Bernard Slade – Ve Aşk Devam Ediyor
Bernard Slade
VE AŞK DEVAM EDİYOR
Same Time, Another Year
Seneye Bugün / Same Time, Next Year
oyununun devamı
Çeviren: Adalet Barış Günersel
ONK Ajans Ltd.
KİŞİLER:
Doris…………………………………………….. Bir Kadın
George …………………………………………….. Bir Erkek
MEKÂN:
Tüm oyun kuzey California’da bir taşra hanının misafirhanesinde geçer.
Oyun iki perde ve altı sahneden oluşmaktadır.
I. PERDE:
Sahne 1: Şubat’ta bir gün, 1976
Sahne 2: Şubat’ta bir gün, 1980
Sahne 3: Şubat’ta bir gün, 1981
II. PERDE:
Sahne 1: Şubat’ta bir gün, 1986
Sahne 2: Şubat’ta bir gün, 1992
Sahne 3: Şubat’ta bir gün, 1993
Sahne aralarında 15-45 saniye süren ve dönemin siyaset ve spor haberlerinden, müziklerinden ve popüler kültür unsurlarından kolajlar niteliğinde ses bantları kullanılabilir.
I. PERDE
1. Sahne
(ZAMAN: Şubat’ta bir gün, 1976.)
(YER: San Francisco’nun kuzeyinde Mendocino yakınında İspanyol tarzı bir han misafirhanesinin yatak odası. Oda son gördüğümüzden beri pek değişmemiştir. Rahat ve sıcak bir atmosferi olan büyükçe bir odadır. İçindekiler: iki kişilik bir yatak, tuvalet masası, üstü basma bir örtüyle örtülü kanepe, küçük piyano, üstüne ayak uzatılan puf, içinde odun yanmakta olan bir şömine, metal çerçeveli iki pencere, bir gardırop, banyoya açılan bir kapı ve misafirhanenin küpeşte girişine açılan dış kapısı. Oda içinde sürekli yaşandığı izlenimini vermektedir. Son elli yıldır dekor aynıdır ve gelecek on yedi sene içinde de fazla değişmeyecektir.)
(PERDE AÇILDIĞINDA sahne boştur. Az sonra DORIS, üstünde yağmurluk, elinde bavul ve içinde pasta olan bir kutuyla girer. Bir an durur, odayı inceler. Kırk dokuz yaşına gelmiştir; hâlâ ince ve çekicidir, yılların verdiği bir zarafet ve özgüveni vardır. Fakat espri anlayışı hâlâ aynıdır. Bavulu yere koyar ve dikkatle kutudan pastayı çıkarır. Pastanın üstünde, belirgin bir şekilde “25” sayısı yazılmıştır ve üstünde yirmi beş mum vardır. Pastayı sehpaya koyar, mumlardan bir-ikisini düzeltir; pastayı saklamak için ipek eşarbıyla örter. Bavuldan kare şeklinde üç büyük karton parçası çıkarır; bunlardan birini bir yere yaslar; bu DORIS’le GEORGE’un yirmi beş yıl önce tanıştıkları gün çekilen resimlerinin büyütülmüşüdür. Not: İki oyuncu önceki oyunda -“Seneye Bugün” oyununda- birlikte rol aldıysa o oyunla ilgili fotoğraflar kullanılabilir. Bu mümkün değilse DORIS fotoğrafları arkası seyirciye dönük olarak koyabilir. Bir adım geriler, resme sevgiyle gülümseyerek bakar. Sonra bir başka fotoğrafı aynı şekilde koymak için yönelir. Bu fotoğraf 1956’da çekilmiştir; DORIS’in üstünde o döneme ait siyah bir kokteyl elbisesi vardır ve saçları sapsarıdır. Resme bakar, son fotoğrafı da aynı şekilde koyar. Bu resim 1975’te çekilmiştir. DORIS sırıtır, bavulu alır, banyoya gitmek için çıkar. Elinde bir bavul olan GEORGE girer. GEORGE elli iki yaşındadır ve saçı seyrelip kırlaşmaktadır. Üstünde ütülenmemiş, gösterişsiz bir takım elbise, elinde ise yağmurluk vardır. Üstü başı eskiye nazaran daha kötüdür. Birazdan her zamanki gibi nörotik, paranoyak fakat çekici olduğunu göreceğiz. Önce fotoğrafları fark etmez, paltosuyla bavulunu koyar, dönerken fotoğrafları fark eder. Beklenmeyen bir tepki gösterir. Epey şaşırarak şüpheyle fotoğraflara bakar. Önüne döner, gözlerinde tam bir panik ifadesi, aklından binlerce şey geçmektedir. Aceleyle fotoğrafları ters çevirir, telefona gider, ahizenin içini açar; dinleme cihazı aramaktadır. Sonra klasik casus filmlerinde olduğu gibi odada dolanır, sehpa ve iskemle altlarını parmaklarıyla yoklayarak gizli mikrofon arar. Derken gözü tavana asılı lambaya takılır, iskemleye çıkar, orada da gizli mikrofon arar. Kendini o kadar kaptırmıştır ki yatak odasından gelen DORIS’i fark etmez. DORIS 1956’daki siyah kokteyl elbisesini giymiştir; başında sarı bir peruk vardır. Bu haliyle hemen hemen o yıllardaki gibidir.)
DORIS George, n’apıyorsun?
GEORGE (Ona bakmadan) Sence n’apıyorum? Dinleme cihazı arıyorum.
DORIS Ne?
GEORGE Yani gizli mikrofon. Her yere koymuş olabilirler — (dönüp DORIS’i görür.) Aman Tanrım!
(GEORGE DORIS’e uzun uzun bakar.)
DORIS Sakin ol. Benim, Doris.
GEORGE Biliyorum. Neden ucuz bir sokak kadını gibi giyindin?
DORIS Ben bu kıyafeti ‘50lerde Şehir Kulubü’nde dansa giderken giyerdim.
GEORGE Tamam da, şimdi neden böyle giyindin?
DORIS Tanıştığımızda nasıl göründüğümü hatırlamak hoşuna
gider sanmıştım.
GEORGE Neden?
DORIS George, bugünün özelliğinin farkında değil misin?
GEORGE Bugünün özelliği mi?
DORIS Çok tuhaf görünüyorsun. Aşağı insen iyi olur. (Konuşmaya devam ederken GEORGE’un sandalyeden inmesine yardım eder.) Oraya niye çıktın zaten? (Yüzünü inceler.) Bir sorun mu var?
GEORGE (Sertçe) Evet, bir sorun var. Seni korkutmak istemiyorum, ama biri bize şantaj yapıyor.
DORIS Şantaj mı? Ne hakkında?
GEORGE Evlilik dışı bir ilişkimiz var, Doris. Senede bir kere gizlice bu motelde buluşuyoruz. Hem de kaç senedir.
DORIS Yirmi beş.
GEORGE Ne?
DORIS Yirmi beş senedir. Tam yirmi beş senedir bunu yapıyoruz.
GEORGE (Zihni dağılarak.) Her neyse.
DORIS Kim bize şantaj yapar ki? Ünlü değiliz, zengin değiliz, kim ilgilenir! Zaten kime söylemekle tehdit edebilirler ki?
GEORGE Senin kocana, benim çocuklarıma. Bu beni mahveder.
DORIS Sadece seni mahveder, öyle mi?
GEORGE Ben uzman muhasebeciyim! (DORIS GEORGE’a boş boş bakar.) Milletin parası elimin altında. Güvenilmesi gereken biriyim.
DORIS Peki birinin bize şantaj yaptığını nereden çıkardın?
(GEORGE resimlerden birini çevirip gösterir.)
GEORGE Bu kanıt değil mi? (İkinci resmi çevirir.) Ya bu?
(Üçüncüyü çevirir.) Peki ya bu?!
DORIS Hayatım, onları ben oraya koydum.
GEORGE Sen mi? Neden?
DORIS Bu özel gün için hoş olur diye.
GEORGE Ama bunları kim çekti?
DORIS Ben çektim. Hatırlamıyorsun. Hani şu resimleri anında basan poleroid makineler var ya, işte onlardan biriyle çekmiştim.
GEORGE Aman Tanrım, sen resim mi çektin? Bunun ne kadar tehlikeli olabileceğini anlamıyor musun?
DORIS Merak etme, eve götürmedim. Burada, tuvalette, klozetin arkasında sakladım.
GEORGE Ya bir yabancı bulsaydı?
DORIS E o zaman herhalde doooğru paparazi dergilerine giderdi, biz de ayvayı yerdik. (Bu sözlerden sonra GEORGE gülümser. Bir an birbirlerine bakakalırlar.) Merhaba.
GEORGE Hı? Ha – evet – merhaba.
(Sarılırlar, ayrılırlar.)
DORIS N’oldu?
GEORGE (DORIS’in kıyafetini göstererek.) Birden – tuhaf geldi. Geçmişime sarılmışım gibi.
DORIS Ne mutlu günlerdi o günler.
GEORGE Şimdiki halin de hoşuma gidiyor. Şu saçma perukla elbiseyi çıkarsana.
DORIS (Cilveyle.) Altımda jartiyer var, George.
GEORGE Doris, bin dokuz yüz ellilerin aşk diyarına gidecek halde değilim şu anda.
DORIS Yine iktidarsız değilsin, değil mi?
GEORGE Yine mi? Daha önce ne zaman iktidarsızdım ki?
DORIS 1961’de.
GEORGE Bütün yıl değil herhalde! Hem sen zaten hamileydin.
(DORIS arkasını döner ve GEORGE adeta otomatikman elbisesinin fermuarını indirir.)
DORIS On ay kadar önce tekar hamile olduğumu sandım.
GEORGE Ne? Ama yaşın –
DORIS Biliyorum, biliyorum. Herhalde “Guiness Rekorlar Kitabına” girerdim. (Yere düşen elbisesini alır, kenara koyar.) Gerçekten acınacak haldeydim.
GEORGE Nasıl yani?
DORIS Gidip eczaneden hamilelik testi aldım. Hani çubuğun üstüne çişini yapıyorsun, hamileysen mavi oluyor. Tuvalete gidip gerekeni yaptım, ama gözlüğümü unuttuğum için sonucu göremedim. (Elinde çubuğu tutuyormuş ve sonucu görmeye çalışıyormuş gibi yapar. Hayali çubuğu kendinden biraz daha uzaklaştırır.) Düşünebiliyor musun? Orta yaşlı bir kadın, külodu ayak bileklerinde, âşığından hamile kalıp kalmadığını anlamaya çalışıyor!
GEORGE Babasının ben olduğunu mu sandın?
DORIS Tek âşığım sensin, George. (Peruğunu çıkarmak için Tuvalet masasına gider.) İyi misin, koçum? Keyifsiz bir halin var.
GEORGE Yaşlanıyorum.
DORIS Elli iki yaş hiç de fazla sayılmaz.
GEORGE Dişlerim sallanmaya başladı, saçım dökülüyor. (DORIS’in omzundan aynaya bakar.) Artık saçımı taramıyorum – özenle şekil veriyorum. Çok komik, her sabah taraktaki saç tellerine bakıp düşünüyorum, “Dün bunları yerinde tutan neydi acaba?” (İç çeker.) Valla, ufaklık, halim yaman.
DORIS Böyle şeyler hepimize oluyor.
GEORGE Sana olmuyor.
DORIS Doğa ne kadar merhametli, değil mi? İnsan yaşlanıp çökmeye başladığında arkadaşlarının da gözleri bozulmaya başlıyor. (DORIS aynada kendini incelerken GEORGE bavulunu açmak için uzaklaşır.) Sence yüzümü gerdireyim mi?
GEORGE Niye?
DORIS Daha genç gözükeyim diye, tabii ki.
GEORGE Yüz gerdirmek insanı daha genç göstermiyor; sadece yüzüne şaşkın bir ifade veriyor, o kadar. (Aşağıdaki konuşma sırasında bavulunu boşaltır. Tuvalet masasına yürürken gözü bir an resimlere takılır. Durup incelemeye koyulur.) Vay be, gerçekten o kadar genç miydik?
DORIS Yok canım, sadece fotoğrafta öyle çıkmışız.
GEORGE Yaşlanmak seni rahatsız etmiyor mu?
DORIS Yo, ama tam şu sıralarda zamanı durdurmak isterdim doğrusu. Birileriyle çıkıyor musun?
GEORGE Ha? Yani… kırk yılda bir. (Omuz silker.) Hikayesi anlatılmayacak kadar üzücü -ve de uzun.
DORIS O kadar kötü, öyle mi?
GEORGE Belki de bu bir öğrenme sürecidir.
DORIS Nasıl yani?
GEORGE Mesela tenis oynarken, “Topun dışarı çıktı,” dediğinde “Emin misin?” diye soran biriyle çıkılmaz. Ve tabii kesinlikle bir aktrisle çıkılmaz. Kahve yapmasını istediğinde mutfakta nerede duracağını anlaması için yere renkli şerit yapıştırmak gerekir.
DORIS Bütün bunları kıskanmayayım diye mi söylüyorsun?
GEORGE Kıskanır mısın ki?
DORIS Tabii kıskanırım. Peki yalnızlık çekmiyor musun?
GEORGE Evet – ama birdenbire başka kadınlarla beraber olmak kolay değil. Helen’la evli olduğumuz onca sene onu hiç aldatmadım. Seni saymıyorum.
DORIS (Kafası karışır.) Ha. (Bir an durduktan sonra) Niye?
GEORGE Çünkü bizimki cinsel bir şey değildi – e cinsellik de vardı tabii.
DORIS Eh iyi. Ben de bir an onca sene hayal gördüğümü sandım.
GEORGE Onun hakkında bir iyi bir de kötü hikaye duymak ister misin?
DORIS Kimin hakkında?
GEORGE Helen’ın. (DORIS ona dik dik bakar.) Hatırlamıyor musun? Birbirimize Helen ve Harry hakkında bir iyi bir de kötü hikaye anlatırdık, sonra da hafta sonumuzun kalan kısmında onlardan bahsetmezdik.
DORIS Tabii hatırlıyorum da… bu… farklı.
GEORGE Helen öldüğü için mi yani? (Sessiz kalan DORIS kafasını onaylarcasına sallar.) Aman, önemli değil. Bu da onun hakkındaki kötü hikaye.
DORIS Ölmesi mi?
GEORGE Doris, bırakır mısın anlatayım şu hikayeyi? (Odada volta atmaya başlar.) Helen’ın şu kahrolası espri anlayışı yok mu!
DORIS Onunla ilgili bu tür hikayeleri hep sevmişimdir.
GEORGE Lütfen bırak da anlatayım. Sana Helen’ın harika bir bahçıvan olduğunu söylemişimdir. Evimiz hep çiçeklerle, bitkilerle doluydu. Her neyse, ölümünden altı ay kadar önce Afrika menekşesiyle övünüp duruyordu. Hep şöyle diyordu, “Hayatımda sahip olduğum en iyi çiçek bu. Haftada sadece iki kez suluyorum ve habire çiçek açıyor.” O öldükten sonra, anısına saygıyla, iki ay boyunca sadık bir şekilde çiçeği haftada iki kez suladım. Sonra bir şey keşfettim.
DORIS Ne?
GEORGE Menekşe plastikmiş.
DORIS Plastik mi?
GEORGE Diğer hepsi canlıydı, sadece o plastikti. Lanet kadın espri yapmadan duramazdı!
(GEORGE kanepeye oturur. Hâlâ üstünde jipon olan DORIS yanına oturur, yüzüne dokunur.)
DORIS Nasıl gidiyor, koçum?
GEORGE Aman, gidiyor işte. Hayatımı olabildiğince sadeleştirmeye çalıştım. Tekrar uzman muhasebeci olarak çalışmaya başladım. Fazla zamanımı almıyor. Büyük bir şirketin küçük hesaplarıyla ilgileniyorum.
DORIS (GEORGE’un göğsüne hafifçe vurarak) Biraz çelimsizsin. Doğru dürüst yemek yiyor musun?
GEORGE Yemeklerimi kendim hazırlıyorum.
DORIS Sana yemek yapmasını öğretmeliyim.
GEORGE İki günde mi?
DORIS Televizyon programımdan kaset yollarım.
GEORGE Televizyon programın mı?
DORIS Yemek programım var. Önemli bir şey değil; körfezdeki yerel bir kanalda. Sana bir kaset yollarım.
GEORGE Biliyor musun, sen inanılmazsın. Tanıştığımızda liseyi bile bitirmemiş Oaklandlı bir ev kadınıydın. Sonra okula geri döndün, diploma aldın ve kendi yemek servis şirketini kurdun. Şimdi de televizyonda programın var. Kendini durmadan geliştirmen gerçekten inanılmaz.
DORIS E burası Amerika, ufaklık.
GEORGE Sence gerçekten o kadar kötü mü görünüyorum?
DORIS Biraz yetersiz beslenmiş gibisin, o kadar.
GEORGE Evet, galiba bana bakacak iyi bir kadına ihtiyacım var.
(GEORGE kalkar, gözü dalar, tepedeki kirişe bakar.)
DORIS Biliyorsun, o konuda dikkatli olman lazım.
GEORGE Hangi konuda?
DORIS Çıkma konusunda. Birçok hastalık kapabilirsin.
GEORGE Cinsel hastalık mı yani?
DORIS George, hiç gazete okumuyor musun? Bir sürü
bulaşıcı hastalık var.
(Aşağıdaki diyalog esnasında GEORGE kendini kirişe doğru çekmeye çalışır, ama zorlanır.)
GEORGE O konuda merak edecek bir şey yok. Seks hayatım
“şöyle böyle” desem, hava atıyor olurum.
DORIS Bu muhabbet beni huzursuz ediyor.
GEORGE Sen başlattın.
DORIS Evet de, aşırı ayrıntıya girme lütfen.
GEORGE Ayrıntı filan yok ki! Dediğim gibi, Tibetli bir rahip gibi yaşıyorum. Aylardır dokunduğum tek yumuşak şey köpeğim. (Kendini yukarı çekmeye çalışmaktan vaz geçer; kendini yere bırakır.) Tanrım, nefes alırken zorlanmadan yapıyordum bunu. Çocukların nasıl? Georgina n’apıyor?
DORIS Ergenlik çağındaki her kız gibi. Haşin, aksi, manik, tatlı, nefret dolu, konuşkan, sessiz, sevecen -ve bu daha kahvaltı öncesi!
GEORGE Ama başı dertte değil, değil mi? Uyuşturucu filan kullanmıyor?
DORIS Bizim evde uyuşturucu kullanıp etrafa çaktırmamak biraz zor. Harry tam bir detektif.
GEORGE Kızına güvenmiyor mu?
DORIS Kimseye güvenmiyor. Bu günlerde sadece uyuşturucu, suç oranı ve cinsel sapıklık hakkında konuşuyor. Yani onunla yaşamak bir karakolun kayıt defteriyle yaşamak gibi bir şey. (Hınzırca sırıtır.) Harry hakkındaki iyi hikayeyi duymak ister misin?
(GEORGE oturur.)
GEORGE İsterim ama onu fazla sempatik göstermeyecekse.
DORIS Bildiğin gibi Harry kimsenin rafine diyemeyeceği, sıradan bir adam. Saçını kestirmek için hep şu eski, köşe başındaki berbere gider. Saçı şampuanlamak filan yok – makasla “tık tık tık”, işte o kadar. Derken berber Walt emekliye ayrıldı. Bir gün Georgina Harry’i saçını “yaptırmak” için kadınlarla erkeklerin gittiği bir kuaföre gitmeye ikna etti. Harry içeri girince, kadın ona -hani saç yıkayacakları zaman bir önlük verirler ya- onu verip, “Üstünüzü çıkarıp bunu giyebilirsiniz,” demiş. Tabii “üst” derken ceketini kastetmiş, ama böyle bir yere ilk defa giden Harry tuvalete gidip gömleğini, pantalonunu çıkarmış, üstünde bir donu kalmış. Salondakiler onun bu halini görmezden gelmiş. Harry gözlerini yumup koltuğa oturmuş, kadın da saçını yıkamaya başlamış. Gözlerini açtığı zaman kadının titrediğini fark etmiş, bir bakmış, kadının gözlerinden yaşlar akıyor, kahkaha atmamak için dudağını ısırıyor. Harry öyle nazik olmayabilir, ama salak da değildir. “Pantalonumu çıkarmam gerekmiyordu, değil mi?” demiş. Kadın zar zor kafasını sallamış. Harry de şöyle demiş, “Her neyse, ben zaten hazır buraya gelmişken güzel bi’ ağda yaptırayım demiştim.” Kadın daha fazla kendini tutamayıp kahkahalara boğulmuş. Salonda herkes gülmeye başlamış, Harry’nin kendisi bile on dakika gülmüş.
GEORGE Onun hakkındaki iyi hikaye bu, öyle mi?
DORIS Bu günlerde Harry fazla gülmüyor.
GEORGE Kötü hikayeyi anlat.
(DORIS bir an GEORGE’a bakar.)
DORIS Yıldönümümüzü unuttu.
GEORGE Kaçıncı yıldönümüydü?
DORIS Otuzuncu.
GEORGE Nasıl unutabilir bunu?
DORIS Bilmiyorum, ama unuttu işte.
GEORGE Ne adi herif!
DORIS Bence de!
(DORIS kalkar, öfke ve hayal kırıklığını ilk defa açıkça ifade etmektedir. Bavuldan sabahlığını alır.)
GEORGE N’apıyorsun?
DORIS Sabahlığımı giyeceğim.
GEORGE Giyme. (DORIS dönüp ona bakar.) Bekârlığıma son vermek niyetindeyim.
DORIS Geç kaldın. Şansını kaybettin.
GEORGE Bir şeye mi kızdın?
DORIS Niye kızayım ki?
GEORGE Bana benziyor mu?
DORIS Kim?
GEORGE Georgina.
DORIS Neden benzesin ki? Babası değilsin.
GEORGE Evet, ama doğumunda ben yardımcı oldum. Bir an düşündüm ki – (Biraz utanır.) Biliyorum – aptalca, değil mi?
DORIS Bana benziyor.
GEORGE Resmi var mı?
(DORIS çantasından cüzdanını çıkarır, verir.)
DORIS Çoğu resim torunların. Sende yeni resim var mı?
GEORGE (DORIS’e kendi cüzdanını vererek) Resimlerin çoğu küçük Michael’ın resimleri. Chris ona kardeşinin adını verdi.
DORIS Sen kendini nasıl hissettin bu konuda?
GEORGE En başta pek emin değildim. Ne de olsa kimse Vietnam’ı hatırlamak istemiyor – ama sonra Michael’ı hatırlamak açısından hoş bir jest olduğunu düşündüm.
DORIS (Resimlere bakarak) Pek tatlıymış. Bu Chris mi?
GEORGE (DORIS’in omuzunun üstünden bakarak) Evet. Günümüzde babalar çocuklarıyla çok ilgileniyor. Tuhaf.
DORIS Tuhaf mı?
GEORGE Evet, neredeyse her şeyi yapıyorlar – bebeği yıkıyorlar, doyuruyorlar, onunla oynuyorlar. Bir gün bir bakacaksın, bezlerini değiştiriyorlar! Ben bunların hiç birini yapmadım. E tabii evi geçindirmek için para kazanıyordum.
DORIS Onlar ev geçindirmiyor mu?
GEORGE Geçindiriyor da, işleri daha çok hobi gibi. Çocuklarına bu kadar düşkün olmanın pek sağlıklı olduğunu sanmıyorum. Onlarla o kadar çok vakit nasıl geçirebiliyorlar, anlamıyorum.
DORIS Senin çocukları sevdiğini sanıyordum.
GEORGE Seviyorum. Ama o yaşta sadece yirmi dakika uyanık kalıyorlar. Zaten uyanıkken de oyun diye kulaklarına yemek tıkıştırıyorlar. Sonra da tekrar uyuyorlar. Hem ben öyle torunuyla yerlerde yuvarlanmak isteyen dedelerden değilim.
DORIS Bu Debbie mi? (GEORGE başını sallar.) O nasıl?
GEORGE Şimdi iyi. Helen’ın ölümü onu bayağı yıktı. Biraz tırlattı.
DORIS Nasıl yani?
GEORGE Yoga yapmaya başlayıp sadece sağlıklı, doğal ürünler satan dükkanlara taktı. Vejeteryan bile oldu – onlar gibi de rengi soldu. Sonra bir oğlanla tanışıp evlendi.
DORIS Oğlan ne iş yapıyor?
GEORGE Markette çalışıyor. Milletin aldığı şeyleri poşete
koyuyor. Ayrıca bir çeşit guru.
DORIS Yani şu tarikat meraklılarından mı?
GEORGE Öyle gibi, ama zararsız. Anladığım kadarıyla sadece soya fasulyesi yiyip bol bol ilahi söyleyenlerden.
DORIS Çok güzel bir resim. Debbie gerçekten mutlu görünüyor.
GEORGE Evet. Boşanmadan hemen sonra çekildi. Herhalde o tuhaf, rengi bozuk yemeklere daha fazla dayanamadı.
DORIS Bu konuda için bu kadar rahat mı gerçekten?
GEORGE Hayır. Onun aşırı rahat olması beni endişelendiriyor. Ama devir değişti, Doris. Bugünün gençleri ilk evliliği gözleme yapmak gibi görüyor – hani ilk yaptığını atacağını bilirsin ya? Öte yandan, uzun bir evlilik çare mi, onu bile bilmiyorum artık.
DORIS Neye çare?
GEORGE Her şeye. Annemlerin yirmi beşinci evlilik yıldönümü kutlamasını hatırlıyorum. Babam bir arkadaşına dedi ki: “Bu sabah masada karşımda oturan karıma baktım ve içimde şeytanî bir his uyandı – eğer onu balayında öldürseydim, on sene evvel hapisten çıkmış olurdum!”.
DORIS Şaka yapıyordu herhalde.
GEORGE Belki. Ama o andan sonra partide soğuk rüzgârlar esti.
DORIS (Biraz sinirli) Bazı yıldönümleri coşku dolu olabilir, George.
GEORGE Bu Paul mu? (DORIS kafa sallar.) Evlendi mi?
DORIS Hayır, kendisi gey.
(GEORGE DORIS’e bakar.)
GEORGE Gey mi?
DORIS Sapına kadar!
GEORGE Ama… pilot?
DORIS Olabilir.
GEORGE Nereden biliyorsun?
DORIS Kendi söyledi.
GEORGE Peki, Harry bunu nasıl karşıladı?
DORIS O bilmiyor.
GEORGE Söylemedin mi?
DORIS Hayır.
GEORGE Niye?
DORIS Bu haber onu öldürebilir diye. Bak, Harry çocuklarına tapan sade bir adam. Ama geri kafalı ve hâlâ eşcinselleri mutsuz ve uyumsuz olarak görüyor. Yani, bir türlü söyleyemedim, biz de daha açıklamamaya karar verdik.
GEORGE Peki sen ne hissediyorsun? Öğrendiğinde şok mu geçirdin?
DORIS Yo, pek değil. Tahmin ediyordum.
GEORGE Ve sence sakıncası yok, öyle mi?
DORIS Gayet mutlu görünüyor.
GEORGE Sen hayran olunacak bir kadınsın.
DORIS Ne yapacaktım ki? Odasına yollayıp kızlardan hoşlanıncaya kadar çıkmamasını mı söyleyecektim?
GEORGE Yani bu konu seni hiç rahatsız etmiyor mu?
DORIS Doğrusu – zaman zaman bencilce düşünüp, “Keşke böyle bir sorunla yüzleşmek zorunda olmasaydım,” diyorum. Ama olan olmuş.
GEORGE Harry’nin hislerini anlıyorum.
DORIS Ya?
GEORGE Şu geylere karşı savaşan aktris Anita Bryant’mışım gibi tuhaf tuhaf bakma. Paul’un… eğilimi yüzünden değil; babası olarak onun dünyasını, hayatını asla paylaşamazdım çünkü onu tam olarak anlayamazdım.
DORIS Ama o hep aynı, bizim Paul. Zaten büyük bir trajedi de değil. Hepimizin istediği birçok şeye sahip.
GEORGE Ne gibi?
DORIS Kim olduğunu bilmek – bir topluluğun parçası olmak. (Resmi göstererek) Bunlar Tony’nin çocukları.
GEORGE Tanrım, bu çok tuhaf. Eskiden birbirimize çocuklarımızın resimlerini gösterirdik. Şimdiyse torunlarımızın resimlerine bakıyoruz!
DORIS (Cüzdanını alarak) Ee, her şeyin bir mevsimi vardır.
GEORGE Doğru da, ben hâlâ ilkbaharı tercih ediyorum! Galiba bir içkiye ihtiyacım var. Yanımda bir şişe viski getirmiştim. Skoç.
DORIS Şurada soğuk şampanya var.
GEORGE Nereden çıktı?
DORIS Nereden çıkmış olabilir? Ben getirdim!!
GEORGE Sen mi?
DORIS (Daha fazla dayanamayıp patlar.) Evet. Ayrıca bir de pasta getirdim! (Eşarbı pastanın üstünden hızla çeker.) Bak, gördün mü? Mumlarla süslenmiş bir pasta. Tam yirmi beş mum! Yirmi beş!
GEORGE Niye bağırıyorsun?
DORIS Çünkü bügün lanet olası yıldönümümüz, George!
GEORGE Biliyorum.
DORIS Hadi canım!
GEORGE Yalan mı söylüyorum yani?
DORIS Evet, yalan söylüyorsun. Unuttuğunu açıkça itiraf etsene!
GEORGE Unutmadım, ama ya unutsaydım? Tanrım, evliymişiz gibi davranıyorsun.
DORIS Evliymişiz gibi davranmıyorum. Sadece değerimin bilinmemesi beni rahatsız ediyor.
GEORGE Şu haline bak. Niye bu kadar sinirlisin?
DORIS Çünkü bir senedir bu günü iple çekiyorum! Ve karşımda bulduğum ne? Hiçbir şey! Ne bir hediye – ne bir öpücük. Büyük bir şey beklemiyordum – sadece anlamlı bir hediye. Biliyorum, birbirimize kalıcı hediye veremiyoruz; peki ama bir kaç çiçek? Bir kutu çikolata? Kocam yıldönümümüzü unutuyor. (Ağlamaklıdır, gözleri dolar.) Tamam, ona katlanabilirim, ama sevgilimin unutmasına tahammül edemem! (GEORGE’un karnına şampanya şişesiyle vurur.) Al! Şu kahrolasıca şişeyi aç!
GEORGE Yıldönümümüzü unutmadım, Doris.
DORIS Keser misin? Zaten daima kötü bir yalancı olmuşsundur.
GEORGE Ayrıca sana bir hediye getirdim.
DORIS Yok canım? Nerede peki?
(GEORGE piyano başına geçer.)
GEORGE İşte, tam burada!
(Çok romantik ve özgün bir şarkıdan birkaç nota çalar. DORIS etkilenmeden dinler. GEORGE durur.)
DORIS Ee? Piyano çaldığını zaten biliyorum.
GEORGE Senin için, Doris. Senin için besteledim.
DORIS Neden böyle şeyler yaparsın ki? Aptal olduğumu sanıyorsun herhalde. Eskiden kokteyllerde piyano çalardın; bunu unuttuğumu mu sandın? Bara giren her kadına bu şarkıyı çaldığını tahmin edemeyeceğim sanki!
GEORGE Çeneni kapatıp dinler misin? (Şarkıyı söylemeye başlar.)
Her görüşüm seni
Sanki ilk gördüğüm o an.
Kalbim hayretle doluyor,
gözlerime inanamadan.
(DORIS yavaş yavaş yumuşamaya başlar.)
Her dokunuşumda sana
titriyorum, ilk seferki gibi.
Daima derin bir heyecan.
Ve can buluyor bu can.
Onca seneden sonra
her öpücük bir mucize hâlâ.
“Daha büyük sevgi olamaz,”
diyorum.
Ama sonra
seni görünce yeniden
bir kez daha, ve daha da çok,
âşık oluyorum.
DORIS Ayyy, George. Bunu gerçekten benim için mi yazıp
besteledin?
GEORGE Bizim için.
DORIS Ama yirmi beşinci yıldönümümüz için değil.
GEORGE Yoo, söyledim ya.
DORIS (Şakalaşarak.) Yalan söyledin, değil mi?
GEORGE Hayır, söylemedim.
DORIS Evet, söyledin. Değil mi?
GEORGE Hayır.
DORIS Söyledin. İtiraf et.
GEORGE (Teslim olarak.) Evet.
DORIS Biliyordum.
GEORGE Tamam, itiraf ediyorum, yıldönümümüzü unuttum, ama sadece aklımda daha önemli bir şey olduğu için.
DORIS Neymiş o?
GEORGE Önümüzdeki yirmi beş sene. Tek düşündüğüm şey sürekli beraber olabilmemiz. Bu yüzden geldiğimden beri seks ve beslenme eksikliğimle ilgili imalarda bulunuyorum. (DORIS yanına oturur, yanağına dokunur.) Evlen benimle, Doris.
DORIS Yapamam.
GEORGE Bak, son teklifimde Harry’nin kalp krizinden sonra ona bakman gerektiğini söylemiştin. Harry şimdi çok daha iyi. Ee, seni durduran ne?
DORIS Hâlâ bakılması gereken on altı yaşında bir kızım var.
GEORGE Fikrini değiştirmek için söyleyebileceğim ya da yapabileceğim bir şey var mı?
DORIS Ne yazık ki yok. Ama teklif etmen gerçekten güzel. (Bir an göz göze kalırlar.) Bir daha çal, George.
GEORGE Eğer eşlik edersen.
DORIS Sözleri bilmiyorum ki.
GEORGE Dudaklarımı takip et.
(Beraber söylemeye başlarlar.)
GEORGE / DORIS
Her görüşüm seni
Sanki ilk gördüğüm o an.
Kalbim hayretle doluyor,
gözlerime inanamadan.
(Işıklar yavaş yavaş sönmeye başlar.)
Her dokunuşumda sana
titriyorum, ilk seferki gibi.
Daima derin bir heyecan.
Ve can buluyor bu can.
(Sahne kararmıştır, sadece yüzlerinde ışık vardır.)
Onca seneden sonra
her öpücük bir mucize hâlâ.
“Daha büyük sevgi olamaz,”
diyorum.
Ama sonra
seni görünce yeniden
bir kez daha, ve daha da çok,
âşık oluyorum.
(Sahne tamamen kararır.)
2. Sahne
(ZAMAN: Şubat, 1980.)
(DORIS oturmaktadır. Üzerinde yumuşak kumaştan yapılmış, klasik, kadınsı ve ona çok yakışan bir kıyafet vardır. Kucağındaki sarı not defterine yazmaya yoğunlaşmıştır. Dış kapı açılır, GEORGE girer, her zamankinden daha formda ve enerjiktir; bir şekilde son gördüğümüzden daha genç gözüküyordur. Saçını boyamış ve bu ona yakışmıştır. DORIS’in arkasına yaklaşır, elleriyle gözlerini kapar.)
GEORGE Bil bakalım ben kimim!
DORIS Paul Newman.
GEORGE Baktın, değil miiii!
(DORIS ayağa kalkar, öpüşürler. DORIS tam GEORGE’a sarılacakken, bir an durur, geri çekilir. GEORGE’u inceler.)
DORIS Farklı görünüyorsun.
GEORGE Saçımın rengini nasıl buldun?
DORIS Ne rengi?
GEORGE Bunca senedir neden beraberiz, şimdi anladım!
DORIS Saçını boyamak nereden aklına geldi?
GEORGE Sadece yeni harika vücüduma uymasını istedim.
DORIS Eveet, ben de bu konuda seni övecektim. Nasıl oldu
bu?
GEORGE Özel antrenörle spor yapıyorum. Adı Boris.
(GEORGE kirişe gider ve kendini rahatça yukarı çeker. Diyalog sırasında kendini yukarı çekip bırakmaya devam eder.)
DORIS Bu kadar değişikliğin sebebi ne?
GEORGE Hiiç. Baktım iyice yaşlı görünüyorum. Ne de olsa sadece elli beş yaşındayım.
DORIS Elli altı, ama sayan kim!
GEORGE Millet kırk beş zannediyor.
DORIS Nereden biliyorsun?
GEORGE Kırk beş olduğumu söylediğimde aptal aptal sırıtmıyorlar. (Kirişi bırakıp yere iner.) Baaak, nefessiz kalmadım işte.
DORIS Çok etkilendim.
GEORGE Yeni mi geldin?
DORIS Hayır, birkaç gün önce.
GEORGE Niye?
DORIS Evden bir süre uzaklaşmak istedim.
GEORGE Bir sorun mu var?
DORIS Sen buradasın ya, artık yok. (GEORGE’a sarılır.) Bunu ikinci defa yapıyorsun.
GEORGE Neyi?
DORIS Sana sarıldığımda geri çekildin.
GEORGE Sana yönelik bir şey değil. (DORIS’ten uzaklaşır.) Biraz huzursuzum, o kadar. (DORIS’in kağıtlarını ve yazı tahtasını fark eder.) Bunlar ne?
DORIS (Çabuk davranarak) Okuma, George!
GEORGE Ama ne –
DORIS Bir şey değil – sadece saçma notlar. (Kağıtları kaldırır.) Yazarlık kursuna başladım ve – yani – saçma sapan şeyler işte. (Kağıtları üst üste koyup düzeltir.) Çay ister misin?
GEORGE Bitki çayı mı?
DORIS Tabii ki değil. Ayy, George, şu sağlığıyla kafayı bozup kitap yerine yafta ve etiket okuyanlardan olmadın, değil mi?
GEORGE Sadece vücudumu zehirlemekten vazgeçtim, o kadar. Artık yaptığım yemekler şekersiz, tuzsuz, nişastasız ve–
DORIS – tatsız!
GEORGE Biliyorsun, dünya rekabet üstüne kurulu, Doris. Karşıma bir şans çıktığı zaman dış görünüşüm yüzünden kaçırmak istemem. Zaten her an karnımı içe çekmekten de bıkmıştım.
DORIS Karnını içe mi çekiyordun?
GEORGE Los Angeles’da herkesin karnı bronz, dümdüz ve taş gibi.
DORIS Sende bir tuhaflık var.
GEORGE Tuhaflık mı?
DORIS Dur bir dakika; senin gözlerin kahverengi değil miydi?
GEORGE Bugün canım yeşil istedi. Lens. Süper, değil mi?
DORIS Değişik saç, yeni karın ve renkli lensler. İnsana en çok yakışan doğal hali demez miydin?
GEORGE Fikrimi değiştirdim. Son söz hakkı neden illa Tabiat Ana’da olsun ki?
(Telefon çalar. DORIS telefonu cevaplar.)
DORIS (Telefona) Alo? (Şaşırır.) Evet, evet burada. (GEORGE’a.) Ne zamandan beri tedbirsiz davranıp buranın numarasını elâleme veriyorsun?
GEORGE Şey… işle ilgili.
(GEORGE ahizeyi alır.)
DORIS Biraz daha sıcak suya ihtiyacım var.
(DORIS banyoya gitmek için sahneden çıkar. GEORGE onun gidişini izler, alçak sesle konuşur.)
GEORGE (Telefona) Alo… Yo hayır, daha söylemedim… Fırsat olmadı. Daha yeni geldim… Evet, uygun anı beklemem lazım… Birazdan. Anlıyorum, hayatım, ve sen bu konuda harika davrandın, bir tanem, ama… (GEORGE, DORIS’in gelmekte olduğunu duyar) Kapamam lazım. Evet, söz veriyorum. (DORIS girerken) Evet, Bayan Hargrove, hafta sonuna kadar raporları iletirim size. Evet, söz veriyorum. (Telefonu kapatır. Aynada kendine bakar, inceler. Bu sırada, DORIS çay hazırlamaktadır.) Niye erken geldiğini söylemedin. Sahi, buraya geldiğin günlerde Harry’e ne diyorsun? Hâlâ o dua grubuyla birlikte hafta sonları inzivaya çekildiğini sanmıyor herhalde.
DORIS Gerçekten de öyle sanıyor.
(GEORGE dönüp DORIS’e bakar.)
GEORGE Ama sen artık katolik değilsin.
DORIS Harry bunu bilmiyor ki. (GEORGE ona bakarken omuz silker.) Çoğu Pazar kiliseye gidiyorum.
(GEORGE DORIS’e bakar, oldukça etkilenmiştir.)
GEORGE Yani beni senede sadece bir hafta sonu görebilmek için bu kadar zamandır kiliseye mi gidiyorsun?
DORIS O kadar da zor değil, George. Değdi de. Zaten Harry’nin nereye gittiğimi umursadığını sanmıyorum.
GEORGE Niye ki?
DORIS Galiba bir ilişkisi var.
GEORGE Ne?
DORIS Kesin olarak bilmiyorum, ama oldukça eminim.
GEORGE Kim olduğunu biliyor musun?
DORIS Şüphelendiğim biri var.
GEORGE Tanıdığın biri mi?
DORIS Bir iki kere karşılaştım. Harry daha iyisini hak ediyor. (GEORGE aklı karışmış şekilde DORIS’e bakar. Bir an.) Anlamıyorum. Doğrusu Harry’nin daha zevkli biri olduğunu sanırdım.
GEORGE Şehvetin gözü kördür.
DORIS Doğru. Neyse, sanırım kocamın daha kaliteli bir metresi olmasını isterdim. (Tatsız.) Ne de olsa beni de etkiliyor.
GEORGE Harry kaç yaşında?
DORIS Benden birkaç yaş büyük.
GEORGE Peki ya kadın?
DORIS Aşağı yukarı benim yaşımda.
GEORGE Ama iğrenç bir şey bu! (DORIS ona bakarken.) Hayır, yani… adamın karısı ve çocukları var.
DORIS George, bana kalırsa-
GEORGE Tamam tamam, ne diyeceğini biliyorum. Ama ilişkimiz başladığında çok gençtik; iştahımızı kontrol edemiyorduk. Ama Harry’nin yaşında evli bir erkeğin böyle bir şeye başlaması rezalet. İlişkisi olduğunu nereden çıkardın?
DORIS Uykusunda gülümsüyor.
GEORGE Uykusunda mı?
DORIS Durmadan. Hiç yapmazdı bunu. İçimden onu uyandırıp “Ne diye gülümsüyorsun, ha?” diye bağırmak geliyor.
GEORGE Bu kadar mı?
DORIS Hayır. Uyanıkken bile – mutlu görünüyor. Kendi kendine şarkı söylüyor. Birkaç kez onu dans ederken yakaladım.
GEORGE Tek başına mı? (DORIS başını sallar.)
Ne dansı?
DORIS Tuhaf tuhaf zıplıyordu; ‘jetes’ yapıyordu[1].
GEORGE Ve sence bu ilişkisi olduğunu mu gösteriyor?
DORIS Sen söyle. Erkek olan sensin.
GEORGE Doris, ben bu konuda uzman değilim.
DORIS Sen değilsen, kim uzman öyleyse?
GEORGE Bilmiyorum. Belki de biraz abartıyorsun.
DORIS Başta ben de öyle düşünmüştüm. Sonra geçen Pazartesi eve sabah beşe çeyrek kala geldi.
GEORGE Nerede olduğunu söyledi?
DORIS Harry’nin 1963 model bir Jaguar’ı var. Habire sorun çıkarıyor, ama Harry’nin gurur ve mutluluk kaynağı. Her neyse, eve geldiğinde uyanıktım, onu bekliyordum. E tabii merak etmiştim. Nerede kaldığını sorunca, “Şu kahrolası araba! Yolda bozuldu ve tamircinin gelmesi tam üç buçuk saat sürdü. Aküyü doldurdular ama sanırım o lanet elektrik sisteminde bir sorun var,” dedi. “Yarın tamire götüreyim,” dediğimde bir an tuhaf tuhaf baktı, sonra, “Tabii, iyi olur,” dedi. Ve doğru yatağa gitti. Arabayı tamire götürdüğümde sorun olmadığını söylediler.
GEORGE Harry’e ne dedin peki?
DORIS Tamirin yedi yüz doksan dolar tuttuğunu söyledim.
GEORGE O ne dedi?
DORIS Başını sallayıp bana bir çek yazdı. Bak, hâlâ emin değilim n’olduğuna, ama tuhaf bir şeyler dönüyor, değil mi?
GEORGE Açıkça sorsana.
DORIS Bunca senedir yaptığımdan sonra onunla nasıl yüzleşebilirim? Yirmi yedi senedir onu aldatmak için verilen oda servisi paralarından sonra ahlak âbidesi kesilmek hiç kolay olmaz. Ya ben “İlişkin hakkında konuşmak istiyorum,” dediğimde, o “Önce seninkini konuşalım!” derse?
GEORGE Üzüldüm, Doris. Gerçekten.
DORIS Evet. Belki de hayırlısı budur. Eğer doğruysa özgürlüğüme kavuşurum.
GEORGE Ne yapmak için?
DORIS İstediğimi yapmak için.
GEORGE Ah, tabii – ne dediğini anlıyorum. Bak, her şey gerçekten meydana çıkarsa Harry peşime düşmez, değil mi?
DORIS Yoo, o şiddet eğilimli biri değil.
GEORGE Aman iyi bari. (Huzursuzca uzaklaşır, aynada kendine bakar.) Fazla kahverengi değil mi?
DORIS Ne? (GEORGE saçına işaret eder.) Kusursuz, George. Neredeyse doğal.
GEORGE Neredeyse mi?
DORIS Şaka, şaka.
(GEORGE huzursuzca odada dolanır.)
GEORGE Burada fındık fıstık var mı?
DORIS Fındık fıstık mı?
GEORGE Harika protein kaynağı. Yanında muz falan yok, değil mi?
DORIS Kusura bakma, daha yeni bitti. George, biraz rahatlar mısın?
GEORGE Affedersin, aklımda çok şey var. Bir daha evlenmem konusunda ne dersin?
DORIS (Bir an durur.) Sanırım evleneceğin kadına bağlı.
GEORGE Ne açıdan?
DORIS Yani, sanırım sana biraz annelik edecek, hem arkadaşın hem de sevgilin olacak, yaşı yaşına uygun, çekici, espritüel ve zeki biri olursa fazla umursamam.
GEORGE Harika. Öyle birini tanıyor musun?
DORIS Kendimi tarif ettiğimi sanıyordum.
GEORGE Of, Doris, biriyle tanıştım.
DORIS Ya?
GEORGE Bak, pat diye söylediğim için özür dilerim ama – sanırım beraberken sadece ana başlıklara bakabiliyoruz.
DORIS Ana başlıklar mı?
GEORGE O kadar az vaktimiz var ki ciddi şeyleri bile pat diye söylüyoruz. Mesela “Kocamın biriyle ilişkisi var,” veya “Karım öldü.”
DORIS (Sinirli.) Kıskanmam mı lazım, George?
GEORGE Sana ondan bahsetmek istiyorum. Kendisi aktris ve manken – en azından öyle olmak istiyor. Başka bir işi de var.
DORIS Neymiş?
GEORGE Astrolog.
DORIS Hah iyi. Ben de aerobik hocası gibi tamamen beyinsiz biri diye korkmuştum. Nerede tanıştınız – çingene fuarında mı?
GEORGE Biliyorum, herkes astrolojiyle dalga geçiyor.
DORIS Herkes değil, canım; sadece lise mezunları!
GEORGE Tamam tamam, biliyorum. Ben de Amber’la tanışmadan önce öyle düşünüyordum. Ama işin derinliklerini anlattığında bayağı ilginç olduğunu gördüm.
DORIS Adı ‘Amber’ mı?
GEORGE Maalesef.
DORIS Bu çayda bir şey eksik.
(DORIS hızla viski şişisine gider, bardağına bolca koyar.)
GEORGE Vergi iadesi konusunda yardıma ihtiyacı vardı, öyle tanıştık.
DORIS Ve yükselen Venüs’ünü beğendi, öyle mi?
GEORGE Hayatıyla ilgili yardıma ihtiyacı varmış. (DORIS bardaktakini bir dikişte bitirir. Bardağı tekrar doldurur.) Bayağı iç açıcı biri. (Kıkırdar.) Onu Üçüncü Richard’a götürmek istedim, ama öyle dizilerden hoşlanmadığını söyledi. (DORIS ona boş boş bakar.) Şey, öyle fazla eğitim filan görmemiş – yani resmî olarak. (DORIS oturur, yüzünde donuk bir ifade vardır.) Ama başka nitelikleri var. (GEORGE cüzdanından bir resim çıkarır, DORIS’e uzatır.) Al –belki görmek istersin.
DORIS Bunu niye daha önce söylemedin?
GEORGE Harry’den bahsetmek istiyordun.
DORIS Aa, evet, Harry. Bazen düşünüyorum da, seks Tanrı’nın hınzır bir şakası galiba.
GEORGE Her neyse. “Kapıdan girer girmez söylemek doğru olmaz,” dedim.
DORIS Yani itiraf edip kaçmak istemedin?
(DORIS resme bakar.)
GEORGE Eee, nasıl buldun? Tuhaf bir halin var.
DORIS George, süt kutularında resmi olan kayıp çocuklardan biri gibi!
GEORGE Bak, fazla sıradan biri sanmış olabilirsin – ama aslında değil. Kişilik sahibi. Evet, bazı saçma, saf düşünceleri var, ama bu sadece kimlik edinmek için bir yöntem. O saçmalıkları saymazsan beni deli gibi isteyen hassas, şefkat dolu bir kız kalıyor geriye. Bak –
DORIS Lütfen, daha fazla dinlemek istemiyorum! Gerçekten istemiyorum!
GEORGE Ama sana her zaman her şeyi söyleyebildim. Sen dostumsun.
DORIS Dosttan fazlasıyım.
GEORGE Evet, çok özelsin ve-
DORIS Özel değilim. Sıradan bir hayat yaşayan, iflah olmayacak şekilde geleneksel bir kadınım. Seninle ilişkim hayatımın tek olağanüstü olayı. Buna buluğ çağındaki bir aptalla cinsel maceralarını dinleyemeyecek kadar çok değer veriyorum!
GEORGE Onunla evleneceğim, Doris.
DORIS Ne?
GEORGE Evleniyoruz.
(DORIS bir an ona bakakalır.)
DORIS (Nihayet) George, bu korkunç şakalarından biri mi?
GEORGE Başkasının da beni sevebileceği bu kadar inanılmaz bir şey mi?
DORIS Tabii ki değil. Senede bir kez benimle görüşmenin duygusal ihtiyaçlarını gideremeyeceğini biliyordum. Eninde sonunda biriyle tanışacağını tahmin ediyordum ama… George, bu kızı okul servisine bindirmen gerekir.
GEORGE (Kendini savunarak.) Olabilir, belki de onun bir babaya benim de bir kıza ihtiyacım var. Bunda yanlış olan ne?
DORIS Kızın var zaten.
GEORGE Debbie’yle konuşmuyoruz artık.
DORIS Niye?
GEORGE Amber’ın yüzünden. Yüz kızartıcı suçtan mahkemeye verilmem gerekiyormuş.
DORIS Peki ya Chris?
GEORGE Cumartesi geceleri Amber’ın arabayı kullanmasına izin verip vermeyeceğimi sordu. Espri yapmak o kadar kolay ki!
DORIS Bu seni bir an durup düşünmeye itmiyor mu peki?
GEORGE Of, Tanrı aşkına, Doris! Bunun beni nasıl bir duruma soktuğunu bilmiyorum mu yani? Ben çoğu zaman kendini beğenmiş, saçma sapan, özgüvensiz bir adamım ama aptal değilim. Nasıl salak durumuna düştüğümü biliyorum.
DORIS Peki neden evleniyorsun o zaman?
GEORGE Çünkü hamile.
DORIS (Bir an durur.) Babası sen misin?
GEORGE Eli kanlı katilmişim gibi bakma bana. Bende hâlâ sperm kaldığını bile bilmiyordum; o tarafımın örümcek tuttuğunu sanıyordum. Her neyse, bebeği istiyor, kararlı. (Bir an durup birbirlerine bakarlar.) Tamam, artık biliyorsun – kusursuz değilim.
DORIS (Sinirli.) Onu seviyor musun?
GEORGE Bir bakıma. Özel bir şekilde.
DORIS Peki o seni seviyor mu?
GEORGE Şey, galiba önceleri bana sadece acıyordu. Ama sonra – Amber’ın zor bir hayatı olmuş; anası babası o daha bebekken boşanmış, hep iki taraf arasında top gibi atılıp durmuş. Biliyorum, ilk bakışta tuhaf bir çiftiz, ama aslında aynı şeyi istiyormuşuz.
DORIS Neymiş o?
GEORGE İstikrar –yuva, aile. Benim de ona ihtiyacım var. Bak, seninle aramızda olan her şeye ben de çok değer veriyorum, ama ikimiz de bunun gerçek dünya olmadığını biliyorduk. Bir gün biteceğini de biliyorduk, öyle değil mi? (DORIS hiçbir şey söylemez.) Keşke zamanlama bu kadar kötü olmasaydı.
DORIS (Donuk.) Zamanlama mı?
GEORGE Harry’le olan şu mesele. Gerçekten zor bir dönemden geçiyorsun ve keşke ben… keşke sana sarılıp moralini düzeltebilsem. Üzüldüm.
DORIS Ben de.
(DORIS uzaklaşır.)
GEORGE Doris –
DORIS (Sarsılmış.) Daha yeni fark ettim: bavul getirmemişsin.
GEORGE Amber’a bizden bahsettim ve çok duygulandı. Çok… romantik biri. Buraya gelip vedalaşmam gerektiğini anladı. Lütfen hakkını helal et, Doris, ve bize mutluluk dile. (Bir an durur.) Senin ne düşündüğün benim için çok önemli.
DORIS Bir dakika. Buraya gelip bana bir… hippy’yi hamile bıraktığını söylüyorsun, sonra da benim size mutluluk dilememi istiyorsun, öyle mi? Ne diyeyim yani? “Huzur içinde git, oğlum, ve artık günah işleme,” mi diyeyim?
GEORGE Sadece benden nefret etmediğine dair bir işaret istiyorum. Seni hâlâ seviyorum, Doris. Daima da seveceğim.
DORIS Yapma bunu, George.
GEORGE Neyi?
DORIS Ağlamaya başlama. Bari bırak da o da bana kalsın! Yeni sevgilisi, yeni çocuğu, yeni hayatı olan sensin. Her şeye sahip olamazsın; en azından ağlama işini bana bırak.
GEORGE Şunu söylememin yararı olur mu acaba? Eğer bu durum olmasaydı, önünde diz çöker, benimle evlenmen için sana yalvarırdım.
DORIS (Sakin.) Defol, George.
(GEORGE başını sallar, kapıya yürür, döner.)
GEORGE Asla böyle biteceğini düşünmemiştim.
DORIS Ben de öyle. İlişkimizin gözyaşıyla biteceğini sanıyordum, böyle patırtıyla değil.
GEORGE (Nazik.) Son sözü hep sen söylersin.
(GEORGE çıkar. DORIS bir an kıpırdamadan kalır, sonra amaçsızca odada dolaşmaya başlar. Piyanonun başında durur. Aklı uzaklarda, tek parmağıyla “Seni Her Görüşümde”’nin melodisini çalar, bu sırada sahne yavaşca kararır.)
Perde.
3. Sahne
(ZAMAN: Şubat, 1981.)
(PERDE AÇILIRKEN: Oda boştur, ama DORIS’in eşyası meydandadır. GEORGE, üstünde yağmurluk ve şapkayla, açık olan dış kapıdan girer. Bir elinde bavul, diğerinde içinde uyuyan bir bebek olan bir puset vardır. Bebeği göremeyiz. Bavulu yere koyar, etrafa bakar, banyoya gider, bakar; bebeği nereye koyacağını bilmeden bakınır. Sonunda puseti yere, piyanonun altına bırakır. Yağmurluğunu ve şapkasını çıkarır, ve artık saçını boyamadığını görürüz. Camdan dışarı bakar, bavula doğru yürümeye başlar, gözü kirişe takılınca durur. Üç kez kendini yukarı çeker, ama son seferki kadar kolay değildir; kendini bırakır, yere düşer, derin derin nefes alır. Bavulu açar, bir sürü bebek bezi ve bebek maması çıkarır; banyoya gitmek için çıkar. DORIS, üstünde eşofmanla girer, koşudan döndüğü için nefes nefesedir. GEORGE geri gelirken DORIS terini silmektedir. Sinirden kaynaklanan fazla enerjisi ve manik olabilecek davranışı duygusal bir çöküşün eşiğinde olduğunu göstermektedir, ama bu ilk önce anlaşılmaz. Bir an birbirlerine bakarlar.)
DORIS Saçına n’oldu?
GEORGE Amber beni terketti.
DORIS Saç boyanı da mı götürdü?
GEORGE Başka bir erkekle kaçtı.
DORIS Üzüldüm, George. Gerçekten.
GEORGE Önemli değil. Doğrusu biraz rahatladım.
DORIS Yani artık rahat rahat kırmızı et yiyip göbeğini içe çekmeden dolaşabiliyor musun?
(GEORGE ona gülümser.)
GEORGE Tanrım, seni çok özledim.
DORIS Ben de seni.
(Birbirlerine yaklaşıp sıkıca sarılırlar.)
GEORGE Şey bir duygu bu… sana böyle sarılmak.
Bana çok yakın bir duygu.
DORIS E o kadar olsun artık.
GEORGE Kokun bile aynı.
DORIS Her zamanki parfüm.
GEORGE Adı neydi?
DORIS ‘Günahım.’
(DORIS bir an GEORGE’a bakar.)
GEORGE N’oldu? Berbat görünüyorum, değil mi?
DORIS Yoo, iyi görünüyorsun, George.
GEORGE E tabii. Ne derler biliyorsun: hayatta üç dönem vardır – gençlik, orta yaşlılık, ve ‘iyi görünüyorsun’ dönemi. (DORIS’i inceler.) Sen zayıflamışsın. Koşudan dolayı mı?
DORIS O ve başka şeyler.
(DORIS el çantasına gider, sigara çıkarır.)
GEORGE Ne tarz şeyler?
DORIS Şu an bahsetmek istemiyorum. (Çantasının içinde kibrit aramaktadır.) Beni o yüzden mi görmek istedin? Seni terk ettiği için mi?
GEORGE Telesekreterine bıraktığım mesajda öyle demedim mi?
DORIS Hayır, şöyle dedin: “Ben Rahip Micheal O’Herlihy, bu sene dua grubuna gelebileceğinizi gerçekten umuyorum.” Sahi, İrlanda aksanın berbat.
(DORIS kibrit aramaktadır, dolanır.)
GEORGE Harry’nin bir şeyden şüphelenmesini istemedim. Sahi, o nasıl?
DORIS Harry… iyi.
GEORGE Onunla şu kadına n’oldu?
DORIS Ne? Ha, tahminime göre ilişkileri bitti. Kadın kocasını terk etti.
GEORGE Bu onların durumunu kolaylaştırmaz mı?
DORIS Hayır, onun bekâr olması aralarındaki ilişkinin tüm heyecanını yok etti. Son duyduğuma göre Arizona’da kozmetik mağazası olan biriyle yaşıyor.
GEORGE Gerçekten ilişkileri var mıymış? Kesin olarak öğrenebildin mi?
DORIS Yoo. Hem olaya daha geniş açıdan baktarsak, tamamen önemsizdi.
GEORGE Vaaay, pek bir alaycı olmuşuz.
DORIS İnsanların evlilik dışı ilişkileri oluyor, George. Bu insan tabiatında var.
GEORGE Yani hâlâ berabersiniz?
DORIS Evet. Bu günlerde anlaşıyoruz. Daha iyiyiz.
GEORGE Paul hakkındaki şeyi öğrendi mi?
DORIS (Başını sallar.) Öğrenmediği tek aile sırrı biziz.
GEORGE Peki kabul etti mi?
DORIS Tahminimden daha iyi karşıladı. Kabul etmesi zaman aldı ve hâlâ herkese Paul’un “müzmin bekâr” olduğunu söylüyor ama sanırım artık kabullendi. Zamanla değişiyor her şey.
GEORGE Biliyor musun, onunla tanıştım.
DORIS Kimle?
GEORGE Paul’la. (DORIS kibrit aramayı bırakıp GEORGE’a döner, bakar.) Yani, en azından gördüm.
DORIS Nerede?
GEORGE Tuvalete giderken.
DORIS Ne?
GEORGE Uçakta. New York’a uçuyordum, pilotların isimlerini anons ettiklerinde “Belki de o,” dedim. Pilot kabininden çıkınca gösterdiğin resimlerden tanıdım.
DORIS Peki n’aptın?
GEORGE Koltuğumda iyice aşağı kaydım ve yüzüme bir uyku maskesi taktım. Uçuş boyunca çıkarmadım.
DORIS Niye? Seni asla tanıyamazdı.
GEORGE Haklısın tabii. Sadece maskeyle kendimi daha güvende hissettim. (DORIS kibrit aramaya devam eder.) İtiraf ederim, oğlunu görmek bana gerçekten tuhaf geldi.
DORIS Tuhaf mı? Yani suçluluk mu duydun?
GEORGE Tamam, suçluluk duydum. Hepimiz bir şekilde birbirimizi etkiliyoruz.
DORIS Biz kimseyi incitmedik.
GEORGE İyi de insan sadece kendinin olduğu bir akvaryumda yaşamaz ki. Farkında olmadan hareketlerimiz şu veya bu şekilde başkalarını etkiler. Sen ilişkimizle ilgili hiç suçluluk duymuyor musun?
DORIS Yahu ben Katolik yetiştirildim.
GEORGE Peki bu durumla nasıl başa çıkıyorsun?
DORIS Uzun süre önce suçluluk duyarak yaşamanın sensiz yaşamaktan daha kolay olacağına karar verdim. (Kibrit kutusu bulmuştur, ama içi boştur.) Lanet olsun! Kibritin var mı?
GEORGE Tabii ki yok. Ne zaman sigara içmeye başladın?
DORIS Hatırlamıyorum.
GEORGE Son çıkan tıp dergisini okumadın mı –
DORIS George, üstüme gelme. Sigara içiyorum, o kadar.
GEORGE Ama önce koşuya çıkıp sonra sigara içmek hiç mantıklı–
DORIS Keser misin? Sadece… kes artık! Ne biçim bir yer burası, kahrolası bir kibrit bile-
GEORGE Doris –
(GEORGE, DORIS’in bebeği uyandırmasından korkarak parmağını dudağına götürür.)
DORIS Neden beni susturuyorsun? (Kibrit bulur.) Ah, harika. (Sigarayı yakar, derin bir nefes çeker; GEORGE’a bakar, GEORGE onu izliyordur. DORIS uyarır.) Bir kelime daha edersen giderim.
(Bir an sessizlik.)
GEORGE Biliyorsun ki nikotin gibi bir uyuşturuya alışmak çok tehlikeli.
DORIS Uyuşturucu değil.
GEORGE Doris –
DORIS Uyuşturucu sayılmaz!
GEORGE Sesini alçaltır mısın?
DORIS Kimi uyandıracağım ki? Komşuları mı?
GEORGE Sonra bırakması çok zor, biliyorsun.
DORIS Bilmez miyim.
GEORGE Sigarayı düşünmekten kurtulmak bile yıllarımı aldı. Ayrıca bu tutku öncelikler konusunda insan allak bullak ediyor. Bir keresinde, sigarayı bıraktıktan iki sene sonra, bir restorandaydım. Baktım, güzel, seksi bir kadın. O an fark ettim ki sigarayı kadından daha çok istiyorum.
DORIS Ya şimdi?
GEORGE Şimdi seni istiyorum.
DORIS Gönül almayı iyi bilirsin. Ama daha yeni ilişkiden çıkmış birinden yararlanmak ister miyim, bilmem. Ee, n’oldu?
GEORGE Ne? Ha, Amber’dan mı bahsediyorsun?
DORIS Bu kurtarma operasyonunun sebebi o değil mi? Sorun senin bu dönemi rahat atlatman değil mi? Tanrım, kül tablası da mı yok burada? (Etrafa bakınır.) İnanmıyorum. Yaşlı Chalmers her zaman baca gibi sigara içer. Sahi, kaç yaşında şimdi o?
GEORGE Chalmers mı? Seksenlerinde olmalı.
DORIS Günde iki paket için hiç de fena değil.
GEORGE Büyük ihtimalle içine çekmiyordur.
DORIS (Kültablası aramayı bırakır.) Amaaan, her neyse, bardağı kullanırım. Şey… ha, Amber’dan bahsediyorduk.
GEORGE Facianın tümünü mü istiyorsun?
DORIS Yoo, tümünü tahmin edebiliyorum.
GEORGE Ya?
DORIS Sık anlatılan bir hikaye, George. Lolita’yı okumadın mı?
GEORGE Öyle değildi. En azından, tam olarak öyle değildi. En başta gayet iyi anlaşıyorduk. Tabii yaş farkından dolayı çıkan sorunlar vardı. Ama bu doğaldı. Bir de bazı rahatsız edici huyları vardı; mesela “İntihar etti” yerine “Kendini intihar etti,” gibi laflar edebiliyordu. Yani bu ne demek şimdi?
(DORIS sigarasını söndürür. Huzursuzdur. Kendine bol miktarda viski koyar.)
DORIS Ee, dil sorunu dışında ne vardı?
GEORGE Daha önce sürekli işi olan biriyle beraber olmamış; her gün işe gitmeme kızıyordu. Bir süredir meslekî rekabet stresiyle cebelleşiyorum ve “Fazla mesai yapmak iyi olur,” diye düşünmüştüm. Ayrıca ev idaresi hakkında hiçbir fikri yoktu. Yaptığı yemekler de benimkileri – (Durur, DORIS’i tüm bardağı bir dikişte içerken izler.) Doris, saat kaç, biliyor musun?
DORIS Ne fark eder?
GEORGE Sert içki için biraz erken değil mi?
DORIS Sert içki mi? Yirmi otuz yıldır bu lafı duymamıştım. (Bardağını tekrar doldurur.) İster misin?
GEORGE Artık içmiyorum, biliyorsun.
DORIS (Homurdanarak.) Sigara içmez, içki içmez, kırmızı et yemez. Biliyor musun, yirmi sene sonra çok pişman olacaksın.
GEORGE Niye?
DORIS Çünkü hastanenin birinde hiçbir şeyden ölmüş olacaksın!
GEORGE Bu alkol olayı ne zaman başladı?
DORIS Tanrım, Rahip Davidson gibi konuşuyorsun. Her neyse, o kadar da fazla içmiyorum.
GEORGE İyi bari.
DORIS Daha fazla içmek isterdim ama üç bardaktan sonra kendimden geçiyorum. Görünüşe bakılırsa, artık alkole toleransım bir sivri sineğinki kadar zayıf. Bir partiye giderken taşınması gereken tek kişi benim.
GEORGE Neden içiyorsun öyleyse?
DORIS Unutmak için.
GEORGE Neyi?
DORIS Hatırlayamıyorum. (DORIS kirişin altında durmaktadır ve hiç zorlanmadan kendini yukarı çeker.) Peki sorun ne zaman başladı?
(GEORGE DORIS’in hareketi rahatça yapışını özenerek izler.)
GEORGE Ne? Haa – seks hayatımız doğumdan sonra iyice yok oldu. Biliyor musun, doğum sırasında babanın odada olması bekleniyor artık! Ne yani şimdi bu? Seks hayatını köreltmek için yeni bir yöntem mi? İnan bana, hiç hoş bir manzara değil.
DORIS Üç kez doğum yaptım, George.
GEORGE Ama ona bakmak zorunda kalmadın. Üstelik ilaç vermişlerdi. Çok ilginç: Hastane önlüğü giymiş genç babalar suratlarında hayret ve esrarengiz bir ifadeyle etrafta dolaşıp ‘doğum mucizesi’ ve ‘transandantal, aşkın bir tecrübe’ hakkında laflar mırıldanıyor. Bekleme odasında oturup poker oynamayı tercih etmezler mi yani?
DORIS Ama sen odada kaldın.
GEORGE Sonuna kadar kalamadım. Bayıldım. Şey, aslında gerçekten bayılmadım; rol yaptım. Herkes için daha iyi olur diye düşündüm.
DORIS Ama Georgina’nın doğumunda ebelik ettin.
GEORGE O âcil bir durumdu, hem açıktaki tek rol ‘kahraman’ rolüydü. Tanrım, nefes almakta zorlanmıyorsun bile.
DORIS Her gün spor salonuna gidiyorum.
GEORGE Biliyor musun, bu çılgınca bir şey: Sigara içiyorsun, içki içiyorsun, ama spor da yapıyorsun.
DORIS Tutarlı olmak gibi bir iddiam hiç olmadı.
GEORGE Niye her gün spor salonuna gitmek zorunda hissediyorsun kendini?
DORIS Stres atmak için. Düşünmemek için. Devam et, George, dinliyorum.
GEORGE Gerçek sorunlar doğumdan üç ay kadar sonra başladı.
(DORIS durur, asılı halde kalır.)
DORIS Kız mı, oğlan mı?
GEORGE Kız.
DORIS Adı ne?
GEORGE Doris.
(DORIS bir an GEORGE’a bakar, yere iner, ayaktadır.)
DORIS Adını ‘Doris’ mi koydun? (GEORGE başını sallar.) Karın bundan rahatsız olmadı mı?
GEORGE Şey, pazarlık kolay olmadı.
(DORIS inanamadan başını sallar, içkisini bitirmeye gider.)
DORIS Annemin ifadesiyle, George, “çok âlemsin.” Beraber kaçtığı adamı tanıyor musun?
GEORGE Antrenörüm Boris.
DORIS Hmm, bazen gençlik olgunluğu mat ediyor.
GEORGE Boris benden birkaç yaş büyük. Daha iyi kondisyonda, hepsi bu.
DORIS Ay, George, gerçekten üzüldüm.
GEORGE En kötü şey ne biliyor musun? Onu özlüyorum. Özlememem gerek, biliyorum. Kurtulmam iyi oldu, onu da biliyorum. Ama özlüyorum işte, ne saçma değil mi? Yani benim neyim var?
DORIS Kızını sık görüyor musun?
GEORGE Onu bende bıraktı.
DORIS Bebeği bıraktı mı?
GEORGE Oyunculuk kariyerine atılmak için, bir çocuk dezavantaj olabilirmiş. (Bir an.) Bak, Doris, biraz önce sana ufak bir yalan söyledim. Adını Doris koymadık. Ben Amber gittikten sonra adını değiştirdim.
DORIS Önceki adı neydi?
GEORGE ‘Çilek.’
DORIS Hmm, seçmek gerçekten zor, ama galiba ‘Doris’ burun farkı ile yarışı kazanır. (Bir sigara alır.) Onunla nasıl ilişki kuruyorsun?
GEORGE Pek kolay değil. Minik bir bebeğe bakamayacak kadar yaşlıyım. Sanırım annesini özlüyor. Gece yarısı ağlıyor. Bebek bakıcısı buldum, ben işteyken ona bakıyor. Ama bir türlü yeterince uyuyamıyorum. Onu sevmediğimden değil; seviyorum, ama onun için en iyisini istiyorum ve bu durum en iyisi değil. (DORIS sigarayı yakarken.) Doris, elin titriyor.
DORIS Biliyorum. Ama bu yepyeni bir hayatın düzeltemeyeceği bir şey değil.
GEORGE Biliyor musun, son zamanlarda küçük bir fantezim var.
DORIS Neymiş o?
GEORGE Sen benimle evlenip küçük Doris’in annesi oluyorsun.
DORIS Ne?
GEORGE Tamam, evlenme bölümünü unut. Sadece annesi ol. Biliyorum,kulağa çılgınca geliyor, ama neden olmasın? Tabii Harry’e bir izahat şey bulmamız gerekir, ama o zaten çocuk severmiş; hep öyle demez misin?
DORIS Biliyor musun, daha çok uyusan iyi edersin.
GEORGE Bak, son birkaç senedir hayatında yapacak fazla şeyin olmadığını, kimsenin sana ihtiyacı olmadığını söylüyorsun.
DORIS Bir dakikaaa! Bu yüzden mi adını Doris koydun? Belki bu şekilde onu evlatlık alırım diye mi?
GEORGE O kadar da değil.
DORIS Ne kadar peki, George? Ayrıca bir çocuk daha isteyebileceğimi nasıl düşünebilirsin?
GEORGE Çünkü harika bir annesin.
DORIS Neyim? Harika bir anne mi? (Gülmeye başlar.) Ben mi harika bir anneyim? Şaka mı yapıyorsun? (Gülme sesi yükselir, kontrolden çıkmaktadır, sinirlidir.) Gerçekten yanlış kapıyı çaldın, koçum.
GEORGE Doris, sorun ne?
DORIS Ben dünyanın en kötü annesiyim! Ben… (Elindeki bardak kırılır. Donuk bir ifadeyse parmaklarına bakar.) Bakar mısın şuna? Şimdi de elimi kestim. Kötü şeyler bitmek bilmiyor! (GEORGE havlu almaya gider.) Neyse, en azından tentürdiyota ihtiyacımız yok; viskiyle…
GEORGE Sakin ol, Doris. Otur buraya ve sakin ol. (GEORGE DORIS’in yanındadır.) Ver, bakayım şuna. (GEORGE DORIS’in parmağını ağzına sokar, emer. Sonra havluyla sarar.)
DORIS George, ben hayatı allak bullak olmuş kahrolası bir kadınım. (Birbirlerine bakarlarken bebek ağlama sesi duyulur.) Ne… neyin nesi… bu?
GEORGE Doris. (DORIS boş boş bakar.) Bebek. Piyanonun altında.
DORIS Buraya bebek mi getirdin? Gizli bir ilişkiye – bebek mi getirdin?
GEORGE Ona bayılacaksın. (Piyanoya gider.) Tamam, hayatım, baban burada. (Durur, bebeği alır.) Gel de adaşınla tanış. (DORIS’e yaklaşır.) Galiba altını değiştirmek gerekiyor. Bir dakika tutar mısın?
DORIS Yo, George, iyi bi fikir değil bu.
GEORGE Nedenmiş?
DORIS Çünkü… bu alanda epeydir pratiğim yok. Üstelik-
(GEORGE bebeği kucağına verince DORIS durur.)
GEORGE Hemen dönüyorum.
(GEORGE banyoya gider. DORIS ifadesiz bir suratla bebeğe bakar.)
DORIS Görünüşünde sorun yok. Diğer taraflarını bilemiyorum doğrusu. Salak bir anne ve gerçekten deli bir baba.
GEORGE (Kulisten.) Ne dediğini duydum!
(DORIS bebeğe bakakalır. Gözleri dolar, yanaklarından aşağı yaşlar süzülmeye başlar; ama yaşları umursamaz, sessiz kalır. GEORGE girer, elinde bir şişe ve bebek bezi vardır.)
GEORGE Bu sorunumuzu halleder. (DORIS’in yüzünü görüp durur.) Doris, neden ağlıyorsun?
(DORIS GEORGE’a bakmaz ve konuştuğunda sesi hissiz, donuktur.)
DORIS Çünkü senin bir kızın var ve galiba ben benimkini kaybettim.
(GEORGE yavaşça oturur.)
GEORGE Georgina’yı mı? (DORIS hâlâ bebeğe bakarak başını sallar.) N’oldu?
DORIS Ne zaman başladı bilmiyorum. Okulda notlarının düşmeye başladığını biliyorum, ama hiç bir zaman iyi bir öğrenci değildi zaten. (Dalar gider.) Sonra içki şişelerimiz yok olmaya başladı. Ben Harry’nin daha çok içtiğini sandım ve herhalde o da benim. Hiçbirimiz olayı Georgina’ya bağlamadık. (Kafası başka yerdedir, bebek hakkında konuşur.) Gözlerini senden almış, George. Kahverengi. Sonra bir gece âcil servisten telefon geldi. Bir partideymiş, kocaman bir cam kapının içinden geçmeye çalışmış. Yara bere içindeydi. Doktor bizi kenara çekti, “Kızınızın eroin kullandığının farkında mısınız?” dedi. Harry’in ifadesini asla unutmayacağım. (Bebeğe konuşur.) Bana öyle bakma -şişen bende değil. (Bir an.) Bir kliniğe yatırdık. Her şey iyi gidiyordu, biz de onu eve getirdik. Harry çok anlayışlıydı; herkes harikaydı. Birbirimize sımsıkı sarıldık ve tekrar bir aile olduk. Hatta Harry’le aramda bile bir yakınlaşma oldu. Sonra bir gece Georgina kendini öldürmeye kalktı. Aşırı doz almış. Bebeklerin böyle parmak tutması tuhaf. Güçlü. (Konsantre olmaya çalışırken suratı asılır.) Ne diyordum? Ha evet: Onu yoğun terapiye soktuk. Manik-depresifmiş. Lithium verdiler. Biraz düzeldi. Ama sonra ilaç almamaya başladı. Manik anları özledi herhalde. Sonra ortadan kayboldu. Çok zor günler yaşadık. Telefon her çalışında… Harry bir aziz gibiydi. İyi bir bebek, değil mi? Ama bebekler bu yaşta fazla ağlamaz zaten. Bir gece telefon çaldı. Tutuklanmış. Muhabbet tellallığından. Polis onu San Francisco’da bulmuş. Sokakta. Tekrar kliniğe yatırmak gerekti. Bizimle konuşmayı, hatta görüşmeyi bile reddetti. Sonra bir gece yine yok oldu. Beş ay oldu gideli. (Bebeğe.) Hoş bir masal, değil mi, ufaklık?
GEORGE Kızın genç, Doris. Korkma, atlatır.
DORIS Tabii dayanır, bedensel olarak. Hepimiz her şeyi atlatırız. Ama o… gitti.
GEORGE Doris, bu senin suçun değil.
(DORIS ilk defa GEORGE’a bakar.)
DORIS Kızım uyuşturucu bağımlısı olmuş, ben fark bile etmedim. Peki neden, biliyor musun? Çünkü yanında değildim. Ya okuldaydım, ya da iş başında yemek servisiyle meşguldüm. Ya yemek dersi veriyordum ya da yazarlık derslerine gidiyordum. Ev dışında her yerdeydim. İşte bu yüzden senin benim harika bir anne olduğumu söylemen o kadar komik ki!
GEORGE Doris-
DORIS Ben iyiyim, George. Ama bu bebeğin altı ıslak. (GEORGE bebeğin altını değiştirirken kullanılan plastik örtüyü alır, yatağa, yeni bezin yanına serer. Onu izlemekte olan DORIS’e döner.) Bak, doğrusu – bu odada bir bebeğin altını değiştireceğin hiç aklıma gelmemişti. Harry’nin dediği gibi, “Hayat pek bir tuhaf, değil mi?” Gerçekten öyle şeyler söylüyor. Eskiden dalga geçerdim ama şimdi bayağı… sevimli buluyorum. (Bir an.) Bak sana ne diyececeğim… Bu bebeği ve… (Sesi sonunda titremeye başlar) sevdiklerini sımsıkı tut… ve sakın bırakma.
(GEORGE, DORIS’in yanına çöker, ona ve bebeğe sarılır, sahne yavaşca kararır.)
Birinci perdenin sonu.
II. PERDE
1. Sahne
(ZAMAN: Şubat ayında bir akşamüstü, 1986.)
(PERDE AÇILDIĞINDA: GEORGE yalın ayaktır; altında pantalon, üstünde gömlek, onun üstünde eski püskü havlu bir robdöşambr vardır. Telefona konsantre olmuş şekilde bakmaktadır. Derin bir nefes alır, ahizeyi kaldırır, bir kağıt parçasında yazılı olan numaraya bakar ve arar.)
GEORGE (Telefona.) Evet, Frank Hancock’la görüşebilir miyim acaba? A, merhaba.. Ben George Patterson. Sizi evde rahatsız ettiğim için özür dilerim, ama geçen hafta konuştuğumuz iş hakkında bir karara vardınız mı diye merak ettim. Ofisinize bir kaç mesaj bırakmıştım, ama… (Kötü habere tepki verir.) Anlıyorum… Hı… Hı… Hı… Ama ben sadece… yani, elli dokuz yaşındayım. A, tabii, altmış iki. Elli dokuz mu dedim? Nerde o günler!… Ama belki de yaş sorun olmaz? Yani kendi sigortamı yaptırabilirim ve… Bak, açık konuşayım, Frank, durumum çok kötü ve bu işe gerçekten ihtiyacım var. Gerçekten büyük maddî sorunlarım var özel hayatımda, üstelik… Nasıl? Söyleyeceğim hiçbir şey fikrinizi değiştiremez, öyle mi? Peki, vakit ayırdığınız için sağ olun. (Telefonu kapatır.) Aşağılık herif!
(Aklı başka yerde, uzaktan kumandayı eline alır ve odada yeni bir şey olduğunu fark ederiz: bir televizyon. GEORGE televizyonu açar, sesi yükseltir. Hızla kanaldan kanala geçerken zamanın haberleri, komedileri, dramaları, oyun showları, müziğinden kesitler görüp duyarız (eğer film sağlanamıyorsa, sadece duyarız.) DORIS GEORGE’un aksine gayet şık giyinmiş olarak banyodan odaya girer.)
DORIS George, şunun sesini kısar mısın? (GEORGE duymaz.) George? (Hâlâ duymamaktadır.) Tanrı aşkına, George. (Televizyona gidip sesi kısar.) Taa şehir merkezinden duyabilirler! Televizyonu kapatabilir miyim acaba?
GEORGE Niye olmasın? Otuz yedi kanal var ve izleyecek bir şey yok. (Televizyonu kapatır.) Bu kahrolasıca şeyi kim koydu ki buraya?
DORIS Genç Chalmers’ın hanı çağdaşlaştırma çabası. (Aynada kendine bakar.) Neyse ki piyanoyu çıkarmamış.
GEORGE Babası hayattayken asla yapamaz, ama o öldükten sonra bakarsın tuvaletin oturma yerine hijyenik bant koydurur.
(DORIS dönüp GEORGE’a bakar.)
DORIS Ee, ne diyorsun?
GEORGE Ne hakkında?
DORIS Görünüşüm hakkında.
GEORGE Çok etkileyici. Pahalı gözüküyor.
DORIS Pahalı.
GEORGE Vay be!
DORIS Biraz şıklaşmaya karar verdim.
GEORGE Niye?
DORIS Bir gün sokakta yürüyordum ve bir dükkanın camında kendimi fark ettim. “Şahane Hayat” filmini hatırlıyor musun? (GEORGE başını sallar.) Oradaki Donna Reed, Jimmy Steward’la tanışmasaydı nasıl olurdu, işte öyleydim.
GEORGE Biliyorsun ki öldü.
DORIS Kim?
GEORGE Donna Reed. (Uzaktan kumandayı televizyonun üstüne koyar.) Ben deliriyor muyum yoksa televizyon gerçekten eskiden daha mı iyiydi?
DORIS Belki daha masumdu.
GEORGE Daha neydi?
(GEORGE’un bir işitme sorunu vardır, ama bunu zamanla anlayacağız.)
DORIS Masum.
GEORGE Hayır, daha iyiydi. Her şey daha iyiydi, televizyon niye olmasın?
(DORIS konuşmaya devam ederken pahalı mücevherler takar.)
DORIS İzlemek zorunda değilsin, George.
(GEORGE oturur ve eline tırnak makası alır.)
GEORGE Değilim. Zaten siyah-beyaz bir şey bulana kadar kanal değiştiriyorum. Böylece gençliğimin seks sembollerini tekrar görme şansım oluyor. Ayrıca küçük Doris’i küfür dolu açık saçık sahnelerden koruyorum. En azından yuvaya gidene kadar.
(GEORGE ayak tırnaklarını kesmeye başlar.)
DORIS O nasıl?
GEORGE Âşık oldu.
DORIS Şanslı delikanlı kim?
GEORGE Kurbağa Kermit.
DORIS Zevk sahibiymiş. Ona bu hafta sonu kim bakıyor?
GEORGE Büyükannesi çok zengin olan bir arkadaşı var. Çocuklara bayılıyor ve yaz kampına benzeyen bir arazisi var, çocuklar orada.
(DORIS aynadan döner.)
DORIS Anlaşılan… (Ayak tırnaklarını kesmekte olduğunu görür.) George, n’apıyorsun?
GEORGE Tırnaklarımı kesiyorum.
DORIS Tanrım!
GEORGE N’oldu ki?
DORIS Sonunda bu hale mi düştük?
GEORGE Neden seni rahatsız ediyor?
DORIS Çünkü hiç romantik değil. Sen yakında burun kıllarını da kesersin!
GEORGE Doris, birbirimizi otuz beş senedir tanıyoruz. Yani niye bu kadar büyütüyorsun? Beraber duş yapardık.
DORIS Evet de o hijyenik sebeplerden dolayı değildi! Şey içindi… Yahu, şunu bırakır mısın lütfen?
GEORGE Affedersin. (Tırnak makasını bırakır.) Biliyor musun, hepsi öldü.
DORIS Kim?
GEORGE Gençliğimin seks sembolleri.
DORIS Giyinsen iyi olur, yoksa yemeğe geç kalacağız.
(GEORGE robdöşambrını çıkarır, kravat takar, konuşma esnasında çorap ve ayakkabı giyer vb.)
GEORGE Vera Ellen, Gloria Graham, Ann Sheridan, Veronica Lake, Betty Grable, Marilyn Maxwell, Linda Darnell. Hepsi gitti.
DORIS Yo, galiba Linda Darnell hâlâ hayatta.
GEORGE Hayır, 1965’te Chicago’da bir yangında
öldü.
DORIS Sen nereden biliyorsun?
GEORGE Elimde değil. Gazetenin kendiliğinden ölüm ilanları sayfasına açıldığı yaşa geldim. Ayrıca insanlar nasıl ölmüş, bilmek önemli.
DORIS Neden?
GEORGE Nelere dikkat edeceğini bilmek için.
DORIS Onlar senin için seks sembolüydü, öyle mi?
GEORGE Hayır, aşk sembolü. O zaman pek seks sembolü yoktu. Yani Joan Caulfield gerçekten biriyle yattı mı sanıyorsun?
DORIS Tabii. Üstelik hâlâ yatıyordur. En azından, büyük ihtimalle öyle. Duyduğuma göre birçok insan hâlâ seks yapıyor.
GEORGE Ölü olanlar hariç.
DORIS Günlerini böyle mi geçiriyorsun, George?! Tembel tembel oturup, eski filmler izleyip, ölen aktörler için yas mı tutuyorsun?
GEORGE Sadece aktörler için değil. Kovboy filmleri izlerken “O atların hepsi çoktan öldü!” diye düşünüyorum. Tanrım, bu yaştan nefret ediyorum!
DORIS Hangi yaştan?
GEORGE Bizim yaşımızdan. Yaşlı olmaktan.
DORIS George, o kadar da yaşlı değiliz.
GEORGE Oğlum Chris sakal bıraktı.
DORIS N’olmuş yani? Birçok genç sakal bırakıyor bu günlerde.
GEORGE Ama sakalı beyaz çıktı!! (DORIS kahkaha atar.) Kesene kadar eve girmesine izin vermedim. Bak, biliyorum, hepimiz yaşlanıyoruz, ama yaşlı görünmekten nefret ediyorum.
DORIS Hadi ya’? Tuhaf, oysa birçok kişi yaşlı görünmeye bayılır.
GEORGE Demesi kolay, sen harika görünüyorsun.
DORIS Çünkü ben yaşımı saklamada ustayım. Senelerdir kemer takmadım ve herhalde Oprah Winfrey’den çok rejim yapmışımdır.
GEORGE Şişman değilsin ve her istediğini yiyorsun.
DORIS Sadece seninleyken ve senede bir hafta sonu. Buraya seks için geldiğimi mi sanıyorsun? Kızarmış patates için geliyorum!
(GEORGE ona şefkatle gülümser.)
GEORGE Ailen nasıl?
DORIS (Mutludur.) Georgina döndü.
GEORGE Eve geri mi döndü? (DORIS başını sallar, mutludur.) Ama bu inanılmaz. Kaç sene yoktu – dört sene mi?
DORIS Dört sene, sekiz ay, üç gün.
GEORGE Dönmesine ne sebep oldu biliyor musun?
DORIS Aslında bilmiyorum. Bir kaç ay önce bir gece geliverdi. Bir deri bir kemik kalmıştı, felakat görünüyordu, ama uyuşturucuyu bırakmıştı. Önemli olan da bu. Nasıl bu kararı verdi, umurumda değil. Bir “Seven-Eleven”’da yarım gün çalışıyor. Tam olarak düzelmiş değil ama… neyse.
(DORIS tahtaya üç kez vurur.)
GEORGE Hayatım, bu bu sene duyduğum en güzel haber. (Kollarını uzatır. DORIS gelip sarılır.) Hatta bu sene duyduğum tek güzel haber.
DORIS Her şey o kadar kötü mü?
GEORGE Doris, hiç gazete okumuyor musun? Beyaz Saray’da hâlâ Reagan’la Bush var.
DORIS Sadece iki sene daha, koçum.
GEORGE Ayrıca El Salvador, Nikaragua, uçak kaçırmalar, nüfus patlaması, bir milyondan fazla evsiz barksız, kimsenin tedavi umudu görmediği AIDS’den ölen bir toplum, okullarımızda uyuşturucu satıcıları… Sokakta itin teki suratına silah dayamadan yürüyemiyorsun bile. Ama herkes “Millî Silah Derneğine” ve silah taşıma hakkına bayılıyor! Sakın temelinin 1788’de olduğunu söyleme. İsteyenin misket tüfeği olsun, umurumda değil. Ama her şeyin bir haddi olmalı. Mesela pompalı tüfek istersen, orada dur!
DORIS Hey, sakin ol.
GEORGE Bak, dünyadaki en liberal insan olmayabilirim, ama –
DORIS Hayatım, odadaki en liberal insan bile değilsin. Ne zaman bu kadar huysuz oldun?
GEORGE Demek beni itici buluyorsun.
DORIS Büyüyünce nasıl biri olmak istiyorsan olabileceğini hep
söylerdim. Nasıl olmak istediysen öylesin.
GEORGE Ülkemizde olup bitenlere sen sinirlenmiyor musun?
DORIS İtiraf etmeliyim ki eskiden dalga geçtiğim katı muhafazakârlarla şimdi bazı konularda aynı fikirdeyim. Bu beni biraz rahatsız etmiyor değil.
GEORGE Ben hiçbir zaman katı bir muhafazakâr olmadım. Zaten çocuklarım beni bu konuda solladı.
DORIS Çocukların mı?
GEORGE Kızım da oğlum da açgözlülük dünyasında. Oğlumun kahramanı eskiden Bob Dylan’dı; şimdiyse Donald Trump. Debbie ise bir film şirketinde yönetici; erkek kıyafeti giyip telefonlara cevap bile vermiyor.
DORIS Seni de mi aramıyor?
GEORGE Sonunda arıyor, ama aradığında ya da onu gördüğümde… şey, nasıl desem… bana yaşlı olduğumu hissettiriyor.
DORIS Bir kız evlat bunu yapmamalı.
GEORGE Niye o kuşak her şeyi kendilerinin icad ettiğini sanıyor? Ana-baba olmayı, sporu, seksi, her şeyi! Kendimi dışlanmış hissediyorum. Neden öyle yapıyorlar?
DORIS Biliyorum, kabul etmesi zor, aşkım, ama gün geliyor çocuklarımız bizi etrafta istemiyor artık. A tabii, bizi bir şekilde seviyorlar, bazı durumlarda işe yarıyoruz. Mesela tatilde torunlara bakmakta… Ama bizimle… “takılmak” istemiyorlar.
GEORGE Bu seni rahatsız etmiyor mu?
DORIS Çileden çıkarıyor. Ama, George, şöyle bir düşün: Sen kendi annenle babanla vakit geçirmek ister miydin?
GEORGE Ama biz farklıyız. Bizimle olmak eğlencelidir! (DORIS güler.) Ailenin geri kalanı nasıl? Paul, mesela?
DORIS İyi.
GEORGE Onun için kaygılanıyor musun?
DORIS Tabii kaygılanıyorum. Ama uzun zamandır Larry’le
beraber, bunun için hep kendi kendime “Paul’un
sağlığı tehlikede değil,” diyorum. Ama ruhen zor bir
dönemden geçiyor. O kadar çok arkadaş kaybetti ki!..
(DORIS dalıp gider.)
GEORGE Hâlâ havayollarında mı çalışıyor?
DORIS Hayır, Larry’le birlikte balonla seyahat şirketi kurdu.
Harry de onlarla çalışıyor. Rezervasyon ve ofis işlerine
bakıyor. Bir görsen, çok eğleniyor.
GEORGE Dur bir dakika. Harry Paul ve sevgilisiyle mi çalışıyor?
DORIS Ee, hayatta bazen sorunlar kendiliğinden çözülür.
(GEORGE DORIS’in kolyesini fark eder.)
GEORGE Kolyeyi nereden aldın? Harry’nin hediyesi mi?
DORIS Hayır. Gizli hayranımdan.
GEORGE Kimmiş o?
DORIS Ben.
(GEORGE uzaklaşır.)
GEORGE Çok pahalı olmalı. Bunca para nereden geliyor?
DORIS Arada sırada telekız olarak çalışıyorum.
GEORGE Çok güzel. Kol düğmelerimi gördün mü?
DORIS George, ne dediğimi duydun mu?
GEORGE Ne? Tabii. Telekız olarak çalışıp eğleniyorsun.
(GEORGE kol düğmelerini masada fark eder, onlara doğru yürür. DORIS bir an onu izler, sonra masaya gider; masada bir yığın daktiloyla yazılmış müsvedde kağıt vardır, görünüşe göre dörtte üçü okunmuştur.)
DORIS Ee, nefret ettin, değil mi?
GEORGE Neden?
DORIS Kitabımdan.
GEORGE Bu kanıya nereden vardın?
DORIS Hiç bahsetmedin de…
GEORGE Daha bitirmedim.
DORIS George, kitabı sana beş ay önce yolladım.
GEORGE Evet, şey, aklım başka yerlerdeydi.
DORIS (Kağıtlara bakarak.) Dörtte üçünü okumuşsun.
GEORGE Niye yazdın, Doris?
DORIS Bildiğim bir şey hakkında yazmamı istediler. E benim de bildiğim fazla bir şey yok, ama iyi bildiğim şey otuz beş senedir senede bir hafta sonu gerçekleşen evlilik dışı bir aşk ilişkisi.
GEORGE İtiraf etmeliyim ki inanılmaz bir hafızan var, yani, her şeyi hatırlamışsın. Gerçekten olmuş, olmamış -o ayrı!
DORIS Ne gibi?
GEORGE Tanıştığımızda sana üç yerine sadece iki çocuğum olduğunu söylemedim.
DORIS Bal gibi söyledin. Seni ‘daha az evli’ göstereceğini sanmıştın.
GEORGE Ne saçma!
DORIS Evet, çok saçmaydı, değil mi? E başka?
GEORGE Yani erkek çok… ne bileyim… sinir hastası gibi.
DORIS Ama etkileyici.
GEORGE Aptal. Yani, o saatimle ilgili olay neydi? Hani, saatim bozulmuş da ben hiç yaptırmamışım? Nasıl bir insan üç saat yirmi beş dakika ilerde olan saatle dolaşır?
DORIS Senin gibi bir insan.
GEORGE Artık saat takmıyorum bile.
DORIS Niye?
GEORGE Hep ileri gidiyordu,bir gün ayarlayayım derken bozuldu.
DORIS İşte!
(GEORGE bir an DORIS’e bakar.)
GEORGE Haklı olmaya bayılıyorsun, değil mi?
DORIS Helen’la ilgili hikayeleri kullanmama kızdın mı?
GEORGE Yoo, hatta okuyabilse övüldüğünü hissederdi. Zaten aptal gösterilen tek kişi o değil.
DORIS Ne yani, seni aptal gibi mi göstermişim?
GEORGE Yoo, sadece beceriksiz ve yetersiz.
DORIS Ne zaman?
GEORGE Birazcık… iktidarsız olduğum sırada, Helen şöyle dediğinde: “Amma komik! Bir muhasebeciyle evlenirken ilk giden yerinin gözleri olacağını sanıyordum!”
DORIS (Sırıtarak.) Kusura bakma, o hikaye beni hep güldürür.
GEORGE Benim anlamadığım şey, neden aramızdaki… seks ilişkisini… bu kadar esprili yaptığın.
DORIS Çünkü öyleydi.
GEORGE Zamanında gülmüyordun ama.
DORIS Geriye baktığında komik geliyor. Geriye baktığında her seks ilişkisi komiktir.
GEORGE Ama o kadar… ayrıntılı ki! Bütün bunları yazarken utanmadın mı?
DORIS Hayır, sadece heyecanlandım. Ama tabii itiraf etmeliyim ki o konuda sadece hafızamı kullanıyordum.
GEORGE Hangi konuda?
DORIS Seks, George.
GEORGE Ne?
DORIS Tanrım, bu kelime hiç bir şey hatırlatmıyor mu sana?
GEORGE (Rahatsız.) Evet… yani, sana söyledim… aklım başka yerlerde.
DORIS Sana saldırmıyorum, George. Ama gerçek şu ki ilk defa çarşaflar arasında nefes nefese kalmadığımız bir hafta sonu geçti.
GEORGE Doris, bu halimle gerçekten çok nefes nefese kalırdım!
DORIS Sorun değil, koçum. Aslında ben de pek seks düşünmüyorum. Ne matrak: Sanki odada bi su aygırı var, ikimiz de burada olduğunu biliyoruz ama ondan bahsetmek istemiyoruz.
GEORGE Su aygırı mı? O kadar şişmanlamışım, ha?
DORIS Her zamanki gibi konudan kaçıyorsun.
GEORGE Bu çok doğal, Doris. Yani, uzun süredir birlikteyiz. Otuz beş senedir.
DORIS Yetmiş gün.
GEORGE Ne?
DORIS Birlikte geçirdiğimiz zamana bakarsak.
GEORGE Aa.
DORIS Evli değiliz. Hâlâ seksten biraz olsun hoşlanıyor olmamız lazım!
GEORGE Evli olup olmamak önemli değil. Bak, bir kişiyle seks iyi bir kitap gibidir. İlk okuduğunda âşık olursun. Yine okursun, yine âşık olursun. Bir daha okursun, bir daha, bir daha. Bir süre sonra biraz sıkılırsın, ve değişik şekillerde okumayı denersin. Kitabı yan tutarak, ters tutarak… Ama bir kitabı okumak için kaç değişik yöntem olabilir ki? Yani, nereden bakarsan bak aynı hikayeyi okuyorsun. Tabii benzetme yapıyorum. Anlıyor musun?
DORIS Tabii anlıyorum, benzetme sanatını yazarlık dersinde görmüştüm. Ben bu şekilde ifade etmezdim, ama olsun. Elli dokuz yaşında bir kadınla yatağa atlamanın pek heyecan verici olmadığının farkındayım.
GEORGE Bu ifade tarzına katılmıyorum. Ne demeye çalışıyorsun?
DORIS Maalesef… ışığım azalıyor galiba.
GEORGE Neyin?
DORIS Her kadının -aslında herkesin- içinde bir ışık vardır; bence, kadın kendi cinselliğini inkâr ettiğinde o ışık söner. Kadının cinsel arzusu kaybolduğu için değil de, yaşlandıkça arzusunun uykuya dalması gibi bir tehlike vardır. Eğer kadına cinsel olmayan bir varlıkmış gibi davranılırsa, o da sonunda öyle olur.
GEORGE Sence ben böyle mu yapıyorum?
DORIS George, ne kadar yardım görsek o kadar iyi.
GEORGE Yani önünde ayak tırnaklarımı kesmeyi bırakayım mı?
DORIS Ne güzel bir fikir!
GEORGE Bak, şaşırabilirsin ama ben de kendimi seks objesi gibi hissetmiyorum. (Telefon çalar, ama GEORGE hareket etmez.) Kravat iğnemi bulamıyorum. Sen gördün mü?
DORIS George, yanında duruyorsun.
GEORGE Neyin yanında?
DORIS Telefon çalıyor.
GEORGE Ha, evet. (Ahizeyi kaldırır.) Alo?.. Evet, kendileri burada.
(GEORGE DORIS’e telefonu uzatır, kravat iğnesini fark eder.)
DORIS (Telefonda) Evet?.. Evet, programı aldım. Bence iyi. Hı hı… Salı günü Donahue’nın programı. Carson’dan haber var mı?.. A harika!.. Tabii ki son konuk olmam önemli değil! Çıkacağım “Tonight Show” Tanrı aşkına!.. Harika, yarın konuşuruz. (Telefonu kapatıp GEORGE’a bakar.) Şimdi neyin olup bittiğini öğrendin.
GEORGE Efendim?
DORIS Dinlemiyor muydun?
GEORGE Yoo.
(DORIS bir an ona bakar.)
DORIS George, gücendin mi?
GEORGE Neye?
DORIS “Ama birbiriyle değil”. (GEORGE boş boş bakar.)
Kitaba.
GEORGE Adının anlamı ne?
DORIS “İkisi de evli -ama birbiriyle değil” sözünden geliyor.
GEORGE Ha.
DORIS Bu kadar mı? “Ha”?
GEORGE Ne dememi bekliyorsun?
DORIS Kitaptaki adam sensin. Daha çekici, daha renkli, daha seksi bir karakter -ama sonuçta sensin ve onayını almam benim için önemli.
GEORGE Niye?
DORIS Lanet olsun! Önemli işte!
GEORGE Doris, neyin var senin? Yazarlık dersin için yaptığın bir egzersizi beğenip beğenmemem seni niye bu kadar ilgilendiriyor?
DORIS Kitap basılıyor, George.
GEORGE Basılması için birine para mı veriyorsun?
DORIS Yok, onlar bana para veriyor. Avans bile aldım.
GEORGE Anlamıyorum. Sıradan iki kişininin aşk ilişkisini kim okumak ister?
DORIS İnanmanın güç olduğunu biliyorum ama bizim buluşmalarımız birçok insanın cinsel fantezisi olabilir.
GEORGE Ne diye böyle bir fantezi olsun ki?
DORIS Çünkü bizimki bir bakıma hem evlilik hem aşk
macerası.
GEORGE (Kitabı göstererek) Hangi yayın evi basacak? Körfezdeki ufak bir yayın evi mi?
DORIS Daha büyükçe bir yayın evi. “Random House.”
GEORGE Şaka yapıyorsun.
DORIS Hayır yapmıyorum.
GEORGE (Panikler.) Dur bir dakika! Yani tanıdığımız herkes okuyabilecek mi?
DORIS Senin olduğunu kimse bilmeyecek, George.
GEORGE Ama daha demin dedin ki-
DORIS Suçlu olanları korumak için isimleri değiştirdim. Kendiminkini de. Kimse seninle kitaptaki adam arasında bağlantı kuramaz. Sen söylemezsen tabii.
GEORGE Söylemezsem mi? Söyler miyim yani?
DORIS Yoo.
GEORGE Harry’e ne diyeceksin?
DORIS Güçlü bir hayalgücümün olduğunu söyleyeceğim.
GEORGE O okudu mu?
DORIS O sadece İkinci Dünya Savaşı hakkında kitap okur. Tabii filmi yapıldığında sorun olabilir, ama onu o zaman düşünürüz.
GEORGE Filmi mi? Kitabın filmini mi yapacaklar?
DORIS (Başını sallar.) Seni oynamak için Nick Nolte’u, benim içinse Meryl Streep’i düşünüyorlar, ama daha kesin bir şey yok.
(GEORGE bir an DORIS’e bakar.)
GEORGE Doris, sen yine içmiyorsun, değil mi?
DORIS Gelen telefon “Donahue” ve “Tonight” programlarına konuk olacağımı bildirmek içindi.
GEORGE Seni o kadar ciddiye alıyorlar, öyle mi?
DORIS Bu yüzden senin yorum yapmamana kırıldım. Yani, üslubumun şahaneliği hakkında konuşma yapmanı beklemiyordum, ama seni güldürebileceğini, ya da duygulandıracağını sanmıştım.
GEORGE Özür dilerim, Doris. Son zamanlarda… aklım bambaşka yerlerde.
DORIS Habire bunu söylüyorsun. N’oldu?
GEORGE Çok şey.
DORIS Ne gibi?
(GEORGE bir an ona bakar, oturur.)
GEORGE Tamam. Sana söylemeyecektim ama galiba sağır oluyorum. (DORIS yanına oturur, yüzüne dokunur.) Önemli bir şey değil. Fark eden tek kişi benim -ama testlerden sonra doktor işitme kaybımın olduğunu söyledi.
(DORIS yanağından öper.)
DORIS Sağır olmak seks hayatını etkileyecek mi?
GEORGE (Yüzünü ekşiterek.) Sadece karşımdaki bana evet mi hayır mı dedi -anlamadığım zaman! (DORIS kafasını GEORGE’un omzuna yaslar.) Aslında komik, hiç tahmin ettiğim gibi değil. Yani ses bulanık gelmiyor, sadece cümle sonları kayboluyor… Bazen insanlar fıkra anlatınca espriyi kaçırıyorum. O zaman boş boş sırıtıyorum; fıkra hakkında tahmin yürüterek. Daha çok kadınlarla oluyor. Ses tonunda bir şey oluyor… ve küçük Doris’le işler zorlaşıyor. Yani, küçük bir çocuk burnunun dibine girip yavaşca ve bağıra bağıra konuştuğunda insan biraz utanıyor. Bu işin ciddiyetini geçen gün iyice anladım. Bir sürü yavrusu olan bir köpeğimiz var. Geçen gün Doris arkadaşına onları göstermek istedi, bahçeye çıktılar. Arkadaşının büyükannesi Eileen ile ben içerde oturuyorduk. Derken Doris koşa koşa yanıma geldi, ve “Baba, yavruların gözü açılmış!” dedi. Ve tabii ben hemen önümü tuttum.
DORIS (Şaşkın.) Neden?
GEORGE “Önün açılmış!” dedi zannettim! (Bir an.) Ve tabii bununla da kalmıyor; esas sıkıntı gelecekle ilgili belirtileri. Yani yolun sonuna doğru her şey daha da zorlaşacak.
DORIS Sadece altmış iki yaşındasın, George.
GEORGE Şu yaşlanma işi tuhaf, değil mi? (Yakınmıyordur. Filozofça ve kırılgan bir hali vardır.) Eklem yerlerimdeki ağrılar dışında ve – (kulağını gösterir) – tabii bunun dışında kendimi eskisi gibi hissediyorum. Bazen aynaya bakmak zorunda kalmasam, otuz beş yaşındaymışım gibi geliyor; otuz beş yaşımda, kötü bir günümde -ama otuz beş yaşımda. Bazen bir bakıyorum, genç bir garson kızla flört ediyorum ve kendimi iyi hissediyorum, ama tabii ki o kız “Altmış yaşın üstündekilere sunduğumuz ekstra dilim kekten ister misiniz, beyefendi?” diyene kadar. Tabii ki vücudumda bazı değişikliklerin farkındayım – daha az uyuma, üstümde yapışıp kalan kilolar, sarı sayfaları okumak için büyültece ihtiyacımın olması ve enerjimin azalması. Ama genele bakarsak her tarafım gayet iyi. Yaşlanmak seni rahatsız etmiyor, değil mi?
DORIS Fazla düşünmemeye çalışıyorum. Ama sinemaya gidip altmış yaş üstü bileti alınca bana kimse kimlik sormuyor ya, işte o sinirimi bozuyor.
(GEORGE DORIS’in elini okşar .)
GEORGE Aşkım, sen ‘yaş ötesi’ bir insansın. (Birbirlerine gülümserler.) Nick Nolte uygun değil.
DORIS Ne?
GEORGE Beni oynamak için. Tamamen yanlış.
DORIS Senin aklında kim var?
GEORGE Yani en azından eski halime birazcık benzeyen biri olsun. Mesela, ne bileyim… Robert Redford.
DORIS Harika bir seçim.
(GEORGE DORIS’e bakar.)
GEORGE Seninle gurur duyuyorum, Doris. Telefon etmem gerekirdi, ama –
DORIS Sorun değil, George. İşitmemde sorun olsa ben de endişelenirdim.
GEORGE Sadece o değildi. Amber tekrar evlendi.
DORIS Boris’le mi?
GEORGE Hayır, bayağı zengin bir adamla. Şimdi de Doris’in vesayetini isteyip sorun çıkarıyor.
DORIS Hiç şansı yok. Her hakim senin kusursuz bir baba olduğunu görür.
GEORGE Nasıl bir baba olduğumu nereden biliyorsun?
DORIS Onu günde üç kez aramandan ve ondan bahsederken yüzünün yumuşamasından. Yerlerde torunlarıyla yuvarlanmak istemeyen biri için çok yol katettin, hayatım.
GEORGE Ha, evet, Doris bende alışkanlık yaptı.
DORIS Sanırım ana-baba olmanın bundan daha iyi
bir ifadesi olamaz.
GEORGE Ama vesayet savaşını kazanmak için sadece iyi bir baba olmak yetmez. (Kalkıp uzaklaşır.) İşimi kaybettim.
DORIS Seni kovdular mı?
GEORGE Yaş meselesi. Tabii bunu açık açık söylemediler ama çalıştığım firmanın gösteri dünyasından genç ve zengin müşterileri var. Büyük bir firma ve sanırım beni uygun bulmadılar.
DORIS George…
GEORGE Sorun değil, işin kendisini özlemeyeceğim. Sadece… kendime olan güvenimi kaybettim. Benim yaşımda başka iş bulmak zor.
DORIS Başka bir iş istiyor musun?
GEORGE Doris için endişeleniyorum. Tanrım, biliyor
musun, bu günlerde bir senelik yuva
parası eskiden Harvard’da ödenen dört
senelik harç parasına eşit! Uzun lafın
kısası, ekonomik olarak yetersiz kalmam
annesi için avantaj.
(DORIS çantasına gider, bir çek çıkarıp GEORGE’a
verir.)
DORIS Al. Bunu yemekte verecektim sana, ama belki şimdi vermem daha iyi olur.
(GEORGE önce çeke, sonra DORIS’e bakar.)
GEORGE Bu şaka hiç komik değil.
DORIS Komik olması gerekmiyor.
GEORGE Elli bin dolar!
DORIS Evet, normalde bu kadar bahşiş bırakmam ama o kadar iyi vakit geçirdim ki!..
GEORGE Bu… elli… bin… dolar!.
DORIS Avansın yarısı.
GEORGE Yarısı mı? (DORIS başını sallar.) Bunu kabul edemem.
DORIS Ama hediye değil ki, George. Hikaye senin de hikayen.
GEORGE Ama sen yazdın. Benim hiçbir katkım olmadı.
DORIS Onca sene buraya geldin, değil mi?
GEORGE Herkesin gizli bir ilişkisi olabilir. Ama çok azı bunu sanat eserine dönüştürebilir.
DORIS Bugün duyduğum en güzel şey buydu. Bunu kitabın kapağında alıntı olarak kullanabilir miyim?
GEORGE Bunu kabul edemem, Doris.
DORIS Kızını kaybetmek mi istiyorsun? (GEORGE cevap vermez.) Hah, şöyle.! Hem o benim adaşım ve tartışacak bir şey yok.
GEORGE Borcumu öderim.
DORIS George, hadi yemeğe gidelim. Açlıktan ölüyorum.
(DORIS kapıya yürür.)
GEORGE Doris? (DORIS döner.) Bu yaşla ilgili sevmediğim şey ne biliyor musun? Fiziksel gücün azalması değil. İyi bir günümde buna gülüyorum bile. Ama gülemediğim şey… iyimserliğimi kaybediyor olmam.
DORIS İyimserliğini mi?
GEORGE Yakın zamana kadar iyimserdim, inanç doluydum. İnsanlara güvenim vardı.
DORIS Evet, bu en iyi özelliklerinden biriydi.
GEORGE Şimdiyse herkes beni hayal kırıklığına uğratıyor. Yani, gençken bize orta yaşla birlikte bazı şeylerin büyüsünün kaybolacağını söylediklerinde dinlememiştik, değil mi? Aptalca sırıtarak hayatın içinden koşturuyorduk.
DORIS Ne demeye çalışıyorsun, George?
GEORGE Sana kompliman yapmaya çalışıyorum.
DORIS Haa. O bölüme geldiğinde haber verirsin, değil mi?
GEORGE Yani, eski dostlar bile bir gün insanı hayal kırıklığına uğratır. Adres defterimden habire isimler siliyorum – saçmalıklarına daha fazla katlanmak istemediğim için. Yeni insanlarla tanışmanın da bir anlamı yok, çünkü sonunda umduğun gibi çıkmıyorlar.
DORIS Komplimanı keşfetmeye çalışayım mı?
GEORGE Senin harika yönün beni asla hayal kırıklığına uğratmaman. Bence bu olağanüstü bir şey. (DORIS GEORGE’a yaklaşır, usulca öper.) Niye biraz burada kalmıyoruz? (DORIS ona bakar.) Yani çeke karşılık sana bir şey vermem gerek.
DORIS Sence bu işi kıvırabilir misin? (GEORGE kirişe gider, kendini kolaylıkla yukarı çeker. DORIS güler, yatağa oturur, yanına pat pat vurarak onu çağırır..) Sana bir şey söyleyeyim mi, arkadaşım? Sen tanıdığım en gıcık ve zor adamsın. Ama gece yatağa yatınca yanımda nefesini duymak istediğim tek insan sensin.
(Yavaşca öpüşürler, yatağa yavaşca uzanırken ışıklar yavaşca söner.)
Perde.
2. Sahne
(ZAMAN: Şubat ayında bir gün, 1992.)
(PERDE AÇILIRKEN: DORIS’in üstünde sabahlık, gözünde gözlük vardır; oturmuş küçük bir mektup yığınına bakıyordur. Saatine bakar, kalkar, yatağın üstünde duran günlük kıyafeti almaya giderken gözü aynaya takılır. Görüntüsünden pek etkilenmemiştir, saçına hafifce dokunur, yanaklarını ve karnını içe çeker, vazgeçer.)
DORIS (Homurdanarak) Her şey bitti. (Telefon çalar; ahizeyi alır.) Evet? Evet, benim… A merhaba, Doktor Bey. Aradığınız için teşekkür ederim. (Telefon elinde, önceden oturduğu yere oturur.) Eee, haber nedir? Umarım iyi bir şey… (Tavrı biraz değişir.) Ha, anladım… Hı… Hı… Hı… Tam olarak sayıları ne acaba? (Eline kalem alır, numaraları önündeki bir zarfa not eder.) Evet, anladım, o akyuvar sayısı. Hı… Hı… Peki bu tam olarak ne demek? Endişelenmeli miyim yani?.. Tanrım, yine mi?! Bob, saçım daha yeni çıkmaya başladı… Zaten durumumun tehlikeli olmadığını sanmıştım. .. Tamam, biliyorum. (Tarihleri not alır.) Salı günü…Tamam… Yoo, endişelenmiyorum; sadece biraz canım sıkıldı… Yo yo, iyiyim, gerçekten… Aradığınız için sağolun, Doktor Bey. (Telefonu kapatır.) Lanet olsun! (Bir an durur, giysilerini alıp banyoya gider – sahneden çıkar.)
(GEORGE odaya girer. Çok varlıklı görünmektedir; üstünde deve tüyünden ceket vardır, başında şapka, bir elinde pahalı bir bond çanta, diğerinde bavul vardır. Bavulu yere bırakır. Araba anahtarını piyanonun üstüne koyar.)
DORIS (Sahne dışından) Sen misin, George?
GEORGE Ta kendisi.
DORIS Şimdi geliyorum.
(GEORGE şapkasını çıkarır ve saç stilinin farklı olduğunu görürüz: arkada sıkıca at kuyruğu şeklinde toplanmıştır. Ceketini çıkarıp bir sandalyeye fırlatınca üstündeki takım elbisenin pahalı bir marka olduğunu görürüz. Bond çantasına doğru giderken gözü kirişe takılır. Bir an düşünür, sonra saçmaladığını fark edip bırakır. Çantadan bir çek defteri çıkarır, cebinden pahalı bir dolmakalem alır, bir çek doldurur, şömine üstündeki rafa bırakır; vazgeçer, piyanoya gidip vazoya koyar. Piyanoda oturur, rahatça bir kaç nota çalar. Piyano akordludur. DORIS girer, üstünde günlük spor kıyafeti vardır. Durup GEORGE’a bakar.)
DORIS Üstündeki pahalı göründüğü kadar rahat mı bari?
GEORGE Öğrenmenin tek yolu var. (DORIS GEORGE’a yaklaşır, öpüşüp sarılırlar.) Sende bir değişiklik var. Nedir?
DORIS Her şey.
GEORGE Yoo, saçın değişik. Saçın, değil mi?
DORIS (Aldırmazcasına.) Evet, saçım. Gördüğüm kadarıyla sen de saçına farklı bir şey yapmışsın.
GEORGE At kuyruğu biraz fazla değil mi sence?
DORIS Bence Franklin’e yakışmıştı.
GEORGE Nasıl oldu da piyano akordlu?
DORIS İhtiyar Chalmers yaptı. Öldüğünü duymuş muydun?
GEORGE Üç ay önce oğlu yazıp haber verdi.
DORIS Vasiyetinde bizim burada kaldığımız sürece piyanonun akordunun iyi olması gerektiğini belirtmiş. (GEORGE bir kaç nota çalar.) Bir şey çalsana, George.
GEORGE Ama ben –
DORIS İhtiyar Chalmers’ın anısına. (GEORGE oturur, hafifce Jerome Kern’in “The Way You Look Tonight” şarkısını çalar. Not: Bu şarkının haklarına ulaşılmıyorsa, sözlerinde benzerlik olan başka bir şarkı kullanılabilir. GEORGE çalarken konuşurlar.) Sağ ol.
GEORGE Ne için?
DORIS Her zaman düşündüğünü çalarsın. Bir çeşit müziksel alt-metin.
GEORGE Asıl teşekkür etmesi gereken benim. Beni pek çok bakımdan derinden etkiledin.
DORIS Ne gibi?
GEORGE Öncelikle cinsel açıdan beni dizginledin.
DORIS Bunu seninle evlilik dışı bir ilişki yaşayarak mı başardım?
GEORGE Evet. Sen olmasaydın herhalde çıkıp yüzlerce kadınla yatmıştım.
DORIS Yüzlerce mi?
GEORGE Onlarca.
DORIS Ve bunun için mi bana teşekkür ediyorsun?
GEORGE Tabii ki değil. Ölüm döşeğinde “Keşke daha az kadınla yatsaydım,” diyebilecek hiç bir erkek düşünemiyorum. Sadece hayatımı etkilediğini söylüyorum.
DORIS Sen de benim. (Araba anahtarının üstündeki baş harfleri fark eder.) R.R. kim?
(GEORGE piyano çalmayı keser.)
GEORGE Ne?
DORIS Araba anahtarındaki harfler.
GEORGE Ha, arabayı bir arkadaşımdan ödünç aldım.
DORIS Ne arkadaşı?
GEORGE Dur bir dakika. Galiba pillerimi değiştirmem gerek.
DORIS Neyini?
(GEORGE sehpaya yürür, oturur, kulağından işitme cihazını çıkarır.)
GEORGE Fazla dayanmıyorlar. (Konuşma sırasında yeni pilleri takar.)
DORIS Biri seni sonunda bunu almaya ikna edebildi mi?
GEORGE Ne?
DORIS (Bağırarak) Biri seni sonunda – (DORIS işitme cihazına işaret eder.)
GEORGE Ha, evet. İşitme sorunum arkadaşlarımı sokak pantomimcilerine çeviriyordu. (Zarfları gösterek) Bunlar ne?
DORIS Cevaplayacağım birkaç mektup.
GEORGE Biliyor musun kimse emekliye ayrıldıktan sonra postayla gelen şeylerin bu kadar sıkıcı olacağını söylememişti. Mektuplar kimden?
DORIS Hayranlarımdan. Hâlâ her hafta bir sürü mektup
alıyorum.
GEORGE Kaç tane?
DORIS Çok. Herhalde kitabımın ucuz baskı olmasından.
GEORGE Sahi, kitabı neden kadın kırk sekiz, erkek elli bir yaşındayken bitirdiğini hep merak ettim.
DORIS Bilmem ki. Amerikalılar yaşlı insanların vücut sıvıları değiş tokuşunda bulunması fikrinden pek hoşlanmıyor.
GEORGE Iyy!
DORIS Gördün mü?
GEORGE Şaka yaptım.
DORIS O zaman o işi yaparken niye hep ışıkları kapatıyorsun?
GEORGE Niye kapatmayayım? Lenslerim olmadan zaten bir şey göremiyorum ki.
(GEORGE saatine bakar, pahalı bir Rolex’dir.)
DORIS George, saat takıyorsun! N’oldu?
GEORGE Hediye.
DORIS (Saate bakarak) Hem de saati doğru gösteriyor.
GEORGE O fiyata doğru olsun artık! (İşitme cihazını kulağında düzeltir.) Ailen nasıl? Georgina n’apıyo?
DORIS Hiç sormayacaksın sanmıştım. (El çantasına gider, fotoğraf çıkarır.) Al.
(GEORGE’a uzatır, GEORGE gelip bakar.)
GEORGE Bu Georgina mı? Delikanlı kim?
DORIS Nişanlısı.
GEORGE Siyah mı?
(DORIS fotoğrafa bakar.)
DORIS Sahi siyahmış!
GEORGE Bu seni huzursuz etmiyor mu?
DORIS Yoo, at kuyruğu da huzursuz etmiyor. İyi, sorumluluk sahibi bir çocuk, George. Ben onun için çıldırıyorum, onlar da birbiri için çıldırıyor.
GEORGE Bak buna çok sevindim. Düğün ne zaman?
DORIS Daha emin değiller. Ortada ufak bir sorun var.
GEORGE Ne?
DORIS Harry’yle ayrıldık.
GEORGE (Şoke olmuştur.) Ne? Ayrıldınız mı?
DORIS İki ay önce.
GEORGE Peki neden şimdi?
DORIS Sonunda kitabımı okudu.
GEORGE (Sinirli) Bizim yüzümüzden mi?
DORIS Yoo, pek değil.
GEORGE Ama kitabı okuduğu için ayrıldığınızı söyledin.
DORIS Demek istediğim, kitabımı okuduğu zaman sonunda kişiliğimi ve ne kadar farklı olduğumuzu anladı.
GEORGE Ne yönden farklı?
DORIS Bak, Harry Amerikan futbolunu, askerlik arkadaşlarıyla takılmayı ve oyuncak askerleriyle ünlü muharebeler canlandırmayı seven kütük gibi bir adam. E bense… benim.
GEORGE O zaman bizi bilmiyor.
DORIS Herhalde biliyordur.
GEORGE Herhalde mi?
DORIS George, herkes herkes hakkındaki her şeyi bilir; sadece biz kendimize itiraf etmeyi istediğimizde açığa çıkar.
GEORGE Boşanırken benim adımı vermez, değil mi?
DORIS Yok canım. Ama yerinde olsam bir kaç ay kapımı iyice kilitlerim. Şaka yapıyorum, George.
GEORGE Komik değil, Doris.
DORIS Niye bu kadar rahatsız oldun? Beni bıraktı, seni değil.
GEORGE Başka biri var mıydı?
DORIS Sanmıyorum.
GEORGE Vay namussuz! Nasıl olur da seni hiçkimse yokken bırakır?!
DORIS Ne?
GEORGE Bu durumu kötüleştiriyor! Şimdi suçlayabileceğin tek şey kötü bir evlilik.
DORIS Kötü bir evlilik değildi, George. Uzun süre iyi bir evlilikti. Sadece yıprandık. Her zaman birbirimize sıcak hisler besledik, ama geçmişte sahip olduğumuz şey… bitti. (Bir an.) (Kafasına tak tak vurur.) Burası böyle düşünüyor – (Göğsüne tak tak vurur.) Burası hâlâ berbat halde. Gelenek tutsağı.
GEORGE Hıh, sizin ayrılacağınızı hiç düşünmemiştim. Tam olarak olayı kavramak zor.
DORIS George, ben yaptıysam sen de yapabilirsin.
GEORGE Peki… sonrası?
DORIS Dünyayı dolaşmak istiyorum, Cordon Bleu’da yemek dersi almak, Nepal’de ata binmek, Büyük Sahra’yı deve sırtında aşmak, Nil’de sandalla gezmek, Everest’e tırmanmak istiyorum. Anlıyor musun?
GEORGE Tabii anlıyorum. Erkeklerle çıkmak istiyorsun.
DORIS Çıkmak mı? Bunu sözlerimden nasıl çıkardın Tanrı aşkına?
GEORGE E herhalde tüm bunları tek başına yapmayı düşünmüyorsun.
DORIS Senin benimle geleceğini ummuştum.
GEORGE Seninle dünyayı dolaşmamı mı istiyorsun?
DORIS Görünüşe bakılırsa gardırobun hazır. Ne dersin? Her yerde birinci sınıf. Gerçekten unutulmayacak bir gönül macerası olur.
GEORGE Hiç bir şeyi bundan daha çok istemem.
DORIS Orada bir “ama” seziyorum.
GEORGE Çok basit. O kadar süre Doris’i yalnız bırakamam. Sadece 11 yaşında. Üzgünüm ama…
DORIS Ben de. Belki beş sene sonra onu da götürürüz.
GEORGE Hadi neşelen, aşkım. Sana vereceğim bir şey var. (Çeki almak üzere vazoya gider.) Al.
(DORIS bakar.)
DORIS O senin parandı, George. Borç diye vermedim.
GEORGE Ama ben borç olarak aldım. (DORIS tam konuşacakken.) Beni caydırmaya çalışma, işe yaramaz.
DORIS Ama bu kadar parayı nereden buldun? Piyango mu vurdu?
GEORGE Sana Doris’in bir arkadaşından bahsetmiştim ya? beraber büyükannesinin evine oynamaya gittiklerini söylemiştim, hatırlıyor musun?
DORIS Şöyle böyle.
GEORGE İşte o kızın büyükannesi çocukları çok seviyor.
DORIS Biliyor musun bu bir Charles Dickens romanına benzemeye başladı.
GEORGE Sanırım bir şekilde öyle sayılır. Her neyse, sonunda Eileen’le tanıştığımda -büyükannenin adı bu- onun harika bir espri anlayışı olan ilginç, zeki bir kadın olduğunu gördüm. Sanata düşkün, çello bile çalıyor. Ayrıca çok da zengin.
DORIS Sana arabayı ödünç veren o mu? (GEORGE başını sallar.) Ama adının Eileen olduğunu söyledin.
GEORGE Öyle.
DORIS Araba anahtarında neden R. R. var?
GEORGE O Rolls-Royce’den geliyor, Doris. Onda iki tane var.
DORIS Onun hakkındaki iyi hikayen bu, herhalde. Parayı nereden bulmuş?
GEORGE Zengin biriyle evlenmiş -üç kere.
DORIS Ha… çalışan bir kadın.
GEORGE Göründüğü gibi değil. İki kocası ölmüş. Ölene kadar Eileen onlara bakmış. Aslında kendisi orta halli bir aileden geliyor; evlenmeden önce hemşireymiş. Tıp hakkında çok şey biliyor.
DORIS Parayı nereden bulduğunu hâlâ söylemedin. O mu sana verdi?
GEORGE Yoo, Tanrım, hayır. İtiraf ederim ki beni hediye yağmuruna tutmayı seviyor, ama ondan asla para almadım. Sadece bazı yatırımlarda bana yardım etti. Finans işlerinden iyi anlıyor.
DORIS Onunla evlenecek misin, George?
GEORGE Evlenmek mi?
DORIS Bütün bunların sonu o değil mi? Bana bu kadınla evlenmeyeceğini mi söylüyorsun?
GEORGE Hayır, tabii ki hayır. Belki bir şekilde bir bağ, bir ortaklık. Ama ben Bill Holden değilim o da Gloria Swanson değil -para konusu dışında. İlişkimizde yakından uzaktan romantik veya cinsel bir şey yok.
DORIS E bu ne tür bir ilişki o zaman?
GEORGE Sanırım ilişkimiz için “arkadaştan çok, sevgiliden az” diyebiliriz. O benim için bir çeşit akıl hocası.
DORIS Akıl hocası büyüdüğünde ne olacağına karar vermede yardımcı olan biri değil midir?
GEORGE Belki benim de bu konuda yardıma ihtiyacım var. Ama o asıl Doris için akıl hocası. Bak, bir kız çocuğunu tek başına yetiştirmeye çalışan bir babayım ve bazen ne yapacağım hakkında bir fikrim olmuyor. Bir kadının tavsiyesine ihtiyacım olduğunda Doris’i Eileen’le konuşmaya yolluyorum. O gerçekten harika biri ve ilgisine müteşekkirim.
DORIS Peki bu ilişkiden onun çıkarı ne?
GEORGE Şey, ister inan ister inanma, beni çekici buluyor. (DORIS gülümsemez.) Bak, Doris’le Eileen’in torunu çok iyi arkadaş ve dördümüz beraber çok şey yapıyoruz ve… (durur, omuz silker) yani, o bol zamanı ve azalan bir grup arkadaşı olan yaşlıca, zengin bir hanım. Her şeye bileti var -konser, opera, tiyatro- ve çoğu zaman ona eşlik edecek istekli ve boş olan birine ihtiyacı oluyor. O biri benim.
DORIS Bunun için mi onunla görüşüyorsun?
GEORGE Bak, onu insan olarak seviyorum. Ve o Doris’e tapıyor.
DORIS Onu yakın bir dost kabul etmek için sebep mi bu?
GEORGE Benim için… evet!
DORIS Niye bir kez olsun bana dürüst bir cevap vermiyorsun?
GEORGE Sana zaten-
DORIS Gerçek ne, George?
GEORGE Tamam, lanet olsun -korkuyorum!
DORIS (Şaşırır.) Neden?
GEORGE Yaşlanıp hastalanmaktan. Ya kalp krizi geçirirsem, ya da daha fenası… felç gelirse? Bana bakacak birine ihtiyacım olur. Olay para değil -tamam, sadece para değil. O eskiden hemşireymiş. Ve her zaman “Yurttaş Kane”deki Joseph Cotten karakteri olmaktan korkmuşumdur.
DORIS Kim?
GEORGE Hatırlarsın, hani yaşlılar evinde tekerlekli sandalyede, yeşil gözlüklü, yanında bir hemşireyle dolaşan adam. Peki bana kim hemşirelik edecek?
DORIS George, sen yaşlılar evindeyken arada sırada sana gizlice puro getiririm. Hatta seksi bir hemşire kıyafetiyle bile gelebilirim; hani şu kısacık etek, jartiyer, balık ağı çorap… Hatırlamadın mı? (GEORGE gülümsemez.) Bu da bir espriydi, George. Biraz rahatla, koçum.
GEORGE Hıh, evet, benimle olmanın fazla eğlenceli olmadığını biliyorum, ama sen bir de birkaç saat benim yerimde olmayı dene! Bak, sabah uyandığımda gözlüğümü bulabilirsem gün güzel geçecek demektir. Dizlerim bitmiş halde. Eğildiğimde silah patlamış gibi sesler çıkıyor. Üstüne üstlük, çevremdeki herkes sinek gibi düşüp ölüyor. Son zamanlarda şu doksan yaşındaki rahip George Jessel’dan daha çok cenazeye gittim. Tabii Los Angeles’de artık cenaze töreni olmuyor; herkesin kalkıp ölen hakkında komik hikayeler anlattığı veda törenleri yapılıyor. Bundan daha komik bir şey olamaz. Hatta son gittiğim törende biri “Bu töreni acaba show olarak sahneleyecekler mi?” diye sordu. Hem de ciddi ciddi. Bak, herkesin bu tür hisleri olduğunu biliyorum ama benim için daha zor çünkü… şey, farkında mısın bilmiyorum ama biraz hastalık hastasıyım.
DORIS Biraz mı? George, saçın biraz kötü kesildiğinde dört gün yataktan çıkmıyorsun! Şimdi seni gerçekten ne korkuttu, onu söyle bakayım.
(GEORGE bir an DORIS’e bakar, iç çeker.)
GEORGE Tamam, son üç ayı felç geçiren bir çocukluk arkadaşımın baş ucunda geçirdim.
DORIS Hayatım, hastahaneden nefret ettiğini sanıyordum.
GEORGE Evet ama işim yoktu, boş vaktim çoktu. Hem arkadaşlar ne güne duruyor? Sorun şu, böyle bir şey bana olsa Doris’e kim bakar? Peki, itiraf ediyorum. Ölme fikri beni tedirgin ediyor.
DORIS George, herkesin böyle korkuları vardır.
GEORGE Tabii, benim gibi hisseden bir sürü insan var, biliyorum. Gerçek şu ki sifon çekilmiş, biz de girdaba yakalanmış gidiyoruz.
DORIS Nasıl yani?
GEORGE Yani tuvaletten aşağı gidiyoruz. (GEORGE eliyle bir dönme hareketi yapar, “foş” sesi çıkarır.) Öbür dünyaya.
DORIS Harika.
GEORGE Ayrıca risk oranım çoğu insana göre yüksek.
Annem kanserden, babam felçten öldü.
DORIS İkisi de doksanına yakın değil miydi?
GEORGE Olay o değil; ben yürüyen genetik bir bombayım! Senin için aynı şey değil. Sen her zaman sağlıklı oldun, onun için korktuğın hiç bir şey yok.
DORIS Doğru, kansere yakalanmaktan korkmuyorum.
GEORGE Gördün mü?
DORIS Çünkü zaten yakalandım.
GEORGE Ne?
DORIS Sorun yok, zamanında yakaladılar.
GEORGE Ama kanserdi, öyle mi? (DORIS başını sallar.) Ne tür?
DORIS Rahim.
GEORGE Aman tanrım, kendimi korkunç hissediyorum!
DORIS Sen mi korkunç hissediyorsun?
GEORGE Durmuş burada korkularımdan bahsediyorum ve sen… sen… Tanrım, kendimi ne kadar kötü hissettiğimi biliyor musun? Tanrım, işte yine başladım, aynı şeyi yapıyorum. Bana bir iyilik yapar mısın? Bana sarılır mısın?
(DORIS ona sarılır.)
DORIS Sakin ol, tatlım; her şey iyi olacak.
GEORGE Sen iyi misin?
DORIS Tertemizim.
GEORGE Bana yalan söylemezsin, değil mi?
DORIS Neden söyleyeyim?
GEORGE Kahrolacağımı düşündüğün için.
DORIS Sen mi? Asla.
GEORGE Seni şaşırtabilirim.
DORIS Hayır şaşırtamazsın.
GEORGE Ama şimdi sağlıklısın.
DORIS Jane Fonda’dan daha formdayım. Ama itiraf etmeliyim ki korkudan ödüm koptu.
GEORGE Çok mu kötüydü?
DORIS E kemoterapi Paris’te hafta sonuna benzemiyor.
GEORGE Ben bir hayvanım, Doris. (DORIS konuşmaya başlayacakken) Yoo, sen burada eski bir dosttan sevgi ve şefkat hak ediyorsun, bense Rolex saatim kolumda salınıp kendi dertlerimi anlatıyorum. Büyük bir hayvanım! Bu peruk mu?
DORIS Fark etmesi zor değil mi? Sadece resmi durumlarda takıyorum. Saçım neredeyse uzamış durumda ama – şey, seni şoke etmek istemedim. Ama onun dışında her tarafım gıcır gıcır.
GEORGE Sadece kemoterapi mi yaptılar yoksa radyasyon da kullandılar mı?
DORIS İkisini de kullandılar.
GEORGE Telkin yapmayı denedin mi?
DORIS Tüm bunları nerden biliyorsun?
GEORGE Bir dergide görmüşümdür. (DORIS ona bakar.) Ayrıca tıpla ne kadar çok ilgilendiğimi bilirsin.
DORIS Olamaz! Helen? Affedersin, bana hiç ne tür kanser olduğunu söylemedin.
GEORGE Öyle. Bu konuda cahil sayılmam. Sana hatırlatmak istemedim çünkü… istemedim o kadar. Tamamen bittiğine emin misin?
DORIS Sorun yok, George. Daha uzun süre buradayım. Asıl soru şu: Biz burada mıyız?
GEORGE Eileen yüzünden mi diyorsun? Tabii ki o benim arkadaşım diye bizim birbirimizi görmememiz gerekmiyor. Zaten bizi biliyor.
DORIS Ona anlattın mı?
GEORGE Tam olarak değil. Kitabını okudu ve o kadar beğendi ki dayanamayıp adamın ben olduğumu söyledim. Çok etkilendi.
DORIS Demek etkilendi? Hıh.
GEORGE Eileen edebiyata çok düşkün. Ölümsüzleşmiş birini tanımak -doğru kelime bu mudur?
DORIS Hayır, doğru kelime o değil.
GEORGE Şey, yani benim bir eserde yer almam onu çok heyecanlandırdı. Bak, bizi ziyarete gelirsen onda kalabilirsin, böylece Doris yavaş yavaş duruma alışır. Eileen aileden biri sayılır artık ve sana ev sahipliği yapmak onu mutlu eder.
DORIS (Şüpheli.) Bu konuyu düşünmem gerek.
GEORGE Her neyse, onunla bir ara tanışmanı isterim. Belki gelecek yılkı hafta sonumuza Eileen’i de davet ederim. Ya da onu şimdi arayabilirim. Ona “Belki ararım,” demiştim. Üç saate kadar burada olur.
(DORIS bir an ona bakar.)
DORIS Bizim hafta sonumuza bir başka kadını mı çağırmak istiyorsun?
GEORGE O tam olarak “başka bir kadın” sayılmaz, hem kaynaşıp muhabbet etmek eğlenceli olabilir. (DORIS’in ifadesini fark eder.) Doris, kızgın görünüyorsun. Kızdın, değil mi?
DORIS (Kendini sıkarak) Nasıl anladın?
GEORGE Kızdığında şakaklarında kırmızı lekeler – (DORIS’in ifadesini gören GEORGE durur.) Bak, Doris, ilişkimizin açığa çıkma fikri mi seni rahatsız ediyor?
DORIS Niye rahatsız etsin ki?
GEORGE Ne bileyim, belki de gizlilik, sırlar, yalanlar olayı daha cazip kılıyordur diye düşündüm. (Bir an.) Şey, benim açımdan cazip. (DORIS bavulu alır, yatağa hızla, “küt” diye koyar, açar.) N’apıyorsun?
DORIS Bavulumu topluyorum.
GEORGE Bir dakka – bu Eileen’i davet etmemi istemediğin anlamına mı geliyor? (DORIS kıyafetlerini bavula fırlatmaya başlar ve belirtilene kadar öfkeyle toplanmaya devam eder.) Anlamıyorum. Senin kurnazca bir anlama gücüne sahip bilge biri olduğunu sanıyordum!
DORIS (Şaşırır) Ne?
GEORGE Bir eleştiride öyle denmiyor muydu? Yani, senin her zaman çok anlayışlı, verici, paylaşmayı seven biri olduğunu sanmıştım. Böyle davranmanı beklemiyordum doğrusu.
DORIS Gerçekten senin kızmaya hakkın olduğuna mı inanıyorsun?
GEORGE Planlarım vardı, Doris. Kabul, tahmin edemediğim dolayısıyla dikkate alamadığım bazı faktörler vardı. Yani evet, kızgınım. Görmüyor musun, hayatımda ilk defa her şeye kusursuz bir çözüm buldum ve sen sadece eski bir dostumu bize katılmaya davet edeceğim diye olay çıkarıyorsun.
DORIS Sorun börek değil, George. Sorun kahrolasıca kırk bir
sene!
GEORGE Ne? Börek mi?
DORIS En sevdiğim “New Yorker” karikatürü: Evli bir çift çin lokantasından çıkıyordur, kadın şöyle der, “Sorun börek değil, sorun kahrolasıca kırk bir sene!”
GEORGE Benimle tanışana kadar o dergiye bakmıyordun bile.
(DORIS durup ona bakar.)
DORIS Evet, aptal, tahsilsiz, rafine olmayan bir ev kadınıydım ve sen beni doğru, entelektüel yola yönelttin, ama bedeline ne demeli?
GEORGE Bedel mi?
(DORIS aşağıdaki repliğini, bavulunu hazırlarkenki öfkeli hareketleriyle vurgular.)
DORIS Bunca senedir nelere katlandığımın listesini mi
istiyorsun? Mesela bir keresinde buraya vardıktan iki
saat sonra Debbie’nin bebeklik dişlerinden birini
düşürdüğünü öğrenip gitmek istedin; ilişkimizin senin
“Diş Perisi” olman kadar önemli olmadığını söyledin!
Başka bir sefer ben odada değilken telefona cevap
verdin, karşındaki Harry’di, sen de dönüp Rahip
O’Herlihy’ymiş gibi konuştun! Ona oruç niyetine
seksten vazgeçmesini söyledin! Tabii ben sonradan
açıklama olarak Rahip O’Herlihy’nin kutsal şarabı
fazla kaçırdığını söylemek zorunda kaldım. Peki ya
bitmek bilmeyen hastalık hastalığın? Bir keresinde
“Çişimin rengi mor,” diye doktoru aramak istedin – tabii
senin çiş sandığın şey aslında tuvalet dezenfektanıydı!
Bir keresinde tüm hafta sonunu baş dönmeleriyle
geçirdin, taa ki ben on bir yaşındaki oğlunun jokey
şortunu giymiş olduğunu fark edene kadar! Başka
bir sefer “Cinsel organım küçülüyor!” diye tutturdun!
GEORGE (Aklı karışır) Onu hatırlamıyorum.
DORIS Tüm hafta sonu boyunca senin, “Geçen sene daha büyük olmadığına emin misin?” demeni dinledim. Ama sana, “Yirmi beş yaşındayken vücudum nasıldı, hatırlıyor musun?” diye sorduğumda bana, “Ben muhasebeciyim, tarihçi değil,” dedin! (DORIS toplanmayı bırakır.) Ama tüm bunlara rağmen aramızdaki ilişkinin özel ve eşsiz olduğunu düşünerek her sene geri geldim. Bak, bütün sene ne yaptığın seni ilgilendirir. Tek istediğim senede bir hafta sonu sadece benimle olman. Aile yok, arkadaş, dış dünya yok -sadece seninle ben. Tüm seneyi bunu bekleyerek geçiriyordum. Senin de aynı şeyleri hissettiğini sanıyordum. Şimdiyse dönmüş, özel hafta sonumuzu bir çeşit yol geçen hanına çevirmek istiyorsun! (Bavulu kapamaya çalışır, kapanmaz.) Amaaan, canın cehenneme!
(DORIS kapıya gider.)
GEORGE Nereye gidiyorsun?
DORIS Uzun bir yürüyüşe. Ve döndüğümde gitmiş olmanı istiyorum.
GEORGE Sen ve Eileen’la olan arkadaşlığım arasında seçim yapmamı mı istiyorsun?
DORIS George, sadece radikal bir fikir atıyorum ortaya. Hayatta her şeye sahip olamazsın.
(DORIS çıkar. GEORGE ayağa kalkar, bir an durur, öfkeyle araba anahtarını alır, bond çantasını almaya giderken DORIS’in üstüne not aldığı zarfı fark eder. Zarfı eline alır, notları okur. Yavaşca zarfı tutan eli yavaşca aşağı iner, suratında donuk bir ifade vardır. DORIS’in eşarbını fark eder, eline alır, oturur ve bir an durduktan sonra eşarbı suratına koyup parfümünü içine çeker. Eşarbı indirir,ileri doğru boş boş bakar, bu sırada ışıklar söner.)
Perde.
3.Sahne
(ZAMAN: Şubat ayında bir sabah, 1993.)
(PERDE AÇILIR: DORIS yatağın üzerinde uzanmıştır; düşünceli, ileriye bakmaktadır. GEORGE yatağın üstüne oturmuş “New York Times” Gazetesini okumaktadır, üstünde robdöşambr vardır. GEORGE’un mavi takım elbisesi , gömleği, kravatı, ayakkabıları, yakasına takacağı özel çiçeği ve DORIS’in düğünde giyebileceği güzel bir elbise odada değişik yerlerdedir.)
GEORGE Tanrım, bu çok üzücü.
DORIS Ne?
GEORGE Gazetede imla hatası var.
DORIS (Aklı başka yerdedir.) Bu devir böyle. Ben bile son zamanlarda imla hataları fark ediyorum.
GEORGE Ölüm ilanında dizgi hatası olduğunu düşünsene. Adamın kalp “sekmesinden” öldüğünü yazmışlar!
DORIS Seke seke mi gidiyormuş?
GEORGE Sanırım daha kötüsü de olabilirdi. Aa tahmin et bugün kim ölmüş.
DORIS George, bu oyunu oynayacak vaktimiz yok. Düğün yarım saat sonra başlayacak.
GEORGE Hadi, çabucak. Tahmin et.
DORIS (İsteksiz) Öf, peki; kadın mı?
GEORGE Kadın.
DORIS Sanat dünyasından mı? Politikadan mı?
GEORGE Yok, politikadan değil.
DORIS George, daha fazla oynamak istemiyorum.
GEORGE Ama hep “Göçüp Gideni Tahmin Et” oynamayı
severdin.
DORIS Sevdiğimi söylemedim.
GEORGE Oyunu sen yarattın, Doris. Benim pat diye “Filanca ölmüş!” demem sana sert geliyordu. Bu oyunun durumu yumuşattığını söylemiştin.
(DORIS yataktan kalkar, aynaya gidip makyajını kontrol eder.)
DORIS George, düğün için giyiniyoruz, yepyeni bir hayata başlıyoruz, yepyeni bir başkanın var, sağlıklıyız ve Amerika’da yaşıyoruz. Onun için bir anlaşma yapalım. Hastalık ve ölüm düşünmekten vaz geç.
GEORGE Ama geriye kalan birkaç zevkimden biri bu!
(DORIS, GEORGE’a döner.)
DORIS İşe yaramaz, George. Bunun hakkında konuşmamız lazım.
GEORGE Ne hakkında?
DORIS Dün gece hakkında, seks hakkında.
GEORGE (Kaçınarak.) Niye? Daha kötüsünü de yaşadım.
DORIS Ne zaman?
GEORGE İlk cinsel tecrübem 1947’de oldu. Bir Dodge Sedan’ın arka koltuğundaydı. Olayın tam ortasında bir araba bizimkine toslamıştı.
DORIS Her neyse, olay seks değildi; seksten sonrasıydı. Yani bir tuhaftık. Gergindik.
GEORGE Sence gergin miydim?
DORIS Kulak memelerin bile kasılmıştı. Bense astım krizim tutmuş gibi hırlayarak nefes alıyordum. Fark etmemiş miydin?
GEORGE Ben onun… şehvetten olduğunu sanmıştım.
DORIS Yo, endişedendi.
GEORGE Ne hakkında?
DORIS Düğün hakkında, tabii ki.
GEORGE Bu doğal değil mi?
DORIS Bizim için, durumumuzu düşünürsen, hayır, doğal değil. İtiraf et, George, sen de endişeliydin.
GEORGE Hayır, Doris, değildim.
DORIS Peki, bu konuyla ilgili hiç şüphen yok mu?
GEORGE Hiç yok. En azından… beklenenden fazlası yok.
DORIS O zaman giyinsen iyi olur.
(GEORGE yataktan kalkar, pantalonuna doğru yürür.)
GEORGE Şeyden beri ilk defa takım elbise giyeceğim. (Durup DORIS’e bakar.) Ne demek istedin, “Yeni bi’ başkanın var,” derken?
DORIS Hiiiç, lafın gelişi.
GEORGE Ya başka bir şey, ya da… (Durur.) Ay, Doris, Perot’a oy vermedin, değil mi?
DORIS Bak, fikir ayrılıklarımızın olduğunu göreceğiz, ama şimdi başlamanın sırası değil.
GEORGE Ne fikir ayrılığı? Yani sen Anita Hill’in doğru söylediği kanısında mısın hâlâ?
DORIS Pantolonunu yukarı çek, George.
(GEORGE pencereden dışarı bakar.)
GEORGE Eileen’in Rolls Royce’ı ödünç vermesi hoş bir jest, değil mi?
DORIS Evet, gerçekten öyle. Çocuklarımı bayağı etkiledi.
(GEORGE DORIS’e bakar.)
GEORGE Tanrım, çok tuhaf, değil mi?
DORIS Tuhaf mı?
GEORGE Her şeyin açığa çıkmış olması. Ailelerimizin burada
olması.
DORIS Tuhaf, ama güzel. (GEORGE’u hafifce öper.)
GEORGE Düğünü burada yapmak kimin fikriydi?
DORIS Georgina’nın. Duygusal bir bağı var buraya.
GEORGE Niye?
DORIS E ne de olsa bu odada dünyaya geldi.
(DORIS sabahlığını çıkarmak için uzaklaşır. Konuşma sırasında giyinmeye devam ederler.)
GEORGE Bunca seneden sonra onunla bir araya gelmek tuhaf. (Gözü yukarı, kirişe takılır.) Çok güzel bir kız.
DORIS Evet, sanırım Georgina hamileliğin güzelleştirdiği kadınlardan biri.
(GEORGE giyinmeye devam eder.)
GEORGE Doris çok eğleniyor.
DORIS Evet, çok tatlı bir kız. Biraz gürültücü, ama sanırım yaşı gereği.
GEORGE Gürültücü mü? Yani, biraz enerjik ama ona gürültücü
demem.
DORIS Demek istediğim, her an kıpır kıpır. Ona bizimle ilgili ne söyledin?
GEORGE Gerçeği anlattım. (DORIS dönüp ona bakar.) Yani, şöyle böyle. Ona lisede birbirimize âşık olduğumuzu, ama mezuniyet balosundan sonra taşındığımız için ayrılmak zorunda kaldığımızı ve tesadüfen karşılaştığımızı söyledim. Bak, bu ona son yalanımdı.
DORIS Hepimiz yalan söyleriz, George. Doğduğumuz an bizi giydiriyorlar ve hayat boyunca kıyafetler vücudumuz hakkında yalan söylüyor. (Kendine aynada bakar.) Benim durumumda, kıyafetler çok yalan söylüyor. Yardım eder misin?
(GEORGE DORIS’in elbisesinin fermuarını çekmeye gider.)
GEORGE Bunu her yaptığımda senden bir dolar alsam!..
DORIS Seksen dört doların olurdu.
(GEORGE onun omzunu öper, giyinmeye devam eder.)
GEORGE Çocuklarına ne dedin?
DORIS Ufak bir yalan söyledim. Bir kaç ay önce bir gemi yolculuğunda tanıştığımızı söyledim.
GEORGE Pek ufak bir yalanmış.
DORIS Zaten gerçeği bir şekilde tahmin ediyorlardır. Ama bence annelerinin hayatında bir gizem olması pek de fena değil. Tek umudum Rahip O’Herlihy’nin çenesini kapalı tutması. Onu davet etmen hoş bir jestti.
GEORGE Bunca sene o kadar iyi bir yalancı şahit oldu ki en azından birkaç bardak şampanya hak ettiğini düşündüm. Harry’den haber var mı?
DORIS Gelmedi, gelmesini de beklemiyordum. Kız arkadaşıyla Güney Pasifik’te savaştığı yerleri ziyaret ediyo.
GEORGE Ne romantik.
DORIS Kız arkadaşı orduda. Harry faks çekti. (Tuvalet masasından faksı alıp GEORGE’a uzatır.)
GEORGE (Okur.) “Sevgili Doris. Bildiğin gibi kelimelerle aram iyi değil, onun için lütfen gramer hatalarımı affet ve samimiyetime puan ver. Seninle tanışmak hayatımda olan en iyi şeydi -ordudaki yıllarım dışında. Her zaman seninle beraber olmamın bir Japon esir kampında iki sene geçirmemin ödülü olduğunu düşünmüşümdür. Aslında o iki sene herkesin sandığı kadar kötü değildi ve senelerce hapisane arkadaşlarımla buluşmaktan büyük zevk aldım. Biliyorum ki hamile kalmasaydın herhalde benimle evlenmezdin; onca sene yanımda olduğun için teşekkür ederim. Seninle hayatım lunaparktaki hız treni gibi inişli, çıkışlı ve heyecanlı oldu ve geriye baktığımda daha iyi bir eş ve çocuklarıma daha iyi bir anne isteyemezdim.” (GEORGE’un gözleri dolmuştur ve derin derin soluklanmaya başlar. Devam edemeyecek kadar duygulanmıştır, faksı DORIS’e uzatır.) Al… gerisini… sen… oku.
DORIS (Eline alıp okur.) “Bu yüzden senede bir kez sana kaçış imkânı sağlamaya çalıştım. Ama doğrusu bu kadar uzun süreceğini düşünmemiştim! Ha ha ha. Bu yaşta herkesin istediğine kavuşması gerektiğine inanıyorum ve sanırım biz bunu başardık. Ben hoş bir fiziği olan sevimli, genç bir topçu çavuşuyla Iwo Jima adasındayım, sen de hayatının aşkıylasın. Bu bozulmasın. Bana onun hakkında anlattıklarına bakılırsa biraz kaçık gibi, ama her sene geri geldiğine göre onda biraz akıl olsa gerek. Her neyse. Umarım yeni evliliğinin bizimki kadar sevgi ve neşe dolu olur. İçtenlikle, Harry.” (Faksı katlar.) Harry hakkında son iyi hikaye de bu sanırım.
GEORGE Ne… adammış… be.
DORIS George, bırak şunu.
GEORGE Neyi?
DORIS Ağlamayı.
GEORGE Ağlamayı mı?
DORIS Düğün günümüzde eski kocamın faksı için ağlaman uygunsuz.
GEORGE Nasıl ondan vazgeçebildin anlayamıyorum.
DORIS Ne?
GEORGE Belki de hataydı.
DORIS Hata mı? Ne dediğinin farkında mısın? Böyle düşünüyorsan başımız dertte.
GEORGE Tamam tamam, biraz duygulandım, tamam mı? (Çiçeği alır ve konuşmaya devam ederken onu yakasına takmaya çalışır.) Sadece keşke onunla tanışabilseydim diyorum. Belki de onu düğüne davet etmeliydik.
DORIS Georgina davet etti. Aileye çok önem veriyor. Ee, onlar hakkında ne düşünüyorsun?
GEORGE Ailen hakkında mı? E tabii onları hayatım boyunca tanıyormuşum gibi hissediyorum. Ama tahmin ettiğimden daha farklılar.
DORIS Ne açıdan?
GEORGE Yaş olarak bayağı büyükler. Yani biz tanıştığımızda onlardan gençtik.
DORIS Başka ne açıdan farklılar?
GEORGE Tony’nin bu kadar kısa boylu olduğunu düşünmemiştim.
DORIS Tony kısa boylu değil!
GEORGE Değil mi?
DORIS 1.68 boyunda?
GEORGE Hıh, belki topuklu ayakabıyla o kadardır.
DORIS Topuklu ayakkabı filan giymiyor!
GEORGE O zaman niye eğik yürüyor?
DORIS Eğik mi?
GEORGE Evet, yürürken eğiliyormuş gibi duruyor. Amaan, boşver gitsin.
DORIS Bak şu konuşana! Sana ne demeli? Bunca sene icat edilmiş her cihazı kullandın.
GEORGE İşitme cihazını mı kastediyorsun? Ne yani? Bu karakterimde bir hata mı?
DORIS Sadece senin çocuklarımın boylarına saldırıda bulunmandan hoşlanmıyorum!
GEORGE Doris, keser misin? Bence çocukların gayet… kabul edilebilir. Tabii gerçeği kabul etmek lazım, hiçbiri paparaziye çıkmayacak; ama ne fark eder? Yani anlamadığım şey şu, neden Amerikalılar “Çocuğum illa parlak olsun,” diye tuttururlar? Biraz silik olsalar n’olur sanki?
DORIS Benim çocuklarım silik değil! En azından terbiyeli.
GEORGE Bu da ne demek?
DORIS Doris hayatımda gördüğüm en şımarık çocuk.
GEORGE Ne bekliyordun? O anasız yetişti!
DORIS Düğünün prova yemeğinde her kurabiyeden bir ısırık alıp bırakması için sebep mi bu?
GEORGE Aman çok önemli! (Çiçeği düğme deliğine takmaya çalışır.) Lanet olsun! Bunu kimin takabileceğini sanıyorlar!
DORIS Şunu bırakır mısın? Çiçeği mahvediyorsun!
GEORGE Bu onların kabahati!
DORIS Bırak, ben yapayım. (GEORGE’a gider ve çabuk bir el hareketiyle çiçeği düğme deliğine takar.) Gördün mü? Çok kolay.
GEORGE Yakaya çiçek takmayı biliyorsun demek; ne yani, alkışlayayım mı?
(DORIS kısa bir duvak takmaya gider.)
DORIS George, sakin ol. Bugünden sonra birbirimizin çocuklarını fazla görmemiz gerekmeyecek.
GEORGE Peki ya Doris?
DORIS Birkaç hafta ver, sanırım onu yola sokup insan gibi davranmasını sağlayabilirim.
GEORGE İnsan gibi davranmasını mı? Ne yani, benim kızım hayvan mı?
(DORIS bir an ona bakar.)
DORIS Bunun çocuklarla ilgisi yok, değil mi? Bu bizimle ilgili. Düğünü iptal mi etmek istiyorsun, George?
GEORGE İptal etmek mi? Tabii ki hayır. Ya sen?
DORIS Bak, bu kadar süredir dost kalabilmemizin sebeplerinden biri kimseye söyleyemediklerimizi birbirimize söyleyebilmemiz ve bence buna devam etmeliyiz.
GEORGE Eee?
DORIS Dehşet içindeyim.
GEORGE Neden?
DORIS Yoksa bir deliyle evleniyorum diye mi?
(Bir an sessizlik.)
GEORGE Bunu kabullenebilirim.
DORIS Öyle mi?
GEORGE Bazen biraz nörotik olduğumu biliyorum, ama aşabileceğimi hissediyorum.
DORIS Senin benim hakkımda endişen var mı?
GEORGE Tabii ki yok. Tamam, bazen biraz… normal olabiliyorsun, ama buna alışabilirim.
DORIS O zaman niye evlenmek seni bu kadar tedirgin ediyor?
GEORGE Böyle bir şey dedim mi?
DORIS Lütfen… lütfen aklında n’olduğunu söyle bana.
GEORGE Peki, birden şeyi fark ettim… Öff, boşver.
DORIS Neyi boşvereyim?
GEORGE Sadece aklıma eski bir söz geldi ve durumumuza uyabileceğini düşündüm.
DORIS Ne sözü?
GEORGE “Kırılmamışsa tamir etme.” Senin aklına hiç gelmedi mi?
DORIS Geldi.
GEORGE Geldi mi? Tanrım, başımız dertte. Sadece benim aklıma takıldığını sanıyordum.
DORIS Fikrini mi değiştirdin?
GEORGE Sen?
DORIS Önce ben sordum.
GEORGE Dışarıda elliden fazla davetli var.
(Bir an birbirlerine bakarlar.)
DORIS George, niye saçma sapan rol yapmayı bırakmıyoruz?
GEORGE Ne rolü?
DORIS Senin “stressli damat” rolünü. İkimiz de rol yaptığını biliyoruz.
GEORGE Ya?
DORIS Evet. Bildiğini anlamayayayım diye her zaman olduğun gibi nörotikmiş gibi davranıyorsun.
GEORGE Neyi bildiğimi?
DORIS Zamanımın… sınırsız olmadığını.
(Bir an sessizlik.)
GEORGE Bildiğimi ne zamandır biliyorsun?
DORIS Haberi öğrendiğinden beri. Çok kötü bir yalancısın, aşkım.
GEORGE Niye bana söylemedin?
DORIS Sen niye bana söylemedin?
GEORGE Sana bakmak için evlendiğimi sanırsın diye korktum.
DORIS Onun için evlenmiyor musun?
GEORGE Evet. Ama sadece onun için değil.
DORIS Bunu da biliyorum.
GEORGE Biliyor musun?
DORIS Evet.
GEORGE Biraz “çok bilmiş” birisin, ha?
DORIS Ee bu gerçekle yaşamayı öğrenmek gerekecek. Sorun yok, George. Beni sevdiğini biliyorum.
(GEORGE kollarını açar, DORIS yaklaşır, sarılırlar.)
GEORGE Doktorunla konuştum.
DORIS Konuştun mu? Telefonlarından kaçmak için şahit koruma programına girmeyi düşünüyor.
GEORGE Daha senelerimizin olduğunu söyledi. Şansımız varsa birçok sene.
DORIS Bunu da biliyorum.
GEORGE Sence benden sıkılmaz mısın?
DORIS E olabilir tabii. Bir kırk iki sene daha ver, sonra haber veririm. İcabında yalan da söylerim.
GEORGE (Yumuşak.) Afferim sana.
DORIS Zaten heyecan verici insanlar olduğumuz için ya da aramızda çılgınca bir cinsel elektrik olduğu için bunca sene beraber kalmadık.
GEORGE Geriye ne kaldı?
DORIS Dostluk.
GEORGE Yeterli mi?
DORIS Bizi bu noktaya kadar getirdi.
(Bir an birbirlerine bakarlar.)
GEORGE Ömrüm boyunca senin olduğumun farkında mısın? Biliyorsun ki seni asla aldatmam.
DORIS Biliyorum.
GEORGE Bunun için fazla mı yaşlıyım?
DORIS Yoo, ama biriyle uzun süreli bir ilişki yaşayacaksan ayda bir kere buluşmanızı tavsiye ederim.
GEORGE Sensiz aynı şey olmaz.
DORIS Bunu da biliyorum.
GEORGE Ne zaman bu kadar bilge oldun?
DORIS Ee, birimizin olması gerekiyordu.
(Şefkatle birbirlerine bakarlar.)
GEORGE Çok güzelsin.
DORIS Sen de pek yakışıklısın.
GEORGE Harika bir çiftiz.
DORIS Her zaman olduğu gibi.
GEORGE Çocuklara gelince: Artık ne halleri varsa görsünler.
(GEORGE yukarı, kirişe bakar.)
DORIS Neye bakıyorsun?
GEORGE Sadece odayla vedalaşıyorum.
DORIS Saat kaç?
GEORGE Saatim yok. Tüm hediyeleri Eileen’e geri verdim.
DORIS Senin şerefli bir erkek olduğunu hep biliyordum zaten. (DORIS duvağını ttakmaya gider. GEORGE kendini kirişte yukarı çeker. DORIS dönüp ona bakar.) Tüm enerjini odada bırakma, hayatım.
(GEORGE kirişi bırakır, ayaktadır, elini uzatır.)
GEORGE Tut elimi, aşkım. (DORIS tutar.) Bazı âdetlere uymak gerekir.
(GEORGE onu kucaklayıp kaldırır ve eşikten geçirip odadan çıkarır. Bu sırada ışıklar azalır ve piyanoda “Seni Her Görüşümde” çalar. Işık alanı gittikçe daralır ve piyano tuşlarında yoğunlaşır.)
Oyunun sonu.
Bernard Slade
VE AŞK DEVAM EDİYOR
Same Time, Another Year
Seneye Bugün / Same Time, Next Year
oyununun devamı
Çeviren: Adalet Barış Günersel
ONK Ajans Ltd.
- Jetes bir dans çeşidi; bacaklar üstünde iki yana sekerek öndeki olan bacakla hava adeta “tekmelenir”. ↑