Hakkaniyet Hukuku (Equity Law)
Bu hukuk kaynağı, adalete, nasafete[1], doğal akıl ve mantığa dayanan ve yazılı kurallara dayanmayan ve ortak hukuktan bağımsız olarak yöntem, kaynak ve kavramları ayrı bir kurallar topluluğudur. Bu kuralların özünde ise doğal hakkaniyet ilkeleri yatmaktadır.
Daha başka bir deyimle ortak hukuk kurallarının yeni sosyal gereksinmeler ve değişen toplum koşulları karşısında çağın gereklerini karşılayamaması sonucu ortaya çıkmıştır. Ayrıca ortak hukuk kurallarının yazılı hukukla çatışması halinde de bu hukuk ilkeleri başvurulan geçerli bir yoldur.
Başlangıçta ortak hukuk kurallarını uygulayan mahkemelerin bir kararı haksız görülürse Hükümdara başvurulabilirdi. Genellikle Hükümdarlar yetkilerini o devir koşullarında günümüzün Adalet Bakanlığı görevini yüklenen Lord Chancellor’a (Lordlar Kamarası Başkanı) bırakırdı. Lord Chancellor önceleri yalnız, sonraları ise oluşturduğu bir mahkemenin başkanı olarak hakkaniyet ilkelerini uygulayarak karar verirdi. Böylece zaman içerisinde ortak hukukun boşluklarını dolduran ve aksaklıklarını gideren yeni bir hukuk dalı ve kaynağı ortaya çıktı. Bu nedenle Hakkaniyet Hukukunun ortak hukuka karşı bir reaksiyon, bir antitez olarak doğduğu ve ortak hukukun katı kurallarını yumuşatmak amacına yönelik olduğu yolundaki görüşlerde büyük bir geçerlilik vardır. 1873 tarihli “Yargılama İşlevlerine İlişkin Kanun” aynı konuda farklı kuralların olması halinde hakkaniyet hukuku ilkelerine uyulması gerektiğini hükme bağlamıştır.
Günümüzde de bir ölçüde geçerliliğini koruyan bu kurallar yazılı hukuk ve ortak hukuk ile birlikte modern hukukun ve İngiliz Hukuk Sisteminin üç temel taşından birisini oluşturmaktadır. Tanınmış bir İngiliz hukukçusunun Ortak Hukuk ve Hakkaniyet Hukukunu “aynı kanalda yan yana koşan ancak suları hiçbir zaman birbirine karışmayan iki ayrı fakat ortak akıntı”ya benzetmesinde büyük bir gerçek bulunduğu açıktır.
[1] Haksever olma durumu, hakperestlik (TDK).