ABAD’ın AC-Treuhand Kararı İncelemesi

Söz konusu karar çalışmalarda kolaylık sağlanması amacıyla özetlenmiştir, yine de kararın tamamının okunması tavsiye edilir.

 

 

KARAR İNCELEMESİ

ABAD, AC-Treuhand, C-194/14 P, 22.10.2015[1]

Olay

AC-Treuhand AG; İsviçre, Zürich merkezli, İsviçre ve uluslararası meslek kuruluşları ile federasyonlar ve kar amacı gütmeyen kuruluşlar için işletme ve yönetim; piyasa verilerinin toplanması, işlenmesi ve değerlendirilmesi; rapor edilen rakamların yerinde denetimi gibi çeşitli hizmetler sunan bir danışmanlık firmasıdır.

11 Kasım 2009’da Avrupa Komisyonu (“Komisyon”), ısı dengeleyici piyasasında faaliyet gösteren bir kartelin katılımcıları ile ilgili olarak bir ihlal kararı yayınlamış ve AC- Treuhand Anonim Şirketini bu kararın muhatabı olarak belirleyerek, kartel için kolaylaştırıcı rolü için AC-Treuhand anonim şirketini toplam 348.000 € cezaya çaptırmıştır.

AC-Treuhand, Komisyonun ısı sabitleyici kararına Genel Mahkeme’de itiraz etmiştir. Genel Mahkeme, bir danışmanlık firmasının faaliyet gösterdiği piyasadan başka bir piyasada faaliyet gösteren üreticiler arasında bir kartel için aktif ve kasten katkıda bulunduğu zaman, Avrupa Topluluğu Antlaşması’nın Rekabete İlişkin Kuralları düzenleyen maddeleri uyarınca sorumlu olabileceğini söyleyerek kararı onaylamıştır.

Bu karar üstüne temyize başvuran AC-Treuhand’ın istemleri Avrupa Birliği Adalet Divanı’nca (“ABAD”, “Adalet Divanı”, “Mahkeme”) reddedilmiştir.

Temyiz Gerekçeleri ve Mahkeme Bulguları

AC-Treuhand Anonim Şirketinin Adalet Divanı’na yaptığı başvurusundaki 4 temel temyiz gerekçesi Mahkeme tarafından değerlendirilmiştir. Bu temyiz gerekçelerini şu şekilde açıklamak icap eder:

İlk olarak, AC Treuhand, kartel anlaşması veya uyumlu eylem tarafı olmamasına, kartelin faaliyet gösterdiği coğrafi piyasa veya ürün piyasasında faaliyet göstermemesine ve teşebbüsün cezalandırılan faaliyetlerinin icrası sırasında söz konusu faaliyetlerin suç teşkil edeceğine işaret eden içtihadın mevcut olmamasına rağmen Genel Mahkeme’nin, kendisini cezaya çarptırmasının, hem 81. Maddenin hem de suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlaline yol açtığı iddiasında bulunmuştur.

AC Treuhand’ın söz konusu gerekçelerine Komisyon itiraz etmiştir.

Mahkeme, AC Treuhand A.Ş.’nin ihlale taraf olan teşebbüslerin ortak amaçlarına kendi davranışlarıyla katkıda bulunma kastının bulunması, diğer teşebbüsler tarafından gerçekleştirilen davranışlardan haberdar olması veya bunları öngörebilir durumda olup bu riski alması durumunda ihlalden sorumlu tutulacağı sonucuna varmıştır. Ayrıca, ATA Madde 81 lafzından, yasaklanan eylemlerin piyasada aktif rol alan bir teşebbüs tarafından gerçekleştirilmesi gerektiğinin anlaşılmadığını belirtmekle beraber; Mahkeme içtihatları doğrultusunda ilgili anlaşma maddesinin lafzından anlaşılması gerekenin, tarafların faaliyet gösterdiği piyasa fark etmeksizin, ortak pazarda rekabeti bozacak bütün anlaşma ve uyumlu eylemler olduğunu belirtmiştir.

Mahkeme içtihatlarına göre suç ve ceza makul derecede öngörülebilir olduğu takdirde suç ve cezaların kanuniliği ilkesi muhafaza edilmiş olacaktır. Makul derecede öngörülebilirliğin, mesleki faaliyette bulunulan bu durumda sağlandığına karar verilmiştir.

Sonuç itibariyle bu temyiz gerekçesi asılsız bulunarak reddedilmiştir.

İkinci olarak, AC-Treuhand, para cezasının tutarının iptali davasında mahkemenin bunu yasaya uygun olmayan bir şekilde reddettiğini ve Genel Mahkeme’nin cezanın miktarını belirlemede eşit muamele ilkesini ihlal ettiğini; mevcut davada kendisine sembolik bir para cezası vermesi gerektiğini (Komisyon’un sembolik olmayan bir ceza verdiği kararının, kararın kapsadığı ihlallerin, sözleşmenin kabul edildiği tarihte sona ermiş olması sebebiyle suç ve cezaların kanuniliği ilkesini ihlal ettiğini) savunmaktadır. Genel Mahkeme’nin söz konusu davada neden gösterme yükümlülüğünü de yerine getirmediğini belirtmektedir.

AC-Treuhand’ın söz konusu gerekçelerine Komisyon itiraz etmiştir.

Genel Mahkeme, eşit muamele ilkesine bağlı kalındığını; fakat neden göstermede başarısız olduğunu belirtmiştir. Sonuç olarak söz konusu temyiz gerekçesi kabul edilemez ve kısmen asılsız bulunarak reddedilmiştir.

Üçüncü olarak ise, AC-Treuhand, 1/2003 ve 2006 tüzüklerinin para cezasını öngören maddelerine bakıldığında, bu para cezalarının kartele katılımdan dolayı verildiği görülmektedir; bu sebeple Genel Mahkeme’nin 1/2003 ve 2006 tüzüklerinin 23/(2) ve (3) maddelerini ihlal ettiğini savunmaktadır. Dolayısıyla para cezasının toplu olarak düzenlenmiş olması hukuki güvenlik, eşit muamele ve orantılılık ilkelerine aykırılık teşkil ettiğini iddia etmektedir.

Mahkeme, AC-Treuhand tarafından ileri sürülen hukuki kesinlik, eşit muamele ve orantılılık ilkelerine aykırılığı içeren şikâyetinde gerekçelerinin kabul edilemez olduğunu belirtmiştir. Mahkeme, Komisyon’un mevcut davada vermiş olduğu cezanın 2006 Tüzüğü’ne aykırılık teşkil etmediği kanısındadır. Sonuç olarak söz konusu tüzüğün ihlal edildiği yönündeki şikâyet reddedilmiştir ve diğer gerekçeler gibi bu temyiz gerekçesi de kabul edilemez bulunmuştur.

Son olarak, AC-Treuhand, Genel Mahkeme’nin sınırsız yargı yetkisini, etkili yargısal koruma sağlayacak şekilde kullanmadığını ve bundan dolayı bir ihlalde bulunduğunu savunmaktadır. Genel Mahkeme para cezasının miktarının uygunluğunu incelerken suç ve cezaların kanuniliği ve orantılılığı ilkesi ile eşit muamele ilkelerini de dikkate almalıdır. Çünkü bu ilkeler mevcut davanın koşullarında cezanın uygulanması bakımından önem arz eder. Bu kapsamda AC-Treuhand sembolik bir ceza ödemesi gerektiğini iddia etmektedir.

Avrupa Komisyonu, Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Anlaşma’nın 263. maddesi uyarınca rekabet kurallarını ihlal ettiği için ceza ödemesini veya para cezası vermesini öngören kararların yargısal olarak incelenmesi ile ilgili olarak sınırsız yargı yetkisine sahiptir. Ayrıca 261. madde uyarınca da 1/2003 sayılı tüzüğün 31. maddesince bir yetkiye daha sahiptir: Kendi kendisini değerlendirebilir, verilen para cezalarını iptal edebilir, azaltabilir veya artırabilir. Söz konusu olayda ise Genel Mahkeme sınırsız yargı yetkisini kullanırken bir ihlal yapmamıştır. Genel Mahkeme, AC-Treuhand tarafından ileri sürülen cezaların miktarının belirlenmesine ilişkin tüm şikâyetleri etkili yargısal koruma ilkesinin gereklerine uygun olarak bir incelemiştir.

Sonuç olarak bu temyiz gerekçesi de asılsız bulunarak reddedilmiştir.

Karar: Mahkemece temyizin reddine ve AC-Treuhand A.Ş.’nin masrafları ödemesine hükmedilmiştir.

Sonuç:

Bu kararın hukuki açıdan baktığımızda en önemli özelliği kartelin bizzat tarafı olmayıp organizasyonuna katkı sağlayan şirketlerin de sorumlu tutulacağını belirleyen ABAD’ın ilk kararıdır. Treuhand İsviçre merkezli bir danışmanlık şirketidir. Karteli organize eden şirkettir ve organize ettiği kartelin faaliyet gösterdiği alanda hiçbir çalışması yoktur. Bu şirket kimya sektöründe bir kartel organize etmiştir ve bu ilgili coğrafi Pazar ve ilgili ürün pazarı açısından hiçbir ortak faaliyet alanı bulunmamaktadır. Ancak kartelin merkezi konumundadır. Nitekim karteldeki bütün dokümanlar kendi bünyesinde toplanmış, kartelin devamlılığını sağlamak adına birçok çalışma yapmış, kartelin tarafları arasında çıkan uyuşmazlıklar için çözüm yolları öngörmüştür yani kartelin devamlılığı ve varlığı için aktif bir organizasyonda bulunmuştur. İlk kez bu kararda bir şirket kartelin bizzat tarafı olmasa da kartelin organizasyonunu yaptığı için, kartelin oluşturulmasını kolaylaştırdığı için iştirakten ceza almıştır. Başka bir tartışma konusu da komisyonun para cezasını hangi tutar üzerinden vereceğine dair çıkmıştır.

Yani kartelin yürütülmesinde esaslı role sahip olan, rekabet ihlalinin hayata geçirilmesi amacı ile bilinçli ve sonuçlarından haberdar şekilde kartel mensuplarına danışmanlık hizmeti veren danışman firmaya para cezası verilmiştir. Bu kararla birlikte rekabet ihlaline bilinçli olarak iştirak eden danışmanlık, broker, uzman- aracı şirketlerin de ceza almasının önü açılmıştır. Bu şekilde hub and spoke sistemi yani kartel oluşturmak isteyen şirketlerin rekabet otoritesinin cezai müeyyidelerinden kaçınmak için aracı bir şirketin organizasyonuyla kartel oluşturma yönündeki eğilimleri de engellenmiş olacaktır. Önceleri bu tür şirketler aktif olarak kartelin tarafı olmadığı için sembolik bir para cezası verilmesi yoluna gidiliyordu ancak şimdi bunun yerine ciddi cezai müeyyideler uygulanması benimsemiştir. Nitekim ABAD; bu içtihadının devamı olarak türev piyasasında bir broker şirketi aracılığıyla oluşturulan bir kartele yönelik ICAP Broker’lık firmasına da benzer bir cezai müeyyide uygulamıştır.

Netice olarak Topluluk rekabet hukuku ile Türk rekabet hukuku arasında çok sıkı bir ilişki söz konusudur. Bu ilişki 1/95 sayılı OKK’da, Gümrük Birliği kararı, açık bir şekilde öngörülmüştür. Ancak Türkiye’nin henüz AB’nin tam üyesi olmamasından dolayı ABAD’nin içtihatlarının doğrudan uygulanması söz konusu olamayacağı açıktır. Buna rağmen Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğini amaçlandığı da unutulmamalıdır. Türk rekabet hukukunun uygulanmasında Topluluk rekabet hukukundaki içtihatları Rekabet Kurulu ve Danıştay tarafından herhangi bir mecburiyet olmaksızın kendiliğinden dikkate alınması gerektiği kanaatindeyiz. Bu her şeyden önce üyelik sürecinde Türk rekabet hukuku uygulamalarının Topluluk rekabet hukuku uygulamalarıyla uyumlu olması için gereklidir. Nitekim Türk hukukunda özellikle medeni ve ticaret hukuku alanında bir çok davada Yargıtay’ın İsviçre ve Alman öğretisinin görüşlerini ve mahkeme kararlarını dikkate aldığı bilinmektedir.”

  1. http://curia.europa.eu/juris/document/document_print.jsf?doclang=EN&text=&pageIndex=0&part=1&mode=DOC&docid=170304&occ=first&dir=&cid=10041#Footnote*: (Erişim: 07.05.18).

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir