sekizinci kasım’ın yirmisekizi
sabahları sessizlik
çıldırtmaz mı denizleri
geceleri sensizlik
uyutmaz ki benliğimi
kalkan bir vapurdasın belki şimdi
büyükada’dan heybeli’ye
veya belki de
içimden kim bilir nereye
gölgen montum yerine
ardı sıra peşimde
ister geçsin bin sene
hayaletin üstümde
yorgun sokaklar da ağlıyor
kapkara bulutlar kaplıyor
gökyüzü mü bu yoksa ben mi
sabaha kadar haykıran ismini
sabahları kuvvetlice
zihnime vuran geçimsizlik
yoruldum debelenmekten
bitmeyen savaşlar yatağın içinde
yine doğdu gökyüzü
içimde sönen güneşe takiben
sabahları sessizlik
çıldırtmaz mı denizleri
sekizinci kasım’ın yirmisekizi
ilk defa bu kadar sessizi
hayattan boşanmaya sebep
şiddetli sensizlik
ağzımda sigara yenisini aradım
aklımı yitirmek seni yitirmeye yeğ geldi
cepleri tütün dolu ağzı açık pakette
tutunacak bir dal bile bulamadım
fotoğraflar, anılar
her öpüşün bir hafızası var
dışarda kış, içimde yanış
yatağımın başında resmin var
gönül bildiğini arıyor
can yansa da arıyor
ister geçsin bin sene
hayaletin üstümde
gölgen montum yerine
lakin bu kez ısıtmıyor
gönül bildiğini arıyor
can yansa da arıyor
zemin, tavan ve arasında yaşananlar
unutmak bir lütuf olsa da insanoğluna
dört duvarın bildiğini zihin unutmuyor
sekizinci kasım’ın yirmisekizini
kuğulu’daki o bank karşılıyor sessizce, sensizce
kurmaca değil hüzünler bu defa
dalgalar savurur, köpürtür içimi
ve kederler okyanusa bağlanır
vapur düdükleri birer çığlık sanki
sisin içinde kulaklarımda çınlayan
zamanı gelince terk eden kuşlar gibi
hayalle gerçeği ayırmak kadar zor şimdi
gündüz düşlerinde gördüğüm seni benden ayırmak
belki de ilk defa bu kadar gerçek
soğuk tenin, gül cemalin
hayallerde de dokunmak mümkün
zira aklımı yitiriyorum gündüz düşleriyle
sözlerinin hükmü koparıyor can yeleğimi
boğuluyorum kendi tüten dumanımda
ağzımda sigara, yenisini aradım
ceplerim tütün dolu, ağzı açık pakette
tutunacak bir dal bile bulamadan
kursağım doldu taştı
fotoğraflar, anılar
her öpüşün bir hafızası var
içimde ölen bir şeyler
aklımda teninin her ayrıntısı var
dinmeyen akıl bulantısı tekrarlıyor cümlelerini, senin sesinden
dört duvarın bildiğini zihin unutmuyor
aklımdaki tenini, tenindeki gülleri
ağlamak kurutmuyor
kıyıdan muta açılan vapurlar
içinde sen varsın
bense atladım o vapurdan, düştüm belki de
koptu can yeleğim
bir kelebeği anlamak işte şimdi
günün sonuna gelmeden bilinmezmiş
o an geldiğindeyse de çok geçmiş
yaşamın anlamını bilmezdim önceleri
şimdi bilmekse hasrete yarıyor
neye göre tayin edilir aşk
bildim sanırdım, meğer öyle kurulmazmış
tek taraflı denklemler
şimdi bilmediğimi bilmekse sadece ıstırap veriyor
sekizinci kasım’ın yirmisekizinde paramparça
avuçlarımın içi
hayattan boşanmaya sebep
şiddetli sensizlik
sol kolumdan başlayan acı
sanki yürek değil de akıl sancısı
karşımda oturan sen, tahta iskemlede
gerçek değil, yokluğunun sanrısı
bir çocuk kayaya oturuyor
geceden sabaha şarkılar söylüyor
içinde binbir türlü düşünce ama açığa vurmuyor
düşününce terk etti o limanın kayalıklarını
bu terk-i liman tikel bir eylem değil
lakin yine doğdu gökyüzü
içimde sönen güneşe takiben
yıktı geçti sekizinci kasım’ın yirmisekizi
pişman oldum vaktim varken
bir sözünü daha dinlemediğime
pişman oldum şansım varken
son bir kere sarıp sarmalayıp zamanı durdurmadığıma
ne zaman durdu kendiliğinden
ne de ben durdurabildim istediğim yerde
alt üst ediyor midemi bu akış
ve son, geldi şimdi