Ceza Hukuku Özel Hükümler Ders Notu
Ders kitabı olarak tavsiye edilen Türk Ceza Hukuku – Mahmut Koca / İlhan Üzülmez
9 Şubat 2017
Özel ceza hukukunun bir özelliği var. Dikkat ederseniz herhangi bir yasaya baktığınız zaman genel hükümler diye bir bölümü göremezsiniz. Borçlar yasası müstesnadır. Orada da genel hükümler var tıpkı ceza yasasında olduğu gibi bir de özel hükümler var. bu iki yasa istisnai niteliktedir. Borçlar yasası da borçların kaynakları açısından genel hükümlerde düzenleme yapmıştır arkasından özel borç ilişkilerini düzenlemiştir. Ceza yasası da aynı şekilde önce bir genel hükümler vardır zaten asıl olan o kısımdır. Arkasından özel hükümler gelir.
Özel hükümler eski ceza yasasında 3 bölümden oluşuyordu. Suçlar, cürümler ve kabahatlar olarak 3 kitaptan oluşuyordu. Şimdi kabahatler kalktı. Genel hükümler; bütün diğer hükümlere uygulanacak biçimde ceza sorumluluğunun temel esaslarına ilişkin kesimi belirleyen genel hükümlerden sonra özel hükümlere geçiyoruz. Özel hükümler ise bir suçlar kataloğudur. Tabi genel bir ceza yasasında özel ceza yasalarının da olduğu gibi özel hükümler daha genel niteliktedir. Bir taraftan kişisel nitelikteki değerlere olan tutumu görürsünüz; insanın yaşam hakkı, beden bütünlüğü, mal varlığı vs bi taraftan kamusal nitelikteki korunan değerler(daha ileride açılacak bu konu) buna benzer başlıklar altında hükümler belirtilmiştir. Ama bir orman yasasında sırf ormanla ilgili suçları özel hükümler düzünlemektedir. Tabi o orman yasası vs’de ayrıca bir genel hükümler yok. TCK md.5’e göre türk ceza yasasındaki genel hükümler onlarda da uygulanacaktır. İşin özelliği budur.
Özel kanunlarla ilişki
MADDE 5. – (1) Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır.
Özel hükümlerle ilgili konular tarih açısından bakıldığında genel hükümlerden önce düzenlenmeye başlanmıştır. Tarihte insan zekası somut olgulardan yola çıkar. Soyutlama hem kültürün ilerlemesini hem de zekanın ileri gelişmesinin ürünüdür bu sebeple genel hükümlerin bu sebeple gelişmesi daha uzun sürmüştür. 17. 18. 19.yy’lar da yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu soyutlama geç çıktığı için de hatırlarsanız Osmanlı Ceza yasalarında hırsızlığı tanımlamıyor. Tek tek eşyaları sayıyor. İnek çalma, halı çalma tek tek söyleniyor şunun cezası şudur deniyor. Hırsızlığın tanımı yok. Ama yeni ceza yasasında öyle birşey yok. hırsızlığın tanımı var. Özel hükümlerde özellikle ağırlaştırılmış nitelikte olanlarda ise 2. bir başlık açıyor nitelikli suçlarda şunlar şunlar deniyor. Ama burda da tek tek halı çalmak vs demiyor. Şu nitelikte bir eşyayı çaldığınızda şudur deniyor. Yine daha net daha somut değil de daha soyut bir tanım karşısında kalıyoruz. Ama eski ceza yasalarında biraz önce de belirtildiği gibi bir çok hüküm var. Yargıçlar kadılar nası üstünden gelir o ayrı bir sorundu. Ve bunlar ceza hukukun bazı ilkeleri orada somut bir şekilde ortaya çıkıyor. Örneğin besbellilk ilkesi.(lex certa) nerede ortaya çıkıyor? Özel hükümlerde, tanımda karşımıza çıkıyor. Bu konuda yasa koyucu tanımda ne kadar başarılı olursa guvence altında oluyor insanlar da o derece. Mesela mal kavramı. şimdi mal kavramını tartışabilrisiniz. Sınırları belirlemek yorumcuya düşüyor. Yorumcu onu ne kadar isabetli tartışır ise, uygulama da o kadar isabetli oluyor. Yine de yorumcuya bir açık kapı bırakıyor ama bazı hükümlerde örneğin bir insanın öldürülmesinde, bir insanın ne olduğu belli, öldürmenin de ne olduğu belli. Bunun tartışılacak bir tarafı yok. ama orda da yine karşımıza bazı sorunlar çıkıyor. Mesela insan ne zaman insan oluyor doğum anında mı ne zaman. Ama özel hükümlerde yorumcu ne kadar iyi tanımlarsa insanlar da o kadar güvence altında olur. Bir hukuk ne kadar insanın özgürlüğünü geliştirir ise o kadar meşrudur. Ne kadar özgürlüğü daraltılırsa hukuk o kadar hukuk olmaktan çıkar.
Genel hükümlerin bir özelliği de özel hükümlere göre sık sık tekrarı önlemektir. Yani yasa yapma ekonomisinde genel hükümlerde bulunan bir hükmün hepsine uygulanacağı için artık tekrara geeği yok. genel hükümlere bakarız ona göre uygulama yaparız. Örneğin suça teşebbüs aşamasında kalmış olan suç, teşebbüs bahsine bakar iseniz ayrıca bunu insan öldürmede, yaralama suçlarında, hırsızlıkta, sahtecilik suçlarında tekrarlamaya gerek kalmıyor. Oraya bakıyoruz böylece genel hükümlerin bulunması özel hükümlerin bulunmasında dolaylı olarak bir ekonomik etki yaratıyor. Aynı düzenlemeyi tekra etmeyi önlüyor.
Söz gelimi 1808 tarihli Napolyon ceza hukuku yasasında ki 1994 tarihinde yürürlükten kalkmıştır.Teşebbüs bahsinde açıkça her hükümde bahsedilmiştir teşebbüsten. İnsan öldüren veya teşebbüs aşamasında kalan vs. cinayette değilde cürümlerde tekrarlanmıştır. Kabahatler de zaten teşebbüs yok. polis suçları veya kabahatlerde. Ama yeni ceza yasasında buna gerek görmemiştir.
Özel hüküm ile genek hüküm arasındaki ilişki de bu şekilde ortaya çıkmış oluyor. Özel hüküm uygarlığın bir parçası olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü geçmişte suç olarak öngörülen tarihin geçmiş dönemlerinde en ağır suç olarak görülen bazı eylemelerin bugün suç olmaktan çıktığını görüyoruz. En çarpıcı örneği ise zinadır. Zina tarihin ilk dönemlerinde hep ölüm cezası ile cezalandırılıyordu. Sadece türklerde değil islam devletlerinde avrupada vs. ama bugün zina suç olmaktan çıkmıştır. Çünkü bu bireysel nitelikte 2 veya daha çok kişiyi 4 kişiyi ilgilendiren bir suçtur. Suç olarak öngörüldüğü zaman tahribatı daha büyüktür. Sadece zinada bulunanlar açısından değil aile çevresi açısından da çok rahatsız edici bir suçtur. O nedenle bu artık sadece bir boşanma nedeni olabilir. Devlet buna burnunu sokamaz doğrusu da budur. Başka bir örnek cadılık en ağır suçlardan birisidir avrupada. Ve 15.yy’ dan itibaren oluşturulmaya başlanmış ve 300 yıl içerisinde 9 milyon kadın ölüm cezası ile cezalandırılmış ve cezaları infaz edilmiştir. En son 1793’te Prusya da bir kadın yakılmıştır. Günümüzde böyle bir suç yok ama o denemde vardı. Tabi bütün bunları suç politikası belirleyecektir. Çağcıl ceza hukukunun amacı insanları ortadan kaldırmak değil ıslah ederek onları topluma kazandırmaktır. O nedenle bu poltika erçevesinde çağcıl bir politikaya adım atılmaya başlandı. Çünkü ceza hukuku idolojilerden en çok etkilenen alandır. Stalin rusyasında fiil ceza hukuku değil fail ceza hukuku vardı. Birinde emekçi sınıfı suç işlemez deniyordu. Emekçi sınıfı aleyhine yapılanlar yazılanlar hepsi suçu oluşturuyordu stalin rusyasında. Nazi almanyasında ise tam tersi. Bazen bir burjuva sınıfı ortaya çıkıyordu ve bu sınıfı koruyan bir liberalizm ortaya çıkıyordu ve sonucunda o sınıfın üstünlüğünü düzenleyen o doğrultuda gelişen bir ceza hukuku ortaya çıkıyordu. Bazen de belli bi sınıfın baskısı sonucunda baskıcı bir ceza hukuku ortaya çıkıyordu. Emekçi sınıfının iktdara gelişi gibi. Ama bugün bunlar dışlanmaya çalışılıyor ne derecede başarılı olur tartışılır ama niyet bu.
Özel kısma ait kısma geldiğimiz zaman eski dönemlerdeki olaycı nitelikleki yasalar bır tarafa bırakılmışsa da bu suçlarla ilgili çalışmaların bilimsel nitelikten çok yorumcu bir ntelie sahip olduğu o şekilde incelenmeye başlandığı görülür. Şerh yöntemi görülür.
Özel hükümler tam anlamı ile bilimsellik boyutuna ulaşmamıştır. O nedenle ceza hukukunun genel hükümleri özellikle suç kuramı incelenirken ne kadar bilimsel olunursa olunsun özel kısım incelendiği takdirde aynı ölçüde bilimsel olamaktadır. Bu bir doğruyu da bünyesinde taşıyor. Ancak genel hükümlerde okuduğumuz biraz soyut nitelikte olan bazı kavramların buraya uygulandığını gördüğümüz zaman daha somut bir şekilde genel hükümlerdeki suç ögelerini görmeye başlayacağız. O nedenle sık sık gündeme gelen bu şerh yöntemi tamamen bırakılabilir mi sorusu tartışılmıştır. Tabi bilimin bir özellği var, bilim gözlemlerden, deneylerden yola çıkar. Bir bakıma özel kesimin gözlemlerinden yola çıkmak sureati ile bazı genel ilkelere, özel kesimle ilgili genel ilkelere varılabilir mi sorusu üzerinde durmak gerekir bu sık sık gündeme gelmiştir. Ancak bu konudaki tartışmalar kuramsal nitelikte kalmıştır. Fazla bir gelişme oluşamamıştır. Tabi genel kesimde bazı tarifler de görürsünüz. Örneğin, Tekerrür; eski ceza yasası döneminde bazı türleri vardı. O nedenle eski ceza yasası döneminde tekerrürün özel tekerrür vs türlerinin nası uygulandığı da özel hükümlerde karşımıza çıkıyordu. Özel hükümleri de ister istemez bir sistematiğe bağlamak gerekiyor. sistematik bir incelemenin yararı emekten tasarrufu sağlar.
Bu özel hukumlerin özel hukumlere özgü bir genel kısımı olabilr mi konusu ortaya atılmıştır. Bunu ortaya atan yazar Nazi almanyasında Wolf tarafından ortaya atılmıştır ancak işin ilginç tarafı o dönemden itibaren wolf’un etkisi daha çok italyan hukukçuları tarafından değerlendirilmiş, onlar üzerinde olmuştur. İtalyanlar Wolf’un ortaya attığı görüşü tartışmaya başlamışlardır. Bu konuda geniş bir literatürün ortaya çıktığını görmekteyiz. İşte özel kısmın bir genel kısmı olabilir mi? Genel kesimde neler genelleştirilebilir bütün suçları kapsayacak şekilde yani bunların sentezi yapılabilir mi konusu surekli tartışma konusu olmuştur. İtalyan hukuçularının bu gelişimi başka ülkerde pek görülmüyor nedense. Söz gelimi fransa da işlenilmemiştir. Ama İtalyanlar bunu bugün de tartışmayı sürdürmektedir. Acaba bir tasarruf sağlanabilir mi, özel hükümler ile alakalı bir genellik olabilir mi kaygısı sürekli gündeme gelmiştir onlar tarafından ve buradan bazı yorum araçlarına genel yorum ilkelerine varılabilir mi sorusu üzerinde durulmuştur. Tabi bu tartışmalar hem lehte hem alehte olmuştur.
Bugün bile ceza yasasını inceler iken genel hükümler ile ortak hukumleri ayırıyoruz bazen. Gece kavramı, silah kavramı. geceleyin işlenen bazı suçlarda ortak bir hükümdür. Silah kavramı silahla işlenen suçlarda ortak bir hükümdür. Nitekim TCK md.6’da otantik yorumu o maddeleri düzenleyen yasama organı yapıyor. Silahtan şunu anlıcaksınız, geceden şunu anlıcaksınız diyor yoruma kapalı. Yoruma meydan vermeyecek şekilde o tanımı yapıyor. Güneşin batmasından 1 saat sonra başlar güneşin doğmasından 1 saat önce biter gece diyor. O tanıma uyacaksınız. Ama mesela mal kavramını gece ve silah, kamu görevlisi tanımlanırken mal kavramını tnımlamıyor. Zımni bir emsaj veriyor. Doğru yapıyor. Gelişmelerde değişebilir diyor tanımlamıyor. Doğru yapıyor. Mal kavramı gelişen hukuk sisteminde bazı yeni buluşlarla ona da intikal eidyor . mesela bilişim diye bir kavram ortaya çıktı. Tabi böyle bir tanımdan kaçınmanın da bazı sıkıntıları var. Bu da şüphesiz yasallık ilkesi. Bir tarafta yasallık ilkesi var bi tarafta da tanımdan kaçınma ve sınırları belirsiz bırakma söz konusu oluyor.
Tanımlar
MADDE 6. – (1) Ceza kanunlarının uygulanmasında;
- a) Vatandaş deyiminden; fiili işlediği sırada Türk vatandaşı olan kişi,
- b) Çocuk deyiminden; henüz on sekiz yaşını doldurmamış kişi,
- c) Kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi,
- d) Yargı görevi yapan deyiminden; yüksek mahkemeler ve adlî, idarî ve askerî mahkemeler üye ve hâkimleri ile Cumhuriyet savcısı ve avukatlar,
- e) Gece vakti deyiminden; güneşin batmasından bir saat sonra başlayan ve doğmasından bir saat evvele kadar devam eden zaman süresi,
- f) Silâh deyiminden;
- Ateşli silâhlar,
- Patlayıcı maddeler,
- Saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmış her türlü kesici, delici veya bereleyici alet,
- Saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler,
- Yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeler,
- g) Basın ve yayın yolu ile deyiminden; her türlü yazılı, görsel, işitsel ve elektronik kitle iletişim aracıyla yapılan yayınlar,
- h) İtiyadi suçlu deyiminden; kasıtlı bir suçun temel şeklini ya da daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekillerini bir yıl içinde ve farklı zamanlarda ikiden fazla işleyen kişi,
- i) Suçu meslek edinen kişi deyiminden; kısmen de olsa geçimini suçtan elde ettiği kazançla sağlamaya alışmış kişi,
- j) Örgüt mensubu suçlu deyiminden; bir suç örgütünü kuran, yöneten, örgüte katılan veya örgüt adına diğerleriyle birlikte veya tek başına suç işleyen kişi,
Anlaşılır.
- Bütün bu girişten sonra önemli nokta özel hükümler nasıl bir sınıflandırılmaya tabi olucak. diyelim ki bir suç düzenlemesi yapıyorsunuz insan öldürmeden başladınız, hırsızlık dediniz, hırsızlığın bünyesinde çıkan dolandırıcılık dediniz, güveni kötüye kullanma dediniz bütün bunları sınıflandırmak gerekiyor. bu sınıflandırmanın da bilimsel bir yöntemle olması gerekir. Yani eski kadoistik sistemle olmayacak bu. Hemen hemen bütün bilim dallarında bunu görürürüz. Dil biliminde mesela diller sınfılandırılıyor. Türkçe hangi sınıfa giriyor belirleniyor. Ama ingilizcede fransızca da hep kelimeler ekler kelimeden ayrı yazılıyor ama türkçede öyle değil. onun için türkçe bitişken diller konumuna giriyor. Demek ki dil de bile sınıflandırma yapmak gerektiği bilimsel açıdan gerekiyor. Hemen hemen bütün dallarda sınıflandırma yapılmaya çalışılıyor çünkü bu sınıflandırma olduğu takdirde sınfılandırma içierisnde suçun yer aldığı kesim son derece önemlidir. Onu yorumlarken o noktaya sürekli atıfta bulunucaz ve eksinlikle ondan uzak durmayacağız. O çerçeve içinde kalmaya çalışıcaz. Tabi öğreti de aynı şekilde gelişiyor. Bu sınıflandırmayı hem teşvik ediyor hem de bu sınıflandırmanın zorluklarına da değinmek gereğini duymuştur. Tabi bu sınıflandırma bir iç mantık ile takip edilmeli. Bu sınıflandırmanın nasıl yapılacağı üzerinde öğretide çok sıklıkla durulmuştur. Özellikle İtalyan yazar MACCORİ… kitaptan bak. Hem insan belleğine iyi hitap etmeli insan belleği dışında da bilime uygun düşmeli. İnsan belleğine hitap etmesinin nedeni şudur mesela mal varlığına karşı suçlar dediğimizde hırsızlıktan başlıyoruz. Dolandırıcılık da mal varlığı diyoruz, güven kötüye kullanma, mala zarar verme hepsi mal varlığı. Hemen anlıyoruz ki bu grupta onlar var. sahtecilik dendiği zaman kamu güvenine karşı suçlar başlığında inceleniyor çünkü bir belgeye karşı güven sarsılıyor. Bu belge para olabilir. Değerli belgeler olabilir ticari senetler bono vs. onlar üzerinde bir sahtecilik yapıldığında kamunun o belgeye karşı güveni sarsılır. O sebeple kamu güvenine karşı suçlar deniyor. Güvenlik demiyor. Burda güven konusu önemli oaraya karşı senede karşı güven. Tabi böyle bir sistemeatik yapıldığında inceleme kolaylığı da sağlanır. Yasayı inceleyen yorumcu o suçun nerede yer aldığını hem biliyor hem de yorum yaparken ona göre yorumunu yapıyor. İleride görücez.
- Bu konuda çetin tartışmalar olmuştur öğretide. Özellikle maccorinin görüşü ile yasama politikası açısından, bilimsel açıdan tartışma olmuştur bunlar doğaldır. Butun sorun yorum acısından yorumlamayı kolaylaştıracak suç ile ilgii uygulamyı doğru yaptırmayı sağlayacak bir sistematiğin geliştirilmesidir. Uzun, ampirik gözlemler sonucunda ortaya çıkmıştır bu sistematik. Daha sonra o konuda bilimsel bilgi nasıl edili uzun uzun bir tarihçe sonunda bunlar ortaya çıkmıştır. Bir kişinin kafasından çıkmamıştır. 2000-3000 yıllık bir hukuk macerasından sonra insanlık bu noktaya varabilmiştir.
- O sınıflandırma sonucunda özellikle korunan değere bakılıyor. Hani suçun hukuki konusu olarak incelemiştik hatırlarsınız. Korunan değer nedir? Korunan değer kamu güvenidir. Bundan önce başka ölçütler var mı konusu üzerine önce eğilinmiştir. Son çözümlemede hukuki konuyu ele aldık evet ama acaba başka ölçütler var mı? Bunun üzerinde de durulmuştur. Çünkü amaç burda hem incelemeyi kolaylaştırmak hem de kolayca yorumu ve cezaları, cezalar arasındaki hiyerarşiyi belirlemek, özellikle cezaların ölçüsünü belirlemek, bu açıdan çeşitli ölçütler belirlenmiştir. Bu ölçütleri 3 başlık altında inceleyebiliriz.
2.ders
Ölçütler
- Öznel/sübjektif ölçütler
- Nesnel/objetktif ölçütler
- Suçun hem objektif hem de subjektif bir bütün olduğunu ortaya koyan ölçütler
ÖZNEL ÖLÇÜTLERE İLİŞKİN AYRIMLAR;
- yasanın öngördüğü şekilde taksirli suç olur.
Öznel öge; manevi öge, kasıt, taksir. Bu nedenle suçları 2 ye ayırıyoruz. Kasıtlı suçlar ve taksirli suçlar. Ama taksirli suçlar o kadar az ki, taksirli suçlar dediğimiz zaman 15-16 maddeden ibaret küçük bir bölüm ortaya çıkıyor. Diğerleri kasıtlı suçlar için. Bu bakımdan bu biraz sadece cezanın ağırlığını etkileyen bir etken olarak karşımıza çıkıyor ve elverişli bir ölçüt olarak kabul edilmesi mümkün değil. Tabi bu didaktik açıdan değerlendirebilir. Eğer madde öyle öngörmüşse o taksirli suçları biliriz. Zaten taksirli suçlar açıkça yasa öngördüğü hallerde vardır. bunun dışında taksirli suç olmaz. Mesela mala zarar verme suçunun taksirli biçimi yok sadece kasıtlı biçimi var. mesela bir adam arabanızın camına zarar verdiği zaman o ceza davası konusu olmaz, haksız fiil konusu olur. Çünkü böyle bir düzenleme ceza yasalarında yok. İnsan öldürme ve insanı yaralama onun taksirli biçimi var. o nedenle o konu ayrıca ceza davasına konu olabilir.
Bu açıdan bu ayrım yeterli bir ayrım değildir.
- saike göre yapılan ayrım.
Bu saik kriteri faili suça sürükleyen bir yarar, çıkar yahut duygu olarak ortaya çıkabilir. Saik suçları da tabi illede maddede belli olmayabilir. Ama hangi saikte oldukları bilimsel açıdan değerlendirilebilir. Bu bilimsel açıdan değerlendirme bazı yazarlar açısından önemli olmuştur. Bu saik kriteri esas olmalıdır demiştir bir italyan yazar. Bazı suçlar başta siyasi suçlardır, bazı suçlar siyasi olmayan adi suçlardır diye bir ayrım yapmıştır. Siyasi suç olup olmaması da biliyoruz ki suçluların geri verilmesinde çok önemli bir ayrım idi örnek olarak tabi. O nedenle bazı saikleri yasa koyucunun da değerlendirdiğini biliyoruz. ama yasa koyucunun illede değerlendirmesi de şart değil. Biz o değerlendirmeden o suçun hangi saikte işlendiğini belirleyebiliyoruz. Mesela cinsel dürtü saiki ile bir suç işlenebilir. Bunu ölçü olarak almalıyız. Tabi bu biraz uç bir görüş olarak kabul edilmiş ve eleştirilmiştir. Hukuki korumanın bunlar üzerine bina edilemeyeceği, saiki eğer yasa koyucu değerlendirmiş ise bir arttırıcı neden yahut bir indirici neden olarak belirleyebilir. mesela alacağını alma saiki ile alacağı oranında indirim yapılıyor. Yasa koyucu bunu düzenliyor diğer hırsızlıklara göre cezasını daha az veriyor. Çünkü 10.000 alacağım var diyor o kadar tutarda mal çalıyor. Ama yinede saik nedir o alacağı kurtarmak o nedenle buna göre. Ama her suçta bunu uygulamak pek de kolay olmasa gerek.
- doğuştan suçlu anlayışı
Yine bir öznel ölçüt olarak suçluların ayrıma tabi tutulduklarını görürsünüz. Bu konuda her ülkede aşşağı yukarı çalışmalar yapılmıştır. Özellikle kriminoloji bilimine başvurmak sureti ile ayrım yapılmaktadır. Bakıyoruz bir kısım yazarlar diyor ki doğuştan suçlular. Sonradan suçlu olmak başka doğuştan suçlu olmak başka şey. Doğuşan suçlu olduğunuz zaman doğa yasalarına göre suç işlemeye mecbursunuz. Yani bir yerde kleptomanın ufak tefek şeyleri çalması, çalmadan duramaması gibi. Tabi bu biraz kriminolojiden esinlenmiştir. Ama ne kadar isabetlidir. Gözlemler yapma sureti ile bu sonuca ulaşmışlardır ama o gözlemleri de her insana uygulamak mümkün değildir. Bu soruya evet demek zor. Dolayısıyla başka suçlarda gündeme gelmiştir.
Mesela yine zarar suçlarını, tehlike suçlarını işleyenler şeklinde gündeme bazı tasvirler getirilmiştir. Bunun en çarpıcı örneği 30lu 40lı yıllarda fail tipi ceza hukukuna başvuran tümelci, totaliter düzenlemelerde ortaya çıkıyor. mesela Nazi almanyasında, Stalin rusyasında normatif fail tipi ortaya çıkıyor. Normatif fail tipinde mesela bir insan hırsızlık suçunu işledğinde önce yargıç hırsızlık suçunu kim işler, normatif bir tipi göz önünde tutucak. Şu şu kalıptaki kişi işler. O fail ona uyuyor ise uygulama yapacak. Uygarlığın bazen sapıttığı dönemler olmuştur işte bu da o dönemlerden biri.
- failin sıfatına ilişkin ayrım
Öznel nitelikteki biraz da nesnel niteliğe kaçan ayrımdır bu. Mesela askeri suçlar mesela memurların işlediği suçlar. Bunlara özgü suçlar diyorduk o sıfata sahip olan kişilerin ancak işleyebileceği suçlardır. Ona göre bir ayrım yapmayı önerenler var.
Bir başka ayrımda bu defa pasif özneye /madura göre yapılan ayrım; mesela son kez 4.bölüme bakar isek devlete karşı işlenen suçlar. Alman cezacıları kabul etmesede devlete karşı işlenen suçlar düzenleniyor. Deniyor ki madur devlettir,devletle beraber yurttaştır deniyor. Diyelim ki meclisi ortadan kaldırmaya yönelik bir suç işlendiği zaman bir ihtilal teşebbüsüdür bu devlete karşıdır. Ama orada korunan değer demokratik bir düzende yaşama hakkıdır. Yoksa devlet soyut bir varlık. Devlet karşımıza zaten yasaklayıcı bir biçimde karşımıza çıkıyor. Bir topluluk pasif öznemidir tartışılıyor. Bir kısım kabul ediyor bir kısım etmiyor.
NESNEL ÖLÇÜTLERE İLİŞKİN AYRIMLAR;
- Ceza kriteri
Ceza ölçütü gelir başında nesnel ölçütlerin. Cezalar bazen insan varlığını ortadan kaldırır. Şimdi o yok. Ölüm cezası kurulduğu dönemde böyle bir tasnif yapabilirsiniz. Arkasından hapis cezasını gerektiren suçlar, hapis cezasını da bölebilirsiniz. Ayrı bir başlık altında bir de yeni ceza yasasında kalktı eski ceza yasasında kabahat cezalarını gerektiren suçlar vardı. nitekim eski fransız ceza yasası yeni frasız cezası da bu ölçütü göz önünde tutmuştur ilk fransız ceza yasası cinayet cezalarının verildiği suçları yüz kızartıcı suçlar olarak öngörmüştür ve bu terim bizim memurlar, muhtarlar yasasına da intikal etmiştir. Hala o eski tasnifin etkisi sürüyor. Anayasa geçeirmişler böyle bir tutarsızlık olabilir mi. Bırak J ve suçları 3’e ayırıyorlar. Cinayet, zina, kabahat. Ama bizde böyle bir ayrım yok biz çünkü sadece suçlardan söz ediyoruz. Ceza yasasında bizde sadece suçlar vardır.
- Davranış kriteri.
Bu da nesnel kriterlidir. Davranış deyince de ya icrai ya ihmali şeklinde olucak. Yani ya edimli ya da edimsiz olucak. O zaman suçları 2 büyük bölüme ayırıyoruz. Zaten ihmali nitelikteki suçlar atipik suçlardır. Bazen ihmal sureti ile icra suçlar da vardır. 3.grupta da onu alırsınız böyle bir ölçüte göre tasnif yapabilirsiniz. (Sami hocanın bunları söylemekten kastı son tasnife geldiğimiz zaman bunları da unutmamamız. Suçu işlerken bu suç ihmali midir icrai midir, bu suç topluluğa karşı mıdır bir bireye karşı mıdır bunları da göz önünde tutalım diye.) Bu ayrım önemli bir ayrım olmakla ve uygulamada önemli sonuçları olmakla beraber butun suçlar için bunu söylemek pek de işi kolaylaştırıcı bir ayrım değildir.
Bu arada icrai suçların mahiyeti olarak da hile ile işlenen suçlar vardır. Bir de cebir ile icrai cebir ile işlenen kaba kuvvetle işlenen suçlar vardır. Mesela icrayı napıyor cebirle yapıyor ; yağma suçu. Ama dolandırıcılık öyle değil hile kullanıyor. Karşısındakinin iradesini çarpıtarak yararlanmayı sağlıyor.
- Sonuç ölçütü
Kolaylıkla anlayacağımız üzere zarar doğurucu suçlar vardır. Tehlike doğurucu suçlar vardır. Biri tehlike doğururken diğerinde bir tehdit doğuyor vs.
- Zaman ölçütü ve Yer ölçütü
Bazı suçlar işlendiği zamana göre agırlaşır. Bazı suçlar işlendiği zamana göre hafifleşir veya ağırlaşır. Yahut bulunduğu yere göre hafifleşir veya ağırlaşır. Mesela tapınak içindeki eşyayı çalmak. Eşyanın bulunduğu yere göre suç ağırlaşmış oldu. Geceleğin hırsızlık yapmak zamana göre ağırlaştı suç. Bazen de herkesin girebileceği yerlerde hırsızlık yapmak. Bunlarıp hepsi değişik şekillerde ağırlaştırıcı neden olabilir. Buna göre tasnif yapılacağı üzerinde durulmuştur.
- Maddi konuya göre suçlar ayrıma tabi tutalabilir.
İlk önce 2 büyük ayrım yapılır.
- Maddi konusu olan suçlar
- Maddi konusu olmayan suçlar
Maddi konu ne idi onu anımsayalım. Maddi konu, suçun etkilediği kişi ya da nesne. Bu açıdan hırsızlığın maddi konusu eşya. Ama insan öldürmenin maddi konusu insan. Ama her şunun maddi konusu yok. O zaman önce ikiye ayırıcaz. Maddi konusu olan suçlar ve maddi konusu olmayan suçlar.
Maddi konusu olan suçlarda da ; maddi konusu olan şeyler ya da maddi konusu olan insan olanlar. Bu ayrıma tabi tutmasak bile bunu biliecez çünkü yorumu buna göre yapıcaz. Bunun üzerinde durucaz. Her suçun hukuki konusu mutlaka vardır ama maddi konusu var diyemezsiniz. Mesela devlete karşı suçlarda maddi konu ne ? yok. ne eşya var ne de insan.
Suçun nesnel tipine göre ayrım yapılmıştır. Yani normların yapısal dış unsurları. Bunu ortaya atan yazar Grispinya adında bir italyan yazardır. Son derece soyut bir konudur. Hukuki kurum olarak suç kavramı üzerinde durduktan sonra bu konunun üzerinde normun yapısal unsurları, normun biçimsel ve dış unsurları olarak bunların üzerine eğilmiştir ve 8 kategori halinde incelemiştir. Ayrıntıya girmek istemiyor hoca ; şunu da kabul etmek gerekir grispinya önemli bir yazardır ve tereddütte kalmış bazı konuları açıklığa kavuşturmasını bilmiştir. Ama bu konudan sorumlu değiliz bu yazarla alakalı kısımından.
Suçun hukuki konusu ölçütü;
Bizim yasaların ve hemen hemen bütün yasaların benimsediği ölçüt budur. Dedik ki her suçun maddi konusu yok ama her suçun hukuki konusu var dolayısı ile bu hukuki konunun belirlenmesi şart. Esasen bu hukuki konu sorunu aslında uzun uzun 1864 yılında ceza hukukunun temelini atan italan maliyecisi vardı ve karyan bu konuyu işlemiştir hem de kitabinin son bölülerinde bir kesim var suçların ayrımı ve alanı adı altında. Orada suçları 3’e ayrırmıştır. Kitaptan bak buraya.
- Toplumu ilgilendiren suçlar (devlete karşı işlenen suçlar girer buraya) toplumu temsil edenlere karşı işlenen suçlar .Yurttaşların yaşamına,mallarına, onuruna yani şerefine ve bu değerlerin özeline karşı işlenen suçlar ve ilginçtir mesela kamu esenliğine karşı işlenen suçlar diyor örneğin bir yangın suçu. Yüzde yüz suçların en ağırları devlete ve toplumsal sözleşmeye (anayasal değerler) karşı işlenen suçlar en ağırlarıdır.
- Onları izleyen suçlar kişilere karşı işlenen suçlardır. O dönemde çağına göre karya son derece güzel bir düzenleme yapıyor.
- Toplumun huzuruna karşı işlenen suçlar.
Karyanının bu konuyu sadece bir bölümde incelemediğini çeşitli bölümlerde incelediğini görüyoruz. Mesela kitabının 7.bölümünde de cezaların ölçüsündeki yanılgıları işlediği bölümde de suçların ağırlıklarının biricik ve doğru ölçüsü topluma verdiği zarardır diyor. Bireye verdiği demiyor topluma verdiği diyor dikkat edin. Kimi zaman insanlar topluma çok iyi niyetle topluma en büyük kötülüğü yapabilir. Onun için öznel ölçütleri bir tarafa bırakın nesnel ölçütlere göre suçları tasnif yapın diyor. O döneme göre son derece ileri bir ölçütü geliştirmeyi başarıyor Samı hocanın kanaatince.
Arkasından 8.bölüme geldiğiniz zaman suçların gerçek ağırlık ölçütünün topluma verilen zarar ölçütü olduğunu söyledik ve bunun mahiyeti üzerinde duralım diyor. Bu suçların ne tip suçlar olduğunu da anlatmaya çalışıyor bu bölümde. Tabi burada önemli olan bekaryanın objektif bir ülkeye zemin hazırlamasıdır. Yani geleceğin yas akoyucularına da bu noktada ışık tutacak kriterleri geliştirmeye çalışıyor. Bugun bekaryadan istifade edilmediği söylenemez. Bu objektif nitelikteki suçların tasnifidir. Suçların hukuki konularına göre tasnifi esas alınmıştır. Bu tasnifte korunan değeri belirleyeceğiz bu tasnifte hem suçların temel tasniflerini sağlayacağız mesela mal varlığına karşı suçlar diyoruz, kişilere karşı suçlar dedikten sonra arkasından kişinin yaşam hakkı diyoruz beden bütünlüğüne karşı diyoruz. Kişinin şerefine karşı diyoruz, tehlike suçları diyoruz. Mal varlığına karşı suçlar diyoruz bunlar hepsi kişisel değerlerdir alt değerleri de bu şekilde hatırlamak gerek.
Yorum yaparken bu tasnife mutlaka değer vereceğiz bu suçta korunan değer nedir diyeceğiz yorumu o çerçeve içinde yapıcaz o nedenle yorum yaparken en önemli ölçütlerden biri bu oluyor.
Tabi burdaki kullanılan temel ölçüt kişilere karşı suç dedik ama alt öçütlere geliyoruz yaşam hakkına karşı suç diyoruz. En ağırı o. Beden bütünlüğüne karşı suçlar diyoruz ikinci planda o geliyor. Arkasından mal varlığına karşı diyoruz. Bunlar dikkat ederseniz cezanın belirlenmesinde de rol oynuyor. Ceza yasası korunan değere göre toplumun, toplumca o değere verilen değer yargısını korumak için bir cezaya tabi tutacaktır. Bir ölüm cezasını yaralama suçuna veremezsiniz. Yaşama hakkını ortadan kaldıran bir suça da 6 ay hapis cezası veremezsiniz. O nedenle buradaki ölçüt son derece önemli hem korunan değerin ne olduğunu belirliyoruz. Hem korunan değere verilen değeri gösteriyor ceza yasası konusu itibari ile bunun yanı sıra yorumu da göz önünde tutuyoruz.
Ayrıca bazı hukumlerin uygulanmasında mesela zorda kalmada bir insanın yaşam hakkını ortadan kaldıracak bir değer var ise mal varlığı zarar gördü diyoruz. Ama tersi mümkün değil, mal varlığı için bir insanı öldüremezsiniz. Zorda kalma hukumlerinden yararlandıramazsınız. O nedenle bu ölçütün hukuki konusu pek çok yerde uygulanıyor. Hukuka uygunluk nedenlerinde, mazaret nedenlerinde karşımıza çıkar vs.
Bu arada yasa koyucuya da yol gösteriyor. Bir hiyerarşik düzenleme yapacak isen düzgün yap alt üst yap. Mesela ceza ölçütünü kullanır ike değere dikkat et diyoruz. ceza yasasında değişiklik yapıyor sadece yaptırımı değiştiiryor, bu ölçütü göz etmeden değiştiriyor. Eski ceza yasasında buna benzer çok saçma şeyler yapıldı. Adamın gözünü çıkarıyorsunuz 5 yıl ceza parasını zorla alıyorsunuz 15 yıl ceza böyle saçma şey olmaz. Göz mu kiymetli para mı? O nedenle bi taraftan ceza yasası da yasa koyucuya yol gösteriyor. Bu en doğru en bilimsel en objektif görüşü artık bütün ceza yasalarınca kabul edilmiş bir ölçütü bizim ceza yasamızda bundan önceki ceza yasamızda zaten 18. 19.yy’dan itibaren yapılan ceza yasalarında da bu ölçütü kullanmaya başlamışlardır. Diğer ölçtülerde uygulamada tabi dikkate alınacaktır. Pek çok pratik faydası vardır.
Bu objektif ölçütün sonuçları ve pratik sonuçları ile beraber bilimsel sonuçları da son derece önemlidir. Bir kere bilimsel açıdan bu bir tarihsel gelişimin ürünüdür. Mesela para üzerinde sahteciliği görüyorsunuz ne diyoruz güveni sağlama alıyor. Korunan değer kamu güveni diyoruz. Bu bir hukuk felsefesinin hukuka yansıyan biçiminin bir örneğidir. Bu noktaya gelmek kolay olmamıştır felsefenin gelişimi ve korunan değer kavramının ortaya çıkması ile olmuştur.
Kimi yazarlar buna korunan menfaat demiştir. Başka adlandırmalarda yapılabilir. Kimis de korunan varlık der vs. sami hocaya göre en mantıklısı korunan değer. Değeri kim yaratıyor toplum ilerlemesi ile. Bir çok değer ortaya çıkarken bazı değerlerde ortadan kalkıyor. Örneğin zinanın koruduğu değer. Aile sadakati mi karşı sujenin şerefi mi vs diye tartışılmıştır. Belirsizlik bugün de devam ediyor. Devlet bu işlere burnunu sokmamalı. Bu iş boşanma nedeni olabilir demiştir yasa koyucu. Devletin bunu ortadan kaldırması çok isabetli olmuştur.
Burada üzerinde durulması gereken nokta korunan değerin ne olduğudur. Yasaya baktığımız zaman yasanın tasnifinde başlıklar goruruz. Suçun başlığında değil suçun yer aldığı başlıkta görürsünüz. Objektif nitelikte bir başlıktır. Artık yorumunuzu ve uygulamanızı o değer çerçevesinde yapıcaksınız. Önce o değerin içeriğini belirleyecek arkasından da uygulamayı yapacaksınız. Ve buradan yola çıkarak teşhislerinizi koymaya çalışacaksınız.
Bunun sınırı nasıl olacaktır? Korunan değerlerin türlerine göre uygulanacaktır. Değerlerde bazı konuların belirlenmesi de son derece önemlidir. Bazen bir suç birden çok değeri de ihlal edebilir. Mesela yağma suçunda hem mal varlığı ihlal ediliyor hem de irade özgürlüğü ihlal ediyor. Tehdit ediyor bana paraları vereceksin yoksa öldürürüm diyor. Parayı tehitle almış oldu iradesi üzerinde bir baskı yarattı. Zaten sadece tehdit etse idi tehdit suçundan hukum giyecekti. Bu sebeple bazen birden çok hukuki değer ihlal edilmiş ise bunu da göz önünde bulundurmak gerekir. Aksi tahdirde birini ihmal etmiş olursunuz.
Korunan değer suçların ağırlığına da yansıyor belirtmiştik. Suçun hukuki konusu üzerinde türkiye’de ve pek çok avrupa ülkesinde incelemeler vardır.
Peki bunları belirledik teşhisi nasıl koyacağız. Yani bir olay karşımıza çıktı o olay hangi suç tipine giriyor. Teşhis nasıl olacak konusu gündeme gelebilir. Mesela ağır ceza mahkemeleirnde surekli bir tatrışma yapılmıştır. Kendiliğinden hak alma. Yine suç olarak düzenlenmiştir. Bu gasp mıdır kendiğliğinden hak alma mı? Gaspa sokar iseniz çok ağır bir ceza vericeksiniz kendiliğinden hak almaya sokar iseniz hafif bir ceza vericeksiniz. Teşhis yanlış yapar iseniz elbette bundan adalette zarar görücektir.
16 Şubat 2017
Suçun hukuki konusu korunan değerdik demiştik. Korunan değeri tespit ettikten sonra yorumda kolaylaşır demiştik.
- İnsanlığa karşı uluslararası suçlar
Hukuk insanlar içindir, devlet insan içindir dolayısıyla insana karşı suçlar, insanlığa karşı suçlar .. bireysel suçlar arasında insanın yaşam hakkına yönelik olanları birinci kısma alıyoruz. Eski yasada devlete karşı suçlar ilk bölümlerde yer alırdı şimdi tam tersine, birey eksenli suçlar yer aldı bunun en önemlisi de yaşam hakkına yönelik haklar .
TCK md.76 vd. à uluslararası suçlar
Soykırım ikiye ayrılıyor.
- Soykırım ve insnalığa karşı suçlar diyor.
- Göçmen kaçakcılığı ve insan ticareti suçları.
Birinci ok ;
- Soykırım suçu : TCK md.76 (özel hükümler ilk kısmı)
- İnsanlığa karşı suçlar : TCK md.77
- Bu suçların örgütlerle işlenme biçimi TCK md.78
İkinci ok ise ;
- Göçme kaçaklığı md.79
- İnsan ticareti md.80
Uluslararası hukuk suçu olarak göz önünde tutmak gerekir bunları. Bu suçlar nai almanyasının yenilmesnden ortaya çıkan yahudi soykırımından sonra ortaya çıkan suçlardır. Soykırım insanlığa karşı suçlar, savaş suçları saldırı suçları olarak mahkeme bunları incelemek üzere kurulmuştur statüsü itibari ile. Bu açıdan uluslararası suçları öğreti ikiye ayırmaktadır. Türk ögretisi de aynı kapsamda irdelemekte ve 2’ ye ayırımaktadır.
- soykırım ve insanlığa karşı suçlar
- soykırım suçu
- insanlığa karşı suçlar
- örgüt suçu
- başka suçlar
- göçmen kaçakçılığı
- insan ticareti
Savaş suçları saldırı suçları düzenlenmiştir. Bizde bu 2 suç düzenlenmemiştir. Bu eksikliktir. Başkaca suçlar dendiğinde devlete bırakılan suçlardır. Uyuşturucu madde suçları, parada sahtecilik suçları vb.
İşkence ve göçmen kaçakçılığı da bunun içine giriyor. Buna rağmen bu suçları düzenlemek bile önemli bir adımdır. Yeni ceza aysası bunlara imkan tanımıştır.
İçinde yaşadığımız. 21.yy’ın son çeyreğinde 2 olay yaşanıyor. Nazi soykırımından sonra bir de sırp soykırımı yaşandı.
1948 tarihinde soykırım suçunun önlenmesine ilişkin BM ile bir sözleşme ortaya kondu. Bu sözleşme tarafından TR tarafından 1950 tarihinde kabul edildi. Uluslararası hukuka göre suç anlayışını bir dvelet ve toplum olarak TR kabul etmiş oldu. Bu sözleşme bizim iç hukukumuzun içine girdi. Sözleşmenin md.2’sin de hangi eylemlerin soykırım sayılacağı md.3’de bu suça teşebbüs ve iştirak nasıl olur bu belirlendi md.’5 de ise devletlere bir yükümlük getirildi. Devletler kabul etmeli dendi ve anyasaları çerçevesinde düzenlemeler yapılarak bu suçları kabul etmesi gerektiğini belirtti. 55 yıl sonra taahhüdünü yerine getirdi türkiye demek ki.
BM’ ce kabul edilen sözleşmeler de bazı noktalardan ayrıldı. Md.76’ da uluslararası suçlar bağlamında soykırım suçunu yaptırıma bağladı ve düzenledi.
Soykırım suçunun tipiklik ögesi/soyut yasal tanım; yasa koyucuya göre fıkra 1’ de tanım yapılıyor.
Soykırım
MADDE 76. – (1) Bir plânın icrası suretiyle, millî, etnik, ırkî veya dinî bir grubun tamamen veya kısmen yok edilmesi maksadıyla, bu grupların üyelerine karşı aşağıdaki fiillerden birinin işlenmesi, soykırım suçunu oluşturur:
- a) Kasten öldürme.
- b) Kişilerin bedensel veya ruhsal bütünlüklerine ağır zarar verme.
- c) Grubun, tamamen veya kısmen yok edilmesi sonucunu doğuracak koşullarda yaşamaya zorlanması.
- d) Grup içinde doğumlara engel olmaya yönelik tedbirlerin alınması.
- e) Gruba ait çocukların bir başka gruba zorla nakledilmesi.
(2) Soykırım suçu failine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir. Ancak, soykırım kapsamında işlenen kasten öldürme ve kasten yaralama suçları açısından, belirlenen mağdur sayısınca gerçek içtima hükümleri uygulanır.
(3) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.
(4) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.
BM sözleşmesi md.2’ ye paralel bir hükümdür. Eski yugoslavya için kurulan mahkemenin statüsünde yine uluslararası ceza mahkemesi statüsünde de bunlar benimsenmiştir. Burada soykırımın insanlık suçunun en ağır suç olduğu açık. Hem insanı hem de geleceğini yok ediyorsunuz. Uluslarası uganda mahkemesinde suçların suç, en ilerisi olarak kullanılan bir tabirin kullanıldığını görürsünüz. Uluslarası hukukun emredici buyruğu sayesinde girmiştir. Yani bütün devletlere gelmiştir bu yükümlülük isterse bu sözleşmenin tarafı olmasınlar fark etmez. Uluslarası hukuk suçudur yani bir grubun varlığını tamamen yer yüzünden kaldırıyorsunuz halbuki bugun BM’in kararları var. Dünyada bir dil var. Konuşan 2 kişi kalmış derhal BM’in ilgili görevlileri bu dili öğretmeleri için çalışma yapıyorlar kultur varlığı olarak korunuyor.
Soykırımın mahiyeti de gelişiyor bütün bunların ışığıyla. O dilin konuşulmasını yasaklamakta kültürel bir soykırımdır aslında.
Soykırım suçunun hukuki konusu; soykırım suçu uluslararsı suçlar arasında düzenleniyor ve kişilere karşı insan öldürme suçundan ayrı olarak ve ondan önce düzenleniyor. Yaşama hakkına karşı suçu da içine alıyor. BM genel kurulunun 1946 tarihli kararı ile büütn insan gruplarının var olma hakkının inkarı olarak tanımlanmıştır. Yaşama hakkına dönük oluyor, vücut butunluğune karşı oluyor vb. Bu sebeple insnalığın var olma hakkına işlenen bir suçtur. Bu zaten insanın yaşam hakkını da ister istemez içine alır.
Suçun tipikliğinin somut ögesi; ..
Fail herkes olabilir. Çoğu zaman devlet. Yani devlet gucunu kullanan insanlar bunlar. Terör örgütüne katılmış olabilir gerilla olabilir. Faile özgü suç değil her türlü insan bunu işleyebilir. Ancak md.78’e bakar isek. “örgüt içerisine girmiş bir fail olabilir deniyor.” Orada bir yollama yapmış oluyor. Faile bi yaptırım öngürüyor. Madura gelir isek pek çok madur girer bu kavramın içine. O nedenle bu soykırım suçu üzerinde duranlar madur kavramını 2 şekilde algılarlar.
- Geniş anlamda madur; bu uluslarası toplumu oluştuan bütün insanlar. Zzaten uluslararsı ceza mahkemeleri de meşruluğunu burdan alıyor. Lahey de var ve devam ediyor.
- Dar anlamda madur; bunlara maruz kalanlar. Milli, etniki dini bir grubun üyesi olanlar. Örneğin msulumanlara karşı yapılıyor . muslumanların hepsi madur olur. Yahut bir siyah ırka karşı yapılır ise.
Madur olmak o grubu o kadar etkiliyor ki bazı duygular da içlerine işliyor. Mesela o gruba ait olupta ezilmenin sonuçlarını yaşıyor. Saldırganlaşıyorlar.
Soykırım sözleşmesinde TCK yasası paralelinde bu gruplar yine sayılmıştır. Dikkat edilir ise bunlar sayılı ve sınırlı olarak gösterilmiştir. Ortak özellikleri bir gruba ait olmaktır. Ya ırk açısından ya din açısından yahut etnik açıdan ve bunlar doğum ile beraber ortaya çıkıyor. Din sonradan değiştirilebilse de doğum ile kazanılıyor.
Milli grup dediğimiz ; kültür dil tarih ortaklığını da içinde barındıran bir gruptur.
Etnik grup dediğimizde; zmana içinde oluşan belli bir kültür geleneğine kültür ağırlıklı bi ryaam tarzını sergileyen bir gruptur. Aynı dini konuşmaları ortakgeleneler girer vb.
Irki grup deidğimizde ; kalıtsal yapıdan kaynaklanan bir gruptan söz edilir.
Dini gruplar ise ; aynı peygambere inana aynı Allah’a inan gruptan söz edilir.
Suçun maddi konusu: kişiler, şahıslar.
Eylemlere gelir isek; yasa koyucu burada tipik bir eylem biçimi ortaya koyuyor. Çok davranışlı ve ardından seçenekli davranışları sıralıyor 5 bent halinde. Ve yine davranışların yapılış biçimini tanımladı. İnsan öldürme dışında o belli zaten serbest davranışlı bir suç tanımı yok. ama diğerlerinin tanımı var dikkat eder isek. Kişilerin bedensel ya da ruhsal bütünlüklerine zarar verme. Her zarar olmaz diyor bu ya bedensel ya da ruhsal olucak diyor.
Grubun tamamen ya da kısmen sonucunu doğuracak koşullarda yaşamaya zorlama diyor. Her zorlama demiyor sınırını vermiş yok edilmesini en azından ksımen yok edilmesini doğuracak diyor.
Ardından doğumlara engel tedbirler. Bağlı davranışlı suç oluyor o zaman. Bunun dışındakileri kabul etmiyor. Tek tek saymış.
2.ders
Eylemin iki özelliği var demek ki bağlı davranışlılık ve seçeneklilik.
Suç o davranışların yapılması ile sona erecektir. Sonuç kısmına gelir isek ; yani eylemi incelerken davranış , sonuç nedensellik bağını inceleriz.
Sonuç kısmında; yapılan tanıma bakar isek , suçun a bendinde insan öldürme var. Ölüm zaten maddi sonucu olan bir suç. İnsanın ölmesi yaşayan bir insanın ceset haline dönüşmesi.
Birinci bent sonuçlu suçlarda karşımıza çıkıyor demek ki.
İkinci bent’e bakar isek kişilerin bedensel ya da ruhsal butunlerine zarar verme,yine sonuçlu bir suç ortaya çıkıyor.
Diyor ki ille de bir zarar doğacak. Maddi açıdan bir sonuç var. Ama sonraki suçlara, eylemlere bakar isek grubun tamamen veya kısmen yok edilmesine yol açacak koşullarda yaşamaya zorlanması. Burda bir sonuç yok. Yaşamaya zorlayıcı davranış yapılır yapılmaz suç işlenmiş tamamlanmış sayılıyor. Sırf davranış suçu.
İkincisi de aynı şekilde, doğuma engel olmaya yonelik tedbirler alma. O tedbirleri aldığı anda fail suç oluşmuş oluyor. Çocukların bir başka gruba zorla aktarılması, bu da o davranışı yapar yapmaz suç oluşur. Demek ki burada sadece tanımlanan davranışlardan ilk ikisinde maddi bir sonuç vardır. dolayısıyla sonuçlu suçlar karşısındayız ama son 3 davranış biçiminde böyle bir sonuç yok. Sırf davranış suçu olarak karşımıza çıkıyor.
Eylemin ortak bir özelliği zaten korunan değerden de ortaya çıktı; böyle bir grubun yok edilmesidir. sonuçta maddi bir sonuç doğuyor ama davranışlarda bu maddi sonuç her zaman yansımıyor yani amaç tamamen öyle bir grubun yer yüzünden silinmesi yok edilmesidir. Kültürel açıdan da yok edebilirsiniz.
Bunlardan kasten öldürme diyor. Yani milli etnik ırki ve dini bir gruba yönelik kişilerin kasten öldürülmesi. Bu insan öldürme suçu ile aynı niteliktedir. İsterse grup uyelerınden bir tanesini öldürsün. İlle de birden fazla öldürmesi şart değil. Yeter ki suçun ögelerine uygun bir ölüm sonucu doğsun. O sonuç doğduğu andan itibaren bu suç oluşur.
Arkasından ictima maddesi göze çarpıyor. Adam bir değil bin tane öldürdü. Burda kesinlikle içtima maddeleri yani fikri içtima zincirleme suç vs söz konusu değildir. Ne olacaktır, burda kaç kişi ölmuş ise o kadar ayrı suç işlenmiştir, o kadar ayrı suç cezası ceza verilir. Zaten böyle bir hükme yer verilmesi idi bile genel hükümlerle aynı sonuca ulaşılacaktı. Ancak yasa koyucu burada bir tereddütün ortaya çıkacağını düşünmüştür. Bir gruba karşı suç işlendiği için aynı düşünmeyebilir yargıçlar yorum yolu ile tek suç sayabilir yargıçlar. Hayır diyor buna önceden görüyor. Burda hukukun yarattığı ictimanın sonucu yoktur. Doğal gerçekçi bir içtima uygulayacaksın ve ayrı ayrı suç kabul ediceksin diyor.
Bu öldürme, ihmal sureti ile de olabilir. İhmal surti ile icra suçlarını hatırlar isek ihmal edenin bir yükümlülüğü olması lazım. Eğer o yükümlülüğü yerine getirmez ve bundan da bir ölüm sonucu doğar ise ihmal sureti ile ölüm ortaya çıkar. Klasik örneği annenin çocuğunu beslememesi aç bırakarak ölümüne yol açması ihmal ediyor. İcrai bir eylemi ile boğmuyor denize atmıyor ama ihmali bir eylemle aynı sonuca ulaşıyor.
- davranışta kişilerin bedensel ya da ruhsal bütünlüklerine ağır zarar verme. Bir kere bedensel butunluk dendiğinde kasten yaralamanın bütün türleri girer buraya. Bunları tek tek saymaya gerek yok. Bu ruhsal bütünlüklere gelir isek o kişilerin haysiyetleri ile oynamak sureti ile ruhsal bütünlükleri sarsılabilir. Hem aşağılayıcı niteliktedir ruhsal butünlüğe, hem de beden bütünlüğünü örseleyici tipte karşımıza çıkar. Uluslarası ceza mahekemlerin kararlarına baktığımız zaman bunların sağlığa ağır biçimde zarar vermesi, tahrip etmesi vs şeklinde kararlar verildiğini görürüz ama korku, sindirme, sürekli korku içinde yaşatma vs elbette bunun içerisine girer. Yani yeter ki bunların bir ırkın bir dinin ortadan kalkmasına yol açıcak bir nitelikte ağırlıkte olsun. Bunun takdiri elbette ki uygulamayı yapan yargıca bırakılmıştır. Ama bu konuda yargıç bir hayli rahattır.
3.davranış biçimi ise grubun tamemen ya da kısmen yok edilmesi sonucunu doğuracak koşullarda yaşamaya zorlanma. Buna öğretide olumsuz şiddet,olumsuz norm deniyor. Mesela yeteri kadar besin vermiyor. Yavaş yavaş zayıflatıyor yeteri kadar vücüdun bedensel olarak direniş gücünü zayıflatıyor. Bunlar icrai nitelikte de olabilir ama daha çok ihmali niteliktedir. Sistematik şekilde de yürütülebilir. Zaten hep koşullar o şekildedir. Sadece beslenme değil giyinme örneğin sıcaktan yahut soguktan korunmayı önleme biçiminde de çıkabilir karşımıza. Yeter ki sonuçta o grubun yok edilmesini doğuracak şekilde olsun. Elverişlilik karşımıza çıkıyor. Burda elverişlilik yargıç tarafından somut olaya göre takdir edilecektir.
4.davranış biçimi de biyolojik soykırım dediğimiz davranış biçimidir. Yani doğumları engellemek. O ırkın o soyun devamını engelleme sureti ile doğumları engellemk. Mesela kısırlaştırma vb. Bunlar sistematik olarak yapılıyor. Tabi bunların içinde tersi de olabilir. İstek dışı cinsel saldırılarda bulunma vs. doğumlara engel olmaya yönelik -doğum denince akla sağlıklı doğum gelmeli- davranışların hepsi geniş anlamda yorumlamak gerekir. Yeter ki o ırkın tamamen o soyun yok olmasına yahut ileride hastalıklı biçimde yok olması şeklinde olsun.
5.davranış biçimi de gruba ait çocukların başka bir gruba nakledilmesi. Yine uluslararası hukuk komisyonları bijolojik soykırım altında değerlendirmişlerdir. Burada bedensel bir yok edilme yok ama o kişiden çocuğu alıp bir başkasına veriliyor tamemen ordan kopartılmış oluyor. Bijolojik bağlantısı var o da unutturulmaya çalışılıyor. Böylece o ırkı tamaen ortadan kalkmaya doğru bir yol açılmaya çalışılıyor Bu tabi bir zor kullanarak yapılması gerekir cebirle zorla alınması gerekir çocukların. Bu tabi maddi de olabilir manevi de bir zorlama olabilir. Tehdit ile de olabilir yani. Yeter ki kimlik açısından tamamen yabancılaşmayı o kültürden o toplumadan kopmayı sağlasın ve o toplum ortadan yavaş yavaş kalkıyor bu şekilde çocukların uzaklaştırılması ile. Bu da bijolojik açıdan yok edilmenin bir parçasıdır.
Maddi ögeden ziyada manevi ögeye gelir isek ; bir planın icrası diyor kitap. İcra tabi bir plan içersinde bu tasarlamanın uygulanmasıdır burada. Bu soykırımın tanımında yoğun bir şekilde ortaya çıkıyor. Bir planın icrası sureti ile diyor. Bu madde düzenlenir iken kurul bunu bu maddeye soktu çünkü Dönmezer fransızca biliyordu fransızılardan aldı. J Fransız ceza yasasında da aynı tanım mevcut. Bir planın icrası olarak bu sucun işlenmesi gerektiği belirtilir. BM sözleşmesi md.2 de ise bir insan grubu ortadan kaldırılması amacından soz ediyor. Amaçtan söz edince bu illede bir dusunce kastı yani tasarlama olmuyor çünkü o zaman hırsızlığı da tasarlama içine sokarsınız halbuki orda amaçtan saikten söz edilince özel kastılı bir suç olması lazım deniyordu. Fransızlar sözleşmede demek ki özel kasıt istiyor. Halbuki bizim yasamız sami hocanın kanaatince tasarlamaya adım atıyor. Bir planın icrası diyor. Yani zaten amaç belli bir grubu yok etmek. Ama burada amacın ötesine gecen bir planın icrası söz konusu. Planın icrası dendiğinde suçun uygulanmasını darlaştırmış oluyoruz, yorumlanması zorlaşıyor. Yargıç bunu tespit edicek gerçekten bir planın icrasi içinde mi yahut o ırka düşmandır o adam gerçekten garezi mi var o adamlara vs diye.
Tabi soykırım sözleşmesine bakar isek bu suçun ani bir kararlada işenebiliceğini söylüyor. Ama plandan bahsediyor isek ani bir karar olamaz. O nedenle hem plan hem sistematik bir saldırı söz konusu ise bunların oluşması için kasten öldürmede dahil sami hocaya göre. Onun için bu normal, diyelim ki bedensel zarar vericeksin yaralama sucundan insan öldürme suçundan farklı bir suç karşımıza çıkyor. Özellikle kasıt ögesi açısından çok çok farklı bır suç. Tabi bu planın ögesi faillere yöneliktir. Bir devlet politikası da olabilir burada. Devlet bir politika güder failleri bulur suç işler. Devlet suç işledi diye o suçu işleyen failler cezalandırmaktan kurtarmayız. Devlette olabilir fail. Elbette onlarda cezalandırılacaktır. Tıpkı nazilerin cezalandırılması gibi. Bu illede bir politikanın ögesi olamak zorunda değil ama mutlaka failin önceden bir tasarlaması gerek ve tasarlamanın sadece insan öldürme suçunda değil burada da uygulandığnı görüyoruz.
Kasıtlı bir suçtur aslında bu da ve burda amaçtanda da bahsediliyor. Kısmen ve tamamen yok etmek amacı ile diyor. Amaç ile yan yana getirir isek son derece sağlam bir kasıt vardır böyle bir durumda bu suç ancak DOĞRUDAN kasıt ile işlenebilir DOLAYLI/OLASI kasıt ile bu suç işlenmez. Zaten bir amaçtan bir plandan söz edilirken suç işlemeden önce yani kasıt billurlaşmadan önce bunların ortaya çıkması lazım planların yani. Ve de yok etme amacın varsa seni cezalandırıyor dediğine göre kasıttan önce bunların işlenmeye başlıyor. Böylece gelecek kuşakların da çeşitli açılardan yok edilmesi sonucunu doğurmuş oluyor.
Mağdurun milli ırki dini ve etnik gruba mensup olmasını elbette ki fail bilecektir, bilecektir ki işlesin o gruba karşı yani suç kastının bilme ögesini içermesi lazım. Yoksa rastgele bir adam öldürme olur.
Ortada bu gruplardan birisi söz konusu değil ise karşımıza işlenemez suçlar çıkabilir. Bir unsur yanılgısı söz konusu olabilir. Bu konuda bazı kararlar da mevcut . örneğin sırplar dışında herkesi öldürmeyi amaçlıyorum. Bunların soykırım olmadığını ileri sürenler de var. Ama basında olumsuz bir düşünce ile bazı soyların ortadan kalmasını istiyor. Ama sonuç değişmez ki. Mahkemenin vermiş olduğu karar tartışma götüren bir karardır. Yasa koyucu da tamamen yok etmeden söz etmiyor kısmen yok etmeyi de içine alıyor. O zaman nicelik olarak kısmen de olsa suç olur diyor. O nedenle bir kişiyi bile oldurmek o suçun işlenmesi için yeterli olacaktır.
Suçun hukuka aykırılık unsuru açıktır. Hukuka uygunluk nedenlerinin ortaya çıkması hayaldir bu suçlarda. Mesela meşru mudafa olmaz bu suçlarda. Zaten rıza da hiç olmaz. Bir başka nokta da bir hakkın yerine getirilmesi de söz konusu olamaz. Dolayısıyla hukuka uygunluk nedenlerinin hiçbirisi söz konusu değil.
Kitapta hukuka uygunluk nedenleri içerisinde amirin emrini de içine almış. Amirin emri hukuka uygunluk nedeni değil bir özür nedenidir bir mazeret nedenidir. Bir amir hukuka aykırı bir emir veriyor yazılı olarakta yolluyor. Bazı emirler hukuka aykırı olduğu halde yazılı olarak düzenlersen veririm emri diyor. Yasa koyucu o adama emri vereni mazur görüyor.
Zorda kalmada da aynı şey var. Zorunluluk hali zarurret halinde de aynı mesaj var. Yasa koyucu diyor ki zorda kalan bir insan herhangi bir suçu işleyerek başkasına aynı zararı verebilir. Arkadan köpek geliyor adamı parçalayacak adam bir kapıyı kırıp içeri giriyor. Kapıyı kırdı mala zarar verdi, içeri girdi konut dokunulmazlığını ihlal etti. 2 suçu birden işledi. Yasa koyucu ben seni cezalandırmam maruz görürüm diyor. O suçları işleme diyemem seni mazur görüyorum diyor güç durumda olduğunu anlıyorum diyor. Ama bu hukuka uygunluk nedeni değil. Çünkü hukuka uygunluk nedeni olsa idi o kapının kırılmasından doğan zararı madur isteyemezdi. Mazaret nedeni olduğu için isteyebilir madur diyor. Hukuka uygunluk nedeni olsa idi bütün hukuk düzeni içinde hukuka uygun olduğu için hem cezalandırılmazdı mahküm edilmezdi hem de kimsenin tazminat davası açmasına imkan verilmezdi. Mazeret nedeni sayıldığı için hukuka aykırı gördüğü için cezalandırılmıyor ama hukuk davasında zararınızı talep edebiliyorsunuz. Bu noktaya dikkat etmek gerek.
Bu suçların yansıma biçimi ile ilgili olarak teşebbüs maddesine gelir isek elbette bu suçlardan bazıları teşebbüs suçuna elverişlidir. Bir ve ikinci suç teşebbüse elverişlidir. Çünkü o suçların maddi bir sonucu vardır. Maddi sonuçlu bir suç olduğu için sırf davranış suçu olmadığı için teşebbüse elverişlidir. Ama diğer eylemler yani 3 4 5 noktasındakiler ise teşebbüs açısından sıkıntılıdır teşebbüs onlarda zor gerçekleşir çünkü davranış suçudur. Davranışı parçalayabilecek bir durum ortaya çıkar ise ancak teşebbüs olabilir o da çok istisnaidir. Hatırlarsak adama sövmek teşebbüse elverişli değildir ama mektupla sövmek teşebbüse elverişlidir çünkü mektup ulaşmayabilir.
İçtima hükümlerine gelir isek, yasa koyucuya göre burada gerçek içtima yani ne kadar eylem var ise o kadar suç oluşur diyor. Özellikle yaralama ve öldürme suçunda da aynı sonuca varacaktık yasa koyucu demeseydi de. Çünkü tck md.43/3’te bu suçlarda zincirleme suçlar söz konusu olmaz deniyor. Bu suçlarda sadece infaz açısındann bazı değişiklikler var o da son derece önemsizdir.
Zincirleme suç
MADDE 43. – (1) Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır.
(2) Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.
(3) Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz.
İştirake gelir isek, elbette ki iştirakin her türlüsü burada uygulanır. Elverişli olduğu sürece uygulanacaktır. Yalnız tck md.78’i gözetmek gerekir. Çünkü o maddeye göre bu suçlar örgütlü bir biçimde örgüt kurmak amacı ile işlenirse ayrı bir düzenleme yapılmıştır ona göre işlem yapılacaktır. Ama örgüt olmadığı takdirde iştirak hükümleri elbette uygulanacaktır.
Örgüt
MADDE 78. – (1) Yukarıdaki maddelerde yazılı suçları işlemek maksadıyla örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu örgütlere üye olanlara beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.
(3) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.
İştirakin her türlü biçimi gerçekleşebilir bir özelliği yoktur. Yaptırımı ise bellidir ve ağırlaştırılmış müebbet hapistir ve bu arada tüzel kişiler işin içine dahil ise onlara özgü bir güvenlik tedbiri uygulanacaktır. Md.76’da ki Zamanaşımı bu suçlarda uygulanmayacaktır unutmamak gerekir. Dava zamanaşımı ve ceza zamanaşımı ikisini birlikte düşünmek gerekir.
Soykırım
MADDE 76. – (1) Bir plânın icrası suretiyle, millî, etnik, ırkî veya dinî bir grubun tamamen veya kısmen yok edilmesi maksadıyla, bu grupların üyelerine karşı aşağıdaki fiillerden birinin işlenmesi, soykırım suçunu oluşturur:
- a) Kasten öldürme.
- b) Kişilerin bedensel veya ruhsal bütünlüklerine ağır zarar verme.
- c) Grubun, tamamen veya kısmen yok edilmesi sonucunu doğuracak koşullarda yaşamaya zorlanması.
- d) Grup içinde doğumlara engel olmaya yönelik tedbirlerin alınması.
- e) Gruba ait çocukların bir başka gruba zorla nakledilmesi.
(2) Soykırım suçu failine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir. Ancak, soykırım kapsamında işlenen kasten öldürme ve kasten yaralama suçları açısından, belirlenen mağdur sayısınca gerçek içtima hükümleri uygulanır.
(3) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.
(4) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.
Bu suçlarda geri verme meselesi vs. uluslarası sözleşmelerdeki her yerde bu suçu biz küresellik ilkesi demiştik evrensellik ilkesi diye okuduğumuz suçlara ilişkin burada tabi geri verme şart burada. Geri vermediği takdirde o ülkenin vermiş olduğu karara rağmen yani yargı hükmünün uluslararası geçerliliği burada söz konusu değil. İkinci defa yargılama imkanı vardır bunun da küresellik ilkesinin sonucu olarak görmek gerekir. O nedenle böyle bir durumda tabi adalet bakanlığının harekete geçmesi talepte bulunabilmesi için yurtdışında işlenen bir suç olacak Türkiyede soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi için failin öncelikle türkiyede olması lazım. Burada olmazsa fail hakkında dava açmak bir hayaldir. 3.olarakta adalet bakanlığının isteği olması gerekir. Yani ikinci kez yargılanmaz ilkesi burada uygulanmamaktadır. Bu açıdan tabi bu suçların özel bir durumu söz konusudur bunu da unutmamak gerekir.
Diğer bir suç grubu da ; İNSAN ÖLDÜRME SUÇLARI
Tck’da soykırm suçlarından sonra gelir. Kişilere karşı suçlardır. 10 bölümlük kısımda ilk düzenleme birinci bölümde hayata karşı suçlara ayrılmıştır. İlk bölümümüz budur. Soykırım suçlarından sonra en ağır suç tipi hayata karşı işlenen suçlardır. Basın özgürlüğü, düşünce özgürlüğü vs bütün bu özgürlükler yaşarsanız vardır yani bütün bu özgürlüklerin ön koşulu yaşam hakkıdır. Bu biyerde bunun önkoşulu haline geliyor. İlk derste belirttiğimiz gibi devlette insan içindir. Dolayısıyla ilk düzenlemeyi soykırıma ayırdırk yine insan temelinde olan bir düzenleme idi. Bu da yine aynı şekilde hayat yaşam hakkı üzerinde duruyoruz o da korunan değer bakımından insandır. Yeni ceza yasalarının hemen hepsinde artık devlet insan içindir insan devlet için değildir özdeyişinden hareketle düzenlemeleri birey kavramından yola çıkarak ilk bölümlerinde buna yer veriyorlar. Elbette ki cezayı da ona göre veriyorlar. En ağır cezalarda insan yaşamı ile ilgili cezalardır.
Bu bölümde düzenlenen suçlara baktığımız zaman bazı farklılıklar arz eden suçlar vardır. Örneğin intihara yönlendirme suçu mesela o da insan yaşamını koruma altına almaya çalışıyor bu sebeple aynı bölümde düzenlenmiş yine aynı değeri korumaya çalışıyor. Bu intihara yönlendirme suçu tabi yönlendirmedir ille de intihar etme olacak değildir. Ama diğerlerinde o sonucun doğması lazım. İnsan öldürme suçunun maddi bir suçtur sırf davranış suçu değildir. İnsan yaşarken ceset haline dönüşücek. Ama intihara yönlendirmede sonuçlu suç söz konusu değildir.
.
23 şubat 2017
Yaşama hakkı bütün evrensel bildirilerde sık sık adı geçer. Toplumsal bir değeri de vardır yaşama hakkının. O nedenle rıza kavramında yaşama hakkı üzerinde kimse tasarrufta bulunamaz aynı şeyleri medeni yasada da zaten görürsünüz ve dolayısıyla ötanazi türkiyede ve pek çok ülkede yasaktır.
Kişilik kavramı son derece önemlidir. Kişiye bağlı ve hukukça korunan bedeni manevi hukuki niteliklerin bütününü ifade eden bir kavram. Önemli bir kavram medeni hukukta da gördük.
Kişiye karşı suçlar zaten 10 bölümde düzenlenmiştir TCK’da. TCK’nın 2.bölümünde hayata karşı suçlara baktığımız zaman md.81-85 arasında düzenlendiğini görürüz. Eski TCK’da bu md.448 ile 455 arasında yer alıyordu. Aşağı yukarı birbirine benzer hükümler içerir iki TCK’da. Nesnel sorumluluktan uzaklaştırmak için burda da bazı düzenlemeler yapılmıştır.
Eski tck’da bazı düzenlemeler vardı yeni doğmuş çocuğun öldürülmesi konusu. Gayri meşru doğmuş çocuk vs. o madde yok artık. İlkel bir madde idi. Biraz önce söylediğimiz objektif nesnel sorumluluğu düzenleyen md.452 kastın aşılması sureti ile insan öldürme biçimi ile düzenlenmişti şimdi yaralama suçunda biraz sınırı aşma sonucu nedeni ile ağırlaşmış suç objektif sorumluluk söz konusu idi eski tck’da md. 452 idi yeni tck da subjektif sorumluluk söz konusudur. Çünkü eski tck’ da en azından taksir olacak deniyordu. Yeni ceza yasası onu ıslah etti ve doğru yaptı. Yeni ceza yasasına bazı ağırlaştırılma nedenleri eklendi. Mesela eski dönemde kasten insan öldürme suçu bombalama ile, nükleler biyolojik silahlar kullanma ile ilgili bir hüküm yok idi şimdi getirildi.
Eski tck da taksirle adam öldürme yeni tck da md.85 de yer almış taksirle olduğu belirtilmiştir. Taksir kavramı tanımı zaten bellidir. Onun kaldırılması da doğru oldu. Gerçi bazı örnekleme sureti ile yapılmsı aydınlatıyordu ama yeni tck da böyle birşeye gerek duyulmaması yerinde olmuş sami hocaya göre.
Taksirle öldürme
MADDE 85. – (1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi üç yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
İNSAN ÖLDÜRME SUÇLARI
Tck md.81 insan öldürme suçları;
Kasten öldürme
MADDE 81. – (1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.
Sonuç nedir bu suçta ölüm ve bu sonuca bakma sureti ile suçların düzenlendiğini görüyoruz. İçerik haksızlığın içeriği açısından kasten insan öldurme en agır biçimidir. Taksirle daha hafif. İntihara yönlendirme daha hafif bir şekilde düzenlenmiştir.Ayrıca ihmal sureti ile icra sucu yeni bir maddedir md.83. Bu suçun da ayrı bir yerde değil burada düzenlenmesi yerinde olmuştur.
- kasten insan öldürme suçu; hiç bir yasal tanımda kasıt sözcüğü geçmez çünkü kasıt kuraldır.
Asıl olan suç tipi kasıtlı suçturç taksirli suç istisnaidir. Ama bir taksirli insan oldurmeyi görebiliirz başlık olarak ama taksirli mala zarar vermeyi göremeyiz. Ama bu suçta bir özellik daha var. kasıt kelimesi burda geçiyor. Çünkü eski alışkanlık ve taksirle insan oldurmeden ayırt edelim demişler. Gerek var mıydı yok. yasal tanım en az sozcukle yapılırsa o kadar değerli aslında. En kısa tanım zaten insna oldurme tanımı. Bir insanı ölduren kişi muebbet hapis cezası ile cezlandırılır deniyor. Kasıtlı İnsan öldürme sucunun nitelikli biçimleri yasanın değişi ile md.82’de var biz bunlar türetilmiş suç demiştik. Temel suçun ustune bazı eklemeler yapma süreti ile yeni bir suç tipi ortaya çıkıyor. Onun ağırlaştırılmış türleri sayılmıştır.
Md.83 ise ihmal sureti ile insan oldurme sucu orada nasıl olduğuayrcıa belirtlimiştir.
Burada korunan hukuki değer yaşama hakkı. En onemli hak. Tarihin ilk dönemlerinden beri bu bir suçtur. Bu yaşam hakkı doğal bir haktır. O sebeple bu dokunulmaz, devreidlmez bir haktır ve bu haktan vazgeçilemez.
AİHS md.2’ de de tanınan bu yaşam hakkı ölme hakkını kapsamamaktır o nedenle bunun uzerinde AİHM bunun üzerinde uzun uzun durmuştur.
MADDE 82. – (1) Kasten öldürme suçunun;
- a) Tasarlayarak,
- b) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek,
- c) Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silâh kullanmak suretiyle,
- d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı,
- e) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
- f) Gebe olduğu bilinen kadına karşı,
- g) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
- h) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak amacıyla,
- i) Kan gütme saikiyle,
- j) Töre saikiyle,
İşlenmesi hâlinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.
Suçun Tipiklik Unsurları
Maddi unsurlarıà fail, madur, eylem
Fail bir özelliği yok. herkes bu suçun faili olabilir ancak bu suçun bazı failleri özgü suça donusebilir. Mesela babanın cocğu oldurmesi gibi.
Madur kimdir? Ölen kişidir. Ölenin dışındaki yakınları vs suçtan zarar görenlerdir. Bu iki kavram birbirinden farklıdır.
Tabi bazı özgü suçlarda var; cumhurbaşkanını öldürmek suikast. O devlete karşı suçlar arasında duzenlenmiltir. Korunan iki değer var orda bir devletsel değer ve ayrıca yaşam hakkı bireye karşı saldırılmış oluyor. Bu ayrı bir düzenleme olarak yasa koyucu düzenlemiştir.
Madurlar için de görevi nedeni ile insan öldürme kavramı vardır. Bu kamu görevlisine karşı her zaman işlendiği için kamu görevlisinin yapmış olduğu işlemden kaynaklanır. O nedenle burda da 2 değer oluyor.
Maddi Unsurlar
İnsan
Üzerinde etki yaptığı nesnel yada insan, tabi burada maddi konu canlı bir insan. Canlı anneden doğmuş bir insan. Ama bu insan hilkatgaribesidir öldürelim diyemezsin o nedenle eski tck da cocuk oldurme ayrı düzenlenmiştir yanlıştır ve kaldırılmıştır.
Yaşayan bir insan olucak. Cesede karşı olur ise işlenemez suç olucak maddi konu yok çünkü.
Burda karşımıza çıkan sorun bir insan ne zaman yaşamaya başlar. Yani hukuk açısından çocuk ne zaman doğmuş sayılacaktır, bir insan olarak algılanacaktır? Ağırlıklı görüş anneden ayrıldığı andan itibaren canlı olarak çocuk yaşam hakkı korunan bir varlık haline donusecektir. Yani doğum başlaması ile beraber dönüşecektir. Tabi doğum ne zaman başlamıştır. Bu tartışılır sürekli. Bu konuyu açıklığa kavuşturacak olan hekimlerdir. Ağırlıklı görüş ana rahminden ayrılması anıdır.
Eğer anne karnındayken çocuğa karşı bir suç işlenir ise çocuk düşürtme adı altında ayrı bir suçtur tck md.99’da.
Çocuk düşürtme
MADDE 99. – (1) Rızası olmaksızın bir kadının çocuğunu düşürten kişi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Tıbbî zorunluluk bulunmadığı hâlde, rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftadan fazla olan bir kadının çocuğunu düşürten kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu durumda, çocuğunun düşürtülmesine rıza gösteren kadın hakkında bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(3) Birinci fıkrada yazılı fiil kadının beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara uğramasına neden olmuşsa, kişi altı yıldan on iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır; fiilin kadının ölümüne neden olması hâlinde, on beş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) İkinci fıkrada yazılı fiil kadının beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara uğramasına neden olmuşsa, kişi üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır; fiilin kadının ölümüne neden olması hâlinde, dört yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) Rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftayı doldurmamış olan bir kadının çocuğunun yetkili olmayan bir kişi tarafından düşürtülmesi hâlinde; iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan diğer fiiller yetkili olmayan bir kişi tarafından işlendiği takdirde, bu fıkralara göre verilecek ceza, yarı oranında artırılarak hükmolunur.
(6) Kadının mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalması hâlinde, süresi yirmi haftadan fazla olmamak ve kadının rızası olmak koşuluyla, gebeliği sona erdirene ceza verilmez. Ancak, bunun için gebeliğin uzman hekimler tarafından hastane ortamında sona erdirilmesi gerekir.
Peki ne zaman insan yaşamı sona erer? Bu da tartışılır. İnsan yaşamı biyolojik bir ölümle mi yoksa beyin ölümü ile mi gerçekleşir? Beyin ölümü vücut fonsikonlarının artık bitmesi halidir. O nedenle ölüm zamanının belirlenmesi çok önemli bir nokta haline dönüşmüştür. Bu tabi tıbbın ilerlemesi ile öne çıkmış bir konudur. Eskiden biyolojik açıdan ölüm gözetiliyordu bugün artık inceliklere girilmeye başlandı. Bunu düzenleyen özel bir yasa başkasına organ nakli ve doku alınması ile ilgili 2238 sayılı bir yasa var bu konuya ilişkin. Zaten ayrı bir yönetmelikte var beyin ölümünden vs den söz edilir. O nedenle bu biyolojik ölüm değil beyin ölümü ile kabul etmek gerekir bunu denmektedir. Bunu belirleyecek olanlar tabiblerdir dedik. Hukukçı sdece bunun hangi açıdan itibaren yaşamın ortadan kaldığını belirlemekte rol oynar. Sadece başka insan tarafından başkaca bir insan öldürülebilir demiştik. O nedenle intihar suç teşkil etmemektedir. Sadece teşvik yani dolaylı bir öldürme var ise intihara teşvik adı altında sorumlu tutulabilecektir o kişi.
Eylem
Maddi ögenin içerisindeyiz halen. Sonuca bakıyoruz. Ölüm sonuçlu bir suçtur. Yaşayan bir insan cesede dönüşecektir. Gözle görülen somut birşekilde sonucu olan suçlardan biridir. Bu arada kullanılan araç nedir? Hangi aracı kullanır iseniz kullanın. Zaten suç davranış açısından serbest davranışlı bir suçtur. Belli bir davranış istenilimiyor. Bu açıdan suçta kullanılan aracın elverişli olması yeterlidir. Bunun dışında bazı araçlar vardır onlar elverişsizdir. Eğer sonucu nedeni ile ağırlaşan bir suç söz konusu ise md.87 çerçevesinde belirlenecektir. Özellikle teşebbüs aşamasında suç önem kazanmaktadır. Kullanılan aracın elverişli olup olmadığını belirleyen yargı organı bu suçun öldürmeye teşebbüs mü yoksa yaralama mı olduğunu da belirleyecektir.
Tabi araç bazen elverişli olur ama miktarı da yetersiz olabilir. Mesela zehir verilir ama zehir miktarı çok azdır. O zaman bunların hepsinin değerlendirilmesi gerekecek. Beilki teşebbüs bile olmaz bu durumda o kadar elverişsizdirki. Tabi burada objektif ölculerden yola çıkmak ve sübjektif olan suç kastını belirlemekte yarar var. Eski tck md.451 zamanında failin tartışma sırasında iterek düşmesini düzenliyordu yeni tck fazla durmamıştır bu yerindedir.
Bazı davranış biçimlerini ise md.82 de görücez onlar bağlı davranış türleridir.
Sonuç
Sonuca gelir isek sonuç belli ölüm. Tabi biz bijolojik ölümü de nazara alıyoruz. Ama eğer bu olmadı ise beyin ölümü oldu ise de ölmüştür. Sonucu irade etmemiş ama o sonuç doğmuş ise sonucu nedeni ile ağırlaştırılmış suçlar gelicektir ve md.87 de bahsedilmiştir.
Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama
MADDE 87. – (1) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
- a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
- b) Konuşmasında sürekli zorluğa,
- c) Yüzünde sabit ize,
- d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
- e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde üç yıldan, ikinci fıkraya giren hâllerde beş yıldan az olamaz.
(2) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
- a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
- b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
- c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
- d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
- e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, iki kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde beş yıldan, ikinci fıkraya giren hâllerde sekiz yıldan az olamaz.
(3) Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına neden olması hâlinde, kırığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, bir yıldan altı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hâllerde sekiz yıldan on iki yıla kadar, ikinci fıkrasına giren hâllerde ise on iki yıldan on altı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Nedensellik bağı :
Nedenlerin çokluğu ile ilgili görüşleri değerlendiricez. Objektif yükletilme nazarı öne çıkmıştır. Özellikle almanyada bu görüş öne çıkmıştır. Sami hoca herhangi bir görüşü önermiyor okumamızı tavsiye ediyor. Bunun yanı sıra yargıtay kararlarından da söz edilmiştir kitaplarımızda görebiliriz. Nedensellik bağının tespiti son derece önemlidir çünkü failin kaderi ile ilgilidir.
Manevi unsurlar ;
Kasıt
Kastın ne olduğu belli. Doğrudan da olabilir dolaylı da olabilir yahut olası kasıt ile de suç işlenebilir. Bunları ayrı ayrı söyelemeye gerek yok. Olası kasıt için örnekleri hatırlayabiliriz. Olası kasıtta biraz indirilecektir ceza genel hükümlere göre çünkü haksızlık içeriği biraz daha azdır.
Yanılgı/hata
Yanılgı hata kavramı. Yanlışlıkla ahmet yerine mehmeti öldurmek yahut eşya zannedip ahmeti vurabilir. O nedenle kasıt maddi ögeyi içine aldığı için elbette adamın kastı yoktur adam yanılmıştır ama bu sebeple taksirden dolayı cezalandırılabilir kaçınılmaz bir durum yok ise.
Başka bir örnekin; birini öldürüyor ahmeti öldürmek istiyor ama babayı öldürüyor. Babayı oldurme ağırlaştırılmış bir biçimdir. Orda babası olduğunu bilmiyor o vasfı bilmiyor dolayısı ile herhangi birini öldürmüş gibi oluyor. Babayı öldürmek isterken kardeşi öldürür ise? O da agırlaştırılmış bir nedendir. Uygulanabillir mi? Uygulanmaz, o babayı öldürmek istedi. Kardeş vasfını düşünerek öldürmek istemedi. Kardeşi olduğunu bilse öldürmeyecekti. O nedenle yanılgı, kastı kaldırır. Yanılgı kastı kaldırdığı için o niteliği bilmediği için de uygulanamaz.
Sapma
Bir de sapma vardır. Ahmeti oldurmek istiyor beceremiyor yanındaki ölduruyor. Burda yanılgı yok beceriksizlik var. Orda öldürme kastı olmadığı için beceride yanılgı derler ama burda yanılgı sözcüğü pek geçerli değildir. Bu bir sapmadır. Taksirli suçtan ceza alacaktır.
- Kasıt kavramında en önemli nokta; bir yaralama ile sonuçlanmış ise eylem oldurme kasıt ile mi davrandı yoksa yaralama kastı ile mi davrandı? Çünkü burasıda ikisi arasında dağlar kadar fark var. verilecek ceza da çok farklıdır. Bunu yargı çözecektir. O nedenle özellikle yaralama suçlarında bu öldürme suçumudur yoksa yaralamamıdır öldürmeye teşebbüs müdüdr konusu sürekli tartışılır. 1.Ceza mahkemesi bununla uğraşır.
Aslında suç kastının varlığı konusundaki kanıtlar sayılamayacak kadar çoktur. Yazarların çoğu bunu 10-15 kalem içeriisnde uzun yargıtay kararlarına gitmek sureti ile kendi ülkelerinde bunların bazılarını şema içerisinde açıklamaya çalışmışlardır. Bunlardan sonuç çıkartmak duruşma yargıcının görevidir. Yargıtayın görevi değildir. Yargıtayın görevi bu etkenlerden bir tanesini gördüğü zaman ilk mahkeme değerlendirmemiş ise kararı bozacaktır bunu da değerlendirerek sonucuna göre karar ver diyecektir. Çünkü suç kastı bir insanın iç dünyası ile ilgilidir. Bu öğreti tarafından da söylenmiştir. Ama bu alışkanlık bugün de surmektedir. Bunların içerisinden mesela bir kaçına değinir isek fail ile ölen arasında kitapta da var darbe sayısı ne kadar. Darbe hayati bölgeye yöneliktir. Fail davranışlarını kendiliğinden mi son vermiştir yoksa dış bir etken nednei ile mi. Suç aracı nasıl kullanılmıştır. Ve suç sonrası davranışları nelerdir vs.butun bunları değerlendirin. Kitapta listeler verilmiştir tabi bu listeleri sınırlandırmak mümkün değil çoğalabilir.
2.ders
Suçun işleniş biçimine göre ölçütler ve bunların dışındaki ölçütler
Suçun işleniş biçimine göre ölçütler;
- Suçta kullanılan araç
- Darbe sayısı/isabet bölgesi ve darbenin şiddeti
- Hayati değerin doğup doğmadığı (bunu da tabipler söyleyecekler hayati tehlike konusunda sorumluluğu üstlerine almak istemediği için biraz abartırlar. Hayati tehlike olmasa bile olabilir kanaati var ise doğmuştur diyebilirler çünkü biyerde sorumlu olma olgusu vardır.) Nitekim yargıtay ilk ağızdan verilen raporlara pek itibar etmez adli tıp raporlarını görmek ister.
Silah kullanılmış ise atış mesafesi bile önem taşır ve olay yerinin özellikleri de önem taşır. Bu çoğu zaman çeşitle belirlenecektir.
Bir başka ölçütte; ne zaman? Yani zaman ve yer. Karanlıkta olabilir yahut gupegunduz olabilir. Elbetteki çok önemli etkenlerdir.
Olayın gelişimi. Neden öldürme yahut öldürmeye teşebbüs veyahutta yaralama ortaya çıkmıştır?
Bir başka ölçüt sonuç doğmadığına göre neden doğmamıştır. Hangi engel sebebi ile ölüm sonucu doğmamıştır. Ve burada sapma, yanılgı, hata söz konusu. Bunun üzerinde durulacaktır.
Bir başka etken, failin suç işlenmeden önceki ve sonraki tutumu/davranışları
Saik üzerinde durulacaktır. Hangi saik ile eğer ağırlaştırılmış nedenlerden birisi var ise hangi saik ile yahut ölçüt saiki, töre saiki üzerinde durulabilir.
Fail ile madur arasındaki ilişki. Eski bir husumet vardır yahut yeni oluşmuş bir durum söz konusu olabilir. Tabi bütün bunları ceza yargılama hukuku içerisinde değerlendireceksiniz. Orda bazı ilkeler var idi. Neydi? Kuşku. “Kuşkudan sanık yararlanır.”
Suçun artık tipiklik ögesini bitirdik. İkinci öge de hukuka aykırılık idi. Mesela meşru müdefa şu şu şartlar içerisinde insan öldürmüş ise bu öldürmeye ben izin veriyorum dolayısıyla o öldürme meşrudur haklıdır denebiliyor. Bunun en önemli örneği haklı savunma/meşru mudafa/yasal savunma dır. Bu arada bir kararın yerine getirilmesi söz konusu olabilir. Mesela cellat. Ne yapıyor ölüm cezasını yerine getiriyor. Yahut giyotin vs. neden bir yasanın yasaya göre verilen bir kararın yerine getirilmesi söz konusu. Kimse gidipte cellatın yakasına yapışmıyor idi gidipte ne yaptın diye. Tabi bunun dışında bazı davranışlarda vardır, polis vazife ve selayetler yasasında, jandarma yasasında. Adam bir suç işlemiş kaçıyor polis bazı şartlarda adamı öldürebilir bunun şartlarını yasa belirliyor. O şartlar içerisinde ise yasanın buyruğu yerine getirilmiş oluyor. Bunlar zaten tck’nın md.24-25-26 da tek tek sayılmıştır. Ancak bu koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğini biz belireyeceğiz avukatsak savunma makamında yahut yargıç isek o duruma göre. Ama insan öldürmede bile bir haklılık nedeni karşımıza çıkabilir.
Tabi bu arada sınır aşılınca suç kastı sınırın aşılmasında önemli rol oynayacaktır. Diyelim ki birisi bize koşarak geliyor, adam aslında karanlıkta geliyor eyvah bu adam bana saldıracak diyip ateş ediyoruz. İnceleme sonunda aslında anlaşılıyor ki adam yol sormak için geliyor vs. bunların hepsi incelenicektir sınırın aşılıp aşılmamasında. Sınırı aşma kasıtlı olduğu takdirde sorumlusunuz, kasıtsız olduğu takdirde sorumlu değilsiniz yahut yerine göre taksirli suçtan sorumlu olabilirsiniz.
Bu arada tabi md.27/2 de geçen telaş konusu. Ortamın yarattığı telaş yüzünden birisini öldürme söz konusu olması. Böyle bir durumu yasa koyucu mazeret nedeni sayıyor. Mazur görüyor. Hukuka uygunluk nedeni değil bu karıştırmayalım. Mazeret nedeni. Çünkü iradene egemen olmadığın bir noktada bu davranışta bulunuyorsun. Böyle birisi çünkü kusurlu sayılmaz. Kusursuz insana da ceza verilmez.
Sınırın aşılması
MADDE 27. – (2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez.
Zaten hata kavramı tck md.30’da 4 bent halinde yer almıştır. Onları da tekrar etmeye egrek yok. ordaki koşulların da irdelenmesi lazım.
Bu arada en önemli nokta da hukuka uygunluk nedenlerinde rıza kavramı. Rıza kavramı hukuka uygunluk nedenlerinden olan bu kavram geçerli değildir. Ötenazi türk hukukuna göre suçtur. Ama çeşitleri vardır.
Birisi aktif/etkin ötenazi ve ötenazi diğer insan oldurmelerden farklı olarak acıyı dindirme saiki ile yapılacaktır ön kosulları var ve ancak bir hekim yapacaktır. Bizde yine insan öldürme suçudur ama böyle bi saikle işlendiği için indirici nedenler,takdiri nedenler uygulanabilir. Yasanın ilk hazırlandığı zaman bu ayrı bir düzenleme olarak yapılmıştı ama tabi komisyon ve meclis bunu kabul etmedi suç olmaya devam etti. Bazı ulkeler hollanda gibi buna imkan vermiştir.
İkinci bir ötenazi var; dolaylı otenazi. Acıları dindiren bir ilaç verir hekim ama o ilaç aynı zamanda ömrü kısaltır. Aslında neontoloji bilimi de buna imkan veriyor. Tabi dünyada bunu zorda kalmayada sokabilirisiniz. Bu tabi bir suç olması gerekir ama bunu zorda kalmadan yola çıkmak sureti ile kusursuz kabul etmek gerekir hekimi diyor sami hoca.
Bir de edilgen ötanazi var. Artık meşru hale dönüşmüştür. Sizin hastanızın hastalığı kanserdir. Tıbbın yapacağı birşey kalmamıştır son evrede. Alın eve götürün. Bu ilaçları siz de verebilirsiniz evde. Bizim elimizden bişey gelmiyor diyebilir hekimler. Zımmen bir yerde toplum da bunu kabul etmiştir.
Suçun nitelikli biçimleri(türetilmiş insan öldürme suçları)
Tck md.82’de ki ağırlaştırıcı nedenlerin bir kaçı eski tck da 2’ye ayrılmıştı. Ağırlaştıran nedenlerin bir kısmı müebbet ağır hapis cezasına çevriliyordu bir kısmı da ölüm cezasına çevriliyordu. Eski tck md.449 müebbet ağır hapis cezası md. 450 insan öldürme ölüm cezası. Ölüm cezası şimdi kalkınca bunların hepsi tek bir maddede toplandı.
Yeni tck eski yasayı adeta o madde içinde özetlemiş gibidir.
- tasarlama kavramı(tasarlayarak insan öldürme) tck md.82/1/a
“kasten insan öldürme suçunun tasarlayarak insan öldürme kavramı” bu maddede tasarlanarak denmesi lazım. Kasten öldürme sucunu tasarlayarak dese olurdu. Şimdi tasarlama neydi? Premeditasyon/önceden düşünme. Tasarlama kavramında çeşitli görüşler vardı. Özellikle fransızlar halen devam ediyor geleneksel görüşlerine soğukkanlı görüş. Adam soğukkanlı bir biçimde işlemişse tasarlama var diyoruz. İkinci bir görüş var plan yapma görüşü. Önceden hazırlanıyor. Bu planın gerçekleşmesi şart değil, düşünülmesi yeterli. Bu görüş vardır. Bir de karma görüş vardı bu ikisinin karması.
Yargıtay bazen karma diyor bazen diğerlerinden biri vardır diyor vs. Tasarlamayı da ilk mahkeme belirleyecek. Tasarlamanın tanımı donemden doneme değişmiştir. İtalyada bu hukum esi tck da da oleydi hem insan öldürmede hem de yaralamada vardı simdi yaralamada yok yeni ceza yasasında. Eski ceza yasasının dönemine yasanın kaynağı olan İtalyan meclisinde bu tartışıldı tanım yapılsın mi diye. Tanım yargıya braıkldı. Aynı şeyi İspanyol yargıtayı da yargı ya bırakmıştır. İspanyol yargıtayı bunların her birisini içine alacak şekilde bir tanım yapılmıştır.
Önümüze gelen olaylara bakar isek sami hocaya göre plan kurma görüşünü benimsemezseniz haksız tahrik uygulama hukmunu uygulayamazsınız. Sogukkanlılık ile haksız tahrik yanyana gelmez çünkü. O nedenle plan kurma görüşü daha doğru bir görüştür. Haksız tahrik orda olur. Haksız tahrik bir insanı yıllarca tahrik edebilir. Gittikçe artan bi öfkeye sebep olabilir vs. burada üzerinde durulması gereken nokta kararsızlık mı var yoksa uzun uzun düşünmenin ürünü müdür? Şu inceleme sami hocayı rahatsız ediyor. Sık sık “Kastın yoğunluğu” diye bir başlık atılıyor. Kasıt yoğun olmaz deniyor kitapta da. Ne demek kastı yogunluğu? Ama kusur yoğundur. Adam öle bir ruh hali içinde işliyor ki intikamı da var içinde öç var vs herşey var. Bunları da bir araya getirir isek burada kusurun yoğunluğu ortaya çıkıyor. Yani öyle bir adam ceza yasasını öylesine ihlal etmek istiyor ki hiçbir şey onu kararından döndürmüyor. Ben bu adamı ortadan kaldırıcam diyor. Burda ağır bır kusur olduğu için, kınama çok şiddetli olduğu için elbette cezası da agır olacaktır. Bu nedenle soğukkanlıkık görüşünü yeterli görmediğini yargıtayın son kararlarında da bu eğilimde olduğunu özellikle belirtmek istiyor sami hoca.
- Canavarca hisle ya da eziyet çektirerek işlenmesi tck md.82/1/b
Burada dikkat edin 2 seçenek söz konusu ya canavarca hislerle yani iç dünyası öle veya eziyet çektirerek yani davranışın yapılma biçimi eziyet çektirerek olacak.
- Canavarca hisle işlenmesi ; ahlaki açıdan bir barbarlığı içeriyor. Ahlaki açıdan kötü bir hisle işleyeceksin o zaman cezanı ben arttırıcam diyor. Bu canavarca işleme kavramı türkçeye düzgünce çevrilmiş ama karşılığı -brutüs vari adam öldürmedir-. Nedir bu bir kültürün yansımasıdır. Batı kültüründe kalleşlik hiçbir zaman bağışlanmamıştır. Dikkat eder isek batı kültüründe düello vardır. Brutustan beri kalleşlik bağışlanmamıştır. Düello da puşkin ölmüştür vs. Doğuda kalleşlik vardır arkadan adam vurma vardır.
- Eziyet çektirme ise ; bu bir davranış.
Kaynamış demiri adamın üstüne döküyor. Yavaş yavaş öldürüyor. Bu tabi yaşanan bazı olaylardan esinlenerek kabul edilmiştir. Eziyet çektirmenin tanımı kolaydır ama birincisi biraz zor tabi canavarca hisle adam öldürme. Adamın iç dünyasına girilip belirleniyor.
- Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silâh kullanmak suretiyle, tck md.82/1/c
Bir yangın çıkartmak çevreye de tehlike yaratır. Dolayısıyla 2 değer birden öşeleniyor. Nedir o selamete karşı. Yani insanların esenlik içinde olmasına karşı bir tehlike suçu yaratılıyor. Dolayısıyla bunların ağarlaştırıcı neden kabul edilmesi doğrudur, yerindedir. Rastgele adam öldürmeden çok farklı birşeydir çünkü aynı zamanda tehlike yaratan suçlardır. Mesela tck md.171’de de bunları görebiliriz. Zaten maddenin gerekçesinde de bunlar açık bir şekilde irdeleniyor.
Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması
MADDE 171. – (1) Taksirle;
- a) Yangına,
- b) Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına,
Neden olan kişi, fiilin başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olması hâlinde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
- Kasten öldürme suçunun üst soy veya alt soydan birine ya da eşe ya da kardeşe karşı işlenmiş olması tck md.82/1/d.
Eski ceza yasasında eşe karşı işlendiği zaman biraz 449’a giriyordu. Şimdi biraz düzeltilmiştir. Şimdi burada üst soy alt soy medeni hukuk ölçütleri çerçevesinde belirlenecektir.
2 Mart 2017
Eşler ve o eşlerden doğan çocuklar acaba nasıl belirlenecek? Medeni yasaya göre belirlerseniz ille de nikahlı olacak. Yahut birlikte yaşıyorlar sürekli olarak ki bu son dönemde tr de de arttı. Boşanma durumunda ne olacak? Mk ya göre böyle olucak der iseniz biyolojik açıdan var olan bişeyi reddetmiş olursunuz. Yargıtayın biraz daha esnek olması gerektiğini kabul etmek gerekir. Mutlak butlanla sakat olan evliliklerin vs de bir rol oynamaması gerkeiyor. Burda illede hukuki görüşten değilde realist egrçeğe uygun bir biçimde sorunu çözmek gerekir.
- Kasten oldurme sucunun cocuğa ya da bedenen ya da ruh açısından kendini savunamayacak durumda olan kişiye karşı işlenmesi tck md.82/1e
Burdaki özellikle kusur kınanabilirlik açısından ahlaki açıdan kolayca sucun işlenmesi ağırlaştırıcı neden kabule dilmiştir. o nedenle bu doğru bir düzenlemedir. Çocuk kavramı md.6’da tanımlanmıştır.
MADDE 6. – (1) Ceza kanunlarının uygulanmasında;
- b) Çocuk deyiminden; henüz on sekiz yaşını doldurmamış kişi,
Çocukları özel olarak aysa koyucu koruma gereğini duymuştur. Ama bu cocuk kendi cocuğu alt soydan birisi ise bir önceki madde uygulanacaktır.
Bedenen ruh açısından kendisini savunamayacak biçimde olma yine fiili duruma göre diyelim ki alkol aldı uyarıcı madde aldı ağırlaştırıcı nedenin kapsamına girecektir. Ahlaki açıdan da failin gerçekten bağışlanamaz nitelikte bir kötücül yapısını yansıttığı için ağırlaştırıcı neden sayılması doğrudur. Geçici de olabilir suresi kalıcı da olabilir. Uyku hali tavsiye edilen kitapta da bahsediliyor. Sami hocaya göre bu görüşe katılmak mumkun değil.
- Gebe olma durumunun failce bilinmesi hali tck md.82/1/f
Bunun ağırlaştırma nedeni bir anneyi öldürmektir. Yasa koyucu bu durumu gözetmek sureti ile düzenleme yapmıştır. Ayni madde eski tck’da da vardır. Fail bilmez ise gebe olma halini, kasıt ortada olmaz bilme konusunda. Kasıt bilme ve irade var ise oluşur. 2 si birlikte. Bu suçta doğrudan kasıttır. Gebe olmadan kuşkusu var ise bu suç işlenmez. Açıkca madde bilmesi gerekerek diyerek doğrudan kasıtın varlığını duzenlemiştir bu suçta.
Eğer çocuk kurtarılır ise ne olur? Burda failin gebe olduğunu bilmesi yeter. Yasa sağ doğma demiyor. Gebe olma halini bilme diyor. Sami hocaya göre gebe bir kadına karşı öldürme suçuna teşebbüs olur. Yargıç temel cezayı verirken tabi bu durumları değerlendirebilir. Çocuk sağ doğmuş anne ölmesine rağmen temelden veriyorum cezayı da diyebilir. Sami hoca kesinlikle ölse de ölmese de madde uygulanır kanaatinde.
- Kasten insan öldürmek suçunun kişininin yerine getirdiği kamu görevinden kaynaklanması hali tck md.82/1/g
Mutlaka görevi ile arasında bir nedensellik bağı olmalı. Bu bağlantının kurulması kolay değildir. Yargıcın takdirine bağlıdır bu. Bu sonuca varır ise ağırlaştırıcı neden olarak ugyulanır.
Kamu görevlisi kavramı eskiden surekli tartışılırdı. Md.6 çözdü bunu. Kamu görevlisi geçici de olsa bir kamu görevini yapan bir insan.
MADDE 6. – (1) Ceza kanunlarının uygulanmasında;
- c) Kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi
Örneğin tanıklık, bilirkişi. Bu kamu görevi ile ilişki kurulduğu takdirde o yüzden isnan öldürme veya öldürmeye teşebbüs gerçekleşmiş ise bu görevin ifasından kaynaklandığı için bu maddeye girmektedir denecektir.
- Kasten öldürme sucunun bir suçu gizlemek, delilleri ortadan kaldırmak veya bir suçun işlenmeisni kolaylaştırmak yahut yakalanmamak amacı ile tck md.82/1/h
Eski yasada sonuncusu yoktur. Burda amaçtan söz edildiğine göre özel kasıt vardır. Yani bilme + isteme+ amaç veya saik. Bu amaçla istendiği takdirde bu bend uygulanır.
Burada bir amaç suç var bir de araç suç vardır. Bu en çok yağma suçunda karşımıza çıkar. Uygulamada bu çok işlenen bir suç deil ama yağma suçunda çoğu zaman görüyoruz. Adam banka soymaya gidip ordaki birini öldürüryor. Hangi suçu işliyor? Amaç suçu yağma suçu. O suçu işlemek için öldürmüş oldu. Böle bir durumda yasa koyucu bu amacı o adam ölmese bile teşebbüs aşamasında kalsa bile bu amacı sadece kafasında taşımış olması halinde de bu maddenin uygulanmasını gerektiriyor. Öldürmeye teşebbüs+ gasp
Eski yasa döneminde yargıtay 1982’ye kadar bunu tek suç olarak kabul etti. Yanlış bir yaklaşım. Daha sonra dendi ki bu amacı kafasında bulundurması yeterlidir. Ağırlaştırıcı nedenin gerekçesi budur. Yakalanmama amacı daha sonra yeni olarak ortaya çıkmıştır. Burda araç suç ve amaç suç açısından fazlalık eklenmiş oldu. O nedenle ille de amacına erişmesi şart değil. İnsan öldürür gaspı yapamaz vs. böylece bunun ayrı ayrı cezalandırılması gerektiği görüşü artık yargıtay tarafından da benimsendi ve uygulanıyor. Bir tanığı öldürmek, madureyi öldürmek vs. ağırlaştırıcı neden olarak kabul edilmiştir. Delili ortadan kaldırıyor çünkü. En önemli delil o örnekte kalkıyor madureyi öldürerek. Dolayısıyla iki suç birden oluşacaktır.
Bu suç türkiyede yağma suçu ile beraber işlenen bir suçtur. Ve ırza geçme suçlarında da sık sık işlenen bir suçtur. Almanyada bir anne ve kızının ırzına geçilmiştir. Anneyi bırakmış kızı öldürmüştür. Hayatımızda gördüğümüz en hızlı yargılama o dönemde yapıldı. 3 gün içinde mahkeme karar verdi. Ve ölüm cezasın verdi. Bu ırza geçme ve gasp suçlarında sık sık karşımıza çıkan bir olay.
Diğer nedenlerde mesela yakalanmada , ille de polis güçleri tarafından değil herhangi birisini siz de yakalayabilirsiniz md.90’a göre ceza yargılamasında. Yine bu bahsettiğimiz madde uygulanır. Md.90 açıktır herkese bu yetki verilmiştir. Yasal bir savunma.
Kasten öldürme suçu eskiden de olan bir durum. Bir suçu işleyememekten doğan aşırı öfkeli tepki ile bu ağırlaştırıcı neden olarak kabul edilmiştir. Çünkü onu suça iten saik son derece iğrenç bir saiktir. Bir suç işleyecek işleyemeden doğan bir öfkesi var. Ağırlaştırıcı bir neden olarak kabul edilmiştir. Yerindedir. Bu da sık sık işlenen bir suçtur. Çoğu zaman da cinsel saldırılarda uygulamada yargıçların önüne gelmiştir. Hedefine ulaşamayınca öfkeleniyor ve öldürüyor. Hemen hemen butun yasalarda ağırlaştırıcı neden olarak kabul edilmiştir.
- kan gütme saiki ile işlenen suç tck md.82/1/i
bu ağırlaştırıcı neden kaynak yasada yok iken 1953’te eklendi yasaya türkiyede bu durum sık sık yaşandığı için. Ama bu bir sonuç doğurmamış. Kan gütme saiki ile işlenen suç anlayışı Türkiye’ de bu madde ile önlenemedi. Bu suç o dönemde ölüm cezası ile cezalandırılıyordu ama değişen birşey olmadı. Ölüm cezasının caydırıcı niteliği artık kabul edilmiyor araştırmalara göre. Bu cezanın uygulandığı ülkelerde aleni olarak infaz edilirdi ölüm cezası caydırıcı olsun önrek olsun diye. Onu seyreden insanların aynı suçu işlemesi bakımından caydırıcı olsun diye. Bu eylemde malesef iyi duruş vermedi istatistiklere göre. İlkel birşey kanı kanla yıkamak. Aşiret dönemlerinde sık sık rastlanıyor olmaması gerekir ama malesef oluyor çünkü bir kendi ailesinden birine karşı suç işlendiğinde illede kan kanla yıkanıcak diyorlar kan davası olarak karşımıza çıkıyor. Ve bu bir görev olarak ödev olarak algılanıyor o kişilerce. Son derece yaygın bir gelenek haline gelmiş bir töre haline gelmiş idi.
Bu konuda Yargıtay bazı noktalara dikkati çekmiştir. Kitapta da mevcut.
Yargıtay; Olaya kaynak olan önceki olayın ölümle sonuçlanması gerekir diyor, fail önceki suç failini veya onun mensup olduğu aileden birini öç alma duygusu ile ve daha çok bir ödev ile görev diyor burda ama görev nedir? Ödev başka şey görev başka şey. Ödev ahlaki anlamdadır. Ahlaklı yaşamak istiyorsan ödevi yerine getir. Burda bir görev değil ödevdir dikkat edin.
3.olarak diyor öldürülen ile fail arasında kan hısımlığı şart değil ama suçun kan gütme saiki ile işlenmesi yeterlidir.
4.olarak ilk öldürme olayı ile ikinci öldürme arasında bir süre geçebilir ama bu sürenin kısa olması bu olayın olduğuna dair kanıt elde edilebilmesi açısından , ama sure bir kaç yılda geçebilir ve bunu geçrekten yerine getiriyor adam. O nedenle o fiili bir sorun. İlle bu süreyi değerlendirmesi lazım mahkemenin ille de belli bir süre şartını koymak şart değil.
Bu teşebbus aşamasında da kalsa aynı saikle işlenmiş ise elbetteki uygulanacaktır. Bazı yazarlar mutlaka ölmesi gerektiğini belirtse de bu şart değildir. Kafasında kan davası gütme saiki var ise ve sonuç gerçekleşmese de uygulanır.
Başka bir nokta da taksirli işlenmiş olması halinde suç, bu önceki suç taksirle işlenmiş ise kan gütme saiki ile işlenmesi mümkün müdür? Tartışmalı bir nokta bu. Sami hocaya göre önceki eylem gerçekten diyelim bir araba kazası olmuş aynı şeyi güdebilir adam o adamın onun intikamını alması durumunda da bu suç oluşur. Bir insan ölmüştür ortadan kalkmıştır.
- Meşru savunma koşulları içinde öldürmüş ise? Yine olur. Hukuki değerlendirmeler değil fiili değerlendirmek gerekir. Özellikle yargılanan sanık fial açısından değerlendirmek gerek konuyu sami hocaya göre.
Bu saikin yanında başka saikler de olabilir. İlk öldürme olayı töre saiki ile veya başka bir saikle yan yana gelebilir bu vaziyette eğer bu saik var ise yine uygulanır. Yok ise elbette o uygulanır. Bunu ayırt etmek mahkemenin görevidir her durumda. Zaten hiç yok ise böyle bir sait tck md.81 uygulanır.
İllede öldürenin ölüdürlmesi gerekmiyor. Gündeme tahrik hükümleri de gelebilir. Kan gütme saiki bulunmaz şeklinde önceden öldürenin değil de öldürenin ailesinden birinin öldürülmesini şart koşamazsınız. Öldüren kişi de öldürülebilir. Ama bu saikle mi haksız kışkırtmanın sonucu ile mi öldürüldü bunu belirlemek gerekir. Haksız kışkırtma söz konusu olur ise bunu uygulamak zorlaşıcaktır. Bu ikisindeki ayrımı hem süre açısından hem de fail ile öldürülen kişinin durumlarını kanıtlarlar beraber bütün halinde değerlendirmek gerekecektir. Bunu belirleyecek olan yine ilk mahkemedir.
- Kasten öldürme suçunun töre saiki ile işlenmesi tck md.82/1j
Eski TCK’da yok. yeni yasa ile geldi. Bu töre saiki ilkel bir olay ve daha çok madurları da kadınlardır. Toplum ve toplum düzeyi bazı cinsel durumları sindiremediği için tamamen kaldırılmaya çalışılmıştır aile tarafından vs. bu açıdan Türkiye’nin devlet olarak yapıcağı birşey yok. Zamanla gelişebilecek bir durum. Cezalandırma ile önünü alamazsınız. Bu bir uygarlık sorunudur. Kültür sorunu olarak karşımıza çıkıyor.
2.ders
Kan gütme saiki ve töre saiki bunların tanımı yok. töre ne demek sözlüğe bakarsınız kan gütme ne demek bakarsınız. Bu hangi ilkede geçiyor. Yasallık ilkesinde. Yasallık ilkesinin bir boyutu da belirginlik ilkesidir. Dolayısıyla buna benzer terimlerin özellikle ceza yasasında yasallık ilkesine katı bir şekilde bağlı olan yasalarda son derece yanlış olduğunu düşünüyor sami hoca en azından törenin en olduğunu tanımlaması gerek yasa koyucunun çünkü töre saikinde eskiden bir grup ailede bir karar veriliyor diyelim aile meclisinde bu kızı öldürelim diye yargotay bunu arıyordu sonra vazgeçti. Peki töre nedir? Bu defa bakıyorsunuz yargıtay uyeleri arasında anlaşmazlık çıkıyor çünlü nerede başlayıp nerede bittiği belli değil. ama bazı şeyler bellidir. Nedir onlar? Daha çok kadınlara karşı işleniyor yahut o kadını o yaşantıya sevk edene karşı. Tabi bu anne de olabilir baba da olabilir. Ona karşı işlendiğinde töre saikini kabul etmek gerekir. Tabi bu çok ilkel bir gelenek o zaman erdem değil töre diyorsunuz bazen erdem anlamında kullanıyorlar. O nedenle ceza yasalarının düzenlenmesinde böyle deyişlere yer verilmemesini yanlış buluyor sami hoca. Kitapta md.29’un gerekçesinde buna değinilmektedir. İster istemez değerlendiriyor bu işin sınırını çizmenin yollarını arıyor. Kitapta en çok bu kısmı işlemişlerdir okuyabilirsiniz. O örnekleri okumamızı tavsiye ediyor hoca.
Haksız tahrik
MADDE 29. – (1) Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine on sekiz yıldan yirmi dört yıla ve müebbet hapis cezası yerine on iki yıldan on sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.
Fail suçu işler iken kendi töresine göre meşru bir iş yapıyor hukuka aykırı ama meşru bir iş yaptığı inancında. Aksi takdirde şerefini kaybedeceğini düşünüyor. Kan gütmede de aynı şekilde kahramanca bir iş yaptığını sanıyor. Sıkı bir şekilde tanımlanması yahut kaldırılması gerekir bunun çünkü Töre saiki ile yahut kan gütme saiki ile bir suç işlendiğinde çoğu zaman o tasarlamalı bir insan öldürmedir. Ama tasarlama bu güne kadar son derece işlenmiş eski bir konudur. Saikin ne olduğu bellidir; suça iten neden. Burada kan gütme, töre. Çünkü her ikisinde bir ödev bilinci ile hareket ediliyor. Belkide her ikisinin en çok göze batan tarafı budur. Diğer Tasarlamadan vs den ayırıcı niteliği bunun bir ödev bilinci ile yerine getirilmesidir.
İşin en ilginç tarafı kalleşcedir baba suçu işlemiyor 18 yaşından kucuk cocuğuna işletiyor yaşı küçük indirim alsın vs diye. Burada azmettiren baba da cezalandırılıcaktır savcıların hakimlerin ustalıklarına bağlı olarak. O nedenle sık sık tartışılan özellikle töre saiki neye bağlanmalıdır? Failin iç dünyasının dışındaki nesnel ölçütlerle diyenler var (aile vs ), bir kısmı da iç dunyası demiştir.
Yargıtay bir çok ayrıntılı kararında, bu konuda bocaladığını görürüz. Aynı kararlar içinde çelişkilere rastlayabiliriz pek tabi. Bu sebeplerle namus kavramları vs ceza yasalarında yer almaması gereken kavramlar.
Kan gütme kavramı töre saiki kavramı ceza yasalarında yer alması gereken kavramlar değil sami hocaya göre. Aileyi utandıran bir davrnaış sonucunda bir insanın ölüdürülmesi o toplumun halen ilkel bir düzeyde olduğunun kanıtıdır. Bir insan yanlış davranmış ise bunun cezasını yargıçlar vermelidir. Din açısından da Tanrı verir.
Burada bu saiki hakim belirleyecek. Başka saiklerle karşılaştıracak mesela aşk saiki ile işlendiğinde girdiği takdirde bunu mutlaka incelemesi lazım. Töre veya kan gütme saiki dışlanmış olacaktır onu gördüğü takdirde. Bunlar önleyici değildir.
Kusurluluk ;
Burada tatrtışmamız gereken fail bunu kendi özgür iradesi ile mi işliyor. Tck md.31 yaş küçüklüğü, Tck md.32 akıl hastalığı, Tck,md.34 geçici nedenler, alkol veya uyuşturucu madde etkisi altında olma gündeme gelebilir. Acaba kan gütme veya töre saikinde fail özgür irade ile mi hAreket ediyor bu çok üzerinde durulması gereken bir durum
Kusurululuğun bu takdirde gözetilmesi gerekir. Kusurluluğu ortadan kaldıran bir cebir var mı korkutma var mı? Mazeret nedenleri var mı? Mesela zorda kalma. Bir emir var mı, polis ve jandarmada insanları koruyan kişilerde bu durum söz konusu olabilir. Kusurululuğu etkileyen nedenler arasında indirici haksız kışkırtma. Haksız kışkırtma insan öldürme suçlarının çoğunda var. çünkü herhangi bir nedenle adam insan öldürecek, bunun da dikkatli bir şekilde belirtilmesi gerekir. Özellikle kanıtlama açısından haksız kışkırtmanın değerlendirilmesi önem teşkil etmektedir. Kusurluluk tamamen ortadan kalkmadan faile ceza verilmemektedir. Akıl hastasıan ceza verilmiyor ama bir hastaneye kapatılıyor yani bir güvenlik tedbiri alınıyor, önlem uygulanması gerekir tehlikeliliğe karşı. Hiç bir toplumda hiç kimse insan öldürmenin suç olduğnu bilmiyordum diyemez. Yani yasak yanılgısı söz konusu olamaz.
Teşebbüs ;
İnsan öldürmeye teşebbüs. Netice doğmayabilir. Ateş etmiş ama isabet etmemiş olabilir. Böyle bir durumda birinci örnekte yaralama mı yoksa insan öldürmeye teşebbüs mü, ikinci örnekte zaten yaralanmamıştır adam sadece teşebbüs aşamasında kalmıştır. Onda da acaba yaralamayı mı adam öldürmeye mi teşebbüs söz konusudur? Bu yargıtay genel kurulunu en çok meşgul eden bir sorundur. Çünkü çoğu zaman ilk mahkemelerde 2-1 verilir. Birisi yaralama birisi öldürme der yahut tersi der. Yargıtaya gelir dairede de çoğu zaman 5 başkan ve 4 üye arasında uyuşmazlık çıkar. Oyçokluğu ile karar verilir. İlk oturumda bir karar çıkmaz ikinci oturumda da absit çoğunluk hangi tarafta ise o şekilde karar verilir. Bazen de ikinci oturumda katılanlar çift sayıda ise yar yarıya çıabilir bu durumda 3.oturuma kalır vs. yargıtay olay değişmediği halde hukuki teşhiste görüş ayrılığına düşüyor. Onun çözüm yeri yargıtay değildir denetleme organıdır yargıtay. bu teşebbüs mü yaralama mı yargıtay bunun kararını vermemelidir.
İştirak ;
Müşterek fail konusu gündeme gelebilir, birlikte bir insanı öldürebilirler. Eski tck md.463’de bir hüküm vardı. Birlikte ateş ediyorlar tek bir kurşunla oluyor. Eski tck döneminde bütün faillere ceza verilir kimin öldürdüğü belli olmadığı için ceza indirilirdi. Şimdi o madde kalktı. Burda müşterek faillik söz konusu. İşlevsel egemenlik var burada. Ve işi şansa bırakmıyorlar. Hepsinin burda payı eşittir. Tabi burda dolaylı faillikte gündeme gelebilir. Meslea bir çocuğu aracı kılarak o admaı öldürtme. Burda dolaylı fail cezalandırılır doğrudan fail değil. bu hukum eski tck’da böyle idi. Ama ismi belli değil idi yeni tck bunu açıklığa kavuşturdu. Ama diyelim ki iki kişi aynı anda o adamı öldürmek istiyorlar. İkiside zehir koyuyor ama birbirlerinden haberdar değiller. Burda iştirak yoktur. Yardım etme durumu da karşımıza çıkabilir. Azmettirme karşımıza çıkabilir.
Kişisel nedenler söz konusu olabilir. Failler bu kişisel nedenleri bildiği takdirde elbette ona yansıyacaktır. Ahmet ve Mehmet hasanın babasını hasanla beraber öldürmüşler. Hasanın babası olduğunu bilmiyor iseler onu uygulayamazsınız. Çünkü kasıt kavramı içerisinde o bilgi söz konusu değildir.
İçtima;
Zincirleme suç halinde de öldürme mesela; peş peşe insanları öldürme suçunda gündeme gelebilir mesela atılan bomba ile birden fazla insanı öldürmek gibi vs. fikri içtima sapma nedeni ile de gündeme gelebilir ancak md.43/3 u unutmamak gerekir. Ne kadar insan ölmüş ise o kadar ceza verilir fikri içtimada. Fikri içtima insan öldürmede uygulanmaz.
Zincirleme suç
MADDE 43. – (3) Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz.
İnsan öldürmede bu uygulanmaz. Ne kadar insan öldürülür ise o kadar ceza verilir. Ayrıca genel tehlike yaratan bir yangın çıkarmak gibi ayrı bir suçtur. Ona göre içtima hukumlerine bakılacaktır. Yaptırım bellidir. Elbette suçta kullanılan eşyalarda gündeme gelecektir. Yaptırımın ne olduğunu yasa koyucu belirlemiştir. Eğer teröre ilişkin ise terörle mücadele yasası gündeme gelecektir. Kitaptan daha kısa olarak özetledi hocamız bu konuyu.
İhmal sureti ile icra;
İhmal kavramı ve icra kavramının birlikte kasıt ve taksir kavramının kombinasyonu içinde incelemiştik. Bir annenin çocğunu boğarak öldürmesi başka beslemeyerek aç bırakıp öldürmesi başka şeydir. İkis de insan öldürmedir. Genellikle icrai bir suçtur insan öldürme. İhmal kavramı bir görevden kaynakalanacaktır bir görevi yerine getirme yükümlülüğünden kaynakalanacaktır. O nedenle ceza yasası bunu bir kurala bağlama gereği hissediyor. İstisnai suçlardan birisidir insan öldürmede.
Tck md.83. bu tanımı yapıyor. Yani ihmal hareketi de bir harekettir ceza yasasına göre bir davranıştır ama görünür bir haraket değildir.
Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi
MADDE 83. – (1) Kişinin yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin oluşumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eşdeğer olması gerekir.
(2) İhmali ve icrai davranışın eşdeğer kabul edilebilmesi için, kişinin;
- a) Belli bir icrai davranışta bulunmak hususunda kanunî düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması,
- b) Önceden gerçekleştirdiği davranışın başkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşturması,
Gerekir.
(3) Belli bir yükümlülüğün ihmali ile ölüme neden olan kişi hakkında, temel ceza olarak, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmi beş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine on beş yıldan yirmi yıla kadar, diğer hâllerde ise on yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunabileceği gibi, cezada indirim de yapılmayabilir.
İcrai davranış görünür. Ancak bir kural var ise onu kafanızda canlandırabilirsiniz ille de bir kurala ihtiyaç vardır bunu bu madde sağlamıştır. Yasaklanan bir davranışın yapılması söz konusu değil ihmali bir davranışın yapılmamamsı bir emredici yukumluluğun ihmal edilmesi söz konusudur.
O nedenle kusur açısından da bu failin icrai davranışları da daha az kınandığını kabul eden yasa koyucu cezayı da daha hafif öngörüyor. Doğrusu da bu sami hocaya göre. Diyelim ki dışarıda kavga oldu. Polis değilsiniz siz. Ama bu kavgayı ilgililere bildirebilirsiniz. Ahlaki yukumluluk olarak karşımıza çıkıyor. Polis müdehale edecektir. Eğer polis seyrederse bu maddedeki suçu işlemiş olur. Sadece anne babadan kaynaklanmıyor yani.
Burada hareketsizliği, hareket ile adeta bir yerde eş değer kabul ediyor. Nitekim md.83’de eşdeğerlikten bahsediyor. Bunu yerine getirmemek bu icrai harekete eş değer ise bu suç işlenir diyor.
2.fıkrada da bu eşdeğerliğin koşullarını açıklıyor .1.si kanuni düzenlemeden 2.si de sözleşmeden 3.önceden gerçkeleştirdiği davranışın başkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşması. İnsan öldürme ile burada ortak nokta yaşam hakkıdır.
3.fıkrada ise cezayı öngörüyor.
9 Mart 2017
İhmal Suçları
İhmal kavramı burada biraz adı üstünde görünüşte ihmaldir. Aslında icrai bir suçu fail ihmal süreti ile işlemek gibi bir mahareti gösteriyor aslında. Elbetteki bu suç haksızlık boyutu açısından biraz daha insaflıca, ancak yine de ağır bir suç söz konusu. Burada karşımıza çıkan yükümlülük kavramı. Bakıp beslemek durumunda anne gibi. Bu yükümlülüğü ihlal edince eger bir ölüm sonucu doğar ise ihmal sureti ile icradan cezalandırıyoruz.
Bu suçlar içerisinde kitapta geçen garantörlük kavramı bu sözcüğü kullanmamızı tavsiye etmiyor. Yükümlülük diyeceğiz onun yerine. Bu fransızlar adına türklerin uyduruduğu bir sözcük. Başkaları adına sık sık sözcuk uydurmayı iyi beceririz biz bu bakımdan yukumluluk diyeceğiz. Garantörselleklik demiş o daha da feci birşey.
Burada en önemli konu tabi sadece anne değil bu hekim için de söz konusu olabilir. Hasta var ona müdahale etmiyor. Halbuki hekimin görevi derhal müdehalade bulunmaktır. Gitsin hastane yapsın başka doktor baksın diyemez. Aynı şekilde polis, itfaiye görevlisi.
Tck md.83. Bu suçun koşulları yasaca bu şekilde düzenlenmiş yukarıda var madde. Eşdeğerlik ilkesini koyuyor arkasından da koşullarını sıralıyor. Sonrasında da yaptırıma geliyor.
Zaten ihmal kavramından dolayı bir ölüm ortaya çıktığında eğer böle bir düzenleme olmasa idi o kişileri sorumlu tutmak zor olacaktı. Yasa koyucu bunu yapmak sureti ile o kişilerin cezalandırılmasını adaletin gereği olarak sağlamış oluyor. md.83 bu açıdan örnek bir maddedir. Böylece bir açık kapatılmış oldu eski tck’ya göre
İnsan öldürme suçu aslında serbest bir suç sonuçlu bir suç. Zaten sonuçlu olmasa böyle birşey düzenlenemez, öldürme sonucunu ihmal ile doğuracak diyor. O sonuç olmasa böle bir düzenleme yapması mümkün değil. Aynı zamanda insan öldürme suçu ile aynı değeri koruyor.
Faile gelince failin niteliği belli ne olcak? Yükümlü olucak. Yükümlülük niteliğini taşıması gereken bir fail olduğuna göre özgü suçtur bu. Yükümlü olmayanlar bu suçu işleyemez. Burada yükümlülükten kaynaklanan ölümü engellemesi gereken bir fail karşısındayız. Yükümlü fail ancak bunu işlediğine göre bu özgü suçtur.
Özgü suç olduğuna göre buna katılma mümkündür ama şerik olarak katılabilirsiniz. Yani iştirakte azmettiren olarak katılabilirsiniz ama asıl fial olmazsınız. Katılma bu şekilde olacaktır.
Madurun bir özelliği yoktur.ölen kişi madurdur yakınları da zarar gören kişilerdir.
Suçun maddi konusu bir insandır, hukuki konusu ise yaşam hakkı/yaşama değeridir. İnsanın dışındakiler buraya girmez. İnsan doğan herkes insandır. Bu bir ucubedir diye onu öldürme hakkını kimseye vermez.
Sonuçlu bir suçtur. Ancak bu suçun bir özelliği var, ihmal sonucunun doğması lazım ki suç oluşsun. O nedenle teşebbüsün olup olmayacağı konusu tartışmalıdır ihmali davranışın icrai bir davranışın meydana getireceği sonuç ile aynıdır ama burda bir ihmalden doğan bir nedensellik kavramını kimileri reddediyor bu bakımdan burda teşebbüs söz konusu değil diyorlar. Çünkü sonuç meydana gelmez ise bu maddeyi uygulayamazsınız suç oluşmaz deniyor.
En önemli konu; hukuken yükümlü olmanın hallerini yasa koyucu tek tek saymış. Bunlar ancak icrai davranışa eşdeger görülebilir diyor.
1.si Hukuken yükümlü olmak ;
Bunlar o yükümlülüğü yaşam hakkını ortadan kaldıracak şekilde ihmal ederlerse bu suç oluşur. Bu suçun ihmal ile oluşması haksızlık içeriğinin – tabi bir taksirle oluşmasından çok çok fazla ama doğrudan inan öldürmeye göre daha az haksızlık iceriğinin daha az olduğunu dusunuyor yasa koyucu- bunlar haksızlık açısından da bir insan öldürme suçunu meydana getirdiğini de unutmayalım diyor. Bu düzenleyemeyi ihlal edeni ağır bir biçimde cezalandırırım diyor doğrusuda bu.
Birinci kaynak Kanundan doğan yukumlulukler dendiğinden ilk akla medeni yasa gelmeli. Ordaki yükümlülükler bellidir. Yasadan doğanlar içersinde en önemlisi medeni kanun. Başka yasal düzenlemeler de tabi gündeme gelebilir. Şimdilik bunu bilmemiz yeterli. MK md.335-337-339-340-346-348’inci maddelerini okursanız bir sürü yükümlülük ortaya çıktığını görürsünüz. Çünkü aile yaşamanın doğal sonucu aile hukuku içinde düzenlenmiştir ve aile içinde doğucak sorunları önlemekle yükümlüdürler. Medeni yasa bunu düzenlemiştir. Eğer bu yükümlülükleri ihmal ederek bir ölüm sonucu doğmuş ise bu kişiler md.83 ten sorumlu tutulacaklardır.
Bu arada yine yasadan doğan polis vazife ve selayetleri yasasının ilk maddelerinde zaten görürsünüz bunu. Başkalarının yaşamlarını, cinsel özgürlüklerini bu insanlat güvence altına alırlar. Bunlara yönelik saldırıları ortadan kaldırmakla yükümlüdürler. Dolayısıyla böyle bir yukumluluğuyu yerine getirmemişler ise ve bundan dolayı bir insan öldürme suçu doğmuş ise elbette ki sorumlu olacaklardır md.83’e göre. Zaten fail böyle bir görevi eyrine getirmemiş ise ölüm sonucu doğmamış ise tck md.257/2’ye göre (çünkü orda ihmalden söz eder) sorumlu tutulur. Zaten kıtapta buna isaet etmiş. Ancak kitaptan ayrıldığımız bir nokta var; kitapta diyor ki özel genel yukum ilişkisi vardır. yani md.257/2 bir ölüm sonucu doğmus ise artık uygulanmaz diyor cunku md.83 oan göre özeldir diyor kitap. Hayır md.257 yardımcı hukumdur.buna karşılık md.83 asıl hukumdur. Asıl hukum gerçekleşmiş ise elbetteki yardımcı hukum uygulamadan dışlanacaktır. Burada özel genel hukum ilişkisi yoktur.
Jandarma yasasında da aynı şeyleri görürüz. Hekimler için de aynı şeyleri görürürüz. Acil durumlarda hekim gerekli müdehaleyi yapacaktır vs.
Bu arada iş yasasında bk yasasında bazı hukumleri de aynı doğruştuda görürüz.
İkinci kaynak sözleşmelerdir. Bu sözleşme yazılı bir sözleşme şeklinde de olabilir sözlü de olabilir. Mesela anne çocuğuna bakıcı tutuyor. Bakıcıya gel bak diyor. Görevine bu görevi üstlendiği andan itibaren sorumluluk başlar. Başladığı andan itibaren sorumlu olucaktır.
Üçüncü kaynak ise ;öngören bir davranış. diyelim ki arabayı kullanırken birine çarptınız dediniz ki hastaneye gidelim. Siz onu yarattığınız için öngören davranış, yukumluluk o anda doğuyor. O anda gerekli işleri yapıcaksınız hastane vs neyse. md 83’ü daha da işler hale getirmiştir bu son hukum.
Burada doğrudan kasıt var mı yok mu önemli olan bu failin öldürüp öldürmek istememesi. Orada o kasıt var ise doğrudan doğruya md.81’e göre. Ağırlaştırıcı nedenler var ise md.82 uygulanacaktır. Mesela geliyor birisine bilerek çarpıyor ölsün diye. Onu da ayırt etmek gerekir ki md.83 onun için kurtarıcı bir madde olmasın.
Bu bir ihmali davranıştır dedik tabi ihmali davranış normlara göre belirlenen bir davranıştır. Bir duyum olacak sen bunu yapacaksın diyecek. 3 tane kaynak dedik böyle yapacaksın diyecek. Arkasından biz onu değerlendireceğiz. Normatif bir görüş ile değerlendiricez. Bu icrai suç ihmali bir biçimde işlenmiş mi işlenmemiş mi tabi onu değerlendireceğiz. O nedenle bura doğrudan doğrya bir nedensellik bağından söz edilmez ihmal var mı yok mu konusu objektif olarak ortaya konacak. Yani diyecek ki bu bu koşullarda yani yaşanan belirlenen şu koşullarda objektif olarak bu ölüm sonucu doğmuştur veya doğmamıştır diyecek. Çünkü burada aslında sürece müdahele etmeyen kişi başlatmış değil, başka bir neden ile başlıyor ölüm süreci. Yani kitapta eblrittiği gibi çocuğunun bogulamkta olduğunu goruyor baba ama o sureci o başlatmadı ama mudahale de etmedi. O surecin sonuç doğurmasını engelleyecek bir davranışta bulunmuyor. Ve yargıçta onu belirliyor. Sen bu sureci engelleyebilirdin olum sonucu doğmayabilirdi diyor. Objektif bir biçimde değerlendiriyoruz.
Burada manevi unsura gelince taksirle işlenen bir suç değil. tamamen kasıtlı bir suçtur elbette olası kasıtla işlenebilir. Burada icrai harekette bulunma yukumlulugunu failin bilmesi gerekir deniyor. Bir baba bir anne herhalde bu yukumluluğu bilmelidir. Bir hekim de bu yukumluluğu bilir. O nedenle belli bir bakıcı da tabi herhalde seyretsin diye işe alınmamıştır. Tehlikelerden koruyacaktır vs. o nedenle bu durumda olası kasıt veya kasıt gundeme gelecektir. Burada bazı ayrıntılara girmişler ama taksir ile bu suçun işlenebielceğini düşünmek sami hocaya göre pek mümkün değildir.
Sucun hukuka aykırılık ögesine gelince. Karine doğmuştur. Böyle bir davranış böyle bir sonuç doğurur ise neticenin doğduğu andan itibaren hukuka aykırılık ortaya çıkmıştır.
Hukuka uygunluk nedenleri elbette burada söz konusu olabilir engel yok buna.
Suçun nitelikleri var mı konusuna gelince bu tartışmalı cunku ceza yasasının maddesine bakar isek ağırlaştırılmış muebbet hapis cezasını gerektiren halleri sayarken, ağırlaştırılmış muebbet hapis cezasından bahsediyor ve md.82’ye bir yollama var. zaten eğer anne çocuğu ac bırakana kadar seyrediyorsa bu zaten doğrudan bir kasıttır. Bunu tabi ayırt etmesi lazım yargıcın. Ama coğunun icrai davranış ile işlendiğini düşünür iseniz mesela eziyet çektirererk öldürmeyi bu maddeye sokamazsınız. İcrai bir davranış gerekir. O nedenle bu konuda çok ihtiyatlı olmak gerekir. Zaten iştirak ilkelerine bakar isek faillik daima şerikliğin önüne geçer. Burada da doğrudan bir faillik söz konusu olduğu zaman, icrai bir faillik söz konusu olduğu zaman o maddenin önüne geçecektir. Bunun belki de uygulanabilir olan tek maddesi md.82’de ki akrabalar arasındaki ilişkiyi düzenleyen maddedir.
Kusur açısından konuya yaklaşır isek butun ilkeleri kusurluluğun burada da söz konusudur. Elbette ki burada yükümlülüğü yerine getirme imkanı mutlaka olmalıdır. O imkan yok ise onun ustesinden gelemiyor ise diyelim ki bir yangın va ritfaiye iceri girse kendi de yanıcak. Elbette ki bu tespit edildiğinde kendisinden bir fedakarlık istenmesi mumkun değildir kusursuzluk söz konusu olacaktır. Yahut anne baba için, kaya parçası aşağı düşüyor çocuğun cok uzağında aile karşı koyamıyor bu bir kazadır yahut mücbir nedendir bu nedenle kusursuzluk söz konusu olacaktır. Zorunluluk durumunda thedit cebir sebbei ile de kusursuzluk sebebi karşımıza çıkabilir.
O nedenle yukumluluğu yerine getiren insanın bu yükümlülüğü yerine getirmesi kendisinden beklenebilir olmalıdır. Onu ondan beklemek mumkun değil ise bundan dolayı kusursuz olacaktır sorumlu olmayacaktır.
Bu suç konusunda teşebbüsün mumkun olup olmadığı konusu, suçun yansıma biçimlerine gelir isek; teşebbüstür. Bunun mumkun olup olmayacağı tartışmalıdır. Eğer işin başından itibaren insan öldürmeyi ben bu şekilde dusunuyorum diyerek ona göre tedbirler alıyorsanız mesela bakıcı cocugun ölmesini istiyor balkonda çocuk demirler son derece cocugun tırmanacağı şekilde alçak, düşerse düşsun cocuk der ise bakıcı bu olası kasıttır. Bu durumda teşebbüs olur mu olmaz mı? Düştü ama ölmedi. Bunun için teşebbüsün olabaileceğini düşünüyor sami hoca. Ama o zaman da doğrudan kasıt gündeme gelecek. Delillere bakılacak burada.
İştirakin çeşitli biçimleri gündeme gelebilir. Müşterek fail olarak işlenebilir. Yükümlü olduğunu biliyor. O yükümlülüğün ihmal edilmesini sağlıyor. O birlikte fail olarak o suçu işlemiş olabilir. Ama sık sık gündem gelmez müşterek faillik. Asıl olan burada faillik, çoğu zaman manevi anlamda faillik yani azmettiren maddi anlamda yardım eden olarak, manevi anlamda teşvik eden olarak karşımıza çıkabilir.
İctima konusuna gelir isek. tck md.97-98
Tck md.97 à terk sucunu düzenlemiştir.
Terk
MADDE 97. – (1) Yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan bir kimseyi kendi hâline terk eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Terk dolayısıyla mağdur bir hastalığa yakalanmış, yaralanmış veya ölmüşse, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hükümlerine göre cezaya hükmolunur.
Kendisini idare edemeyecek olanları örnek olarak veriyor. Tabi bunların dışında bir bebekte kendisini idare edemez vs. bu suçta sık sık gazetelere yansır cami avlusuna terk ediliyor vs. gazetelere çıkıyor çoğu zaman bu.
Çeşitli ihtimaller gündeme gelebilir.
1.ihtimal ; İcrai bir haraket ile terk suçu işleniyor. Bunun sonucunda bir insan ölmüş ise ölüm sonucunun bulunup bulunmadığı bu sonuç doğsun, ölsün diyerek terk edilmiş ise bu doğrudan doğruya insan öldürmektir. Elbette ki md.81 ve md.82 gündeme gelecektir. Tabi bu olası kasıtla da işlenebilir o takdirde indirilir. Failin bu konuda doğrudan 1.derecede olsun 2.derecede olsun yahut olası kast şeklinde olsun kasıtları yok ise sadece takdiri var ise yani ölürse ölsün demiyor da birisi nasıl olsa bunu kurtarır sahiplenir diyor ise taksirli biçimde davranmış ise fakat umduğu gibi sonuçlanmamış ve ölmüş ise md.87/4 ölüm maddesi yani yaralamının ölümle sonuçlanması uygulanacaktır.
Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama
MADDE 87. – (4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hâllerde sekiz yıldan on iki yıla kadar, ikinci fıkrasına giren hâllerde ise on iki yıldan on altı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Yeter ki burda kasıt olmasın. Ölüm sonucu ihmali davranışlarla işlenen terk suçu ile meydana gelmiş ise yani ihmal ederek terk suçu meydana gelmiş ise, bu durumda kasıt var mı yok mu konusu üzerinde durulacaktır. Eğer kasıt varsa md.83’e göre yok ise yine md87/4’e göre hüküm uygulanacaktır. Eğer ölüm terke bağlı, sağlığı bozucu, yaralayıcı bir etki olmaksızın doğmuş ise hem terk suçundan hem de taksirle insan öldürme suçundan dolayı farklı türden içtima türlerine göre en ağır olandan ceza verilecektir. Md.98’e gelince bunu da biraz sonra inceleyeceğiz.
- ders
Gelelim içtima konusunda suçların birleşme konusunda md.83-98 arasındaki ilişkiye.
Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi
MADDE 98. – (1) Yaşı, hastalığı veya yaralanması dolayısıyla ya da başka herhangi bir nedenle kendini idare edemeyecek durumda olan kimseye hâl ve koşulların elverdiği ölçüde yardım etmeyen ya da durumu derhâl ilgili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi dolayısıyla kişinin ölmesi durumunda, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
md.98’ de sonucuna bakılmaksızın şu eylemi yapmak zorundasın diyor. “el verdiği ölçüde” diyor.
Yardım etme ya da durumu ilgili makamlara bildir diyor yapmadığı takdirde faili cezalandırıyor burda tamamen ihmal sureti ile icra suçu yok burada doğrudan doğruya bir ihmal suçu var. Gerçek anlamda bir ihmal var ve herkese yönelik bir ihmal sucunu yaptırıma bağlıyor.
En önemli noktada 2.fıkrada karşımıza çıkıyor. Burada ihmal sureti ile icra değil onun sonucu yani sonucu nedeni ile ağırlaşan suç ve yaptırıma bağlıyor. Şimdi burada md.83 ile beraber düşünüldüğünde fail yükümlülük altında ise md.83 değil ise md.98 uygulanır diyen bir görüş var. bu görüş kabul edilebilecek bir görüş değil kitapta da belirtildiği üzere çünkü bu gerçek bir ihmal suçu bir yukumluluk burada söz konusu değil cunku 2.fıkra bundan dolayı bu fıkrayı uygularsnız bu fıkra olmasaydı o gündeme gelebilirdi. Ama gelmesi mümkün değil çünkü kimsenin böyle bir yukumluluğu yok. yasadan doğan herkese yonelik böyle bir yukumluluk yaratsa idi dedikleri gibi md.83 burada 3 kaynaktandan dolayı yukumluluk oluyor demiştik ya hani burada da diyecektik ki md.98’den dolayı 2.fıkra olmasaydı bütün ınsanlar için bir yukumluluk getirilmiş ölüm sonucu doğar ise md.83 uygulanır diyecektik. Ama 2.fıkra bunu curutuyor ölür ise şu uygulanır diyor dolayısıyla; Özel bir hukum getiriryor burada işte özel genel hukum ilişkisi karşımıza çıkıyor. Buradaki hüküm md.83’de ki hükme göre özel bir hüküm oluyor o nedenle bu madde uygulanır. md.83 ile bunun ilgisi yoktur. Bu farkı iyi bilmemizi tavsiye ediyor. Zaten adamın ölmesini istiyor ise kasıtlı bir suç işlemiş oluyor olası bir kasıtla suç işlemiş oluyor md.83 gündeme gelebilir. Md.98 ise herkes için bir yukumluluk oluyor ama taksirle alakalı. Kasıt olsa md.83 oluyor.
Bu suçlarla ilgili olarak yaptırım ve kovuşturma konusu zaten dikkate alınacaktır yaptırımı da bellidir. Tabi burada hakim temel cezayı belirlerken takdir yetkileirni kullanırken olayın oluş biçiminin haksızlığın içeriğini ve ihmaldeki ağırlığı da göz önünde bulundurmalı.
Gelelim başka bir suça;
Taksirle öldürme suçu diyor yasa koyucu bu yanlıştır taksirle ölüme yol açma olucak. öldürme icrai bir olayı anlatır yani bilerek ben bu adamı öldürücem derseniz bu insan öldürmedir taksirle alakası yoktur. Md.85’te düzenlenmiştir. Ve o düzenlemede indirimin, kusurun derecesine göre nasıl olacağı düzenlenmiştir.
Taksirle öldürme
MADDE 85. – (1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Taksirle insan öldürme elbette ki istisnai suçlardan bir tanesidir. Çünkü taksirli suçlar istisnai suçlardır yasanın belli açıkça öngördüğü durumlarda söz konusudur. Hakim 2 yılla 15 yıl arasında istediği gibi oynatıyor.
Korunan hukuki değer yani hukuki konu yine yaşam hakkıdır. Kasıtla yapıldığında cezasının ağır olması doğrudur. Tabi butun toplum yasam hakkına saygılı olmak durumundadır özenli davranışta bu yaşam hakkını korumak herkese düşen bir görevdir insanlık açısından ve aynı zamanda ödevdir ahlaki açıdan.
Sonuç açısından mutlaka ölüm sonucunun doğması gerekir ki bu madde uygulansın. Çünku taksirli suçlara biliyorsunuz teşebbüs soz konusu değil.
Taksirli insan öldürme suçunun haksızlık ve kusur açısından incelendiği zaman klasik suç öğretisinin artık terk edilmesi gerektiği kanısında hem sami hoca hem de kitap. Burada klasik suç sonucna göre bildiğiniz gibi taksir haksızlığın biçimlerinden biri olarak belirtilmiştir. Taksir kavramı ve kasıt kavramı o şekildedir. Tksirli suçlarda fail neticeyi irade etmemiş, istememiştir. Neticenin doğmasını ister ise kasıtsız suna donusecektir. En azından olası kasıt. Zaten olası kasıttan daha az bir haksızlık içeriğine sahip olan taksir kavramıdır.
Kaza ve tesadüf ise cezalandırılması imkansız olan durumlardır.
Burada özene aykırılık söz konusudur. Özene aykırılık nedeni ile bir sonuç doğuyor. Ölüm suçu. Tabi taksirli yaralama suçu da ayrı bir madde de düzenlenmiştir. Şimdi söyleyeceklerimiz onlar için de geçerlidir.
Fail, bir suçu işleyen fail özen yükümlülüğüne aykırı davranmış bir sonuca yol açmıştır. Tabi bu sonuç tipik haksızlığın isnadiyeti tipik bir objektif biçimde değerlendirilmesini gerektiriyor. O nedenle biz bu değerlendirmeyi daima ortalama bir insana göre yapıyoruz. Bu şartlarda özen yukumluluğune uymak nasıl olmalı idi sorusunun yanıtını arıyoruz. Ve objektif olarak Failden sıyrılarak önce genel olarak diyoruz ki her insan bu koşullarda şöyle yapardı eğer burada bir özensizlik yok ise artık özel duruma inmeye gerek yok. Demek ki bu objektif bir değerlendirmeye dayanıyor. Özel duruma inmiyoruz. Ama hayır burada bir özensizlik var der isek faile iniyoruz. Failin mensup olduğu durumun katmanlarına göre yaşına vs göre bir değerlendirme yaparak özensizliği değerlendirmeye çalışıyoruz. Yani burada psişik bir bağ kurmaya çalışıyoruz. Manevi unsur olarak taksiri görmüyoruz. Bir haksızlık biçimi olarak gördüğümüz için objektif ve subjektfik ölçütler içinde bir değerlendirme yapıyoruz.
Daha sonra ise kusur açısından konuya bakıyoruz. Böyle bir şartlarda beklenebilir miydi beklenemez miydi kusur kavramı içinde değerlendirilecektir. O nedenle taksirli suçun ceza hukuku bakımından değerlendirilmesi objektif özene aykırılık, subjektif özene aykırılık şeklinde 2.bi boyutta karşımıza çıkar. Subjektif özene aykırılıkta zaten bakıyorsunuz kusur karşımıza çıkar. Çünkü fail böyle bir durumda başka turlu hareket edemezdi der iseniz kusursuzdur. 50 km hızla gidiyor bir sarhoş aniden çıkmış o fren mesafesi içinde adam ama çarpıyor. Suçun unsurlarına bu açıdan taksir kısmında yaklaştığımızda md.85’te zaten genel olarak bahsediyor.
Taksir tanımı yapılmış tck’da.
Taksir
MADDE 22. – (2) Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanunî tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.
Burda karşımıza özen yükümlülüğüne aykırı bir davranış karşımıza çıkıyor. İkinci olarakta sonuç. Bu özen yukumluluğune davranmamanın sonucu ölüm karşımıza çıkıyor. Neticenin öngörülebilir olup olmadığı için objektif olarak kişiye yükletilebilir mi yükletilemez mi sorusuna cevap vermemiz gerekiyor. biraz önceki vermiş olduğumuz ölçütler içerisinde. Ancak bu elbette ki kusurlu bir sorumluluktur. kusurululuk kavramında anlatılanların hepsinin ışığında incelenecektir. Eğer öngörülebilir değil ise zaten kusurdan söz edemezsiniz.
Burada fail tabi herhangi bir kişidir belli bir özelliği yoktur ama bazen bazı meslek grupları vardır surucudur ehliyeti vardır vs. hakim tarafından ayrıca değerlendirilir. Tabi kusurluluk değerlendirilmesi yapılırken bu biçimde hakim tarafından değerlendirilebilir. Bir surucu yahut bir hekim taksirli bir davranış ile birinin ölümüne yol açmış ise bunun değerlendirmesini yargıç yapıcaktır.
Madur ölen kişidir taksirli davranış sonuç ölen kişidir. Yakınları zarar görmüştür onlar tazminat davası vs açabilir o madurun ölmesi sebebi ile.
Suçun maddi konusu belli bir insandır, ölen bir insandır. En önemli öge burda dikkat ve özen yukumluluğune aykırı bir davranışın korunmasıdır bu ister bir ihmal ister icrai bir hareketten kaynaklansın aynı şekilde özen yukumluluğune aykırılık dolayısıyla bir ölüm oluşmuş ise bu hüküm hakkında uygulanacaktır. Maden işletiyor adam hiçbir kurala uymuyor vs.
Burada elbetteki davranış icrai veya ihmali davranış iradi bir davranıştır. Zaten iradi bir davranış yok ise ceza hukuku göz önünde tutmaz ama sonuç iradi değil o nedenle sonucu irade etse kasıtlı olucak. İrade etmediği için biz bunu taksirli suç kavramına sokuyoruz. Ve bu insan iradesi olucak tabi. İradenin enticeye yönelik olmadığı taksir kavramında ortaya çıkıyor. Objektif dikkat ve ozen yukumluluğune aykırı bir davranış soz konusu olacaktir. Tabi bu biçimdeki davranışlardan kaçınma bir hukuk toplumunda herkese hitap eder ama bazen özel düzenlemeler getirilebilir.
Gıda maddesinde vs. bunlar daha önceden uzun uzun deneylerin sonucu olarak belirlenmiştir. Özel yukumluluk ihlalinden amaç hukukun çizdiği sınırlar içinde kalmayan birisi var. Bir hukuk toplumunda bunun çiğnenmemesi gerek ama Türkiyede herkes çiğniyor.
Burada nedensellik bağının objektif ölçütlere bağlı kalarak ölüm sonucu ile özensiz davranış sonucu arasında bir nedensellik bağı kurulacaktır. Tabi bu nedensellik bağı doğal bir neden değil. Normatif ölçülere göre bir nedensellik. Bu bu koşullarda bu davranış ile doğacaktır.
Ve en önemli öge de sonucun gerçekleşmesi; madurun ölümü. Burada bir konu tartışılıyor eğer eski görüşe bakarsanız madurun ölümü maddi ögelerden biridir (eylem ,davranış, sonuç, nedensellik bağı). Ama madur ölmediği takdirde bu maddeyi uygulayamazsınız o zaman ancak öldüğü takdirde uygulayabilirsiniz, yani ne oluyor burada? Yasa ne diyor öldüğü takdir de bunu uygularsınız diyor yani à objektif cezalandırılabilme koşulu. Doğru görüş budur. Neydi bu objektif cezalandırılabilme koşulu? Konuşmanın başında dedik ki sonucu irade etmeyecek diyorduk. Sonucu irade etse insan öldürme olur. Ama burada o sonucu istemiyor o sonuç doğmaz ise, faili cezalandıramazsınız yaralama suçundan cezalandırabilirisiniz eğer yaralanmış ise. Ölmemiş ise bu maddeyi uygulayamazsınız o zaman ne oluyor burada objektif cezlaandırılabilme koşulu oluyor. Yasa düzenliyor tahrik etmiş ise devam ediyor bundan dolayı yakın bir tehlike doğduğu takdirde cezalandır. Hakime diyor ki yani fail kendine düşen davranışı bitirmiş. Failin iradesi dışında bir tehlike doğmuş mu doğmamış mı onu ilgilendirmiyor. Her kışkırtmayı cezalandır demiyor. Bu sonuç doğduğu takdirde fail cezalandırılır ve bu da bir objektif cezalandırma koşuludur. Failin iradesinin dışında yani bir tehlike doğmuş mu doğmamış mı faili ilgilendirmiyor. Ama tehlike doğduğu anda cezalandır diyor yasa hakime. Her kışkırtmayı cezalandır demiyor. Bu tartışılan bir konudur. Eskiden sürekli olarak bu bir unsur olarak kabul ediliyordu. Bu unsur değil Tipikliğin dışındadır objektif cezalandırma olduğu için unsur değil. Açıkca cezalandırılabilme koşulu bir şarttır hakime diyor ki incele tespit et bu koşullar yoksa cezalandırma diyor.
Bu konuda yargıtay kararları ile ilgili pek çok karar var kitapta eski görüşe göre kararlar verildiği için haklı olarak kitapta eleştirmişler haklı olarak.
Gelelim hukuka aykırılık unsuruna; karineten; böyle bir davranış ile ölüm sonucu doğmuş ise hukuka aykırılık karinesi doğmuştur.
Kusurluluk konusu ise elbette ki öngörülebilirlikle ilgili bir konudur. Öngörülebillirlik yok ise fail bu sucu işlemiş birinin ölümüne yol açmış ise elbette ki kusurdan söz edemezsiniz. Biraz önceki örneklerden de bu anlaşılıyor.
Öbür taraftan failin bu özeni gösterme imkanının da olması gerekir. O kişiden bunun beklenebilmesi gerekiyor. Eğer bundan dolayı bir cebir, şiddet ve tehdit yahut zorunluluk durumu koşulları içinde işlemiş ise elbetteki failin kusurlu olduğundan söz edilemez elbette ki mazeret nedenleri gündeme gelecektir eğer koşulları var ise. Koşulları tespit etmek o kurumlara kalmıştır.
Bu haksız tahrik altında bir suç işlenebilir mi işlenebilir işlenebilir tabi. Haksız tahrik taksirli suçlarda da söz konusu olacaktır sami hocaya göre. Haksız tahrik bir şöför kızdırılmış olabilir.
Taksirli suçlarda cezayı agırlaştıran nedenler elbetteki burada karşımıza bilinçsiz taksire göre bilinçli taksirin arttırılması geliyor. Sonucu istememesine rağmen o sonucu öngördüğü halde o sonucun doğmayacağına güvenerek bir suç işlendiği ve bundan da bir ölüm sonucu doğmuş ise bilinçli taksirden dolayı cezası arttırılacaktır failin. Tabi bilinçli taksir kavramını uzun uzun işlemeye gerek yok. Bilinçli taksir olası kasta en yakın olan taksir tipi olarak karşımıza çıkar. Hatta bir kısım yazarlar bu kavrama itiraz ediyorlar. Bu düpedüz olası kasıttır diyenler var.
Fail sadece böyle bir sonucun doğmayacağına inanarak kendi yeteneklerine güvenerek bir suçu işliyor zaten çoğu şöförler de bilinçli taksirle işler örneğin; nasıl olsa ben bunu hallederim usta şöförüm diyerek sizi sollayıp geçiyor. O adam bir kaza olduğunda da herhalde bilinçli taksirle hareket etmiştir diye hüküm vermek gerekir. Onu kolay kolay çürütmekte mümkün değil.
Yalnız yargıtay sürekli olarak eskiden alkollü sürücüler için, aşırı usta olanlar için, bilinçli taksirden bahsediyordu. Bunun bilinçli taksirle alakası yok. temel cezayı verirken göz önünde tutabilirsiniz ama bilinçli taksir için bu durumlar söz konusu değil. bilinçli taksir belli, o sonucun doğmayacağına inanmış ise bunun da veriliri ortada ise bilinçli taksirden bahsedersiniz. Adam ehliyetsiz çok usta şöför güzel kullanıyor buna rağmen bir suç işlemiş oluyor. Bunun bilinçli taksirin bir karinesi olarak kabul etmek mümkün değil. son derece yanlış bir çıkış noktasıdır bu bakımdan buna dikkat etmek gerek. Bilinçli taksirin ölçüleri içinde karar vermek gerek.
İkinci arttırıcı neden maddede var , bir kişinin ölmesi + birden çok kişinin yaralanması ölümle beraber veyahut birden çok kişinin ölmesi durumunda failin cezası arttırılacaktır. Yine yargıtayın haklı olarak eleştirilen bir görüşü var; çünkü taksirle yaralama şikayete bağlıdır belli bir noktaya kadar. Eğer bazıları şikayet etmemiş ise bu maddeyi yargıtay uygulamıyor. Diyelim bir tanesi ölmüş, bir tanesi yaralanmış bu objektif sonuca bakmaktır belirlenen bir ağırlaştırıcı nedendir madurun pazarlığına bırakılamaz. Bu nedenle bu uygulamanın mutlaka değişmesi lazım.
16 Mart 2017
Taksirle insan öldürme suçunu inceliyorduk. Burada bir ölüm hali taksirle öldürme ile md.87/4’ de bulunan sonucu nedeni ile ağırlaşmış biçimde öldürme suçu birlikte yan yana gelebilirler. Tabi bu ikisi arasında fikri içtima olabilir. Hangisi daha ağır ise karar verilebilir.
Bir başka konu da tck md.279’da bulunan trafik güvenliğini tehliye sokma suçu ile bu suç birleşebilir. Bunlar farklı türden fikri içtima kurallarına göre birleşebilirler. Ancak bu konuda biraz hassas olmak gerektiği kanısında sami hoca. O nedenle ikisi arasında bazen fikri içtima olmaya bilir. Çarpışma diyelim ki daha önce oldu yahut md.279 da ki suç sebebi ile bir işlem yapılmak gereği duyulabilir çünkü çarpışma anında trafik guvenliğine aykırı sarsıcı bir eylemde bulunmamış olabilir. İkisi ayrı ayrı zamanlarda işlenmiş ise elbette ki ayrı ayrı suç oluşacaktır. Ama o onun sonucu ise sarhoşken o taksirle yaralama yahut oldurme soz konusu ise o ikisi birleştirilecektir. Taksirle öldürme suçunda bir de kişisel cezasızlık nedenleri vardır. O da md.22
Taksir
MADDE 22- (6) Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir hâlinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.
Burada 2 sınırlama var 1.si sadece ailenin kişisel durumu açısından diyelim ki baba manevra yaparken çocuğunu ezdi. Elbette burda bu uygulanacaktır. 2. şart eğer bu cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede madur olmaya yol açacak ise bu iki sınırlamaya dikkat edelim. Bu iki şart olmadığı takdirde bunun uygulanması doğru değildir. Kurtarıcı bir düzenlemedir bu. Çünkü çoğu zaman özellikle davayı açıcak olan savcıları rahatsız ediyordu bu durum. Adam hem yakınını öldürmüş hem de hakkında cezai kovuşturma yapıcak. Fevkalede üzücü bu. Savcı davayı açar mahkeme gereğini yapar.
Bilinçli takside ise bu uygulanmaz eleştirilmeye değer bu. Neden uygulanmaz.? Adam bilinçli de olsa aynı sonuç doğabilir. Burada kovuşturma öldurme vs olunca şikayete bağlı değil ama yaralama söz konusu ise belli dereceye kadar şikayete bağlıdır. Yaptırımlarını zaten okursunuz. Burada dikkat edilmesi gereken uygulamada eğer bırden çok kişi yaralanmış ise, bir kısmı sıkayetten vazgeçmiş ise ; diyelim ki bir kişi öldü birden çok kişi de yaralandı, onların hepsi de şikayete tabi bir çerçevede kaldı şikayet etmedikleri takdirde maddenin 1.fıkrası uygulanır bir kişiyi oldurmuş gibi ağırlaştırıcı neden uygulanmıyor oysa burada meydana gelen sonuca göre bir ceza yapılıyor uygulanıyor. Yani onlar şikayetten vazgeçti dolayısıyla maddenin fıkrası değişecek diyemezsiniz o sonuc doğmuştur. O bakımdan kişisel sikayetlerinden vazgecebilirler. Ceza yasalarının uygulanması kışilerin pazarlığına bırakılmaz. Ne yapacaksınız yine ikinci fıkrayı uygulayacaksınız. Yani ağırlaştırılmış biçimi uygulayacaksınız. Bu uygulama bu günde devam ediyor malesef . Saçma bir uygulama.
Taksirle adam öldürme de bitti. İnsan öldürme suçu bitmiş oluyor.
YARALAMA SUÇLARI
VÜCUT DOKUNULMAZLIĞINA KARŞI SUÇLAR (Kişilere karşı suçlar başlıklı 2.kısmın 2.bölümünde yer alır.)
Bireylerin yaşam hakkı kadar, bireylerin bedensel bütünlüğünü de yasalar koruyacaktır. O nedenle tarihin her döneminde insan yaralama suç olarak kabul edilmiştir. Bu toplumsal bir değerdir çünkü şikayete bağlı olsa bile bir kesimi beden uzerinde insanların rızası soz konusu olmuyor kolay kolay. Birisi gel gözümü çıkar rızam var dese de siz bunu yapamazsınız. Hem beden bütünlüğünü hem de ruh sağlığını da koruma altına alıyor.
Anayasada bunları güvence altına almıştır md.17 bunu öngörüyor.
Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı
MADDE 17. – Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi tutulamaz.
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.
(Değişik: 7.5.2004-5170/3 md.) Meşrû müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır.
Mk md.23-24 BK md.41-45-47 maddeleri bu değerı kormaya isaret etmektedirler. Ayrıca 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde de vardır. Daha sonra İnsan Hakları ve Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi de mevcuttur.
Burada kişi toplumda yasayan bir değer olarak haklardan yararlanan hak sahibi olarak kabul edilen bir varlıktır. Hakları vardır özgürlüklerı vardır bu değerlerden yararlanacaktır ve koruma altına alınacaktır.
Kişilik; kişiye bağlı hukukça korunan bedeni maddi ve manevi yani hukuki nitelikteki varlıkların bütünü olarak kabul edilir. Kişilik hakkı kavramı kişinin toplumdaki saygınlığı ile de ilgilidir, kişiliğini serbestçe geliştirme ile de ilgilidir. Bu hak kişisel nitelikte olduğu için başkalarının müdehalesinden mahsuldur. Para vs ile ölçülemez ama Bk yasasına göre manevi ve maddi tazminat alabiliyorsunuz o ayrı mesele teselli anlamında parayla satılan birşey değil.
Burda temel haklardan olan beden dokunulmazlığı, hem beden hem de ruh butunluğu olarak kabul edilir. Bunun temeli belli, bir insan doğduğu andan itibaren bu hak guvence altındadır ölümüne kadar da devam eder. Sağlıklı yaşama hakkını içeren bir haktır. Uluslarrası metinlerde de yer alır. İyi olma sağlıklı bir biçimde hem bedensel hem de ruhsal açıdan yaşamını sürdürmesi onun son derece doğal bir hakkıdır. Bu açıdan vücut dokunulmazlığına karşı suçlar sık sık işlenmesine karşın bütün hukuk düzenlerinde koruma altına alınmıştır. Ama bu arada vücut üzerinde bazen doğrudan doğruya bazen devlet müdehalede bulanbiliyor. Salgın hastalık var size rağmen aşı yapyor. Hem sizi hem de toplumu koruyor.
Bu suçların tasnifine gelir isek; tck md.86-89 arasında düzenlenmiştir ve koruma altına alınmıştır. Tck md.90’dan itibaren ise insan üzerinde deney, organ ve doku ticareti ile ilgili suçlar duzenlenmiştir onlar da dolaylı bir biçimde vücut bütünlüğünü koruyorlardır. Eski ceza yasasında md.456-459 arasında idi. Kişilere karşı müessil fiiler başlığını taşıyordu. Yeni düzenleme daha yerinde.
İki yasayı kıyaslar isek bu başlığın ışığında ; eski tck da olmayan bazı kavramlar yeni yasaya getirildiğini görürsünüz. Eski yasada iş ve güçten kalma ölçütü kullanılıyordu. Hekim bir rapor veriyordu bu insanın yararlanması dolayısıyla 8 güne kadar iş ve gücünden kalır deniyordu tabi bu rapor sadece hekimin raporu ile yetinilmiyordu haklı olarak çünkü adli tıbba gönderiyorsunuz iş güçten kalma falan yok diyebiliyorlar. Bazen 10 günü geçiyor rapor ister istemez, bu durumda Asliye Ceza Mahkemesi 10 güne kadar olan şimdi ortadan kaldıran Sulh Ceza Mahkemesi bakıyordu. Asliye ceza’ya davayı açıyor savcı bir bakıyorsunuz Asliye Ceza’da adli tıp iki yüzlüdür diyor vs . o nedenle o ölçüte bu yeni yasa yer vermedi doğru da yapmıştır sami hocaya göre. İşin garip tarafı adli tıb kendine göre düzenlemeler yapıyor şu kırık şöyledir falan diyor. Bir insanın vucudundaki kırık ırka, cinsiyete yaşa göre değişir. 5 yaşındaki çocuğun kırığı ile 80 yaşındaki adamın kırığı aynı sürede iyileşmez adli tıp aynı kefeye koyuyor hepsini mekanik ölçütlere bağlıyor. Adli tıp türkiyede bir sorun. Hekim olmanıza gerek yok gibi davranıyorlar. Onun yani sıra yaşa göre değişiyor ve de cinsiyete göre değişiyor. Hatta türkiyede bazı bölgelerde kafatası kalınlığı farklıdır. Çorum, çankırı o civarlarda kafa tası kalınlığı farklıdır daha kalın. J J
Bütün bunlara rağmen adli tıp bir liste yapmış o listeden bakıyor karar veriyor böyle kolaycılık olmaz. Yeni yasa bu açıdan çok önemli bir ölçüt getirdi “basit bir tıbbı mudehale ile giderilebilecek ölçüde yaralanma” dedi. Bu ölçütü kullanmak sureti ile tck md.86/2. Fıkrası temel yaralanma suçunu belirledi. Hafifletici neden olarak bunu gosterince 1.fıkra temel suc haline donustu. O nedenle bu olcut yerinde olmuştur.
Kasten yaralama
MADDE 86. – (1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama suçunun;
- a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
- b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
- c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
- d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
- e) Silâhla,
İşlenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Bir diğer değişiklik eski tck’ da kırılma vardı. Yeni yasada Vücutta kemik kırılması söz konusu ise diyor. 2.olarak Eski yasada olmayan birşey çıkık söz konusu ise bunu düzenleme olarak öngördü. Bir de bu arada tıbbın gelişmesine göre bitkisel hayata girme konusunu düzenledi.
Tabi cezalar açısından da farklılıklar getirdi. 765 sayılı yasa bu kadr ağır değildir. Yeni yasa daha da ağır cezalar getirdi. Nitelikli haller acısından da bazı haller geldi. Eski cezadaki objektif sorumluluk kaldırıldı ve yeni ceza ile eski ceza arasında mesela memura karşı bir suç işlendiğinde ayrı bir bölümde düzenlenmiştir. Yeni ceza yasası bunu bu bölümde düzenlemeyi yeğledi doğru da yapmıştır sami hocaya göre.
Taksirli suç ; yaralama taksirli biçimde de işlenebilir bunu da yeni yasa eski yasadan farklı biçimde düzenlendi.
Benzer suçlardan ayrılması konusu ise özellikle maddi cebir suçu söz konusu olduğunda elbetteki bir yaralama da gundeme gelecektir.O nedenle maddi cebir suçu işlendiği zaman ; maddi cebir daha çok özgürlük + vücut dokunulmazlığına karşı bir suçtur. Bu 2 değeri koruduğu için biraz farklı olacaktır.
Kasten yaralama ve işkence suçu yan yana gelebilir. İşkence suçunda sadece beden butunluğu değil insan şerefi + adliyenin saygınlığı da korunmaktadır. 3 tane hukuki değer birden korunduğu için ayrı bir düzenleme yapılması doğru olmuştur işkence suçu ile ilgili olarak. Zaten işkence suçu kamu görevlisi tarafından işlendiği için özgü suçtur. Önemli bir fark da burada karşımıza çıkıyor.
Eziyet suçu ise işkence sucundan farklı olarakkamu görevlisi tarafından işlenen bir suç değil. Orada da insan onuru + beden butunluğu korunuyor. Eziyet suçunda bir de sistematik bir süreklilik soz konusu bu suçta. Yani ertesi gün birdaha dövüyor bir daha dövüyor.
Böylece geldik asıl konumuza ;
Tck 86 ve 88 arası suçlar ;
Kasten yaralama
MADDE 86. – (1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama suçunun;
- a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
- b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
- c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
- d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
- e) Silâhla,
İşlenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Tck md.86/1 à Burada biraz algılama yanlış olmuş diyor sami hoca algılama değilde anlama olması lazım; yetenek değil de yeti olması lazım.
Tck md.86/2 à bu fıkrada yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdehale ile giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde madurun sikayeti ile 4 aydan 1 yıla kadar yani birine bir tokat attın bu maddeye girer. Çoğu zaman tıbbi müdehaleye bile gerek yoktur ama elbette ki bir başkasının vücut dokunulmazlığı ihlal edilmiştir, şikayete bağlı olarak düzenlenmiştir. Eski yasada da böyleydi. İkinci fıkra yani temel madde değil hafifletici fıkra. Suçun nitelikli biçimi değil hafifletici biçimidir
Tck md.86/3 à bu fıkra da nitelikli hale getiren ağırlaştırıcı nedenlerdir. Demek ki maddenin 1.fıkrasında temel suc duzenlenmiş oluyor ve kendilinden kovusturmaya tabidir temel suç.
Burda korunana değer sağlık, beden bütunluğudur. Yani hem bedenen hem de ruhsal açıdan insan sağlığı burada korunmaktadır. Kişilerin sağlıklı olmasında toplumsal yarar vardır bu nedenle devleitn hem beden hem de ruhsal açıdan devletin bireyi koruması esastır. Tabi burada algılama yeteneği dediği zaman ruhsal açıdan olduğunu da anlayacağız.
Suçun unsurlarına gelir isek ;
Fail; herkestir. Özgü suç olmasına gerek yok. Bu suçta fail herkes olabilir. Ama bazen ağırlaştırıcı nedenlerde bu aranmıştır. İşte yakınlarına alt soy üst soyda vs düzenlemeler de hem madur hem de fail açısından özgü suç karşımıza çıkabilir.
Madur; herhangi bir insandır, yaşayan bir insandır. madurun failin dışındaki bir insandır. Failin kendisini yaralaması bizi ilgililendirmez. Ölülere karşı bu suç işlenemiyor. suçun maddi konusu da bir insandır. dolayısıyla burada insan suçun madurudur. Ancak bazı suçlarda madur devlette olabilir. Mesela insan kendini yaralıyor; askerlikten kurtulmak için. Bu özel olarak düzenlenmiştir, kendine karşı etkili eylem askerlik ile ilgili düzenlemelerde düzenlenmiştir ve ayrıca bir suçtur.
Ceninle ilgili durumlarda bu suç işlenemez. Olsa olsa çocuk düşürmeye vs ye girebilir. O çocuk dogdukta sonra bu sucun işlenmesi mumkun.
Bazı ulkelerde vucudun alınmış parçaları uzerinde bu sucun işleneceği duzenlenmiştir. Bizd eböle bişey soz konusu olmamıştır. Bu konuda herhangi bir duzenleme ve ictihada rastlamamış sami hoca.
Eylem ; bu suç serbest davranışlı bir suçtur. Maddenin temel suçta yapılan tarife bakar isek acı vermeye sağlığı bozmaya ruhsal sağlığı bozmaya (algılama yetisini bozmaya elverişli) her hareket bu sucun işlenmesine yol acacaktır.
Sonuç; yasa koyucu yeni duzenlemede çok dikkatli duznelemiştir. Bir kere acı vermeden söz etmektedir. Burada maddi bir acı söz konusudur. Yani vucut açısından fiziksel bir temas ile vücut üzerinde acı hissedilmesi söz konusudur. Bunun dışında manevi etkilenmeleri de yasa koyucu düzenlemiş oluyor çünkü vucuda acı vermeye sağlığı bozmaya ve algılama yeteneğini bozmaya diyor. Kişi üzerinde bir etkisi olan psikolojik olarak etkisi ortaya çıkan bazı acılar olabilir. Bu çerçevede düzenlemeyi algılamak gerekir. Sinir sistemini yıpratan hareketler sürekli gürültü yapmak gibi. Uyutmuyor sürekli gürültüden psikoloji açısından sağlıksızlığa yol açacaktır. Bu elbette ki yaralamanın yani vucut butunluğune karşı o sucun kapsamına griecektir.
Uygulamada böle geniş duznelemenin sonuçlar doğuracağı da açıktır. Söz gelimi tehdit ile bu yan yana nasıl gelecektir? Tck da tehdit özgürlüğe karşı bir suç olarak işlenmiştir. Özgürlüğe karşı bir suç ile tehdit yan yana nasıl olacaktır dendiği zaman eski tck koşullu tehdit denilen md.188’e göre sorumlu olacakları anlaşılıyor.
Yani birisini şartsız olarak korkuttuğunuz zaman yeni düzenleme ile bu tehdit sucunu oluşturacaktır. Şartlı olarak korkuttuğunuz zaman adamı psikolojik dünyasını bozuyorsunuz dolayısıyla bu suça giriyor. Bunu oğretide bu şekilde ayırt etmek gerektiği ileri sürülmüştür. Ancak yargıtay bu şekilde dusunmuyor. Bu eski görüştür zaten . yani koşullu tehditi de oraya sokmak sureti ile bu işi çözmektedir şu an.
Bu acı verme kavramını yasa koyucu bilinçli olarak kullanmıştır. Herhangi bir suretle acıyı hissettiği anda elbette ki beden bütünlüğü zarar görmüştür, örselenmiştir. Bunun içerisine mutlaka girer bu. Bunun derecesi ne olacaktır? Tek ölçü her fırsatta söylediğimiz gibi ortalama bir insan ve ortalama insana göre objektif bir derecelendirme yapılması gerektiği ileri sürülüyor.
İkinci bir sonuç acı vermek yetmiyor. Beden bütünlüğü üzerinde sağlığı bozucu bir etki yaratacak. Bu patalojik bir durum. O nedenle bunu yasa koyucu; sami hocaya göre geniş bir şekilde sağlığın bozulmasına yol açma diyor. Bunun derecesi ne kadar bozulmuştur tabi. Bozulduğu anda beden bütünlüğüne karşı suç işlenmiş oluyor. Mesela bir virüs bulaştırmıştır elbette ki buraya girecektir. Bundan dolayı ölüm de ortaya çıkabilir tck md.87/4 gündeme gelecektir o zaman. Böyle bir durumda gerçekten kasıtlı bir biçimde yapılıp yapılmadığı konusunun tartışılması gerekir. Olası kasıtla da çoğu zaman işlenebilir.
Üçüncü bir sonuç olarak kitaptaki ifadeye göre algılama yeteneğinin bozulmasına yol açma. Tabi bu akli dengenin yarattığı durum ile alakalıdır. Tabi bunun tespiti ne kadar kolaydır o ayrı bir konu. Mutlaka tespit edilmesi gerekir. Tespit edilmeden suçun işlendiğini ileri süremezsiniz.
Sonuçlar ile davranış arasında mutlaka nedensellik bağının kurulması gerekir. Yani o eylemden algılama yetenegi bozulmuştur, o eylemden acı doğmuştur mutlaka bunların belirlenmesi nedensellik bağının mutlaka tespit edilmesi şarttır.
Sucun manevi ögesi
Kasıtlı bir suçtur. Elbette ki kasıt derken doğrudan kasıt hükümleri de dahil, oalsı kasıt da dahil bütün bunların hepsi ile böyle bir suçun işlenmesi mümkün. Bu sucun ozellikle daha önce gördüğümüz insan öldürmeye tesebbus mu yoksa yaralama mı söz konusu konusu çözülecektir bizler tarafından uygulamaya yansıdığı zaman.
Rıza kavramı burda elbette ki en hafif indirici şekilde geçerlidir. Rızası ile birine şaka yapabilirsiniz ama o rıza ile ancak hukuka uygunluk nedenidir o kadar. Hukuka uygunluk nedeni olarak hayır ben sana razı değilim sen bana vurdun derseniz böyle birşey elbette ki suçtur isterse şaka için yapsın. Bir insan şaka yaptığı zaman yaptığı icrai haraketi biliyor. Bilinç var, irade de var. kasıt yoktur demek mümkün değil. o nedenle fiiliyetle kastı birbirine karıştırmamızı tavsiye ediyor. Suç suçtur irade de vardır. bilinçte vardır.
2.ders
Bir görevin ifası söz konusu olabilir. Yasal bir görevin ifası olabilir. Bunda en çok üzerinde durulması gereken konulardan birtanesi terbiye hakkı. Mk anne ve babaya çocuğu terbiye etme/telif hakkı tanıyor. mk’nın 339 vd. maddelerinde gecen terbiye hakkı ve ayrıca bunun ölçüsü var. ayrıca tck ve eski yasada da fena muamele deniyor. Fena muamele dendiği zaman sistematik biçimde süren hareketlerdir. Bunlar elbetteki suç olmayı sürdürürler. Ama bu ikisi arasındaki ayrımı iyi belirlemek gerekir. Telif hakkı bir hakkın kullanılması kavramı içerisine girecektir, hukuka uygunluk nedenleri içinde sayılmaktadır ama bunun belli bir noktayı da geçmemesi lazım derecesinin belirlenmesi lazım. Eskiden ilk okul öğretmenlerinin böyle bir hakkı olduğu ileri sürüldü ama onlarda sopalarla bu hakkı bol bol kullandılar, hiçbiri geçerli değildi belirtmek gerekir.
Görevin yerine getirilmesi, kolluk güçlerine verilen bir görev vardır. düzeni sağlayacaklardır ve belli koşullar içerisinde polis vazife ve selayetleri kanununda, planlama kanununda da var zor kullanma à o şartlar o koşullar çerçevesinde zor kullanma soz konusu olabilir. Görevin yerine getirilmesinde bu kavram degerlendirilecektir. Hatta silah kullanma yetkisi de vardır koşullara uymak kaydı ile. Bu arada polisinde meşru müdafadan yararlanma hakkı vardır.
İlgilinin rızasına gelince;rıza hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilmiştir. Ama korunan değere baktığımız zaman o değer her zaman rıza kavramının içine girmeyebilir. Sadece üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği ve özgur biçimde razı olduğu sınırlarda bunu düşünmek gerekir.
Bu arada tabi hem hakkın kullanılması hem de riza kavramını gundeme getiren tıbbi mudahaleler karşımıza çıkacaktır. Burada rıza yetmez burada müdaheleyi yapıcak kişinin hekim olması ve o alanda yetkili olması da şart. Bir hayli tartışılan nokta da hastanın tedaviyi reddetme hakkı olduğunu unutmayın. Mutlaka hekim rızayı almalı. Ayrıntılı biçimde bir amliyat yapmadan önce sonuçlarını söylemeli, risklerini başarı derecesini vs. Burada rıza kavramı son derece önemlidir. Bu rıza da yetmez bu müdahaleyi yapmak kişinin de hekim olması ve o konuda yetkili olması gerekir.
Devletin sağlığı koruma politikasını bu şekilde düzenlemesi son derece normaldir.
Sözlü olarakta verilmesi mümkündür ama rızanın yazılı olarak verilmesi daha doğrudur. Zaten hekim olmanın şartları yasada belirtilmiştir. O yetkiyle donatılması tıp verilerine uygun olarak müdehalede bulunması şarttır.
Bu konu surekli tartışılır bu yuzden de hekimlerin sorumsuzluğı hakkında toplantılar yapılmakta ve bu arada çokça yayın yapılamktadır.
Hukuka uygunluk nedenlerinin sınırlarının aşılması söz konusu olduğu zaman bu md.27/1’ de belirtilmiştir.
Sınırın aşılması
MADDE 27. – (1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması hâlinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.
Kasıtlı olarak bu sınır aşılmış ise md.27 gündeme gelmez. 27 ancak taksirli bir biçimde sınır aşılır ise söz konusu olacaktır.
Sınırın ihmalle yahut kasıtlı biçimde aşılıp aşılmadığı konusu uygulamada sürekli tartışılır. Bu da doğasında vardır işin bunu belirlemek duruşma yapan yargıcın sorunudur bu nedenle herhangi bir ölçüt belirlemek doğru değildir. Yalnız bu konuyu düzenleyen tck’nın 20/1 taksirli sınırı aşma ile sınırlı olduğunu unutmamak gerekir.
Ceza sorumluluğunun şahsîliği
MADDE 20. – (1) Ceza sorumluluğu şahsîdir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz.
Md 27/2 fıkrasında
Sınırın aşılması
MADDE 27. – (2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez.
Bu madddenin 2.fıkrası ise mazaret nedenini düzenlemektedir. Bağışıklık nedenini düzenlemektedir. Bu maddedeki gibi bir durum var ise yasa koyucu diyor ki ben sana ceza vermiyorum. Mazur görüyorum diyor. O nedenle bu hukuka uygunluk nedeni değil mazeret nedenidir. Dolayısıyla kitabımızda düzenlemeyi biraz başka şekilde anlıyor. Bu maddenin bu fıkrası hukuka uygunluk nedenlerinden meşru mudafada sınırı aşma diyor ama meşru müdafada iradesini doğru durust yönlendiremediği için sınırı aşmış oluyor. İradeyi yönlendirememek ona hakim olamamak ve onu mazur görmek ceza vermiyorum demek mazeret nedenidir hukuka uygunluk endeni değildir. Mazeret nedeni hukuka uygunluk nedeninden farklıdır. Mazeret kavramı içindeki en çarpıcı örnek hukuka uygunluk nedeni olarak öğretilen zorda kalma halidir. Bu zorda kalma hali/zaruret halinde insandan yahut doğadan kaynaklanan bir tehlike söz konusudur. Bundan kaçınmak için bir eylemde bulunuyor. Ve biz buna hukuka uygunluk nedeni der isek borçlar yasasına göre de tazminat alamaz. Ama hukuka uygunluk nedeni değil mazur görüyorum diyor yasa ama adamın zararını hakkını bir değerini çiğnedin dolayısıyla sen onun zararını ödeyeceksin diyor bu da çok doğal.
Hukuka uygunluk nedeni der iseniz bk ya göre tazminat ver diyemezsiniz hukuk bir bütündür çelişki olmaz. Bu bir mazeret nedenidir, tükçesi ile bağışıklık nedenidir.
Gelelim bu sucun nitelikli durumlarına ; (Yani temel suçtan türeyen suçlar.)
Tck md.86/1 yaralama suçunun, vücut dokunulmazlığını bozma suçunun temel biçimini duzenler
Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar
Kasten yaralama
MADDE 86. – (1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Şimdi buna ek olarak düzenlenen türemiş biçimler, md.86/2’ de ilk düzenleme yapılmıştır o da cezayı azaltıcı bir nitelikli suç.
Kasten yaralama
MADDE 86. –
(2) Kasten yaralama suçunun;
- a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
- b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
- c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
- d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
- e) Silâhla,
İşlenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Eskiden 10 güne kadar iş göremez şekilde düzenlenmişti yeni yasada değişti bu. Ceza burda azalmaktadır. Buraya bakar isek kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdehale ile giderlebilecek ölcüde hafif olması halinde hafif cezayı öngörüyor.
- Kasten yaralamanın üst soy alt soy veya eş ve kardeşlere karşı işlenmesi ; fail veya madur. Kendilerini korumak için tedbir almazlar dolayısıyla bu kolaycılıktan yararlanarak bir suç işlenmektedir. Suçun haksızlık unsuru diğerlerini; bir babayı dövme, bir kardeşi dövme diğer insanları dövmeden biraz farklıdır. Tabi bu kardeşler kavramı içerisinde medeni yasada bu alt üst soy belli tabi. Kardeşin ne olduğu da belli vs. bu arada eş durumu uygulamada sürekli mk ya göre belirlenir. Bazı eşler vardır ki hem sadıktırlar hem nikahsızdırlar. Mk nin onlara uygulanması söz konusu değil. o eş olmayacak deniyor. Saçma. Elbette eş olarak kabul edilmeli ama halen bitmedi bu durum.
- Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olan kişiye karşı işlenmesi ; nedeni belli kendini savunamıyor bu kolaylıktan dolayı suç işlenmesi haksızlık boyutunu arttırıyor. Bu nedenle arttırıcı neden kabul edilmiştir. Madurun kendini savunamayacak duruma getirmesi kendi fiilinden kaynaklanmamış olmalı.
- Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeni ile suçun işlenmesi; yani fail madur bir kamu görevini yerine getirmiş ondan kaynakalanacak yani vücut dokunulmazlığına saldırı ile bu görevin yerine getirilmesinde nedensellik bağının tespit edilmesi şarttır. İllede görev sırasında değil, emekli olduktan sonra da bu suç işlenebilir zaten bu konuyu aynı şekilde düzenleyen insan öldürme suçunda da işlemiştir yasa koyucu.yaralama kamu görevlisinin saik bulunduğu nüfusu kötüye kullanması ile işlenmesi tabi polis hollanda da oldugu gibi kopeklere saldırıyor kopek bacağnı ısırıyor. Dikkat ederseniz ileriye gittiği için bu nufusta faydalanmak sureti ile işlenmesi suçun bir ağırlaştırıcı nedeni olarak kabul görmüştür.
- Silahla ; bunun ne olduğu md.6’da belirtilmiştir. Bazen bir taş ile bazen bir tahtada silah olabilir. Tanım son derece geniştir.
md.87’ ise sonucu nedeni ile ağırlaştırılmış suçları düzenler.
Eskiden hepsi aynı maddede düzenlenmişti eski tck md.456.
Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama
MADDE 87. – (1) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
- a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
- b) Konuşmasında sürekli zorluğa,
- c) Yüzünde sabit ize,
- d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
- e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde üç yıldan, ikinci fıkraya giren hâllerde beş yıldan az olamaz.
(2) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
- a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
- b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
- c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
- d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
- e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, iki kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde beş yıldan, ikinci fıkraya giren hâllerde sekiz yıldan az olamaz.
(3) Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına neden olması hâlinde, kırığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, bir yıldan altı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hâllerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, ikinci fıkrasına giren hâllerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Bu maddedeki düzenlemeleri ortak bir açıdan inceleyecek sami hoca. Bunlarızaten kasıt ve taksir birleşimi kombinasyonu şeklindeki suçlarda incelendi bunlar 2.sınıfta.
2li bir yapıya sahiptirler. Birinci olarak kasıtlı bir biçimde işlenen bir davranış var ama sonuca baktığımzda o sonucu bazen fail öngörebilir taksir beklenebilir belki. Bazen de o sonucun doğmayacağını bilmesi gerekirken, özen gösterdiği takdirde tahmin etmesi gerekirken tahmin edememiştir bu durumda ağır bir sonuç doğmuştur dolayısıyla taksirli bir sonuç doğmuştur o zaman o madde gündeme gelecektir. Ve bunlar tıbbın mutlaka bilirkişi olarak yargılama sırasında müdehalesini gerektiren yani aydınlatmasını gerektiren hususlardır. Bir insanın ruhsallık derecesi nedir vs belirleyecek olan tıptır. Dolayısıyla bunların hepsini genel kural olarak tıbbın müdehalesini gerektiren durumlardır.
Yasamız eskiden bunu kastı aşan durumlar arasında düzenlemiştir ve objektif sorumluluk getirmiştir geçen derslerde de değindik. Bu objektif sorumluluk sebebi ile sadece nedensellik bağı tespit ediliyordu. Tokat vurmadan adamın kulağı sağır olmuş ister kasıtlı olsun ister olmasın bu sonuç ona yüklenebiliyordu. Şimdi yasa ne dedi en az taksir olacaktır dedi. Kasıt hayli hayli bu sonuca tabi yol açacaktır.
Tipiklik ögesi de genişletilerek bir düzenleme yapılıyor. Yasa koyucular ayrıntılı olarak düzenlemiştir zaten sayıları da çok fazla değildir. O nedenle yaralama suçunun bu bölümüm son derece önemlidir. Burada özellikle kasıt + taksirin nasıl birleştiği üzerinde hukuki bilgilerimizi tazelemeliyiz. Yasa koyucu bunları düzenlemiştir çeşitli şekillerde. Md.87/1 ve 2 ye döner isek.
- 87/1/a duyularıdan veya organlarından birinin ….. à eskiden buna uzuv tatili deniyordu. Bir insan yasa koyucu çelik çökmesi kırığı olduğu zamana dli tıp buna benzer düzenleme yapıyordu kendinden 15 cm den vs den fazla ise buna işlevin yitirilmesi deniyordu o dönemde. Eskiden 30 cmdi en son 10 a indirildi. Duyu organının ne oduğu beli 5 tane ya zaafa ugraması ayhut görmede %30 azalma olucak. bu yasanın yeni deyişi ile bir zayıflama yahut tamamen işlevini yitirdiğinde uygulanacaktır. Tabibler belirleyecek bunu. En dikkati çeken algılama yetisinin ortadan kalkması. Ne demekse. Bunların sürekli mi geçici mi olduğu tartışılıyor devamlı.
- 87/1/b konuşmasında sürekli zorluğa à eskiden de vardı. Kekeme olmuş vs. ister istemez yapılması gerekti bu düzenlemenin. Sürekli olması lazım. Geçici olduu takdirde bu uygulama yapılamaz.
- 87/1/c madurun yüzünde kalıcı bir iz bırakması à yüzünde adamın bir kesik var. o kesik kalıcı bir hale dönüşmüş. Madurun tekrar tekrar muayenesi sonucu belli olucak kalıcı hale gelip gelmediği. Kalıcı iz kaldığı takdirde elbette ki ağırlaştırıcı bir neden haline dönüşecektir. Yahut yuzune kezzap atılması yüz değişikliğidir daha da ağırlaştırıcı bir nedendir. Tıb çözecektir bunu. Bazen hastalığa da dönüşebilir bu değişkilik adamın sürekli gözü kanar vs. tıb karar vericek hepsine.
- 87/1/d yaşamın tehlikeye sokan bir duruma,… à hayati tehlike geçirmiştir diye duyarız sık sık ya da iyileşmesi mumkun olmayan bir hastalığa yahut bitkisel hayata girmesi. Tabib mutlaka hayati tehlike raporunu verir bu durumlarda sıcağı sıcağına gittiğinde. İleride sorumluluğu doğmasın tabibin diye. Kolay verirler bu kararı. En son sözü adli tıb karar vericektir. Bunların madurun çabası ile atlatılmış olması hayati tehlikenin önemli değil, olay anında hayati tehlikenin doğup doğmamasıdır amaç. Tabi burada önemli yeni tabir bitkisel hayata girmesidir. İyileşmesi olanağı bulunmayan hal, hastalık eskiden de vardı. Burda bir değişiklik yok. Bitkisel hayat ise beynin faaliyetinin durması anlamına gelir. Bu bitkisel hayat ile ölüm arasındaki durumu ister istemez belirlemek gerekecektir. Beynin ölümü ile bitkisel hayatın birbirinden farklı olduğunu hatırlamakta fayda var.
- 87/1/e Kasten gebe bir kadına karşı işlenmesi ve bu yuzden çocugun vaktından önce doğmasıà yahut düşmesi bunlarda elbette ki ağırlaşıtırıcı nedendir. Ama bir şartla failin kadının gebe olduğunu bilmesi durumu. Bilmez ise kastın dışına çıkacaktır bu durum. Zaten çocuk dusürmeden farklı olması çocuk düşürme çoğu zaman bir meslek grubuna yükletilmiş bir eylemdir. Zaten düzenlemede söz konusu ikisi arasında fark var. Çocugun vaktınden önce doğması düşükten daha da farklıdır çocuk ölü doğduğu takdirde düşme olarak adlandırılacaktır. Ama bazen vaktinden önce doğar ve yaşatılabilir.
- Bir başka ağırlaştırıcı neden de Kasıtlı yaralama sonucunda madurun çocuk yapma yeteneğinin ortadan kalkması. àBu hem erkek hem de kadın için söz konusu olacaktır. Ama bu kısırlaştırmadan ayrıdır kısırlaştırmayı hekim yapar. O ayrı bir düzenleme içerisindedir. Çocuk yapma yeteneğinin nasıl ortadan kalktığı da ciddi bir durum olarak ortaya çıkar o tıbbi mutala çerçevesinde yargı tarafından belirlenecektir.
- 87/3 çıkık kavramı eklenmiştirà Bu madde yenilik getirmiştir. Fikri içtima karşımıza çıkabilir. Birden çok kırık söz konusu olabilir. Bütün bunların birlikte değerlendirilerek bir uygulamaya gidilmesi yerinde olacaktır.
En önemli konuya geldik. BUNLARDAN ÖLÜM SONUCUNUN DOĞMASI KONUSU.
Bunu yasa koyucu haklı olarak yeni yasada bu bağımsız ve objektif olarak düzenlenmiştir. Md.87/4’te düzenlenmiştir.
Burada Md 86/1 ve 87/1/3 kapsar biçimde düşünmek ve ölüm sonucu doğduğunda anda onlara bu maddeyi uygulamak gerekir. Ölüm sonucu çoğu zaman bir darbe ile de doğmaktadır.
İhmal ile ölüm sonucu olabilir. Bu artık ihmal sureti ile icraya girecektir. Burada yaralama eylemi ile ölüm arasında kesinlikle nesnellik ilişkisinin bulunması gerekiyor. Yani o darbeden o sonuç doğmuştur denmesi gerekir. Tck md.86 da öngörülen temel suç ile 87’de öngörulen suçlar bu sonucu doğurabilecektir. Bunların belli agırlıkta olması gerekir o sebeple 86/2’de belirtilen hafif suçlar bu kapsama girmez. Yasal duzenleme bu sekildedir.
86/3 ve 85’de ki durumlar burda fikri içtimayı gündeme getirebilir. Objektif bir isnafiyet söz konusu oldugu zaman uygulanacaktır. Md.87’de bir hayli tartışılan konular vardır. Doğrudan bu ölüm sonucu doğrudan sonuç mu olmalı yoksa eylemin doğurduğu bir hastalığın sonucu mu olmalı bu sureklı tartışılır. Özellikle alman doktorinde tartışılmaktadır.Kitaptan okursunuz dilerseniz. Md.87/4’ün ölüm kasten bedene verilen zararın sonucu olacaıktır. Onu bilmek yeterlidir.
23 mart 2017
Sonucu nedeni ile ölüme yol açmak suçuna gelmiş idik.
Tck md.87/4’te yer alan sonucu nedeni ile ağırlaşmış suç tipi olarak belirtilmektedir. Zaten daha önce insan öldürme suçunda 83.madde de buna benzer bir durumu incelemiştik.
Kasten yaralama suçunda ölüm meydana gelmiş ise elbette kasıt + taksir ikisinin birleşimi sonucunda bir ölüm meydana gelmiştir. Asgari taksir olacak demiştik. Vucut dokunulmazlığını ihlal kapsamında yasa koyucu bunu değerlendirmiştir.(yani yaralama suçları içerisinde değerlendirmiştir.) Eskiden bunu insan öldürme suçları arasında eski ceza aysası değerlendirmişti dolayısıyla hareketin ifade ettiği şey esas alanmış ve kasten yaralamanın sonucu olarak belirlenmiştir. Böylece sonucu nedeni ile ağırlaştırılmış suç kavramına tam anlamı ile uydurulmuştur. Bunlarda bildiğimiz gibi kasıt + taksir bileşimi gerekiyordu. Yani 1.suç kasıtla işleniyor 2.sonuç ise taksirli en azından taksir bulunacak dşyor yasa koyucu. Eski ceza yasasında en azından taksir kavramı aranmadığı için objektif sorumluluk olarak nitelendirilmiştir. Doğru olarak nitelindirilmiştir. Biz buna çağ dışı bir düzenleme diyorduk. Yasa koyucu yeni düzenleme ile bu çağdışılığı yok etmiş oluyor. Asgari ne diyor md.23 te de asgari taksir olması gerekir diyor ağır sonucun yani sübjektif bir sorumluluğu düzenlemiş oluyor dolayısıyla objektifk olmaktan çıkıyor.
Netice sebebiyle ağırlaşmış suç
MADDE 23. – (1) Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi hâlinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir.
Failiin kastının yaralamaya değil öldürmeye yönelik olmasında zaten bu maddenin uygulanamsında da ne ugulanacaktı doğrudan doğruya tck md.81 veya ağırlaştırılmış sonuçlar söz konusu ise ona göre uygulama yapılacaktır. Bu suçlarda elbetteki icrai/edimli bir davranışla bu suçlar işlenir ama ihmali davranış ile de işlenebilir. Yeter ki bir yukumluluk söz konusu olsun. Yani o davranışın sonucunda en az taksir ile doğan sonuç eğer bir yukumluluğun ihmali söz konusu ise elbetteki md.87/4 uygulanacaktır. Bütün sorun o eylem ile o ihmali davranış ile yükümlülükten kaynaklanan ihhmali davranış aile sonuç arasında bir nedensellik bağının bulunması şarttır. Zaten buna benzer davranışlar mahiyeti itibari ile yani davranışın yapısı itibari ile ölüm sonucunu doğurabilecek davranışlardır. Ceza yasasının yaralama suçunun temel biçimini göz önünde tutar iseniz o temel biçimde zaten o potansiyel var. burdan nedensellik açısından bazı sonuçlar çıkıyor
Bir sonuç ;
Ölümü meydana getiren yaralamanın basit tıbbi bir müdahale ile giderilebilecek nitelikte bir yaralama olmaması gerekir. Yani ciddi bir yaralama bu potansiyeli tasşıyan bir yaralama olması gerekir.
Eğer böyle bir durum söz konusu ise bir basit yaralama + taksirli ölüm. 2 suç olucak. Tek eylemle işlendiği için hangi suçtan ceza verilecek? En ağırı hangisi taksirle öldürme ondan ceza verilecektir.Fikri içtimayı hatırlatıyor bu durum. Ama asla bu maddeden ceza verilemeycektir. Çünkü basit yaralamayı bu kapsamamaktadır. Bsit yaralamada ölüm potansiyeli yoktur. O zaman kişide hiçbir zaman kasıt ölüme doğru yönelecek bir durumda söz konusu olmaz. O nedenle bu sonuç objektif bir yuklemeye dayanmaktadır yani isnadiyet açısından yeterlidir. Eski ceza yasasındaki objektif sorumluluğu yasa koyucu hem md.23’te aşmak sureti ile düzenlemiş oldu. Kusursuz sorumluluğu böylece dışlamaya çalıştır.
İkinci sonuç ise ;
Bu davranışın doğrudan sonucu olmalıdır. Davranışın eğer doğrudan sonucu değil de 3.bir kişinin müdehalesinden veya madurun davranışından (mesela tedaviyi reddediyor) eğer onun davranışından kaynaklı oluşmuş ise elbetteki bu madde uygulanmıyor. Tedaviyi reddediyor kendisinden kaynaklanan bir durum söz konusu. Buradaki doğrudan doğruyalıktan amaç bünyesinde tasıdığı karakteristik tehlikenin sonucu olmasıdır. Onun gerçekleşmesine dışarıdan başka müdehalaler alır ise elbetteki bu uygulama mümkün değildir. Tabi bu konuda pek çok kararda var. kararlarda bu kadar ayrıntıya inmediğini de bilirisniz. Eleştirel bir gözle okumamızı tavsiye ediyor Sami hoca. Kitabımızda Alman Yargıtayının kararları var onlara da göz atalım.
Tck’nın md.87/4.fıkrasında doğan ölüm sonucunun gerçekleşmesi lazım ve kasten bedene verilen zararın sonucu olması lazım eğer bu teşebbüs aşamasınd aklaır ise ölüm doğmamış ise bunu uygulayamayız. ayrıca madurun bünyesinde bir zarar doğulmamış durumlarda bu madde uygulanmaz, o nedenle mutlaka bir bedensel temasın olması da şarttır. İhmal sureti ile bu suça meydan verilebilir tabi ihmal sureti ile icra sucunun oluşabilmesi için gereken koşulların olması lazım. Md.83’te ki koşullar ; Bir yukumluluk olucak bu yukumluluk yasadan öngören bir davranıştan kaynakalabilen bir şeyden oluşması lazım.
Eylemin herhangi bir yaralama suçuna göre haksızlık boyutu daha fazla çünkü bir sonuç doğuyor. Gerek taksirli insan öldürmeden gerekse kasıtlı yaralamadan ağır bir durum söz konusu. O nedenle yasa koyucu ayrı bir düzenleme yapma ihtiyacı duymuştur. Yine buna benzer diğer suçlarda da aynı felsefeyi benimsemiştir. Zaten bu suç kasıtlı davranışla işlenen bir suçtur. Suçun mutlaka yaralamaya yönelik kasti bir suç olması ama sonuç öümdür. Ama ölüm taksirin sonucu olabilir. Aksi tekdirde zaten md.81 gündem egelir. O yuzden burada ilk eylem kasıtla başlıyor sonuç taksirden kaynaklanmalıdır. Yani çift yapılı bir durum söz konusudur. Sonuç içinde özen yükümülülüğüne gereğince uymama söz konusudur ve bu uymadan kaynaklanan bir ölüm. Zaten tck nın yaralama açısından en ağır yaptırımı budur md.83te var.
md.88/1’de yeni bir suç tipi görüyoruz. Kasten yaralamanın ihmali hareketle işlenmesi.
Daha az cezayı gerektiren hâller
MADDE 88. – (1) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
İhmali davranışı icrai davranışa eş değer göreceksiniz ve bir yaralama suçu söz konusu ise ama kasıtlı doğrudan bir yaralama ile icrai bir yaralama haksızlık boyutu açısndan farklıdır. Dolayısıyla icrai davranışla yapılan yaralamadan daha fazla cezalandırma gereğini duymuştur. O nedenle cezayı 2/3’üne kadar indirme takdirini yargıca tanıyor ve bu hukmun uygulanmasına kasten öldürmenin ihmali davranış ile işlenmesine ilişkin koşullar göz önünde bulundurulur. Bir kere yükümülük kavramı karşımıza çıkıyor bu yükümlülük ya yasadan ya da bir sözleşmeden kaynaklanıyor olabilir. Aynen md.83’te ki koşullar içerisinde bu sorunun çözülmesi şarttır.
Burada kusurluluğu etkileyen durumlara gelir isek zaten özellikle mazaret nedenleri elbetteki yaralama suçunda da aynen geçerlidir. Zorda kalma cebir ve tehdit altında bir suç işleme cezayı azaltan bir neden olarak haksız tahrik burada uygulanacaktır. Suçun unsurlarında bir yanılgı söz konusu olduğu zaman burda uygulanacaktır. Akıl hastalağında sarhoşlukta vs de uygulanacaktır. Kendi kusuru ile olmuş ise bunlar herhangi bir indirim nedeninden yararlanamıyordur hatırlarız.
Bu suçların dış dünyaya yansıma biçimlerine gelir isek ilk önce ; teşebbüs üzerinde duralım.
TEŞEBBÜS
Madem ki sağlığın algılamanın bozulması algılama yeteneğinin bozulması söz konusudur bunlarda teşebbüs mümkündür. Yeter ki yaralamaya elverişli bir hareket söz konusu olsun. İcranın tamamlanmasına rağmen temel suçun sonucu gerçekleşmediği hallerde de teşebbüsten söz edilebilir deniyor ama sami hoca biraz şüpheli bundan.
Bazı sorunlar karşımıza çıkabilir. Md.86/1 cezayı indirici nedenlerin yani basit tıbbı müdehaleyi gerektirebilecek şekilde olacağına yargıtay bazı hallerde kabul ediyor ama bunu nasıl teşebbüse uyduruyor sami hoca kabul etmekte zorlanıyor bunu. Çünkü bir suç düzenlendiği zaman temel şekline göre o şekilde değerlendirirsiniz onun indirici nedenine bakarak değerlendiremezsiniz ama Yargıtay ona doğruda bazı adımlar zaman zaman atıyor.
Bunun yanı sıra sonucu nedeni ile ağırlaşmış suçları tabi bunlarda teşebbüs ne dereceye kadar geçkleşir sami hocaya göre kabul etmek pek mümkün değil.
Bu arada ikinci yansıma biçimi suça katılma; iştirak konusudur. İştiraki düzenleyen ilkelere göre fiili bir egemelik kurulur ise elbette ki birlikte müşterek olarak suç işlemek mümkün. Yeter ki suç ortakları anlaştıkları şekilde icrada bulunsunlar. Failin yani daha aşan kastı aşan bir eylemle davrandığını gören diğer failin bu konuda bir taksiri var ise elbette bu da değerlendirilir.
Suçun azmettirme söz konusu olabilir. Azmettirenin kendisi ile asıl faile dedikleri ile sınırlı olarak düşünmemiz gerekir bu konuyu. Git şunu bir döv dedi ise öldür dediği anlamına gelmez bu herhalde. Yahut git şunu döv dediyse bıçakla anlamına gelmez herhalde.
Suçun ictima biçimine gelince, tabi burda en çok cebir kullanma suçunda cebirle birilerini yaralama birbirlerine yakındır. Yani işkence çoğu zaman yaralama ile sonuçlanacaktır. Böyle birşey söz konusu olduğu zaman elbette fikri ictima gündeme gelecektir. Ancak zincirleme suçlarda yaralamaya uygulanamaz işkenceye uygulanamaz. O nedenle her ne kadar yaralama suçu işlemiş olsa da üç beş kişi elbetteki bunlar birbirinden bağımsız olacaktır o nedenle gerçek ictima hükümleri uygulanacaktır.
Yaralamanın yanı sıra başka bir suç işlenmiş ise fikri ictima farklı türde bir fikri gundeme gelecektir. Aynı türden farklı ictimalar gündeme geldiği zaman yine zincirleme suçun hukumleri uygulandığı için yine uygulanamayacaktır.
Kasten yaralama sonucunda ölüme neden olma halinde elbetteki bu durumda karşımıza hangisi ağır ise ondan uygulamaya kadar içtima karşımıza çıkacaktır.
Bunlarda suçun basit şekli şikayete bağlıdır. Bunun dışında diğer suçtan durumlar resen oluşturulacaktır. Bunlar için cezalar öngörülmüştür zaten o cezaları da ezberlememize gerek yoktur. Tck md.61’ de ki tanıma göre cezayı belirleyeceğiz ve hüküm kuracağız.
Cezanın belirlenmesi
MADDE 61. – (1) Hâkim, somut olayda;
- a) Suçun işleniş biçimini,
- b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
- c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
- d) Suçun konusunun önem ve değerini,
- e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
- f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
- g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanunî tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler.
(2) Suçun olası kastla ya da bilinçli taksirle işlenmesi nedeniyle indirim veya artırım, birinci fıkra hükmüne göre belirlenen ceza üzerinden yapılır.
(3) Birinci fıkrada belirtilen hususların suçun unsurunu oluşturduğu hâllerde, bunlar temel cezanın belirlenmesinde ayrıca göz önünde bulundurulmaz.
(4) Bir suçun temel şekline nazaran daha ağır veya daha az cezayı gerektiren birden fazla nitelikli hâllerin gerçekleşmesi durumunda; temel cezada önce artırma sonra indirme yapılır.
(5) Yukarıdaki fıkralara göre belirlenen ceza üzerinden sırasıyla teşebbüs, iştirak, zincirleme suç, haksız tahrik, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı ve cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsî sebeplere ilişkin hükümler ile takdiri indirim nedenleri uygulanarak sonuç ceza belirlenir.
(6) Hapis cezasının süresi gün, ay ve yıl hesabıyla belirlenir. Bir gün, yirmidört saat; bir ay, otuz gündür. Yıl, resmî takvime göre hesap edilir. Hapis cezası için bir günün, adlî para cezası için bir Türk Lirasının artakalanı hesaba katılmaz ve bu cezalar infaz edilmez.
(7) Kanunda açıkça yazılmış olmadıkça cezalar ne artırılabilir, ne eksiltilebilir, ne de değiştirilebilir.
Taksirle yaralama suçuna gelir isek , tabi bu insan öldürme suçuna göre hafif bir suçtur. Md.89’da bu duzenlenmiştir. 89/1’de aynı şekilde başkasının vucuduna acı veren ya da sağlığını ya da alagılama yeteneğinin bozulmasına yol açan kişiden söz edilmiştir yani yaralama suçunun temel biçiminin tanımı olduğu gibi buraya aktarılmıştır. Taksirle yaralama sucunun agırlaştırılmış biçimleri de kasıtla yaralama sucunda olduğu gibi aynen düzenlenmiştir. 2.ve 3.fıkra da bunlar belli edilmiştir.
Taksirle yaralama
MADDE 89. – (1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
- a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
- b) Vücudunda kemik kırılmasına,
- c) Konuşmasında sürekli zorluğa,
- d) Yüzünde sabit ize,
- e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
- f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.
(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
- a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
- b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
- c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
- d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
- e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması hâlinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) Bilinçli taksir hâli hariç olmak üzere, bu maddenin kapsamına giren suçların soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır.
89/4’te ise birden çok kişinin yaralanmasına yol açılması hali düzenlenmiştir.
89/5’te ise bilinçli taksirle işlenmesi durumunda eylemlerin kendiliğinden kovuşturma yapılacağı şikayete bağlı olmadığı belirtilmiştir. Eski yasadan taksir kavramının yeni baştan gözden geçirilmesi ile tamamen ayrılmıştır. Eski yasada taksir parçalanabiliyordu halbuki taksir bir bütündür. Fail herhangi bir faildir kişidir, taksirle davranış sonucunda yaralamaya yol açan kişidir. Bunun belli bir insan olmak üzere kişi olması yeterlidir. İlle de bir nitelik taşımasına gerek yoktur.
Madura gelince o da sağlığı bozulan taksirli davranış sonucu sağlığı bozulan algılama yeteneği bozulan kişidir. Herhangi bir özelliği yoktur. Yeter ki hayatta olsun. Ve burdan da taksirin maddi konusu ortaya çıkıyor. Taksirin maddi konusu bir insandır. Zarar gören, suç davranışının doğrudan etkilediği şey ya da insandır. Suçun; özel yükümlülüğüne aykırı davranışlardan kaynaklanmasi gerekir. Taksirle ölüme yol açma suçundaki özen yukumluluğu kavramını, objektif dikkat özen yukumluluğune aykırı davranışı göz önünde tutarsanız söylenecekler aynıdır
Bunun sonucunda bir yaralama söz konusu olacaktır. Bu yaralanma ceza yasasının temel biçiminde ya da ağırlaştırılmış biçiminde sonuçları olacaktır. Bu sonuçlar tıpkı ölüme yol açma suçunda olduğu gibi acaba cezalandırılabilme koşulumu yoksa unsur mudur karşımıza burda da çıkar. Bu tartışmalıdır ama sami hocaya göre bu bir objektif cezalandırılabilme koşuludur. Arabının suyu ısındı bir kaza yaptınız kimse yaralanmadı, yaralanma sonucu doğmayınca sadece haksız fiil söz konusudur. Dilerseniz hukuk davası açarsınız, hukuk davasına yol açan bir durum söz konusu olabilir vs. Yaralanma doğduğu takdirde ancak suç kovuşturulabilir. O sonuç doğmaz ise kovuşturulmaz o nedenle yaralanma sonucu objektif bir sonuctur. Aynen ölümün doğmasında olduğu gibi. Orda objektif bir koşula bağlı olarak ölüm doğuyordu. Failin sübjektif dunyasının dışında olduğu için objektif diyoruz.
Tabi bu bir nedensellik bağına da yol açacaktır. Failin davranışı ile doğan bir objektif özensizlik sonucu doğacaktır. Yani ikisi arasında nedensellik bağının bulunması gerekir. Bu bağ kurulmadığı takdirde o sonuç o davranıştan doğmamış demektir. Dolayısıyla herhangi bir ceza davasına yol açması mümkün değildir. Olsa olsa bir hukuk davasına yol açabilir.
Suçun hukuka aykırılık unsuru hakkında herhangi bir özellik yoktur böyle bir sonuç doğduğu takdirde artık tipiklik doğunca hukuka aykırılık karinesi kendiliğinden doğmuş olacaktır. Elbetteki hukuka uygunluk nedenleri söz konusu ise hukuka aykırılık ögesi kalkacak ve fail beraat edecektir. Çünkü suç oluşmamış olacaktır.
Kusurluluk konusuna gelir isek , mutlaka failin bu eyleminden dolayı kınanabilir olması şarttır.
Taksirle yaralama ve öldürme suçları ile ilgili ağırlaştırıcı nedenler konusuna gelince tabi bilinçli taksir ilk önce karşımıza geliyor. Biliçli taksir söz konusu ise ceza yasanın öngördüğü ceza artmış olucak. zaten ceza yasa koyucu bunu açıkça söylüyor. Suçun bir sonucu nedeni ile sonucu ağırlaşmış halleri söz konusu ise ceza zaten yasanın öngördüğü biçimde verilecektir. Taksirle yaralama suçu tek bir eylemle tek bir davranış ile birden fazla kişiye karşı işlenir ise elbetteki fikri ictima gündeme gelecektir ama ceza yasası eski ceza yasasında olduğu gibi özel olarak ben bunu düzenliyorum demiştir. Genel hükme başvuracaktır. Orda ceza aysası bunu ayrıca düzenlemiştir. Özel bir ictima hukmune yer vermiştir.
Burada tabi kişisel cezasızlık nedenleri de göz önünde tutulacaktır. Bunlardan en önemlisi tck’nın genel hükümlerinde yer alan md.22/6’dır. Münhasıran eylem kişisel ve ailevi durum açısından ceza verilmesini gerektirmeyecek bir noktaya ulaşmış ise, (burda iki sınırlama var 1.si sadece münhasıran failin kendi ailesi ve kişisel durumu açısından olması lazım diyor 2.si yargıca bir takdir hakkı da veriliyor duruma bak diyor ceza vermek artık gereksiz halde ise verme diyor bunu da sen takdir et diyor.) bu hassas bir konu özellikle ölüm sonucunu doğuranlarda yargıçlara ve savcılara rahatlatıcı bir düzenleme yapma gereğini duymuştur doğru da yapmıştır. Bir kısmı şikayete bağlıdır bunların.
Taksir
MADDE 22. – (1) Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hâllerde cezalandırılır.
(2) Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanunî tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.
(3) Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi hâlinde bilinçli taksir vardır; bu hâlde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.
(4) Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.
(5) Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.
(6) Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir hâlinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.
CİNSEL DOKUNULMAZLIĞA KARŞI SUÇLAR
Cinsel dokunulmazlığa karşı suçları eski tck ahlak ve adaba karşı suçlar bölümünde incelemiştir. Ahlaka karşı suçları yeni tck md. 225-227’lerinde düzenlemiştir. Bunlar hayasızca hareketler yani müstehcenlik ve kumar ve dilencilik bunları ahlaka aykırı insan haysiyeti ile bağdaşmayan kısma düzenlemiştir. Yeni yasa bunlara cinsel dokunulmazlığa karşı demiştir.
2.ders
hukuki değerde dokunulmazlık Cinsel bütünlüklere yönelik eylemler açısından cinsel… bu sürekli olarak adli tıbba… bu müşade sonucunda o kişinin psikolojisinin bozulup bozulmadığını anlamakta güçleşebilir. Ve bu arada eski suçta şöyle bir basamak vardı. Bu cinsel tacizden başlayan bir davranış. Neticede söz atmak. Söz atmanın bir adım ötesi sarkıntılık başkasının vucuduna dokunmak. Bir ust basamağa çıkarsak tasaddidi cinsel tatminde bulunuyor ama ırza geçme değil.
Cinsel saldırı sucunun; fıkra 1’ de cınsel saldırı sucunun temel biçimini tanımlamıştır. Cinsel davranışlarla bir kimsenin vucut dokunulmazlığının ihlal edilmesi. Ona dokunmaktır . suc tipi bu. Bir başkasının vucudu uzerinde cinsel tatminde bulunmak. Eski ceza yasasının kullanıldığı sarkıntılık kavramı geldi. O dönemde surekli tartışıldı bu kavram.
Ceza yasası bir hayli yenlilik yaptı. Eskic eza yasasının felsefesinden uzaklaşmış oldu.
Korunan değer vucut dokunulmazlığ… cinsel bir yaşam yaşayacaklarsa da bu yaşam belli bir korumanın altına alınarak yaşanacaktır. Dolayısıyla ceza aysası cinsel özgürlüğe karşı suçlar içinde düzenlemiştir. …
Birinci tip suçun unsurlarına gelelim;
Fail herkes olabilir. Erkekte olabilir kadın da. Suçun her tipi hem kadın hem erkek için gerçekleştirilebilir. Bu düzenleme çağa uygundur.
Madur da herkestir, yeter ki yaşayan birisi olsun. Bunun dışında bazı davranışlar da md.226 da düzenlenmiştir. Cinsel davranışlar bazen hayvanlar üzerinde de yapılabilir. Bu duzenlemeyi eski ceza aysası şimdi idari suç olarak düzenlemişlerdir. Suçun maduru 18 yaşından küçük birisi olucaktır. Çocuk olduğu zaman md.103 gündeme gelecektir. Çünkü 18 yaşını bitirmeyen bi insanın… eski ceza yasasında olmayan bir madde daha eklendi. O da eşe karşı cinsel saldırı suçu işlenebilir mi sorusuna yeni ceza yasası evet dedi.
Bu derse ilişkin bir kısım eksiklikler var bundan sonrası için. kitabı okumanızı tavsiye ederim.
30 Mart 2017
Bu suçların bir özelliği var geçit suç niteliğinde bir özellik taşımaktadırlar en önce en basit suçtan itibaren başlarlar. Taciz suçundan işte birine laf atma daha sonra vücutla birine temas sağlamak bir kere sağlandığı zaman sarkıntılık oluyor gittikçe ileri gidiyor. Sonra o sarkıntılığı tekrarlıyor. Cinsi açıdan tatmin saikiyle tekrarlaması eski yasa buna tasatti diyor. yeni yasa m.102 de bunun temel biçimi olarak düzenlediği Doğru yaptı. Daha sonra temas yaptı daha da ileriye gitti. Bunun adı da ırza geçmek. Son nokta bu. Geçit halinde geçiliyor. İster istemez Failin bu geçittin geçmesi şart. Bu durumda suçun nitelikleri konusunda bir tartışma meydana geldi. ırza geçme m.102 de ilk arttırıcı nedene baktığınız zaman, bir de ona sarkıntılık gündeme geldi o indirici olarak görünüyor ama aslında o bağımsız bir suç olarak düzenlenmeliydi. ikincisi ise tasatti, yani cinsel saldırı olmalı. üçüncüsü de ırza geçme olmalıydı. Türk öğretisinde bir tartışma oldu, kimisi ırza geçme ağırlaştırıcı kimisi de hayır bu bağımsız suç diyor. gerçekten bağımsız suç olma açısından biraz daha hoca bu görüşe katılıyor. Çünkü cezası yükseltilir şeklinde bir şey söylemiyor. Bağımsız bir ceza öngörüyor. O yüzden biraz tartışmalı nokta. En son da olarak da laf atmayı düzenleyebilirdi. Hocaya göre bu tartışmayı çözmek mümkün değil.
TCK M.102 – SARKINTILIK SUÇU
(1) Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlâl eden kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel davranışın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, on iki yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi hâlinde, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikâyetine bağlıdır.
Bu cezada indirim yapılması gereken bir durum. Ama yasada nitelikli hal olarak eklenmiş aslında bağımsız olmalı demiştik.
Yasa koyucu 2004 yılında m.58 /1 – 2. Cümleyi ekledi. Sarkıntılık halinde işlendiğinde cezası şu olur dedi. Bu cinsel tacizden farklıdır. En hafif cinsel taciz demiştik (m.105) cinsel tacizden ayırt etmek için bazı gerekçeler öne sürdü yasa koyucu. Eski yasada, cinsel sarkıntılık süreklilik kazanırsa, beden bütünlüğüne dokunmadan süreklilik kazanırsa. Bir kızın peşine düşmüş sürekli laf ediyor. Yargıtay artık bu sarkıntılığa dönüşüyor demiş. Bunu müteselsil suç olarak nitelendirebilirdi diyor hoca ve bunu nasıl dediklerini anlamıyor. Eski ceza yasasında bu davranışları göz önüne alarak Yasa koyucu dedi ki “ burada bunu düzenliyorum ama bunun anlamı ani ve kesintili bir şekilde icra edenin mutlaka vücut dokunulmazlığı ihlalini gerektirmeyen söz, yaz ve eylemlerle ilgili değildir. bunlar gerçekleştirildiği takdirde cinsel taciz olur dedi.” Yani eski ceza yasası m.401 deki yasa koyucunun öngördüğü sarkıntılığa döndü ( Yargıtay’ın değil ) ama bu sürekli olmayacak tekrarlanmayacak. Yani bu temas ırza tasatti boyutuna, tatmin edici hareketler boyutuna dönüşmeyecek. Bunun cezasını daha da indirmiş oldu. Bu indirici neden de yine hocaya göre tartışmalı bir durum hocaya göre bağımsız ancak ceza yasası o madde kapsamında yaptığı için nitelikli suçun niteleyici biçimine dönüşmüş durumda.
Nitelikli biçimin arttırıcı nedenleri:
- Irza geçme suçu eski yasada farklı olarak düzenlenmiş.
Çünkü eski yasada sadece erkekler ırza geçme suçunu işleyebilirdi. Yeni yasada ise herkes bu suçu işleyebilecek. İster cinsel organla ister parmakla fark etmez. Tasatti, suç daha ileri düzeye ulaşıyor. Vücuda organ ya da cisim sokmak suretiyle diyor. bunu kadın da erkek yapar. Böylece vücut dokunulmazlığı tama anlamıyla ihlal edilmiş oluyor. Böyle bir durumda vücutta buna elverişli böyle bir suçun işlenmesine elverişli noktaları belirlemek lazım . kulak , burun da boşluk var ama yasa koyucu bunları dışlamaktadır. Kanun koyucu 3 nokta ele almak, vajinal, anal, oral bölgedir. Bu boşluktan birine bir cisim sokulduğunda suç işlenmiş oluyor ve ağırlaştırılmış bicide düzenlenen cinsel saldırı suçu işlenmiş oluyor. Bu organ, cisim ya da cinsel bir uzuv da olabilir. Bunun rıza dışında olması gerekir cebir, tehdit, hile kullanılabilir. Bunlarla bu suçun işlenmesi mümkün. Bu suçun bazı sapık durumları da karşımıza çıkabilir. Mesela seyretmek şeklinde de çıkabilir bu durumda dolaylı fail karşımıza çıkabilir. Dolaylı fail olarak cezalandırılır. 10 yıllık süre bunun için yeterli değildir diyor hoca.
- suçun beden ya da ruh açısından kendisini savunamayacak durumdaki kişiye karşı işlenmesi.
Tabi bunun ağırlaştırıcı nednei savunamayacak durumda olan insan olmasıdır. Yaşlı, sakat, akli açıdan yetersiz insan olabilir. Bunlar üzerinde cinsel saldırı suçu işlendiğinde savunmanın yetersiz olduğu için.
- Kamu görevinin ya da bir hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuzu otoriteyi kötüye kullanmak suretiyle,
burada mağdur güçsüz durumda. Başındaki idari durumda olan, patron olan kişinin her an saldırı işlemesi mümkündür. Bu nüfuzun kolaylığından suç işlemesi kolay olmasından arttırıcı olduğu kabul edilmiş. Sık sık işlenen bir suçtur.
- 3. Dereceye kadar kan, kayın hısımlığı bulunan bir kişiye karşı işlenmesi
Eylemin üvey ana üvey baba üvey kardeş, evlat edinen ya da evlatlık bakımından işlenmesi. Bunlar yasa koyucu tarafından tek tek sayılmıştır. Bunlar arasında birlikte olmanın ilişki kolaylığı vardır. Bu birlikteliğin güven ilişkisine dayanması ve güvenin kötüye kullanılmasından dolayı yasa koyucu ağırlaştırıcı kabul etmiş. Ayrıca savunma güçsüzlüğü de vardır. Bu ilişkiler TMK ya göre belirlenmektedir. Dhaa sonraki 2014 değişikliğiyle üvey baba, üvey ana, üvey kardeş, evlat edinen ve evlat edinilen tarafından işlenmesi de yer almıştır. Böyle bir düzenleme yapılması yerindedir. Hısımlar arasındaki bu ilişkilerin bağımsız bir suç olarak da öngörülmesi lazım ama yeni TCK bunu bağımsız olarak düşünmemiştir. Önce cinsel saldırı koşulları gerçekleşecek daha ondan sonra bu ağırlaştırıcı nedenler olmalı. Halbuki ensest ilişkinin kurulması suç sayılıyor. Bir çok ülkede de suç sayılmıştır. Ama bizim ülkede suç olarak düzenlenmemiştir.
- Suç silahla ya da birden fazla kişiyle işlenirse
Silah tanımı TCK m.6 da yapılmıştır. Silah kavramının iyi algılanması gerekir. Silah kavramının neden ağırlaştırıcı neden olduğunu da düşünmelidir. Yargıtay bunu tek boyutlu düşünmüş . korkutucu olması demiş. Hocaya göre ayrıca tehlikeli de olması gerekir silahın. Somut olayda tehlikeli olup olmaması da değerlendirmelidir. Tehlikeli ve korkutucu değilse bu silah olarak nitelendirilemez. Silahın tehlikeli olmasının nedeni daha büyük boyutta suç işlenebilir , başka bir suça da yol açabileceği ağırlaştırıcı sayılmıştır. Silahı çekip tehdit etmesi de şart değil. belinde taşıması göstermesi söz konusu olduğunda da sonuç doğabilir.
Birden fazla kişi tarafından suçun işlenmesi, çok failli suç olması özelliğini görüyoruz burada. Ağırlaştırıcı bir neden olmasının nedeni ise, suçu kolaylaştırılmasına yol açtığı için. 2 failden itibaren bu başlayabilir. Bu nedenle, çok failli suçla karşı karşıyayız. Birlikte fail de diyebiliriz. Bunlar yardım eden, azmettiren kavramına girmez. Bu ağırlaştırıcı neden eski yasa döneminde de kabul edilmiş ve doğru bir nedendir. Kız kaçırmada bunu çok görürüz. Bu ağırlaştırıcı nednein diğerlerinden daha farklı düzenlenmesi yerinde olurdu çünkü bu türkşyenin gerçeği
- 6. toplu olarak bir arada bulunma zorunluluğunun bulunduğu kolaylıktan yararlanarak suçun işlenmesi
askeri kışlalar, ceza infaz kurumlarında, öğrenci yurtlarında, okul pansiyonu, hastanelerde olabilir. Toplu olarak yaşama zorunluluğu olmasından istifade ediliyor burada o yüzden ağırlaştırıcı olması yerindedir. Fail, mağdurun sesini çıkartamayacağından yararlanıyor.
SONUCU NEDENİ İLE AĞIRLAŞMIŞ SUÇ
m.102 yeniden kaleme alınmış düzenlenmiştir.
Cinsel saldırı
MADDE 102. – (1) Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlâl eden kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle işlenmesi durumunda, yedi yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi hâlinde, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikâyetine bağlıdır.
(3) Suçun;
- a) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
- b) Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
- c) Üçüncü derece dahil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı,
- d) Silâhla veya birden fazla kişi tarafından birlikte,
İşlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilen cezalar yarı oranında artırılır.
(4) Suçun işlenmesi sırasında mağdurun direncinin kırılmasını sağlayacak ölçünün ötesinde cebir kullanılması durumunda kişi ayrıca kasten yaralama suçundan dolayı cezalandırılır.
(5) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması hâlinde, on yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.
(6) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.
Burada bir ağırlaştırıcı neden kaldırılmıştır. O da , fail bu eylem neticesinde mağduru psikolojik rahatsızlığa itelenmişse. Bu sürekli bir soruna neden oluyordu. Bir hastaneye gönderiyorsunuz genellikle adli tıba gönderiyorsunuz. Mağdur zaten perişan durumda psikolojisi alt üst durumda ve bakıyorsunuz daha da psikolojisi bozuluyor. Abuk sabuk konuşmaya başlıyor. Önce ifadesini alıyorsunuz normal konuşuyor 1 ay sonra tekrar gidiyorsunuz perişan berbat bir halde. Bunun kaldırılması doğru bir davranış olmuştur. Mağdurun böyle bir durum karşısında olmasını yargıcın karar verip ona göre cezalandırılması en doğrudur. Yeni yasa bunu yapmıştır. Bunun sonucunda bir başka sonuç daha doğar. m.102/5 bitkisel hayata girme ya da ölme. Korunan değerin dışında bir başka değer, yaşam hakkı ihlal ediliyor. Eski yasada ölüm cezasıydı. Yeni yasada ağırlaştırılmış müebbet olarak düzenlendi. Failin bir davranışıyla da olabilir. O nedenle doğru bir hükümdür yerinde bir ağırlaştırıcı nedendir.
Cinsel saldırı suçuna teşebbüs
Cinsel saldırı vücut üstünde temasla olduğuna göre sırf davranış suçu ve kural olarak sırf davranış suçlarında teşebbüs olmaz. ancak o sırf davranış bölünebilirse teşebbüse dönüşebilir. Fail ırza geçmek suçunu işleyecek kendini buna hazırlamış mağdur uyumaktadır tam soyunmuş falan o sırada yakalanmış. Somut olayın o anına giderek değerlendirmek gerekir bunu. Ancak Suçun yapısı her zaman teşebbüse elverişli değil. istisnai olarak bu iradi davranış bölünebilir nitelikteyse bu suça teşebbüs mümkündür. Eski yasada eksik ve tam teşebbüs vardı. Bu anlayış saçma aama eğer kabul ederseniz. Tam teşebbüste zaten suç işlenmiş olur. Vücuttaki boşluğa biraz girmiş olsanız zaten ihlal olmuş oluyor.
Karşımıza çıkan sorun
Cinsel saldırıya teşebbüs mü yoksa suç m.102/1 ikinci cümlesindeki sarkıntılık boyutunda mı kaldı? Birincisi olduğu takdirde teşebbüs olabilirdi ama zaten yapılan icrai davranış sarkıntılık boyutundaysa sarkıntılık mı olacak. Bu düzenlemeye göre problem yaratması normal. Eğer bunu bağımsız olarak düzenleseydi işimiz kolay olacaktı çünkü sarkıntılık suçu bir hareketle bir çırpıda olamaz. Bunun teşebbüsü mümkün değil. ancak m.102 de belirtilen suç teşebbüs mümkün. Nitelikli şekillerden özellikle vücuda herhangi bir şeyin sokulması suretiyle olması durumunda teşebbüs mümkündür. Bu tam teşebbüse değil eksik teşebbüs boyutunda mümkündür.
Gönüllü vazgeçme olabilir tabi. Adam suç işlemek üzereyken vazgeçmektedir. Ceza almaz. Bu suç çünkü eksik teşebbüse elverişli bir suç olduğu için vazgeçtiğinde hiçbir şey yapmamıştır. Mağdurun yatağına yaklaştı ama vazgeçti. Bu durumda böyle bir r suç işlenmemiş olacak. Gönüllü vazgeçme olarak nitelendirseniz de suç olmayacak. Bir hareket olmamış olacaktır.
Önemli olan konu, sonucu ağırlaşan suçlarda gönüllü vazgeçme olup olmayacağı. Sonuç gerçekleşince ancak onu cezalandırabilirsiniz. O nedenle sonucu nedeniyle ağırlaşan suçlarda teşebbüs mümkün değil. Konunun mahiyetine ters düşer
İŞTİRAK
Müşterek fail tarafından işlendiği zaman zaten ağırlaştırıcı nedene zaten kayacaksınız. Eylemi egemenlik olarak düşündüğünüzde zaten Ağırlaştırıcı neden olacaktır. Ağırlaştırıcı neden olmasaydı iştirak hükümlerine göre m.102 temel şekline göre ceza alacaktır. Ağırlaştırıcı neden düzenlendiği için ağırlaştırıcı nedene göre ceza alınacaktır. Ağırlaştırıcı neden temel nedene göre özel hükümdür. Özel hüküm olduğu halde genel hüküm geriye çekilir uygulamadan düşer. Bunun yanısıra başka şekilde, şehir üzerinde ya da fonksiyonel egemenlik kurmadan fail sıfatını kazanmaksızın iştirak mümkündür. Yardım etme olabilir. Bu suçu işlenmesi için evini tahsis ediyorsun. Bu durumda iştirak hükümleri uygulanacak. Azmettirme de bu suç bakımından mümkündür. Ancak onlar için fail olmadıklarından ağırlaştırıcı neden olmayacaktır.
İÇTİMA
Burada karşımıza çıkan cebir ve tehdit. M.106 da düzenlenen cebir kullanılması şeklinde işlenmesi. Özellikle cebir kullanılması durumunda yaralanma söz konusu ise, ayrıca fail yaralanma suçundan da cezalandırılacaktır. Yani burada fikri değil gerçek içtima kuralları uygulanacaktır. Yasada açıkça bu belirtilmiştir,
Özgürlükten yoksun bırakma suçu da gündeme gelir. Özgürlükten yoksun bırakma suçu bir çerçeve çizerek değerlendirilmektedir. Eğer Cinsel saldırıya yetecek kadar kalmış ise ayrıca o suçtan dolayı cezalandırmak mümkün değildir. çünkü onun zorunlu unsurudur. Bir yerde diyelim ki ırzına geçiyor ya da cinsel saldırıya uğranıyor o suçu işleyecek süre aşıldığı takdirde özgürlükten yoksun kalma suçu dersiniz. O eylemi gerçekleştirecek noktada kalmışsa ayrıca ondan dolayı cezalandırılacak değildir çünkü bu zorunlu bir sonuçtur başka türlü bu suç işlenmez. Başka suçlar da işlenebilir. En çok işlenen konut dokunulmazlığı suçu. özellikle kız kaçırmada evine girip kızı kaçırman gerekecektir.
Bu arada zincirleme suç hükümleri de uygulanabilir. Değişik zamanlarda aynı kişiye aynı suçun yani m.102 in işlenmesi durumunda elbette ki zincirleme suç hükümleri uygulanacaktır. Ağırlaştırıcı biçime göre de zincirleme suç işlenmişse zincirleme suç ağırlaştırıcı nedene göre ağırlaştırılacaktır. Özel norm – genel norm ilişkisini göz önüne alarak. Ağırlaştırıcı neden olduğunda temel suç geriye çekilecektir. Bunu yaptırımı, sarkıntılık sadece şikayete bağlıdır. Diğerleri re’sen kovuşturulur ve bunun cezaları ceza yasasında vardır oradan okursunuz.
2.ders
- TÜR SUÇ
CİNSEL SÖMÜRÜ SUÇU
Çocukların cinsel gelişiminin sağlıklı bir biçimde gelişmesi önemli bir meseledir. Tck md.103 bu açıdan ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir. Md.102 paralelinde düzenlenmiştir.
Çocukların cinsel istismarı
MADDE 103. – (1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden;
- a) On beş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,
- b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar,
Anlaşılır.
(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Cinsel istismarın üstsoy, ikinci veya üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehdit kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(6) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması hâlinde, on beş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.
(7) Suçun mağdurun bitkisel hayata girmesine veya ölümüne neden olması durumunda, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.
Yine cinsel yönden istismar dediğimiz zaman 102/1 de yer alan suçun temel biçimini göz önünde bulundurmamız gerek. 103/1 diyor ki çocuğun cinsel yönden istismar eden kişi, istismarın ne olduğunu yasa tanımlamıyor biz tanımlıyoruz. Kişi şu kadar yıldan şu kadar yıla cezalandırılır diyor. Hemen ikinci cümleye geçiyor. Cinsel istimarın sarkıntılık halinde kalması halinde sarkıntılıkta söylediğimiz sözlerin hepsini hatırlamamızı tavsiye ediyor sami hoca, bu indirici neden olarak 102.maddenin paralelinde bir düzenlemedir. Burada bu suç 102 de olduğu gibi şikayete bağlıdır. Temel suç ise kendiliğinden kovuşturulan bir suçtur. Cinsel istismar deyiminin tanımına geçiyor arkasından. 103/1/a ‘da “15 yaşını…..” b bendinde “bunun dışında kalan çocuklara karşı ..” md.102 paralelindeki nedenleri de arkasından sıralıyor. Aynı görüş yine sarkıntılık unsurunda gündeme geliyor. Arkasından diğer ağırlaştırıcı nedenleri sıralıyor.
Şimdi bunların üzerinde duralım.
Anayasa Mahkemesinin 2 karar var 26.05.2016 tarihli 108/6 sayılı kararında md.103/1/a bendinde ki tamamlanmış sözcüğü yönünden birinci fıkranın 1 ve 2.cümlelerinin iptal edin ve bunu 13.07.2016 tarihinden başlamak üzere bu karar yürürlüğe girecek 6 ay sonra.
Yine Anayasa Mahkemesinin 12.11.2015 tarihli 26/100 sayılı kararına göre md.103/2’de ki cezayı ölçüsüz bulmuş ve bunu yeniden düzenle demiş 11.12.2015’ten 1 yıl sonra yürürlüğe girecek demiştir.
Bu kısa bilgiden sonra suçu incelemeye geçelim. Çocukları seven bir ülkede bu düzenleme yapıldı ama uygulama nasıl gelişecek hep birlikte görücez.
Maddenin ilk fıkrasında cinsel istismarın temel şekli düzenlenmiş oluyor. Diğer fıkralarında ise indirici arttırıcı endenler karşımıza çıkıyor.
Şimdi bu temel nedenler üzerinde durduğumuz zaman karşımıza çıkan konulardan birtanesi
Failin bir özelliği yok herkes bu suçun faili olabilir kadın erkek.
Madura gelir isek , madur çocuk okacaktır 18 yaşından küçük. Sadece madur onlar olabilir. 15-18 yaş arasında bu suç cebir ile tehdit ile ya da iradeyi etkileyen başka nedenlerle uygulanmak sureti ile ilenebilir diyor. Demek ki 18 yaşını bitirenlerde bu suç oluşmaz.
Bir kere 15 yaşından küçüklerde bu düzenleme bazıs orunlar çıkarmıştır diyelim ki 15 yaşında 2 çocuk kendi aralarında rızaya dayalı ilişki kurmuşlardır 2 si de madur yahut fail o zaman problem nasıl çözülecektir? Burada ikisi de fail derseniz özellikle aktif olan yani cinsel davranıştaki cocğun istimarı ile pasif olan çocuğun istismarını eşit düzeye getiremezsiniz. Ve herkesin suçun maduru olduğunu düşündüğünüz takdirde ikisini birbirinden ayırt etmeniz mümkün değil. bu problem nasıl çözülecek? Bu problemin nasıl çözüleceği belirsiz ki bu pekte az görülen bir olay değil. özellikle toplu halde yaşamayan yani evlerin birbirinden uzak olduğu bölgelerde bu suçlar çok sık işlenir.
Burada suçun maddi konusu elbette ki bir çocuktur. Cinsel davranışa maruz kalan çocuktur.
Tck md.103’te cinsel davranışlardan söz etmiştir. İstismarın cinsel davranışlarla yapıalcağından söz ediliyor yani böylece cinsel sömürünün mahiyetini belirlemek gerekiyor. Bu konuda pek çok görüş ortaya atılmıştır. Belirsiz hani ceza yasalarının belirli olma ilkesine ters düşen bir tanım vardır. nedir ki cinsel davanış? Çocuğa cinsel istismari diyor ki cinsel davranışı yeterli görüyor yasa koyucu. Peki vücuda her temas cinsel davranış mıdır? Daha da ötesi md.105’te öngörülen cinsel taciz de bu cinsel davranışın içine girer mi? Bir görüş evet hepsi girer bunların diyor. Diğer görüş ise ille de bunlar cinsel saldırı ile bağlantılı olmalıdır. Yani bir vücut teması olması şart diyor. Cinsel tacizi dışladılar. 3.bir görüş ise 15 yaşını doldurmamışlarda her türlü cinsel davranış bunun içine girer diyor ve cinsel dokunulmazlığını ihlal edip etmediğinden bağımsızdır söz atma bile bunun içine girer diyor. Ama 15 yaşını dolduruş olanlarda ille de vücut ile bir temas olması şart diyorlar.
md.102 ile ilgili olarak gerekçeye bakar isek; temasın zorunlu olduğunu görürüz. Yani cinsel davrnış için ille de bir vücut teması olmalı dolayısıyla vücut dokunulmazlığını da ihlal etmiş olmalıdır diyor. Ancak cinsel davranıştan bunu anlamak gerekir deniyor. Bu son derece kaypak bir ifadedir. Yasa koyucunun bunu gidermesi lazım. Tanım yapsın cinsel davranış ne demek diye. Düzenlenmez ise yargıtayın bazı tanımları geliştirmesi şarttır.
Suçun Manevi unsuru
Bu suçlar cinsel özgürlüğe karşı olduğuna göre cinsel arzuları tatmin saiki ile işlenmesi gerekecektir. Bu suçun içerisinde kasıt unsurunun yanı sıra bu saikin de aranması gerektiği kanısındadır sami hoca.
Ve failin istismar ettiği kişinin bir çocuk olduğunu bilmesi gerekir. Çünkü kasıt unsurunda bu bilgi aranıcaktır. Bunu bilmeidği takdirde bu kasıt unsuru oluşmayacaktır. Unsurda bir yanılgı karşımıza çıkar aksi halde.
Bazı davranışlar cinsel davranışın kapsamına hayli hayli girer. Ağırlaştırıcı neden vücudun bir boşluğuna birşey girmesi bu hayli hayli girer bu kapsama.
Cinsel istismara en önemli konu ise rıza; 18 yaşından önce rıza da olsa fail cezalandırılacaktır. Bruada rıza geçerli değildir. Ancak yaş konusunda bir yanılgıya düşülmüş olabilir ve bu arada madur da rıza da bulunmuş ise elbette ki fail de bundan yararlanacaktır. Çünkü yanılgı kastı kaldıracaktır. Suçun temel ögelerinden bir tanesi oluşmamış olacaktır.
Kusurluluk ;
Cinsel istismarı teşkil eden hareketlerin bir akıl hastalığının algılama yeteneğini ortadan kaldırması gündeme gelebilir. Bu takdirde kusurluluk açısından tck md.32’den fail yararlanacaktır.
Karşı koyamayacağı bir zorlama etkisinde suç işlendiği takdirde bu bazen doğrudan faile bazen de dolaylı faile yol açabilir. Yani mutlak cebir kullanmış ise zaten o kişi bir alet düzeyine indirilmiştir ve o alet düzeyindeki kişinin işletildiği suç ona yükletilemeyeceği için doğrudan doğruya fail o olacaktır. Ama onun iradesi üzerine egemenlik kurmak sureti ile suçu işletmiş ise suçu işleten dolalı fial olacaktır çocuk ise cezalandırılmayacaktır cunku irade dışı bir suç işlemiştir.
En önemli problemlerden bir tanesi de ;
Anne ve babanın durumu 15 yaş öncesi köylerde çocukları evlendiriyorlar. Bazen 2 cocuğunda yaşı kucuk oluyor. O zaman ne olacak? Kulturun neticesi ile evlendirmek istiyor aileler çocukları. Anne baba suça katılmış oluyor. Bu önemli bir konudur. Çözülmemiştir. Kitapta da var yasak yanılgısı vardı hani tck md.30/son fıkra
Hata
MADDE 30. – (3) Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.
Bal gibi cezalandırılmalı anne baba bilmiyorduk biz diyipte bu maddeye dayanmamalıdırlar. Bu problemin çözülmesi gerek.
Suçun nitelikli durumları
- Vücuda organ yahut cisim sokma sureti ile bu sucun işlenmesi
Reşit olmayanla cinsel ilişki
MADDE 104. – (1) Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, şikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fail mağdurdan beş yaştan daha büyük ise, şikâyet koşulu aranmaksızın, cezası iki kat artırılır.
15 yaşından küçük ise cinsel ilişki evlenmiş ise suç ortaya çıkacak sadce anne ve baba değil kardeşleer var ise teşvik ettiler se onlar da suçlu olacaktır.
- Tck 3.kitabında birden çok kişi tarafından suçun işlenmesi
Toplu olarak birlikte failler suç işliyor. Toplu olarak işlenmiş bir suç var. yine toplu olarak bir arada yaşamadan kaynaklı bir ortamda suç işlendiğinde yine arttırıcı neden. Daha önce 1.suçta söylediklerimiz yine burada da geçerlidir.
Akrabalar arasında ise yine benzer bir arttırıcı neden benimsenmiştir. Mk ya göre çözülecektir orda söylediklerimiz bruada da geçerli. Çünkü bunlar suçun işlenmesinde ki kolaylık nedeni ile arttırıcı nedendir.
Cinsel istismar vasiler öğreticiler bakıcılar koruyucu aile yahut sağlık hizmeti verilen kurumlarda bakım yükümlülüğünü üstlenen kişilerce işlendiği takdirde de aynı şekilde arttırıcı neden düzenlenmiştir. Yerinde bir düzenlemedir. Özellikle anne babanın yok olduğu biryerde bakıcı tutuyorlar işleri avr bu sık sık görülen bir olay. Kamu görevinin kötüye kullanılmasında görevinin istismar edilmesinde, hizmet ilişkisinden doğan bir durum amir olan bir kişinin durumu da yine verdiği emirden dolayı ağırlaştırıcı neden kabul edilebilir.
- 15 yaşını tamamlamış olmakla beraber algılama yeteneği gelişmemiş olanlarda cebir ve tehdit kullanımı
Bu takdirde de arttırıcı neden uygulanacaktır.
- Fıkra 4de yapılan bir değişiklik ile de bu da arttırıcı neden kabul edilmiştir silah kullanımı.
- Sonucu nedeni ile ağırlaşmış olan bir suçta aynı şekilde ağırlaştırıcı nedene girmiştir.
102’yi doğru olarak algılar isek ordaki bilgilere göre sorunları doğru çözeriz. Ama burada ki en önemli sorun cinsel istismar kavramının ne olduğudur.
Aynı şekilde sarkıntılık yolu ile işlendiğinde burada da indirici neden kabul edilmiştir ama ayrı bir düzenleme olarak yapılmalı bu.
md.103/6’da btikisel hayata girme ve ölüme yol açma sonucu nedeni ile ağırlaşmış suç olarak düzenlenmiştir.
Teşebbüs
Cinsel istismar bir hareketle yapılmaktadır. Cinsel davranış önlenebilir ise o zaman teşebbüs mümkün olabilir. Ki o da çok zordur. Bu konuda gönüllü vazgeçme hükmü olabilir ama eğer bu suç tek davranış ile işlenen bir suç ise eğer hareket parçalara bölünebilen bir hareket ise o zaman gönüllü vazgçeme gündeme gelecektir. Kim gönüllü vazgeçerse o ondan istifade edecektir. Diğerleri yararlanamaz.
İştirak
İştiraki fazla işlemeye gerek yok daha önce söylediklerimiz bruada da geçerli. Ama birlikte suç işleme ortak müşterek faiillikte zaten arttırıcı nedendir. Bu uygulanacaktır.
İçtima
Ağır sonuçlar ortaya çıktığı zaman içtima hukumleri gündeme gelebilir. Görünüşte içtima hukumleri yakın yani akraba durumunda karşımıza çıkabilir. Akrabalar arasındaki cinsel ilişki zaten arttırıcı neden olarak kabul edilmektedir. O bir özel hükümdür fıkra1 genel hukum geriye çekilir artık o özel hüküm uygulanır.
Zincirleme suç elbette uygulanabilir. Yeter ki aynı madura karşı aynı suç kararı ile birden çok peşpeşe suç işlensin. Bu takdirde elbette ki md.43’e göre cezası arttırılacaktır. Ama ağır biçimde eğer bunların içinden bir tanesi ağırlaştırıcı biçimde gerçekleşmiş ise ceza onun üzerinden arttırılacaktır unutmamak gerekir.
Zincirleme suçu ilk düzenlemede bertaraf ettiler daha sonra 2005 te getirdiler.
İçtima özgürlükten yoksun kılma suçu ile beraber gündeme gelebilir. Cinsel istismar suçuna yetecek boyutta zaman aşılmış ise elbette ki özgürlükten yoksun kılma suçu da işlenmiştir. Ama daha önce söyledğimiz gibi sadece cinsel istismar suçuna yetecek kadar bir zaman diliminde söz konusu ise bu durum artık özgürlükten yoksun kılma suçu gündeme gelmeyecektir.
Bunun yaptırım biçimine gelir isek son dönemde değişti yaptırımlar en önemli konu da 12 yaşından küçük olduğu takdirde cezanın arttırılmış olması gündeme geldi. Doğru yapıldı.
Tabi bu suçlardan sarkıntılık uzerinde kaldığı takdirde sarkıntılık üzerinde kalan cinsel istismar suçu şikayete bağlı bir suçtur. Şikayet ya madur yahut velisi vasisi tarafından yapılacaktır.
3.durum;
Reşit olmayanla cinsel ilişki
Reşit olmayanla cinsel ilişki
MADDE 104. – (1) Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, on beş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, şikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fail mağdurdan beş yaştan daha büyük ise, şikâyet koşulu aranmaksızın, cezası iki kat artırılır.
Suçun evlat edineceği çocuğun evlat edinme öncesi bakımını üstelenen yahut koruyucu aile tarafından korunan bakım ve gözetiminde ki kişiler hakkında yine şikayet aranmıyor.
Demek ki bu suç 15-18 yaş grubunda bulunan madurlar için söz konusudur. Bunlar rıza ehliyetine sahip olarak kabul edilmemiştir. Çünkü cinsel olgunluğa eriştikleri kabul görmemiştir.
Suçun unsurları
Fail herkes olabilir.
Suçun maduru 15-18 yaş grubu arasındaki çocuklar. Faili 18 yaşından fazla olması gerektiği anlaşılır. Evlenmek sureti ile kişi reit hale geldiği takdirde tabi bunun cinsel istismar sucunu oluşturmayacağı konusu biraz tartışmalı olmamakla beraber bu suçu işlediğini de artık kabul etmemek gerekir.
Suçun maddi konusu; bir kişi ve onun vücududur.
Eylem ; cinsel ilişkiye girmektir. Rıza ile cinsel ilişki kurulur ise bu madde uygulanmaz. Burada cinsel ilişkiden amaç hem anal hem de vajinal hem de oral bir ilişkidir. Bu eski tck da sadece vajinal ilişkiydi.
Bunun bilme unsuru; failin cinsel ilişkiye girdiğini bilmesinden ibarettir. Resit olmayan madur ile cinsel ilişkiye girdiğini bilmesi lazım. Eğer reşit olduğunu düşünüyor ise elbette ki suçun kasıt ögesi oluşmayacaktır. Bu eylem yapılır yapılmaz suçun hukuka aykırılık karinesi kendiliğinden doğacaktır. Bu suçtaki rızanın hukuka uygunluğu sağladığını da kabul etmek gerekir.