Montaigne’in “Ölüm” hakkında düşünceleri üzerine

Montaigne’in beş çocuğundan dördü küçükken öldü, en iyi arkadaşı vebadan öldü ve küçük kardeşi, bir tenis topu kazayla ense köküne çarpınca kazadan birkaç saat sonra öldü. Hatta Montaigne’in kendisi de, dörtnala giden bir atın sırtındayken bir hizmetçiye çarpışınca attan düştü neredeyse ölüyordu. Ölüm teması onun birçok denemesinde yer alır; eski filozoflardan aldığı inanca göre, felsefe yapmak ölümle başa çıkmayı ya da en azından bireyi kaçınılmaz sondan endişe duymayacak kadar avutmayı öğretmeyi gerektirir. “Felsefe yapmak ölümü öğrenmektir” denemesinde bu düşünce merkezi konumdadır.

Montaigne ölüm korkusunu kabul etmesine ve ölüm acısı çekmesine rağmen, kendi deneyimi onu bu konuda daha az endişelenmeye götürdü. Ölümün doğal bir görüngü olduğunu hissetti; zamanı gelince doğa zaten teslim alacaktı. Ölüm olgusunu kendimizden saklamak yerine sık sık düşünmeli, yaşamın kısalığında, ölümün ne zaman geleceğini bilmenin zorluğuna ve alacağı biçimin belirsizliğine kafa yormalıyız. Montaigne, eski Mısırlıların bayramlarda ölümü hatırlatmak için kuru bir iskelet getirme alışkanlığını anar. Açıkça ateist olmayan Montaigne, yine de sanki ölüm sonmuş gibi yazar. Seneca’yı tekrarlayarak şunu ilan eder; Önemli olan ne kadar uzun yaşadığınız değil, dünyada ne yaptığınızdır. Ölüm korkusuyla mücadele etmenin en iyi yollarından birinin, her gün ölümü düşünmek olduğunu öne sürmüştür. Ölümümüzün her an olabilirliğini düşünme süreci, bizi sağ olacak kadar şanslı olduğumuz süreyi yaşayıp keyfini çıkarmaya hazırlar. Kendisinin ölüme yaklaştığı deneyimi de betimlemiş ve ölüm eli kulağında gibi görünürken duyulan ölüm korkusunun, ölüm olası görünmezken duyulan korkudan daha az olduğunu ifade etmişti.

You may also like...

2 Responses

  1. Falan filan dedi ki:

    Genellikle ders notlari icin giriyordum, ama görüyorum ki genel anlamda faydalı bir blog. Başarılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir