Ceza Muhakemesi Hukuku 27 Kasım 2018 Ders Notu

Ceza Muhakemesi 27.11.18

Soruşturma evresini bitirdik.

Geldik ikinci evreye; ara yargılama evresi.

Ceza Yargılaması Yasasına baktığınız zaman iki evreden söz eder; ama biz dört evre olduğunu söylemiştik; şimdi ikinci evreye geçmiş bulunuyoruz.

Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa baktığımız zaman 1985 yılından önce bir de sorgu yargıçlığı vardı. Bu açıdan baktığınız zaman bir ön soruşturma vardı o dönemde. Ön soruşturmanın iki dönemi vardı; hazırlık soruşturması ve ilk soruşturma. İlk soruşturmayı da sorgu yargıcı vardı. Daha sonra son soruşturma evresi başlardı. İlk soruşturmada sorgu yargıçlarının amacı (ki hala Fransa’da sorgu yargıçlığı vardır) “tekrar bir elemeden geçsin, yargıç son soruşturmaya götürmek gereğini duymazsa davayı, davayı göndermesin; davayı açmak gereğini duyarsa son soruşturmanın açıldığı kararını versin.” Bu bir süzgeçti. 1985 yılında bu kurum kaldırıldı. Buna karşı çıkanlar vardı, başta Kunter olmak üzere. Ama Faruk Erem Hoca bunu destekledi. Çünkü ilk soruşturma eğer ciddiyetle uygulansaydı, bugün birçok gereksiz dava açılmayacaktı. Adalet Bakanlığı bu kuruma soğuk baktı, soğuk baktığı için nerede beceriksiz adamlar varsa o işin başına getirildi. Bakanlık hep işe yaramayan insanları sorgu yargıçlığına verdi, bu adamlar da hep başarısız oldular ve bu kurum yozlaştı. Yani bilerek bakanlık bu kurumu yozlaştırmıştır. Oysa sorgu yargıçları, bulundukları ülkelerde –söz gelimi Fransa gibi ülkelerde- en başarılı yargıçlardan seçilmiştir. Eğer bu iş ciddiye alınsaydı bugünkü yargının yükü bu kadar çok olmazdı. Maalesef bu kurum hakkında yanlış yapılmıştır. 1985 yılından sonra, 2005 yılında, aradan 20 yıl geçtikten sonra böyle bir sistem Türkiye’ye monte edildi. Uygulamada iddianamede hangi suçtan dolayı dava açıldığı anlaşılamadığı hallerde, bu kurum gelmeden önce, dosya geri gönderilirdi. Bu bir geri gönderme kararı idi. İkinci olarak eğer Cumhuriyet Savcısı iddianameyi imzalamamış ise yokluk yaptırımıyla sakattır deniyordu. Yargıtay buna benzer şeylerde esasa girmeden bozma kararı vermişti. Yani bir yerde, Yargıtay ara evreyi sokmaya başlamıştı uygulamaya. Daha sonraları öğretide de yer almaya başladı. Ve o öğreti de bazı yargı organlarınca benimsenmeye başlandı. Eğer iddianamede bir eksiklik varsa mahkeme yargılamaya ara verir, iddianameyi geri gönderir deniyordu.

Şimdi geldik yeni döneme. Bu dönem kendine özgü bir dönemdir. Almanya’dan esinlenmiştir ama kendine özgü bir dönemdir. Çünkü iddianamede neler bulunacağı yasa tarafından bir bir sayılmıştır. Ara yargılamada adeta iddianame ve eklerinin denetime tabii tutulduğunu görüyoruz. İddianamenin esas fonksiyonlarından birisi; hem davayı doğru yere açmak, doğru nitelendirmek, ilk soruşturmayı doğru yapmak, etkin bir biçimde soruşturmayı yapmak, daha sonrasında davayı açmak. Ama bazen denetime ihtiyaç duyuyor. Aslında bu denetimi Baş Savcının yapması lazım, ama bu da pratikte imkansız tabii ki. Bunun üzerine dediler ki; bir ara evre iddianamenin mahkemeye gönderilmesinden sonra mahkemeye 15 gün süre verelim, mahkeme bu iddianameyi incelesin, baksın, kanunda belirtilen bazı koşullara iddianame uyuyor mu, bu sebepten dolayı geriye gönderebilsin dediler. İkinci olarak ön ödeme, uzlaştırma gibi kurumlar uygulanmadan mı iddianame gönderilmiş ona bakılsın dediler.

Örneğin asliye cezalık bir davayı ağır cezaya gönderiyor, ağır ceza davayı açmadan geri gönderebilsin dediler.

170. maddeye göre iddianame hususunda neler isteniyor ona bakacaksınız, savcıysanız ona göre düzenleyeceksiniz, hakimseniz sen şunları yapmamışsın diyip geri göndereceksiniz. Bu arada sanığın sorgusundan önce, nitelendirme dolayısıyla nereye açılmışsa dava, geriye gönderilebilir. Bu arada tabii suçların hukuki nitelendirilmesinde de bazı hatalar yapılabilir, bunlar kitaplarda da uzun uzun izah edilmiştir. İddianamenin en önemli dayanağı kanıtlardır. Çünkü mahkumiyet olasılığı o kanıtlara göre denetlenmiştir. İddianamede kanıtların özetlenmesi ustalıkla yapılmalıdır.

Uzlaştırma teklifi yapılmamış, ön ödeme yoluna gidilmemiş ise hakim demeli ki; sen bu yola gitmeden davayı açmışsın deyip geri göndermelidir.

İddianamenin kabulünden sonra eylem kabahat olarak görülürse, görevsizlik kararı verilmez. Dolayısıyla bu bir ret sebebi değildir.

Sevk maddesindeki değişiklik, kimliğin eksik olması geri gönderme sebebi değildir.

Sağlık raporu alınmamış olması geri gönderme nedeni değildir.

Bazen şüphelinin veya bir tanığın ifadesini almamış olabilir, geri gönderme sebebi değildir.

Keşif yapılmadan, -keşfe gerek duyabilir mahkeme, neden yapmadın diyebilir- ama savcıların keşif yapma zorunluluğu yoktur, bu sebeple geri gönderilemez.

Eğer mahkeme 15 gün içerisinde bu işlemi bitirmez ise kabul edilmiş sayılır.

İddianameyi ya 15 gün içinde reddedersin, reddetmediysen kabul etmişsin sayarım diyor kanun.

Duruşmanın başlaması için kabul kararının okunması şart, dolayısıyla mutlaka kabul hakkında da bir karar verilmesi gerekir diyor hocamız. Dikkat ederseniz bu iddianamedeki her eksiklik, her yanlışlık ret nedeni değildir, yasa koyucu bunları sınırlı olarak göstermiştir. Dolayısıyla bu sınırlar içerisinde kalınmalıdır. İddianamenin geri gönderilmesi sebepleri sınırlı sayıdadır. İddianamenin geri gönderilmesi halinde ise Cumhuriyet Savcısı itiraz yoluna gidebilir. İtiraz üzerine verilecek karar kesindir, bu karar yanlış olsa bile kanun yoluna başvurmaya (olağanüstü) gidilebilir.

İddianamenin kabul veya geri gönderme aşamasında şüphelinin haklarının tam anlamıyla yasa koyucu tarafından değerlendirilmesi görülüyor. Bu iddianame kabulden önce taslak bir iddianamedir. Bu taslak iddianamenin şüpheliye bildirilmesi lazım, iade nedenlerinin mahkemenin dikkatine sunulması lazım. Burada dikkat ederseniz çelişme ilkesi bir tarafa itilmiş durumdadır. Bu, savunma hakkını zedeleyecek durumdadır. Silahların eşitliği ilkesi ve çelişme ilkesi burada gözetilmemiştir.

İddianamenin mahkeme tarafından incelenmesi ve mahkemenin iddianameyi incelerken dosyayı karıştırması durumunda ön yargı oluşacaktır ve burada bir yerde iddianame, iddiayı hazırlayan savcının yanına da savcıyı oturtmuş oluyorsunuz. Yani yargıcı savcının yanına getirmiş oluyorsunuz. Burada iddia eden ve yargılayan aynı noktaya gelmiş oluyor; bu da kanımızca çok büyük bir hatadır.

Mahkeme iddianameyi kabul etti ve üçüncü evreye geçtik. Bu evre eskiden son soruşturma idi, şimdi kovuşturma evresi oldu. Kovuşturma işlemleri burada başlayacaktır. Artık iddianamede üzerindeki kuşku artmıştır. Bir suç isnadı mevcut, toplanmış kanıtlar var. O arada güvenlik önlemleri alınmıştır. Bununla birlikte iddianame önünüze geldi, yasa koyucu bu andan itibaren “sen sanıksın” diyor (kovuşturmadan önce şüpheliydi).

Kovuşturma evresi son derece önemlidir. Bu evrenin üç dönemi vardır;

  1. Duruşma hazırlığı
  2. Duruşma
  3. Sonuç çıkartma (Yargı kurma)

Yargının en önemli evresi olan kovuşturma evresini incelemeye başlıyoruz. En başarılı olması gereken evre bu.

Duruşma hazırlığı evresine baktığınız zaman yasa koyucu diyor ki, iddianamenin kabulünden sonra ilk yapacağı iş duruşma gününü belirlemek. Bizde duruşma günü hemen belirlenir, çoğu zaman katip belirler bunu. Şimdi böyle bir düzenleme yapmanın amacı nedir, tarafların avukatlarını çağırırsınız. Dersiniz ki hangi gün size uygun, şu şu şu alternatiflerden hangisini tercih edersiniz derler. Böylece hem ertelemeye yol açılmaz, hem o insanların da uygun olduğu gün belirlenir. Batıda uygulama böyledir. Asliye hukuk mahkemesi neler yapacaksa hepsini yapar, ondan sonra avukatlara haber verir, hangi gün uygunsa bildirin der, o gün bir oturumda duruşma biter. Türkiye’de yüz oturum yapan mahkemeler var, böyle kepazelik olmaz. Türkiye’de bu kurum düzgün işlemiyor. Bu maddeyi koymanın amacı bu, duruşma gününü belirle diyor. Bunun amacı taraflar ile görüş, uygun gün belirlemektir. Bunun bir amacı var yasa koyucu tarafından öngörülen. Ama bu düzgün uygulanmıyor dediğimiz gibi.

Duruşmada hazır bulunması gereken kişilerin çağrılması gerekir. Cumhuriyet Savcısı, sanık, müdafii, katılan, suçtan zarar görmekle birlikte katılmamış (gene çağrılmalı). Çağrı kağıdına, mazereti olmaksızın gelmediği takdirde zorla getirileceği tebliğ edilmelidir. Bir de tutuklama kararı verilmesi söz konusu olabilir. Bir de adam içeride tutukluysa, Cumhuriyet Savcılığı vasıtasıyla ceza evine tebligat yapılacaktır. Duruşma için zorla getirme imkanı, mazeret yok ise, mevcuttur. Duruşma hazırlığında yakalama emri kural olarak verilmez. Çünkü yakalama emri bildiğiniz gibi, kural olarak soruşturma evresinde verilir, bunun istisnaları vardır; kaçak sanık hakkında vs. Çağrıyı yapma yetkisi bu nedenle mahkemeye aittir. Mahkeme kimi, ne zaman, nerede yargılayacağını hem bilecek, hem yetkililere bunu iletecek. Duruşmanın ertelenmemesi için uygun zamanı belirleyecektir. Tabii bu arada tanıkları da çağıracaktır.

Soruşturma evresi bittiği için müdafii artık rahatça dosyayı inceleyecektir, içinden belge örneklerini vs. alabilecektir. Hazırlıklarını yapması sağlanacaktır ve bu tebligat ile duruşmanın başlaması arasında bir haftalık zaman olmalıdır. Eğer kısa bir zaman verilmişse ama taraflar-sanık ve müdafii bize yeterli zaman verildi denirse başlanabilir, ama daha zaman lazım derlerse elbette ki gereği yerine getirilecektir. Ve sanığa duruşmaya ara verilmesini isteme hakkı tanınacaktır, ve bu hak kendisine hatırlatılacaktır. Bütün bu kurallar eski yasada da aşağı yukarı mevcuttu. Ve bu kuralların hepsi Avrupa menşelidir. Ama bu kuralların nasıl uygulanacağı hususunda yine Avrupa kökenli düşünmek gerekir, Türk kökenli düşünürseniz yanılgıya düşersiniz.

Burada duruşma hazırlığı sırasında karşı tarafa beş günlük bir süre verilmiştir, (Sanık bazı kişilerin tanık sıfatıyla dinlenmesini istediğinde beş gün önceden haber vermelidir.

) bu bizce kısa bir süredir. Ve bu arada dosyayı inceleme durumu söz konusu olabilir, çünkü bazı kanıtların toplanıp toplanmadığını bilmesi lazım yargıcın. Bu son derece duyarlı bir konudur, çünkü Anglosakson sisteminde hakimler sadece iddianameyi okuyabilirler. Dosyayı okuyamazlar. Neden? Önyargı oluşmasın diye. Hakim de bir insandır, önyargı oluşabilir. Burada bir ilke ortaya çıkıyor, ama bu ilkeden Türkiye’nin haberi yok.

Sanık bazı kişilerin tanık sıfatıyla dinlenmesini istediğinde beş gün önceden haber vermelidir.

Duruşma hazırlığında istinabe mümkündür, keşif mümkündür. Duruşma başladıktan sonra keşife gidilmesinin bir manası yoktur, ertelenmiş olur. Duruşma hazırlığında keşfe gidilmesi daha mantıklıdır. İstinabeyi istisnai olarak kabul etmek gerekir, ağır cezalık suçlarda alt sınır beş sene ise, beş seneden fazla olanlarda istinabe mümkün değildir (doğrudanlık ilkesi sebebiyle). Bunu biz Avrupa’dan alıyoruz, neden alıyoruz? Doğrudanlık ilkesine Türkiye’de uyulmuyordu, ama artık uyulacaktır, kanunda beş sene demiş. İsitnabe istisnadır, ama Türkiye’de istinabe bir kuraldır, çünkü mahkeme dosyaya bir bakar, bu tanık Balıkesir’de, bu tanık Adıyaman’da, dinleyin gönderin der. Bu uygulama yanlış, olabildiğince tanığın doğrudan dinlenmesi gerekir.

Asıl sorun duruşmada çıkıyor, istinabe duruşmada oldukça istinai olarak kullanılması gereken bir yetkidir. Mümkünse tanığı yargıcın dinlemesi gerekir, ama bazen bunun istisnalarını zaten yasa öngördüğünden ötürü istinabe yapılabilir. Soruşturma evresinde bunun bir sınırı yoktur, zaten orada doğrudanlık ilkesi de yoktur.

Adam hastadır, sakattır, bir naip hakim tayin edersiniz, gider ve evinde dinler. Bunun imkanını da yasa koyucu vermiştir. Keşif, istinabe yoluyla yaptırılabilir, naip hakim bunu yapabilir. Ama mümkünse bizzat yargıcın yapması daha iyi olur. Hatta duruşma öncesinde erken dinleme ile de bu imkan sağlanmıştır. Eskiden de vardı, yeni yasada da bu imkanlar vardır. Bu istisnaları genişletmemek asıldır, bunların olabildiğince az kullanılması gerekir.

Tanık ve bilirkişilerin hangi gün dinleneceğinin belli olması gerekir ki, herkes ona göre hazırlığını yapsın.

O nedenle bunların istisna olduğunu unutmamak gerekir. Şimdi en önemli aşamaya geldik; duruşma.

Yasaya göre sağlıklı bir duruşma yapılabilmesi için tüm imkanlar seferberdir. Burada dikkat ederseniz sağlıklı bir duruşmanın yapılması için hem soruşturmanın son derece etkin yapılması (etkin yapılmadığı takdirde AİHM Türkiye’yi sürekli mahkum ediyor) gerekir. Duruşma bir defa adı üzerinde, karşılıklı duruyorsunuz, ama dururken konuşacaksınız, dinlemek için durmayacaksınız. Dur kökünden türetilmiş, ama bu kavramın Arapçadaki adı murafaa idi. Murafaa, tarafları oluşturma anlamına gelir. TDK, buna duruşma diyelim dedi, doğru dedi; ama karşılıklı durasınız diye demedi. Halk ozanlarının karşılıklı, diyalektik ilkeyi uygulamak suretiyle birbirlerine cevap vermelerinden esinlendi. Onlar “dürüşme” diyorlardı, biz de duruşma diyelim dediler. Fevkalade bir kelimedir, ama uygulamada böyle bir duruşma göremiyorsunuz. Şimdi aslında bu aşamaya kovuşturma dedik, kovuşturmayla bir ilgisi yoktur. Bu evrenin adı aslında bilişmedir. Karşılıklı olarak birbirinizin söylediklerini bileceksiniz, karşılığını vereceksiniz. Kolektiviyalite dediğimiz ilkeyi sağlam bir biçimde sağlayacaksınız. İlkelere uyacaksınız, o ilkelere uymadığınız takdirde sağlıklı bir duruşma yapamazsınız. O sebeple, bu aşama ceza yargılamasının en çok bilgi isteyen aşamasıdır. Bunu fevkalade bir biçimde yapmak zorundasınız. Eğer yapmazsanız, daha önce incelediğimiz tarihsel aşamalardan birisinde olduğumuzu zannedersiniz.

Duruşmanın bazı temel ilkeleri vardır. Bu ilkeler üzerinde duracağız. Bu ilkeler kitaplarda da var, ama biraz daha ayrıntılı durmalıyız, çünkü bu ilkeleri gerçekleştiren maddeleri incelediğiniz zaman neden daha ayrıntılı incelediğimizi de anlarsınız.

Olmazsa olmaz ilkeleri ve Türkiye’de bu ilkeler ışığında ne derecede uygulanıldığını da mahkemelere giderek seyredebilirsiniz. Bir kere duruşmanın ana ilkelerini biz dörde ayırıyoruz;

  1. Amaç: Yaşanmış somut gerçeğe ulaşmak. Daha önce insan öldürme nasıl oluşmuş ise, gasp suçu nasıl oluşmuş ise, saldırı suçu nasıl oluşmuş ise; onu somut bir şekilde olabildiğince hazır bulunanların önüne koyacağız. Özellikle yargıçlar bunu yaşamaya başlayacak, sanki görmüş gibi olacaklar. Bu ana ilkelerden bir tanesidir.
  2. Açıklık ilkesi: Herkese açık olması anlamına geliyor, herkes izleyebilir olacak. Herkesin gözü önünde yapılacak her şey, ki kimse kuşkulanmasın. Bu açıklık ilkesini ilk önce Sokrates’in Yargılanmasında gördük (2419 yıl önce). Ama Sokrates’in nasıl yargılandığının her aşamasını biliyoruz, üç büyük kaynak birbirlerini doğrularcasına bize gösterdi. Bir yazar demiştir ki; uygarlık Sokrates’in Yargılanması ile başlar. Ama Mithat Paşa’nın yargılanmasını biliyor muyuz? 1881 yılında. Hayır bilmiyoruz, bu çağdışılıktır.
  3. Doğrudan İletişim Kurma İlkesi (Doğrudanlık): Yargıç, yargıladığı sanığı görecek, dinlediği tanığı görecek. 5 duyusuyla karşısındakini hissedecek. Ve bu doğrudanlık ilkesinin alt ilkeleri var.

    a) Sanığın duruşmada bulunması

    b) Odaklaşma (Yoğunlaşma) (Bağlılık) (Konsantrasyon): Hangi mahkeme olduğu bellidir, saati bellidir, yargıçlar bellidir. Ve her şey önceden bellidir. Ve biz buna odaklaşma ilkesi diyoruz.

    c) Yargıçların değişmezliği ilkesi: Yargıç değişirse, doğrudan iletişim kurma ilkesi yıkılır. O nedenle yasa ne diyor, yargıcın değişme ihtimali varsa yedek hakim yargılamanın başından itibaren yargılamaya katılmalıdır diyor.

    d) Kesintiye uğramadan duruşmanın görülmesi

    e) Yüz yüze gelmek: Birebir temas edilecek, araya hiçbir şey konulmayacak diyor yasa.

    f) Sözlülük: Konuşsunlar, sen de dinle diyor yasa yargıca. Tanık konuşsun diyor, ifadesini okumasın. Sanık konuşsun diyor. İfadem hazır hakim bey kağıdı buyurun demesin diyor, sanığı dinleyeceksin diyor.

    g) Meramını anlatma: Adam dil bilmiyor, tercüman bulacaksın ve tercümanın parasını devlet karşılayacak diyor.

    h) Çelişme ilkesi: Çelişme ilkesini tamamen gerçekleştireceksin diyor. Çapraz sorgu sistemini hayata geçiriyor.

    i) Kanı oluşturma ilkesi: Bütün yargılama üzerinden değerlendirme yaparak bir vicdanı kanıya ulaş diyor.

Doğrudanlık ilkesinin ulaştığı kavşak noktası; yargıladığın oranda hüküm kur. Yargılamada ne kadar işlem yaptıysan o çerçevede kal diyor.

Şimdi bunların üzerinde teker teker duralım.

Açıklık ilkesinde maksat kapıyı açıp insan girebilsin. İsterse hiç kimse gelmesin, ama kapı girebilmeye açık olsun. Bunun istisnaları var mıdır? Vardır, bu istisnalar, istisna çerçevesinde kullanılmalıdır. Dolayısıyla hakimler bu istisnaları genişletemezler. 182, 209. maddeleri okursanız bunları görürsünüz; mesela zina davası var. Böyle bir davayı başkalarının duyması sakıncalı olabilir, bir ırza geçme davası var, kapalı yapabilirsiniz, mantıklı. Çocuk olması nedeniyle gizlilik olabilir, ama bu gizlilik sırasında staj yapanlar içeride bulunur. 18 yaşını doldurmayan kişilerin duruşması kapalı yapılır, çocuğun psikolojisini etkilememesi sebebiyle. Ve çocuklarla ilgili olan kararlar gizli verilir, diğer sebeplerle gizli yürütülen duruşmalarda kararlar yine açıktır. Bu gizliliği çiğnemek de suçtur. Ve içeriğinin yayınlanması da yasaktır (m. 187). Eğer bu yayınlanırsa dolaylı bir aleniyet ortaya çıkar. Yasa koyucunun buna izin vermesi mümkün değildir. Gizliliğin ihlali suç oluşturur. Sesli ve görüntülü alıcı kullanma yasağı da getirilmiştir. Tabii bu kapalılık kararı verilirken, bu karar açık yargılamada verilecektir, ve hakim bunun gerekçesini yazmak zorundadır.

Kapalı yargılamanın bazı sakıncaları olduğu da açıktır, bu sakıncaların giderilmesi de önemlidir.

Doğrudanlık ilkesine gelelim; doğrudanlık ilkesi özellikle duruşmanın kalitesini belirleyen önemli ilkelerden biridir. O nedenle birçok alt ilkesini de yukarıda belirttik. Örneğin sözlülük ilkesi doğrudanlığı sağlamak içindir. Bu ilke, görüş ayrılıklarını ortadan kaldırmaya da yarar.

Araya herhangi bir aracı koymadan olayı yaşayacaksınız, bunu ne kadar sağlıklı yaparsanız o derece doğru bir iş yapmış olursunuz. Bu fonksiyonel açıdan çok önemlidir. Eşitsizlikleri de ortadan kaldırır, herkese eşit mesafeden baktığınızı ortaya koyma imkanı sağlar. Bu ilke dolaylı delil elde etmeyi de engelleyen bir ilkedir. Ceza yargılamasının 210, 211, 212, 213, 214, 215 ve 217. maddesini incelediğiniz zaman doğrudanlık ilkesinin ne derece önemli olduğunu gösterir size (özellikle 217). Bu ilke daha çok kanıtlarla ilgili, duruşmaya gelen kanıtlarla ilgili, duruşmaya getirilip tartışılan kanıtlarla ilgili. Biçimsel açıdan doğrudanlık ilkesi, yargılama makamının bunu sağlayacak kanıtları sağlamasıyla ilgilidir. Öz açısından maddi anlamda doğrudanlık ilkesi, kanaatin oluşması için yargıçların özellikle objektif biçimde doğrudan olmalarını sağlamak için. Yargıç bütün bunların anlamını, özellikle iyi kavrasın, bu ilkenin içeriğini nüfuz etsin diye, bunların üzerinde uzun uzun –batı eserlerinde- sık sık işlendiğini görürsünüz. O nedenle diyoruz ki doğrudanlık ilkesi tek boyutlu bir ilke değildir, çok boyutlu bir ilkedir. Bunun özüne sahip olduğunuz zaman sağlıklı bir duruşma yaparsınız. Onun için en önemli ilke budur. Bu ilkeyi destekleyen ilkeler üzerinde de durmalıyız.

Odaklaşma ilkesinde en önemli konu kesintisizlik ilkesidir. Duruşma tektir, oturum da tektir kural olarak. Türkiye’de ise oturum üzerine oturum yapılır, akıl almaz bir şey. Kesintisizlik son derece önemli. Yasa, istisnai olarak diyor ki; erteleyebilirsin. Ama bu istisnai, kural haline getirmeyin diyor. Tek oturumda karar vermek gayet mümkündür.

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir