Ten’e Mektuplar 2
ruhunun derinliklerine varabilir mi düşüncelerin
veya bir yağlı tablodaki dans eden iki çizgi
canlanabilir mi birdenbire
bembeyaz duvarların üzerinde motiflerle
her bir milimetresinde içtiğin sert içkinin
içine çekebilir misin böylesine acı bir dumanı
hayat gibi, tatmak gibi tüm acıları
yaşamak gibi bembeyaz duvarların içinde
ve ben bu tamirci dükkanında
nefes alıp veriyorum yalnızca
hayata gelmiş olmak için değil
bir daha gelemeyeceğim için
yudumluyorum her bir kıymığını
tahta ve eski masamın
üzerinde bulunan bir vazo
ve yıllanmış karanfillerle dolu içerisi
yatağımın kenarında ağrı hapları
ağrısız kaldığım zamanlarda aldığım
teker teker yutması güç geldiği için
sert bir içkiye karıştırdığım
ve gün gelir elbet yok oluruz hep beraber
bir gölgenin içinde hapsolmak gibi
veya bir karanlıktan çıkarken elbet
gözlerinin kamaşması misali
çok denizler gördüm
çok kıyılar gezdim
fakat tattığım hiçbir şey
o denizin tadını vermiyor bana
o deniz var ya
var, var
o deniz
biliyorum ve görüyorum
fakat hissedemiyorum rahatça
tatmak görmekten daha zor geliyor
ürküyor insan ilk başta
ve oldukça korkuyor
tir tir dedikleri bu olsa gerek
yitirmekten kendini
kendimi kaptırır mıyım düşüncesiyle
bağımlı psikolojim en son düzeyde
çelişiyor birbirleriyle
devam edemiyorum
yürüyemiyorum
tamirci dükkanının beyaz duvarları içinde
oysa volta atmak düşünceleri de azaltmaz mıydı?
bilemiyorum
düşünemiyorum
görüyorum ama
tadamıyorum-hissedemiyorum
cesaretim yok kimi zaman
kimi zamansa sarhoşum
sarhoş olduktan sonra çok kolay
her türlü eylem
veya eylemsizlik
en güzeli de budur işte
eylemsizliği sevebiliyor olmak
çünkü eylemsizlik ölümün kardeşidir
fakat eylemsizliği yaşayabiliyor olmak da
pek kolay değildir
en azından göründüğü kadar
cam dibi fotoğrafları yakıp yıkmak gibi
deneyerek yaşıyoruz
yaşadıkça deniyoruz
ve bir sonuç çıkaramıyoruz
descartes ne kadar salak bir adammış meğer
yaşadıkça fark ediyoruz