Miras Hukuku 29 Eylül 2017 Ders Notu

Sağ kalan eşten söz edebilmemiz için, murisin ölümü anında söz konusu eşin murisle hala evli olması gerekir. Tabii daha önce de geçerli bir evlenmenin mevcudiyeti gerekir. O halde ne kadar yanlış bulanlar olursa olsun, eşler arasında – murisle eşi olduğunu iddia eden erkek ya da kadın arasında- resmi bir nikah yok ise mirasçılık hakkı vermez.

O halde mahkemeye başvurmuş eşlerden biri, evlilik birliği askıya alınmış ise; ve muris o sırada ölmüş ise murisin eşi, sağ kalan eş sıfatıyla ona mirasçı olabilecek midir? Evet, çünkü evlilik birliği sona ermemiştir.

Eşlerden biri, boşanma nedenlerinden birine dayanarak ayrılık talebinde bulunmuş, mahkemece ayrılık kararı verilmiş; bu sırada muris ölmüş, eşi ona mirasçı olabilecek midir? Evet, çünkü evlilik birliği ayrılıkta da devam eder.

Burada iki önemli sorun var;

Muris ölmeden önce bir boşanma davası açılmış ve fakat karar verilmeden önce muris ölmüş ise sağ kalan eşin mirasçılığı sorunu nasıl çözüme kavuşturulmalıdır?

Muris ölmeden önce evlenmenin iptali davası açılmış ve fakat iptal kararı verilmeden önce muris ölmüş ise sağ kalan eşin mirasçılığı sorunu nasıl çözüme kavuşturulmalıdır?

Birinci çözüm: Murisin öldüğü anda muris hala evliyse, eş ona mirasçı olur.

İkinci çözüm: Mesela zina nedeniyle muris boşanma davası açmışsa ve dava sonuçlanmadan önce ölmüşse sağ kalan eşin ona mirasçı olması bizi rahatsız edebilir. O vakitte çıkar ihtiyatçılığı yapmak suretiyle soruna bir çözüm getirmemiz söz konusu olabilir.

Yasa koyucu, bu ikilemin içinden pek çıkamamıştır. İsviçre’de de öyle, bizde de öyle. Bir çözüm getirmiştir; önce evlenmenin geçersizliğindeki çözümden başlıyoruz. 159. madde. Evlenmenin butlanını dava etme hakkı mirasçılara geçmez. Butlan sözcüğü burada yerinde değildir. Evlenmede mutlak butlan yoktur, nısbi butlan vardır. (Evlenmenin iptalini hiç kimse dava etmediyse geçerli bir evlenmenin tüm sonuçlarını doğurur.) 159’da yasa koyucu şöyle bir düzenleme getirmiştir; evlenmenin butlanını (düzeltirsek iptalini) dava etme hakkı mirasçıya geçmez. Burada mirasçılara geçmeyen iptal davası eşlere ait olan iptal davasıdır. Öbür iptal davası hak sahiplerinin kendilerine ait oldukları için, onlar kendileri iptal davası açabilirler. Ancak, mirasçılar açılmış olan davayı sürdürebilirler. Bu, hukuk teorisi bakımından aksayan bir çözümdür. Kişinin sıkı sıkıya bağlı olan hakkı geçmiyor fakat açılmış olan davaya devam edebiliyorlar.

İptal kararı verildiğinde, eğer sağ kalan eş iyiniyetli değilse yasal mirasçılığı yitirir. Ölüme bağlı tasarruflardan daha önce kazandığı hakları da yitirir. İyiniyetli olmamak ne anlama geliyor? Evlenme geçersiz, bir iptal nedeni var. Ve sağ kalan eş iyiniyetli değil. Bu ne anlama gelir? İradeyi sakatlayan haller, önceki evlilik, mevcut evlilik, irade yoksunluğu vs. İyiniyetli olup olmama hangisine ilişkin olabilir? Birden fazla evlenmeye. Klasik öğretiye göre iyi niyetin saptanmasında bilinç olgusu, entelektüel olgu önemlidir. Jaggi, ruhsal iyi niyet kavramını önermiştir; somut olayın durum ve koşulları içerisinde huylanması gerekirken, huylanmayan kişi kötü niyetlidir (bilip bilmeme önemli değil).

Boşanmaya ilişkin; TMK 181; “Boşanan eşler, bu sıfatla birbirlerinin yasal mirasçısı olamazlar ve boşanmadan önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendilerine sağlanan hakları, aksi tasarruftan anlaşılmadıkça, kaybederler.” Muris, boşandığı eşi iradi mirasçı olarak atamış olabilir demek istiyor. ((Değişik ikinci fıkra: 31/3/2011-6217/19 md. Boşanma davası devam ederken, ölen eşin mirasçılarından birisinin davaya devam etmesi ve diğer eşin kusurunun ispatlanması hâlinde de yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır.) Kanun koyucu bu fıkra hükmüyle de kavram içtihatçılığından çıkıp çıkar içtihatçılığı yapmıştır.

Anlaşmalı boşanma için başvurmuşlarsa ve içlerinden biri ölmüşse? Mirasçı olabilecek mi olamayacak mı? Yasanın lafzına göre yorumlarsak mirasçı olamaz. Ancak anlaşmalı boşanma için başvurulmuşsa boşanma kararı verilebilir mi? Evet fakat sağ kalan eşin kusuru yok bu durumda. Fakat düzenleme böyle, yapacak birşey yok.

MAL REJİMİ VE SAĞ KALAN EŞİN YASAL MİRASÇILIĞI

Eşlerden birinin ölümü, sadece onun mirasının açılması sonucunu doğurmaz, ve fakat ayrıca mal rejiminin de tasfiyesi sonucunu doğurur. Mal rejimi de o anda sona erer. Sona erme nedeni de eşlerden birinin ölümüdür.

Mirası paylaştırmadan önce (tasfiye etmeden önce) mutlaka ve mutlaka eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesi yapılır.

Mal rejiminin tasfiyesinde taraflar kimlerdir? Bir tarafta sağ kalan eş, diğer tarafta ölen eş (ama o ölü olduğu için hak ehliyetine sahip değildir- mirasçıları tarafından temsil edilip – mirasçılarına sağ kalan eş de dahil olduğu için- sağ kalan eş de dahil olmak üzere muris, mirasçıları tarafından temsil edilerek mal rejimi tasfiye edilir.)

/// Başlıca üç tür mal rejimi: Mal ayrılığı, mal ortaklığı, edinilmiş mallara katılım) Mal ortaklığı da kendi içinde alt türlere ayrılır. Mesela mal ortaklığı umumi (genel) mal ortaklığı olabileceği gibi, sadece bazı mallarına özgü mal ortaklığı da olabilir (mesela yalnızca taşınmazlara ya da taşınırlara ya da sayılarak belirtilenlere göre). Eğer mal ortaklığı genel (umumi) değilse, eşlerin iki tür mal yığını vardır; ortaklık malları ve her birinin kişisel malları. Tabii ki eğer mal ortaklığı bu biçime büründürülmüşse, kişisel mallar bakımından bir paylaşma söz konusu olmaz. Her eş, murisin ölümünde de kendi kişisel mallarını alır (paylaşmaz). Yalnızca ortaklığa dahil olan mallar paylaşılır. Edinilmiş mallara katılım, yasal mal rejimidir. Edinilmiş mallara katılım söz konusu olduğunda iki tür mal yığını; her birinin kişisel malları ve her birinin edinilmiş malları. O halde dört tür mal tığını var. Edinilmiş mallara katılım rejimi, aslında tasfiyeye kadar mal ayrılığı gibi işler. Tasfiyede de edinilmiş malların aynen paylaşımı falan söz konusu değildir. Sadece ve sadece eşlerden her biri diğerinin edinilmiş mallarının yarısı üzerinde sayısal olarak bir adi alacak hakkının sahibi olur. Eşlerden her birinin kişisel mallarını yazıyoruz. Her biri kişisel mallarını alıyor, diğerinin o kişisel mallar üzerinde hiçbir hakkı yok. (Mesela koca ev almış, karısı evin değerinin yarısını ödemiş. Evin değeri iki katına çıktığında, katkı alacağı iki katına çıkar. Fakat zarara katılma yoktur, evin değeri yarıya düşerse de ilk baştaki katkısını talep edebilir.) Eşlerin arasındaki mal rejimi genel mal ortaklığı olsun; çözüm basit. Mal ortaklığı söz konusuysa ortaklık mallarında kişisel mallar olmuyor, ikiye bölüp her birinin hanesine yazıyoruz. Sağ kalan eş, eşinin mal varlığı üzerinde yasal miras haklarına da sahip olacak. Eğer genel mal ortaklığı söz konusu değilse, eşlerden her birinin kişisel malları ile ortaklığa dahil mallarını ayrı ayrı yazıyoruz. … Şöyle ki, eşlerin edinilmiş mallara katılım rejiminde bu tarz anlaşmalar, yani yasal orandan daha farklı bir oranı öngören mal rejimlerinde, öz çocuklara karşı ileri sürülebilir, ama üvey çocuklara karşı ileri sürülemez. Mal ortaklığında ise öz olsun üvey olsun, bu tür anlaşmalar alt soya karşı ileri sürülemez. Mal ortaklığında neden farklı bir çözüm? Genel mal ortaklığının söz konusu olduğunu düşünelim; zaten başka mal yok ki. O nedenle öz çocuklar da bundan zarar görecekler. Hiçbir şey kalmıyor onlara da eğer 4/4ü eşimin derse, hiçbir mal kalmıyor paylaşılacak. O yüzden öz alt soy da bundan zarar göreceği için yasa koyucu orada farklı bir çözüm getirmiştir. Bir başka sorun daha var; o da böyle bir durumda saklı payları nasıl hesap edeceğiz sorunu. O da tartışmalıdır. Bazılarına göre aile hukukunda yer alan düzenleme; eşler arasında yapılan farklı oranları benimseyen ortaklıklar aile hukuku kitabında yer aldıkları için özel hüküm niteliğindedirler. İkili hesap yapmayı öneriyorlar; ortak altsoy için ayrı hesap, ortak olmayan alt soy için ayrı hesap yapmayı öneriyorlar. Diğer bir çözüm için ise her iki alt soy için de ortak hesap yapalım diyorlar. Buna ileride değinilecek. Mal ayrılığında çözüm basittir, aslında bir tasfiyeden bile söz edilemez. Her eşin kendi malları kendisine aittir. Ölen eşin malları terekesini oluşturur. Sağ kalan eş de kendi mallarına sahip olmaya devam eder. Bir tasfiye söz konusu olmadığı için bir alacak falan da söz konusu değildir, murisin malları üzerinde yasada öngörülen yasal miras haklarına sahiptir. Ayrıca tabii ki iradi mirasçı olarak atanmışsa, iradi mirasçılıktan kaynaklanan payını da alabilir. ///

TMK 501; “Mirasçı bırakmaksızın ölen kişinin mirası devlete geçer.” (Bu ifade doğru değil çünkü devlet de mirasçı 🙂 ) İlk üç zümrede hiçbir mirasçı olmayabilir, sağ kalan eş de olmayabilir. Ayrıca olsa dahi, mirası alamayabilirler (değişik nedenlerle). Kişi, yasaya göre ve ölüme bağlı tasarrufa göre mirasçı sıfatını taşısa dahi şu olasılıklarda mirasçı olamaz;

Mirastan yoksunluk (mahrumiyet): Yasada öngörülen nedenlerden biri ile kişi mirastan yoksun olabilir (murisi öldürmek gibi).

Mirastan ıskat: Saklı pay söz konusu ise yasada öngörülen ıskat nedenlerinden birisi sebebiyle mirastan yoksun olabilir. (Saklı paylı mirasçıyı mirasçılıktan çıkarmışsa, o mirasçı olamaz)

Mirastan feragat sözleşmesi yapılmışsa, olası bir mirasçı, gelecekteki olası miras haklarından peşinen vazgeçmişse (ivazlı olabileceği gibi ivazsız da olabilir).

Mirasın reddi: Mirasçı geçmişe dönük olarak murisin ölümünden itibaren mirasçı sıfatını yitirir.

Devlet mirasçı olunca, murisin borçlarından da sorumlu olacağı için devletin murisin borçlarından sorumluluğu sınırlandırılmıştır. Devlet, murisin borçlarından sadece tereke ile sorumludur. Devletin bu hususta karar verebilmesi için yasaya göre devletin mirasçı olması halinde terekenin resmen ve re’sen defteri tutulur. TMK 631 uyarınca; “Mirasın Devlete geçmesi hâlinde sulh mahkemesi, re’sen yukarıdaki usuller uyarınca terekenin resmî defterini düzenler. (2) Devlet, deftere yazılan borçlardan sadece miras yoluyla edindiği değerler ölçüsünde sorumludur.” Devletin buradaki sorumluluğu sınırlı ayni sorumluluktur.

PAYLAŞMAYA ESAS OLUŞTURAN TEREKE

Üç tür terekeden söz edebiliriz;

Paylaşmaya esas oluşturan tereke

Tenkise esas oluşturan tereke

Denkleştirmeye (iadeye) esas oluşturan tereke

Paylaşmaya esas oluşturan terekeyi şöyle tespit edebiliriz;

önce murisin ölümü anında kendisine ait olan mevcut malları yazıyoruz.

bu tabii ki net olmayan (safi olmayan) gayrisafi mal varlığı. Bundan bazı kalemleri çıkarmamız gerekir. Bunlar nelerdir? *Murisin ölümünde bıraktığı kişisel borçlar *Tereke borçları; murisin ölümünden sonra oluşan borçlar *Ve mal varlığının yönetimi için yapılan harcamalar (taksime kadar) Bu borçları düşmek suretiyle murisin safi net malvarlığını buluruz. Bu borçlar; *ya miras taksim edilirken tamamen ödenir, taksimden sonraya hiçbir borç kalmaz *ya da mirasçılardan birine-birkaçına özgülenir, onlar borçlu olmaya devam ederler.

Net mal varlığını bulduk. Buna bazı eklemelerde bulunmamız gerekiyor. Mirasta denkleştirmeye tabii olan sağlar arası kazandırmaları da mevcut (safi) terekeye ekliyoruz. (örn. Muris sağlığında bazı yasal mirasçılarına sağlar arası kazandırmalarda bulunmuş olabilir. Mesela evlenirken masraf yapmıştır, okutmuştur vs. Ama daha sonra öldüğünde aynı düzeyde bulunan mirasçılar söz konusu olduğunda; kardeşlerden birisi diyor ki murisin sağlığında şu kadar parayla okudun yurtdışında. Eşitlik bozuldu, bunu hesapa katmayacak mıyız diyor. Bu kişi de denkleştirme borçlusu olacak. Alacaklı olan kardeş ise denkleştirme alacaklısı olacak.)

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir