Ceza Hukukunda Hareket Teorileri

1) Ontolojik Teoriler

Tüm suç tipleri bakımından geçerli tek bir hareket teorisi oluşturmayı amaçlayan hareket teorilerini ontolojik ve normcu teoriler olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür. Ontolojik teorilerin başlıcaları ise tabiatçı (doğal, nedensel), amaççı (final, gai) ve sosyal hareket teorileridir.

Ontolojik teoriler, ceza hukukunun konusunu oluşturan insan hareketini, doğal ve toplumsal gerçeklik içinde ele almaktadırlar. Hareket kavramı, daima gerçeklik ve gerçekler dünyası ile ilişki içinde bulunduğundan ontolojiktir. Bu nedenle hareketi açıklamak için olması gerekenin (normativist) değil de olanın kanunlarına itibar etmek gerekir. Amaç, ceza normalarına başvurmadan, ceza hukuku bakımından geçerli ve ceza hukukunun kendisine verdiği görevleri yerine getirebilecek bir hareket kavramını, önceden elde etmek ve kurmaktır.

A) Doğal (Nedensel) Hareket Teorisi

Bu teoriye göre hareket, bedenin davranışı (dar anlamda hareket) ve dış dünyadaki değişiklik (netice) ve her ikisini nedensellik bağıyla birbirine bağlayan tümüyle doğal bir olgudur. Geniş anlamda hareket, yani fiil dar anlamda hareket ve neticeden ibarettir ve dolayısıyla hareket, netice ve bunları birbirine bağlayan nedesellik bağı fiilin unsurlarını oluşturmaktadır. Tamamen tabii bir olay olan hareket, dış dünyada bir değişikliğe neden olan veya bir değişikliği önlemeyen iradi insan davranışıdır. Bu teoriye göre, illiyet ve iradilik hareketin dayandığı ontolojik kategorileri teşkil etmektedir.

İradi insan davranışı olarak tanımlanan hareket şu özellikleri taşımalıdır;

  1. Sadece insan davranışları harekettir. Bu nedenle sırf doğa olayları ya da hayvanların yaptıkları davranışlar hareketin dışında kalırlar. Ancak bir hayvan, (örneğin bir köpek) bir kişi tarafından kışkırtılarak istenilen haksız neticenin gerçekleştirilmesinde araç olarak kullanılmışsa, hayvanı araç olarak kullanan kişinin hareketi esas alınacaktır.
  2. Sadece harici (bedensel) bir davranış harekettir. Bu davranış icrai nitelikte olabileceği gibi, ihmali de olabilir. Buna karşılık dış dünyaya icrai ya da ihmali şekilde yansımamış olan ve yalnızca insanın iç aleminde cereyan eden düşünceleri, niyetleri hareket değildir.
  3. İradenin egemenliği altında yapılan davranış harekettir. Bir başka deyişle, hareket, bedenin, iradenin egemenliği altında bulunduğu sırada bir şey yapması veya yapmamasıdır. Bir hareketin varlığından söz edebilmek için failin iradi olarak hareket ettiğini veya hareketsiz kaldığını belirlemek gerekir. Kanuni tanıma uygun (tipik) bir hareketi gerçekleştirmeye yönelik insan iradesi harici bir davranışla ortaya çıktığı taktirde, bir suçun varlığı söz konusu olabilir. Bu nedenle refleks hareketleri, bilinçsiz bir durumda iken veya uyku esnasında yapılan ya da mekanik bir zorlama altında iken gerçekleştirilen (mutlak kuvvet, vis absoluta) davranışlar hareket değildir.

Nedensel hareket teorisi bakımından iradi bir davranışın bulunması yeterli olup, bu davranışın sosyal bakımdan değeri veya yöneldiği amacın ne olduğu önem taşımamaktadır. Nedensel hareket teorisi bakımından önemli olan, iradi hareketin dış dünyada meydana gelen değişikliğin sebebini oluşturmasıdır. Bu değişikliğin (neticenin) iradenin içinde olup olmadığı, yani hareketle neyin istendiği önemli değildir.

Nedensel hareket teorisi, bir üst kavram olarak hareketin tüm şekillerini, özellikle ihmali hareketi kapsayacak bir nitelik göstermemesi ve iradenin içeriğini, yani amacını hesaba katmaması nedeniyle eleştirilmiştir.

B) Gai (Final-Amaççı) Hareket Teorisi

Alman müellif Welzel tarafından geliştirilen bu teoriye göre, hukuk öncesi, antropolojik bir kavram olan insan hareketi, amaca yönelik bir faaliyetin icrasıdır. Bu nedenle hareket, sadece “illi” değil, “gai”, “final” bir olay olup, belirli bir amaca yönelen iradi insan davranışını ifade eder. Hareketin gai ya da amaca yönelik olması, insanın nedensel bilgisiyle belli koşullar altında faaliyetinin muhtemel sonuçlarını öngörebileceği esasına dayanır. Böylece insan kendisine çeşitli amaçlar belirler ve bunları gerçekleştirmeye yönelik olarak faaliyetini planlı bir şekilde yürütebilir. Bu nedenle gai hareket “gören”, illi hareket ise “kör”dür.

İnsan hareketi, taksirle de olsa daima amaca yöneliktir. Ceza hukukunda hareket kavramı, insan hareketinin bu genel bilgisini hesaba katmalıdır. Bu itibarla gai hareket, herhangi bir neticenin oluşumuna sebebiyet veren soyut iradi bir faaliyet olmayıp, belli bir neticenin gerçekleşmesine yönelen, bu amaca matuf bir harekettir. Bu bakımdan belli bir amaca yönelen iradenin, hareketin bir vasfı, unsuru olarak kabul edilmesi gerekir. Bir başka deyişle, kasti suçlarda, illi hareket teorisinin yeterli saydığı nedensellik ilişkisinden başka, failin iradesinin suç tipini ihlal amacına yönelmiş olması lazımdır. Dolayısıyla tipe uygun hareketin gayesi ile kast aynı şey olmaktadır. Bunun sonucu olarak, bu görüşün savunucularına göre, kast, kusurluluk alanından çıkartılamlı ve hem tipe uygun fiil, hem de hukuka aykırılık unsurlarının sübjektif unsurunu oluşturmalıdır.

C) Sosyal Hareket Teorisi

Bu teori hareketi, insanın sosyal çevresindeki iradi davranışları olarak tanımlanmaktadır. Buna göre ceza hukuku bakımından önem taşıyan hareket, sosyal yönden önemi olan, toplum açısından bir değeri bulunan harekettir. Bu icrai bir hareket olabileceği gibi, ihmali bir hareket de olabilir. Böylece hareketin, bizatihi başlı başına bir değer taşıdığı kabul edilmiştir. Fiil, haksızlığın kabul edilmesiyle sosyal bakımdan zararlılığı yönünden; kusurun tespit edilmesiyle de kınanabilirliği noktasından değerlendirilmektedir. Ancak bu görüşte olanlar da hareketin nedensellik değerine bağlı kalmışlar ve neticeyi hareketin içinde değerlendirmişlerdir.

Sosyal hareket teorisi, hareket kavramının tüm davranış şekilleri bakımından ortak kriterini, insanın icrai veya ihmali davranışının sosyal bakımdan taşıdığı önemde görmektedir. Bu nedenle de nedensel hareket kavramından farklı olarak sosyal hareket kavramı, insan davranışının sosyal bakımdan önem arz edip etmediği şeklinde bir değerlendirmeyi zorunlu kılmakta ve böylece sosyal hareket, hem ontolojik hem de normatif bir hareket niteliği kazanmaktadır.

Sosyal hareket teorisi, hareket kavramının alanını aşırı ölçüde genişlettiği için eleştirilmiştir. Çünkü prensip olarak her insan davranışını sosyal bakımdan önemlidir. Sosyal bakımdan gösterdiği önem dikkate alınacaksa, hareketin sınırlayıcı bir fonksiyon görmesi mümkün değildir.

2) Normativist (Hukuki) Hareket Teorisi

Ontolojik teorilere tepki olarak ortaya çıkan bu teoriye göre, harekete hukuk öncesi ve hukuk dışı ontolojik bir temel aramak yerine, hareket kavramını normlardan ortaya çıkartmak gerekir. Bu itibarla, doğa bilimlerine ait bir hareket kavramı, ceza hukuku bakımından elverişli değildir. Zira ceza hukuku bakımından hareket, gerçek değil, hukuki bir kavramdır. Bu anlamda hareket, hukuka aykırılık, yani normun ihlal edilmesidir. Hukuk ve hukuka aykırılık nazara alınmadan yaratılan bir hareket kavramı, ceza hukuku bakımından önemsizdir. Kısacası hareket, ceza normunun koyduğu yasağın (öldürme, çalma vb.), olumsuz ifadesinden başka bir şey değildir. Dolayısıyla hareket, sadece, hukuken önemli bir iradenin gerçekleşmesinden ibarettir. Hukuki anlamda hareket, hukuk alanında iradi olarak önemli bir değişiklik meydana getiren ve bu değişikliğe etki eden fiil ile irade arasında, bu iradenin o sonuca neden olduğu konusunda bir yargı bulunan davranıştır.

Görüldüğü üzere bu teori, hareketin gerçekliğinden tamamen vazgeçmiş, bunun araştırılmasını önemsiz saymıştır. Bu teorinin hareketin varlığı konusunda normu esas almasının, hareketi maddi içerikten yoksun, tamamen biçimsel bir şekle soktuğu, ayrıca bu teorinin bütün ceza hukuku sorunları bakımından geçerli genel bir hareket kavramı yaratamadığı belirtilmiştir. Diğer taraftan ceza hukukunda tüzel kişilerin hareket yeteneğinin kabul edilmemesi sebebiyle, bu teorinin ceza hukukundaki hareket kavramı bakımından esas alınmasının kabul edilemeyeceği de ileri sürülmüştür. Ceza hukukunda hareket kavramının hukuk öncesi, ontik bir varlığa sahip olduğu kabul edildikten sonra, hukuki bir bakış açısıyla incelemeye tabi tutulması gerektiği belirtilmektedir.

 

You may also like...

1 Response

  1. 11 Ocak 2017

    […] yüzyılın ikinci yarısına doğru ortaya çıkan final (gai – ereksel) hareket teorisi ise hareket kavramına verdiği anlam ve bu doğrultuda suç teorisine getirdiği izahlar nedeniyle […]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir