Haldun Taner – Vatan Kurtaran Şaban
VATAN KURTARAN ŞABAN
HaldunTaner
BİRİNCİ PERDE
GİRİŞ ŞANSONU
Ferhat Şirin’i görmeseydi Şirin gözünü süzmeseydi O destan çıkar mıydı hiç
Napolyon cüce olmasaydı Korsika’da doğmasaydı Dünyayı fethe çıkar mıydı hiç
Fatih kum sancısı çekmeseydi Çırçırın methini duymasaydı İstanbul’u almaya kalkar mıydı hiç
İşte tıpkı bunlar çibi
Tapu kadastro müdiramndan
İsfendiyar oğlu Mehmet Şaban
Birdenbire hastalanan
Komşusunun bileti ile
Şali hayatında
Bir tek kere
Kuğu kuşu balesine gitmeseydi
Fuayede başbakanlık özel kaleminden
Dostu Kutbettin Beyi görmeseydi
Bütün bunlar gelmeyecekti
Dertsiz başına
Yeni ihdas edilen
Sanat ve Kültür müsteşarı
İki aday atanmak istenir kabinede
13
Biri hafızı kutup Süleymaniye Kütüphanesinde
Öbürü İslam tarihi müderrisi
İlahiyat fakültesinde
Ne var ki her birini hatırlı bir bakan tutar
Başbakan ikisini de kırmaktan korkar
Ne şiş yansın, ne kebap
Diye ortaya bir başka teklif atar
Bir gayretkeş
Üçüncü yeni bir aday bulalım der
Hepsinin aklı buna yatar.
Taranır devlet kadrosu bütün
Cümle yüksek rütbeli müdiran arasından
Kültürle ilgili bir aday bulmak ne mümkün
Sonunda bir uyguncası bulunur yine
Yeni aday ne hafızı kütebadan
Ne de ilmiye sınıfından
Tahmin ettiğiniz gibi
Tapu kadastro müdiranından
İsfendiyar oğlu Şaban
Zavallı Kadastrocu Şaban
Bilmediği bir alana atanınca
Af diler hemen
Rica eder
Kerem edin ihtisasım değil der
İlle ve lakin
Emir yüksek yerden
Amirleri gülerler
İhtisasa boş ver derler
Bak dahiliye vekilimiz neci
Doktor, hem de bevliyeci
Turizm bakanımız
Turist olmamış ömründe
Hariciyenin dümeni
Emekli bir valinin elinde
Devlet işinde ihtisas sonradan gelir Şaban
Hem efendim
Bu sahte tevazu niye
Zira cümle müdiran içinde
14
Koca başkentte
Bir sen bellenmişsin
Sanat muhibbi diye
Sen değil misin geçen gece
Ördek gölü balesine giden
Sen değil misin
Evde
Dairede
Ehibba arasında
Safahat’tan
Eşber’den Muallim Naci’den
Mısralar döktüren
Boşuna Şaban direnmen
Maksat vatanı kurtarmak
İhtisası da nereden çıkardın
Ahbap
Vatanperverlik ihtisasa sığar mı hiç
İş ki niyetin halis
Azmin kavi
Yüreğin temiz
Olsun
Her nefes alıp verişte
İçin vatan aşkı ile dolsun
Vatanın gültürü mademki soysuzlar elinde
Mademki sathı vatan
Büyük tehlikede
Silah başına Şaban
Silah başına
Arkanda biz varız dayan
Dayan dayan dayan
Düşünür bizimki öyle ya
Mademki hulusu kalbi var
Mademki vatanperver
Ehli iman
Madem tehlikedeymiş
Sathı vatan
O da kolları sıvar
Vatanı kurtarmaya savaşır
Böylece işte
Kültür işlerine
Bulaşır
15
Nasıl varsa Don Kişot’un bir Sanşo Pançosu
Nasıl edemezse Göthe Eckermansız
Nasıl kavuklu pişekârsız olamazsa
Her büyük işe girenin
Olacak ille bir sağ kolu
Sağ bacağı
Yardakçısı
Kâtibi
Kalemi mahsus müdürü
Şaban gider
Bahçelievlerden komşusu
Dostu
Pişbirik arkadaşı
M ısta Beyin inhasını yaptırır
Yirmi dört saat içinde
Gerçi emekli sandığında muhasip ama
Mısta Bey
Domates fidesi
Hıyar tohumundan başka
Şeylerden de anlar
Hatta Mısta Beyin
Kalem tutmuşluğu
Mürekkep yalamışlığı da var
Gerçi okumasa da Behiye Aksoy
Aruz üzre kaleme aldığı
İki firaklı güftesi bile var
Yani kültürden az buçuk çakar
Bu da bitince, vermeden, mola
Çıkar bizim iki ahbap yola
İmdi
Kulak verin bakalım
Dinleyin
Ey din kardeşlerim
Ey ehli vatan ve iman
Ey cemaatı Müslimin
Başlıyor hikâyetül Şaban
ŞABAN BEYİN PLANI
Dekor.- Müsteşarlık Odası.
(Şaban ve Mısta odaya girerler, Şaban’ın elinde bir sefertası, öbür elinde kuş kafesi vardır. Bunlara1 bir yer bulur kor. Masanın başına geçer. Tirad sesi ile.)
ŞABAN — Türkiye’nin güJtür hazineleri içindesin, Şaban. Sen nerden gelip, nerde durmuşsun? Azimetim ne tarafa? Sen tapu kadastrodan gelip, Gültür Müsteşarlığında durmuşsun. Yarın sana bir halaskar diyecekler. Bununla beraber sen bir kulübeden çıktın, bir gültür hazinesin-desin, bin mezara gireceksin, işte koca bir milletin istikbali ayağının altında yuvarlanıp duruyor. Bununla beraber sen hiçbir şey değilsin. Şaban sen mücerret hiçsin.
MISTA — Ben bunu bir yerden hatırlayacağım.
ŞABAN — Tarık İbni Ziyattan. Abdülhak Hâmit.
MISTA — Tamam.
ŞABAN — Bu isi kabul etmekle iyi mi ettik, fena mı? Altından nasıl kalkacağız dersin Mısta Bey.
MISTA — Halklısınız beyefendi. Bizim sanata ihtiyacımız yok ki, biz kendimiz sanatız. Bizim müzeye de ihtiyacımız yok ki, biz kendimiz müzeyiz. Bizim hayvanat bahçesine ihtiyacımız yok. Biz……
ŞABAN — Mısta Bey kardaşım. Toplumun şahsiyeti maneviyesine dokunacak laflar istemem. Mesuliyetini müdrik ol. Lafını tart da konuş.
MISTA — Tarttım sekiz yüz gram eksik geldi.
ŞABAN — O zaman sükûtu ihtiyar et. Devlet adamının her sözü tarihe geçer.
MISTA — Zamanımızda tarih nasıl olsa kurşunkalemle yazılıyor. Bir falso yaparsak siler düzeltirler.
ŞABAN — O da var ya. Ama biz falso yapmayalım gözünü seveyim.
M’ISTA — Yuvarlak konuşalım. Bir şey diyelim ki, ne dediğimizi kendimiz bile anlamayalım.
ŞABAN — Asla ve kafa. Yuvarlak da konuşmayalım. Türkiye zaten asırlardır yuvarlak konuşma yüzünden yuvarlanıp duruyor ya!
MISTA — Öyleyse hap yutup hiç konuşmayalım.
ŞABAN — Az ve öz konuşalım. Mısta Bey kardeşim özlü konuşalım. Ruhcu, yapıcı, hamleci konuşmalar yapalım, (Nutuk edası ile) Çünkü şuna inanıyorum ki Türkiye en az yirmi yıl sonra bütün dünyaya hâkim olacaktır.
MISTA — Bu yuvarlak laf değil mi sanki, edebiyat değil mi?
ŞABAN — Hiç de bile değil. Benim her kelimemin altında bir esbabı mucibe yatar.
MISTA — Sormak ayıp olmasın ama, bu sözün esbabı mucibesi nedir?
SABAN — Yirmi yıl içinde bütün öbür milletler fezayı fethedip beğendikleri seyyarelere yerleşecekler de ondan. Dünya bize kalacak.
MISTA — Bunu hiç düşünmemiştim.
ŞABAN — Düşünmeliydin. Geç şimdi bunu bir kalem. Seni kendime kalemi mahsus müdürü aldım ama, bugüne dek hiç şöyle bir gültür konusunda konuşmadık. Bir kontrol gerek. Sen Safahat’ı okumuş mu idin?
MISTA — Yo…
ŞABAN — Oldu mu ya! Bozkurtların Uyanışı’nı?
MISTA — Yo…
ŞABAN — Oldu mu ya! Beyaz Zambaklar Ülkesi’ ni?
MISTA — Yo…
ŞABAN — Gültür kim sen kim. Mısta Bey gültü-ründe büyük gedikler var. Bunları bir ayak önce kapatmalısın.
MISTA — Emredersiniz efendim.
(Eğilmiş masanın ayağına bir karton sıkıştırmaya çalışır.)
ŞABAN — Ne yapıyorsun yahu durmadan?
MISTA — Masanızın bir ayağı dingildiyor da. Sağlamlaştırmak istiyorum. (Kartonu keser, keser en ufağını kor) Fayda etmedi.
ŞABAN — Hiç zahmet etme. Yüksek makam masası ne yapsan bir yerinden sallanır. Hem ben oraya oturmayacağım ki…
MISTA — Neden?
ŞABAN — Bir* müddet tayinimi bile gizli tutacağım.
MISTA — Aman Şaban Bey hiç şakası yoktur bu işin. Makam boş bırakmaya gelmez. Hemen biri gelir oturuverir. Sonra kaldıramazsınız.
ŞABAN — Sana bir sır vereceğim Mısta Bey. Bir planım var.
MISTA — Aman yavaş söyle gözünü seveyim. Plana karşı yüksek katların alerjisi malum.
ŞABAN — (Mahrem) ilk iş olarak senelik iznimizi kullanacağız.
MISTA — Daha işe başlamadan gidip Kumbabada denize gireceğiz, yan geleceğiz.
ŞABAN — Yok efendim. Tam tersi, biz daha kesif çalışmak için alıyoruz.
MISTA — Anladım büro işlerini kolaylaştırmak için. Buraya elektronik beyinler teklif eden bir Amerikan firması vardı. Onunla anlaştınız.
ŞABAN — Bizim idare sistemimiz beyinsiz robotlar üzerine kurulmuştur, Mısta Bey. Sistemi ben mi bozacağım simdi?
MISTA — Peki planınız nedir öyleyse?
ŞABAN — Şimdi seninle Dördüncü Murat misali tebdili kıyafet edeceğiz. Sonra Sanayii Nefise Baş Müşavirliği sahasına giren mevzuata nüfuz etmeye çalışacağız. Bu sanatçı makulesi ne mene insanlardır. Ne isterler, ne düşünürler. Aralarına sokulup.onlardanmış görünüp öğreneceğiz.
MISTA — Zekânızın hayranıyım. Sünuhat* vaki oldu yine.
ŞABAN — Ne zannettin ya! Çıkar bakalım şu şemayı. (Mısta, şemayı çıkarır.) Sanayii Nefise Mektebiyle başlayacağız işe. Sonra plakçıları, kitapçıları, sinemacıları, tiyatrocuları, mu-zikacıları gizli teftişten geçireceğiz. Ben usulca, «Gaydet Mısta» diyeceğim, sen gaydede-ceksin.
MISTA — Sonra?
ŞABAN — Sonra bu toplanan mataryaldan ahkâm çıkaracağız. Rasyonel bir ıslahat programı hazırlayacağız ve mevkii tatbika koyacağız.
MISTA — Karar – icra – Sürat prensibi, kurmay gibi adamsınız.
ŞABAN — (Kasılır) Ne zannettin ya! Ben bugüne bugün gültür orduları baş komutanıyım.
ŞABAN BEY SANAYİİ NEFİSE MEKTEBİNDE
«Ressam Olmak İçin Şansonu»
Ressam olmak için
Kadife ceket gerek
Bir fular, kareli yelek
Ressam olmak için
Sakallı olmak şart
Yağlı gömlek, sabunla suya
Düşman olmak.
Uzağa dalmak bakışlarla
Dahi olup anlaşılmamak
Makyaj yapıp
İki ahbap
Damladılar ertesi sabah
Fındıklı’ya
r Sünuhat: hemen akla geliveren, içe doğan şeyler
Dekor : Güzel Sanatlar Akademisinde bir atölye.
MISTA — Bura nire ki Devlet Resim Heykeli Müzesi mi?
ŞABAN — Hayır Sanayii Nefise Mektebi âlisi.
MISTA — Şu golsüz garı da kim ola?
ŞABAN — Ona Venüs do milo tesmiye* ederler. Garbin abidatı meşhuresinden maduttur.** Bunlardan her ilkokula birer tane koydurun.
MISTA — Gaydettim Şaban Bey. Çocukların sanat zevki gelişsin diye değil mi?
ŞABAN — Yok tırnaklarını yimesinler, yirlerse böyle olurlar diye.
RESSAM — Anlamıyorlar, anlamıyorlar.
ŞABAN — Neyi anlamıyorlar evladım?
RESSAM — (Delikli bir taş heykeli gösterir.) En büyük şahaserimi…
ŞABAN — Nesi var anlaşılmayacak bunun. Lüks Nermin’in amblemi.
RESSAM — Hayır beyefendi, ben non figüratif çalışıyorum,
ŞABAN — (Kıza dokunur.) Bu da heykel mi?
KIZ — Hayır efendim, ben nü modeliyim.
ŞABAN — Canlı imiş. Git giyin, edepsiz, cıbıldak.
RESSAM — Siz onu olduğu gibi görüyorsunuz, ben onu böyle görüyorum.
ŞABAN — Vah zavallı! Ne zamandan beri böylesin evladım. Anan, baban, karın bir baktıracağın yok mu? (Gezerler.) Hep cıbıldak heykel dolu etraf. … Hamdi Beyin marifeti bunlar Mısta Bey.
MISTA — Âsanatika müzesinde de çok varmış bunlardan.
ŞABAN — Bir tedbir düşünsek peştemal koydur-sak.
MISTA — Nihat Erim Beyin zamanında da teklif edilmişti bir kere.
ŞABAN — O hürriyet heykeline idi. Haya edep gal-madı. Külotunu atan ya plaja ya defileye, modelliğe.
* Tesmiye: adlandırma, ad verme ** Madut: sayılı, sayılmış
MISTA — Ahlak zaten müzelerden bozuldu.
ŞABAN — Gaydediyon mu Mısta Bey?
MISTA — Ediyorum efendim.
ŞABAN — Peştemallık toptan kumaş mubayaasına* gidilecek.
MISTA — Açık eksiltme mi, gizli arttırma mı?
ŞABAN — Bu cıbıldak resimlerin her birini yasak edeceğim.
MISTA — (Bir pamukla silinen kızı gösterir.) Şu pisliğe bak Şaban Bey.
ŞABAN — Bohem tesmiye ederler bunlara. Yıkanmayı ar sayarlar. Teke gibi kokarlar.
KIZ — Siz ne arıyorsunuz burada?
MISTA — Sakalımızı görmüyor musunuz kızım?
KIZ — Ha anladım. Ticanisiniz.
ŞABAN — Ne demek efendim. Ressamız, hiç de yıkanmayız.
KIZ — Siz herhalde Üsküdarlı Ali Rıza Beyin kuşağından olacaksınız. Kız Kulesi mi yaparsınız. Fenerbahçe Mesiresi mi (Arkadaşına döner), Dodo tipleri görüyor musun?
RESSAM — Anlamıyorlar, anlamıyorlar!
MISTA — Arkadaşınız Müslüman değil mi? Dodo diyorsunuz?
KIZ — Adı Dündar’dır. Biz öyle deriz. Dodo anlaşılmamış bir dahidir.
ŞABAN — Bir siz anlıyorsunuz demek.
KIZ — Bir de Aynur. Onun için yalnız ikimizle yatar.
RESSAM — Anlamıyorlar, anlamıyorlar.
ŞABAN — Ben de anlamıyorum. (Bir tabloyu gösterir.) Mesela nedir bu?
KIZ — Dündar’ın son yapıtı.
RESSAM — Adı «içimdeki kaos.»
MISTA — içindeki kavanoz mu?
ŞABAN — Kaos diyor Mısta Bey, kaos!
MISTA — Kaos ne demek ki?
ŞABAN — Kaos yani şey, mide bulantısının Frenk-çesi değil mi kızım?
KIZ — Kaos dehanın alfabesidir.
ŞABAN — Geç şimdi onu bir kalem. Neden kırmızı ile boyadın?
RESSAM — Neyi?
MISTA — Kavanozu…
KIZ — İçinde vişne reçeli var da ondan. Kavanoz değil amca.
RESSAM — Bilmem içimin sesi böyle yansımış olacak.
ŞABAN — Sen onu babana yuttur. Bu resim ne kaos, ne kavanoz…
RESSAM — Ya neymiş?
ŞABAN — Moskova’da Kızıl Meydan. Na şu da Kremlin’in kulesi. Sen giderken biz geliyorduk efendi.
RESSAM — Sizi temin ederim kî, tamamen non figüratif bir bilinçaltı aynası.
ŞABAN — Öyleyse neden kıpkızıl. Dünyada başka renk mi kalmadı? Sarı yapsaydın, yahut eflatun.
MISTA — Patlıcan rengi de olabilirdi. Limonküfü ile çok daha iyi.
ŞABAN — (Kızı okşar) Hadi ben bunu görmemiş olayım. Ama hemen silinmeli o tablo anlaşıldı mı? Bir daha böyle çocukluklar istemem.
RESSAM — Anlamıyorlar.
ŞABAN — Bilmece gibi resim yaparsan anlamazlar elbet. Sen bana fotoğraf gibi resim yapabiliyor musun? Ondan haber ver. Hamasi resimler ister bize. Kalkınma resimleri, ruhçu resimler. Başvekilimiz Keban Barajına teme! atarken. Elini tükrükleyip yapışmış küreğe, şapkası hamiyetten kaymış kenara. Efendim bak dinliyor mu beni?
RESSAM — Ben şimdiye kadar kimseye minnet etmedim. Ben başımı hep dimdik tuttum. •
ŞABAN — Boş başı dik tutmak çok kolaydır. Al eline fırçayı da hamasi bir şey çiz bakalım.
RESSAM — Anlamıyorlar, anlamıyorlar.
MISTA — Üzme kendini oğlum. Anlamıyorlar işte. Zorlan mı be. Ne yapacaksın.
27
RESSAM — Ne mi yapacağım? Heykeli siyah beyazı bırakıp renklere yöneleceğim. Bu benim son yapıtım olacak.
ŞABAN — Sonra intihar mı edeceksin?
RESSAM — Hayır Avusturalya’ya gideceğim.
(Kız salıncağa biner sallanır, ressam her seferinde kızın arkasına ayrı renkler sürer, bir boya paletini bir tuvalini tutar, ortaya acaip bir non figüratif çıkar.)
RESSAM — Sizi çok sevdim. Buyurun, bu şahase-rimi size hediye ediyorum.
ŞABAN — Bila bedel.
RESSAM — Tamamen.
ŞABAN — Mersi. Koy şunu bir tarafa M ısta Bey.
RESSAM — Bir dakika. Sizde yeni çıkan yüz liralıklardan var mı?
ŞABAN — Var.
RESSAM — Estetik olarak ne boyutla yapmışlar acaba? Merak ediyorum. Yeni paraları görebilir miyim?
ŞABAN — Buyurun.
RESSAM — Müsaadenizle bende kalsın, bugün bozukluğum yok da.
ŞABAN — Bunlar politikacılardan da üçkâğıtçıy-mış meğer. Yüz liradan olduk. (Resim eleştirmeni girer. Uzun saçlı, gözlüklü, sinirli bir adamdır. Histerik bir heyecanla tabloya koşar.)
ELEŞTİRMEN — Bir şahaser Dündar, bilinç kapsamı dışında, beklenmedik bir uyuşumsuzluk anıtı. Siklamene bir dönüş seziyorum Dündar’ın çizelgesinde. Renklerin canlılık baremine göre bir yargı gerekirse bu senfoninin kemanlarını yine türkiz renkler oynuyor. Bunalım doruğuna varıştaki ikilem bence yalnız nihil anahtarı ile açıklanabilecek bir denklem.
MISTA — Baksana neler varmış bizim tabloda.
ELEŞTİRMEN — A bu medüz evet bir medüz… Denizanası…
ŞABAN — (Anlamış gibi) Evet andırıyor.
ŞABAN BEY PLAKÇIDA
Eloğlu orkestralar kurmuş
Yaylı sazları var
Vurgulusu. Haşa huzurdan
Üfürüklüsü var
Eloğlu operalar besteliyor
Okur bunu cihana tenorlar, sopranolar
Eloğlu bir de plak sanayii kurmuş
Plak fabrikaları var
Bunları bir bir plağa çekip
Dünyaya yollar
Herkes müzik der geçer
Bu plaklar gümrüksüz sorgusuz sualsiz
Ta koynumuza girer
Kül yutar mı Zehir Hafiye
Vatan Kurtaran Şaban
Alır refiki Mısta Beyi
Bir plakçıya baskın yapar
Heman.
Dekor: Bir plakçı dükkânı.
(O My Papa plağı çalınmaktadır.)
ŞABAN — Bak tanıdın mı Mısta Bey? O may pa-poyu çalıyor. Çok meşhur bir şarkıdır.
MUŞTA — (Plakçıya) Bir plak verir misiniz.?
PLAKÇI — Nasıl olsun?
MISTA — Plak nasıl olur yahu? Orta boy siyah… Yuvarlak. Ortası delikli.
PLAKÇI — içinde ne olsun?
ŞABAN — Şöyle iç açıcı bir şey olsun.
MISTA — ……………………
PLAKÇI — (Bajazoa Kor).
ŞABAN — (Dinler) Acı bir gülüş. CHP’li mi bu tenor. Alkış plağı bulunur mu sizde?
PLAKÇI — Var.
ŞABAN — Sevgili Hemşinliler, muhterem hemşehrilerim (Alkış). (Mısta Beye) Nutuk provası yaparken moral versin diye alacağım Mısta Bey.
(Yüksek sesle) Yeni gültür planımız ışığında gültür umum müfettişliği olarak.
MISTA — Alalım bunu.
ŞABAN — Bizim halka ruhçu plaklar lazım kardeşim. Mukaddesatçı ruhiyatçı plaklar. Tuz ruhu, nane ruhu, biber ruhu, gül ruhu…
PLAKÇI — Ruhi Su da var.
ŞABAN — O olmaz işte.
PLAKÇI — Nane ruhu, biber ruhu. Bu adam Mısır Çarşısı sandı galiba burayı.
ŞABAN — Sen kaç yıldır bu zanaattasın kardeş?
PLAKÇI — Büyükbabamdan beri yaparım bu ze-naati. Fonograf devrinden beri.
MISTA — O zaman telli imiş plaklar.
ŞABAN — Tecrübe sahibi olarak halk psikolojisini bilirsiniz herhalde. En çok hangi plaklar gider?
PLAKÇI — Zemine zamana göre zevk çok değişiyor efendim.
MISTA — Ya ne gibi?
PLAKÇI — Dedemin zamanında Kırım Harbi varmış, «Sivastopol önünde yatan gemiler» moda imiş. Balkan Harbinde «vatan bizim canımız.» İstiklal Savaşında «izmir Marşı.» ismet Paşa devrinde «onuncu yıl marşı.» Menderes zamanında «hatırla sevgilim» şarkısı. Sonra birden «Plevne» moda oldu. Kurucu Meclis, Milli Birlik devrinde «Harbiye Marşı» milli marş oluyordu nerde ise, koalisyonda, «gittin o gidiş.» Şimdi de «kıratıma bineyim, yaylaya gideyim, iktidarı süreyim.»
ŞABAN — Şu delikanlı kim sesi güzel mi?
PLAKÇI — Hayır. Şopen
ŞABAN — Şopen kim?
MISTA — Şopenhaver’in torunu olur canım. Tangoları vardır. Çok meşhur büyük bir bestekârdır. Hani filmini görmüştük. Pantolonlu sevici bir karı. Çğlana illet oluyor iflahını kesiyor. Oğlan bırak bestemi yapayım der, hayır gel sevişeceğiz diye Majorka Adasına götürüp kapatıyor.
ŞABAN — Tanıdım şu kim? (Vagner’in resmini gösterir.)
PLAKÇI — Vagner.
ŞABAN — Bizden desene.
MISTA — Nerden anladınız?
ŞABAN — Beresinden. (Bir plak alır bnkar.)
MISTA — Orta Asya Steplerinde…
ŞABAN — Bunu Türkeş bestelemiştir muhakkak. Yahut Nihal Adsız?
PLAKÇI — Hayır. Borodi’nin bestesi. (Kürklü bir adam girer, arkasından bir hamal. Adamın elinde bir kâğıt vardır.)
ADAM — Bötüvenin mi bemol kurarteti var mı?
PLAKÇI — Var.
ADAM — Hendelin si diyez piyano konsertosu var mı?
PLAKÇI — Var.
ŞABAN — Ne gültür, ne gültür.
ADAM — Don garlos operasının tamamı var mı?
PLAKÇI — Var.
ADAM — Tam takım koy hepsinden. (Hamalın sırtına yükler) Yeni bir ev düzdük de Sedef’de, bunlar göstermelik. Şimcik bir de ağız tadı ile dinlenecek plak koy da misafirler gettikten sonra dinleyek. (Çıkarlar.)
ŞABAN — Bu berelinin plakları iyi gidiyor mu bari?
PLAKÇI — Şimdi durgundur piyasası, ama seçimler sırasında çok satılır. Hele bir Götterdam-merungu var.
ŞABAN — Çok beğeniliyor demek. Bir de glasik müzikten anlamaz diye iftira ederler millete. Kim alıyor daha çok?
PLAKÇI — Parti teşkilatı. ŞABAN — Anlayamadım.
PLAKÇI — Karşı partinin radyo konuşmalarını en iyi bunlar bastırıyor da ondan. Piyasada bundan gürültülü plak yoktur. Ne diyorsun bey?
ŞABAN — Ne görüyorum orda Ruşen Bey, Çaykovs-ki, Statvinski, Prokofyef, Rahmanine! bunlar müziğin babıöfleridir. Üstelik de Rus filarmonisi çalıyor*
PLAKÇI — Çaldıkları öbürlerinin aynı.
ŞABAN — Sen öyle bil. Çalgı aynı çalgı ama çalı-nış farklı. Onlar sen ben uyurken bir zurnanın zırt demesi ile, bir üçüncü kemanın gıy demesiyle burdakilere gizli şifre verirler de ruhun duymaz senin. Bu ne bu, MYP 3716 bal gibi şifre. Hemen 1. Şube Müdürlüğünden birini çağır dinletelim.
PLAKÇI — Nerden bulalım şimdi?
ŞABAN — Sen çık sokağa çağır geçen birini. Türkiye’de nasıl olsa iki kişiden biri Milli Emniyettendir.
ŞABAN BEY KİTAPÇIDA
Ankara Caddesinde
İki yanda
Sıra sıra
Matbaalar
Kitapçılar
Raflarda dizi dizi
Türlü çeşitli
Kitaplar
Kısas-ı Embiya’dan
Kari Marks’a kadar
Rotatifler kültürün
Ağır topuysa eğer
Kitaplar da onun
Cephanesi mermisi
İçlerinde şarapnelleri var
Dum dum kurşunu
Hatta saatli bomba bazısı
Kültürümüzün kurmay başkanı
* Prokofiev, Rachaminof, Stravinsky, Babayef.
Kadastrocu Şaban
Buna da bir tedbir düşünür
O an
Onların topu tüfeği
Dum dum kurşunu varsa
Elin düşmanı saatli bomba kurarsa
Bizim de elimiz armut devşirmiyor ya
Bizim de azmimiz imanımız var
Bizim de manevi istihkamımız var
Kim demiş ki Şaban oldu bittiye gelir diye
Kim demiş ki Şaban idarei ınaslahatcı
Şaban halis ül dem bir mukaddesatçı
Dekor: Bir kitabevi.
ŞABAN — Şu kitabcıya bir uğrayaiım (Bir genç kitaplara bakmaktadır) Sizde Maarif Vekâleti Klasikler serisi var mı?
KİTAPÇI — İlahi bey, Müslüman mahallesinde salyangoz satılır mı?
ŞABAN — Eferin. Beğendim. Mızraklı ilmühal bulunur mu?
KİTAPÇI — Hay hay.
ŞABAN — Sermiye verseler alır mısın.
KİTAPÇI — Elbette. Kim verecekmiş?
ŞABAN — O değil efendim. Das Gapital.
KİTAPÇI — Neuzübillah.
ŞABAN — Eferim.
MISTA — En çok neler satılır.
KİTAPÇI — Besteleri soruyorsunuz?
ŞABAN — Hayır besteleri değil güfteleri soruyorum. Yani foesteller* diye en çok okunan kitaba derler Mısta Bey.
KİTAPÇI — Bizim besteller listemizin başında Risaleyi Nur geliyor.
ŞABAN — Aşağı yukarı her kitabcıda böyle.
KİTAPÇI — Sonra Batta! Gazi destanı. Üçüncülük Lady Şaterleyin âşığı ile Zambak’da. (Elektro gi-tarlı bir oğlan girer.)
ŞABAN — Bak bir de gültüre rağbet yok memli-kette derler.
GENÇ KIZ — Sizde Satre’m Bunalım’ı var mı?
KİTAPÇI — Yok. Ne yapacaktınız?
GENÇ KIZ — Piyasada tuvalet kâğıdı kalmamış da.
OĞLAN — Enteresan. Ben de Sartre’ı passe sayıyordum.
KIZ — Ben Filiz. Caddebostan şeyk kraliçesi.
OĞLAN — Ben Vural. Atmacalar topluluğu elektro gitaristi.
KIZ — Memnun oldum.
OĞLAN — Ben de. Buraya gelirken saatimi kaybettim.
KIZ — Nasıl oldu?
OĞLAN — O durmuş benim haberim olmadan. Ben gittim. Birbirimizi kaybettik.
KIZ — Sizinki kaç?
OĞLAN — On var.
KIZ — Kaça?
OĞLAN — Maalesef onu söyleyemeyeceğim. Yelkovanı düşmüş.
KIZ — Önemli olan on dakika sonra saat başı olacağı.
OĞLAN — Evet. KIZ — Çok sevimlisin. OĞLAN — Sen de. KIZ — Nerde yatacağız. Bizde mi? OĞLAN — Hayır bizde. Cünki bizde duş da var. KIZ — Okey. (Ye ye ye müziği ve dans) Müzik. MISTA — Ben bu filmi bir yerde görmüştüm galiba. KİTAPÇI — Ahlak sukut ediyor. MISTA — Bunlar manyak. ŞABAN — Brakisefal. M’ISTA — Tercümelere rağbet var mı?
KİTAPÇI — Hem de nasıl. Bizim memlekette ne de
olsa bir Avrupa kompleksi var. MISTA — Bunun önüne geçelim.
ŞABAN — Hayır. Bilakis bu kompleksi kendi hayrımıza kullanmanın yolunu arayalım. Bizim gençlere Farabî şöyle demiş: imam Gazali böyle buyurmuş desen dinlemezler bile. Ama aynı şeyleri bir garb mütefekkirine ma! etsen, kulak kesilirler. Ne büyük hikmet savurmuş derler. Mesela nedir onun adı? Almanların büyük bir şairleri vardır.
MISTA — Adenaur.
ŞABAN — Yok efendim.
KİTAPÇI — Erhart.
ŞABAN — O da değil.
MISTA — Uve Seeler olmasın.
ŞABAN — Hayır efendim. G ile başlar.
KİTAPÇI — Buldum. Günther Sachs.
ŞABAN — Değil kardeşim değil. Mütefekkir. Faustu yazmış.
MISTA — Ha tamam. Bacon.
ŞABAN — O ingilizdir ayol. Bir müstehcen isimdi.
KİTAPÇI — Buldum buldum Göte.
ŞABAN — Hay ağzını seveyim. Göte. Evet. Göte cenapları malumu âliniz bizim Evliya Celebi’nin yakın dostu idi. Bir gün Frankfurt’taki malikânesinde nargile içerlerken Evliya Celebi’ye demiş ki: Dini islam en mütekâmil dindir. Ben Protestan olmasam İslam olurdum. Ne mutlu size ki dişlerinizi misvak ile ovarsınız. Zinhar beş vakit namazı ihmal etmeyin. Ve hele gömünizmi ner-de bulursanız orda ezin. Gömünizmle mücadele derneklerine paraca yardım edin.
MISTA — Sahiden böyle demiş mi?
ŞABAN — Yok efendim. Söz misali. Yani böyle bir tevatür yayılsa zındıkların gözünde islamiyet birden değer kazanır. Değilmi ki bunu garbin bir meşhur mütefekkiri söylemiş.
KİTAPÇI — Haklısınız.
ŞABAN — Gültür işlerinde her vasıtaya başvurulacak Mısta Bey. Gaye vasıtayı meşru kılar. Kaç aydır stajdasın. Hâlâ devlet adamı vasfı kazanamadı^ gitti Mısta Bey. Şu ye ye ye müziğini
alalım. Bununla mücadele etmek boşuna. Bütün gençlik bunu tutuyor. Hem zaten bunu ilk keşfedenler de biziz.
KlTAPCI — Biz miyiz?
ŞABAN — Tabii ya. Ye ye ye’nin öncüsü Tevfik Fikret’tir.
MlSTA — Nasıl olur?
ŞABAN — (Okur) Yiyin efendiler yiyin. Bu h-anı işti-ha sizin. Patlayıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin. Diyeceğim kökü bizde bir modadır. Ye ye ye. Şimdi bu müziğe ahlaki, dini, ruhçu besteler koyarsak bir taşla üç kuş vurmuş oluruz,
ŞABAN BEY KONSERVATUVARDA
Müzik denince
Şaban Bey
Bahriye mızıkasını anlar
Mehter takımını
Hadi hadi biraz daha
Darültaalim-i Musikiyi
Bilemedin
Ankara musiki muallim mektebini
Müzik ruhun gıdasıdır
Müzik uçsuz bir umman
Vatan! Kurtaran Şaban
Ne yapsın
Nasıl Milli Birlikçiler
Sosyolojiyi iktisadı
Başa geçtikten sonra
Öğrendiyseler kitaptan
O da müziğin aslını
Esasını
Püf yanını
İkinci elden
Bülent Tarcan’ın eleştirilerinden
Faruk Yener’in kitabından
Belleyip çıkar ortaya
38
Maria Kallas
Lirik soprano mu, epidemik soprano mu?
Orkestra kaç sazdan kurulur?
Koroda kaç ses olur?
Nihavendle Adecionun farkı ne?
Üç buçuk ayda
Hatmeder beller.
Dekor: Konservatuvar.
(Gam yapan bir kemancı – Çalışan bir kolora-tur soprano – Bara tutunup figürler yapan bir balerin. Koloratur sopranonun bazen sesi yetmez pasajı baştan alır.)
MlSTA — Burası konservatuvar demek.
ŞABAN — Tabii ya. Bak şu giz şarkıcı. Frenkçe bunlara gantatris Şov dirler.
MlSTA — Siz kimsin kızım?
SOPRANO — Naçiz bir koloratur sopranoyum efendim.
ŞABAN — Çalış çalış inşallah gontralto da olursun.
MlSTA — Gontralto da nedir Şaban Bey?
ŞABAN — Şarkıcılıkta general rütbesidir. Sopranodan sonra alto sonra da gontralto gelir. (Kıza) Cumhuriyet Bayramı müsameresine hazırlık değil mi?
KOLORATUR — Evet efendim.
ŞABAN — Hangi morsoyu okuyacaksın?
KOLORATUR — Madam Butterfly. Uzakdoğu’da geçen bir opera.
ŞABAN — Hımmmm bildim. Bir Kızıl Cin operasıdır.
KOLORATUR — Hayır efendim, Japonya’da.
ŞABAN — O işin gamuflajı. Ben de inandım değel mi? Onu bırak da bi galem hamasi bir şey döktür şöyle. Estergon kalesi mese!a.
KOLORATUR — Peki efendim.
MlSTA — Çok zor bu muzikacılarla uğraşmak.
ŞABAN — Müzik ruhun gıdasıdır. Doğru ama, müzik, müzikçiler de başın belasıdır. Hepsi ayrı manyak ve hey heyli olur.
39
MÜDÜR — Teşrifinizi haber verdiler efendim.
ŞABAN — Şöyle …………… bir çıkartma yapmıştık.
Hazırlıkları yolunda görüyorum. Başvekil beye davetiyesi getti mi?
MÜDÜR — Simdi bizzat götürüyorum.
ŞABAN — (Bakar) Şeref locasında tabii.
MÜDÜR — Hayır efendim. Başvekil bey birinci sırayı tercih ediyorlar.
MISTA — Acaib neden?
MÜDÜR — Efendim ön sırada oturdular mı bütün millet arkamda hissine kapılıyorlarmış.
ŞABAN — Güzel fikir. Sordunuz mu? Program hakkında özel bir arzuları var mı deyi?
MÜDÜR — Sormaz olur muyuz?
MISTA — Ne dediler?
MÜDÜR — Arkadaşlarla konuşalım bir liste takdim ederiz buyurmuşlar.
ŞABAN — Ne demokrat adam. Parti teşkilatına danışmadan hiçbir karar almıyor. (Müdüre) Hadi sen yolundan kalma. Koş götür davetiyeleri. (Balerini kestirmiştir) Sizin adın ne kızım?
CEYLAN — (Hep müzik eşliğinde figürler yaparak) Ceylan derler adıma.
ŞABAN — Övünsün seni doğuran ana. Siz kuğu kuşunda oynuyordun değil mi?
CEYLAN — Evet.
ŞABAN — Nasıl bildim.
CEYLAN — Hayret. Ben solo yapmıyorum. Korodayım. Koroda soldan sekizinci.
ŞABAN — Istağfurullah. Ha solo ha koro. iş ki insan sanatkâr olsun.
CEYLAN — Ne güzel söylüyorsunuz.
ŞABAN — Solistler senin ayağına su dökemez kızım.
CEYLAN — (Cilveli güler) Çok naziksiniz.
ŞABAN — Benim kim olduğumu biliyor musunuz?
CEYLAN — Arkadaşlar söyledi. Yeni patronmuşsu-nuz.
ŞABAN — işte elimizden geldiğince sizlere yararlı olmaya çalışıyoruz.
CEYLAN — Siz AP’li misiniz?
ŞABAN — Değilim ama, öyle sayılırım. Milliyetçi, ruhçu, mukaddesatçıyım.
CEYLAN — Arkadaşlarınızdan biri On Dokuz Mayıs kızlarının şortlarını kısa bulup meclise pornografik bir önerge vermiş. Doğru mu?
ŞABAN — Oldu öyle bir şey.
CEYLAN — Şimdi kim bilir siz de balerinlerin kılığını açık bulursunuz.
ŞABAN — Yok efendim. Ne münasebet. Allahın verdiğini kuldan neden saklamalı. Onlar sözüm meclisten dışarı sanattan nasibi olmayan, görgüsüz bazı arkadaşlar. Grupta ağzının payını aldı zaten. Yok kızım. Sen açıl saçıl. Parti arkanda.
CEYLAN — Buna memnun oldum. Size güvenebilir miyim?
ŞABAN — Her bir hususta.
CEYLAN — Müsadenizle ben duşa gidiyorum.
ŞABAN — (Peşinden gider) Aman kendini üşütme. İyi kurulan. Sen vatana lazımsın. Allah seni devlete, millete, bize bağışlasın. (Birden toparlanır, kemancıya gider) Keman en iyi arkadaştır de-ğel mi?
KEMANCI — Evet efendim. Müsadenizle kendimi takdim edeyim. Ben filarmoni orkestrası kon-certmaysteriyim.
ŞABAN — Ha konserlerden önce şefin elini sıkan takım kaptanı sensin demek. Betüfenin mi bemol guartetini çalabiliyon mu? Söyle bir zorla bakayım.
KEMANCI — O tek başına çalınmaz ki, biz onu dört kişi çalarız.
ŞABAN — (Mısta’ya) Duydun mu Mısta Bey? Hem hoca olmuş, hem bir kuarteti tek başına çalamıyor. Ancak dördü bir olunca zor ile çıkarabi-liyorlarmış.
MISTA — (Yüz bulmuçtur) Kemana Haçça Hanım
dedirtebiliyor mumunuz? KEMANCI — Haçça Hanım mı?
MISTA — Tatyos Efendi mi teünde Haçça Hanım Haçça’nım dedirtirdi. Büibü! taklidi yaptırabilir misin bari?
KEMANCI — Nasıl bülbül taklidi?
ŞABAN — Bülbül, bülbül, kuş bülbül. Bunlar daha çocuk a canım. Bülbül taklidi dedin de. Sen Paşazade Sabit Hilmi’yi tanımadın değel mi? Bir yayı vardı oğlanın. Bir yayı vardı…
MISTA — Kemanı yok mu idi beyefendi?
ŞABAN — Hiç unutmam bir gece rakı masasından sonra yirmi kişi kalktık Kuzguncuk korusuna çıktık. Şafak vakti. Israr ısrar Sabit Hilmi kemanı aldı. Bayatiden girip Acemaşirandan geçerek Hicazda karar kıldı. Bütün koruda figan eden kuşlar ossaat sus pus oluverdiler. Yalnız bir bülbül şakımaya başladı. Sabit Hilmi çalar bülbül şakır. Sonunda bülbül geldi kondu, kemanın sapına. Bir manzara ki ihtişamından tüyler ürperir. Sabit Hilmi duygulu oğlandı zaten. Gözünden iplik gibi yaşlar iniyor. Sabit Hilmi kuşa baktı, kuş Sabit Hilmi’ye. Sabit Hilmi aldı yayı çatır çatır kırdı kardeşim.
KORO ŞEFl — Başlıyoruz. (Piyaniste) Bir sol verir misiniz maestro? (Piyanist sol verir.)
KORO ŞEFl — Dün akşam verdiğiniz sol daha iyi idi. Bir sol daha rica etsem. (Piyanist bir sol daha verir) Bu fena değil.
KORO ŞEFl — (İşaret verir.)
KORO — (Marşa başlar) Sol sol mi re do mi sol
Sol si re fa la sol sol Sol la si do sol re fa Sol la sol fa sol sol sol
ŞABAN — Dur bakalım. Dur dur. Ne oluyor bu sollar?
PİYANİST — Nota.
ŞABAN — Neden bu kadar çok sol var bu marşta?
PlYANlST — Kompozitör öyle kompoze etmiş.
ŞABAN — Sen onu benim külahıma anlat. Bu besteye derhal 142. madde uygulanacak.
PİYANİST — Şaka ediyorsunuz galiba beyefendi. Solsuz müzik olur mu?
42
ŞABAN — Olacak. Yapacağız. Solsuz besteler ısmarlayacağız icabında.
PlYANlST — Hadi oldu diyelim. Sol anahtarını ne yapacaksınız?
ŞABAN — Başka anahtar koyacağız. Do anahtarı koyacağız. La anahtarı koyacağız. Ev anahtarı, cami anahtarı koyacağız. Diyeceğin var mı?
PİYANİST — Var.
ŞABAN — O halde seni de bakanlık emrine alacağız. Mısta Bey, beyi derhal makamıma götürün.
MISTA — Hay hay (Çıkarlar.)
MÜDÜR — (Koşarak girer) Ne oldu beyefendi.
ŞABAN — Konservatuvan solculardan temizleme ameliyesi başladı. (Koroya) Hadi bakahm şimdi ben idare edeceğim. Sol diyenin ağzını yırtarım. Has dur. Bir, iki, üç yallah.
KORO — Sağ sağ mi re do mi sağ sağ si re fa la sağ sağ sağ la si do sağ re fa sağ la sağ mi sağ sağ sağ
ŞABAN — Ha şöyle, bak marşın milli karakteri şimdi daha belirmedi mi?
ŞABAN BEYİN ŞAHSİYETİ SANİYESİ
Her büyük adamın
Bir küçük yanı var elbet
Kimi cinse! sapıktır
Kimi evham kumkuması
Kiminde acaib saplantılar
Kiminde marazı saplantılar
Kimi ocağına incir diker
Binlerce insanın
Sonra geçer bir gülün
Karşısında ağlıyabilir.
Kimi din der ahlak der bir yanda
Fazilet timsali geçinir
Öte yanda
Üç metres tutabilir
Kendi yutup salkımı Başkasına talkın verebilir Şaban Bey erkek adam Dinç adam Üstelik çiçek Bahçesinde tek arı Üstelik kadastrodan Anlamamış hayatı Kulpu bu cezvesi bu demiş Hasene’yi bellemiş Göze batmamak için Düşünür yolu yordamı Üstelik böyledir bizde Devlet adamı ortamı
Dekor: Müsteşarlık Odası.
ŞABAN — Of of (Kalkar dolaşır). Ketmeylesem gönlüm yanar, faş eylesem âlem güler. Ketm edilmez, faş olunmaz öyle bir haletteyim.
MISTA — Nedir bu Şaban Bey şarkı güftesi mi?
ŞABAN — Derunumun avazesi… Sana bir esrar versem saklar mısın?
MISTA — Gültür işlerinden Interpol’a mi terfi ettik yoksa?
ŞABAN — Hayır efendim beni anla.
MISTA — Şifreli konuşuyorsun Şaban Bey nasıl an-layayım?
ŞABAN — Ben iki ruhlu bir insanım Mısta Bey.
MISTA — Ne zamandan beri.
ŞABAN — O geceden beri. Sekizden altıya kadar resmi bir hüviyetim var. Devlet adamı kişiliğimi yaşarım. Ama altıdan sonra kendi hayatımı yaşamak benim de hakkım değil mi? Bir ben vardır bende benden içeri.
MISTA — Bir doktora görünseniz.
ŞABAN — Ben! Nerde efendim nerde? Her büyük adamın bir gönül macerası olur demek istiyorum Mısta Bey.
MISTA — Ben size yardıma amadeyim ama, bu sahada değil.
ŞABAN — Yok efendim istağfurullah. Benim aracıya ihtiyacım yok çok şükür.
MISTA — O halde?
ŞABAN — Ben çok hassas bir insanım Mısta Bey. Bilirsin evimde muhabbetkuşu beslerim.
MISTA — Bilirim, ‘bilmez miyim?
ŞABAN — Sanatla övür olalı beri, huyundan mı suyundan mı, daha bir hassaslaştım.
MISTA — Bu da çok tabii.
ŞABAN — Geceleri rahatım kaçtı Mısta. Uykuda sa-yıkladıklarımı Hasene duyacak diye ödüm kopuyor.
MISTA — Sizi bu kadar üzen nedir efendim?
ŞABAN — Ah Mısta Bey. Ben gönlümü bir ceylana kaptırdım. Al oku şunu. Onun dilekçesi.
MISTA — Kuğu kuşundaki kız.
SABAN — Evet dinle bak. «Sayın kültür sanat müfettişi Şaban… Beyefendi Şaban diyor duydun mu sonra bir aralık bırakmış kendine gelip beyefendi eklemiş. Buna psikolojide lapsüs derler kendini ele verme. He hey Şaban gibi el yazısından karakter okuyan bi nüfusu nazar sahibinden kaçar mı bu teferruat. Bak şimdi sana yazıyı tahlil edeyim de gör. (Okur) «Dilekçemi size yazacak bir daktilom bile yok. Onun için elle yazıyorum.» Elini yesinler senin.
MISTA — İyi ki elle yazmış. Daktilo ile tahlil yapamazdınız.
ŞABAN — Elbette olmaz. (Okur) «Konservatuvar-dan benimle mezun olanlardan çoğu 1500 lira maaş aldığı halde, ben hâlâ stajyer kadrosun-dayım. Hem onlar geçen yıl İstanbul turnesinds cabadan 50’şer lira harcırah da aldıiar. Ben ishal olduğum için yerime Meral gitti.»
MISTA — Qok kuvvetli bir ifadesi var, canlı, duygulu ve tesirli.
ŞABAN — (Okur) «Hiçbir klikten değilim. Bundan ötürü hep yaşa basıyorum. Ben şefkat yoksulu.
destek yoksulu bikes bir kızırn. Mümkünse bir burs rica edeceğim. Bari buradan gideyim de biraz sinirlerimi düzelteyim.» (Kapar) Canımın içi benim. Bu mektup bir penceredir Mısta Bey. Buradan bak, onun kalbini, karakterini tabak gibi oku.
MISTA — (Bakar) Yazısı sağa doğru mail.
ŞABAN — Bu meyil yazanın yazdığı adama büyük meyli olduğunu gösterir. Gaydet bir kere bunu. Yok be gardeşim, protokol defterine değil, kafana. Şimdi özel hayatımızı yaşıyoruz şu an.
MISTA — Afedersiniz efendim.
ŞABAN — Bak bak bak Mısta Bey. Burs istediği satırlarda yazı git gide yatıklaşıyor.
MISTA — Anlıyorum.
ŞABAN — Sık sık da devrik cümle kullanmış farkında mısın?
MISTA — Evet iki yerde.
ŞABAN — Devrik cümlenin garfolojideki* manası nedir?
MISTA — Bilmem.
ŞABAN — Elbet bilmezsin. Devrik cümle sık sık sırtüstü devrilmeye müsait bir mizaca işarettir.
MISTA — Ne diyorsunuz. Düz cümle yazanlar?
ŞABAN — Arkaüstü yatarlar.
MISTA — Ters cümle yazanlar?
ŞABAN — Yüzükoyun.
MİISTA — Mail yazısı olmayıp, dik yazanlar?
ŞABAN — Onlar yatıcı değildirler.
MISTA — Erkek yazısı gibi kalın yazanlar?
ŞABAN — Onlar da sevici karılardır. Nasıl kafa? Çakmtı oldu mu tamam. Gerisi fasa fiso. Bir dakika, bana Fransız gültür ataşesini bulsana.
MISTA — Buyurun.
ŞABAN — Santr de gültür du farnsız guverneman değil mi. Bonjur Müsü Vensan. Müvaö ibnüle-sat bin Şaban. Dela gültür departman. Gomata-le vu şer emi. (Kendi kendine sayar) Mö jö tö
nü vu. Tamam (Yüksek) Jö vu deranj maten maten. Kusura kalma. İl ya ün fiy ki şapel ceylan. Balerin. Çok kabiliyetli bir eleman. Solist değel canım. Koroda balerin. Soldan yirmi beşinci. Bildin değel mi. Bildin. (Sayar) Mö jö tö nü vu tamam (Yüksek) nü vu söron rekonesan. Si posibi do donner ön burs aset elaman Pa-ris’de altı ay kalsa tamam. Aklında olsun da ilk münhale olur mu kardeşim. (Sayar) No jö tö pri. (Sayar) Nötr jötr tötr nötr votr tamam. (Yüksek) votr proteksiyon. Nü ossi donnon nötr protek-siyin. Fransız Türk uluslararası gültür goalis-yon. Kitabına uyduruveı’ işte. (Başını sallar) Ne malın gözüsün sen. Kel oy do şoz vuzet. Hadi kal sağlıcakla. Mersi tre mersi boku tre mersi. Böyle konuşulur bu meret. İki cinaslı laf ettik. Burs da çantada keklik.
MISTA — Hariciye vekili olacak adamsınız Şaban Bey.
EDEBİYAT EDEPLİ OLMAK GEREK
YEĞEN — Sosyal düzenin gelişimi bağnaz öğelerin kısıtlanmasından çok tanımlar üzerinde uyuşuma vanlamayışın saptanamamasmdandır.
ŞABAN — Tamam anladım. Sen aydınsın.
YEĞEN — Evet nerden anladınız?
ŞABAN — Çetrefilli dilinden. Yahu, biz birbirimizle anlaşamıyorduk zaten, bir de bu dili çıkardınız şimdi hiç anlaşamaz olduk. Yazık benim öz be öz yeğenim de onlardan olsun.
YEĞEN — Neden dayı?
ŞABAN — Osmanlıca gibi latif, zarif, ahenkli, rengin, revnaklı dil var mı dünyada? Bir kere zengindi her şeyden çok. Bak meselâ mütelaşi kelimesi.
YEĞEN — Ne demek dayı? ‘
ŞABAN — Telaşçı demek. Mütecahil?
YEĞEN — Ne demek?
ŞABAN — Senin gibi bilgisizin bilgisizi demek. Daha neler var.
YEĞEN — Hep müteli mi?
ŞABAN — Müteli mütesiz, mütelahhim mesela, mü-tekâsif, müteşamil.
YEĞEN — Müteşebbis.
ŞABAN — Müteahmak.
YEĞEN — Mütehassıs.
ŞABAN — Mütevak vak.
YEĞEN — Mütevelli.
ŞABAN — Müteşak şak ve dahi duralar değil mi? Mütebeyyin, müteleyyin, mütessekkin, mütebah-hir, mütesekkin, müterekkin.
YEĞEN — Hiçbirini duymadım.
ŞABAN — Tamam öyleyse aydınsın. Siz dili anlaşılmaz hale getirip nesiller köprüsünü yıkıyorsunuz. Sen tehlikeli bir yoldasın evlat.
YEĞEN — Neden dayı?
ŞABAN — Bu gömünistlerin oyununa gelmek demektir.
YEĞEN — Benim komünistlikle ilgim yok.
ŞABAN — Aydınlık gomünistlikten de tehlikelidir. Çünkü aydın kimse bilmeden onlara alet olur.
YEĞEN — Öyle olsa farkına varırdım.
ŞABAN — Varamazsın varamazsın, insan aydın olduğunu iş işten geçtikten sonra anlar, iyi ki geldin Mısta Bey.
MISTA — Buyurun Şaban Bey yine sünuhat mı vaki oldu?
ŞABAN — Yaz gardeşim gaydet. Bir broşür hazırlatalım şu mütegafilier için. Konusu: Aydınlıktan nasıl korunulur.
YEĞEN — Karanlığa dalarak.
ŞABAN — öak pise. Kripto ağızlarını nasıl da ezberlemiş. Gaydet gardeşim. Aydınlığın ilk arazı, alınacak tedbiri tıbbiye töbe, istiğfar imana dönüş, etrafı ile, müşahhas misalleri ile anlatılmalı gençliğe. MISTA — Hay hay!
ŞABAN — Hadi get sen de ihtida et. Bir daha öyle keşkekçinin keşkeklenmiş keşkek kepçesi gibi
48
dille konuşma karşımda. Bir de öyle sakalı saçına karışmış süfli heriflerle görünme.
YEĞEN — Onlar serseri değil ki dayı, onlar halk şairi, âşık.
ŞABAN — Halk şairi değil. Halk partisi şairi. Seçimlerde hep onlara propaganda yaptılar.
YEĞEN — Çağırayım da gör, çok iyi insanlar (Halk şairi girer.)
ŞABAN — Bu herif alaturka ye ye’ci.
YEĞEN — Dayıma bir şey söyler misin?
H. ŞAlRİ — Veysel’in ezgisini okuyayım. Mestle çarık. (Okur.)
Çarık —ı Aman kardeş çok üşüdüm
Sen köşede ben dışarda
Senin ile kardeş idim
Sen köşede ben’ dışarda Mest —> Elin yüzün çamur bu ne
Git ahırda kızınsene
Laf istemem uzun çene Ben köşede, sen dışarda Çarık — Sen de deri ben de deri
Görüyon mu kör kaderi
Sen dutmuşsun mevkileri Sen köşede ben dışarda Mest — Neler gördüm tezgâhlarda
Hiç gezmedim uzaklarda
Hakkım vardır bu haklarda
Ben köşede, sen dışarda Çarık — Sen gezersin halılarda
Güzel güzel balolarda
Ben gezerim çalılarda
Sen köşede ben dışarda Veysel — Mes çarıktır çarık mesttir
Yürürlerse aynı sestir
Veysel söyler bir nefestir
Gah içerde Gah dışarda
ŞABAN — Bal gibi gomünistlik var bunda. Apaçık işte. Hep refah düşmanlığı, hep özel sektöre hücum. Hep ağa ırgat. Hep istismar maraza edebiyatı.
YEĞEN — Ama sosyal gerçekler.
ŞABAN — Sus bak hâlâ söylenir karşımda. Ulan daha dün üstüme işerdin. Bugün bana akıl mı vereceksin? Yok ince Ahmet, yok gürbaların intikamı. Edebiyatı bu mu sanıyorsunuz? Edebiyat edibane olmak gerek. Nerde Abdülhak ‘Hâmid1 iniz hani? Nerde Muallim Naciniz, Mehmet Emininiz. Mehmet Akifiniz? Köy yazılmasın diyen yok ama, köy gübre ile de yazılır, ilham ile de. Şimdi ben size bir köy manzumesi okuyayım da dinleyin.
(Manzume okuyan bir ilkokul öğrencisi gibi ayağa kalkar Tevfik Fikret: Failatun Failün) BAHARI TERANEDAR
Saba eser gusuni ter Ki mürgi aşka ianedir Fısıldaşır sükût eder Bu bir güzel teranedir.
Akar çağıl çağıl su Ki bağlara revanedir Meler1 başında bir kuzu Bu bir güzel teranedir
Çoban kaval çalar Anın hayatı şairanedir Güler perisi tarlanın Bu bir güzel teranedir.
MISTA — Ne güzel inşad ettiniz.
ŞABAN — (Şaşkın şaşkın bakan yeğeni ile halk şairine) ‘Hadi şimdi gidin, şunun da sacını başını kazıtın. Bit yuvası.
ŞABAN BEY TiYATROCULAR ARASINDA
Tiyatronun
Ayskilostan Anouilla dek
Koca bir geçmiş.! var
Şaban Bey
Bu katara
Son vagondan dalar
Hayli eksik bu konuda
Bilgisi
Oyunculardan
Tanıdığı üç kişi
Vasfi Rıza
Muammer
……………Son
Gördüğü oyunlar
Ördek gölü balesi
Bir de
Kisse me kate
Bu tiyatro
Nasıl işler
Kulisinde.
Ne dümenler döner
Bir bir inceler
Dekor: Devlet Tiyatrosu.
ŞABAN — Nedir bu rezalet? Devlet Tiyatrosu yine karışmış. Totsis grevi mi var yine?
MISTA — Yok efendim sanatkârlar kazan kaldırıyor diye telefon etti bizim muhbirimiz.
ŞABAN — Sakin olalım. Sakin olalım. Mesele nedir teemmül* edelim. Bir hal çaresi buluruz. Allah Allah, nasıl kazan kaldırır bunlar, bizim devletin tiyatrosu müzikayı hümayun gibi bir şey. Aylıklarını tıkır tıkır bu fakir milletin bütçesinden ödüyoruz. (Elinde salça bir adam geçer) Nedir bu?
ADAM — Domates salçası efendim.
ŞABAN — Kim yiyecek bunu?
ADAM — Oidipusa götürüyorum. Son perde provası yapılıyor da.
MISTA — Son perdede ziyafet mi var?
ADAM — Hayır efendim kan yerine kullanacağız.
* teemmül : düşünme, ölçme
ŞABAN — Hay için çıksın senin. Sen salçayı bırak da umum müdürü buraya çağır.
U. ‘MÜDÜR — Bendenizi çağırtmışsınız.
ŞABAN — Uy şu hale bak. içim döndü. Git yıka o ganları.
U. MÜDÜR — Affedersiniz provada idim de.
ŞABAN — Domates salçası değil mi yala. Nedir kuzum bu mesele? Bir huzursuzluk varmış arkadaşlar arasında.
U. MÜDÜR — Beyefendi her yıl malumu âliniz Paris’te Theatre Deş Nation’da festival olur ve bu festivale de devleti temsilen daima biz gideriz. Devleti de elhak çok iyi temsil ederiz.
ŞABAN — Akıllı bir delikanlıya benziyorsun. Başın da nasiyen de açık. Ispartalı mısın?
U. MÜDÜR — Yo hayır.
ŞABAN — Ne oynayacaksınız Paris’te?
U. MÜDÜR — Kral Oidipus.
ŞABAN — Bu Oidipus kimin nesi?
U. ‘MÜDÜR — Bir Yunan tragedyası.
ŞABAN — Oldu mu ya, oldu mu ya! Yunanlılarla Kıbrıs yüzünden aramız açık. Karşılıklı vize vermiyoruz. Durum vaziyeti gergin iken sırası mı Ispartalı Bey oğlum.
U. MÜDÜR — Efendim çok eski, iki bin yıl eski. Isa’ dan altı yüzyıl önceki bir tragedya bu.
ŞABAN — Olsun İsa’dan önce de Haçlı Seferleri vardı. Tarih okumadın mı sen? Ehli İslam daima kâfirlerle gaza üzre idi.
U. MÜDÜR — Bunu yazan Sophokles efendim, Sop-hokles, Aristofones, Aristoteles hepsi insanlığın medarı iftiharı…
MISTA — Hepsinin ismi de es’lî bitiyor. Bir acaip. ŞABAN — Sofokles, Damokles gibi bir şey. Yanardöner bir herife benziyor. Gaydet Mısta Bey. Hariciyeden bir istişare edelim. Bunun yerine başka bir şey götürseniz mesela Salam operasını ooki iyi oynarmışsınız.
U. MÜDÜR — Salam operası mı? (Güler) Çok şakacısınız herhalde Salome’yi kastediyorsunuz?
ŞABAN — Hani bir karı hem şarkı söylüyor, hem striptiz yapıyor. Kendine ram olmadığı için Haz-reti Yusuf’un kafasını kestiriyor. Bir de Pucci-nin File Minyon operası vardır. Ona da bayılırım.
U. MÜDÜR — Onlar opera efendim. Bizimki tragedya.
ŞABAN — Sizinkinin konusu ne?
U. MÜDÜR — Oidipus babası Laios’u öldürmüş, anası lokasta ile evlenmiştir. Dayısı Kreon The-bai de…
ŞABAN — Bir dakika, bunların adlarını yerlileştirip oynayamaz mısın?
U. MÜDÜR — Ne gibi?
ŞABAN — Kral Oidipus’u Edip yapın.
U. MÜDÜR — lokasta’yı?
MISTA — Şayeste.
ŞABAN — Kreonu da tatlı su firengi Leon yapın.
MISTA — Vakayı da Tebai’den Tarabya’ya aktarın.
ŞABAN — Ben de söz sahibi olmam. Bakarsın kalkar ukalanın biri önerge verir. Neme lazım idare et kardeşim. Bu şekilde harcırahınız meclisten daha kolay çıkar.
U. MÜDÜR — Bunlar kolay da…
ŞABAN — Güç olan ne?
U. MÜDÜR — Öbür tiyatrolar Paris’e neden hep devlet tiyatrosu gidiyor. Biz de bu milletin evladı değil miyiz diye bir yave tutturmuşlar, bu yıl bir yarışma açılmasını istiyorlar.
MISTA — Hakları da yok değil.
U. MÜDÜR — Biz onlarla bir tutulanlayız elbet beyefendi. Biz konservatuvarda okuduk. Bu işe hayat koyduk. Biz bu işin tekniğini biliriz. Karından nefes alırız, göğüsten alırız. Kulaktan alırız, gözden alırız. Size bunu bir pasajla belirtmek isterim.
MISTA — Ama salçasız olsun.
U. MÜDÜR — (Oidipusu’dan bir pasaj okur.)
ŞABAN — Elhak güzel oynuyorsun Edip Bey oğlum. Ama dur bakalım.
BiR ADAM — Muhakkak bizim gitmemiz lazım.
ŞABAN — Bu da mı aktör?
U. MÜDÜR — Hayır, bu genel sekreterimiz. Public Relation şefimiz ve edebi heyet üyemiz.
ŞABAN — Demek edebi heyettesiniz? Bulmuşken sorayım. Bizim bir ahbabın oğlu sizin edebi heyete bir eser göndermiş, okumadan reddetmişsiniz.
G.S. — Nasıl esermiş bu efendim?
ŞABAN — Bir perde seksen üç tablo imiş.
G.S. — Tamam buldum, ilk sahifeyi okur okumaz notunu verdik. Bir perde seksen üç tablo piyes olmaz da ondan.
ŞABAN — Neden olmasın? Piyes bir resim galerisinde geçiyorsa.
G. S. — O da var ya onu düşünemedik. Bir daha tetkik ederiz efendim.
ŞABAN — Ruhçu, mukaddesatçı bir arkadaşın eseridir. Lütfen. Kaç kişi gadro?
U. MÜDÜR — Ana kadro on yedi kişi. Otuz altı kişilik de koromuz var.
ADAM — Yunanlılar piyesi yüz on beş kişi ile oynatıyorlar.
ŞABAN — Biz onlardan aşağı kalmayalım. Kaç kişi bizim tiyatroyu hümayunun kadrosu?
U. MÜDÜR — Yüz elli.
MISTA — Salçacı da dahil mi?
ŞABAN — Hepsine harcırah çıkarılsın, icabında ordudan da takviye alınsın. Paris’e Kanuni’nin ordugâhı gibi şöhretli bir giriş yapalım da görsün dünya.
(Balerin baştan görünür. Ben de ben de diye Şaban’a işaret eder.)
ŞABAN — Edip Bey oğlum salçacısı, turşucusu bu kadar kalabalık gidiyoruz oldu olacak. Araya bir de Ceylan Hanıma bir piruet arttırabilir misin?
U. MÜDÜR — Bilmem ki nasıl olur?
ŞABAN — Canım sen bir yerini bulursun istersen, şöyle iki piruet atar çıkar.
U. MÜDÜR — Düşünelim efendim. Herhalde olur.
ŞABAN — idare idiverin gözünü seveyim. Oncağız da Paris’i görmüş olur. Eferin be sevdim şu da-moklesi.
G.S. — Kadroyu imza buyurunuz.
MISTA — Çok kalabalık değil mi?
ŞABAN — Ne kadar kalabalık olursa o kadar iyi. Elbet benim de bir bildiğim var.
ŞABAN BEY GODOT’YU BEKLERKEN
;
Dekor: Müsteşarlık Avlusu.
ŞABAN — Nedir bu gürültü?
G.S. — istanbul Tiyatroları gelmişler. Kapı önünde çıngar çıkarıyorlar beyefendi.
1. SES — 24 Milyon tahsisatları var. Beyler gibi yaşıyorlar. Yetmiyor mu?
2. SES — Gözlerine dizlerine dursun.
(Gençler içeri dolar.) ŞABAN — Siz kimsiniz? Kapı vurmadan selleme-
hüsselam girilir mi böyle?
1. GENÇ — Bizi sizin yanınıza bırakmıyorlar.
2. GENÇ — Yarışmaya katılmaya geldik.
ŞABAN — Siz hangi kumpanyasınız?
2. GENÇ — Biz kumpanya değiliz. Sevici görmüt örgütüyüz.
ŞABAN — (Irkilir) Demek sevicisiniz?
MISTA — Tahmin etmiştim zaten.
ŞABAN — Nedir burda işiniz?
G.S. — Amatör tiyatrocu bunlar efendim. Avangart bif ekip.
ŞABAN — Armatörün öz Türkçesi sevici mi oldu şimdi?
G.S. — Hayır efendim. Onlar genç de, biraz aşırı.
ŞABAN — Çok aşırı gitmeyin. Normal münasebetleri aşmayın evladım.
1. GENÇ — Oyunumuza görücü olmayı onaylıyor musunuz?
ŞABAN — Kim kimle evleniyor. Kime görücü gidiliyor?
1. G EN Q — Biz oynayacağız, siz yargılayacaksınız. G.S. — Bir kere siz amatörmüşsünüz. Profesyonelliği de oynayamazsınız.
2. GENÇ — Gördünüz mü çekiniyorlar bizden.
U. MÜDÜR — Bırakın oynasmlar.
ŞABAN — Uzun mu piyesiniz?
1. GENÇ — Yalnız iki dakika.
ŞABAN — Peki oynayın öyleyse. Konu ne?
(Şaban ile Mısta seyircilerin arasına otururlar.)
1. GENÇ — Gogo’yu beklerken.
ŞABAN — Kimin?
1. GENÇ — Yazar İrlandalı ama Paris’te yaşıyor. Olay hiçbir yerde geçmiyor. Perde açıldığında sahne karanlıktır. Dekor ve aksesuar da yoktur. Eşya da yoktur. İnsan da yoktur. Yalnız Ester-gon ile Vladmir kuru bir ağacın dibine oturmuşlardır, ikisi de konuşmazlar. Kıpırdamazlar. Hiçbir hareket yapmazlar. Susarlar ve beklerler……
ŞABAN — (Yerinden) Konuşmadan olur mu?
1. GENÇ — Konuşmazlar. Her piyes konuşma ile başlar. Bu piyesin büyüklüğü konuşulmamasm’ da. Anlamıyor musunuz? Susuyorlar ve bekliyorlar.
MISTA — (Terellelli işareti yapar) Ha ha de Şaban Bey. Konuşmadığı daha iyi.
1. GENÇ — Sessizlik olur. (Sessizlik)
ŞABAN — Seyirci patlar oğlum. Bu ne kadar sürecek?
1. GENÇ — Sessizlik bireyi ezinceye, dayanım do-» ruğuna varılmcaya dek.
MISTA — Sonra?
1. GENÇ — Sonra perde açılır. ŞABAN — Demin açıldı ya?
1. GENÇ — O ön perde idi. Şimdi arkadaki perde
açılır.
MISTA — Orda ne var?
1. GENÇ — Orda da karanlık. Yine sessizlik, Hare-‘ ket yok. Dekor yok. Aksesuar yok.
fi?
MISTA — (Ezberlemiş) Eşya yok. însan yok.
1. GENÇ — Yalnız bunalım var.
ŞABAN — Biz bunu nasıl anlayacağız?
1. GENÇ — Soluğundan. Ayak sesinden. Oyundaki tinsel gerilim burada doruğuna varmıştır. Görücüler yoğun bir dikkatle gerilmişlerdir. (Bir horultu.)
ŞABAN — Mısta Bey, Mısta Bey. Uyan kardeşim.
1. GENÇ — Estergon çakmağını çakar. (Karanlıkta _bir çakmak.) Bir izmarit yakar.
VLADM’lıR — Hâlâ bekliyoruz.
ESTERGON — Bugün de gelmeyecek galiba.
VLADMlR — Ben artık beklemeyeceğim. Usandım.
MISTA — Ben de.
ESTERGON — Bugün gelebilir.
VLADMlR — Öyleyse bekleyelim.
ESTERGON — Bekleyelim.
VLADMlR — Bekliyorum.
ESTERGON — Bekliyorsun.
VLADMlR — Bekliyoruz.
1. GENÇ — Bekliyorlar.
ŞABAN — Kimi?
1. GENÇ — Gelmeyeni. Yine büyük süresiz bir sessizlik. Yüce. Ezici. Yitirici. Bitirici. Bir sessizlik.
ESTERGON — (Sesle esner.)
MISTA — Esnedi.
1. GENÇ — Bireyin kaos arasındaki umutsuz şaşır-mışlığını en iyi belirten tepki. Esnemek.
VLADMlR — (O da esner) Gelmeyecek galiba.
ESTERGON — (Amuda kalkar) Belli olmaz. Biz yine bekleyelim.
MISTA — Bu herif de yoğacı galiba.
1. GENÇ — Ve beklerler.
VLADMlR — Bir de gelmezse.
ESTERGON — (Amuttan iner) Gidersek ve o gelirse, nasıl buluşuruz?
VLADMlR — O da var ya bekleyelim. (Esner.) ESTERGON — Bekleyelim. (Esner.) 1. GENÇ — Sessizlik. VLADMlR — Bekliyorum
ESTERGON — Bekliyorsun. VLADMlR — Bekliyorum ESTERGON — Bekliyorsun. VLADMlR — Bekliyoruz. 1. GENÇ — Bekliyorsunuz. MISTA — Bekliyorlar. ŞABAN — iBekleyedursunlar.
1. GENÇ — Uzun süresiz. Ölçüsüz, çıldırtıcı, bunaltıcı, bunalımcı bir sessizlik. Ve perde ağır ağır kapanır.
2. GENÇ — Karanlık. Ses yok. Işık yok. Dekor yok.
Aksesuar yok. Hareket yok. Konuşma yok. MISTA — Eşya yok. insan yok. 1. GENÇ — Perde ağır ağır kapanır. ŞABAN — Kapandı ya demin perde. 1. GENÇ — O arka perde idi. Şimdi öndeki perde kapanır ve halk ………………
ŞABAN — Bayram eder bitti diye. 1. GENÇ — Hayır. Donup kalır olduğu yerde. Bir süre böyle oturur. Bunalmış yitmiş. ŞABAN — Tamam mı? 1. GENÇ — Tamam.
ŞABAN — Bunların hepsini ruhi muayeneye sevk edin. Bunlar toptan manyak. Nerdeyse ben de keçileri kaçıracaktım. KORO — Ne gelen var ne giden Ömür hep böyle geçer Godot gelmez arkadaş Sen ona gitmezsen Bekliyorum Bekliyorsun Bekliyor
Bekliyoruz hep beraber Her birimiz bir şeyler
—'” Yol bekliyorum
— Gol bekliyorum
— Koca bekliyorum
— iş bekliyorum
— Aşk bekliyorum
— Av bekliyorum
— Oy bekliyorum
59
Bekliyorum Bekliyorsun Bekliyor
Bekliyoruz hep beraber Her birimiz bir şeyler Ne gelen var ne giden Ömür hep böyle geçer Godot gelmez arkadaş Sen ona gitmezsen
— Hayatımın erkeğini bekliyorum
— Ne bekliyorsun?
— Maaşıma zam bekliyorum
— Ben sıkıyönetimi bekliyorum. Geçti mi bu taraflardan?
— Ben paraları bekliyorum HAMİLE — Görmüyor musun bekliyorum
— Toprak reformunu bekliyorum
— Komünist DİLSİZ— (Bir şeyler söylemek ister.)
— Sen dilsizsin galiba DJLSlZ —Belli oluyor değil mi ağabey?
— Taaddüdü zevcat bekliyorum
— İrtica bekliyorum
— Kredi bekliyorum
— Tuvaletin boşalmasını bekliyorum Bekleyen bekleyene Bekleyin durun bakalım Bekliyorum Bekliyorsun Bekliyor
Bekliyoruz hep beraber Her birimiz bir şeyler Ne gelen var ne giden Ömür hep böyle geçer Godot gelmez arkadaş Sen ona gitmezsen
PERDE SONU
İKİNCİ PERDE
ŞABAN BEY ISLAHATA GEÇiYOR
Dekor: Müsteşarlık odası.
ŞABAN — işler iyi gidiyor. Plan mucibince matar-yal topladık ıslahat programımızı tespit ettik. Şimdi artık icraata geçebiliriz.
MISTA — Evet karar, icraat sürat prensibi. Kadroda bir tensikat düşünüyor musunuz?
ŞABAN — Ne gibi?
MISTA — Bizim kadronun kimi piyadeden kimi iadeden. Çoğu da tembel alayı.
ŞABAN — Tembellik nedir Mısta Bey?
MISTA — Nedir?
ŞABAN — Tembellik diye çalışmadan önceki dinlenmeye derler. Islahat programı bir ilan edilsin de göreyim ben onları bakayım başlarını kaşıyacak zaman bulabilecekler mi? Ne oldu buradaki toz?
MISTA — Hangi toz?
ŞABAN — Masanın üstündeki.
MISTA — Sildirdim.
ŞABAN — iyi halt ettin. Üstüne bir telefon numarası yazmıştım. Ceylan Hanımın.
MISTA — Merak etmeyin toza yazdığınız notları daha önce bloknota geçirdim.
ŞABAN — Eferin Mısta Bey.
MISTA — Bir de çıplak kadın figürü çizmiştiniz. Onu kopya etmedim.
ŞABAN — iyi etmişsin. Non figüratif bir. etüddü. (Telefon sert sert çalar.) Şimdi çalışıyorum. (Da-
ha sertleşir.) Vekil bey olacak. (Açar.) Evet efendim. (Oymuş, nasıl bildim gibi bir jest yapar.) Raporumu takdim edeceğim. Yarın takdim edeceğim efendim. Baş üstüne efendim. (Kapar.)
MISTA — (Dosyaya bakar.) Anıtlar da bizim sahamıza giriyor.
ŞABAN — Öyleyse ilkin Taksim’deki kasatura heykelini kaldıralım.
MISTA — Emredersiniz. Fakat alınmazlar mı?
ŞABAN — Kim alınacak kardeşim, insanı rahatsız ediyor. Süngü üstüne oturmuşum hissine kapılıyorum. Kazıklı! Voyvoda heykeli gibi bir şey.
MISTA — Hay hay!
ŞABAN — ilkin onarım numarası ile bir tahta perde etrafına.
MISTA — (Not ederek) Evet efendim.
ŞABAN — Sonra?
MISTA — Kasaturayı kaldır. Yeri boş kalınca dikkati çekmez mi?
ŞABAN — Yeri boş kalmaz. Yerine pal reklamı, ustura reklamı bir şey koruz. Bunu da aidat hanesine geçiririz, işlek yerdir. Talibi çok olur. Elini sallasan ellisi…
MISTA — Hay hay!
ŞABAN — Buna karşılık, Atatürk ilkelerine bağlılığımızı teyit makamında şehirdeki cümle Atatürk heykellerini donatıp aydınlatalım. Kaynağı örtülü projektör verelim.
MISTA — Güzel fikir. Beyaz saçlı bir zat gelmiş, ilkokuldan arkadaşınız olurmuş.
ŞABAN — ilkokuldan benim beyaz saçlı arkadaşım yok ki… (ismail girer.) A sen misin ismail Bey hoş geldin. (Elini öpmesi üzerine) Istağfurullah…
İSMAİL — Duydum ki büyük mevki sahibi olmuşsunuz. Ben şimdi emekli oldum. Lütfetsen de bir iş verseniz, çoluk çocuk duacınız olacağız.
ŞABAN — Sen ne iş yapardın ismail Bey? iSMAiL — Ben harita subayı idim. Binbaşılıktan da tekaüt.
ŞABAN — Kadastroda olsan iş bulurdum ama, dur ama dur. Zihnimde bir fikir çaktı, ismail Bey kardeşim sen don yapabilir misin?
iSMAiL — Efendim?
ŞABAN —- Don dedim don yapabilir misin?
iSMAiL — Terziliğim yoktur beyefendi.
ŞABAN — Resim olarak resimden don. Resimlere don geçireceğiz de. Harita çizmek gibi bir şey. Geçeceksin müzedeki cıbıldak tabloların karşısına birer don çizeceksin. Üstelik renkli.
İSMAİL — Ne renk?
ŞABAN — Kimi düz kimi yollu. Renk olarak milli, mahalli, dini, hamasi renkler tercih edilmeli. Mukaddesatçı donlar olmalı.
ŞABAN BEY TRT’DE
Neden her ihtilal İlle radyodan başlar Elbet bunun bir hikmeti var Şaban’m kültür ihtilali de Ordan filizlenecek
Mikrofandan bizlere Ne cevherler gelecek Sade Bölükbaşı değil Radyoya karşı Şaban Beyin var Antenlerle savaşı
ŞABAN — Gültür hamlesi lazım TRT bey oğlum.
Madam Küri radyoyu niye keşfetti? Herhalde
saz salonuna çevirin diye değil. Gültür hizmeti
programı lazım.
TRT MÜD. — Kültür fizik mi? ŞABAN — Elbette ya. Selim Sırrı Bey üstadımız ne
buyurmuş? Sağlam kafa sağlam bedende bulu-
nur demiş. Sabahları müzik refakatinde kültür fizik yayını lazım. (Müzik.)
Eller yukarı
Başlar aşağı, daha aşağı
Bük gövdeyi iyice
Baş zemine yakın
Büken de olsa bükül
Ama kırılma sakin
Büken de olsa bükül
Ama kırılma sakın
Uzat elleri ileriye
Devir başı geriye
Başla şimdi bir o yana
Bir bu yana dönmeye
Alış kardeşim alış
Fırıl fırıl dönmeye
Şimdi hamle temrini
İleri
Geri
Daha geri
Çek geriye kürekleri
Hep geriye kürekleri
Şimdi de yanlara
Bir sağa
Bir sola
Bir ortaya
Bir ortanın sağına
Bir ortanın soluna
MÜDÜR — 6u kültür fizik değil CHP politikası gibi bir şey.
ŞABAN — Kültür fizik dışında genel kültürü geliştirecek bulmacalar lazım.
MÜDÜR — Ne gibi mesela?
ŞABAN — Sanayi Odasının turistik seferi ile Paris’e gittiğimde…
TRT MÜD. — Bildim. Kuiz diyorlar buna. Çok münasip olur.
ŞABAN — Ha şöyle. Anayasa sanal tarafsızlık sağladı diye her şeye de itiraz edecek değilsin ya.
Mesela iki kişi gelsin stüdyonuza (Seyircilerden iki kişi sahneye çağrılır.) Girin kulübelere. Şimdi bir ses testi. (Bir uçak sesi.) Bu şehrin neresi?
1. ADAY — Yeşilköy Havaalanı. (Gong vurur.) ŞABAN — Doğru (Öbür adaya) Burası neresi? (Tren sesi.)
2. ADAY — Almanya’ya giden işçi tireni. ŞABAN — (Gong vurur.) Doğru. Burası neresi. (Gürültü sesleri, yuh babana, namussuz, ah bacağım, hınk, al alçak.) 1. ADAY — Mithatpaşa stadı. ŞABAN — Yanlış. Mecliste bütçe tartışması. Verin onar lira. Şimdi başka bir test. Türk Amerikan dostluğunun en yararlı olan şahsiyeti kimdir? (Taş tahtaya yazar.) Tevfik Fikret Leylâ Tunca Ahmet Emin Yalman Albay Thomson Başkan Johnson George Washington
ŞABAN — Yanlışı silin doğruyu bırakın. (Aday Thomson yazar.) Yanlış. (Projeksiyonda dolar resmi) Elbette Washington. Son bilmece bakalım radyo dinleyicileri aktüaliteyi iyi takip ediyor mu? Başvekilimizin bundan önceki mesleği neydi? MBK müşaviri Duvarcı
Yüksek mühendis Barajlar kralı. Morrison firması mümessili ‘Müteahhit işadamı
1. ADAY — (Silmeye başlar.) ŞABAN — Yanlış, yanlış. TRT MÜD. — Neden?
ŞABAN — Bu bulmaca değil şaşırtmaca idi. Başvekilimiz bir zamanlar bütün bunları yapmıştı. MISTA — iyi ama, duvarcı uymuyor. ŞABAN — Gafil. Duvarcının Frenkçesi nedir? TRT MÛD. — Mason.
OLMAK YA DA OLMAMAK
Dekor: Müsteşarlık! Odası.
DIŞARIDAN SESLER — Yarışma varmış. Biz de geldik. MISTA — (Çıkar.) Siz kimsiniz?
1. AKTÖR — istanbul’un en sevilen tiyatrosu, istanbul Tiyatrosu.
2. AKTÖR — Hodri meydan. Kim daha iyi oynarsa o gitmeli.
KADIN OYUNCU — Onlarınki can da bizimki patlıcan mı? (İçeri dalar.)
ŞABAN — Siz ne oynayacaksınız?
2. AKTÖR — Boş Ver Amca.
ŞABAN — Boş ver olur mu bilmem gerek.
AKTÖR — «Boş Ver Amca» oyunun adı.
ŞABAN — Hiç olur mu? Paris’te koskoca Tiyatr do nasyon’da heç olur mu «Boş Ver Amca»? Bak İsparta ekibi glasik oynuyor. Damoklesin piyesini.
1. AKTÖR — Efendim madem yarışma klasik üzerine biz de klasik oynarız. Bizim repertuarımızda da klasik var.
MISTA — Ne var?
1. AKTÖR — Şekspirden Hamlet.
ŞABAN — Ulan ne malın gözüsünüz. Şekspiyer maden, bozdur, bozdur kullan, değil mi? Namussuz Şekspiyer buraya da ermiş yetişmiş, Yapı Kredi Bankası gibi her yanda şubesi var.
1. AKTÖR — Arife tarif ne hacet. Malumunuz olduğu üzre Hamlet manyak bir oğlandır. Eli şakağında her daim ispinoz gibi düşünür. Felsefi laflar eder. Günahı boynuna biraz da o biçimdir diye bir tevatür de var ya. Geçelim. Geçelim bunu şimdi anası babasını öldürüp, amcası ile evlendi diye horozlanıyor. Aldı Hamlet ne dedi. «Sözlerim uçuyor havaya ama düşüncem yerde (Saban’la Mısta yere bakarlar.) Öz olmayınca söz yükselmiyor göklere.»
KRALİÇE — (Onu itip geçerek) O böyle cinaslı laflardan anlamaz. Nedir ulan benimle alıp veremediğin?
HAMLET — Mahalleye çıkamaz oldum senin yüzünden. Eskiden o biçim diye eğlenirdi çocuklar. Şimdi bana ne diyorlar biliyor musun?
KRALİÇE — Ne diyorlar?
HAMLET — Orospu çocuğu diyorlar. (Ağlamaya başlar.)
KRAL — Sus ağlama. Seni İngiltere’ye tahsile göndereceğim.
KRALiÇE — (Onu iter.) Oh iyi vardım da yaptım. Canım sağ olsun. Babanda is kalmamıştı. Ben ateşli bir karıyım. Hassa alayı komutanını jigolo tutacağıma amcanla evlendim. Fena mı oldu sanki sadaka paraylan ……………… hıyar turşusu. Danimarka tahtının varisi sensin. Üstelik babandan mı oldun sanıyorsun? (Güler.) Ha ha ha! Baban iktidarsızdı be! inanmazsan sor oda hizmetçisine. Sen Bahçıvan Bayram’dan oldun. Ne haber? (Krala) İstemedi mi ama?
MiSTA — Nasıl buldunuz?
ŞABAN — Kraliçe zorlu karı ama kralı tutmadım. Sen ne ödlek herifsin be. Bacak kadar piçten korkuyorsun.
OFELYA — (Elinde dağ çiçekleri şarkı söyleyerek girer.) Nasıl ayırt edeyim bir bakışta seveni sevmeyenden? Külahını tozlu çarıklardan elindeki değnekten.
ŞABAN — Bu kim?
KRAL — Hamletin sevgilisi Laertesin kız kardeşi. Bakire Ofelya.
OFELYA — Bunlar yabangülleri al hatırla beni. Bunlar da hercai, hercailik etmeyesin diye. Bu sultan küpeleri size. (Kraliçeye verir.) Bu dört yapraklı yonca da size.
ŞABAN — (Kalkar.) Yok bu Garanti Bankasının reklamı. Eftalya Hanım kızım bak buna müsaade edemem.
KRAL — Ordcm da iki bin lira alacağız idare et abi.
ŞABAN — Asla ve kafa tiyatroda reklam olmaz.
KRAL — Atlas perde üstünde yapıyoruz da perde açıldıktan sonra niye yapmayalım?
HAMLET — Susun lütfen! Konsantrasyonumu bozmayın.
MISTA — Susalım.
HAMLET — (Uzun atlayacakmış gibi gerinir gerinir elinde bir kuru kafa olduğu halde sahneye girer. Birden rolanti film gibi yavaşlar bir kayaya oturur elinde bir kafatası vardır.) Olmak ve de yahut olmamak. Ya devlet başa ya kuzgun leşe. işte bütün dalga burada. Canına yandığım öyle aynasız bir durum vaziyeti ki. Aşağı tükürsen sakalım yukarı tükürsem bıyığım.
ŞABAN — Tut kelin perçeminden bakalım.
HAMLET — Düşüncemizin katlanması mı güzel kaderin yumruklarına, yoksa direnip bela denizine karşı dur yeter demesi mi? Ölmek uyumak sadece. Kim dayanabilir zamanın kırbacına? Zorbanın kahrına, kanunların bu kadar yavaş, yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine…
ŞABAN — Hoşt hoşt! Bunları siz eklediniz galiba.
1. AKTÖR — Tam tersine beyim. Tek eklemediğimiz yer burası.
ŞABAN — Öyleyse bu Şekispiyer ortanın solunda. Belli işte. Besbelli.
MISTA — Belki de Ecevitçi.
ŞABAN — Tevekkeli Muhsin Beyi yürütmedi Belediye Meclisi…
2. AKTÖR — Felsefeye boş ver de. Aksiyona geçelim kardeşim. Kararın ne?
HAMLET — intikam. Babamın öcünü alacağım onlardan.
2. AKTÖR — Nasıl ne zaman, ne şekil ve de ne suretle?
HAMLET — Nasıl olsa beni deli biliyorlar. Hazır Fahrettin Kerim’den raporum da var. istediğimi yaparım. Sonra da suçun içinden kıl gibi çıkarım. Babamın hayaleti görünüyor bana dedim, yuttular. Polonius sinirime battığı için şişledim,
ses edemediler. Ofelya ayak bağı olduğu için boğulmasını sağladım. Bak işte yine de elimi kolumu sallayarak geziyorum.
2. AKTÖR — Laertes kız kardeşinin intikamını senden alacakmış. HAMLET — Vakit bulamayacak. Onu, anamı, kralı,
bir arada öldüreceğim. 2. AKTÖR — Zehirle mi?
HAMLET — Hayır. O klasik usul. Ben daha ustalıklı bir çare bulacağım. 2. AKTÖR — Nasıl? HAMLET — Mayk Hammer… 2. AKTÖR — Bir şey kokuyor çürük yumurta gibi. HAMLET — Elbet kokar. Çürümüş bir şey var Danimarka koltuğunda. (Çürümüş Bir Şey Var Şansonu.) 1. AKTÖR — Nasıl buldunuz? ŞABAN — Oyun fena değil de diksiyon bozuk. Sonra nefes tekniği sağlam değil. Bir kere hiç hıç-kırmıyorsunuz. Sonram karından nefes, kulaktan nefes, başka yerden nefes alamıyorsunuz. Hep burundan hep burundan. Piyes glasik anladık ama üslup yüksek kaldırım üslubu. Olmuyor efendim olmuyor. 1. AKTÖR — Nasıl olacakmış yani? ŞABAN — Glasik üslup kardeş. Burhanettin Tepsi gibi oynamak gerek. (Oynar.) Öyle bir şiddetli tasınim ile çıktım ki yola Karşıma çıksa1 eğer sengi mezarım dönmem. Bahri zehhar gibi ebri serer bar değil Hep yanardağlar1 ile dolsa civanım dönmem. Dağlar uymayınız, made-i teannudkâre. Siz kılın naşımı isal kenarı yare
Finten Davalaciro’nun tiradı Şairi Azam Abdülhak Hâmit’ten.
(Arada içler çekmiş hıçkırmıştır. Ceylan Hanım ve Devlet Tiyatrosu sanatçıları güya hayranlık-Ict ona bakarlar.)
— (Ellerini ovuşturur.) Ve de yine en göz dolduran müzikayı hümayın oldu. Pardon Devlet Ti-
yatrosu oldu. Bu tiyatronun en guvvetli kadrosu ile ve de bale kısmından küçük bir takviye ile (Göz kırpar.) bizi Paris’te temsiline karar kılındı.
DEVLET TİYATROSU AKTÖRLERİ — Bravo!
GERİ KALANLAR — Yuhh!
ŞABAN — (Mısta’ya) Bak gördün mü kadroyu geniş tutmanın faydasını. Yuhcular ekalliyette kaldı. Paris’te de durum aynı olacak. Kafa bu işliyor M ısta Bey!
ŞABAN BEY YEŞİLÇAMDA
Dekor: Prodüktörün Odası.
ŞABAN — Demek siz prodüktörsünüz.
PRODÜKTÖR — Evet.
ŞABAN — Anadan doğma bu işi yapmadınız ya. Herhalde sonradan girdiniz.
PRODÜKTÖR — Ben gardiyandım Toptaşı Hapishanesinde. Esrar kaçırmaktan yükümü tutmuştum biraz. Filim işinde para var dediler. Eh memleket kültüründe bizim de tuzumuz bulunsun dedik.
ŞABAN — Himmetiniz var olsun. (Mısta’ya) Yahu desene ipini koparan soluğu filim plantonunda alıyor.
MISTA — Acıklı filimleri mi tercih ediyorsunuz, yoksa gülünçleri mi?
PRODÜKTÖR — Acıklıdan şaşma kardeşim. Halk ne kadar ağlarsa filimcinin yüzü o kadar güler.
ŞABAN — Herhalde reklama çok para harcarsınız.
1. PRODÜKTÖR — Onun da bazı yolları vardır. Mesela filim çekilirken ille bir kaza olur. MISTA — Vah vah tedbir alsanız!
2. PRODÜKTÖR — Öyle değel kardeşim reklam kazası. Kadın artist attan düşer. Erkek artistin başına raftan sünger düşer yaralanır. Bunlar hep birinci sahife haberi olur.
MISTA — Vay canına!
2. PRODÜKTÖR — Bak mesela burada dolaşan bu karı kim biliyor musun?
ŞABAN — Yo!
2. PRODÜKTÖR — Anahtar deliği Sabahat derler buna. Hepimizden ayrı tahsisatı vardır.
ŞABAN — Ya? Nedir vazifesi?
2. PRODÜKTÖR — Dedikodu yazar, dergilere gazetelere. Nebahat Bi Behre’nin otomobilini kim hediye etti biliyor mu idiniz? Hikmet Afakan şimdiye kadar kaç bakirenin kanına girdi ve halen kaç karısına nafaka veriyor biliyor musunuz? Selma Korkoron’un üç evlilikten sonra hâlâ kız oğlan kız bakire olduğunu biliyor mu idiniz? Ay’ m bir rol hatırı için üç ön dişini çatır çatır çektirdiğini biliyor mu idiniz?
ŞABAN — Heç bilmiyorduk yahu. Ne kadar cahil-mişiz be.
MISTA — Meğer ne kadar ilerlemiş sinemacılık bizde.
PRODÜKTÖR — Ona ne şüphe. Her gün) yeni yeni sinema sarayları açılıyor memlekette.
ŞABAN — Salon sahabiarı da kazanıyor mu bari?
PRODÜKTÖR — Onlar bizden çok kazanır. Onların bizim gibi sermaye derdi de yok. iş ki salonun olsun beyim. Yahut dört duvarla çevrili bir yaz bahçen.
MISTA — Çok doğru bizim orda bahçelievlerde bir yaz sineması var. Filim bile oynatmıyor. Sadece ‘karanlık yapıyor. Na böyle kum gibi (Bir silah sesi ve şangırtı.) Ne oldu?
PRODÜKTÖR — (Gider bakar.) Çirkin kral aynaya ateş etti.
M’ISTA — Çabuk planton polisini çağırın.
ŞABAN — (Çirkin kral girer) Neden yaptın evladım? Allaha şükür çirkin de değilsin ki sırım gibi delikanlısın. Sen böyle yaparsan bizlerin aynalara makineli ile yahut havan topu ile bombardıman etmemiz iktiza eder. Yapma evladım. Sen Atatürk genci değel misin?
Ç.K. — Babacığım vallahi ben bir şey yapmadım. Benim adım çirkin krala çıkmış. Halk benden böyle şeyler beklermiş. Ben uysal bir çocuğum. Vur enseme al lokmamı.
MISTA — Bak geçen gün de gazta yazdı barda adam bıçaklamışsın.
Ç.K. — Yalan vallahi yalan amca, tevatür. Prodüktör yaptırır bizi yayar. Ucunda para var ses edemiyoruz işte. Bak rejisörün adı da çapkın rejisöre çıkmış. Oysa sözüm meclisten dışarı iktidarsızdır’ arkadaş. Eyvallah. (Çıkar.)
ŞABAN — Zeki bir delikanlı. Beyendim.
PRODÜKTÖR — Eli kalem de tutar. Değme romancılardan iyi roman yazar. Zorumuzla aktör oldu. Kaprisine katlanıyoruz işte.
ŞABAN — Istar sistemi ile mi çalışırsınız?
PRODÜKTÖR — Aslında ben ıslara mıstara boş veririm. Benim her filmim tutar. Geçende ucuza bir filim çıkardım, ıstar yok, ıstarlet yok. Baldır bacak yok, kavga yok, doğuş yok.
MISTA — Dekor yok, aksesuar yok, insan yok.
PRODÜKTÖR — Yok beyim. Ben melodram yapıyorum. Kesme de dinle. Ne diyordum. Menşur aktör yok. iKavga göbek yok, seks yok. Münekkitler homurdandı, halk ıslıklamaya hazırlandı. Durum vaziyetine karşı1 ben ne yaptım biliyor musunuz?
MISTA — Ne yaptınız?
PRODÜKTÖR — Sinemanın dışına bir ilan koydum beyim. Memnun kalmayanın parası geri verilir diye.
M!ISTA — Eeee?
2. PRODÜKTÖR — Kimse geriye istemedi.
ŞABAN — Nasıl oldu bu iş?
2. PRODÜKTÖR — Filmin sonunda bir Türk Bayrağı dalgalandırdım. Bir de istiklal Marşı. Atamızın izmir’e girerken çekilmiş resimleri. Sıkıysa alkışlamasın. Alimallah komünist diye yapışırdım yakasına.
MISTA — Göbek filimleri çok tutuyor mu?
2. PRODÜKTÖR — Göbek filimlerine Anadolu’da
yarım günlüğüne bilet kesilir. ŞABAN — Nasıl olur o?
1. PRODÜKTÖR — Müşteriler dört seans için toptan abonman bileti alır. İlkinde filmi seyreder. ŞABAN — Sonra?
2. PRODÜKTÖR — Sonra kahveye geçer nargilesini içer, tavlasını, dominosunu oynar. Ama kapıya nöbetçi bir çocuk korlar. Söz misali Aysel Banju, ya da Nana’nın göbek sahnesi geldi mi çocuk geliyor diye bağırır. Eteğini toplayan nargilesini bırakan koşar yine sinemaya. Göbek biter yine kahveye, göbek başlar hadi sinema. Ne yapsın fakirler istanbul değel ki, non stop striptiz seyretsinler, oncağızlar da bunla oyalanır işte.
1. PRODÜKTÖR — Dini filimler de çok tutuyor beyim. Hac seferi hasılat rekoru kırdı. Seyreden yarı hacı sayılır ne diyorsun sen, zem zem suyu da dağıttık kapıda.
ŞABAN — Apdestsiz girilmemek gerek böyle filim-lere. Gaydet Mısta Bey, sinema avlularına ap-dest muslukları ihdas edilmesine dair.
YEŞİLÇAM ŞANSONU
Çam ağacından
Cümle möbleleri
Duvarda çam ormanı resimleri
Bolu’nun çam kolonyası ile
Oğunur her sabah
Ama gel gör ki
Şaban Beyimiz
Adımını atmamış
Yeşilçam
Yeşilçam
Yeşilçamdan içeri
Yeşilçam
Yeşilçam
Yeşilçam
İstanbul’un göbeği Yeşil çam tek başına Bir endüstri merkezi Yeşilçamda 300 film Çevrilir senevi Türkiye, Hindistan’dan Sonra filmcilikte ikinci Yeşilçam Yeşilçam Yeşilçam Yeşilçam İstanbul’un göbeği
ŞABAN BEY YEŞİLÇAMDA II
Dekor : Bir film platosu.
MlSTA — Burası neresi Şaban Bey kardeşim?
ŞABAN — Filim plantonu. Sinema stüdyosu Mısta Bey kardeşim. (Ağzında çiklet başında kep, atlet fanilalı yılışık bir oğlan yanlarından geçer.)
KAMERAMAN — Figürasyon mu bunlar abi?
REJİSÖR — (Boynunda fular ağzında pipo.) Siz kimsiniz, kimlerdensiniz?
MISTA — Yabancı değiliz sizlerdeniz.
ŞABAN — Arkadaşım Malatyalı prodüktördür. Ben de snopsis yapar, senaryo yazarım.
REJİSÖR — (El çırpar.) Kamera hazır mı?
KAMERAMAN — Hazır abi.
MlSTA — Hadi biz de kamaraya geçelim öyleyse.
ŞABAN — Gamera dedi Mısta Bey. Gamara değel. Aman ekini belli etme gözünü seveyim.
MlSTA — Arkadaşınız bizi sordu ama kendini tanıtmadı.
KAMERAMAN — Tanımıyor musunuz?
MlSTA — Tanımıyoruz.
KAMERAMAN — Türkiye’nin en hızlı, en zampara ve de en kral rejisörüdür o. «Ben Uyudukça
77
Uyanırım», «Yumrukların Kanunu», «Hep Arka-üstü Düşerim»in yöneticisi.
MISTA — Tabii, tabii.
REJİSÖR — Hadi bakalım. Belma gel buraya.
MISTA — Bu baş gadın artist kim? Süheyl Orhan yazıyor plantonda.
ŞABAN — Şu kasıntı oğlan o olamaz. Ben resminden tanırım.
KAMERAMAN — Burnunu değiştirdi ya yeni, ondan tanıyamadınız.
MISTA — Nasıl burnunu?
ŞABAN — Gözünü seveyim idare et Mısta Bey. Sinemacılıkta âdettir, kadın erkek altı ayda bir burun değiştirilir.
REJİSÖR — Susalım konsantrasyon yapamıyorum. Gürültü istemem. Belma ayaklarını yıkamamışsın kızım yine. Kaç kere söyledim?
BELMA — Nasıl olsa yalınayak ormanda yürüyorum da efendim. Kirlenecek diye yıkamadım. (Bir aktör, kavuk ve kürkle belirir.)
MISTA — Bu da padişah galiba. Nasılsınız sultanım?
III. SELiM — Eyvallah, nasıl olsun. Bir sigaran var mı?
KAMERAMAN — Yine mi otlakçılık?
ŞABAN — Burada başka filimler de çevriliyor. (Okur) «Üçüncü Selim’in Aşkı.»
BİR ALACAKLI — Ulan, ulan namussuz kahvede tavla oynuyor dediler, gittim çıkmışsın. Ne vakit uclanacaksın, elli kâğıdı. Bak vergi memurları dayandı kapıya.
III. SELİM — Hafta sonu söz.
BELMA — (Gelir) Yıkadım ayaklarımı.
REJİSÖR — Kızım pedikürü de kazı. Pedikür olur mu dağ başında?
BELMA — A ama siz de çok karışıyorsunuz bugün. Ben pedikürsüz oynamam. Nuray Koray da Kanlı Köyde köylü kız oynuyordu pekâlâ manikürü de vardı pedikürü de, mizamplisi de. Ona diş / geoiremeyince bana değil mi? Hayır silmiyorum.
KAMERAMAN — Bırak abi, ayakları çekmem. Amerikan plan alırım o sahneyi. Take it Easy.
KAMERAMAN — Prova yapmayacak mıyız abi?
REJİSÖR — Vaktimiz kalmadı. Önce çevirelim, provayı sonra yaparız.
ŞABAN — Sormak ayıp olmasın, ama konusu nedir senaryonun?
REJİSÖR — Aşk, kin ve ihtiras. Bu seferki çok iddialı bir film olacak. Altın portakalı, gümüş ayıyı sonra da Kann festivalini kazanacağım bununla.
MISTA — Senaryosunu kim yazdı?
REJİSÖR — VVilliam Şekspir.
MISTA — Çok yaşa. Hapşurdu sandım da.
ŞABAN — Şekspiyer diyor canım.
M’ISTA — Hapşırık gibi bir isim.
REJİSÖR — Tabii tanırsınız.
MISTA — Robert Kollejde hoca değel mi?
REJİSÖR — Yok efendim.
MISTA — Bildim ingiliz kültür heyetinde.
ŞABAN — Ne münasebet Mısta bey. (Heykelini gösterir.)
REJİSÖR — işte bu adam.
ŞABAN — Bu Şekispiyer halen nirde?
REJİSÖR — Ölmüş.
ŞABAN — Vah vah acıdım.
REJİSÖR — Yeni değil, dört yüzyıl önce.
ŞABAN — Ha öyleyse zarar yok.
REJİSÖR — Efendim bunun üstüne yoktur. (Heykeli okşar.) Tükenmez bir madendir Shakespear. Bozdur bozdur kullan. Bunun bir Hamlet’i vardır meşhur.
MISTA — Halveti mi?
ŞABAN — istanbul tiyatrosunda seyrettik ya canım. Namussuz Şekspiyer buraya da ermiş yetişmiş. Yapı Kredi Bankası gibi her yana gol atmış.
REJİSÖR — Gecende bir -Hamlet filmi geldi yazda. Meşhur Laurence Olivier oynuyor. Filim istanbul’da iş yapmadı ama Gaziantep’te gişe rekoru kırdı.
ŞABAN — Dime neden?
REJİSÖR — İçinde kan davası var. Zina var. Kulağa kurşun akıtma var. Hayalet var. Sonra da yedi kişi ölüyor. Daha ne olsun. Bundan iyisi can sağlığı, işte bundan ilham olarak yeni ve iddialı filmimi yine Şekspir’in bir piyesinden alıyorum. Romeo ve Jüliiyetini herhalde bilirsiniz.
MISTA — Şöyle ayaküstü tanımıştık.
ŞABAN — (Dürter.) Hayır Romeoyu tanırım ama Jülliyeti bilmiyorum. (Nasıl der gibi bakar.)
REJİSÖR — Bir piyesinin adıdır, iki aile vardır bu piyesde birbirlerinin can düşmanı. Kapuletlerle Montegüler. Montegülerin oğlu Romeo Kapulet-lerin kızı Jülliyete gönül verir.
MISTA, — Gönül ferman dinler mi bey?
REJİSÖR — Çocuklar sevişir ama aileler kaya gibi karşılarına dikilir.
ŞABAN — Çok kuvvetli gönü.
REJİSÖR — Sonunda gençler zehir içip el el© ölürler. Aşkın gücü ailelerin kinini yener. iki sevgili ölümde ebediyen buluşurlar.
ŞABAN — Ne malın gözüymüşsün Şekispiyer bak beni bile ağlattın köftehor.
REJlSÖR — Ben şimdi bu konuyu yöresel ve aktüel koşullarımıza uygulayıp yerli bir senaryo çıkarıyorum.
2. REJİSÖR — Ulan Fatih yine mi kaytardın?
ŞABAN — Fatih Sultan Mehmet Bey oğlum, hadi get de rahat konuşalım.
REJİSÖR — Ben olayı Sünni ve Alevi dalgasına bağladım, iyi mi?
ŞABAN — Oğlanda kafa işliyor. Çakmtı var.
REJİSÖR — Olay ortaçağda geçiyor. Gençler sevişip dağa kaçıyor. Kızın dayısı çifte ile kızın, oğlanın amcası da balta ile oğlanın peşinde iyi mi?
MISTA — Aşk, kan ve ihtiras.
KAMERAMAN — Tamamız abiciğim.
REJİSÖR — Kamera. Şimdi filmin büyük sahnesini çeviriyoruz. Orman sahnesi. Teyp nerde, (Kaval ‘sesi saz sesi köy atmosferi.) Ormanda iki sev-
gili av hayvanı gibi kaçıyor, uzakta tatlı tatlı akan bir çayın sesi. (Aşırı bir su sesi.)
ŞABAN — Ayol bu çay sesi değil Manavgat Şelalesi.
TEYPDE KADIN SESİ — Bir ses duyar gibi oldum.
M’ISTA — Bu ne? Niye kendileri konuşmuyor?
REİSÖR — Artistlerin kendileri güzeldir de sesleri tavuskuşu gibi çirkin olur. Seslerini duble ederiz umumiyetle. Bu sefer dublajı çekimden önce yaptırdım. Daha ucuz olsun diye. Devam. (Dublaj sesleri Hayri Esen ve Adalet Cimcoz.)
KIZ — Öyle korkuyorum ki. Yavru bir kuş gibi çırpınan kalbimin atışını duyuyor musun sevgilim?
ERKEK — O kalbi ellerime alıp okşamak, teskin etmek istiyorum.
MISTA — Takma burun delikanlı şair gibi konuşuyor.
REJlSÖR — Sus. (Kameramana) Yüzde daha büyük bir ıstırap ifadesi istiyorum.
KIZ — (Yüzünü ekşitir.)
REJlSÖR — Daha daha. Gro plan çıkacak bu ifade. (Kolunu büker kızın.)
kız — Ahh!
REJİSÖR — Simdi fena değil.
KIZ — (Kameraya) Çok korkuyorum. (Rejisöre) Kolumu kıracaksın bee. (Aktöre.) Madem birbirimizi seviyoruz neden bizi bize bırakmıyorlar. Dünya ne kadar zalim ve gaddar.
ŞABAN — Çok güzel.
REJİSÖR — Sende de ıstırap ifadesi istiyorum. (Oğlanın kıçına bir tekme atar.)
OĞLAN — Haklısın şekerim. (Kıza) Bu gece Kulüp On ikide unutma emi? (Yüksek sesle.) Haklısın dünya çok gaddar ve bizim ruhumuz melekler kadar temiz.
REJİSÖR — Yaş istiyorum gözyaşı. (İbrikle yukardan dökmeye başlarlar.) Sar kolunu kobra yılanı gibi kızın beline. Kapan sen de göğsüne çek kıllarını. Isır omzunu, ibrik gözyaşı, ihtiras istiyorum ihtiras. Gro plan. Dişle etlerini, sıklaşsın
soluğunuz, ibrik gözyaşı. Isır sarıl. Ez, ye onu. ibrik gözyaşı. Tamam!
ŞABAN — Pezevenk mi ne bu herif? Burası filim plantonu mu, Çiftehan balkonu mu?
REJİSÖR — Bir şey mi dediniz?
ŞABAN — Sen bu filimle altın portakal değil olsa olsa altın boynuz armağanını kazanırsın, kardeşim.
HEYKEL
Dekor: Müsteşarlık odası.
MISTA — Beyefendi rezalet!
ŞABAN — Ne oldu?
MISTA — Emir buyurduğunuz gibi bir haftadır bütün Atatürk heykelleri aydınlatıldı.
ŞABAN — Aydınlansın.
MISTA — Harbiyedeki o heykel eli ile bir yeri gösterir.
ŞABAN — Göstersin.
MISTA — Şimdi aydınlanınca herkes onun eli ile gösterdiği yere bakıyor,
ŞABAN — ıBaksın.
MISTA — Bakınca ne görüyor ama biliyor musunuz?
ŞABAN — Ne görüyor Mısta Bey?
MISTA — Tam karşı duvarda ışıklı bir reklam üstünde de ne yazılı biliyor musunuz?
ŞABAN — Ne yazılı?
MISTA — Türkiye’nin geleceği soldadır.
ŞABAN — Töbeler tövbesi get ağzını yıka Mısta Bey. Rezaletin daniskası. Gomünistlerin marifeti o. Atatürk ki gomünizmi nerde görseniz ezeceksiniz diye ferman buyurmuşlar. Şimdi kalkmış Atatürk’ü kendilerine reklam idiyorlar. Dinsiz imansızlar! (Bir aşağı bir yukarı yürür.) Bunu duyarlarsa ben ne halt ederim Mısta Bey? Çağırın bana çabuk o karşı evin şahabısın).
fi3
MISTA — 1. Şube tarikiyle çağırttık beyefendi dışa rda. (Ev sahibi girer süklüm püklüm bir adamdır.)
ŞABAN — Nedir bu rezalet Atatürk elbise askısı mı ki solcular onu istedikleri yere çekerler.
EV SAHİBİ — Haşa sümme haşa ben solcu filan değilim beyim.
ŞABAN — Öyleyse o senin duvarındaki afiş ne oluyor? Biz devlet parası ile heykel ısıyalım onlar oraya kendi afişini koysun.
EV SAHİBİ — Bir hafta önce üç kişi geldi. O katı 9 yıl için kiraladılar. Garsoniyer mi yapacaksınız dedim. Hayır oturmayacağız yalnız ışıklı reklam takacağız dediler. Parayı da peşin verip gittiler.
ŞABAN — Ruble mi verdiler, Türk parası mı?
EV SAHİBİ — Türk parası verdiler.
ŞABAN — Namussuzlar, bozdurmuşlardır. Sen hangi partidensin?
EV SAHİBİ — CKMP’den. Ben beş vakit namazında adamım, beyim.
SABAN — CKMP’denmişsin bir de. Utanır insan. Nerde kaldı goalisyon zihniyeti. Derhal şimdi inecek o afiş anlaşıldı mı?
EV SAHiBi — Kontrat imzaladık noterden tasdikli. Kontratı bozan yirmi bin lira tazminat ödeyecek.
MISTA — Maili inhidam raporu alıp evi yıksak beyefendi.
ŞABAN — Olamaz. Evi yapan yeni meclisi yapan mimarın aynı. (Ev sahibine.) Çık dışarı!
MISTA — Bir sünuhat mı vâki oldu beyefendi?
ŞABAN — İyi anladın Mısta Bey? Derhal onarım numarası ile heykelin etrafına tahta perde çekin.
Geçiş Müziği
(Heykelin elini görürüz. Ters yana döndürmüşlerdir.)
MISTA — Elin istikameti şimdi tam tersini gösteriyor.
ŞABAN — Bak bakalım neyi gösteriyor?
MISTA — (Karşı duvara bakar.) Türkiye’nin geleceği sağdadır. Siz bir dahisiniz beyefendi.
ŞABAN — Bir müddet bu böyle dursun. Bütçe açığı çıkarsa bunu kaldırırız. Karşı duvarı Mobile kiralarız. Türkiye’nin geleceği Shell’dedir diye. Ne yaparsın tesislerimizin parasını nasıl karşılayacağız? Kafa bu Mısta Bey! İşliyor sünuhat vâki oluyor.
NİSYAN İLE MALULDÜR HAFIZAYI BEŞER* ŞANSONU
Kız peşinde yumuşaktır
Her erkek
Sigara içse nazenin
Kibrit çakar hemen
Başına tüy düşse
Acıdı mı diye eğilip sorar
Ama kızı ram** etmeye
Ona sahip
Olmaya görsün
O saat değişir tavrı
Hört zört olur asabı
Dert dinlemez sırtarır
O eğreti nezaket
Balayı kadar çabuk geçer
Nisyan ile maluldür çünkü
Hafızayı beşer
Neydim ne oldum der
Ne hikmetse her zaman
Bizde her başa geçen
* Nisyan ile maluldür hafızayı beşer (hafızayı beşer nis-yan ile maluldür) : insan belleğinde unutma hastalığı vardır.
*’* ram : boyun eğen
Şişinir de şişinir
Artık herkes ona düşman
Kökü dışarda bir ajan
Herkes vatan haini
Bir kendisi aklı evvel
Gelecekten haber veren
Peygamber
O baştaki alttan alışın
Yerinde şimdi yeller eser
Nisyan ile maluldür
Çünkü hafızayı beşer
Şefler gelir şefler gider
Her birinin sözü nas*
Bildiğini okur hepsi
Başka lafa aldırmaz
Kovuşturma soruşturma
Gelsin baskı önlemleri ve terör
Gelsin zecri** tedbirler
Gelsin toplu tevkifler
Bu azgınlık artar gider
Gelir bir yere dayanır
Uyanır millet kış uykusundan
Olur birden seferber
Sonra yine aynı minval
Sandıktan bir yenisi çıkar
Aynı şeyi yapmak için
Bu oyun böyle sürüp gider
Sonunda boşa gider gayretler
Nisyan ile maluldür
Çünkü hafızayı beşer
ŞEHRAYlN
Dekor: Müsteşarlık odası.
ŞABAN — Mısta Bey, Mısta Bey!.. MISTA — Buyurun Şaban Bey.
ŞABAN — Biz kendimi ye’se* …………… kaptıracak insanlar mıyız?
MISTA — Haşa değiliz.
ŞABAN — Biz dinamik insanlarız. İleri hamleler yeni buluşlar getireceğiz.
MISTA — Elbette efendim.
ŞABAN — Sıkı dur öyleyse. Bak bu ne?
MISTA — Işıklandırma tasarısı.
ŞABAN — Sanayi odasının turistik seferi ile Paris’e gittiğimde görmüştüm. Orda geceleri cümle abideleri sarayları ışıklıyorlar. Versay’ı bilirsin tabii.
MISTA — Tanımam.
ŞABAN — On Dördüncü Lui’nin sarayı. Bizim Dol-mabahçe’nin üç misli.
MISTA — Kim bu On Dördüncü Lui?
ŞABAN — Çapkın bir kralmış diyorlar. Hani canım bir de Fransızca dergi çıkar Lui diye, işte onu çıkaranın büyük ceddi. Bu adamın sarayı, sarayın bahçeleri havuzları her gece donanıyor. Ey-fel Kulesi ışıklanıyor, turistler için tabii. Ona uygun bir müzik çalıyorlar höparlarda. Yine höpar-larda Fransız şuarasımn mesela Volter’in Eddi Konstante’nin, efendime söyliyeyim, Roger Va-dim’in Degol’ün Daryo Maoreno’nun şiirleri. Akademi Fransız artistleri tarafından inşad ediliyor. Frerö Jako frerö jako dorme vu. Dorme vu. Yahut Riyen nü ser do il fo1 partir a puvan ön jur filan.
M’ISTA — Size gıpta ediyorum Şaban Bey. Ecnebi dile vukufunuza.
ŞABAN — Eh işte öğrenivermiştik. Kesme dinle. Şimdi biz de aynını yapacağız. Bizim aydınlatacak asarımız onlarmkinden kat be kat çokdur.
MISTA — Ona ne şüphe.
ŞABAN — Bir turist vapuru tutacağız turistlere. Vapur Karaköy’den kalkacak, istanbul cihetine bakıyorsun güverteden.
MISTA — Bakıyorum.
ŞABAN — Ne görürsün?
MISTA — Süleymaniye.
ŞABAN — Eferin. Fon müziği?
MISTA — Dede efendi?
ŞABAN — Olabilir. Hoparlör?
MISTA — Bilmem.
ŞABAN — Oldu mu ya?
Şöyle bir baktı1 mı insan kapının heybetine, heyetine
Evvela her iki yandan oluyor çehrenüman Mütenazır iki mihrab iki azade sütün Sonra göz yükseliyor doğru yarım kubbelere Ki dayanmış biri sağdan biri soldan kemere.
Mehmet AKİF
Daha neler söylenmez ciltlerle kitap yazılır. Sü-leymaniye ve Süleyman üzerine Türk tarihi ga-nuni gayri ganuni nice Süleymanlar yetiştirdi. İşte berbad Süleyman. İşte turşucu Süleyman. Hiç yedin mi onun biber turşusunu?
MISTA — Bunları karıştırmasak daha iyi olmaz mı?
ŞABAN — Hakkın var ben hızıma kapıldım gidiyorum. Vapur mehtabı sularda sürükliyerek aheste aheste ilerliyor.
MISTA — Fon müziği Münir Nurettin.
ŞABAN — Eferim, Süleymaniye söndü. Şimdi ne yanar?
MISTA — Ayasofya.
ŞABAN — Höporlar ne der?
MISTA — Bilmem.
ŞABAN — Bilmeyecek ne var Mısta Bey? Ayasofya bilirsin ilkin cami olarak yapılmıştır. Jüstinyen onu kilise haline sokuyor. Fatih Sultan Mehmet istanbul’u alınca yine cami yapıyor, işte ondan beri cami müze, müze cami sürüp gidiyor bu dava. Ayasofya da söndü.
MISTA — Ne yandı?
ŞABAN — Kuruçeşme önlerine geldik. Kuruçeşme kömürlükleri aydınlandı. Fon müziği?
MISTA — Dekovil gürültüleri.
ŞABAN — Eterin işte yurdumun enerji kaynağı kara elmas. Behçet Kemal yanılmıyorsam Zonguldak’ ta maden mühendisliği okumuş ona bir şiir dök-türtürüz bu konuda. Orayı da geçtik bak yukarı pe yandı?
MISTA — Bilmem.
ŞABAN — Yukarı bak, yukarı…
MISTA — Hilton.
ŞABAN — Eferin fon müziği?
MISTA — Amerikan bahriye piyadesi marşı.
ŞABAN — Münasip çok münasip. Höporlar. (Amerikan şivesi bir Türkçe ile.) İşte Hilton. Türk Amerikan işbirliğinin müşahhas sembolü. Terkos stok hazinesinin yanında nazlı nazlı dalgalanan Türk ve Amerikan bayraklarını görüyor musunuz? Türkiye’ye mali yardım elini uzatan onun iktisadi kalkınması için uykularını feda’ eden ülkücü Amerikan işadamları ve firmaları bu binada nice verimli yatırımların andlaşmasmı hazırlamıştır. Shell, Ferguson, Morrison.
MISTA — Geç geç Şaban Bey burdan biraz hızlı geç.
ŞABAN — Geçtik Hilton söndü, ne yandı?
MISTA — Bilmem.
ŞABAN — Daha yukarlara bak.
MISTA — Opera binası.
ŞABAN — Eferin. Buna ne fon müziği bulmalı?
MISTA — Onu bilmeyecek ne var? Bitmemiş senfoni.
ŞABAN — Onu da geçtik. Bebeğin koyundayız.
MISTA — Bebeğin koynunda mıyız?
ŞABAN — Karşıdan ne yandı?
MISTA — Göksu Kasrı.
ŞABAN — Eyi bildin. İşte muhterem turistlerimiz, şunçağız da Küçüksu Kasrıdır. Bu köşk padişahlarımızın yabancı kadın misafirleri ile halvet olduklarıı garsoniyerleri idi. Fon müziği?
MISTA — Strep Teasze müziği. ŞABAN — Eferin. Abdülaziz III. Napolyon’un familyası ve asrını milletlerarası şöhret yapmış yük-
sek sosyata zaniyesi Eugeni ile işte bu kırmızı ışıklı pencereli odada buluşmuşlardı. Bunu bir Abdülaziz bir Eugeni, bir de kasrın kâhyası Halil ibrahim Efendi bilir. III. Napoleon’dan bu yana Fransız kral sülalesine Osmanlı kanı karışmıştır. Osmanlı kanı karıştığı içi/ıdir ki onların da işleri karışmış ve o sülale o gün bugün iflah olamamıştır. Ve muhterem turist müşteriler bu şekilde kızıştırılıp tahrik edildikten sonra Boğazın turistik otellerinin lüks pansiyonlarının muhabbet tellallarının reklamı da yapılmış olur. Değel mi? Nasıl koordinasyon zihniyeti, işliyor kafa. Çakıntı var Mısta Bey. Sünuhat vâki oldu yine. Vapur ilerliyor.
MISTA — ilerlesin.
ŞABAN — Arkamızda ne yandı?
MISTA — Bilmem.
ŞABAN — Hisarlar aydınlanacak elbet. Hem de nasıl rengârenk.
MISTA — Fon müziği?
ŞABAN — Ayıp ettin Mısta Bey. Burda fon müziği Mehter; Marşından başka ne olabilir.
MISTA — Çok doğru.
ŞABAN — Fatih’in akıncı ruhuna en iyi Mehter marşı eşlik edebilir. Mehter marşı bizim ananemiz-dir. Her şeyimizdir. Mehter marşı bizim millî marşımız olsa yeridir.
MISTA — Ne bakıma yani?
ŞABAN — Mehter tarihimizin özetidir. Ötesi var mı? iki adım ileri bir adım geri. Ne kadar sembolik değel mi? Tanzimat, Meşrutiyet iki adım ileri, 31 Mart bir adım geri, Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet iki adım ileri, Menemen isyanı bir adım geri, 27 Mayıs, Kurucu Meclis iki adım ileri, koalisyon bir adım geri. Az gittik uz gittik bir de baktık olduğumuz yerdeyik. Burada bütün vapur halkını kaldırır Mehter adımını onlara da öğretiriz.
(Mehter Marşı eşliğinde bir ileri iki geri yürürler.)
GAK TOPLANTISI
Dekor: Müsteşarlık toplantı salonu.
HADEME — Giremezsin kardeşim içerde GAK Kurumu toplantısı var. Kazlar kurultayı mı? Yok efendim GAK Nedir GAK?
Gültürü Arındırma Kurmayı Ne yapar bu kurmay?
Gültür Başmüşavişiri Şaban Beyefendinin riyasetinde iki ayda bir ayda bir toplanıp memleket gültürü ile ilgili çok zecri kararlar alır.
ŞABAN — Hepinizi saygı ve sevgi ile selamlarım GAK’ın sayın üyeleri. Bizi Mısta Bey kardeşimle bazı hususlar tespit ettik. Diktafonla da istişare ettik. Umarım sizler de icraat tasarılarımızı onaylarsınız. Oku Mısta Bey.
MISTA — 1) Şifreli Rus plaklarının başmüşavirlik ve birinci şube eliyle toplattırılıp imhasına.
1. ÜYE — Bir dakika. Usul hakkında itirazım var. ŞABAN — Buyurun gardeş,
2. ÜYE — İmha yerine bu plakların baltrap müsabakalarda nişan plaketi olarak istimali daha uygun .olmaz mı?
ÜYELER KOROSU — Münasip olur, münasip olur.
2. ÜYE — Siftahı benden olsun. (Bir plak atıp tabanca ile vurur.)
ŞABAN — Kabul edilmiştir. Oku Mısta Bey.
MISTA — 2) Zararlı kitapların bilcümle kütüphanelerde eczahanelerdeki zehirli ilaçlar gibi kütüphanelerde de zararlı kitaplar dolabı ihdasına. (Orak çekiç ve Marks amblemli kırmızı bir vitrin getirilir.)
ÜYELER KOROSU — Münasip olur, münasip olur. ŞABAN — Gabul edilmiştir. Oku Mısta Bey. MISTA — Tektanrı inanışını ihlal eden Yunan icadı ve gomonist mitologyamn bütün eserlerden
okul kitaplarından çıkartılıp ehli imanın teşevvüşe* uğratılmasının önüne geçilmesine.
ÜYELER KOROSU — Münasip olur, münasip olur.
ŞABAN — Gabul edilmiştir. Oku Mısta Bey.
MISTA — Ve de yine okul ve tarih kitaplarında sık sık adı geçen şu zevatın aşağıda zikredilen suçlarından ötürü mezkûr kitaplardan ve müfredat programlarından çıkarılmasına, Safo sevici olup bunu yaydığı için, Sokrates solcu olduğu ve gençliğin ahlakını ifsad ettiği ve de homoseksüel olduğu için, petrarca klorofil, pardon, Nek-rofil olduğu, Villon serseri, Volter Bektaşi, Dante sabi sübyan düşmanı, Jan Dark üfürükçü büyücü olduğu ve 312. madde mevzuuna girdiği yani sınıfları sınıflara karşı tahrik ettiği, Simavna Kadısı Bedrettin toplu yürüyüş kanununu ihlal ettiği için.
ÜYELER KOROSU — Münasiptir, münasiptir.
ŞABAN — Gabul edilmiştir. Oku Mısta Bey, oku.
MISTA — Ayasofyadaki ve Kariye Camiindeki Bizans mozaiklerinin önce sıva ile örtülüp bunların üzerine İslam fütuhatına dair temsili resimlerle kapatılmasına.
ÜYELER KOROSU — Münasiptir, münasiptir.
1. ÜYE — Bir de Dürrenmatin Bezikçiler diye bir piyesi varmış. Onun başkentte de temsiline.
ÜYELER KOROSU — Münasiptir, münasiptir.
1. ÜYE — Bir vakitler Gönül Ülkü Birliği kurulmuştu.
2. ÜYE — Evet evet.
ŞABAN — Oldu olacak. Şuna bir de iman birliği katsak.
2. ÜYE — Şerafettin Yıldız adlı Operacı din kardeşimizin terfiine dair rapor.
1. ÜYE — Operada yerüstü ve yeraltı faaliyeti ile temayüz etmiştir. Beş vakit namaz kılar. Ruhçu bir arkadaştır. Barkisefaldir. Kendisinin tenör-lükten baritonluğa…
3. ÜYE — Hayır. Bas baritonluğa terfiine.
ÜYELER KOROSU — Münasiptir, münasiptir.
‘MISTA — ikinci terfi aday namzedi Imadettin Ci-hanadeğertürk.
2. ÜYE — Gıymatlı bir arkadaştır. Belki solcudur diye hiçbir tercüme piyeste oynamamış, daima rapor alıp temaruz etmiş temsillerde ise daima Alparslan, Yıldırım Beyazıt, Yavuz Sultan Selim gibi hamasi ve milli kahramanları yaşatmıştır.
1. ÜYE — Terfiine.
ÜYELER KOROSU — Münasiptir, münasiptir.
MISTA — Üçüncü bir terfi önergesi var. 3. Keman Mehmet Ali’nin dilekçesi.
1. ÜYE — Tanımıyorum.
2. ÜYE — Ben de.
1. ÜYE — Dosyacı Naci Bey, ne dersin?
NACi — (Dosyayı açar.) Efendim. Bu Mehmet Ali Alevidir. Ehlibeyt okur. Dolikosefaldir, ırkı bozuktur. Genel seçimlerde de TlP’e oy atmıştır.
2. ÜYE — Bildim bildim. Şu süt çalığı Çingene maşası oğlan.
3. ÜYE — Bozguncu bir hergeledir.
1. ÜYE — Totsisçidir.
2. ÜYE — Terfiini nasıl talep eder bu adam ki solculuğu solaklığa kadar götürmüştür.
3. ÜYE — Solla mı çeker yayı?
2. ÜYE — Ne zannettin ya?
ŞABAN — Derhal dördüncü kemanlığa tenziline.
ŞABAN BEY MÜDÜRLERİ KABUL EDİYOR
Dekor: Müsteşarlık lodası.
MISTA — Kapıda dört müdür sizi bekliyor maruzatları varmış. Devlet Tiyatrosu İdare Müdürü, Müzeler Müdürü, Kütüphaneler Müdürü, Riyaseti Cumhur Orkestrası Şefi,
ŞABAN — Şimdi kabul edemem. Çok yorgunum, sür-menaj oldum.
MISTA — Çok acil diyorlar.
ŞABAN — Kardeşim ikabul edecek halde değilim. Maarif Vekili bey ısrar ettiler. Şarabı da biraz fazla kaçırdım yemekte.
MISTA — Aman beyefendi ne olacak her birini birer ikişer kalıp cümle ile savarsınız, o da mesele mi?
ŞABAN — Ne istiyorlarmış?
MISTA — Tiyatro müdürü aktör maaşları hakkında, müzeler müdürü müzelerdeki temizlik üzerine, kütüphaneler müdürü yeni kitaplıklar üzerine, orkestra şefi de yeni alınacak enstrümanlar üzerine, maruzatta bulunup direktiflerinizi alacaklarmış.
ŞABAN — ‘Biraz karışık ama al bakalım. Kim dedin? Müze müdürü temizlik hakkında. (Tiyatro müdürü girer.) Temizlikten hiç memnun değelim. Dediklerimin hiçbiri yapılmamış. TlY. MÜD. — Anlayamadım efendim? ŞABAN — Ben hepsini kirli paslı buldum. Ele güne çıkarıyoruz olur mu böyle pasaklı? Yabancılar geliyor. Kordiplomatik geliyor. TlY. MÜD — Gelmesine geliyor. ŞABAN — Tozlarını almamışsınız. TlY. MÜD. — Kimin?
ŞABAN — Hepsinin. Ben bir bir gittim oralarını buralarını muayene ettim. Ne dedim o gün bütün müstahdeme? Boyunlar, omuzlar, bacaklar bilhassa apış araları iyice temizlenecek demedim mi?
TlY. MÜD — Apış araları mı? ŞABAN — Sonra bilhassa memelerin altı. Memeler temiz de altı kasara bağlamış. Su ile sabun çıkarmaz diye vim yolladık. Sonra setri avrete yine dikkat edilmiyor, ismail Beyin büzgülü donlarını giydirmişsiniz, ama heykellere peştemalları hâlâ takmamışsmız. Olmaz kardeşim olmaz. Yarın yine teftiş ederim. Dediklerim yapılmazsa seni ben dahi kurtaramam. Bak söyledi söylemedi deme. Çıkabilirsiniz.
TlY. MÜD — Fakat efendim….
ŞABAN — Ondan sonraki kimdi? Tiyatrocu gel kardeşim.
KÜT. MÜD — (Kütüphaneci girer.) Dediklerinizi aynen yaptık beyefendi.
ŞABAN — Işıklar yetti mi?
KÜT. MÜD. — Işıklar yetiyordu zaten.
ŞABAN — Takviye istettiniz ya! Dört spot daha gönderttim. Sofitolarm arkasına yerleştirin. Işık kaynağı görülmesin.
KÜT. MÜD. — Bir şey anladımsa Arap olayım.
ŞABAN — Sen ışıkçıya söyle o bilir. Fon müziği için radyodan teyp gönderttim aldın mı?
KÜT. MÜD — Hayır, ne yapacaktık onu?
ŞABAN — Fon müziği olarak kullanacaktın.
KÜT. MÜD — Kütüphanede mi?
ŞABAN — Ben ne bilirim? Hangi sahne için lazımsa o sahnede. Kütüphanede mi, yatakhanede mi artık eseri sahneye koyan rejisör bilir.
KÜT. MÜD — Bugünlerde çok yoruluyorsunuz galiba?
ŞABAN — Yorulmasına yoruluyorum ama sen de pek uykusuza benziyorsun. Uykudagezer gibi bir halin var hadi git de arkadaşını yolla. (RESiM.)
ORK. ŞEFİ — Ben provaya gidiyorum. Bundan fazla antşambr yapamam.
ŞABAN — Şimdi sıra kimde?
MUZ. MÜD. — Müzeler Müdürü.
ŞABAN — (Nota bakar.) Bu kimdi? Orkestra şefi, gel bakalım. Enstrümanlar hakkında gel bakalım. Nasıl durum vaziyeti? (RESiM.)
MUZ. MÜD. — İyi hamdolsun.
ŞABAN — Her şey dert üstü murad’üstü mü?
MUZ. MÜD — Evet.
ŞABAN — Enstrüman durumu nasıl?
MUZ. MÜD — Ne gibi?
ŞABAN — Aletlerin.
MUZ. MÜD — (Utanır.) Aman beyefendi şaka mı ediyorsunuz?
ŞABAN — Nasıl oğlum utanma söyle.
MUZ. MÜD — Bir şikâyetim yok henüz beyefendi. Yaş henüz 35.
ŞABAN — Oh oh, memnun oldum.
MUZ. MÜD — idare ediyoruz işte.
ŞABAN — Yaylı sazlar nasıl?
MUZ. MÜD. — Yaylı sazlar mı?
ŞABAN — İyi bağlayın. İhtimam edin. Reçineleyin. Enstrümanlara gözünüz gibi bakmalısınız. Devlet malıdır. Gözünü seveyim.
MUZ. -MÜD. — (Ne diycr bu adam gfbi çıkar. Tam çıkarken bir daha dönüp bakar.l
ŞABAN BEYİN MİADININ* DOLUŞU HER ÇIKIŞIN BİR İNİŞİ VARDIR
Su uyur düşman uyumaz
Aksi gibi Şaban’ın da
Rakibi çok
Dostı> az
Ceylan Hanımı
Kıskanan balerinler
Çıkarına dokunan aktörler
Şaban Beyin yerine göz dikenler
Birlik olup harekete geçerler
Şaban Bey balerini korudu deseler
Bakarlar tutmayacak
Çünkü büyüklerin şanından
Büsbütün göze girecek adam
Yeteri kadar gerici değil
Der biri
Geçen cuma namazı
Hacı Bayramda göremedim
Der bir başkası
Bir üçüncü sinsi sinsi gülümser
Sanatla sanatçılarla övür ola ola
Kaydı kadastrocu Şaban da sola
Diye bir laf atar ortaya
Klişe hemen tutar
Sanatla sanatçılarla övür ola ola
Kaydı kadastrocu Şaban da sola
Klişe tuttu ya şimdi
Buna hemen bir esbabı mucibe aranır
Yoksa bile uydururlar işkembeden atılır
Baksana İşçi Partisine kayıtlı imiş
Metresi olan balerin
Baksana setri avrete karşı imiş
Kırk yıllık Şaban Beyimiz
Baksana Demukles adında
Kıbrıslı bir Yunan şairi
Tutarmış bizden habersiz
Bir gün Türkiye’de
İki kişiden biri
Milli emniyettendir demiş
Mehter Marşını
Vesile edip
Bir ileri iki geri diye
Şanlı tarihimize
Ve de mukaddesatımız
Ve de hükümeti celileyi
Kötülemiş
Gomünistler misali.
Dedikodu alır yürür
Bütün başkenti burur
Hele o sıralarda
Amerikan konsolosluğundaki bir kokteyle
Basuı< memeleri azdığından gidemeyince
Hemen buna da mana verilir
Şaban Bey Rus votkasını
Amerikan viskisine
Tercih ediyor denir
Belli bir şey ki
Miadı dolmuş Şaban’ın
Suyu ısınmış
Şaban’ı yerinden kaydırmak
Vacip olmuş artık
Şart olmuş
•m-ı
NEYE VARACAK BU iŞiN SONU
(Çürümüş Bir Şey Var Şansonu)
Neye varacak
Neye varacak
Neye varacak
Bu işin sonu
Heratio sormakta haklı
Haklı Marcellus’un da cevabı
Aldırmasa da Hamlet
Çürümüş bir şey var
Danimarka krallığında
Çürümüş
Çürümüş
Çürümüş
Biıj şey var
Neye baksan etrafta
Avcı kuşu kuşa vurduruyor
Atmacayı kendine ajan tutmuş
Kuzuyu kurttan koruyan köpek
Kurtla ortaklık kurmuş
Kol geziyor kentte hırsız
Dağ başında eşkıya
Sararmış otlar
Çatlamış toprak susuzluktan
Çürüyen balık da başından kokar
Çürümüş Hamlet yürekler, başlar
Neye varacak
Neye varacak
Neye varacak
103
Heratio sormakta haklı
Haklı Marcellus’un da cevabı
Çürümüş
Cürümü;
Çürümüş
Bir şey var
Neye baksan etrafta
SON