İkrar

İkrar, bir tarafın, diğer tarafın ileri sürdüğü bir vakıanın doğru olduğunu bildirmesidir. Davalı davacının ileri sürdüğü vakıaları ikrar edebileceği gibi, davacı da davalının ileri sürdüğü vakıaları ikrar edebilir.

Bir tarafın ileri sürdüğü vakıaların doğru olduğunu bildirmesi, ikrar değildir. İkrardan söz edilebilmesi için, bir tarafın bir vakıa ileri sürmüş olması, diğer tarafın da bu vakıanın doğru olduğunu bildirmesi gerekir[1].

İkrar, bunu yapan tarafın tek taraflı açık bir irade beyanı ile olur.

Susma (sükut) ikrar sayılmaz. Ancak, bu kuralın bazı istisnaları vardır (bkz. M. 171/2; 220; 229 gibi).

İkrarın konusu, ancak karşı tarafın ileri sürdüğü vakıalar olabilir. Karşı tarafın ileri sürdüğü hukuki sebepler, ikrara konu teşkil etmez.

Sadece tarafların iddia ve savunmalarını dayandırdıkları maddi vakıalar ikrara konu teşkil edebilir. Ancak, herkesin kullandığı ve anlamı herkesçe bilinen hukuki terimler, bunların dayanağı olan vakıaları da kapsamak üzere ikrar olunabilir; örneğin, bir tarafın aralarında kira, satış, mülkiyet, vekalet gibi bir sözleşmenin varlığı iddiasını diğer taraf ikrar edebilir.

İkrar, tek tek vakıalar hakkında olur; ikrar, talep sonucunun kabulünden farklıdır. Bir tarafın talep sonucunun diğer tarafça kabul edilmesi, davayı sona erdiren bir taraf işlemi olup, davayı kabul ismini alır (m. 308). Kabulde, karşı tarafın ileri sürdüğü vakıalara değil, onlardan çıkardığı talep sonucuna rıza gösterilmektedir.

İkrarda ise, talep sonucunun doğruluğu (haklılığı) değil, sadece ileri sürülen şu veya bu vakıanın doğru olduğunu bildirmektedir. Kabul ile, kabul edilen miktar hakkında dava sona erdiği halde, ikrarda sadece ikrar edilen vakıa doğru olarak kabul edilir ve diğer vakıalarla ilgili tahkikata devam olunur.

İkrarın Yapılış Şekli
İkrar yapıldığı yere göre ikiye ayrılır. Yani ikrar, ya mahkeme dışında ya da mahkeme önünde yapılır;
Mahkeme Dışı İkrar: Taraf, mahkeme dışında ikrarda bulunabilir; örneğin, karşı tarafa yazdığı bir mektupta veya başka kişiler önünde, karşı tarafın iddia ettiği bir vakıayı ikrar edebilir. Mahkeme dışı ikrar, kesin bir delil değildir. Hakim, mahkeme dışı ikrarı doğrulayacak delilin veya belirtinin bulunması halinde, bu ikrara dayanarak hüküm verebilir. Buna göre, mahkeme dışı ikrar bir takdiri delildir ve bununla ancak takdiri delillerle ispat edilebilen hususlar ispat edilebilir.

Yargıtay kararlarına göre, savcılıkta, haciz sırasında veya polis önünde yapılan ikrar, mahkeme dışı ikrardır; o nedenle buradaki ikrarlar da ancak takdiri delil olarak kabul edilir.

Mahkeme İçi İkrar: Mahkemeye karşı yapılan ikrara mahkeme içi ikrar denir. İkrar, bunu yapan tarafın tek yaraflı açık bir irade beyanı ile olur. İkrarın karşı tarafça kabulü gerekli değildir; bu nedenle, karşı tarafın yokluğunda da yapılabilir. Mahkeme içi ikrar, mahkeme önünde sözlü olarak yapılabilir (m. 188/1). Tarafın ikrarı tutanağa yazılır; ikrar eden tarafın önünde okunarak imza ettirilir (m. 154/3/ç). Bu husus, ikrar için geçerlilik şartıdır. Taraf, sözlü ikrarda bulunabilmenin yanı sıra, bir dilekçe veya dava dosyasına girmiş beyan ile de bir vakıayı ikrar edebilir. Yetkisiz veya görevsiz mahkemede yapılan ikrar da geçerlidir. Bir davada yapılan ikrar, başka bir davada da geçerlidir; yani kesin delil teşkil eder. Ancak, sulh müzakeresi (m. 313 vd.) sırasında ypaılan ikrar geçerli değildir (m. 188/3).

İkrardan Dönme
İkrar eden, kural olarak ondan dönemez (rücu edemez, cayamaz); yani ikrarı ile bağlıdır. Yalnız, ikrar eden, ikrarın maddi bir hatadan (TBK m. 30) doğduğunu ispat ederek ikrarından dönebilir (m. 188/2).

Hukuki bir hata ikrardan dönme için yeterli değildir. İkrardan ancak maddi hatadan doğduğu gerekçesiyle dönülebilir. Ancak, maddi hata halinde de, ikrar eden ikrardan dönebilmek için iki hususu birlikte ispat etmek durumundadır. 1) İkrar edilen vakıanın gerçeğe uygun olmadığı; 2) İkrarın maddi bir hata sonucunda yapıldığı. Bu nedenle taraf, gerçeğe uygun olmayan bir vakıayı bilerek ikrar etmiş ise bundan dönemez.

İkrarın Etkisi
İkrar olunan vakıalar, çekişmeli sayılmaz ve ispatı gerekmez (m. 172/2; 188/2). Yani mahkeme içi ikrar, bunu yapan taraf aleyhine kesin delil teşkil eder.

İkrar, bir kesin delildir. Yani, lehine ikrar yapılan taraf, ikrar edilen vakıa için artık delil göstermek ve o vakıanın doğruluğunu ispat etmek zorunda değildir. Hakim de ikrar ile bağlıdır; ikrarın doğru olup olmadığı hakkında delil dinleyemez, bu hususta delil gösterilmesini isteyemez; ikrar edilmiş olan vakıanın doğru olduğunu kabul etmek zorundadır.

İkrarın Çeşitleri ve Bölünmesi
İkrar, ikrar beyanının içeriğine göre üçe ayrılır. Bu ayrım, özellikle ikrarın bölünüp bölünememesi bakımından önemlidir. Az sonra görüleceği gibi, bazı hallerde ikrar bölünemez. İkrarın bölünememesi, sadece mahkeme içi ikrar hakkında olup, mahkeme dışı ikrarda söz konusu değildir.

1) Basit İkrar: Karşı tarafın ileri sürdüğü bir vakıanın doğru olduğunu kayıtsız şartsız bildirmeye basit ikrar (adi ikrar) denir[2].

2) Nitelikli (Vasıflı) İkrar: Nitelikli ikrarda, ikrar eden, karşı tarafın ileri sürdüğü vakıanın doğru olduğunu bildirir; ancak, bunun hukuki niteliğinin iddia edildiğinden başka olduğunu ifade eder.
Hukukumuzda nitelikli ikrarın bölünemeyeceği, yani, vasıflı ikrarın ikrar eden aleyhine delil teşkil etmeyeceği, aksine o vakıayı ileri sürenin onu ispat etmesi gerektiği genel olarak kabul edilmektedir. Yani, vasıflı ikrarda ispat yükü (m. 190; TMK m. 6), vakıayı ileri süren tarafta olup, o vakıayı vasıflı olarak ikrar eden tarafta değildir[3].

3) Bileşik İkrar: Bileşik ikrarda bulunan taraf, diğer tarafın ileri sürdüğü vakıayı ikrar eder; fakat ikrarına, bu vakıadan çıkan hukuki sonucu hükümden düşüren ve bu vakıanın doğumu ile ilgili bulunmayan başka bir vakıa ekler. Örneğin davalı “davacının bana verdiği on bin lirayı ödünç olarak aldım, fakat bu parayı kendisine ödedim” diyebilir. Yahut davalı “bu on bin lirayı davacıdan ödünç olarak aldım, fakat ben de davacıdan on bin lira alacaklıyım, bu alacağım ile borcumu takas ediyorum” diyebilir. Her iki örnekte de davalı, ödünç verme vakıasını tam olarak ikrar etmektedir; ancak ikrarına, bundan çıkan hukuki sonucu hükümden düşüren ve ödünç vermenin doğumu ile ilgili olmayan bir vakıa eklemektedir.

Bileşik ikrar da bağlantılı ve bağlantısız bileşik ikrar olmak üzere ikiye ayrılabilir;

1) Bağlantılı Bileşik İkrar: Bağlantılı bileşik ikrarda, ikrar edenin ikrarına eklediği vakıa ile ikrar edilen vakıa arasında doğal bir bağlantı vardır, ikrara eklenen vakıa, ikrar olunan vakıanın doğal bir sonucudur. Yukarıdaki, “ödünç aldım, fakat ödedim” örneğinde olduğu gibi.
Bağlantılı bileşik ikrarın bölünüp bölünemeyeceği doktrinde tartışmalıdır[4]. Doktrinde ve uygulamada bağlantılı bileşik ikrarın bölünmesi gerektiği görüşünün ağırlıklı olduğu söylenebilir. İkrar edenin dürüst davranmış olması doğruyu söyleme ödevinin gereğidir. Davalının “ödünç aldım, fakat ödedim” demesinden sonra, davacının verdiğini ispat etmesinin anlamı olmaz; davacının ödüncü davalıya verdiği hususu taraflar arasında çekişmeli olmaktan çıkmıştır. Artık çekişmeli olan husus davalının ödediği iddiasıdır; bunu da davalı ispat etmelidir. Kanımızca, bu gerekçe daha inandırıcıdır. Bu nedenle, bağlantılı bileşik ikrarın bölünmesi gerektiği kanısındayız.

2) Bağlantısız Bileşik İkrar: Bağlantısız bileşik ikrarda, ikrar edenin ikrarına eklendiği vakıa ile ikrar edilen vakıa arasında hiçbir bağlantı yoktur; yani ikinci vakıa, ikrar edilen vakıa olmadan da mevcuttur. Örneğin, davalının “dava konusu on bin lirayı aldım, fakat ben de davacıdan on bin lira alacaklıyım, bu alacağım ile borcumu takas ediyorum” şeklindeki beyanı, bağlantısız bileşik ikrardır. Çünkü, davalının karşılık alacağı ile, davacının alacağı arasında hiçbir bağlantı yoktur.
Doktrinde çoğunluk, bağlantısız bileşik ikrarın bölünebileceği görüşündedir. Kanımızca da, bağlantısız bileşik ikrar bölünebilmelidir; çünkü: burada ikrar edenin ikrarına eklediği vakıanın, diğer tarafın iddia ettiği vakıa ile bir ilgisi (bağlantısı) yoktur. İkrara eklenen vakıa, tamamen diğer tarafın savunmasının dayandığı bir vakıadır ve bunu da o taraf ispat etmelidir (m. 190; TMK m. 6). Aksi halde, diğer taraf olumsuz bir durumu ispat zorunda bırakılmış olur; bu ise güçtür.


[1] Örneğin, davacı davalıya beş bin lira ödünç verdiğini iddia eder, davalı da bu parayı ödünç olarak aldığını bildirirse, ödünç para verilmiş olduğu vakıasını ikrar etmiş olur.

[2] Örneğin davacı davalıya on bin lira ödünç verdiğini bildirir ve davalı da “evet bu parayı ödünç olarak aldım” derse, bu bir basit ikrardır.

[3] Örneğin davacı davalıya on bin lira ödünç verdiğini bildirir ve davalı da “evet bu parayı aldım, fakat ödünç olarak değil de bağışlama olarak aldım” derse bu bir nitelikli ikrardır. Bu durumda davacı, davalıya ödünç verdiğini ispat etmelidir; yani ispat yükü davacıdadır.

[4] Doktrin tartışmaları için sy. 395.

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir