Dava Çeşitleri
Genel olarak her davanın bir ismi vardır. Dava çeşitlerinden kasıt, davaların belli bir ölçüte göre gruplandırılmasıdır.
1) Mahkemeden İstenen Hukuki Korunmaya Göre Dava
Çeşitleri
Davalar,
mahkemeden istenen hukuki korumanın çeşidine göre dörde ayrılır;
a) Eda davaları
Eda
davasında davacı; davalının bir işi yapmaya, bir şeyi vermeye veya bir işi
yapmamaya mahkum edilmesini ister (m. 105/1).
Eda davasının kabulü halinde verilen hüküm, iki hususu içerir; 1) davanın dayandığı hakkın veya hukuki ilişkinin var olduğunun tespit edildiği 2) davacının istediği edanın yerine getirilmesi hususunda davalıya yöneltilmiş bir emir.
b) Tespit davaları
Tespit
davaları, bir hakkın veya hukuki ilişkinin var olup olmadığının yahut bir
belgenin sahte olup olmadığının tespitine ilişkin davalardır. Tespit davası
yolu ile, mahkemeden bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığı veya yokluğu
yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir (m. 106/1).
Tespit davası, genel olarak HMK m. 106’da düzenlenmiştir.
Tespit davası eda davasının öncüsüdür. Yargıtay’a göre, henüz şartları olmadığı için açılamayan eda davası için ilerideki hukuki ilişkinin belli edilmesi bakımından kesin delil olarak kullanılmak üzere tespit davası açılabilir. Tespit davası, ileride açılacak ve fakat henüz şartları bulunmadığından açılamayan kira alacağı davasını hazırlamak amacı güder.
Tespit davasının şartları; tespit davasının esasına girilebilmesi için, diğer genel
dava şartlarından başka, şu iki ek şartın da bulunması gerekir; 1) tespit
davasının konusu yalnız hak veya hukuki ilişkiler olabilir. 2) davacının bir
hakkın veya hukuki ilişkinin var olup olmadığının ya da bir belgenin sahte olup
olmadığı hemen tespit edilmesinde hukuki yararı bulunmalıdır.
Açılan bir tespit davasında, bu iki şartın birlikte bulunup bulunmadığı, diğer
dava şartlarında olduğu gibi, davanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden
gözetilir.
Tespit Davası Çeşitleri
İki
çeşit tespit davası vardır;
a) Müspet (olumlu) Tespit Davası:
Bir hakkın veya hukuki ilişkinin mevcut olduğunun yahut bir belgenin sahte
olmadığının tespiti için açılan davaya, müspet tespit davası denir. Bu dava,
davacının varlığını iddia ettiği hak veya hukuki ilişkinin, davalı tarafından
inkar edilmesi halinde açılır.
b) Menfi (olumsuz) Tespit Davası: Davalı
tarafından varlığı iddia edilen bir hak veya hukuki ilişkinin mevcut
olmadığının yahut bir belgenin sahte olduğunun belirlenmesi için açılan davaya,
menfi (olumsuz) tespit davası denir.
Tespit Hükmü
Tespit
davasında, yalnız tespit hükmü verilir; ayrıca eda hükmü de verilemez. Çünkü,
mahkeme talepten fazlaya hüküm veremez (m. 26). Örneğin, kira bedelinin tespiti
davasında, tespit edilen kiranın ayrıca tahsiline de karar verilemez.
Tespit hükmü, kesin hüküm (m. 303) ve kesin delil teşkil eder.
c) Belirsiz Alacak ve Tespit
Davaları
Normal
olarak, bir alacak (eda) davasında davacı, alacağının miktarını belirler ve
dava dilekçesinin talep sonucu kısmına da bu miktarı, davalıdan talep ettiği
miktar olarak (m. 105) yazar.
Davacının talep konusunun niteliği itibariyle bölünebilir olduğu durumlarda,
davanın kaybı halinde yargılama giderlerine mahkum olma riskini azaltmak
amacıyla, talep konusunun sadece bir kısmı için dava (kısmi dava) açması da
mümkündür (m. 109/1).
Belirsiz alacak davası özellikle, zararın baştan belirlenemediği, ancak incelemeden (tahkikattan) sonra tam olarak tespiti mümkün olan tazminat taleplerinde söz konusu olur. Alacaklının bu tür bir dava açabilmesi için, dava açacağı miktarı ya da değeri tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği bir durum olmalı veya belirleyebilmesi objektif olarak imkansız olmalıdır. Alacaklının dava konusu yapacağı miktarı ya da değeri tam ve kesin olarak belirleyebilmesi objektif olarak imkansız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut belirlenebiliyorsa, belirsiz alacak ve tespit davası açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukuki yarar (menfaat) aranacaktır. Davacı iddianın genişletilmesi yasağına (m. 141, 319) tabi olmaksızın davanın başında (dava dilekçesinde) belirtmiş olduğu talebini arttırabilir (m. 107/2).
d) İnşai Davalar (Yenilik Doğuran
Davalar)
İnşai
dava ile davacı, var olan bir hukuki durumun değiştirilmesini veya
kaldırılmasını veya yeni bir hukuki durumun yaratılmasını ister. Bu nedenle,
inşai davalara yenilik doğuran davalar da
denir. Bir inşai hakkın, dava yoluyla kullanılmasının zorunlu olduğu hallerde
inşai dava açılır (m. 108). Bu haller ise, genellikle maddi hukuk tarafından
belirlenir.
İnşai dava bir inşai hakka dayanır, fakat her inşai hakka dayanarak açılan dava inşai dava değildir. Kural olarak, inşai hak sahibinin bu hakkını tek taraflı olarak kullanmasıyla, hukuki sonuç meydana gelir; bu hukuki sonucun doğması için karşı tarafın kabulüne veya bir mahkeme kararına gerek yoktur.
İnşai Davada Verilen Hüküm
Mahkeme, inşai davanın reddine karar verirse, bu ret kararı inşai bir hüküm değildir; eda ve tespit davalarında verilen hükümler gibi bir tespit hükmüdür. Çünkü bu ret hükmü ile, davacının varlığını iddia ettiği inşai hakkın mevcut olmadığı tespit edilmiş olur (yeni bir hukuki durum yaratılmış olmaz).
Mahkeme, inşai davanın kabulüne karar verirse, bu kabul kararı inşai niteliktedir. Çünkü bu kabul kararı ile, yeni bir hukuki durum yaratılır ve mevcut hukuki durum değiştirilir veya ortadan kaldırılır. Hükmün bu inşai niteliğine, inşai etki denir.
İnşai Dava Çeşitleri
a) Geleceğe etkili inşai davalar: İnşai davaların kabulü
halinde verilen inşai kararlar, kural olarak geleceğe etkilidir. Yani inşai
etki, kural olarak gelecek içindir; geçmişe etkili değildir. Geleceğe etkili
inşai davaların kabulü halinde verilen inşai kararlarda, hukuki durumdaki
değişiklik, ancak inşai kararın kesinleşmesi ile meydana gelir.
b) Geçmişe etkili inşai davalar: Bazı inşai davaların kabulü halinde verilen inşai kararlar, geçmişe de etkilidir. İnşai hükümlerin geçmişe etkili olması istisna olup, ancak özel bir sebeğ bulunması halinde mümkündür.
2) Dava Konusu Hakkın Niteliğine Göre Dava Çeşitleri
Roma hukukunda olduğu gibi davalar, konularını teşkil eden hakkın niteliğine göre üçe ayrılabilir;
a) Ayni davalar
Konusu
ayni hak olan davalardır.
b) Kişisel davalar
Konusu
kişisel hak olan davalardır.
c) Karma davalar
Konusu
hem ayni hem de kişisel hak olan davalardır.
Özellikle ayni-kişisel dava ayrımı, HMK’nın 12. maddesinin uygulanması bakımından önemlidir.
3) Dava Konusu Mala Göre Dava Çeşitleri
Davalar,
konularının taşınır veya taşınmaz olmasına göre de ikiye ayrılabilir;
a) Taşınır Davaları
Buradaki
taşınır davaları terimi, taşınmaz davalarının karşıtı olarak kullanılmakta
olup, konusu taşınır mal olan her dava buradaki anlamda taşınır davasıdır.
b) Taşınmaz Davaları
Konusu
taşınmaz olan davalardır; istihkak davası, müdahalenin önlenmesi davası,
tahliye davası vs. gibi.
Bu ayrım, HMK m. 8, 12; İİK m. 24, 26-29 hükümlerinin uygulanması bakımından önemlidir.
4) Dava Konusunun Ayni Hak Veya Zilyetlik Olmasına Göre
Dava Çeşitleri
Davalar,
ayni hakları veya yalnız zilyetliği korumaları bakımından da hakka dayanan
davalar ve zilyetliğe dayanan davalar biçiminde ayrılabilir.
Bu ayrım, özellikle HMK m. 4/1/c hükmünün uygulanması bakımından önemlidir.
5) Talep Sonucunun Sayısına Göre Dava Çeşitleri
a) Terditli Davalar
Terditli
davada, davacı aynı davalıya karşı aralarında hukuki veya ekonomik bağlantı
bulunan birden fazla talebini, aralarında aslilik ve fer’ilik ilişkisi kurarak
aynı dava dilekçesinde ileri sürebilir (m. 111/1). Bir başka deyişle, bir
davanın terditli dava olarak nitelendirilebilmesi için, davalıya karşı ileri
sürülen birden fazla talep arasında bir aslilik-fer’ilik ilişkisi olmalı ve
dava dilekçesinde bu husus belirtilmiş olmalı; bu koşulun yanında, bu asli ve
fer’i talepler arasında hukuki veya ekonomik bir bağlantı bulunmalıdır. Bu
koşullara uyulmadan, bir dava terditli olarak açılırsa, mahkeme, bu davaların
ayrılmasına karar verebilir.
Terditli davadaki taleplerden biri asıl taleptir; ikincisi fer’i taleptir. Davacı, ilk önce asıl talep hakkında karar verilmesini ister; yardımcı talebini ise, asıl talebin reddedilmesi olasılığı için yapar. Mahkeme de, davacının asıl talebinin esastan reddine karar vermedikçe, fer’i talebi inceleyemez ve karara bağlayamaz (m. 111/2).
Terditli Davaların Çeşitleri
Terditli
davalar dayandıkları vakıaların aynı veya başka olmasına göre başlıca iki
şekilde olur;
a) Taleplerin dayandığı vakıaların
aynı olması: Bu halde, asıl talep ile fer’i talebin dayandığı maddi
vakıalar aynıdır; yalnız hukuki sebep değişiktir.
b) Taleplerin dayandığı vakıaların
farklı olması: Bu halde, asıl talep ile fer’i talebin hem dayandıkları
vakıalar, hem de bunların hukuki sebepleri değişiktir.
Terditli Davanın İncelenmesi
Terditli
davanın dinlenebilmesi için, asıl talep ile fer’i talep arasında hukuki veya
ekonomik bir bağlantı bulunması ve her iki talebin de hukuki ve ekonomik
bakımdan aynı veya benzer amaca yönelmiş olması gerekir (m. 111/1).
Terditli davada mahkeme, ilk önce asıl talep hakkında inceleme yapar; bunu yerinde bulursa, fer’i talebin incelenmesine gerek kalmaz. Asıl talep yerinde görülmezse, o zaman yardımcı talebin incelenmesine geçilir. Fer’i talep de aynı vakıaya dayandığı veya asıl taleple bağlantılı olduğu için, mahkemenin yardımcı talebi aynı davada incelemesi, yardımcı talebin ayrı bir dava konusu yapılması haline oranla çok daha kolay, basit ve ucuz olur; dava, usul ekonomisi ilkesine göre görülüp karara bağlanmış olur.
b) Seçimlik Davalar
Seçimlik
davalar, seçimlik borçlarda söz konusu olabilir. Bilindiği gibi, bir borcun
konusu iki veya daha fazla şey olur ve bunlardan birinin ifa edilmesiyle borç
yerine getirilebilirse, bu gibi borçlara seçimlik borçlar denir. Ancak bir
borcun seçimlik borç sayılabilmesi için, seçim hakkının ya alacaklıya ya da
borçluya tanınmış olması, başka bir deyişle borcun konusu olan şeylerden
hangisinin yerine getirileceğinin, sadece ya alacaklı ya da borçlunun iradesine
tabi bulunması gerekir. Örneğin, borcun konusu ya da borçlunun iradesine tabi
bulunması gerekir. Örneğin, borcun konusu bir buzdolabı veya bir fırın olur ve
bunlardan birini yerine getirmek veya istemek hakkı borçluya veya alacaklıya
ait ise, borç seçimlik bir borçtur.
Seçimlik borçlar, seçim hakkının borçluda veya alacaklıda olmasına göre
ikiye ayrılır;
Seçimlik dava, ancak seçim hakkının borçluya ait olması halinde mümkündür.
Seçimlik borçlarda, seçim hakkı kendisine ait olan borçlu veya hukuki ilişkide kendisine seçim hakkı tanınan üçüncü kişi bu hakkı kullanmaktan kaçınırsa, alacaklı seçimlik dava açabilir (m. 112/1).
Seçimlik davada, mahkeme talebi kabul ederse, seçimlik mahkumiyet kararı verir (m. 112/2). Alacaklı, böyle seçimlik bir mahkeme ilamını icraya koyarken (İİK m. 24 vd.), icra takibini borç konularından birine hasretmelidir. Fakat borçlu, icra takibinin sonuçlanmasına kadar, takibe konu yapılmayan diğer seçimlik edimi yerine getirmek suretiyle kendini borçtan kurtarabilir (m. 112/3).
Seçimlik hakkı alacaklıda ise, bu halde alacaklı seçimlik dava açamaz.
Görüldüğü gibi, seçimlik davada birden çok dava bir arada değildir. Borcun konusu ve talep tektir.
c) Davaların Yığılması (Objektif Dava
Birleşmesi)
Davacı,
davalıya karşı olan birbirinden bağımsız birden fazla asli talebini aynı davada
birleştirebilir; yani birden fazla davasını aynı dava dilekçesi ile açabilir;
buna davaların yığılması (objektif dava birleşmesi) denir (m. 110). Bu halde,
davada birlikte açılan dava sayısı kadar istem sonucu ve dava konusu vardır.
Örneğin, davacının ödünç sözleşmesinden ve sebepsiz zenginleşmeden doğan iki
ayrı alacağını, bir dava ile davalıdan istemesi gibi. Bir başka deyişle, davacı
birden fazla davasını aynı dava dilekçesi ile açabilir. Bu durumda davada
birlikte açılan dava sayısı kadar talep sonucu ve dava konusu vardır. İşte, bu
durum m. 110’da davaların yığılması olarak düzenlenmiştir.
Terditli dava ile davaların yığılmasını ayıran özellik, davaların yığılmasında ileri sürülen talepler arasında aslilik ve fer’ilik ilişkisinin bulunmaması, taleplerin tamamının birbirinden bağımsız olmasıdır.
Davaların yığılmasının şartlarını aşağıdaki gibi
belirlemek mümkündür;
*Davaların yığılması için, birlikte açılan davalar arasında herhangi bir
bağlantı bulunması gerekli değildir.
*Birden fazla asli talebin ileri sürüldüğü davanın, aynı davacı tarafından aynı
davalıya karşı açılması gerekir.
*Dava yığılması olarak dava edilen taleplerin tamamının aynı yargı çeşidi
içinde yer alması, yani aynı yargı koluna dahil olan görevli mahkemede ileri
sürülmesi ve taleplerin tümü bakımından ortak yetkili bir mahkemenin bulunması
gerekir.
*Dava yığılmasında, görünüşte tek bir dava dilekçesine bulunmasına karşın,
aslında dava dilekçesinde belirtilen talep sayısı kadar birbirinden ayrı
bağımsız dava vardır ve yargılamada her bir dava bağımsız olarak ayrı ayrı
işlem görür ve karara bağlanır.
d) Hakların Yarıştığı Davalar
Hakların
yarıştığı davada tek bir talep vardır. Hakların yarıştığı davayı normal bir
davadan ayıran özellik, bir davada talep sonucunu haklı gösteren bir hukuki
sebep bulunduğu halde, hakların yarıştığı davada birden fazla hukuki sebep
vardır. Aynı talep sonucunun, birden fazla hukuki sebebe dayanması, hakların
yarışması anlamına gelir. Örneğin, A’nın malik olduğu tarla, kötü niyetli zilyet B
tarafından ekilmekte ve ürün bedelleri de B tarafından tahsil edilmektedir.
Bunu öğrenen A, elde edilen bedellerin tahsili için B’ye karşı açtığı davada,
vekaletsiz iş görme ile ilgili TBK m. 530 hükmüne veya iyi niyetli olmayan
zilyedin iade borcu ile ilgili TMK 995 hükmüne de dayanabilir. Yani A, her iki
kanun hükmünden de yararlanarak dava açabilir.
Hakim, davaya uygulanacak kanun hükümlerini kendiliğinden araştırıp bulmakla yükümlüdür. Burada, hakimin yarışan kanun hükümlerinden davacı için daha elverişli olan kanun hükmünü kendiliğinden gözetip uygulaması gerekir.
Hakim, zarar gören aksini istemiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe, zarar görene en iyi giderim imkanı sağlayan sorumluluk sebebine göre karar verir (TBK m. 60).
e) Kısmi Dava
Davacının,
bir hukuki ilişkiden doğan ve aynı kişiden olan alacağının veya hakkının
şimdilik belli bir kesimi hakkında hüküm verilmesi talebi ile açtığı davaya
kısmi dava denir. Örneğin, davacının, davalıya ödünç verdiğini iddia ettiği (100.000) TL’nin,
tümünü değil, şimdilik (20.000) TL’sini dava etmesi gibi.
İşin niteliği gereği, kısmi dava açılabilmesi için, talep konusunun bölünebilir olması gerekir (m. 109/1); aksi takdirde kısmi dava açılamaz.
Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve bu alacağın şimdilik bir kesiminin dava edilmesi gerekir.
Davacı, dava sebebi olarak gösterdiği vakıalardan doğan alacağının tümünü mü, yoksa yalnız bir kesimini mi istediğini bildirmelidir (m. 119/1/ğ).
Davacının davasını açıkça kısmi dava olarak nitelendirmesi zorunlu değildir. Dava dilekçesindeki açıklamalardan, davacının alacağının daha fazla olduğunun ve bunun yalnız bir kesiminin dava edildiğinin açıkça anlaşılması gerekli ve yeterlidir.
Alacaklı, alacağının tümü için dava açmak zorunda olmayıp, alacağının şimdilik belli bir kesimini dava konusu yapabilir. Ancak, alacaklının böyle bir kısmi dava açmada korumaya değer bir hukuki yararının bulunması gerekir (aksi takdirde bu durum hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilebilir).
Davanın kısmi dava olduğu, çoğunlukla davacının fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmuş olmasından anlaşılır.
f) Talep Sonucundan
Yararlanacaklara Göre Dava Çeşidi Olarak Topluluk Davası
HMK
m. 113 hükmü ile, topluluk davası adı verilen bir dava türü genel olarak
düzenlenmiştir. buna göre; dernekler ve diğer tüzel kişiler, statüleri
çerçevesinde, üyelerinin veya mensuplarının yahut ilgililerin gelecekteki
haklarının ihlal edilmesinin önüne geçilmesi için dava açabilirler.
Topluluk davası ile, ilgililerin haklarının tespit edilmesi; hukuka aykırı durumun giderilmesi; ilgililerin gelecekteki haklarının ihlalinin önüne geçilmesi sağlanır.
g) Seri Dava
İleride
görüleceği üzere, dava konusu olan hak veya borcun ortak olması, ortak bir
işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde
yükümlülük altına girmeleri veya davaların temelini oluşturan vakıaların ve
hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması hallerinde, birden fazla
kişi isterlerse davacı sıfatıyla, ihtiyarı dava arkadaşı olarak tek bir dava
dilekçesiyle dava açabilirler (m. 57). İhtiyari dava arkadaşlığında, ortada
şeklen tek bir dava dosyası olmasına rağmen, hukuken davacı sayısı kadar dava
vardır; davalar birbirinden bağımsızdır ve dava arkadaşlarından her biri,
diğerinden bağımsız olarak hareket eder (m. 58). Uygulamada taraf vekilleri
bazen, birden fazla kişinin davasını ihtiyarı dava arkadaşlığı şeklinde değil
de, hazırlanan aynı tip dilekçeye her bir davacının adını yazarak ayrı ayrı
davalar açmakta ve bu davalar genellikle birleştirilmektedir. Özellikle iş
hukukunda ortaya çıkan bu uygulamada, aynı tip dilekçe ayrı ayrı bazen yüzlerce
imzalanmak suretiyle dava açılmakta ve mahkemeler de bu davaları genellikle bir
arada görmeyi tercih etmektedirler. Bu davalara uygulamada seri dava adı
verilmektedir.