Gelir Vergisinin Teorik Esasları

1.1 Gelir Vergisinin Teorik Esasları
1.1.1 Gelir Vergisinin Tarihi Gelişimi
Gelir vergisinin tarihi geçmişi yakın zamanlara dayanır. çünkü çağdaş anlamdaki gelir vergisinin uygulanabilmesi için bazı şartlar gerekir. Söz konusu olan bu şartları; sanayi ve ticaretin gelişmesi, gelirin vergilendirilmesinde gerekli bulunan verileri ortaya koyabilecek bir muhasebe düzeninin ülkede yerleşmiş olması, vergi idaresinin verginin tarh ve tahsiline ilişkin olarak ortaya çıkabilecek sorunları çözebilecek şekilde organize edilmiş bulunması, devletin harcama ihtiyacını karşılamak için mali kaynaklara ihtiyacı olması ve mükelleflerin bu vergiyi benimsemiş bulunması, şeklinde sıralamak mümkündür. Sıralanan şartları gerçekleştirebilmenin çok güç olması dolayısıyla gerçek anlamda gelir vergisi uygulamasına, dünyanın birçok ülkesinde çok geç başlanılmıştır.
1.1.2 Gelir Vergisinin Teorik Yapısı
Bilindiği üzere vergiler, çeşitli bakımdan sınıflandırılır. Yapılan vergi sınıflandırmalarından biri de, objektif vergiler ve subjektif vergiler şeklinde yapılan sınıflandırmadır. Objektif vergiler, mükelleflerin kişisel durumları dikkate alınmaksızın sadece verginin konusu göz önüne alınarak yapılır. Subjektif vergilerde ise, esas olarak ön planda tutulan vergi mükellefinin vergi ödeme gücüdür. Yani subjektif vergilerde ekonomik kaynakların tümü ile nitelikleri dikkate alınır ve mükellefin şahsi durumu ile ailevi durumu göz önünde tutularak vergileme yoluna gidilir. Bu tür yapılanmanın amacı, gerçek vergi ödeme gücüne ulaşmaya çalışmaktır.
Genel anlamda gelir vergisi, subjektif vergiler içerisinde yer alır. Gelir vergisinde, mükellefin kendisine ve bazen de ailesine ait çeşitli gelir unsurlarından elde edilen gelirler toplanır, toplanan gelirlerden kanunun indirilmesini kabul etmiş olduğu giderler indirilir, vergilendirmede kabul edilmiş olan muafiyet ve istisnalar ile gelirin irat, kazanç ve ücret olmasına göre farklı vergi uygulamalarına gidilir ve böylece de gelirin miktarı ile türüne göre artan oranlı vergi tarifeleri uygulamak suretiyle vergi kişiselleştirmeye çalışılır.
1.1.3 Gelir Vergisinin Uygulama Türleri
Gelir vergisi uygulamasında başlıca iki tür uygulamanın varlığından söz edilebilir. Bunlardan birisi sedüler gelir vergisi, diğeri de üniter gelir vergisidir.
Sedüler gelir vergilerinde, çeşitli gelir kaynaklarından elde edilen gelirler ayrı ilkeler içerisinde birbirlerinden bağımsız bir şekilde vergilendirilir. Yani, sedüler gelir vergilerinde mükellefin tüm gelirleri bir potada birleştirilerek verginin kişiselleştirilmesi yoluna gidilmez. Bu bakımdan sedüler gelir vergileri, gayri şahsi ve objektif randıman vergisi türündedir. Ancak, sedüler gelir vergilerinde de, her gelir kategorisi kendi içinde farklı vergileme ikelerine tabi tutularak vergiyi kısmen kişiselleştirme yoluna gitmek de mümkündür. Bazen de, gelirler her sedül içinde ayrı vergilendirildikten sonra, toplam gelir tutarı belirli bir miktarı aştığında toplam gelir üzerinden ayrıca tamamlayıcı bir vergi alınır. Böylece, gelir sübjektif bir şekilde vergilendirilmiş olur.
Üniter gelir vergilerinde ise, tüm gelir unsurları birleştirilerek vergilendirilir. Yani, gelir unsurları toplam gelir içinde bir bakıma özerkliklerini kaybederek toplam gelirin ayrılmaz bir parçası haline gelir. Yukarıda değinilen şekilde sübjektifleştirilen toplam gelir, artan ortanlı tarifelerle vergilendirilmeye çalışılır.
Türk gelir vergisi, ilke olarak subjektif yapıda bir vergidir. Burada ilke olarak denilmesinin nedeni, özellikle son otuz yılda üzerine yapılan değişikliklerle verginin teorik yapısının oldukça bozulmuş olduğunu ifade etmek içindir.
1.1.4 Gelir Kavramı
Vergilendirilecek gelir konusunda ileri sürülen görüşleri, kaynak ve net artış teorisi olmak üzere ikiye ayırabiliriz;
a) Kaynak Teorisi: Kaynak teorisine göre gelir, emek, sermaye, doğal kaynaklar ve teşebbüs olarak bilinen üretim faktörlerinin bir veya birkaçının, üretim sürecine sokulması sonucunda sürekli olarak elde edilen değerlerdir. Bu tanımdan anlaşılacağı üzere elde edilen bir değerin kaynak teorisine göre gelir sayılabilmesi için, iki unsurun birlikte var olması gerekir. Bu unsurlardan birisi, gelirin üretim faktörlerinin biri veya birkaçının etkisi sonucu ortaya çıkmasıdır. Diğeri de, elde edilen gelirin süreklilik göstermesidir. Demek ki, bağış, milli piyango ikramiyesi veya bir gayrimenkulün satılması gibi yollardan elde edilen değerler, bu teori taraftarlarınca gelir olarak kabul edilmemektedir. çünkü verilen örnekteki, bağış, miras ve piyango ikramiyesindeki ekonomik faktörlerin herhangi bir etkisi olmadığı gibi, bunlarda süreklilik de bulunmamaktadır. Gayrimenkulün satılması şeklinde verilen örnekte de, süreklilik şartı yerine getirilmemiştir. Bu teori taraftarlarına göre, gelir kaynağının değerindeki artışlar da, bunların sahiplerine ek harcama gücü verdiği halde, gelir sayılmamaktadır. Yalnız kaynak teorisi, öz tüketimi gelir olarak kabul eder. Yani, bir kimsenin kendi üretimi üzerinden yaptığı tüketimler gelir olarak kabul edilir.
b) Net Artış Teorisi: Net artış teorisi, geliri geniş biçimde kavrar. Bu teori taraftarlarına göre gelir, “kişilerin sahip olduğu değerlerde her türlü artış yaratan fazlalıklardır.”, şeklinde tanımlanır. Diğer bir ifadeyle, net artış teorisine göre gelir, bir kimsenin belirli bir dönem içinde yaptığı tüketim ile o dönem içinde varlığında meydana gelen artış ve azalışların toplamıdır. Kavram böyle kabul edildiğinde, ekonomik faktörlerin etkisi olmadan veya sürekli nitelik göstermeksizin meydana gelen değer artışları, gelir olarak kabul edilir. Buna göre, bağış, miras gibi yollardan elde edilen değerler ile sürekli olarak elde edilmeyen ücret ve irat gibi değerler de gelir olarak nitelendirilir. Hatta varlıkların değerlerinde kendiliğinden meydana gelen artışlar da gelir sayılır. Teori görünüşte son derece sade ve kesin bir görünüm sergilese de, uygulama çeşitli zorluklar yaratacak niteliktedir. Çünkü her şeyden önce, ekonomik faaliyet olmaksızın varlıklarda kendiliğinden meydana gelen değer artışlarını hesaplamak son derece güç ve çoğu zaman imkansızdır. Öte yandan da gelirin bu derece geniş olarak kabulü, vergi mükellefleri tarafından tepki ile karşılanmakta ve mükelleflerin çeşitli yollarla gelirlerini gizleme yolları arama gayreti içine girmelerine neden olmaktadır. Bu nedenlerle, vergi kanunlarında gelir daha çok kaynak teorisi temel alınarak düzenlenmektedir. Bununla beraber son zamanlarda, bazı sınırlamalar içinde olsa dahi, ikinci teorinin benimsenmiş olduğu gelir anlayışına doğru bir kayma bulunmaktadır.

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir