“Ana Hanım – Kız Hanım” – Cahit Atay

ANA HANIM — KIZ HANIM

(Oyun, 2 Bölüm)

Yazan: Cahit Atay

Ana Hanım

Kız Hanım

Reşit Ağa

Çek Ali

Çakır

Haşlak Ali

Ahmet

Foter Hasan

Kör Kız

«Ana Hanım – Kız Hanım» Kadıköy Tiyatrosunda Ekim 1964 de oynanmıştır.

— «El at yarıştırır, biz dert» —

DEKOR:

Yüzseksen derece dönebilen bir pano. Bir yüzü ANA HANIM’ın diğer yüzü ise KIZ HANIM’ın evlerinin duvarlarını gösterecek. Pano başta, Ağıt sahnesinde dik durduğu zaman, iki köy arasında sınır, iki kadın arasında duvar gibidir. ANA HANIM’ın evinin duvarı; solda kapı, sağ yukarılarda yamru-yumru bir pencere. Pano ters dönüp de KIZ HANIM’ın evinin duvarı olunca; kapı sağa, pencere sola gelecektir. Her iki duvarda değişik Anadolu motifleriyle süslenmeli. örneğin, kirece batırılmış büyüklü-küçüklü beyaz ve açılmış el izleri, tahta raflara dizili bakır sahanlar, mısır sarmaşık hevenkleri ve bakaları gibi…

(İki köylü kadın ağlarlar. Birbirlerinden habersiz, aralarında pano sınır gibi… Biri; yaşlıca, kavruk, beli ağrıklı… Bu Ana «Hanım.» Diğeri ise kızı. Onun adı da «Hanım» Kız yirmi yaşında var-yok ama, çökmüş, kararmış, kurumuş.)

ANA — (Diz üstü çökmüş, dizlerine vura vura.) Getti! Getti! Oy ya biz nerelere gidelim? Ya biz nidelim? Damımızın direği yıkıldı, ocağımız söndü…

KIZ — (O da dizüstü döğünür.) Vay benim dertli başım! Getti! Bizi meydanlarda godu da getti.

ANA — Tümü – tümüne biz maf olduk gayri… İflâh olmazık gayri. Oy anacığım, anacığım. Çıh mezerinden de, bi yol başını galdır da hele gör hanım gızını.. (Kapanır.)

KIZ — Anacığım oy.. Gel, gel de gızığın hallarını… Gadersiz gızığın gara yazılarını… (Lâfının sonu hıçkırıklarına karışır.)

(Ay’lı, oy’lu bir süre dövünür, ağlaşırlar. Yorulup tükendiklerinde çevrelerine bakınırlar. Bir teselli, bir candan kimse umudunda oldukları bellidir. Fakat kimseler yok. Burun çekerek, yüzlerini avuçlarına sile sile kalkarlar. Sahnenin önüne, gene birbirlerinden habersiz ilerlerler.)

KIZ — (Gözlerini yenleriyle kurulayarak). Ah, anacığım burada olaydı. Anacığım… Anacığım…

ANA — (Aralarındaki pano sınırı bitirdikleri için kızını duyar. Burnunu acele eteğine silerek kızına bakar.) Sen misin gız Hanım?

KIZ — Oy anacığım! Hanım anam sen misin?

(Birbirlerine koşarlar. Sahnenin önünde ve ortada sarılırlar. Bu Ana – Kız kavuşması heyecanı değil de, demin aradıkları dert dökecek birini bulmanrn sevincidir. Her biri kendi havasında, her biri kendi derdini söyler:)

ANA — Garip anacığının başına gelenleri bir duysan…

KIZ — Her bi derdime yetişen gadın anam… El köylerinde meydanlarda galdı gızın, ana.

ANA — Gızım, gızım ah gızım. San öküzlen, eşseğimizi çaldılar… Sarı öküzlen, eşseği…

KIZ — Amanın ana, bizim herif, güveğin Haşlak Ali getti.

ANA — Gara İreşit’in güveysi Foter Hasan… Aha o tahtalara gelesi… Öküzlen, eşseği sürmüş… Gatmış önüne gece yarısı…

KIZ — Evi köyü terk edip getti Ali.

ANA — Şeherden gopa gopa geldi de donuzun Foteri…

KIZ — Başını alıncak şehre getti Ali, temelli Ana.

ANA — Bizim öküze edeceği varımış meğerim.

KIZ — Amelelik, ırgatlık edeceğimiş…

ANA — (Türkü söyler).

Tan yeri atanda vardıydım dama

Sıcağı durur da öküz yürümüş

Ora koşan bura koşan ne çare

Sürüp giden ne de zalim biriymiş.

KIZ — (Türkü söyler.)

Ağamın sırtında pazen de yorgan

Bi yol gurbet değmiş, eğlenmez gayri

Sılada goduğu dul gelinleri

Ağlaşır göz yaşı tükenmez gayri.

ANA — Hey, tüyüne, tırnağına kurban olduğum Öküz hey! Hey, soluğuna gurban… Hey, gücüne, damarına… Gara gözlerine, sürmeli gözlerine hey!

KIZ — Ahşam olanda yollarına baktığım ağam oy! Ocak tütmez, aş gaynamaz ağam oy! (Bir an.) Ya anacığım benim derdim böyle bi dert aha. Bi de başımda kör gız var.

ANA — Yaradan kimselerin yazısını bencileyin yazmasın!

KIZ — Seninki de bi öküz ana…

ANA — Vay başıma gelenler! Ben de öküze yaş akıtır sanırım. Boyu devrilesiye bah hele… «Bi öküz mü?» den gız? Ha öküz, ha öküz. Öküzün altında neler yatar bilin mi?

KIZ — Bi tene gızığın derdi…

ANA— Ne bi tenesi… Altı tene… Altı tene gız doğurdum da n’oldu? Hani nirdeler? Nirde olacak, el adamının döşeğinde…

KIZ — (Utanarak.) Ana

ANA — Gız evlâdı hayıretmez zatı. Biraz boy atıncak ere, gocaya gaçarlar.

KIZ — Ali’ye siz virdiniz beni ana…

ANA — Duyan da essah sanacak. Buban sattı, buban… O gönlerde paraya darlığı vardı da yoh pahasına «He.» dedi Haşlah’a. Gız sen onbeş paket tütüne gettin desem yalan olmaz. «Niden herif?» diyecek olduydum da, bana bi görünüverdi; «Tohumuna para mı verdim. deyi… Gardaşların da ucuza gettiya hep… Hemi el köylerine Emme ne sen, ne gardaşların, «Anam nider, nişler?» deyi hiç arayıp – sormadınız.

KIZ — Bi ağnatsam bana hak virin.

ANA — Aha bu yaşa geldim, o öküzlen o eşşenen çevirirdim bu düzeni…

KIZ — Bi yol diğne ana.

ANA— Buban olacak Çek Ali dedikleri herif… (Çevresine bakınır.) Bubağın bize töbe bi faydası yoh. Eli goynunda köy içinde gezsin ancak. Cüvereye zorlasın habire… Her bi işlere bizi goşar zatı.

KIZ — Bizim goşulacak işimiz bilem yoh. Diğne ana…

ANA— Kesme lâfımı, diğne gız…

KIZ — Bah ne derim ana…

ANA —Of… of… Yoh mu bu memlekette bi mösliman gulu? Gızın da diğnemezsse seni…

KIZ — Anağa dert ağnatamassan…

ANA— (Konuşacak birilerini arar. Sonra seyirciye) Gözünün yağını yediklerim, barim siz gulak virin!

KIZ — (Seyirciye) Benim derdim daha möhim.

ANA— Bi ağnatam da görün derdi.

KIZ — (Anasının önüne geçerek.) Benimki daha zorlu.

ANA— (Kızı iteler) Gocaya varalı sırayı, saygıyı unutmuş. Bu gızın gulağına lâf girmeyecek ağnaşılan. En iyisi, bi o ağnatsın bi ben… Ağnatalım da bakın, görün… Kimin derdi daha möhimmiş? Emme bah, n’olur, Yaradan hakkına doğrusunu söyleyin. Bi gadı gibi garere bağlayın bu “bizim işi… (Kızı sahnenin kenarına iterek) Beri dur gız. Çök bi yere, çök de ses etmeden diğne. (Panoyu çevirir. Işık Ana Hanım’ın evinin duvarını aydınlatır) Bizim damımız bi göz oda.

KIZ — Bizimki de…

ANA— Sıran geldiğinde lâf et gız!.

KIZ — Köy yerinde zatı bi göz olur damlar.

ANA — Akıl yoh ki bu gızda. Uzağa getmeğe ne hacet? (Kulis taraflarında bir yer göstererek.) Görmen mi gara İreşit’in gonağını?…

KIZ — (O tarafa giderek, başı yukarılarda kalakalır)

ANA— Ben deyim beş, siz deyin on göz…

KIZ — Vıy amanın, acer mi?

ANA— Müceddet yeni. Hemi iki gat. Doğruğunda bi fırıldak döner hemi de…

KIZ — Vıy. vıy!. Emme dönüyo… Nası dönüyo? Niye dönüyo?

ANA — Pırıldağımız neyi yoh şükür. Sarı öküz -yaktı bizi Sarı öküz vay – eşşek; ben, Amet, bizim herif hepiciğimiz aha şu kapıdan girerik. Öküzlen eşşek sola döner. Orada yatarlar. Biz sağa dönerik. (Duvarın önünü göstererek) Burada yatarık. Kışın sıcacık olur odanın içi. Öküz, eşek ısıtır.

KIZ — Bizim öküz neyi yoh da çoh üşürük.

ANA— (Dertlenir) Biz de üşüyeceğik, biz de… Donuzun gızı bi de öküz möhim değel den. Geldin mi ananın sözüne? – Neyse – Seninlen uğraşacak değelik. Dinelme öyle hem, çök gayri. Çök de diğne!

KIZ — (Bir kenara oturur.)

ANA — (Bir kirman çıkararak yün eğermiye başlar) Şurada yün eğerirdim Gara İreşit’in bizim dama geldiğinde: Bizim herif, Gara İreşit’ten gayri yanlarında – sözüm yabana – Gara İreşit’in onun bunun paçasına saldığı iti, «Çakır» derler bi herif, o da vardı. Göğ gözlünün biri, uğur getirmez.

(Kirmanı bırakır. Başını, ağzını iyice örter. Koşar, kulisten üç minder getirir. Minderleri duvarın dibine sıralar. Derken erkekler görünür. Önde Kara Reşit, üstü – başı düzgünce, kurvaze ceket, pantolon, yelek, çizgili ve yakaları kıvrışık gömlek, kasket. Sakallı, hep elindeki tesbihle oynayan, karşısındakinin yüzünden çok başka yerlere bakan asık yüzlü kara bir adam. Çek Ali yer yer yamalı bir pantolon, boynundan düğmeli karnını arada bir meydana çıkaran soluk bir işlik, ayağında yün çorap ve lâstik ayakkabılar, başında takkeleşmiş kasket. Toparlacık, şeytan gözlü bir köylü Ali. Çakır, Ana’nın tarifini yaptığı adam. İki de bir gözlerini kırpıştırır durur, tilki tipli. Ali’ninkine benzer kılığı üzerine eski bir asker ceketi de uydurmuş.)

ALİ — (Telâşlı.) Hoş geldin, sefa geldin hanemize İreşit Ağa…

ağa — Gelirim ya… Ben de gönül engin. (Minderin birine oturarak.) Neden diyecek olursanız, bi möslümana gurur ve de kibir heç yakışmaz. En böyük günah böyüklük taslamaktır. Allaha şeriklik koşmak olur. Her kim ki, yüreğinde mercimek gadar gurur taşıya o bizden değildir. Bu benim demem değil ha, kitabımız yazıyo.

(Ana eli göğsünde, Çakır ile Ali eli göbeklerinde ayakta dinlemişlerdir.)

ANA— (Saygı ile Reşit’in eline varır. Öper geri geri çekilir.)

REŞİT — İşlerine bah sen hadi.

ANA — (Çabucak çıkar. Kenara gelir. Kirmanı çıkarır, içeriye kulak vererek yün eğirmiye başlar.)

REŞİT — (Ali ile Çakır’ın oturmadan karşısında beklemelerinden memnun, bir ikrâmda bulunur gibi.) Çöksenize be.

(Ali ile Çakır birer minder yakalarlar. Reşit’e yakın olmamağa dikkat ederek, herbiri bir kenara ve diz üstü saygı ile otururlar.)

REŞİT — Şinci… Şinci ağalar… Bah Ali, lân Çakır lâfıma eyi gulak verin.

(Ali ile Çakır minderleri Reşit’e doğru çekerek yaklaşırlar.)

REŞİT — Sizi severim, sizi gorurum, sizi goltuğumun altına aldım hem…

(Minderler iyice yaklaşır. Yüzleri bile ışımıştır Çakır ile Alinin.)

REŞİT — Bu namussuz köyde size sahap çıkarım.

(Ali ve Çakır memnun, sırıtırlar.)

REŞİT — Bu alçak köyde!. (Birden kızıverir.) Allah bilmezler, kitap bilmezler, Peygamber bilmezler.

(Ağa kızdı. Minderler ilk yerlerine, Çakır, Ali ilk saygılı durumlarına geçer ler.)

REŞIT — İşleri – güçleri tüm goğuculuk. İleri geri lâf etmek. Annacıma gelselerye… Orusbu avrat ğibi ardımdan lâf etmek niye? (Sert sert Ali’ye Çakır’a bakar.)

ÇAKIR — (Heceleri yaya yaya.) Namussuzluklarından…

ALİ — (Birden ve sert) Alçaklık n’olacak!

REŞİT — Bu pezevenklerin ekmeğine yağ süren o yabanın iti…

ÇAKIR — (Yukarıdaki gibi.) O alçak!

ALİ — (Yukarıdaki gibi.) O namussuz!

REŞİT — Eyi tanıdınız deyyusu, adı ilâzım değel.

ANA — (Seyirciye.) Foter Hasandan, güveyinden söz ediyo.

REŞİT — Siz siz olun kimseye eyilikte bulunman. Düşkün mü, vurun tekmeyi eyice batsın batağa. Her kime bi eyilik ederseniz en baş düşmanınız o olur. Bu benim demem değel, kitap yazıyo ha. Biz o herife gül gibi kızımızı verdik.

ANA — (Seyirciye.) Yalân. Ne gülü, ganbur, çarpık…

REŞİT — (Buruntulu ve sanki Anayı duymuş gibi.) Ne dediniz?

ÇAKIR — Gül gibi ağa…

ALİ — Fidan gibi…

ÇAKIR — Ne gocalar bulunur…

ANA — Kimseler almaz.O gadar malla – mülkle bilem yutulmaz vallâ.

ALİ — (Dalga geçmiştir.) Gavur parasıynan on para etmez canım.

REŞİT — Kim etmezmiş gavur parasıyla on para?

ÇAKIR — (Ali’ye horozlanarak) De bahalım ulân, kim?

ALİ — Kim olacak, o Foter alçağı.

REŞİT —O itin adını etmeyin bana… Asgerden sonra dönmedi. Şeherin ışığına mı ne vuruldu keranacı? Fakat ışık garın doyurmaz… Cılbah garılar garın doyurmaz…

ALİ — Şeher, köylü adama gelmez töbe.

ÇAKIR — Batakta yılanın gurbağa yuttuğu gibi bağırta bağırta yer adamı şeher…

reşİt — Pişmanlık duyup gelse, elimi öpse, hadi bi cahilik diyecektim. Affetmek büyüklüktür. Gine de affederim. Çıhıp gelse… Çalışmasına da donuz gibidir deyi hani… Adam, ölmüş itin guyruğu dik durmaz gayri. Şinci bana eyi gulak verin…

(Ali ile Çakır gine minderlerini çekerek yaklaşırlar.)

REŞİT — Benim tarlalar sürülmedi daha.. (Ali ve Çakır’dan «Emret biz sürerik.» gibilerden cevap umut etmiştir, onlar sesini çıkarmayınca, sesini yükseltir.) Benim tarlalar sürülmedi derim. (Karşıda gine ses yok, bağırır.) Benim tarlalar sürülmedi, Çakır, ulân Ali size derim.

ÇAKIR —O namussuz Foter.

ALİ —O alçak Foter.

REŞİT — Siz nesiniz ulâ? (Ali, Çakır korkarlar.) Yani ya gonşu ve de ahbab değel misiniz? Bu eyiliğinizin altında galacak değilik ya…

ÇAKIR — (Çıkarı olacağı için hemen.) Emret ağam!

REŞİT — Gul gula emretmez irica eder oğlum. Ben sizlere irica ederim ancak… Derim ki sözgelimi, ulân Ali, şu benim çifti…

ALİ — Bizim tarla dün ahşam bitti. Bizim oğlan, Amet koleyleyiverir çifti. Elinde galmaz ya, n’olacak…

REŞİT — Amedi de çok severim doğrusu… Sargın oğlandır, çalışkan oğlandır, sessiz oğlandır.

ALİ — Yoluna gurban ağa…

ANA — Görün aha, Amedi böylece gurban edeceğdi öz bubası… (Kıza) Gardaşını gız.

REŞİT — Ben bi şey düşünürüm ağalar… Derim ki şu bizim gızı… Elin itine verdik, gadrini bilmedi. Hani bi yabancıya gitmeden… Bizim Ametlen…

ALİ — (Hop kalkar.) Sabanan hep birlik gidelim tarlaya…

REŞİT — Sonra harmana çıkıncak düğün… Fakat o zamana gadar gayet gizli tutalım.

ALİ — Sürerikde, ekerik de, zahreyi anbara ayağına kadar çekerik. Sen heç keder etme İreşit Ağa.

REŞİT — (Yüzünde bir parıltı yanar.) Senin ne yavuz bi kişi olduğunu bilmez miyim Ali? Şu gadar gonşuluğumuz var. (Kalkar, Çakır da fırlar.) Sana gelincek Çakır, yolda gonuşuruk. Hadi eyvallah Ali.

ALİ — (Kapıda) Gusura galma, ağırlıyamadık.

REŞİT — Ahşam odaya gel de çay, goyfe ne canın çekerse içerik.

ALİ — Eksik olma, uğurlar ola ağam.

(Reşit ile Çakır kapıdan çıkarlar.)

ANA — Ben orada durur muyum gayri. Hemen Amedi aramıya goptum köyün içine. Bubasından önce davranmalı… Yoğsa bizim herifte heç akıl yoh, Gara İreşit’in oğluna gız vereceğine inanır. (Çıkar.)

(Reşit ile Çakır dışarda yürüyerek konuşurlar.)

ALİ — (İçerde sevinçten ne yapacağını şaşırır.)

REŞİT — Hani o Sarı Üsük’len aranızda nizalı, ihtilâflı bi tarla meselesi vardı?…

ÇAKIR — (Umutla.) Üsük ağır basar ağa…

REŞİT — İki zorlu şahit buluncak bi daha celseye sen ağır basan oğlum. Ben şahitleri hazırladım. Ben bu işe el attım, tarlayı gendiğin bil gayri.

ALİ — (İçerde keyifli, kendince hesaplar yaparak.) Ağa yaşasa yaşasa beş yıl…

ÇAKIR — Hay ömrüne bereket ağam.

ALİ — Bilemedin on yıl yaşar…

ÇAKIR — Allah sana uzun ömürler vere…

ALİ — İreşit tahtalı köyü boylayıncak…

ÇAKIR — Dönya durdukca dur ağam.

ALİ — (Zıplar.) Nidecen canım. İreşit Ağa gider de, Ali Ağa gelir bakan… (Kasılır.)

ÇAKIR — Şey… Ağam… Senin gızı…

REŞİT — Yoh adam sen de… Deve çanları ne dermiş, bilmen mi? Dengi dengine, dengi dengine… Ben Ali’ye işi kavi tuta deyi dedim öyle. Dedim emme, demedim de… (Mânalı.) Kim duymuş? (Bir başkasının ağzından sorar gibi) Ulan Çakır, İreşit Ağa senin yanında Çek Ali’ye oğluna gızımı verem de, benim tarlaları sür demiş doğru mu?

ALİ — (İçerde hayalini garantilemek isteyerek) Vallâ ağzıyla dedi be…

ÇAKIR — Yoh hayır, estağfurullâh…

ALİ — Billâ ağzıyla dedi.

ÇAKIR — Öyle bi lâf duymuşluğum yoh.

ALİ — Çakır da ısbat aha.

ÇAKIR— Çek Ali yalan der.

REŞİT — Senin tarla işinde bizim şahitler «Yalan der Sarı Üsük.» deyincek…

ALI — (Gine keyiflenmiştir) O zaman yıh takkeni sırt üstü yat.

REŞİT — Bu Ali tenbel herifin biridir. Tenbellik de dinimizde çoh ağır bi günah. Onu tava getirip çalıştırmaya zorladı mı sevâbı gayet bi böyük olur. Bu benim demem değel, bi derin hocadan duydum ha! Emeğini de vermiyeceh değelik…

(Konuşarak çıkarlar.)

ALİ — (Bu iş iyice aklına yatmış.) Gız Hanım! Amet! Ulan Amet! Ne cehenneme gitti bunlar? Amet! Amet! (Sevinçle çıkar.)

KIZ — (Kalkarak) Vah, vah. Şu garip bubama da bakın Allasen. (Panoyu çevirirken.) Elden ne gelir? (Kız Hanım’ın odasının duvarı meydana çıkar.) Ben ırakta, aha bu odada, el köyünde gelinim ben… (Kapıdan çıkar.)

(Dışarda sol kulis boyunca Haşlak Ali görünür. Boynu bir tarafa eğrice, çelimsiz, sarsak bir adam. Üstü – başı, kasketi yama içinde. Omuzlarına attığı ceketi tazı çulu gibi, lime, lime… Kulisten kendileri görünmeyen çocukların sesleri duyulur)

ÇOCUKLAR — (İçerden)

Haşlak AIi, Haşlak Ali,

Senin avrat nireli?

Haşlak Ali, haşlanmış.

Şeytanlara taşlanmış.

HAŞLAK — (Hırsla döner, homurtuya benzer bir konuşması vardır.) Veled bunlar… Gündüzle me bunlar… (Başını iki tarafa sallar, yoluna devama hazırlanırken…)

ÇOCUKLAR — (İçerden)

Haşlak çimer derede.

Hani bebek nerede?

HAŞLAK — (Döner, kulise hücum ederken) Yettiniz gayri. Anasını, avradını… (Küfürün sonu anlaşılmaz, kaybolur.)

(Kız Hanım kapıdan girer. Ellerinde panonun arkasında kalmış üç minder ve küçük bir bohça vardır. Minderlerin arka tarafları başka renkten olduğu için bu sahnede Kız Hanım’ın minderleri olacaklardır. Minderleri pencerenin altına sıralar. Kapıya kulak verir. Kapının yanına giderek koğuşa teftişe gelecek komutana «Dikkat…» Çekecek bir kıdemli asker gibi bekler. Elleri göğsünde kavuşmuştur. Haşlak Ali nefes nefese ve iyice sarsaklaşmış girer. Ceketi elindedir, bacaklarına vura vura ve anlaşılmaz küfürler ederek kapıyı dolanır.)

HAŞLAK — (Kapıdan girer.)

KIZ — (Saygılı) Hoş gelmişin.

HAŞLAK — (Bakmadan ilerler, ceketi karısına fırlatır.)

KIZ — (Ceketi tutamamıştır. Hemen eğilir, alır)

HAŞLAK — Elin tutmaz mı senin, lân kahpenin eniği?… (Burnundan solur.)

KIZ — (Ceketi silkeliyerek, özür diler yollu) Nasısın?

(Sonra kocasının sert bakışlarından kurtulmak için ceketi duvara asmağa döner.)

HAŞLAK — (Yakalıyamadığı çocukların acısını karısından çıkarmak istercesine, arkası dönük Hanım’ın ensesine bir tokat atar.)

KIZ — (Şaşkın dönmekle beraber, alışıktır da dayağa. Ceketi asmaktan vazgeçerek, tatlılıkla) Giyeceğmiydin yoğsa? Bağışla ağam, bilemedim. Terlemişsin… Üşütme… İş buldun ellahâm… (Ceketi Haşlak’ın omuzuna örtmek ister)

HAŞLAK — (Ceketi kaptığı gibi yere çalar.) Ne işi ulân?

KIZ — (El pençe divan dikile kalır.)

HAŞLAK — Bizim gısmetimiz gapalı, ağnadın mı? (Demin koğuşa teftişe gelen komutan kıdemlinin büyük bir suçunu yakalamıştır, bir tokat atar.)

KIZ — (Eli göğsünden oynamaz, tokata teşekkür eder gibi.) Mevlâ sana ömür vere… Heç keder etme.

HAŞLAK — (Vurur.) Tıkanık diyok sana!

KIZ — (Yukarıdaki gibi) Açılır işallâh. Rabbim seni güçten kuvvetten etmesin.

ÇOCUKLAR — (Uzaklardan)

Haşlak Ali, Haşlak Ali,

Senin avrat nereli?

HAŞLAK — (Küplere biner) Sülâlesini… Sinsilesini…

ÇOCUKLAR — (İçerden)

Haşlak Ali, Haşlak Ali,

Senin avrat nireli?

HAŞLAK — (Karısına bağırır) Görürsünüz şinci nereli. Doğru bubağın evine gız. Hadi! Bubağın köyüne! (Eli ayağı titremektedir, homurtulu konuşması iyice boğuklaşmıştır. Nüzüllü ler gibi titriyerek minderlere uzanır).

KIZ — (Korka korka) N’oldu AIi? N’oldu ağam?

HAŞLAK — Zatı ırahmetli… Anam garı zatı… Derdi anam… (Güçlükle.) Ölmeden… (Konuşamaz.)

KIZ — (Bir şey oluyor sanarak atılır.) Aman Ali.,

HAŞLAK — Get! Get! Dölsüz garı… Gısır avrat… Anam ölmeden derdi… Bu garı hayretmez oğul!. Beş yıl… Tamamı tamamına beş yıl oldu… Getmedik yatır gomadık… Dedesi… Hocası… İlâçlar… (Derin derin nefes alır) Köyün diline… bacak… gadar veletlerin… diline düştük.. (Biraz kendine gelir gibi olur, karısını görerek.) Daha ne beklen gız?

KIZ — (Yalvarır gibi) Ben gidende…

HAŞLAK — Get!

KIZ — Sana kim bahacak? Zelzebin olun deyi… Çorban pişmez, aç kalın deyi…

HAŞLAK — Get, get!

KIZ — Sırtını neyi kim yur, arıtır?

HAŞLAK — Hele bi yol garaltın çekilsin buradan. Anam garı derdi ırâhmetli… Sen gidende, her bi şeylere sahap olurum. Gısmetin görelir… Get, get, get, gız!

KIZ — (Gider üzgün bohçasını alır. Türkü söyler.) Bu derdin dermanı ölümdür gayrı; Dölsüz avrat deyi gınarlar bizi. Eve-köye hangi yüzle varasın? Hısım, gardaş bilem gınarlar bizi. (Kapıdan çıkacakken döner. Sessiz yatan gocasına bakar. Ağır ağır çekine çekine Haşlak’a yaklaşır.) Sağlıcağnan gal. Hakkını helâl et!

HAŞLAK —O ne elindeki?

KIZ — Bohça.

HAŞLAK — Ne var onun içinde gız?

KIZ — Bir, iki göynek neyi…

HAŞLAK — (Oturumuna gelerek) Onca gaymelerim, başlık parası… Bu gadar yemen içmen… Üste bi de beni mi soyan?

KIZ — Yoh vallâ…

HAŞLAK — Aç bakalım, aç.

KIZ — (Durur.)

HAŞLAK — (İyice şüphelenerek bohçaya yapışır.) Goy yere!

KIZ — (Bohçanın bir ucunu bırakmaz.) Vallâ Göynek.

HAŞLAK — Göynek de neyi goyuvermen ucunu? (Kuvvetle çeker bohçayı almıştır.)

KIZ — (Suç üstü yakalanmış gibi ayakta kala kalır.)

HAŞLAK — (Heyecanla bohçayı açarak.) Senin kemiklerini gırmazsam… Seni haşat etmezmezsem…

KIZ — (Çaresiz bir hareketle bohçaya doğru.) Etme Ali.

HAŞLAK — (Bir kaç çamaşır çıkarır atar. Bohça boşalmıştır neredeyse.)

KIZ — (Heyecanı iyice belli olarak gözlerini bohçaya diker.)

HAŞLAK — (Bohçanın en altında bir şey görmüştür, gözleri büyür.) Bu ne gız? (Elini uzatır. Ateşe uzanmış gibi çeker. Kalakalır.)

KIZ — (Atılır. Alır. Elinde bezden yapılmış bir oyuncak bebek vardır. Gözleri Ali’de, bebeği göğsüne bastırarak saklar. Bir süre sessizlik.. Haşlak kafasından duyuyor onları.)

ÇOCUKLAR — (Uzak, belli – belirsiz, belki de Haşlak kafasından duyuyor onları.)

Haşlak çimer derede.

Hani bebek nirede?

HAŞLAK — (Birden fırlar. Bir solukta karısının elinden bebeği kapar. Gözleri koca koca olmuş, ağzı köpüklenmiş, Bebeği kapıya doğru tutup delice bir gülüşle.) Aha bebek! Aha ulân! Aha anasını… Aha dürzünün veletleri… (Canlı bir bebekmiş gibi bir an ümitle gözlerini bebeğe diker) Aha… Aha… (Sonra yavaş yavaş mahzunlaşır.) Aha bizim avrat… Bizim garı bunu… Bizim avrat çaput doğurdu. (Acı acı güler.) Çaput… Hıh!… Çaput!.. (Elinden bebek düşer. Görmeyen gözlerle mindere zor gider. Çöker uzanır.)

KIZ — (Sessizce gider bebeği alır. Göğsüne bastırarak seyirciye.) Evciklerim, evciklerim, küçücük gızken gurduğum, keçi otlatmaya yazıya gidende ahlatın dalında salıncak Irgalardım bebeyi uyuya deyi… Gelin olalı gurudu garnım. Çok gördü Mevlâ canlı bebeyi. (Göz yaşları içinde bohçasını toplar.)

HAŞLAK — (Kıpırdar) Hanım! Gız Hanım!

KIZ — (Bebeği de kor bohçaya, bağlar.)

HAŞLAK — (Doğrularak.) Sana seslenirik gız! Bırah onu. Sırtımı ov azcık.

KIZ — Acer avrat ovar.

HAŞLAK — Senin üstüne evlenir miyim gız?

KIZ — (Kapıya yönelir.)

HAŞLAK — Hele eşikten ayağını dışarı bi at!…

KIZ — (Arkası dönük durur.)

HAŞLAK — Kemilerini gırarım, donuzun gızı seni! Sen gidende ben niderim? Sırtımı kim yur? Aç – açık galırım.

KIZ — (Yan dönerek.) Acer avrat yapar.

HAŞLAK — Acer avradına dedirtme beni! Neyle alınır acer avrat? Gücüm mü yeter başlık virmeye? Çiftim – çubuğum mu var? Yoğsa tarlalarım? Biz zorlan geçinirik. Gonu-gonşu «Bi garip Haşlak.» deyi görürler bizi…

KIZ — (İyice dönmüş) Emme bebek?..

HAŞLAK — Bebek neyle olur? Ağaç değel ki, goy dibine suyu boy atıp gide… Ben ne derim sana? Bilmen mi, gendimizi idareden acizik. (Tekrar yüzü üstü uzanır.) Omuz başlarım, dallarım zılıyo. Ov, hadi!

KIZ — (Bohçayı yere bırakır. Kocasının yanına gider, ovar.)

HAŞLAK — Oh! Oh! Yaşa gız Hanım. Oh. (Derken karısını çeker yanına, yatırır sarılır.) Seni donuzun gurnadığı… Seni itin dölü seni. .

(Bir süre sevişirler.)

KIZ — (Nazlanarak.) Hırlı dur ulân Ali! Sıçtırma sakalını beni…

ÇOCUKLAR — (Yakın.)

Haşlak Çimer derede.

Hani bebek nirede?

Haşlak Ali, haşlanmış,

Şeytanlara taşlanmış.

(Sevişmeye tekrar başlayacaklarken.)

ÇOCUKLAR —

Haşlak çimer derede.

Hani bebek nirede?…

KIZ — (Başını kaldırır.) Bu veledleri susturmalı herif. (Fırlar kalkar. Başörtüsünü düzelterek, çok önemli bir işe kararlı insan haliyle.) Susturmalı bu veledleri… (Düşünür.)

HAŞLAK — Tutamadım, bi güzel ıslatacağdım demincek…

KIZ — Haşlak Ali’nin, haşlak olmadığını göstermeli. Aha hem tüm köye. Tıkamalı ağızlarını namussuzların.

HAŞLAK — (Karısını kolundan çekerek.) Eyi ya, gel aha yanıma… Bi yol daha sınayak.

KIZ — (Kolunu silkeler, köye, dışarı doğru kararlı.) Erim, erkeğim değel misin?

HAŞLAK — Gel dedik gız, yat yanıma!

KIZ — Galk, galk Ali! Galk da bebek gösterelim onlara.

HAŞLAK — Yatmadan bebek? Geçileri mi gaçırdın gız?

KIZ — (Birden koynundan bir altın çıkarır.) Galk Ali, Al şunu!…

HAŞLAK — (Doğrulur.) N’o gız?

KIZ — (Uzatır.) Altın.

HAŞLAK — (Kalkar.) Altın mı? (Alır.) N’olacak bu altın? (Bakar.) Altın ellehâm. Altın vallâ. (Karısına.) Altın mı?

KIZ — (Emir verir gibi) İn doğru şusaya, yola… Bin bi otomobile… Get gazaya… Tez, bunu para et getir!

HAŞLAK — (Şaşırmış bir altına, bir karısına bakar. Altını nasıl ilk görüyorsa, karısının, o güçlü ve kararlı durumunu da ilk defa görüyordur. Ağzı açık baka kalır Kız Hanıma.)

KIZ — Başlık parası edip, sana acer bi garı; bi ferik alacağık.

HAŞLAK — Ne den Hanım?

KIZ — (Hayaller.) Paramız yettiğincek… Öyle bi gız alacağık ki sana… Oğlan çocuklar sıralıya tosunlar gibi…

HAŞLAK — (Gine bir altına bir karısına bakarak garip bir sesle güler.) Oğlan çocuk? Tosun gibi mi den? Tosun gibi.. (Sonra ciddî ve mırıldanır gibi.) Benim gibi değel. Guru, haşlak… Tosun gibi… Tosun gibi…

KIZ — Tez ol! davran Ali!

HAŞLAK — Ha, tez mi? Tosun gibi ya… Tez tez ya. Hemen varam gazaya. Tosun gibi… (Kendisinden umulmıyan bir çeviklikle fırlar, gider.)

ANA — (Girer.) Şu benim aklıma da bakın hele! Geçti bunlar, ben gine de o gön gibi Ameti aramıya goparım.O gön dereye çimmeye getmişti bulamadıydım emme… Amedi şinci eyiden yitiririk.

KIZ — Ey ana, sen beni diğnemedin.

ANA — (Oralı olmadan.) Amet de beni diğnemez. Bizden yüz çevirir, gendi aklına hizmet eder. (Kederlenir.)

KIZ — (Seyirciye.) O altını gelin olmadan anam verdiydi. Ben de Ali’ye verdim ki…

ANA — Alın bakalım, bi daha! Yemeyip – içmeyip sana virdiğimiz altını Haşlağa mı gaptırdın gız? Boyu devrilesi, ben onu sana hep saklıyacağın demedim mi? Çok mühim bi şey olmadan…

KIZ — (Tabii) Çok möhim ana. Aliye acer bi avrat alalım deyi…

ANA — Ne? Üstüne gendi paranla guma mı getirin?

KIZ — Ana çocuk…

ANA — Seninki de çocuk aklı… (Kızgın, kızı iteler.) Beri dur! Bubana çekmişsiniz… (Panoyu çevirir. Ana Hanım’ın odası. Ali Girer.) Babağız gibi akılsız olmuşsunuz.

ALİ — Bakmadığım yer galmadı. Ulan bu bizim garı da… Hani, Hoca’ya garısı «öte get herif!» demiş de döşekte, Hoca altı aylık yol getmiş. «Get!» dedik avrada, getti gelmez. Hanım! Gız Hanım!

ANA — Geldim, geldim. Hoca’dan geri galmam vallâ, bi gidecek yerim olsa…

ALİ — Hanım!

ANA — (Başörtüsünü yeniden bağlıyarak.) Ah şu herife de sizlere ettiğim gibi lâf edebilsem. Köy ganunu böyle. (Ağzına yaşmak vurur) Erkeğin yanında susacağın… Ona gulak vereceğin. Onun dediği olacak.

ALİ — Hanım, nirden gelir sesin gız?

ANA — (Koşarak kapıdan girer.) Bana mı seslendin?

ALİ — Yoh Goca Hasan’ın öküzüne seslendim. Nirdesin gız? Biz burada İreşit ağa ilen mencilis gurmuşuk ki, sizi gurtarak…

ANA — Ne gibi herif?

ALİ — Amet nirde?

ANA — Habarım yoh.

ALİ — De ona, çift bitti deyi sürüye gitmez it gibi başı boş gezmek yoh. İrençber adamın işi bitmez.

ANA — Ne var ki?

ALİ — Çift var çift.

ANA — (Bir şey bilmiyormuş gibi.) Ne çifti? Hangi tarla?

ALİ — Tarla çoğalıyo garı. (Birden keyifleniverir.) Ben bilem gideceğim, ben. Hadi sana da deyi verem. Emme bah sen de bi başkalarına duyurun, küreyin sapıylan kemiklerini gırarım. (Neşeli) İreşit Ağa kızını, Zeynebi bizim oğlana viriyo.

ANA — (Susar.)

ALİ — (Karısından beklediği tepkiyi bulamayınca keyfi kaçar). Gara İreşit’in gızı derim avrat.

ANA — (Lâf olsun diye.) Vereceğmiş mi?

ALİ — (Karısı ile içinde başkaldırmış şüpheye de cevap vererek.) Şahitli, ısbatlı bi iş bu ulân.

ANA — (Hemen) Oyun etmesin?

ALİ — (Reşit oyun etmiş gibi kızarak.) Yıkıl annacımdan! Tez yıkıl! Bana Ameti bul!

(Ana davranırken Amet girer. Bir işlik bir şalvar üzerinde, saçının ucu kasketinden alına düşmüş. Yeni bıyıkları terlemiş ince bir delikanlı. İçine kapanık ve saygılı. Bıçak kemiğe dayanmadıktan sonra kimseyi kırmak istemez.)

ALİ — Nerdesin Amet? (Sesinde para edecek malını öven bir tüccarın tonu.) Nerdesin goçum benim? Aslanım. (Karısına.) Sen hadi hayvanlara bah. Biz Ametlen erkek erkeğe gonuşacağık. Gosgoca delikanlı oldu bahsene. Değel mi ulân Amet.

ANA — (Heyecanla oğlunun ağzından çıkacak lâfı bekler.)

AHMET — Yoh, anam zarar etmez.

ANA — (Sevinir.)

ALİ — Ana, mana ulâ… Hepiciği esik etek sayılır bunun.

AHMET — (Anasına bakar, susar.)

ANA — (Çaresiz çıkar. Kirmanı çıkarır. Kulağını odaya vererek) Biliyom günâhı çoh böyük kapı diğnemenin. Yarın öte tarafta kızgın kurşun akıtacaklar. Emme görüyonuz aha, nideyim? (Yün eğerir bir taraftan.)

ALİ — Çök bakalım hele Amet, goçum.

AHMET — (Babasının karşısına eski okuldaki öğrenci gibi oturur.)

ALİ — (Kara Reşit’in tarlalarına konmuş da Ali Ağa olmuş gibi konuşur.) İlkin sana bi böyük lâfı edem Amet. Sen sen ol, oğlum, garı gısmına heç mi heç yüz virme. Esik etek dediğin senin, esiktir. Anan da olsa.

AHMET — (Bir hareket.)

ALİ — Öyledir. Gözeli de birdir, çirkini de… Gelini de, gızı da… Şeher garıları görün gazaya vardığında, boyalı, süslü… Onlar da aynı kapıya çıkar ula. Hepiciği esik ve de noksan… Mevlâ erkek gullarını daha bi eyi ve üstün halkeylemiştir. Bu benim demem değel, İreşit Ağa söyler ha. (Aklı Reşit Ağaya takılıverir.) İreşit Ağa deyincek de azcık eylen. Töbe, ne azcığı? İreşit Ağa adı geçende dur durduğun yerde. İreşit Ağa çoh bi böyük zattır.O bi öle, cennet mekândır yeri. Bu tarafta da varyetli, varyetli olmayı emme, neylesin dönyayı İreşit Ağa? Bi ayak önce göçüp mertebesine bulacak o, görün.

AHMET — Hasta mı ki “buba?

ALİ — Böyle adamlar o tarafa yerleri açılıncak hemen göçüp giderler. Kadir hoca hastalıktan mı öldü? Yoh, haşâ, çığırdılar tedili mekân eyledi. Demem şu ki Amet, biz İreşit Ağanın hizmetine gireceğik. Böyle edende hemi sevap kazanacağık…

ANA — Tarlalarını sürüp hava alacağık.

ALİ — Hemi de bi faydamız olacak.

AHMET — Nası buba?

ALİ — (Bacak değiştirir.) Acele etme!

AHMET — (Bir çöple yere bir şeyler çizer, bekler.)

ALİ — Sen benim bi tene erkek evlâdımsın. Ben altı tene bacıların, sen yedi, anan, ben… Dokuz nofösa bakıp, meydana çıkarıncaya dek, aman oy Amet, dinim imanım gevredi.

ANA — Yalân ben böyüttüm onları.

ALİ — (Ahmetin bir ara çöpü durdurması üzerine.) Hakkı yenmez. Anan garı da çalıştı. Çalıştı emme, kökten guvvetli olmayıncak n’olur? Altı-üstü bi tarla. Bi tarla ne virirse onu yen oğul. Hep o tarlada çalışır, dinlendiremen, nadas edemen… (Sigara yakar.)

ANA — Bencileyin. Gâvur herif beni anlatır vallâ..

ALİ — Yorulur, tükenir tarla.

ANA — Oy, bellerim sızım sızım sızlıyo.

ALİ — Aha sana galacak tarla da bu ulâ.

AHMET — (Düşünceli, şekiller çizer.)

ALİ — Emme gayrı heç gorkma Amet, kahpe felek bize güldü.

AHMET — (Çöp durur, babasına bakar.)

ALİ — Aman oğlum sıkı dur, sana çok böyük bimüjdem var. Aramızda galsın aman.

AHMET — Buyur buba?

ALİ — Gara İreşit’in gızı var ya, o gocaman İreşit Ağa, o fırıldaklı İreşit ağa, aha o, gızını sana virecek.

AHMET — (Müjde onun için kötü haber yerine geçmiştir. Çöp yerde ağır, düşünceli çizgiler çizer.)

ALİ — (Oğlunu utandı, inanmadı sanarak.) Vallâ ulân, billâ Amet. Gara İreşitin kızı ne demek bilin mi?

AHMET — (Ona göre ne olduğunu çöpün değişen çizgilerinden anlamak mümkün.)

ALİ — (Ama ona göre) İreşit Ağanın gızından gayri kimseleri yoh. Herif şinciden çiftini – çubuğunu bize emanet eder. Yarın sabanan – Allah’ın izniynen – onun tarlalarını sürmeye bulaşalım. Hadi goçum, şura uzan bi gözel uyu. Bende şöyle bi köy içini dolanam. Bizi güçük görenlere bıyık altından gülem. (Kalkar, sigarasını savurtarak kasılır.) «Hele azcık beklen anasını bellediklerim, azıcık…» diyem. (Duman üflüyerek.) Duman savurtam sıfatlarına, keyf olam. (Çıkar.)

(Ahmet’in çöpü şaşırmış çizgiler çizmeye başlamıştır ki Ana damlar.)

ANA — Anasının guzusu, bi tenecik Amedim niden?

AHMET — (Çöple meşgûl) Heç ana.

ANA — Neye öyle guru yerlerde oturun?

AHMET — (Çöpü kızgın atar, kalkar, kapıya yönelir.)

ANA — Nire Amet? Anandan mı gaçan ulâ? O gadar bubanlan gonuştun da, anan garı gelincek kaçan mı tosunum? Bubanlan ne gonuştun, bana heç ilâzım değel. Emme bu garip anağın da sana diyecekleri var. Diğne bi yol…

AHMET — Ana işim var.

ANA — Şu başıma gelenlere bah hele. Bitenecik Amedim «İşim var.» deyi anasını çiğner gider. (Sesini yükselterek.) Başıma bunlarda mı gelecekti gonşular? Ben onu garnımda taşıyam dokuz ay on gün… Hemi Ağustasun ısıcağında…Hemi orak biçende… Hemi gursağında ak südüm olsun… Yetiştirip bu gönlere çıkaram da…O beni tarlalara saçılmış darılar misâli eksin geçsin. Oy gonşular, gonşular…

AHMET — (Kapı ve anası arasında bocalar.) Ana etme!

ANA — Amanın bu gönleride mi göreceğdim?

AHMET — De bakalım ana?

ANA — Get guzum, get oğul! Ben yolunu bağlamayım senin. Get işine bah. (Dertli dertli) Beni diğneyip de n’olacak? Bu garip anacığının ne diyeceği olur ki? Bi esik etek, esik, biçare, fakir…

AHMET — Fakir şeytan ana. Ne bi derdin varsa bana de ana.

ANA — (Birden oğlunu okşayarak.) Gurbanlar ola anan sana. Amedim, bitenem. Gara gözlü guzum. Anasına sahap çıkan tosunum. Ne bi derdim varsa sana deyim ha? Benim derdim ne olur Amet? Benim derdim sen guzum. Seni vaktiken everem, gücünü görem derim.

AHMET — (Başını başka yere çevirir.)

ANA — Bunda sıkılacak ne var ulâ? Bi deliganlı nasıl çift dürer?.

AHMET — Çift… (Yüzü asılır.)

ANA — He vallâ… Çift sürmek nası ayıp değelse…

AHMET — Bırah şu çifti ana.

ANA — Biliyom, çiften bıhtın… Tarla işleri, çift olsun, orak, harman olsun uğraştırıcı… Her yıl oluk gibi ter akıtırık «Boz yazı» nın düzüne… Ben sana eskisi gibi yardım edemem pek. Bellerim Amet, bellerim. Buban dersen…

AHMET — Bırah bubamı..

ANA — (Sevinir.) Buban bizi bırahır işlen – güçlen oğul. Kendi bi sapanın ucundan tutsa, bi öküze «deh» dese ya. Töbe yapmaz. Hani ya Amet, derimkine, yalnız galırık biz. Oy bellerim, bellerim. Ben ağrılıklı oldum, ben gocadım. Eve bi gelin getirmenin zamanı yani. Geldi de geçer bilem hani… Doğru demem mi, sen hak vir?

AHMET — (Sesi çıkmaz.)

ANA — Hak ver oğul?

AHMET — Eyi emme…

ANA — (Anlaşma olacak, sevinerek.) De anasının guzusu?

AHMET — Geçimimiz gıt.

ANA — (Hemen) Başlık parası… Düğün masarıfı…

AHMET — He ..

ANA — Anan her bi şeyleri hesap etti.

AHMET — (Bir umut.) Deme ana?

ANA — Gara geceleri anan uyur mu senin ulâ? Hep seni düşünürüm. Heç bi masarıfsız gız gelecek eve… Gaçacak sana…

AHMET — (Bir şeyler sezerek.) Kim?

ANA — Kim bilin mi? Sofuların gızı Hatçe.

AHMET — (Hayâl kırıklığı ile birden.) Hatçe? Katır Hatçe?

ANA — Hay ağzını öpeyim oğul. Yiğit namıylan söylenir. Bu Hatçe denen gızın güçlü – guvvetli golları var ki tuttuğunu goparır. Ver eline orağı salıver ekinin. içine, valâ goca bi tarlayı ahşama vardırmaz haklayıverir sana. İrençber adamın ya tarlası, ya garısı güçlü olmalı, derler. Aha bu gızı, hec çekinme, goş bizim sarı öküzün yenina… Öküz tükenir de, Hatçe gız durmaz zorlar bi yandan.

AHMET — (Gine kapıya yönelir.)

ANA — Nere Amet? Sen ne den oğul? Bi lâf et Amet. Dölün, doğacak bebeleri düşün Amet. Hatçe öyle oğlanlar doğurur ki sana, pehlivan olurlar. Pehlivan olurlar da kimseler elini tutamaz köyde.

AHMET — (Kapıdan çıkarken.) Hele bi dolanalım ana.

ANA — (Arkasından çıkar, sesi panonun arkasından gelir.) Bah eyi düşün Amet. Başlık parası virecek halımız yoh bizim…

AHMET — (Önde görünür.)

ANA — (Arkada.) Gızlar çoh yösek fiyat. Gız bubaları çoh yösekten alırlar.

AHMET — (Kuliste kaybolur.)

KIZ — (Seyirciye) Anam doğru der vallâ…

ANA — (Oğlunun arkasından bakar, oracığa çöküverir.)

KIZ — (Devamla.) Başıma geldi de biliyom. Bizim herif altını para edip gelincek, gız aramaya galktık. (Panoyu çevirir. Kız Hanım’ın odası… Haşlak Ali bir içeri, bir dışarı sabırsızlanarak bekler. Bir ara minderleri dışarıdan getirerek yerlerine kor. Kız bu arada kapıya dolanmıştır. Az sonra yorgun – argın kapıdan girer.)

HAŞLAK — (Atılır.) N’oldu gız?

KIZ — (Zor durur ayakta.) Ayaklarıma gara sular indi herif. (Oturur.) Köy bırahmadım gezmedik.

HAŞLAK — (Merak içinde karşısına oturarak) Ey yani… Bu iş olmuyo mu?

KIZ — Olacak, olacak… Emme…

HAŞLAK — Emmesi ne? Tez de gız.

KIZ — Para az. Bu paraya… Te ileride bi köy var: «Eşşekçiler» derler adına…

HAŞLAK — He, he?

KIZ —O gadar köy içinde, ancak orada bi gız buldum bu paraya.

HAŞLAK — Eyi ya…

KIZ — Emme… Hani… Bi özürü var… Gözleri…

HAŞLAK — Az mı görürmüş?

KIZ — Heç görmezmiş.

HAŞLAK — (Küskün kalkar.) Ben neyleyim kör gızı? Ağnaşıldı sen gendine gözel bi guma istemiyon.

KIZ — Gözel guma istemesem bilem körünü ister miyim? «Şöyle et, böyle tut.» deyi ona iş gördürmek varkene niye kör gızı alayım? Vallâ inan, sırf parası bize uygun deyi Ali…

HAŞLAK — (Aklına yatarak, gine karısının karşısına geçer.)

KIZ — Bi de pek arayıp soranı olmaz deyi… Anası, bubası yoğmuş. «Eşşekciler» de, gız bi hısmının yanında hayrına dururmuş. İşleri ters getmiş hısmının… Ne fiyata olursa olsun elden çıkarmak isterler o yüzden…

HAŞLAK — Alalım öyleyse…

KIZ — Bu kör gızın sülâlesi gayetle bi doğurganmış hemi de. Bize de zatı bu ilâzım. Halası, deyzesi, emmi gızları enik gibi, ha babam gurnarlarmış boyuna.

HAŞLAK — (Gine küser.) İstemez! Ben bahamam o gadarına…

KIZ —O senin elinde bi şey..

HAŞLAK — Nası?

KIZ — Onunlan az yatan.

HAŞLAK — Emme bah, ayağı uğurlu gelir de, geçimimiz düzelirse… (Geçimi düzelmiş gibi sevinerek) Bah geçimimiz düzelende… Boy boy sıralasın be!.. Heç gorkmam.

KIZ — Biri eşikte, biri beşikte…

HAŞLAK — Biri garnında.. Tosun gibi… Alalım gız, tez alalım. (Dışarıya yumruk sıkar.) Gösterelim şu namussuzlara. (Kapıdan çıkarlar.)

KIZ — (Öne gelerek.) Ali ile birlikte vardık «Eşşekçiler» e, kör gızı almağa…

ANA — (Kalkar.) Öyle bi çırpıda varılmaz «Eşşekciler» e.

KIZ — (Kenara çekilir) Buyur ana.

ANA — (Panoyu çevirir, minderleri getirir, kirmanı çıkarıp yün eğirerek) Tiryaki adamın cüveresi neyse bizimki de kirman. Bi efkar basar sarılın kirmana.. Azcık keyiflenin gine girman. (Türkü söyler.)

Dam dibinde dinelmiş kirman çevirir,

Yar yolları bize düşer mi acep?

Yün tükenmez de ömür tükenir,

Yar yolları bura düşer mi acep.

Gızlığımdan galma bi türkü çağırırdım.

ALİ — (Kapıdan girerek) N’o gız? Keyiflisin bakıyom?

ANA — Yoh. «Türkü dert ürkütür» derler de…

ALİ — Gara İreşit’in gızının kaynanası olacağın; derdin sırası mı?

ANA — Heç aklıma yatmaz. Bah herif, bah Ali, bah ağam… Bu İreşit denen…

ALİ — (Parlar) Çok çenelenme bahalım! (Elini kaldırır) Şinci vuruncak ağzını alganlara bularım.

(Foter Hasan kapıdan girer. Üzerinde yer yer parlamış, yakasının eskiyen yerleri aynı kumaştan yamanmış lâcivert bir elbise… Mor renge çalan gömleğinin üst düğmesi de ilikli ve boyun bağsız. Ceketin küçük mendil cebinde, kırık tarak, dolma kalem sapı ve pembe mendil… Başında ucuz cinsten bir hayli rengi atmış bir fötr şapka. Elinde tahta valiz. Gözünde iki camının biri çatlak iri güneş gözlüğü, Foter’in yüzünü kapayıp yalnız «Şehir – köy işi» bıyıklarını meydana bırakmış.)

FOTER — (Arkadan Ali’nin eline yapışarak.) Hey!Gadın dövmek ganunen yasaktır.

ALİ — (Elini kurtarmak istiyerek şaşkın döner.)

ANA — (O da şaşırmakla beraber.) Neden hay efendi? Yasak öyle mi?

FOTER — (Sert.) Yasak!

ANA — Bâh hele! Biz garıları Hökümet aramaz heç, suval etmez sanırdım.

ALİ — (Tanıyarak.) Sen misin ulâ Foter?

ANA — (İyice sevinerek.) Vıy Foter mi o?

FOTER — (Ali’nin elini bırakarak valizi yere kor. Şapkayı çıkarıp göstererek.) Foter deyi buna derler. Ben Hasan. İIkin böyle şapka geydik diye köyde namımız öyle galdı.

ANA — Döndün he? Hoş gelmişin, buyur çök.

FOTER — Ben çökmem, otururum. (Yerinde kalakalmış Ali’ye) Öyle değel mi Ali Ağa?

ALİ — (Aklı başka yerde, canı sıkkın.) İkisi de bi kapıya çıkar.

FOTER — Değel. (Omuzundan tutup Ali’yi mindere çöktürerek) Buna çökme derler. (Kendi de valizin ucuna ilişerek.) Buna da oturma. (Anaya.) Yenge sen çöken mi oturun mu?

ANA — (Şikâyet yollu.) Ne gezer; ben ayakta dinelirim gardaş.

FOTER — Şeherde olsa, böyle iki erkek oturan da; garı gısmı yatar. Ne den Ali Ağa?

ALİ — (Düşünceli) Desene şeher, köyün tersi olur.

FOTER — Surat etme be Ali Ağa… Yengemi hatırım için bağışla. Neş’elen hele. Boş ver, bah biz geldik.

ALİ — (O geldi diye kızıyor, lâf olsun diye.) Geldin mi?

FOTER — Şeherle köy arasında kaldık.

ANA — Gül gibi garın, bebek yoluna bakıp dururlar… Varıp habar edem, sevinirler…

ALİ — (Ters ters.) Dur durduğun verde gız. Ne gül gibi garısı hem… Kimden lâf eden? Ganbur Zeynep değel mi dediğin? Böyle bi adama… Mamur sınıfından ve şeherden olmuş Foter. Burada yapamaz gayri. O gadar tarla sürülecek, ekilecek, biçilecek… Harman… daha yığınan iş…

FOTER — Dediklerin doğru ama, şeherde de yaşanmaz.

ALİ — (Hemen) Duyan da essâh sanacak. Bizi heç mi şeher görmedi sanın. Şeher yerin gözüne gurban. Yollarına bal dök. Yala. Geceleyin pırıl pırıl şavkı vurur ki ıraktan, göğ tüm yıldızıynan yere indi sanın. Aha bu bizimki de yaşama mı ulâ? Bi daha dönyaya gelecek olsam şeherli gelmek isterim, sen ne den Foter? Gara İreşit’in malı – mülkü bi yana, şeherde bi goyfede oturmak bi yana…

FOTER — Goyfeye nasıl gidilir?

ALİ — Nasıl göynün çekerse… İster bi ahbabınla…

ANA — (Kocası ile alttan güreşmek gerektiğini anlıyarak.) Parası yoğsa?

FOTER — Ahbabınla değel, bi başına bile adamı sokmazlar içeri.

ALI — Çalış. Goca şeherde iş mi tükenir?

FOTER — Tasilim yoh Ali Ağa, tasilim. Amelelik olduktan sonra, bura ordan eyi.

ANA — Burada her bi şeyleri var.

FOTER — (Ana’ya hak vererek.) Büyük yerde küçük adam olmadansa…

ANA — Köyde Gara İreşit’in güveyi olmak daha eyidir. Geçen İreşit Ağa bizdeydi…

FOTER — (İlgiyle) Neye gelmiş?

ANA — Bizim heriflen bi işi varmış da…

ALİ — (Ana’ya ters ters bakar. Patladı patlayacak.)

FOTER — Benim için ne der? Siz yakın gonşususunuz deyi ilkin bura geldim. Çekindim de..

ANA — Gelse elimi öpse…

ALİ — (Patlar.) Ulân avrat! (Foter’e) Avratlara dayak atılmasın deyi Hökümet ganun çıkarmış den. Gelsin de Hökümet bu bizim garıyı görsün. Dakkesinde o ganunu galdırdığı gibi, bu garının mazarrat işleri için cenderme virir emrime üstelik. (Çok ciddi.) Eyi ki doğrudan getmedin Gara İreşit’e… Kimse görmedi ya gelirkene?

FOTER — (Korkak bir adam olduğu belli olur) Neden soran? Vurduracak mı?

ALİ — Ne furdurması…..

ANA — Yoh canım…

FOTER — (Sevinerek) Ey kim görürse görsün o zaman.

ANA — Öyle ya..

ALİ — Gendi furacak, gendi!

FOTER — (Siner.) Etme Ali Ağa? (Kapıya bakarak) kimse görmedi bereket…

ALİ — «O deyyusu furup namusumu temizlemezsem, bana da Gara İreşit demesinler.» diyo. «Hele bi yol şu tarla işleri hitam bula, o iti nirede olursa olsun bulup anlının şakına dayıyacağım namluyu.» deyi gözleri döndü, asıldı da tabancaya, gaçacak delik aradık gorkudan.

FOTER — (Kapıdan görünmemeye çalışarak.) Bu haber kötü işte.

ALİ — Bizde daha beteri de var habarın. «Böylesini furmak caizdir. böyle ırz ve de namus düşmanlarını.» diyo. «Benim gelirim var. Gider yatarım mapus damında. Oradan eyi ibâdet yeri mi olur? Köy ağası olanadek, vara dam ağası olalım.» diyo. Tatlı canını seversen, tezinden sen bu köyü terket gardaşım.

FOTER — Ey ama bu benim ganuni garım.

ANA — (Her şeyi göze alarak.) He, doğru der.

ALİ — (Tepesi atarak karısına) Azıcık eylen, senin de cuvabını şinci verecem. (Foter’e) Şeherde eyleneli köy ganununun aklından çıktığı belli. Bah şinci… (Karısına giderek) Ben şu çenesine tükürdüğümün garısını bi gözel ıslatam da… (Sille, tokat Ana’yı döver. Ana eliyle başını koruyarak yere yığılır.) Zatı demincek yarı galdıydı. Yasakmış madem… Nirde ganun? (Foter’e) Dayağın daha çoğunu haketti emme… Bağırır – çığırır da gonşular gelir deyi bırakırım. Bize en yakın gonşu da bilin İreşit Ağa. (Kelimelere basa basa)İreşit Ağa gelincek de… Sen istediğin gader «Ganun» de, diğner mi herif, o da sana tabanca namlusu gösterir. (Mindere oturup sigara yakarak.) Yattı mı aklına?

(Ali sigara içer. Foter şaşkın ve düşünceli bir Ali’ye, bir kapıya bir de yerde yığılı Ana’ya bakarken orada ışıklar kararır. Sahnenin önünde Lokal bir ışık altında Ana – Kız buluşurlar.)

ANA — (Belini tutarak) Haşlak’ta dayak var mıydı gız?

KIZ — (Kaybetmekten korkarak hemen) Ne demezsin ana? (Seyirciyi göstererek) Ana onlar biliyo… Sen gine lâf eden deyi döver bubam. Ben ses etmeden yerdim.

ANA — (Elleri belinde) Aklıma yattı gayri. El at yarıştırır, biz dert yarıştıracağık ağnaşılan. Emme bellerim tutmuyo. Demem o ki şöyle çökek de az diğnenek. Millet de nefes alsın birez.

(Çökerler. Ana, Kızın dizine yatar. Lokal ışık söner. Salonun ışıkları yanar. İki kadın uyurlar.)

(Ara bitip seyirciler yerini aldıktan sonra kadınların nefes alışları, Ana’nın horultusu kısa bir süre daha devam eder. Derken Kız uyanır. Esner, seyirciyi görünce utanır, hemen Ana’yı dürter. Ana da uyanır. Rahatsız edilmiş bir hali vardır. Esner. Seyirciye gözü takılır. Hemen baş örtüsünü topluyarak kalkar. Kız da kalkar.)

ANA — Gusura galman gözünün yağını yedikle rim… Serilip galdık huzurunuzda… Beklettik, ayıp ettik… Emme bi düş gördüm, heç sorman… (Düşün etkisi altında gülümser.) Hatçe gızı almıştık bizim oğlana düşümde… Bizim herif derseniz, bi çoban iti, bi çomar olmuş boyuna ürer… Emme diş geçiremez, Hat çeden gorgar. Hatçe her bi işleri çevirir. Ben bi köşede… Elimi sıcak sudan soğuk suya sokturmaz. Üste ağrılı yerlerimi, belimi bi gözel ovar… (Dimdik olarak.) Yalân olmasın aha gendime geldim.

KIZ — (Anasına, çekingen) Ben de Ali’yi gördüm,

ANA — Niderdi gız?

KIZ — (Utanarak, örtüsünün ucuyla oynar.)

ANA — Ağnaşıldı. Bi herif gündüzleyin garısını sevmezse, aha böyle düşünde sever.

KIZ — (Karşı kor.) Yoh, Ali Beni…

ANA — Severdi deyiceğin emme… Demincek de dayak attı derdin ya…

KIZ —O başta… (Hayalliyerek.) Kör gız gelincek gadrimi gıymetimi ağnadı. Çünki kör gız bi belâ. Biz onu ucuza aldık deyi sevinirkene, o bize pahalıya oturmaya başladı. Mevlâ gözünün ferini almış da garnına, diline, gulağına virmiş. Üstelik huysuz. Adımız «Gocaavrat»a çıhtı. Hani gendi üstümüze geldi, «Ferik» ya.. Bereket garnı şişmeye başladı. Garnıynan birlik kör gız da şişmeye, daha bi beter kasılmaya başladı. Biz kapısında emir gulu…

KÖR KIZ — (Sesi içerden.) Gız Gocaavrat, suyu ılıt tez.

KIZ — Sinci. (Su götürür gibi.) Su hazır.

KÖR KIZ — Gocaavrat, elimi yu.

KIZ — Şinci. Hemen ibrik, leğen goştururum. (Koşturur gibi.)

KÖR KIZ — Gocaavrat saçımı tara.

KIZ — Geldim, geldim. Saçını tararım. (Tarar gibi.)

KÖR KIZ — Gız gocaavrat, güne çıhar beni.

KIZ — Güne çıharırım.

KÖR KIZ — Abdasa gidecem.

KIZ — Götürürüm.

KÖR KIZ — Garnım Aç.

KIZ — Her bi şeyleri de yemez. Bi defasında tavuk deyi tutdurdu da – Allah biliyo, sizden ne saklayım – Ali Yukarı mahalleden tavuk çaldı geldi. (Ellerini göğsünde kavuşturarak) Aha böyle bekler olduk iş buyura deyi. Çocuğun hatırına… Ali’nin hatırına… Biçare herif keyften uçar o gönlerde…

(Haşlak neşeli, kulisten Kız’ın yanına gelir. Kendisine güveni artmış dipdiri bir adam olmuş neredeyse. Kasketi bile hafif yan yatmış.)

HAŞLAK — Ne yapan Hanım? Nirde ferik?

KIZ — İçerde…

HAŞLAK — Al gel bura, tez.

KIZ — Olur.

HAŞLAK — (Neş’eli gezinerek) Hele bi yürütelim bahalım. (Çocukların arkasından bağırdıkları kulise doğru) Analarını sattığımın veletleri. Haydin şinci de bağırsanız ya… «Hani bebek nerede?» Aha bebek.

(Kör Kız ile Kız girmişlerdir. Kör Kız ablak suratlı, gözü görmeyen insanlarda olduğu gibi iki tarafına hafifce sallanan yaşlıca bir kadın. Haşlak’ın haberi olmadan geldikleri için «Aha Bebek!» diye içeriyi göstermek isterken Haşlak’ın eli tam Kör Kızın karnına gitmiştir.)

HAŞLAK — (Farkına vararak üsteler.) Aha bebek burada. Bahalım oğlan mı, gız mı? Yürü bahalım şöyle, bi aşağa, bi yuharı…

KÖR KIZ — N’olacak Haşlak?

HAŞLAK — Yürü hele. Bi ahbabın tarifine göre, oğlan mı gız mı olduğü belli olurmuş. Ben tarifi aldım. Sen yürü!

(Kadınlar yürürler. Haşlak önemle Kör Kızın arkasından bakar. Koşarak öne geçer; bakar. Sonra büyük bir sevinçle kasketini çıkarıp yere çalar.)

HAŞLAK — Oğlan be! Vallâ oğlan! (Oynamıya başlar.) Billâ oğlan! (Vallâ oğlan! (Kasketini alıp acele başına giyerek) Ne durursunuz, haydin siz de… (Kadınların arasına girerek onları da oynatır.)

HEPSİ — (Oynayarak.)

Haşlak Ali, Haşlak Ali,

Oğlan olur bebeleri…

(Derken Haşlak, Kör Kızın koluna girer, çıkarlar.)

ANA — Bi de Ali beni severdi den (Gidenleri gösterir.)

KIZ — Öyle getti emme ana…

(Haşlak çevresine, ev tarafına bakınarak ayaklarının ucuna basa basa girer.)

KIZ — Böyle de geldi.

HAŞLAK — (Fısıltılı.) Gız Hanım! Bah sana ne diyecem. Senin hakkın yenilmez. Sen benim evimin temelisin. Orta direğisin. Vallâ gız…

KIZ — (Küskün) Ben gocaavrat.

HAŞLAK — «Malım mülküm gocaavrat – Samur kürküm gocaavrat.» deyi türkü çığırırlar, ne haber?(İçeriyi işaret edip, sesini daha kısarak) 0 bi gurnayacak eşşek.O bi yumurtaya bastırılmış tavuk. «Garıyı döl, herifi yol gocatır» dirler. Sen hep böyle galın kötü mü?O doğursun koyver. Hele bi yol doğura. Ben onun çaresine bakarım. Sana töbe lâf ettirmem.O1mazsa azıtırım. (Durur.) Gel seni bi öpem gız. N’olur?

KIZ — (Nazlı.) Ne eden, gören olur.

HAŞLAK — Etme gız.

KÖR KIZ — (Görünerek) Gız gocaavrat, niden avluda?

KIZ — (Haşlak’ı iteler, heyecanla.) Aman tez gaç.

(Haşlak kaçar. Bir kenara saklanarak dinler).

KIZ — Buyur, bir emrin mi var ferik?

KÖR KIZ — Gırığın mı o?

KIZ — Garnın aç mı?

KÖR KIZ — Demek Haşlağa boynuz yaldızlatın gız?

KIZ — (Birden) Allah etmiye.

KÖR KIZ — Kimidi o ya, güpür güpür gaçan?

KIZ — (Susar.)

KÖR KIZ — (Haince) Demek senin ardına dolanan erkek de bulunurmuş ha? Ne bok olduğunu bile bile… Yoh adam sen de. Kimise o herif, gönül eyler bana galırsa.

KIZ — (Gururuna, kadınlığına dokunulmuştur. Lâflar elinde olmadan ağzından çıkar.) Yanılın ferik, yanılın. Beni seviyo.

KÖR KIZ — Vay orospu, vay.

KIZ — (Gene ne dediğini bilmeden.) Ağzını topla gız. O benim bi tene ve daim sevdiğim biri…

KÖR KIZ — Ya Ali?

KIZ — («O» der gibilerden.) He… Ali…

KÖR KIZ — (Ali’den korktu sanarak.) Ya Ali’ye duyuracak olsam ne der?

KIZ — (Susar.)

KÖR KIZ — Susma. cuvap ver! Haşlak bi duyacak olsa garaltını ortadan galdırmaz mı gız senin?

KIZ — (Susar.)

KÖR KİZ — Galdırmayı galdırır emme, sen ölende n’olacah? Sen bi çukur doldurun mezerlikte… Sana yanmam… Haşlak mapuslara düşer de ona yanarım… En möhimi de ben ortalarda galırım. Hizmetimi kim görecek o vakit? Garnım, burnumda, görün… Bebek doğacak.. Lohusa döşeklerinde bi başıma niderim?

KIZ — Heç gorkma ferik… Ben baharım.

KÖR KIZ — Biz de susacağık çaresiz. Emme bak gaçmaca yoh. Goca avlu… Burada n’iderseniz edin. Ne yapalım, sen de öylece gönül eyle. Mevlâ günâh yazmaya, neylersin birbirimize muhtacız. Benim gulaklarım eyi duyar. Bi şey olanda… (Başıyla içeriyi işaret eder.) Hani ağnan ya. Haşlak ne gelecek olursa… İçerden «Gocaavrat» deyi ünlerim.

KIZ — (Beğenmemiş) Gocaavrat!…

KÖR KIZ — (Anlayışla) «Gız Hanım bacı.» deyi… Birbirimizi gollarık gayrik. Sen benim gözüm olun, ben senin gulağın. (Kız’a bi çimdik atarak, mânâlı.) Ben içeri gidem… Gidem de yatam… (Etrafı yoklıyarak çıkar.)

KIZ — (Endişeli) Aman Ali’yi görüp demeli. Bu kör gız guma. Guma dersen ev içinde düşman demek. Bize oyun eder de namusumuz iki paralık olur.

HAŞLAK — (Sessizce gelmiştir arkadan, fısıltılı.) Ben hepiciğini diğnedim gız. Onun garnının içini de öğrendim. (Sarılıp öper.) Böylece gayri… (Gine öper.) Gizlisi de gayet bi tatlı olur bu işin… Daha ne isten?

KIZ — (Aklı Kör Kız’da) Bah hele şu kör garıya. Sana boynuz takdırmayı gabüllenir. Sakın lâf etme Ali, sesinden alır da…

HAŞLAK — Çök gız… (Karısını oturtur.)

KIZ— Lâf etme ulân… Lâf etme… Sana lâf etme derik be herif…

(Beraberce sarılıp yatarlar, sessiz sevişirler.)

KIZ — (Korku ile kalkar.) Get gayri.

HAŞLAK — (0 da kalkar.) Emme gız… İşi tam tadında ne boşlan gavurun gızı? (Şehvetle üzerine yürür.)

KIZ — (Geri çekilerek fısıltılı.) Görecekler… İrezil olacağık.

HAŞLAK — (İstekten gözü dönmüş bağırır.) Nikâhlım değel misin?

KÖR KIZ — (İçerden) Gız hanım bacı!

KIZ — (Korku ile, içeriyi işaret eder.) Get, get! Hemen get! Yarın ahşam, ortalık garardıktan sonra, Kayfeye neyi deyi bi mahane uydurun..

HAŞLAK — Ulân… Bah emme… Eh… Yarın ahşam emme… (Keyifsiz Çıkar.)

KIZ — (Haşlak’ın arkasından sevgiyle bakar.O kaybolunca döner, yüzü o günlerin etkisi ile sevinç içindedir.)

ANA — Niye evi terk etti peki?

KIZ — (Birden yüzü asılır.) Kör gız yüzünden hep.O boyu devrilesi o uğursuz, o gadar gebe gezdi, bizi umutlandırdı, hizmetlendirdi durdur da…

ANA — Bebek ölü mü doğdu yoğsa?

KIZ — Ne gezer, hay ana?.. (Ağlamaklı.) Bebek doğmadı.

ANA — Amanın niye ki?

KIZ — (Boğazını göstererek.) Aklıma gelincek ümüğüme bi şey duruyo. (Güçlükle) Lâf, ne edemiyom. (Oturur, sessiz ağlar.)

ANA — Çok üstüne varmamalı. Döl, döl deyi Yaradana diretmenin sonu bu aha. Bebek değel de – sözüm yabana – it, tazı ne mi doğurdu kör gız acep? Şaşman, bizim köyde bir kez olmuşluğu var.

KIZ — (Başını «Hayır» der gibilerden sallar.)

ANA — Şaştım galdım valâ. Hele gendini toplasın, öğrenirik. (İç çeker.) N’olacak dönya aha. Dölün olur bi dert, olmaz bi dert. Benim çektiklerim niye? Amet yüzünden değel mi? Siz siz olun gözünün yağını yediklerim, heç güvenmen oğlunuza, gızınıza. Niye diyecek olursanız bah hele gulak verin bana…

(Ana anlatırken, Çek Ali ile Ahmet, Ana’nın zaten seyirciye dönük bulunan duvarının kapısından girerek soyunurlar.)

ANA — Aklınızdan çıkmadıya… Hani Gara İreşit’in güveyi Foter geldiydi… Bu foter galıbının adamı değelmiş. Ödleğin teki. Bizim herife gandı da, gece gaçmağa garar verdi. Döşeğini dam başına serdik. El – ayak çekilende ordan gidecek. Biz içerde yattık.

(Çek Ali ile Ahmet soyunmuşlardır. Beyaz iç gömleği ve paçalarından bağlı beyaz donla kalarak uzanırlar.)

ANA,— Gorkulu bi ürya görürüm, bi düş… Gara İreşit’ten boylu bi herif çekmiş celep bıçağını, yatırmış bizim öküzü boğazlıyacak. «Hayırdır işallah» deyi uyandım. Tere batmışım. Yüreğim güpür güpür atar mı üste. Öküzlen, eşşek ahlıma düştü. Hava eyi deyi, bi duvarı yoh eski bi afırdam var… Ora bağlamıştık hayvanları. Dar acele giyindim. Hemen goptum. (Oy namıya başlıyarak panonun arkasına koşar. Az sonra sesi gelir.) Amanın öküzü çalmışlar! (Kapıdan yıldırım gibi girer.) Ne yatarsınız hey! Felâket! Uyanın tez!

ALİ — (Fırlar.) N’oluyo gız?

ANA — (Dövünür) Daha n’olsun? Öküzlen, eşşeği çalmışlar.

ALİ — Deme gız?

ANA — Gop herif, gop!

ALİ — Ben şinci onun. (Küfrederek don – gömlek çıkar.)

ANA — Gurban olam goma! Önünü çevir! (Ahmete giderek) Ben de oğlanı uyartam. Galk ulân Amet, ne yatan? Ölü toprağı mı serptiler üstüne?

AHMET — (Kıpırdar, homurdanır.)

ANA — Hay eşşeğin gurnadığı… Daha ne durun ulâ? Yattığının her dakkesi bizim zararımıza, (Dürter.) Galk ulân, galk öküzün peşine düş.

AHMET — Öküz mü? (Kalkar oturumuna gelir.)

ANA — Öküzlen eşşeği çaldılar.

AHMET — (Hemen kalkar.) Kim?

ANA — Kimise ağzına tüm bi köy ede. Ne bilirim kim? Durma! Sen bi goldan, ben bi goldan dağılalım. Baban düştü peşine. (Kapıya yönelirler.)

ALİ — (Girer. Burun – buruna gelirler.) Telâş etmen!

ANA — Oh. Yaradana şükürler ola!

AHMET — Bu anam da… (Yattığı yere çöker.)

ANA — Varımız yoğumuz bi sarı öküz. Yerinde göremeyincek dönya başıma yıkıldı. (Ali’ye.)İpi goparıp gonşuya geçtiler ağnaşılan.

AHMET — (Yerine uzanarak, homurdanır.) Ne gözel düş görürdüm..

ANA — Ben de gorkulusunu gördüm emme.. Mevlâ hayırlara tebdil eyledi. Varıp bi bakam.

(Çıkmak ister.)

ALİ — (Kapının önündedir, yol vermez). Yat! Hadi sen de yat, daha er.

ANA — (Bir şeyler sezerek.) Tan yerleri atıp durur görmen mi? Seher yıldızı çekilip gider aha. Bu vakitler benim yattığım mı var? Dışarı ataş yakacağım. Çorba vuracağım ocağa..

(Gine çıkmak ister.)

ALİ — (Gine yol vermez.)

ANA — (Şaşırır.) Niye goyuvermen herif? Yoğsa… Yoğsa… Öküzlen, eşşek çalınmış mı?

ALİ — (Belli – belirsiz) He.

ANA — He mi den? Oy başıma gelenler? Ey sen ne deyi durun burada? Beni niye goyvermen?

ALİ — (Çok önemli bir gerekçe olarak.) Foter çalmış, Foter. Ağnaşıldı mı?

ANA — (Oturup döğünmeye başlar.) Oy bu bizim herif aklını yitirmiş temelli…O yabanın itini şehere saldığı yetmezmiş gibi, öküzlen eşşeği de hedâye etti ağnaşılan…

AHMET — (Kıpırdar.)

ALİ — Çoh dırlama garı. Ne hedâyası? Biz keranacıya… (Kapıya göz atar.) Gara İreşit’in, gaynatasının öküzünü sürüp getsin deyi akıl verdik.

ANAO da bizimkini sürdü. Gördün mü başımıza geleni?

ALİ — Harçlığa darlığım var dedi de deyyus…

ANA — Bah hele! Bizim öküzü satıp, parasını ezecek şeherde. (Ahmet’i dürter.) Galk Amet, galk! Gorkulu düşlerim çıktı.

AHMET — (Oturur.)

ALİ — Oğlanı ırahat bırah. Az sonra çifte gidecek.

ANA — Öküz olmadan çift mi olur?

AHMET — (Kalkar.) Öküz, öküz deyi aklını mı yitirdin ana?

ANA — Benim aklım başımda. (Kocasına bakar.)

AHMET — N’oluyo buba?

ALİ — Sen ona gulak asma. Ben sana ne nasihat ettim geçende? Esik etek esiktir, noksandır demedim mi?

ANA — Öküzün çalınsın, biz burada eylenelim, bu mu akıl?

AHMET — Öküz çalındı der buba? Essah mı? Malımızın hepiciği o buba. (Çıkmak ister.)

ALİ — (Kapıyı tutarak.) Bah orası doğru. Topu topu o gadardı goşumluk hayvanımız..

ANA — Biz burada lâf ederken Foter çohtan tuttu Garaoğlan Gediğini.

AHMET — Foter mi çalmış?. (Kapıya hücum eder.)

ALİ — (Oğlunu göğüsler.) Dur durduğun yerde ulân! Ağnamadan, diğnemeden…

AHMET — Foter der buba.

ALİ — Eyi ya Foter.

AHMET — (Şaşırır.)

ALİ — Foter getti, Foter sürmüş deyi sevinin. Ben işi bu kerteye getirinceye gadar anamdan emdiğim süt burnumdan geldi. Bu Ana garı değel moskof gâvuru. (Sert sert Ana’ya.) Diz dövenenedek, el şakırtat, göbek at göbek, a donuzun gızı! (Ahmet’e) Ulâ sende heç mi heç akıl yoh. Bi öküz bi eşşek getti emme. Gelecekten habarın var mı? Ben size deyiverem bah. Bildiğim gadarını. Çifte çifte öküzler gelecek. Atlar, inekler, danalar gelecek. Bi sürü gelecek ki, beş yüz davar desem az olur. Tarla gıyamet gadar. Gonak; çil çil altınlar…

AHMET — (İyice kalakalır.)

ALİ — (Oğlunun o halini yanlış anlıyarak, kapıdan çekilir.) Hadi Foterin peşine düş ister. Orada öküzlen, eşşek var. Burada dersen Gara İreşit’in malı – mülkü..

ANA — (Yanık.) Töbe Gara İreşit bize gız vermez.

ALİ — Sabanan gaşınma gız. (Ahmeti tavlıyarak) Helbet sana gız virmez Gara İreşit. Emme böyle bi delikanlıya… Hay maşallah, kim olsa gızını virir. (Karısı ile alay olsun diye.) Hadi ne durun Amet, kop öküzün ardına. Anan garı öyle ister. Ömrün boyunca, o öküz, o eşşek, o tarla…

AHMET — (Ancak kendini toplamış.) Bize yeter buba! (Kapıya atılır.)

ANA — Yaşşa Amedim.

ALİ — (Oğlandan önce kapıyı tutar, kırılmış.) Anağın aklına mı hizmet eden ulâ? Vay, vay… Şu işe bah yavu. Ben buba olarak oğlum rahata ere deyi uğraşam, didinem, yokluk, fakirlik nedir bildiğimden… Onun malı olsun, o sıkıntı çekmeye deyi…

AHMET — Dönya malı olsa bilem, ben o ganbur gelini alamam.

ALİ — (Kırgınlığı, kızgınlığa döner.) Ağa gız virir de sen alaman? Ağanın gızını beğenmen ha? Hattini bil ulân, ne olduğunu bil. Bil de, dur durduğun yerde. Eşşekliğin heç lözumu yoh, ağnan mı?

ANA — Belkim Hatçeyi istiyo oğlan?

AHMET — Yoh, Ben Hatçeyi de istemem.

ANA — Ben gıza söz virdim, Sofulara söz virdim. N’olacak ya şinci?

ALİ — Şuna bah hele! Söz virmiş. Katır Hatçe kim olur ki, Sofular kim olur ki söz virin? Hemi gendi başına ne iş görün? Ben Gara İreşite söz virdim. Gara İreşit’e, uyuman.

AHMET — Ben de Fatma gıza…

ALİ — Fatma gız? O da kim olur ulân?

ANA — Guşcuların Fatma mı? (Kalakalır.)

AHMET — He, kavlimiz var.

ALİ —O ince şey mi? (Kalakalır.)

AHMET — (Türkü söyler.)

Gündüz hayalımda gece düşümde,

derdimin dermanı Fatma gız benim.

Tarlaya, orağa, çifte gidende, d

urur annacımda Fatma gız benim.

ANA — Yoh, olmaz.O gızın anası ince hastalıktan öldü.

ALİ — Babası dersen, guşlarla uğraşır, esirik herifin biriydi.

AHMET — Ösüz.

ANA — Daha iyi den ya, ösüz gısmı bize heç gelmez. Gözü aç olur.O gız çeşmeden zor su taşır.

ALİ — Doğru sap gibi.

ANA — Bizim bunca işimiz var. Hatça’ya gurban olamaz mı o? Hatça zorluydu, Hatça. Heç çekinme sarı öküzün…

ALİ — Sarı Öküz mü galdı ki gız? Mömkünü yoh biz gene İreşit Ağaya yanaşacağık. (Ahmet’e) Heç öyle öküzün boyunduruğa bahtığı gibi bahma.. Çiftini sürecen ağanın.

AHMET — Sürmeyi sürerim çifti.

ALİ — Gızını da alacağın. Bubalık hakkını helâl etmem bah. Ve de ulâ, ağanın gızını beğenmemek ne hattimize? Amet, oğlum aklını başına devşir bi yol. Guşculardan gorkumuz mu var ulâ? Ben neysem onlar da o.

AHMET — (Başını önüne eğer.) Emme..

ALİ — Emmesi ne?

ANA — (İçine doğarak birden) Yoğsa gıza bi şey mi ettin ulâ?

AHMET — (Başı önünde) He, dün ahşam.

ALİ — (İzerine yürüyerek) Ulân namussuz!

ANA — Bizden evvel davrandı, bak hele.

AHMET — (İlk defa babasının karşısında yüzüne bakarak konuşur.) Sizin eyiliğiniz için yaptım. Başlık parası neyi çoh isterler deyi… Şinci gızı virmeye mecbur olurlar.

ALİ — Getti o gadar mal – mülk. Sokmam o galtağı evime.

ANA — Galdı işler gine benim sırtıma. Ben neyliyem o solucan gızı?

ÇAKIR — (Dışarda) Ali! Lân Ali! Amet! Nirdesiniz ulâ?

ALİ — (Ahmet’e) Cuvabını sen vir ağa bahalım.

ÇAKIR — (Girer.) Nerdesiniz ulan Ali? Ne, daha doncak mısınız? (İçerdeki havayı hissederek, hepsinin yüzüne birer birer bakar.) N’o hayrola?

ALİ — Oh Çakır, n’olur sen bize bi akıl vir.

ÇAKIR — (Burnu koku almış.) Neymiş be?

ALİ — Sen ağaya daha bi yakınsın. Senin aklın daha bi eyi işler.

ÇAKIR — N’o tarlaları sürmekten çaydınız mı yoğsa?

ALİ — Yoh canım.

ÇAKIR — Ey? Tez de ağa bekliyo.

ALİ — Ulâ oğlandan ağaya güvey ve de gızına goca olur mu sen de ‘Allasen? Bizi utandırır, yüzümüzü gara çıkarır deyi gorkmayı başladık..

ÇAKIR — Doğru den. Deve çanları bilem ne der! Dengi dengine. Eyi düşünmüşsün.

ALİ — Hay bubana ırahmet Cakır. Gardeşime demem şu ki…

ÇAKIR — Ağnadım Ali. Ağayı heç gırmadan bu işten vaz geçiririk. Sen bana bırah. Goley be.

ALİ — Allah senden ırazı ola gardeş. Hemen gidek hadi. Ağa beklemesin. (Pantolonunu alır.)

ÇAKIR — (Bir şeyler düşünerek.) Beklesin hele. Gofam şu sizin işe takıldı. Bah Çek Ali. Bu zorbi iş be.

ALİ — Aman niden Çakır?

ÇAKIR — Ya ağaya ağnatamak da ağa gızar da «Ne, ulân benim gızımı beğenmezler?» derse?

ALİ — (Ahmet’e) Ne yaparık o zaman ulân?

ÇAKIR — Hani ağa bu gız işinde işgilli de. Hani gız, (Kapıya göz atarak) gız ganbur deyi. Emme, senin için Ali, bi şeyler edeceğik.

ALİ — Günün birinde bizim de sana bi hizmetimiz dokunur Çakır.

ÇAKIR — Eyi aklıma getirdin Ali. Ağa sarı üsükten o nizalı tarlayı bana gurtaracak.

ALİ — Gözün aydın Çakır. Daha ne isten?

ÇAKIR —O tarlanın sürülmesi, ekilmesi, biçilmesi var. Hep birlik o işi de yapaldım neden?

ALİ — Elimizde galacak değel a…

ÇAKIR — Senin iş de oldu say Ali. Tez davranın, ağa bekler. (Çıkar.)

ALİ — (Ahmet’e) Ne dinelin? Davran ulân, senin boğluğunu temizlerik görmen mi?

AHMET — (Acele giyinir)

ÇAKIR — (Dönüp, tekrar kapıya gelerek) Bi şey demek ahlımdan çıhmış. Benim tarlayı birlik süreceğik emme. Bende öküz bi tene… Derim ki sizin Sırı öküzü de… (Ali, Ahmet, Ana birbirlerine bakarlar.)

(Bir an.)

ÇAKIR — Hani başkasından bulamasam derim..

ALİ— Şey… Eh… Sarı Öküz…

ÇAKIR — Aman ağa bekler. (Kapıda kaybolur.)

ALİ — (Hırsını Ahmetten alır) Başıma ne işler açtın ulân! Bah ulân, şu çift işleri hitam bula, bu gapı gayrı sana gapanık.

ANA — (Dalgın) Oğul yoh.

ALİ — Alın o galtağı beğendiğin yere giden.

ANA — Gelin yoh.

ÇAKIR — (Dışarıda, giderken) Ulan işler zorlu denk gider be. Zatı ağa gız verecek değel. Öküze mırım – kırım ettiler. Boş ver, onu da ağadan alırık. Nedecen canım, ulu Mevlâ Çakır gulunu da görmeye başladı. (Keyifli çıkar. Ali ile Ahmet de giyinmiş koşarak Çakır’ın arkasından çıkarlar.)

ANA — (Dalgın bakışlarla öne gelerek) Öküz yoh, oğul yoh, gelin yoh. Köy köy değel ki, bi gonşuya dert yanan. Tefe gor namussuzlar, mani düzer, türkü yakarlar halımıza. Eyisi mi… (Bir kenara dertli çöker.)

KIZ — (Seyirciye) Köy yerinin hepiciği böyle. Allah bi nosan tarafını göstermesin onlara. Hele bizim bu köyde bi herif var, adına «Hunali» derler. İşi gücü, mani düzmek, lâf yakıştırıp milleti taşlamak. Hemi önüne geldiği yerde okur, yazar. Makamını da uydurur boyu devrilesi..

Haşlak Ali, Haşlak Ali,

çifte çifte garıları.

Birinin garnı gurudu,

biri hava doğurdu.

Aha onun düzmesi bu da. Emme doğru da der hani. Bu kör gızın garnı da bir garipmiş meğerim. Şişti şişti de meret. Allah sizi inandıra, yaz günü dere suyu gibi gurudu, çekilip getti. Gonu-gonşu bi şey anamadılar. Şaşırıp galdılar. Köye gonuşacak lâf çıhtı deyi keyf oldular emme… Bu işlerden ağnayan bir «Çil nene» var. Onu getirdik. Böylesini bi defa görmüşlüğü varmış…

ANA — Vah, vah…O muydu gız? Benim de duymuşluğum var. «Guru gebelik» dirler ona…

KIZ — He, o mökâfat bize vurdu aha… Çil nene bi hoftaya varmaz garın tamam, dedi. Dediği gibi, kör gızın garnına bi yel uğradı getti. Bereket Ali o gönlerde köyde yoh. Bi ırgatlık iş bulup gettiydi. «İşler düzene girdi, oğlan gısmetli olacak maşallah, gayri dönende görürük» deyi sevinip gider herif. (Panoyu çevirir. Kapıdan kör gız girer. Düşünceli, sallanmaları artmış. Etrafı dinler.)

KÖR KIZ — Gız Hanım Bacı!

KIZ — Garnın yeliylen o bet huyları da getti sanman. Ben AIi’nin dönmesi yakın deyi içerlerde duramam.

KÖR KIZ — Hanım Bacı! Hanım Bacı!

KIZ —O beni herifin yokluğu fırsat, hep gırığımla beraber sanır.

KÖR KIZ — Hanım Bacı nirdesin?

KIZ— Böyle seslenmesi de ondan. (Panonun arkasına giderek kapıdan girer.)

KÖR KIZ — Hanım Bacı geldin mi?

KIZ — Ne var? Bi şey mi den?

KÖR KIZ — İnsanlık halı, nolur nolmaz daldırısınız deyi seslenirim. Bi gören olur, Allah etmiye Haşlak çıkar gelir de…

KIZ — (Elinde olmadan kapıya bakar.) «Bebek nerede?» diyende ne cuvap vereceğik gız ferik?

KÖR KIZ — (Kız’ın içten sorusunu kötüye çeker.) Bana lâf mı çakıştırın gız? Sen gendine bah. Seninki namussuzluk… Benimki Allahın verdiği bi maraz. Daha doğrusunu diyem mi sana herif herif değelse ben nidem?

KIZ — Ali’ye mi mahane bulun?

KÖR KIZ — Benim sülâlem meydanda. Deyzem gızının yedi dane çocuğu var, dördü oğlan. Halam altı döl sahabı, ha maşallah tam beşi oğlan. Emmim gızının dört çocuğundan ikisi oğlan. Daha sayam mı? Oğlan, civan doludur bizim sülâle. Ne yapacağın gerisini, benim sülâleden bi asgeriye ordusu gurulur ırahat.

KIZ — Benim sülâlem de döllüdür. Bacılarımın hepiciğinin tosunlar gibi oğlanları var.

KÖR KIZ — Eyi ya, aha sözüme geldin. Bu Haşlağın sülâlesini bilen var mı?

KIZ — Ali’ye lâf etmeden yapaman mı?

KÖR KIZ — (Tatlılıkla) Aklını başına topla gız Hanım bacı. Bu herif bizim bi ortak malımız sayılır. Haşlağa değel de, diyelim, bi tarlaya ortak olsak… Bu tarla verimli mi, değel mi deyi 1âf etmek mi?

KIZ — (Kocasına lâf söyletmemek için.) Bi defa tarla Ali değel, biz sayılırık tarla.

KÖR KIZ — Eee, hadi o da tohum olsun. Tohum çürümüşse ya, tarla netsin?

KIZ —O nası lâf?

KÖR KIZ — Seninki de inatlık ortak, vallâ inatlık. Ben birlik olalım derim. Seni gorumak isterim. (önemle.) Derim kine; aman gırığınla ileri getme.. Gebe ne galın da..

KIZ — (Hayalliyerek.) Keşke!

KÖR KIZ — Ne den? Dölsüze çıkmış bi yol adın.İrezil olun köye.. Dillere düşer adın.

KIZ — (Hayali peşinde) Keşke… Ah ona bi oğlan doğursam… Doğrursam da gucağına veri-versem.

KÖR KIZ — Kime gı?

KIZ — Ne gıyak olur ya.. «Al» desem, «Al Ali» desem.O zaman gör bizim herifi…

KÖR KIZ — Ha, ağnadım bunun ahlını… Ali gırığından olma çocuğu gendinin sanacak.

KIZ — Ne gadar sevinir, ne gadar… Ah, Keşke.

KÖR KIZ — (Korku ile) Yoğsa gız gebe misin?

KIZ — (Utanma) Ulu Mevlâm böyük, Ulu Mevlâm böyük…

KÖR KIZ — (Kuruntulu) Bu garıdan döl olanda, ben niderim? Bi de çocuk oluncak. töbe iki avrada bahamaz Haşlak… Bize yol görünür… Gözüm görmez bi iş tutamam. Bi de dölsüze adımız çıhıncak, Al sana ganbur ganbur üstüne… (Birden aklına gelerek) Eyisi mi ben yanacağıma o yansın… (Halâ çocuk hayali peşinde olan kız’a) Bah Hanım, köylüye ve de Haşlağa senin eve gırık aldığını duyurmam gerekir.

KIZ (Neş’esi kaybolarak.) Aklını mı yitirdin ferik?

KÖR KIZ — Senin gözün görür, elin tutar. Nerede olsa bi goca bulun.

KIZ — Ne yapan sen? Adımız kötüye çıkınca kimseler almaz. Köyden duyalar, bubam, gardaşım Amet yaşatmaz beni.

KÖR KIZ — Nidelim? Gırığından döl peydahla, oyun et… Esas o zaman ben yaşamam. Evden beni sürer de Haşlak, gidecek kapı bulamam, gendimi çaya atarım, eyisi mi… (Kapıya doğru yürür.)

KIZ — Eylen hele… (Önüne geçer) Diğne bi yol. Gırığım ne yoh benim.

KÖR KIZ —O güpür – güpür gaçan kimidi? Haşlak kayfeye, dışarı gidende avulya aldığın kimidi? (Çıkmak ister.)

KIZ — (Boşanır.) Ali idi ferik, Ali!

KÖR KIZ — (Hırsla döner) Haşlak? Değel yalan den.

KIZ — Guranlara el basam ki o… Her türlü babalını çekem ki o… Vallâ o, billâ o, Ben Ali’ye hiyanet etmem.

KÖR KIZ — (Şüphe ile) Amanın, Aliden gebe sayılın ki, o daha kötü… (Kapıya döner.)

KIZ — Yoh, yoh, Mevlâ böyük derdim demincek.. Hani ya… Bi umut…

KÖR KIZ — Yol vir gız. Ben işimi baştan salam tutam, neme ilâzım.

KIZ — Ey emme Ali?

KÖR KIZ — Benden gaçıp gettiğine bakarak, sana tutkun ağnaşılan.

KIZ — Seni de seviyo ferik, seni de…

KÖR KIZ — İster sevsin, ister sevmesin. Benim mohabbet düşünecek halım mı var? Ben ortalarda galmayım deyi uğraşırım. Onun için Haşlak gelmeden «Hanım eve gırık alır.» deyi… (Gine çıkmak ister)

KIZ — (Engel olarak) Gırık değel, Ali dedik.

KÖR KIZ — Haşlak «Gırık benim» deyi köylünün karşısına mı çıkacak? Lâf alıp yürümesin bi yol, davul vurdursan, tellât çığırtsan boşa..

KIZ —O zaman Ali seni tutar mı burda?

KÖR KIZ — Namusuna gavi erkek için bir kör gız, şahan gözlü de olsa adı dile düşmüş bi avrattan eyidir.

KIZ — Bah ferik, bah gardaşım, bah seni şura getiren, Ali’nin ahlına bu işi goyan benim. Başlık parasını bilem ben virdim.

KÖR KIZ — Ona bi sözümüz yoh. Beni Eşşekciler’den gurtaran sen sayılın. Bana çoh hakkın geçti. Emme felek bi yol mümkünümüzü tıkadı. Hem eskiler derler; İki avrat mohabbeti böler, döl olmasına zarar edermiş. Haşlağı seven bilirim, gel etme bırah yakasını da çocuk yüzü görsün herif.

KIZ — Ali’yi bırahmak Allah etmeye..

KÖR KIZ — İnsan sevdiği için neler etmez kine gız Hanım. Gönlünle çekip gidersen bu evden, ben de susarım.O zaman senin için eyi. Adın çıkmayıncak goca bulması da daha bi koley olur.

KIZ — (Tepesi atar) Dağdan gelip bağdakini govan ha? Seni donuzun körü seni… (Kör Kızı göğsünden içeri iterek) Senin leşini bu kapının önüne sererim.

KÖR KIZ — No gız beni mi öldürecen?

KIZ — Sererim leşini de, kimse suval edemez. Senin paranı ben virdim.

KÖR KIZ — (Bağırır) Yetişin gonşular, tez yetişin! Bu garı beni öldürür.

KIZ — (Kör kızın ağzını kapatır) Sus boyu devrilesi, ses etme.

(Haşlak büyük bir sevinç ve heyecan içinde kapıda görünür. Çalışmaya gurbete çıkan amelelerinki gibi sırtında sarılı bir yorgan vardır. Kadınları öyle görünce şaşırır).

HAŞLAK — (Kız Hanım’a) Niden gız? Loğusa garıyı mı öldüreceğin? Dalaşacak zaman mı?

KIZ — Aman derim Ali, goma bu garıyı bizi köye irezil edecek.

HAŞLAK — (Aranarak) Ne irezil etmesi?

KÖR KIZ — Ömrüne bereket Haşlak.

HAŞLAK — Senin de garnına bereket gız. Köye garşı şanımızı artırdın. Oğlan nirde (Kız’a) Bi oğlan doğurmuş ki ferik, demelerine baharsan tosunmuş tosun… Köylü önüme çıhtı gelirkene… Hep müjde ederler. Böylesi görülmemiş derler… Belliydi ya zatı… Tez getirin hadi…

KÖR KIZ — Hele bir yol şura çök diğnen!

HAŞLAK — Durman, tez verin oğlanı gucağıma. (Aranır) Verin tosunu, verin goçu, öyle diğnenirim anca.

KÖR KIZ — Şey… Hani…

HAŞLAK — (Hemen Kız’a) Nirde gız?

KIZ — Bah ne Derim Ali…

HAŞLAK — (Bir an kadınların bocalamasından şüphe ederse de, kondurmaz.) He, ağnadım. (Elini cebine atar) Bah hele yavu, ahlımdan çıhtı. Siz hedâye istersiniz. Söyleyin be, deyin. (Cebinden çıkardığı iki paketi göstererek) Hedâye ise, hedâye aha. «Yazma» aldım. (Kör kıza birini verek) Bu sana. (Birini de Kız’a verir) Bu da sana gız. (Coşar, gine elini cebine atarak) Oğlanı unutmadık. Ona da aldım hedâye çerçiden. (Bir çıngırak ile bir emzik çıkarır.) Hadi getirin. (Çıngırağı sallar) Sallayalım sufatına, nidecek bahalım? Daha güccük bundan ağnamaz dirseniz… (Emziği bir çocuğun ağzına uzatır gibi) Emzik veririk be.

KÖR KIZ — (Korka korka) Haşlak sen heç keder etme…

HAŞLAK — (Şüphe ile durur) Çaldırdınız mı yoğsa? Çingenler gördüm gelirkene… Olur mu, olur… öyle bi oğlanı… Bah garılar, ikinizi de kıtır kıtır keserim.

KÖR KIZ — Değel Haşlak.

HAŞLAK — (Başı Kız’la Kör Kız arasında hızla gelir gider) Ey?

KÖR KIZ — Allah sana güc vere, Ömür vere…

HAŞLAK — (Acı ile bağırır) Gebe galdıya Kör avrat, gebe…

KÖR KIZ — (Dertli) O gebelik geldiği gibi getti.

KIZ — (Kör Kızı suçlayarak) Guru gebelikmiş n’olacak.

HAŞLAK — (Beyninden vurulmuş) Ulân size mi inanam, o gadar köylüye mi?

KIZ — «Çil nene» dedi.

HAŞLAK — (önemle) Çil nene? (Titremeye başlar.)

KIZ — Etme Ali, uzan şura…

HAŞLAK — Çil nene? (Birden kendini toplar kapıya yürürken) Şinci ağnarım ben. Çil nene’nin damı aha şuracık. (Döner) Bah emme oğlana bi hal ettinizse, heç gözüme görünmen. (Hızla çıkar. Çılgın gibi koşarak sağ kuliste kaybolur.)

KIZ — (Kalakalmış, kendi kendine) Garip herif, bi şey olmasa barim.

KÖR KIZ — (Kendi kendine) Gapı dışarı ederse ya…

KIZ — Allah esirgeye, ölüverirse yüreği dayanmayıp da…

KÖR KIZ — (İğne batmış gibi) Ağzını hayır aç, niderik o zaman?

(Haşlak sarsak sarsak kulisten çıkar. Yıkılmış, çökmüş; ayakta duramaz bir hali vardır. Avuçlarında sımsıkı tuttuğu çıngırakla, emzik. Öne güçlükle gelir.)

HAŞLAK — (Sol kulise doğru) Ulâ benimlen ağlendiniz ha?… Ulâ Felek… Eh… Gayri keyf olun! Keyf olun bi eyi, de gidinin dölleri… Oruspu analılar keyf olun… (Elinden önce emzik, sonra çıngırak düşer. Çıngırağın sesi… Mahsunlaşır) Çil nene… Nene yalân demez… Ulâ… Eh… (Titremiye başlar. Döner güçlükle duvarın arkasına dolanarak, kapıda görünür. Girer. Kadınlara bakmaz. Yorganı çıkartmak ister. Başaramaz.)

KIZ — (Koşar) Çıharam Ali…

KÖR KIZ — (Sese giderek) Ben çıharam neyse.

HAŞLAK — Koyverin… Ellemen… (Yorganı çıkarır, yere bırakır).

KIZ — (Çabucak minderleri getirip sıralamıştır.) Uzan Ali, gurban olam, uzan ağam,

HAŞLAK — (Uzanır).

KIZ — Bi şey isten ml ağam?

HAŞLAK — Get başımdan… Get Buradan…

KIZ — (Bir kenare çekilir, kuşağından çıkardığı «Yazma» paketi ile oynar).

KÖR KIZ — (Kız’ın kovulmasına sevinerek Haşlak’a yaklaşır).O gidincek her bi işler düzene girecek, görün. Geceleri getmeseydin ona, oğlan olurdu vallâ… (Şüphe ile) Yoğsa bu garı yalan mı der?

HAŞLAK — (Sayıklar gibi) Oğlan yalân…

KÖR KIZ — (Zafer kazanmış.) Nidersin gız galtak? Gaçtın mı yoğsa?

KIZ — Aman Ali bu garı bana çamur atmak ister…

KÖR KIZ — Ne çamuru oruspu? Aha herif «Yalân» der ya…

KIZ — Geceleri avluya yanıma gelen sen değel miydin Ali? Oh, n’olur de şuna ağacığım… Etme Ali, bi şey olur sana…

KÖR KIZ — Allah etmeye.

KIZ — (Devamla.) Tıkanın ne de… Sonra ezele dek adımız kötüye galır.

KÖR KIZ — Suz gız, uğursuz garı…

HAŞLAK — (Kör Kız’a) Ne bağırın gız? Daha eylenin mi bu evde?

KÖR KIZ — (İnanamamış.) Beni de mi govan Haşlâk? Esâs bu ırzı gırık garıyı tutmamalı. Ben ferik…

HAŞLAK — Feriğiniz de batsın, gumanız da… (Yavaş yavaş doğrulur.) İkiniz de defolun gidin… Zürriyetimi kestiniz.

KÖR KIZ — Aman niderik ya biz?

HAŞLAK — Boşsunuz benden.

KIZ — (Yazma paketi elinden düşer.)

HAŞLAK — (Kapıyı göstererek.) Defolun.

(Kadınlar oldukları yerde başlarını öne eğerek beklerler.)

HAŞLAK — (Kızar.) Ne dinelirsiniz daha? Boşsunuz benden dedik.

KIZ — Ali n’olur şuna de. (Kör Kız’ı gösterir)

HAŞLAK — (Ayağa kalkar) Şinci ben sizi kapıya atmasını…

KIZ — De şuna, geceleri yanıma gelen…

ÇOCUKLAR — (Dışarıdan)

Haşlak Ali Haşlak Ali,

çifte çifte garıları.

Birinin garnı gurudu;

biri hava doğurdu.

HAŞLAK — (Kadınlara hücum edecekken, çocukları duyunca kurşun yemiş gibi olduğu yerde kalır. Birden daha çok öfkelenir.) Ulân… (Ka dınlar kendilerine sanarak kapıya doğru yürürlerken, öfkesi söner. O sarsak, o hastalıklı durumunu alır.) Eylenin! (Kadınlar umutla dönerler. Haşlak yorganı alır sırtına geçirir) Ben gidecem. (Kadınların sevinçleri kaybolur) Duramam gayrı bu namussuz köyde… (Kapıya yönelir.)

KÖR KIZ — (Feryadı basar) N’olur, bizi bırahma!

KIZ — Nere ağam, nere?

HAŞLAK — Nere olursa… Ne bi iş olursa tutarık. Amelelik… Irgatlık .

(Çıkar. Kız Hanım arkasından koşar. Kör Kız da koşayım derken kapının önüne yuvarlanır.)

KÖR KIZ — (Sesi duvarın arkasından gelir) Biz ne yerik, ne içerik? Oy Haşlak yaktın bizi. Vay dizlerim, vay! Vay Haşlak, vay!…

KIZ — (Öne gelir) Ardından toza toprağa bulandım yol boyuncak. Ganlı yaşlarım akar. Ne bi lâf etsem gulağına girmez. Bi yol yüz çevirmiş köyden. Eylenmedi ağam, getti. Bi de başımda Kör Gız var. Bi nâme yazdırsam? Perperişan olduk deyi… Emme nire yazacan nâmeyi? Nirde ki?

ANA — (Kalkarak) Al Kör gızı bize gel barim.

KIZ — (Bir umut anasına bakar.)

ANA — (Acı bir alayla) Olmadık öküzün sürdüğü bitmedik tarlanın ekinini yerik. Heç bi şeye yanmam, öküze yanarım, getti göz göre göre sarı öküz. Hadi deyin bahalım gözünün yağını yediklerim, kimin derdi daha zorlu, kimin derdi daha möhimmiş?

KIZ — (Atılır) Demincek anam, duysalar halımızı tefe gorlar, mani yakarlar derdi. Bizim maniler, türküler her bi yanı tuttuğuna baharak şu bizim dert anamınkini çohtan geçmedi mi, siz hak virin Allasen?

(Seyirciden merakla cevap beklerken perde inmeye başlar. «Bu da nereden çıktı?» der gibilerden, elleriyle, kollarıyla engel olmak isterlerse de, perde çabucak örülüveren bir duvar gibi araya girer. Uzaktan türküleri duyulur.)

Ağustos • Eylül, 1963 BİGA – ANKARA

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir