Sigorta Sözleşmesinin Kurulması
1. Genel Olarak
Sigorta sözleşmesinin kurulması, kanunen bir şekle tabi tutulmamıştır. Tarafların karşılıklı ve birbirine uygun iradelerini beyan etmeleri ile, yani sözleşen taraflardan birinin kanuna uygun biçimde yaptığı icabın (sözleşme yapma önerisinin) diğer tarafça kabulü ile kurulur (TBK m. 1 / 1). Sigorta sözleşmesinin kurulmasına yönelik irade beyanları da (icap ve kabul) bir şekle tabi değildir; yazılı ya da sözlü, açık ya da örtülü olabilir.
Uygulamada sigortacı tarafından hazırlanan ve soru formu veya teklifname olarak adlandırılan belgelerde yer alan soruların yanıtlanması suretiyle icap, çok kere yazılı olarak yapılmaktadır. Bu yöntem, yapılan beyanın icap niteliğinde olup olmadığı ya da kabul beyanının icaba uygunluğu gibi hususlarda ispat kolaylığı sağlaması açısından yararlıdır.
Sözleşme yapma önerisi (icap) genellikle sigorta ettirenden gelirse de sigortacı da öneride bulunabilir. Öneri, sözleşmenin objektif ve sübjektif yönden esaslı bütün noktalarını kapsamalı ve karşı tarafın kabulü ile sözleşmenin kurulması arzusunu yansıtmalıdır. Dolayısıyla sadece sigortalanacak menfaat ve riziko durumu hakkında sigortacıya bilgi vermek ve bu şekilde hangi koşullarla teminat elde edilebileceğini öğrenmek amacıyla soru formu veya teklifname doldurulması öneri değil, öneri yapılmasına davettir. Kabul beyanı da kanunen bir şekle tâbi değildir; kabul iradesi açıkça veya örtülü olarak beyan edilebilir. Sigortacının poliçe düzenleyip vermesi, poliçe sözleşme önerisine (icaba) uygun ise, açık kabul teşkil eder; aksi halde düzenlenen poliçe kabul değil, sözleşme önerisidir. Sigortacının poliçe düzenleyip vermeden sigorta primini talep ya da tahsil etmesi ise zımnî kabuldür. Ancak sigortacı talep etmeden sigorta primi olarak sigortacının hesabına para yatırılması zımnî kabul anlamına gelmez.
Teklifnamenin verilmesi sırasında ödeme yapılmış olması, diğer bir anlatımla bir miktar paranın sigortacı veya acentesi tarafından tahsil edilmiş olması, kabul niteliğinde değildir; zira teklifnamenin verilmesi sırasında yapılan ödemeler, sözleşmenin yapılmasından sonra prim olarak kabul edilir veya ilk prime sayılır; sözleşme yapılmadığı takdirde, kesinti yapılmadan faiziyle birlikte geri verilir (TTK m. 1405 / 2).
Kural olarak susma irade beyanı değildir ve bir sözleşme önerisine karşı cevap vermeyen (susan) muhatap, öneriyi kabul etmiş sayılmaz. TBK’nun “örtülü kabul” başlıklı 6. maddesinde “Öneren, kanun veya işin özelliği ya da durumun gereği açık bir kabulü beklemek zorunda değilse, öneri uygun bir sürede reddedilmediği takdirde, sözleşme kurulmuş sayılır.” hükmü getirilmiştir. Ancak SK m. 11 / 2 hükmünde “hayat sigortalarına ilişkin sözleşmelerin yapılmasına dair teklifnamenin sigorta şirketine ulaştığı tarihten itibaren otuz gün içinde sigorta şirketi tarafından reddedilmemesi halinde sigorta sözleşmesi yapılmış olacağı” öngörülmüştür. Buna göre sigortacının, teklifnamenin kendisine ulaştığı tarihten itibaren otuz gün içinde sözleşme yapma teklifini reddetmesi, kabul hükmündedir ve bu süre sonunda sözleşme kurulmuş olur.
SK’nun hayat sigortaları ile sınırlı bu düzenlemesi, hayat sigortalarına da uygulanan TTK m. 1405 / 1 hükmü ile değiştirilmiştir. Söz konusu hüküm uyarınca “Sigortacı ile sigorta sözleşmesi yapmak isteyen kişinin sözleşmenin yapılması için verdiği teklifname, teklifname tarihinden itibaren otuz gün içinde reddedilmemişse sigorta sözleşmesinin kurulmuş sayılır.” Madde gerekçesine göre teklifname tarihi ile kastedilen, teklifnamenin verildiği tarihtir; otuz günlük süre, teklifname üzerinde yazılı tarihte değil, sigortacı veya acentesi tarafından teklifnamenin alındığı tarihte işlemeye başlar.
2. Sözleşmenin Temsilci Vasıtasıyla Akdedilmesi
Sigorta sözleşmesinin temsilen akdedilmesi ve sonuçları ile temsil yetkisi genel hükümlere (TBK m. 40 vd.) tâbi olup, bu hususta sigorta sözleşmesini diğer sözleşmelerden ayıran bir özellik ya da farklılık söz konusu değildir. Bununla birlikte, TTK’nun 1406 ve 1407. maddelerinde sigorta sözleşmelerinin temsilci vasıtasıyla akdedilmesi hakkında düzenleme getirilmiştir.
Buna göre bir kişi, diğer bir kişinin adına onu temsilen sigorta sözleşmesi yapabilir. Başkasının adına yapıldığı anlaşılmayan veya yetkisiz yapılan sözleşme, menfaati bulunması şartıyla, temsilci adına yapılmış sayılır (TTK m. 1406 / 3)
Bir kimse yetkisi olmadığı halde temsilci olarak başkası adına bir hukuki işlem yaparsa, bu işlem, onaması halinde temsil olunanı bağlar (TBK m. 46 / 1). TTK m. 1406 / 2 hükmünde de “adına sigorta sözleşmesi yapılan kişinin, rizikonun gerçekleşmesinden önce veya TTK m. 1458 hükmü saklı kalmak üzere, riziko gerçekleşince de sözleşmeye sonradan icazet verebileceği” öngörülmüştür.
TTK m. 1458 hükmü uyarınca sözleşmenin yapılması sırasında sigortacı, sigorta ettiren veya sigortadan haberi olmak şartıyla sigortalı, sözleşme konusu rizikonun gerçekleştiği biliyorsa, sözleşme geçersizdir. Buna göre adına sigorta sözleşmesi akdedilen kişi (sigorta ettiren), sözleşmenin akdedildiği anda sözleşme konusu rizikonun gerçekleştiğini biliyorsa temsil yetkisi eksikliğini giderici icazet ile sözleşmeyi geçersiz olmaktan kurtaramaz. Başkası lehine sigortada (TTK m. 1454) sadece sigorta ettirenin (adına sigorta sözleşmesi yapılan kişinin) değil, sigortalının da sözleşmenin yapıldığı sırada sözleşme konusu rizikonun gerçekleştiğini bilmemesi şarttır.
TBK m. 47 / 1 hükmüne göre temsil olunanın açık veya örtülü olarak yetkisiz temsilcinin yaptığı hukuki işlemi onamaması halinde, bu işlemin geçersiz olmasından ileri gelen zararın giderilmesi yetkisiz temsilciden istenebilir. Ancak TTK m. 1406 / 1 hükmünde “başkası adına sözleşme yapan kişi (temsilci) yetkisiz ise, ilk sigorta döneminin primlerinden sorumlu olacağı öngörülerek TBK m. 47 hükmünden farklı bir düzenleme getirilmiştir. Buna göre yetkisiz temsil olunanın sözleşmeye icazet vermemesi ya da vermesinin mümkün olmaması (TTK m. 1458) halinde, sigortacı, sigorta sözleşmesinin geçersiz olması yüzünden bir zarara uğramış olmasa ya da daha az zarara uğramış olsa dahi, yetkisiz temsilci ilk sigorta dönemi primini ödemekle yükümlüdür. Yetkisiz temsilcinin sorumluluğu ilk sigorta dönemi primi ile sınırlandırıldığından (TTK m. 1406 / 1), sigortacı daha fazla zarara uğramış olsa dahi, bu zararını yetkisiz temsilciden talep edemez. Yetkisiz temsilci, sigorta sözleşmesi akdettiği sırada sigortacının kendisinin yetkisiz olduğunu bildiği ya da bilmesi gerektiğini ispat ederse, ilk dönem primini ödemekten kurtulur (TBK m. 47 / 1).
TTK m. 1407 hükmünde “sigorta ettiren tarafından, sigorta şartlarıyla ilgili herhangi bir talimat verilmemişse, temsilcinin sigorta sözleşmesini, sözleşmenin yapıldığı yerdeki mutat şartlara göre yapacağı” öngörülmüştür. Bu maddede yer alan “sigorta ettireceği yerdeki” ifadesi, temsilcinin bulunduğu veya faaliyet gösterdiği yer olarak anlaşılabileceği gibi, teminat altına alınacak menfaatin ilişkin olduğu şeyin bulunduğu yer olarak da anlaşılabilir. Ancak, teminat altına alınacak menfaat bakımından böyle bir yer tespiti her zaman mümkün olmayabilir. Bu nedenle temsil ilişkisinden aksi anlaşılmadıkça temsilcinin sigorta sözleşmesini ikamet ettiği ya da faaliyet gösterdiği yerde akdedeceği dikkate alınarak, “sigorta ettireceği yer” ifadesinin temsilcinin bulunduğu veya faaliyet gösterdiği olarak anlaşılmalıdır.