kayboldum yokluğunun boşluğunda

geceler boyu düşündüm, sokaklara taşındım

içinden çıkamadım sensizliğinin, arkasından bakındım

bir dostumun da dediği gibi, yıllar ve yollar

kavuşamaz geceler sabaha, düşünceler derinse şayet

bir sigaranın dumanında kaybolmak kadar naif

aklımın derinlerinde bulma ihtimalim kadar zayıf

bilinçsizliğimin altı, üstü, kaldırım taşlarının arasındaki boşluklar

tutamayıp düşürdüğüm elimden, hayallerimde canlanıyor

 

sordum seni boşluklara, boşluğun içindeki şey’i gördüm

duydum, belki de dinledim duymakla kalmayıp

yüzdüm içinde, saatlerce denedim, yeteri kadar da çabalamadım belki de

kendi yağında kavrulup giden ırmaklar, bir gün denize ulaşır elbet

fakat her amaç haz vermez, zira öldüğüne sevinen olmaz çoğu zaman

 

geri gelmez geçmiş, saatler umarsız

belli bir yerden sonra çalışmaz piller de

akrep unutur yelkovanı, yelkovansa saniyeleri sayar hala

bekler durur, belki de durması iyidir pekala

kim bilir (soru işareti) hiç beklemediği bir anda çıkagelir

hayat sormaz istediklerini sana, ne varsa onu verir

 

gecenin bir körü, yürürken bilmediğim sokakların ecnebi kaldırımlarında

ağzımdan dökülmeye başladı kelimeler, yaz dedim kendi kendime

hayal kurmak kaderdir, hayallerin peşinden koşmaksa keder,

uçup gittin işte, bir daha da gelmeyeceğini bildiğim halde,

yelkovanın saydığı gibi saniyeleri, belki bekleyemem sabırla,

bilinçsizliğimin altı, üstü, kaldırım taşlarının arasındaki boşluklar

tutamayıp düşürdüğüm ellerimden, kayboldum yokluğunun boşluğunda

içinden çıkamadım sensizliğinin, arkasından bakındım

 

kendimizi yalnız bırakalım bu kalabalık dünyada,

sen ve ben, yalnız ikimiz, faytonlar içinde yaşayalım

atsız ve huzurlu faytonlar içinde

kendi yağımızda kavrulup gidelim yıllar yılı geçsin, aksın zaman

belki ulaşırız nihai sonsuzluğumuzda huzura

yelkovan hatırlatır kendini akrebe belki, saniyeleri düşler

sonra da ellerimden düşer tutamadığım, hayallerimde canlanıyor

uçup gittin işte, kayboldum yokluğunun boşluğunda

 

yalnızlığıyla vedalaşamaz insan, belki kendisiyle vedalaşabilir

vakti geldiğinde bir gün, ama kurtulamaz ne olursa olsun kendisinden

akrebin unuttuğu gibi yelkovanı, kendisini unutamaz kendisi

imkansızlığının yanı sıra anlamsızdır da varoluşum yokuşu

 

sıkışıp kalmak bir odanın içinde, veya ecnebi kaldırımların boşluğunda

fark etmez hiç bir türlü nerede, ne zaman, nasıl

ayıklarken bamyaları köklerinden, itirafını yapmıştım sebebi mutsuzluğunun

kilitlenip kaldı gözlerim koca tahta dolabın raflarında

kayboldum yokluğunun boşluğunda

 

bir ses, bir çığlık, bir damla göz yaşı

sen ve ben, yalnız ikimiz, faytonlar içinde yaşayalım

atsız ve huzurlu faytonlar içinde

kavrulup giderken kendi yağımızda, nereden çıktı şimdi bu

kısa ve huzursuz soluklar, artık benden daha soyutlar

varoluşum yokuşumun sonundaki ecnebi kaldırımlar

 

son bir duman daha çektiğim içime, sonrasıysa tamamiyle boşluğun delaletiyle hatırlanan anılar. sonuna geldiğimin farkındayım uzun soluklu bir sokağın. sıkışıp kalmanın dört duvarla bir alakası olmadığını anladım sonunda. huzurunsa gökyüzünde olmadığını anladım, nerede olduğunuysa hala bulamadım. bulabilmek için işte bütün bu çaba, bütün bu rezalet. uçup gittin işte, bir daha hiç gelmeyeceğini bildiğim halde deniyorum hatırlatmayı akrebe. anılar birer birer siliniyor yıllar yılı hafızamdan. eskiyi özlemle anamıyorum her zaman, biliyorsun geçmiş geleceğin taahhüdüdür. önümü göremiyorum. ecnebi kaldırımların boşluğunda çamurlu sular dolu, yüzüyorum içlerinde, ama bulamıyorum. son bir duman daha çektiğim içime, sonrasıysa tamamiyle boşluğun delaletiyle yok oluyorum.

 

henüz varamadım seni ilk gördüğüm yere

hüzün dolu bir yolculuk bu, kaldırım boşluklarında yüzmek

teker teker sökmek her birini, yol alabilmek için

tırnaklarının köklerinin kanaması yavaş yavaş

kendi kanını görmek, hissetmek, koklamak

kan ve acı dolu bir zafer bu, bu seferki zafer olacak

sonra da ellerimden düşer tutamadığım, çabalarım

 

ağzımdan dökülmeye başladı kelimeler, yaz dedim kendi kendime

oysa sen, uçup gittin işte

kayboldum yokluğunun boşluğunda

 

geri gelmez geçmiş, saatler umarsız

bir anda uyanırım seni gördüğüm rüyanın ortasında

seni koklarım, seni duyarım, seni arzularım,

ama arzular nafile,

yalnızlığıyla vedalaşamaz insan, belki herkesle vedalaşabilir,

ama kavuşamaz geceler sabaha, düşünceler derinse şayet

ve bitmek üzere, sonuna gelirken ecnebi kaldırım boşluklarının çamurlu acılarında

nefes almak acı veriyor her solukta

 

kendi yağımızda kavrulup giderken oysa,

bir günün böyle geçebileceğini düşünemiyor insan,

kaynar yağlar dökülüyor başımdan aşağı, gün batımının huzurunda

son bir duman daha çektiğim içime

varoluşum yokuşunun son adımında

uçup gittin işte, kayboldum yokluğunun boşluğunda

 

 

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir