Yirmi Sekiz

kör meyhane

garson bey bir duble daha lütfen…

her adımda unutmak ne demek bilir misin

gitgide hafızanı kaybetmek gibi

insan çıldırır gibi oluyor ama anlatamıyor

neden bilmiyorum

gün geçtikçe çürüyor gibiyim

yalnızlık hafızayı zayıflatıyor

 

garson bey bir duble daha lütfen…

bu sonbahardaki sarı yaprakları bir türlü anlayamadım

insanlar beni anlamıyorlar, bense sonbahardaki sarı yaprakları,

zararı yok, zaten beni daha kimler anlamadı

çünkü sevmek, yarıda kalan bir kitaba devam etmek gibi kolay bir iş değildi

kitaba devam ettiler ama, ya bana?

 

garson bey bir duble daha lütfen…

ben ucuz bir roman gibiyim

ama kötü bir edebiyatın bile bir gerçekliği vardır;

oysa kelimeler bile yan yana gelerek beni tanımlamak istemezler.

gerçek bir acı duyduğumdan bile kuşkum var,

nasıl bitireceğimi bilmediğim için ya da iyi gitmediği için yarım kalmış olan bütün şiirlerimi yaktım,

biliyor musun?

 

garson bey bir duble daha lütfen…

en önemli dertlerimden biriydi zaman meselesi

ama göz açıp kapayıncaya kadar hepsini yuttum ve sanki geçen yıllar

boğazımda düğüm düğüm olup kapımı tekrar çalıyorlar bugün

tam da burada, bu soğuk meyhanenin duvarında

oysa ben çok dolu bir hayat geçirdim ve herkese iyi davrandım (yalan)

hayatım kandırmaca

 

garson bey bir duble daha lütfen…

yalnız yaşayan insanların kendi içlerinde başlayıp biten eğlenceleri vardır

bilirsin ya, günler geçtikçe kötü hatıralar artıyor,

gene şu zaman meselesi işte.

yalnız kalmaktan korktukça yalnızlığım artıyor.

bana en son yazdığın mektubu nasıl bitirdiğini hatırlıyor musun?

 

garson bey bir duble daha lütfen…

tanımlayamadığım, bir ad veremediğim duygular yüzünden ne kadar üzülmüştük

hatırlasana, ben hatırlıyorum o günleri.

sanki daha dün gibi hem de,

sonunda haksız olduğumu anladım; beni yanıltan şeylerin neler olduğunu anladım.

ama kaybolan zamanın telafisi mümkün mü garson bey?

 

oturmaz mısınız bu arada? hem bana hem size birer duble daha?

derdime bugüne kadar çare aramadım efendim, ama bugün hepsini bulmaya geldim

evet buraya geldim, herkes böyle yapmıyor mu?

bize şimdi yeni bir hava getir ve sonbaharları daha iyi anlat bana.

anlat ki yaprakların nasıl sarardıklarını anlayayım.

hayır, hayır yanlış anladınız beni, ben tabii ki de bir yaprak değilim;

sararmış olmam bu yüzden değil.

o mektubun sonunda ne yazdığını daha iyi hatırlıyor musun şimdi?

 

madem oturmayacaksınız, ben bir duble daha rica edebilir miyim?

nasıl olsa yalnızlık alışkanlık gibi bir şey benim için;

hem böylesi daha iyi oldu, hemen alışıverirdim size, ama siz yerine

bir dubleye daha alışmış olmak; hem benim adıma hem sizin adınıza daha iyi olur.

beni tanımaktan pek de memnun olmayacağınızı tahmin etmiştim zaten.

sağ olun efendim. afiyetinize kaldıralım, ya da kaldırayım.

sonunda sana bütünüyle benzemekten çok korkuyorum baba,

gerçekten.

 

garson bey iki duble daha alabilir miyim lütfen…

neden bir şeyi elde etmenin anlamı kalmayıncaya kadar, onu vermemekte ısrar ediyorsunuz?

hayır garson bey size demedim, bir şeyler yazmaya çalışıyorum burada; sesli düşünmüşüm galiba, kusuruma bakmayın.

şu an aramızda olmayan bir arkadaşımın son sözünü sizinle paylaşmak istiyorum sayın meyhanedaşlar; “intihar kısa ve romantik bir tepkidir.”

ama en zor olan intihar biçimi, canına kıymak değil canına kıyılmasını beklemektir.

her şeyin en zorunu seçtim; yaşamın da ölümün de.

ha bu arada laf açılmışken, o mektubun sonu da hala aklımda;

“seni çok mu yalnız bıraktılar sevgilim?”

 

garson bey bir tek alabilir miyim?

söz veriyorum son tek bu. tek atımlık canım kaldı gibi hissediyorum da

sabah o baş ağrısıyla kalkınca canımın ne kadar kaldığını daha iyi anlayacak gibiyim gerçi.

ama bugünün yaşanması gerekiyordu, er ya da geç.

çok zengin oldukları için dört sütunda beş kere ölen merhumlardan olmak istemediğim için

bu zamana kadar para biriktirmedim.

karşıyım ben para biriktirmeye garson bey. bu yüzden vazgeçtim tekten, duble olsun.

biliyor musun? daha çok içerek ayıklık ile sarhoşluk arasındaki farkı azaltıyorum aslında.

evet evet ayılmaya çalışıyorum ben

 

akıl her şeyi bilerek yapıyor,

bak bu lafımı unutma sakın. fakat ben suçsuzum bunu biliyorsun dimi?

sana tam da burada durup kendim hakkında dokunaklı bir konuşma yapmak isterdim.

ama malumat ki buna ne zamanım var ne de keyfim.

belki yarın sabah dükkanı erkenden açarsanız tekrardan görüşebiliriz.

ve son söylemek istediğim şeyleri de söyleyip kalkıyorum;

ben çiçeklere bakmasını bilmediğim gibi,

kendime bakmasını da bilmiyorum.

ben yalnızlığı istemekle suçlanıp yalnızlığa mahkum edildim.

bu karara bütün gücümle muhalefet ediyorum.

ben yalnızlığa dayanamıyorum, ben insanların arasında olmak istiyorum (yalan).

insanların düşmanlara da ihtiyacı vardır;

işte tek başıma yıkılmış durumdayım.

 

 

 

 

 

 

 

(oğuz atay’a ithafen, en içten sevgilerimle; bir duble daha lütfen…)