir. Bu nedenle hakim, ilk itirazın süresinde yapılıp yapılmadığını kendiliğinden inceler.

Cevap dilekçesinden sonra, cevap süresi henüz olmamış olsa dahi, artık ilk itirazda bulunulamaz (m. 131).

Basit yargılama usulünde de, yetki itirazı cevap süresi içinde (m. 317) yapılabilir.[4]

Yetki İtirazının Yapılması
Yetki itirazı yazılı olarak (cevap dilekçesi ile) yapılır (m. 19/2, 129, 317). Davalı yetki itirazında yetkili olan mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi göstermek zorundadır. Davalı yetki itirazında yetkili mahkemeyi göstermemişse, yetki itirazı dikkate alınmaz, yani yetkisiz mahkeme yetkili hale gelir (m. 19/2/c/2-3).

Yetki İtirazının İncelenmesi
Davalının yetki itirazı davacıya tebliğ edilir. Mahkeme yapacağı ön incelemede dava şartlarından sonra ilk itirazları inceler (m. 137/1). İlk itirazlar, kural olarak dosya üzerinden incelenir. Mahkeme, gerekli görmesi halinde, duruşma yaparak da karar verebilir. Yetki itirazı ön sorunlar hakkındaki usule göre çözümlenir.
Davacı, davalının yetki itirazını kabul ederse, taraflar arasında bir çeşit yetki sözleşmesi yapılmış olur. Bu halde, mahkemenin yetkisizliğine ve dosyanın, davalının yetki itirazında bildirdiği yetkili mahkemeye gönderilmesine karar vermesi gerekir.
Davacı, yetki itirazını kabul etmez ise mahkeme, yetki itirazını yukarıdaki gibi inceleyip karara bağlar.

Yetki İtirazının Reddi
Yetki itirazı, süresi içinde ve usulüne uygun yapılmışsa mahkeme, yetkisiz olsa bile yetki itirazının reddine karar verir.

Bundan başka, mahkeme, usulüne uygun bir yetki itirazı üzerine yaptığı inceleme sonucunda yetkili olduğu kanısına varırsa, yetki itirazının reddine karar verir. Yetki itirazının reddine ilişkin karar, nihai karar olmadığı için, yalnız başına kanun yoluna götürülemez; ancak esas hükümle birlikte kanun yoluna götürülebilir.

Yetki itirazının reddine karar veren mahkeme, tarafları ön inceleme duruşmasına davet eder (m. 139).

Yetkisizlik Kararı
Davalının yetki itirazını inceleyen mahkeme yetkisiz (ve davalının yetkili olduğunu bildirdiği mahkemenin yetkili) olduğu kanısına varırsa, yetkisizlik kararı verir.

Mahkeme, verdiği yetkisizlik kararında, yetkili mahkemeyi de gösterir (m. 19/3).

Mahkeme, yekisizlik kararı ile davadan elini çeker; yani, yetkisizlik kararı bir nihai karardır.

Miktar veya değeri kanun yolu sınırını geçmeyen davalara ilişkin yetkisizlik kararları kesindir. Bundan başka, özel kanun hükümleri ile haklarında verilecek kararların kesin olduğu kabul edilen dava ve işlere ilişkin tetkisizlik kararları da kesindir.
Bunun dışındaki yetkisizlik kararlarına karşı kanun yoluna gidilebilir.

Yetkisizlik Kararı Üzerine Yapılacak İşlemler
Mahkeme, yetkisizlik kararında dava dosyasının yetkili mahkemeye gönderilmesine karar vermkle yetinir; dava dosyasını kendiliğinden yetkili mahkemeye göndermez. Dava dosyasının yetkili mahkemeye gönderilebilmesi ve davaya yetkili mahkemede devam edilebilmesi için taraflardan birinin iki hafta içinde yetkisizlik kararı veren mahkemeye başvurarak, dava dosyasının yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerekir (m. 20/1/c/1).
Taraflardan biri, iki hafta içinde, yetkisizlik kararı veren mahkemeye başvurarak, dava dosyasının yetkili mahkemeye gönderilmesini istemezse, yetkisizlik kararını veren mahkeme davanın açılmamış sayılmasına karar verir (m. 20/1/c/2).
Başvurma, iki hafta içinde yapılmışsa, dosya kendisine gönderilen yetkili mahkeme, kendiliğinden taraflara davetiye gönderir (m. 20/2), tarafları duruşmaya çağırarak davayı görmeye başlar.
Yetkinin kesin olmadığı hallerde, bir mahkemenin yetkisizlik kararı kanun yoluna gidilmeksizin kesinleşmiş olsa bile, bu yetkisizlik kararında yetkili olarak gösterilmiş ve bu nedenle dava dosyası m. 20’ye göre kendisine gönderilmiş olan mahkeme, bu yetkisizlik kararı ile bağlıdır. Yetkili olmadığı kararına varsa bile, yetkisizlik kararı veremez.
İki hafta içinde başvurulması üzerine yetkili mahkemede görülmeye başlanan dava yeni bir dava olmayıp, yetkisiz mahkemede açılmış olan davanın devamıdır.
Tarafların yetkisiz mahkemede yapmış oldukları usul işlemleri yetkili mahkemede de geçerlidir. Buna karşılık, yetkisiz mahkeme tarafından ypaılmış usul işlemleri kural olarak geçersizdir; yani, yetkili mahkemeyi bağlamaz. Fakat yetkili mahkeme, bu işlemleri kararına esas alabilir.

Yetkisizlik kararının kesinleştiği tarihten itibaren iki hafta içinde yetkisizlik kararını vermiş olan mahkemeye başvurulmazsa, yetkisiz mahkemede açılmış olan dava açılmamış sayılır (m. 20/1/c/2).

Davacı, m. 20/1/c/2’ye göre açılmamış sayılan davasını, tekrar harç ödemek suretiyle yeniden açabilir; ancak bu dava, yetkisiz mahkemede açılmış olan eski davanın devamı niteliğinde olmayıp, yeni bir davadır.

Yetkinin Kesin Olduğu Hallerde Yetki İtirazı
Yetkinin kesin olduğu hallerde, yetki itirazı ilk itiraz değildir; dava şartıdır (m. 114/1/ç). Taraflar her zaman yetki itirazında bulunabilirler; mahkeme de her zaman kendiliğinden yetkili olup olmadığını inceler ve yetkisiz olduğu kanısına varırsa yetkisizlik kararı vermek zorundadır (m. 19/1).
Bu halde, tarafların yetki itirazı, teknik anlamda bir yetki itirazı olarak nitelendirilemez. Çünkü bu mahkemeye yetkisiz olduğunu hatırlatma niteliğindedir; belli bir süreye bağlı değildir; her zaman yapılabilir. Yetki itirazında bulunan tarafın, itirazında yetkili mahkemeyi kendisi araştırıp belirler kendiliğinden de yetkisizlik kararı verir.
Mahkeme, yetkisiz olduğu kanısına karar varırsa, yetkisizliğine ve dava dosyasının gerçek yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verir.


[1] sy. 216

[2] daha detaylı bir hali için sy. 218

[3] Hakim, şartlarının gerçekleşmesi halinde davalıya bir defaya mahsus olmak ve ancak bir ayı geçmemek üzere ek cevap süresi verebilir; bu halde davalı yetki itirazını hakimin vermiş olduğu bu ek cevap süresi içinde yapabilir.

[4] Hakim, şartlarının gerçekleşmesi halinde davalıya bir defaya mahsus olmak ve ancak iki haftayı geçmemek üzere ek cevap süresi verebilir (m. 317/2).

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir