bunca yeryüzünün altında ne var?
sararıp da yere düştüyse tüm yapraklar
işte tam vaktidir hasatı ruhumun
bir salıncakta geçen tüm geceler gibi
kalbimin gümrüksüz hudutlarına giriş
ve tarifi imkansız acılarıyla oldukça dokunaklı
bir fırının içerisine hapsedilmiş
yapraklarıyla sarılı yüreğim sonbaharın
sanki bir gemideyim bu vücudun içinde
öyle ki sallanıyor bedenim
sığ sularda afallıyor, çalkalanıyor deniz
ya da yeryüzü
bir ihtiras gibi giriyor kanıma mide bulantısı
aklımı toparlayamıyorum, hep mi dağınıktı
bilmiyorum
sırtımı dayadığım duvarlar sararıyor
neden sonra yerlere mi düşecekler?
bir büyüğüm sormuştu bir keresinde
bunca yeryüzünün altında ne var?
ne olacak, safi acı
keşke aynaya üfleyebilsem içimdekini
ruhun soluğunu, derinden esen çığlıklarıyla
öyle ki
hangi tarafımda çıkarsa buğusu
o tarafında yaşarım aynanın
zamanın bu tarafında mı
öte tarafında mı olduğumun farkına
keşke varabilsem de
gökyüzünden hakiki midir
fikrine varabilsem
düşünce kılığında gelen korkularıma
bir yol çizsem iki taraflı, seçimler yaptırsam
hangi yana gitse de kabullensem
bozuk tütünlere harcanan nefesleri
ara vermeden üfleyebilsem üzerine
bir pencerenin ihtivasındaki camın
dışardan görünen içerisi
pek de güzel, hayal gibi
biliyor musun?
ben de yüzümü en çok da pencerelerden yana döndürüyorum