Sigorta Hukuku Alternatif Ders Notu

Merhabalar arkadaşlar. Daha önce buradaki linkte paylaştığımız sigorta hukuku ders notuna alternatif olarak bu ders notunu da paylaşıyoruz. Konular genel olarak aynı olmakla beraber, iki notun da incelenmesini tavsiye ederiz. Diğer sigorta hukuku notuna ulaşmak için buraya tıklayın.


Sigorta Hukuku Final Konuları

4 Nisan 2017 Yirmisekiz.net

Sigorta sözleşmesinden doğan taraflar açısından borçlar ve yükümlülükler ki bir tarafın borç ve yükümlülükleri diğer tarafın hakkı olarak karşımıza çıkıyordu. Bu kapsamda sigorta ettirenin prim ödeme borcuna ilişkin olarak açıklama yapmıştık. Prim kim tarafından ödenir, ne zaman ödenir, kime ödenir, ödenmezse ne olur sorularının cevaplandığı 1430 ile 1434. maddeleri incelemiştik. Şimdi 1435 ve devamı olan beyan yükümlülüğü başlığı altında getirilmiş olan düzenlemeler incelenecektir.

Sigorta ettirenin bilgilendirme ve beyan yükümlülüğü

Uygulamada taraflar arasında en çok hukuki problemlerin doğduğu ve yargı kararlarına yansıdığı konulardan biridir. Öncelikle bu yükümlülüğün sigorta ettiren bakımından düzenlenmiş olması sigortacı açısından ise aydınlatma yükümlülüğü kapsamında bilgilendirme yükümlülüğü düzenlenmiş olması sigorta sözleşmelerinin aşırı derecede karşılıklı olarak iyiniyete dayanan sözleşmeler olmasından kaynaklanmaktadır. Elbette ki sigortacının her zaman sigortalayacağı menfaatin durumunu inceleme hakkı vardır. Ancak bunlar zaman alan şeylerdir. Ticaret hukukunda 3 temel ilke vardır; sürat, emniyet ve kolaylık yani hızlı, güvenilir ve kolay bir biçimde tacirlere getirilen hükümler altında bu 3 ilke bulunmaktadır. Zira kanun koyucu ticaret hayatının normal hayata göre daha hızlı işlemesini istemektedir. Tarafların karşılıklı olarak birbirlerine güvenerek ve iyiniyetle bu sigorta sözleşmesinin akdedildiği görebiliyoruz. Bu noktada nasıl sigortacının sigorta ettireni aydınlatma, bilgilendirme ve daha akit öncesinde culpa in contrahendo sorumluluğu varsa, sigorta ettireninde sözleşme akdedilirken sigortacıyı doğru ve eksizsiz bir biçimde iyiniyetle ve dürüstçe menfaati sigorta ile güvenceye alınacak menfaat konusunda bilgilendirmesi gerekicektir. Bu bilgilendirmenin kapsamı öncelikle ne olacaktır? Yani sigorta ettiren neleri bilgi olarak sigorta ettirene vermek durumundadır? Ayrıca bu beyan yükümlülüklerini yerine getirmediği takdirde veya eksik gerine getirdiği ya da yanlış yerine getirdiği durumlarda ne olacaktır? Bu soruların cevaplarını TTK 1435 ve devamı maddelerinde görmekteyiz. Kanun koyucunun beyan yükümlülüğünü üç aşamaya ayırdığı görülmektedir. Bu üç aşama da;

1. Sözleşmenin kurulması sırasında sigorta ettirenin beyan yükümlülüğü

2. Sözleşmenin devamı süresindeki beyan yükümlülüğü

3. Riskin gerçekleştiği andaki beyan yükümlülüğü

Tabi sigorta sözleşmesinin kurulması, devamı ve riskin gerçekleştiği andaki bilgilendirme yükümlülüğü sigorta ettirene yüklenmektedir çünkü sigorta ile güvence altına alınacak menfaate yakın olan kişi odur. Dolayısıyla menfaat durumundaki bir takım değişiklikler, riskin gerçekleşmesi örneğin kişinin kaza yapıp yapmadığını bilebilecek kişi sigorta ettirendir. Bu açıdan TTK’nın beyan yükümlülüğü başlığı altında m.1435 ile 1443 arasındaki hükümler sigorta ettirenin sözleşmenin kurulması sırasındaki beyan yükümlülüğünü, m.1444 ile 1445 arasındaki hükümler sigorta sözleşmesinin devamı süresindeki beyan yükümlülüğünü ve m.1446 rizikonun gerçekleştiğindeki beyan yükümlülüğünü düzenlemektedir.

1. Sözleşmenin kurulması sırasında sigorta ettirenin beyan yükümlülüğü

Öncelikle sözleşmenin kurulması esnasında sigortacılar açısından iki önemli karar vardır. İlk önemli karar bir sigorta sözleşmesi akdedip akdetmemektir. Bu soruyu cevaplarken teknik verilerden, istatistik bilgilerinden ve datalardan yararlanacaktır. Eğer akdetme kararı vermişse, sigortacı açısından acaba hangi koşullarla akdetmeme gerekir sorusu ikinci önemli kararı oluşturur. Bakıldığında sigorta sözleşmesinin kurulması sırasında, sigortacının bu kararları vermesinde etkili olabilecek unsurular söz konusudur. Bu unsurlardan en önemlisi sigorta ile güvence altına alınacak menfaatin durumudur. Bir mal sigortası söz konusu ise o malın durumu veya evinizle ilgili bir yangın sigortası akdedilecekse evin ahşap olup olmadığı, betonarme midir, çelik konstrüksiyon mudur, müstakil midir, yanında park mı var yoksa benzin istasyonu mu var gibi sorular söz konusudur. Hayat sigortaları açısından bakıldığında bir kişinin hayatı üzerine sigorta sözleşmesi akdedilirken sigortacının özellikle ölüm riskine karşı sigorta sözleşmesi akdettiği durumlarda mesela hayatı üzerine sigorta akdedilecek olan kişinin yaşı, yapmış olduğu meslek, ameliyat geçirip geçirmediği, genetik aileden gelen rahatsızlıkların olup olmadığı, sürekli kullandığı ilaç var mı gibi sorular gündeme gelecektir. Yaşta mesela bazı sigorta şirketleri 65 yaş sonrası ölüm riskine karşı güvence vermemekteler çünkü artık ölüm riski çok yüksek olduğu için çok yüksek primler ödenmesi gerekiyor ya da hiç sigorta etmiyorlar. Acı ama gerçek. Bu tür bilgilere sigortacının ihtiyacı vardır. Hangi koşullarla sigorta sözleşmesini akdedeceği sorusunu yanıtlaması için yani sigorta sözleşmesinin süresi ya da sigorta güvencesinin kapsamı veya bedelinin belirlenmesi için bu bilgilere ihtiyaç duyacaktır. Bu doğrultuda sigortacının daha sözleşmenin akdedilmesi sırasında ihtiyaç duyduğu bilgileri edinebilmesinde 2 tane geçerli sistemin olduğunu biliyoruz. Bu sistemlerden ilki Beyan Sistemi ikincisi ise Liste Sistemi olarak adlandırılmaktadır.

Beyan sistemi, tamamen sigorta ettirenin beyanına dayanır yani sigortacıyı bilgilendirmesi gerekir. Bunun için mesela sigortacıya sözleşme akdedip akdetmeyeceği, akdedecek ise hangi koşullarda akdedeceği ile ilgili önemli bütün hususları sigorta ettiren bildirme yükümlülüğü altındadır.

Liste sisteminde top sigortacıya geçer. Burada sigortacı bizzat kendisinin sigorta sözleşmesi akdedip akdetmediği veya hangi koşullarda akdedeceği kararını vermesinde etkili olabileceği hususlarda soruları hazırlar. Mesela kaç yaşındasınız, ailenizde tansiyon hastası var mı kalp hastası var mı gibi sorular olan soru listesi hazırlar ve sigorta ettirene yöneltir. Sigorta ettiren kendisine yöneltilmiş olan soru listesindeki soruları cevaplamak suretiyle bu yükümlülüğünü yerine getirmiş sayılır.

Bizim TTK’mızda başlığın adı beyan yükümlülüğüdür. Bu noktada biz beyan sisteminin kabul edilmiş olduğunu söyleyebiliriz zira sigorta ettirenin beyan yükümlülüğü dediğine göre burada bir beyan sisteminin benimsenmiş olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, hükümlerin içine girildiğinde ve incelemeye başladığımızda örneğin m.1436’da “yazılı sorular” kenar başlığı olan bir hükmün yer aldığını görüyor. Burada ise sigortacı tarafından verilen soru listelerinden bahsediliyor ve onlara ilişkin bazı hükümler getirilmiş. Dolayısıyla TTK’u açısından karma bir sistemin benimsendiğini söylemek hatalı olmayacaktır. Kanun koyucu bu iki sistemi iç içe geçirmek suretiyle her iki sistemin avantajlı yönlerini almıştır. O yüzden beyan yükümlülüğü ile ilgili olarak her ne kadar yükümlülüğün adı beyan yükümlülüğü olarak geçiyor olsa da bizi beyan sistemine yöneltiyor olsa da özellikle akdin kurulması esnasında m.1435 ve m.1436’daki düzenlemeler göz önünde bulundurulunca karma bir sistemi benimsemiş olduğunu söyleyebiliriz. Kanun koyucu bu hükümlerde nasıl düzenlemeler getirmiştir?

b) Beyan yükümlülüğü

aa) Sözleşmenin yapılmasında

aaa) Genel olarak

MADDE 1435- (1) Sigorta ettiren sözleşmenin yapılması sırasında bildiği veya bilmesi gereken tüm önemli hususları sigortacıya bildirmekle yükümlüdür. Sigortacıya bildirilmeyen, eksik veya yanlış bildirilen hususlar, sözleşmenin yapılmamasını veya değişik şartlarda yapılmasını gerektirecek nitelikte ise, önemli kabul edilir. Sigortacı tarafından yazılı veya sözlü olarak sorulan hususlar, aksi ispat edilinceye kadar önemli sayılır.

Peki sigorta ettiren önemli hususların neler olduğunu nereden bilecek? Bu önemli hususların somutlaştırılması gerekmektedir ki sigorta ettiren beyan yükümlülüğünün sınırlarını ve gereklerini yerine getirebilsin. Kanun koyucu önemli hususların neler olabileceğini şu cümle ile somutlaştırmıştır : “Sigortacıya bildirilmeyen, eksik veya yanlış bildirilen hususlar, sözleşmenin yapılmamasını veya değişik şartlarda yapılmasını gerektirecek nitelikte ise, önemli kabul edilir.” Öncelikle hiç bildirilmeme, eksik bildirme veya yanlış bildirmeyi kanun kapsamaktadır ve aralarında hiç bir ayrım yapmamaktadır. Hepsi eşit kategoride değerlendirilmektedir. Kanun koyucu sigortacı açısından tespit ettiğimiz iki soruyu önemsiyor ve esas alıyor bu sorular sigortacının sözleşme akdedip akdetmeyeceği veya akdedecekse hangi koşullarda akdedeceği sorularına etkili olabilecek herşey kanun koyucu tarafından önemli husus olarak belirlenmiştir. Sigorta ettiren bu hususları tam olarak, eksiksiz olarak ve doğru olarak bildirme yükümlülüğü yüklenmiştir. Karma sistemi asıl işaret eden cümle ise “Sigortacı tarafından yazılı veya sözlü olarak sorulan hususlar, aksi ispat edilinceye kadar önemli sayılır.” demektedir. Sigortacının hem beyan hem de yazılı veya sözlü sorularla da sigorta ettirenden sigorta sözleşmesini akdedip akdetmeme veya akdecekse hangi koşullarda akdedeceğine ilişkin bilgileri almaya çalışabilir demektedir kanun koyucu. Sigorta ettirenler olarak önemli hususlarda eksik bilgi veya yanlış bilgi verilmemelidir.

bbb) Yazılı sorular

MADDE 1436- (1) Sigortacı sigorta ettirene, cevaplaması için sorular içeren bir liste vermişse, sunulan listede yer alan sorular dışında kalan hususlara ilişkin olarak sigorta ettirene hiçbir sorumluluk yüklenemez; meğerki, sigorta ettiren önemli bir hususu kötüniyetle saklamış olsun.

(2) Sigortacı, liste dışında öğrenmek istediği hususlar varsa bunlar hakkında da soru sorabilir. Söz konusu soruların da yazılı ve açık olması gerekir. Sigorta ettiren bu soruları cevaplamakla yükümlüdür.

Burada açıkça liste sisteminin de benimsendiğini ve uygulanabileceğini görmekteyiz. Soru listesini hazırlayan bizzat sigortacıdır, sigortacı kendi kararına etkili olabilecek her soruyu sigorta ettirene yöneltmelidir. Soru listesi hazırlandıktan sonra sigortacının “ama sen şunu söylemeden söyleseydin ben sigorta sözleşmesi akdetmezdim veya daha yüksek prim alırdım” deme hakkını kanun koyucu sigortacının elinden almıştır. Sigortacı bir AŞ ve kooperatiftir yani tacirdir yani basiretli bir iş adamı gibi hareket etme yükümlülüğü olan bir kişidir. Dolayısıyla basiretli hareket etme yükümlülüğünün de bir etkisini görebiliyoruz bu hükümde. Ancak bu husus mutlak değildir zira kanun koyucu “meğerki, sigorta ettiren önemli bir hususu kötüniyetle saklamış olsun” demektedir. Yani sigorta ettiren bilerek isteyerek, sonuçlarını öngörerek sigortacıyı zarara uğratmak veya sırf kendisine menfaat sağlanması için hareket ederse sonuçlarına katlanacaktır.

Beyan yükümlülüğü hukuki açıdan bir borç değildir bit yükümlülüktür. Daha ilk açıklamalarda hatırlayacaksınız bazı düzenlemeler borç bazıları da yükümlülüktür yani külfettir. yerine getirilmediği zaman bir takım hak kayıpları yaratır. Beyan yükümlülüğü burada sigorta ettiren açısından külfet olarak ortaya çıkmaktadır ve bazı hakları da kaybetme sonucu verir.

“Sigortacı, liste dışında öğrenmek istediği hususlar varsa bunlar hakkında da soru sorabilir. Söz konusu soruların da yazılı ve açık olması gerekir. Sigorta ettiren bu soruları cevaplamakla yükümlüdür.” Bu cümlede getirilen yaptırım m.1439’da düzenlenmiştir. Beyan yükümlülüğünün ihlali halinde cayma sigortacıya tanınan bir haktır. Sigortacı en başından itibaren cayabilir ve prim farkı istenmesi şeklinde 2 yaptırımın düzenlenmiş olduğunu görüyoruz. Sigorta ettirenler bu konuları bilmeyebilirler veya soru listesini boş bırakabilir. Bu noktada sigortacının sigorta ettireni aydınlatma ve bilgilendirme yükümlülüğü devreye girer. Sigorta ettirenin beyan yükümlülüğü ile sigortacının aydınlatma yükümlülüğü iç içe geçmiştir. Direkt beyan yükümlülüğünün ihlaline dayandığı zaman sigortacı, sigortacının bilgilendirme yükümlülüğünün tam anlamıyla yerine getirip getirmediğine bakılır. Bazen hem sigorta aydınlatma yükümlülüğünü yapmıyor hem de beyan yükümlülüğünün ihlaline dayanıyor bu ise kabul edilemez.

Sigorta ettiren sigortacının sigorta sözleşmesi akdedip akdetmeyeceği veya akdedecekse hangi koşullarda akdedeceğine ilişkin önemli hususları beyan etmesi gerekmektedir. Beyan edilen veya bilgi verilen önemli hususla rizikonun gerçekleşmesi arasındaki bağlantı önem arz etmektedir. Örneğin; hırsızlık sigorta sözleşmesinin akdedildiğini düşünelim, sigortacıya eviyle ilgili bilgi verirken camlarda demir parmaklıkları yokken sigorta ettiren demir parmaklığı olmadığı için kendisinden daha fazla prim alınacağını biliyor ve diyor ki demir parmaklıklar olmamasına rağmen var diyor. Daha sonra hırsızlık olayı gerçekleşiyor. Burada iki olasılık vardır ya hırsız camdan girmiştir ya da kapıdan girmiştir. Yani beyan yükümlülüğünün ihlal edildiği husus ile rizikonun gerçekleşmesi arasında bir bağlantı olması gerekir mi ? Buna karşı kanun koyucu nasıl bir tavır almıştır ? Her ikisini de eşit mi dikkate almıştır yoksa nedensellik bağının olması veya olmaması bakımında beyan yükümlülüğünün ihlalinde uygulanacak yaptırımda bir farklılık olacak mıdır ?

ccc) Bağlantı

MADDE 1437- (1) Tazminat ve bedel ödemelerinde, bildirilmeyen veya yanlış bildirilen bir husus ile rizikonun gerçekleşmesi arasındaki bağlantı, 1439 uncu maddede öngörülen kurallar uyarınca dikkate alınır. 

Hemen belirtelim burada bildirilmeyen ve yanlış bildirilen demektedir kanun koyucu ancak eksik bildirmeden bahsetmemektedir. Ancak biz herhalde asıl genel madde olan m.1435’deki kapsama göre m.1437 ele alacağız. Yani bildirilmeyen, eksik bildirilen ve yanlış bildirilen hususlara bu yaptırım uygulanacaktır. “Tazminat ve bedel ödemelerinde, bildirilmeyen veya yanlış bildirilen bir husus ile rizikonun gerçekleşmesi arasındaki bağlantı” yani somut örneğe göre hareket edersek demir parmaklıklar var diye bildirmiş, yanlış bildirimde bulunmuş ve hırsızda camdan girmiş ise burada bir beyan yükümlülüğü ihlali ile rizikonun gerçekleşmesi arasında bir bağlantı var. Bu beyan yükümlülüğünü ihlal eden husus ile rizikonun gerçekleşmesi arasındaki bağlanı 1439. maddede öngörülen kurallar çerçevesinde dikkate alınır diyor kanun koyucu. m.1439 ise beyan yükümlülüğünün ihlalinde uygulacanak olan yaptırımları düzenlemektedir. Orada kanun koyucu ayrıntısı ile bu nedensellik bağına getirdiği düzenlemelerle farklı derecelerde yaptırımlar bağlamıştır.

ddd) Sigortacı tarafından gerçek durumun bilinmesi

MADDE 1438- (1) Bildirilmeyen veya yanlış bildirilen bir hususun ya da olgunun gerçek durumu sigortacı tarafından biliniyorsa, sigortacı beyan yükümlülüğünün ihlal edilmiş olduğunu ileri sürerek sözleşmeden cayamaz. İspat yükü sigorta ettirene aittir.

m.1438 uyarınca sigorta ettiren gerçek durumu biliyor. Bu hale örnek olarak, yine ev sigorta sözleşmesi akdedilecek hırsızlık rizikosuna karşı. Sigorta sözleşmesi akdedeceği sigortacı bu kişiyle aynı apartmanda oturuyor. Dolayısıyla sigorta sözleşmesi akdediliyor, demir parmaklıkların olmadığı sigortacı tarafından görülüyor ve biliniyor. Sigorta ettiren yanlış beyanda bulunuyor. Sigortacı tarafından eğer bu husus biliniyorsa artık böyle bir durumda m.1438 uyarınca sigortacı cayma hakkını kullanamayacaktır. Bu hususu ispat yükü sigorta ettirene aittir yani sigorta ettiren sigortacının bildiğini ispat etmesi gerekecektir.

eee) Yaptırım

MADDE 1439- (1) Sigortacı için önemli olan bir husus bildirilmemiş veya yanlış bildirilmiş olduğu takdirde, sigortacı 1440 ıncı maddede belirtilen süre içinde sözleşmeden cayabilir veya prim farkı isteyebilir. İstenilen prim farkının on gün içinde kabul edilmemesi hâlinde, sözleşmeden cayılmış kabul olunur. Önemli olan bir hususun sigorta ettirenin kusuru sonucu öğrenilememiş olması veya sigorta ettiren tarafından önemli sayılmaması durumu değiştirmez.

(2) Rizikonun gerçekleşmesinden sonra, sigorta ettirenin ihmali ile beyan yükümlülüğü ihlal edildiği takdirde, bu ihlal tazminatın veya bedelin miktarına yahut rizikonun gerçekleşmesine etki edebilecek nitelikte ise, ihmalin derecesine göre tazminattan indirim yapılır. Sigorta ettirenin kusuru kast derecesinde ise beyan yükümlülüğünün ihlali ile gerçekleşen riziko arasında bağlantı varsa, sigortacının tazminat veya bedel ödeme borcu ortadan kalkar; bağlantı yoksa, sigortacı ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oranı dikkate alarak sigorta tazminatını veya bedelini öder.

m.1439/1’de bildirilmemiş veya yanlış bildirilmiş diyor kanun koyucu ancak biz bu hükmü eksik bildirilmeyi de kapsayacak şekilde değerlendiriyoruz. Demekki aktin kurulması esnasındaki beyan yükümlülüğünün ihlaline yaptırım sigortacının cayma hakkını kullanması veya prim farkı istemesi olarak belirlenmiştir. Cayma hakkının kullanılması ise m.1440’da 15 günlük bir süre belirlenmiştir. Burada kanun koyucu sigortacıya bir seçimlik hak tanımıştır ya cayma hakkını kullanacaktır ya da prim farkı talep edecektir. Eğer sigortacı derse “ben bilseydim daha yüksek prim alırdım o zaman bana prim farkını öde” burada prim farkı hakkını kullanmış olur. Cayma hakkı sigorta ettirene bir beyanla yöneltilmesi zorunludur. Cayma hakkında mutlaka sigortacının cayma hakkımı kullanıyorum demesi gerekmektedir. Bu beyan için herhangi bir şekil şartı öngörülmemiştir. Ancak bir süre düzenlenmiştir. Cayma hakkı 15 gün içerisinde sigorta ettirene bildirilir. Bu süre sigortacının bildirim yükümlülüğünün ihlal edildiğini öğrendiği tarihten itibaren bağlar. Bu 15 günlük süre hak düşürücü bir süredir. 15 gün içerisinde cayma hakkını kullanabilir, eğer bu süre geçirilirse o halde sigortacının elinde tek yaptırım kalacaktır, o da prim farkı talep etmedir. Prim farkının talep edildiği durumlarda ise m.1439 uyarınca; “İstenilen prim farkının on gün içinde kabul edilmemesi hâlinde, sözleşmeden cayılmış kabul olunur.” diyor burada kabul edip etmeyecek olan kişi sigorta ettirendir. Burada kanun koyucu bir karine düzenlemiştir. Eğer sigorta ettiren prim farkı ödemeyi kabul etmezse o halde sigorta sözleşmesinden cayılmış kabul edilecektir. Prim farkının istenilmesi süreye bağlı değildir. Ancak cayma hakkının kullanılmasına ilişkin sigorta ettirene bildirim süresi olan 15 günlük süre geçirilirse sigortacının elinde tek yaptırım kalacaktır o da prim farkı talep etmedir. Burada sigortacı prim farkı talep edecekse, sigortacının talebi bir süreye bağlanmamıştır ancak talepten sonra sigorta ettiren açısından 10 günlük bir süre söz konusudur. Eğer sigorta ettiren prim farkı ödemeyi kabul etmezse o halde sigorta sözleşmesinden cayılıdığı kabul ediliyor. m.1439/1’in son cümlesinde : ” Önemli olan bir hususun sigorta ettirenin kusuru sonucu öğrenilememiş olması veya sigorta ettiren tarafından önemli sayılmaması durumu değiştirmez.” denmektedir. Bu cümle çok önemli bir düzenlemedir. Bize önemli hususun belirlenmesinde sigorta ettirenin iradesinin hiçbir etkisinin ve öneminin olmadığını söylemektedir. Sigorta ettiren eğer “ben bunu önemli görmedim, benim için önemli değildi” demesi bir farklılık arz etmeyecektir, sigorta ettirenin neyi önemli husus olarak gördüğüne bakılmaz. Önemli husus kavramını kanun koyucu sigortacı açısından somutlaştırdığını çok net bir biçimde burdan görebiliyoruz. Peki burada sigortacının aydınlatma yükümlülüğü devreye girmez mi ? Mutlaka sigortacının beyan yükümlülüğünün ihlaline dayandığı hallerde özellikle aydınlatma yükümlülüğünün ve bilgilendirme yükümlülüğünün yetirince yerine getirilip getirilmediğine bakmak gerekir.

Şimdi bağlantıya ilişkin yani nedensellik bağına ilişkin kanun koyucunun getirdiği hükümlere bakalım. m.1439/2 uyarınca: ” (2) Rizikonun gerçekleşmesinden sonra, sigorta ettirenin ihmali ile beyan yükümlülüğü ihlal edildiği takdirde, bu ihlal tazminatın veya bedelin miktarına yahut rizikonun gerçekleşmesine etki edebilecek nitelikte ise, (yani nedensellik bağı varsa) ihmalin derecesine göre tazminattan indirim yapılır. Sigorta ettirenin kusuru kast derecesinde ise (yani bilerek, isteyerek ve sonuçlarını öngörerek ihlal etmişse) beyan yükümlülüğünün ihlali ile gerçekleşen riziko arasında bağlantı varsa, sigortacının tazminat veya bedel ödeme borcu ortadan kalkar; bağlantı yoksa, sigortacı ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oranı dikkate alarak sigorta tazminatını veya bedelini öder.” Demek ki bilerek ve isteyerek demir parmaklıklar olmamasına rağmen var diye beyan etmişse ve hırsız da camdan girmişse bu durumda artık sigortacının herhangi bir tazminat veya sigorta bedeli ödeme borcu ortadan kalkar. Bağlantı yoksa yani hırsız kapıdan girmişse, sigortacı “sigortacı ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oranı dikkate alarak sigorta tazminatını veya bedelini öder.” Ayrıca eski TTK’da genellikle bu beyan yükümlülüklerinin ihlalinde genellikle iyiniyetli veya ihmal ya da kasten yapılması arasında kanun koyucu fark yaratmamıştı. Dolayısıyla, eski TTK’daki hüküm adalet duygumuzu etkiliyordu çünkü kasten beyan yükümlülüğünü ihlal eden ile ihmalen veya bilmediğinden beyan yükümlülüğünü ihlal eden arasında bir fark olmuyordu. Böylelikle kanun koyucu yeni TTK’da beyan yükümlülüğünü düzenlerken kasıt ve ihmal arasında bir farklılık yaptığını görebiliyoruz. Mesela cayma halinde sigorta ettiren kasıtlı ise yani beyan yükümlülüğünü kasten ihlal etmişse sigortacı rizikoyu taşıdığı sürelere ait primlere hak kazanır diyor yani artı olarak primleri de alıyor sigortacı. Bu bir caydırıcı tazminat olarak karşımıza çıkıyor.

fff) Caymanın şekli ve süresi

MADDE 1440- (1) Caymanın, sigorta ettirene bir beyanla yöneltilmesi şarttır.

 (2) Cayma, onbeş gün içinde sigorta ettirene bildirilir. Bu süre sigortacının bildirim yükümlülüğünün ihlal edilmiş olduğunu öğrendiği tarihten itibaren başlar.

ggg) Caymanın hükümleri

MADDE 1441- (1) Cayma hâlinde, sigorta ettiren kasıtlı ise, sigortacı rizikoyu taşıdığı süreye ait primlere hak kazanır.

hhh) Cayma hakkının düşmesi

MADDE 1442- (1) Cayma hakkı aşağıdaki hâllerde kullanılamaz:

a) Cayma hakkının kullanılmasından açıkça veya zımnen vazgeçilmişse.

b) Caymaya yol açan ihlale sigortacı sebebiyet vermişse.

c) Sigortacı, sorularından bazıları cevapsız bırakıldığı hâlde sözleşmeyi yapmışsa.

m.1442 yeni bir hükümdür. Burada ise cayma hakkının kullanılamayacağı haller düzenlenmiştir. m.1439’da sigortacıya cayma hakkı veya prim farkı talep etme hakkı tanınmıştır. Ayrıca m.1442’de ise cayma hakkının kullanılamayacağı haller düzenlenmiştir. Mesela bunlardan biri: “a) Cayma hakkının kullanılmasından açıkça veya zımnen vazgeçilmişse.” denmekte. Örneğin açıkça cayma hakkından vazgeçme; sigortacı diyecek ki cayma hakkımı kullanmıyorum. Peki zımnen cayma hakkından vazgeçme nasıl olur ? Örneğin 15 gün için de cayma beyanını sigorta ettirene bildirmeme olabilir. Cayma hakkının ikinci kullanılamayacağı hal ise :”b) Caymaya yol açan ihlale sigortacı sebebiyet vermişse.” Bunun örneğini bulmak zorudur. Beyan yükümlülüğünün ihlaline bizzat sigortacının sebebiyet vermiş olması örneğin sigortacının “bu sorulara söyle yanıt ver” demesiyle olabilir. Ancak bunun ispatı çok zordur. Kanun’un gerekçesinde de herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. Üçüncü sebep ise: “Sigortacı, sorularından bazıları cevapsız bırakıldığı hâlde sözleşmeyi yapmışsa.” Cayma hakkının kullanılamayacağı bu son hal, soru listesinin sigortacı tarafından sigorta ettirene verildiği uygulamalarda vücut bulabilecek bir düzenlemedir. Çok önemli bir düzenlemedir zira uygulamada en çok problem yaratan hususlardan biridir. Zira beyan yükümlülüklerinde önemli husus kavramı sigortacı açısından düzenlenmiştir. Sigorta ettiren sigortaya, sigortacılık tekniklerine veya sigorta sözleşmesi akdedip akdetmemeye veya akdedilecekse hangi koşullarda akdedileceğini kararlarında bilgili olmak zorunda değildir. Böyle bir durumda sigortacının soru listesi verdiği ve sigorta ettirenin bu sorularında bir veya birkaçını yanıtlamadan geçtiği hallerde sigortacının ” bakın ben soru listesini verdim soruları cevaplamamış ve beyan yükümlülüğünü ihlal etmiş herhangi bir tazminat veya bedel ödemiyorum” deme hakkı yoktur. Soru listesini verildiğinde bazı sorular cevaplanmamışsa buna rağmen sigortacı listeyi incelemesine ve soruları boş olarak görmesine rağmen eğer sigorta sözleşmesi akdetmişse sigortacı cayma hakkını kullanamayacaktır. Yani sigortacı risk gerçekleşirse tazminat ödeme borcu altınca kalacaktır. Buna örnek olarak benim önüme bir konu gelmişti. Sigortacı beyan yükümlülüğü nedeniyle sigorta bedelini ödemiyor bizim yapabileceğimiz bir şey var mı diye bir soru yöneltilmişti. Kişi kalp krizinden vefat etmişti. İncelediğimde gördüm ki soru listesinde bir kalp hastalığı var mı ? Kalp ilacı kullanıyor mu ? sorularının hepsine hayır cevabı verilmiş. Kişi yanlış beyanda bulunmuş dolayısıyla yapılabilecek bir şey yoktu. Eğer boş bırakılsaydı belki yapılacak bir şey olurdu. Eğer sigortacı soru listesindeki boş soruları görüyorsa aydınlatma yükümlülüğü çerçevesinde doldur bu soruları demesi gerekmektedir. Eğer bunu yapmamışsa cayma hakkını kullanamayacaktır.

bb) Teklifin yapılması ile kabulü arasındaki değişiklikleri beyan yükümlülüğü

MADDE 1443- (1) Teklifin yapılması ile kabulü arasındaki değişiklikler hakkında sözleşmenin yapılması sırasındaki beyan yükümlülüğüne ilişkin madde hükümleri kıyas yoluyla uygulanır.

m.1443 teklifin yapılması ile kabulü arasındaki değişikliklerde olacak beyan yükümlülüğünü düzenlemektedir. Hani sigortacı bir teklifname veriyor, sigorta ettirene doldurun bunu diyor sigorta ettiren de dolduruyor. Ancak kabul irade beyanında bulunulmadan veya susmaya bağlanan 45 günlük süre geçmeden bir takım değişiklikler meydana geliyor. Bu durumda ne yapılacaktır? Maddede açıkça belirttiği üzere, benzetme suretiyle sözleşmenin yapılması sırasındaki beyan yükümlülüğüne ilişkin maddeler uygulama alanı bulacaktır.

cc) Sözleşme süresi içinde

11 Nisan 2017 Ayşe Yirmisekiz.net

Sigorta Kanununun 1444. maddesinde öncelikle sigorta ettirene özelliklede rizikonun gerçekleşme olasılığı veya menfaatin sözleşme akdedilirken ki mevcut durumu değiştirmeme yükümlülüğü veya değiştirecekse mutlaka sigortacı ile haberdar olarak veya bilgilendirerek veya onun izni ile bu değişikliği yapması hususunu düzenlemektedir.

MADDE 1444 (1) Sigorta ettiren, sözleşmenin yapılmasından sonra, sigortacının izni olmadan rizikoyu veya mevcut durumu ağırlaştırarak tazminat tutarının artmasını etkileyici davranış ve işlemlerde bulunamaz.

(2) Sigorta ettiren veya onun izniyle başkası, rizikonun gerçekleşme ihtimalini artırıcı veya mevcut durumu ağırlaştırıcı işlemlerde bulunursa yahut sözleşme yapılırken açıkça riziko  ağırlaşması  olarak  kabul edilmiş  bulunan  hususlardan  biri  gerçekleşirse  derhâl;  bu işlemler bilgisi dışında yapılmışsa, bu hususu öğrendiği tarihten itibaren en geç on gün içinde durumu sigortacıya bildirir.

Bu maddenin rizikonun ağırlaşmasını konu aldığını maddeden açık bir şekilde anlayabiliyoruz. Peki bu değişiklikler mutlaka sigorta ettirenin iradesiyle bizzat kendisi tarafından mı yapılmalıdır yoksa başkası tarafından yapılan; sigorta ettirenin bilgisi dahilinde olabilir veya tamamen etkisi katkısı olmadan bilgisi dahilinde olmayan değişiklikleri de bu madde kapsamında veya sözleşme süresinde ki beyan yükümlülüğü kapsamında değerlendirecek miyiz? Hükümleri okuduğumuz zaman 1444/2 ye baktığımızda açıkça onun izniyle diyor demek ki bizzat kendisinin yapması gerekmiyor bilgisi dahilinde bir başkası tarafından yapılmış ise rizikonun gerçekleşme ihtimalini artırıcı veya mevcut durumu ağırlaştırıcı işlemlerde bulunursa veyahut sözleşme yapılırken açıkça rizikoyu ağırlaşması olarak kabul edilmiş olunun hususlardan biri gerçekleşirse derhal; bu işlemler bilgisi dışında yapılmışsa öğrendiği andan itibaren 10 gün içerisinde durumu sigortacıya bildirmesi gerekiyor. Özellikle bilgisi dışında yapılmışsa ifadesinden anlıyoruz ki tamamen sigorta ettirenin bilgisi dışında yapılan değişiklikler de 1444. madde kapsamına girecektir. Örneğin yangın riskine karşı evinizle ilgili bir sigorta sözleşmesi akdediyorsunuz, akdettiğiniz sırada evinizin yanında boş bir arazi var ve bir bakıyorsunuz ki LPG dolum istasyonu açılıyor. Burada sigorta ettirenin ne bilgisi ne dahili ne isteği ne de iradesi var tamamen bilgisi dışında. Kanun koyucu bilgisi dahilinde olanlar için derhal; bilgisi dışında olanlar içinse öğrendiği tarihten itibaren 10 gün içerisinde bilgilendirmeyi öngörmüştür.

Sigorta ettiren bilgilendirmemiş ise veya sözleşmenin devamı sırasında ki beyan yükümlülüğünü yerine getirmemişse veyahut sigortacı bu durumu öğrenmişse yani bir riziko ağırlaşmasını/ mevcut durumda bir değişiklik olduğunu öğrenmişse bu durumda sigortacının ne gibi talep hakları olacaktır veya sigorta ettiren hangi haklarını kaybedecektir? 1445. madde de sigortacının hakları başlığı altında bu konuların düzenlenmiş olduğunu görüyoruz.

  • Sigortacının hakları

MADDE 1445 (1) Sigortacı sözleşmenin süresi içinde, rizikonun gerçekleşmesi veya mevcut durumun ağırlaşması ihtimalini ya da sözleşmede riziko ağırlaşması olarak kabul edilebilecek   olayların  varlığını   öğrendiği   takdirde,  bu   tarihten   itibaren  bir  ay  içinde sözleşmeyi feshedebilir veya prim farkı isteyebilir. Farkın on gün içinde kabul edilmemesi hâlinde sözleşme feshedilmiş sayılır.

(2) Değişikliklerin yapılmasından önceki duruma dönüldüğü takdirde fesih hakkı kullanılamaz.

(3) Süresinde kullanılmayan fesih ve prim farkını isteme hakkı düşer.

(4) Rizikonun artmasına, sigortacının menfaati ile ilişkili bir husus, sigortacının sorumlu olduğu bir olay veya insanî bir görevin yerine getirilmesi ve hayat sigortalarında da sigortalının sağlık durumunda meydana gelen değişiklikler sebep olmuşsa, birinci ilâ üçüncü fıkra hükümleri uygulanmaz.

(5) Rizikonun gerçekleşmesinden sonra sigorta ettirenin ihmali belirlendiği ve değişikliklere ilişkin beyan yükümlülüğünün ihlal edildiği saptandığı takdirde, söz konusu ihlal tazminat miktarına veya bedele ya da rizikonun gerçekleşmesine etki edebilecek nitelikte ise, ihmalin derecesine göre, tazminattan veya bedelden indirim yapılır. Sigorta ettirenin kastı hâlinde ise meydana gelen değişiklik ile gerçekleşen riziko arasında bağlantı varsa, sigortacı sözleşmeyi feshedebilir; bu durumda sigorta tazminatı veya bedeli ödenmez. Bağlantı yoksa, sigortacı ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oranı dikkate alarak sigorta tazminatını veya bedelini öder.

(6) Sigortacı, rizikonun gerçekleşmesinden önce, sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünü kasıtlı olarak ihlal ettiğini öğrenince, birinci fıkraya göre sözleşmeyi feshetse bile, değişikliğin meydana geldiği sigorta dönemine ait prime hak kazanır.

(7) Sigortacıya tanınan feshin bildirim süresi veya feshin hüküm ifade etmesi için verilen süre içinde, yapılan değişiklikle bağlantılı olarak rizikonun gerçekleşmesi hâlinde, sigorta tazminatı veya bedeli ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oran dikkate alınarak hesaplanır.

İlk fıkrayı okuduğumuzda; sigortacının sözleşmeyi feshetme veya prim farkını talep etme hakkının olduğunu görüyoruz. Devamında da prim farkının 10 gün içerisinde kabul edilmemesi durumunda ise sözleşme feshedilmiş sayılır diyor.

SORU: Bu öğrenme kendisinin öğrenmesi mi yoksa kendisine bildirilmesini mi kastediyor?

HOCA: Burada hiçbir ayrım yapılmamıştır açıkçası. Sadece öğrendiği takdirde diyor. Dolayısıyla bilgi sunulmuş olabilir veya kendisi öğrenmiş olabilir o konuda ayrım yapılmamış.

İlk fıkrada sigortacıya tanınan 1 aylık süre 3. fıkraya baktığımızda bu süre zarfında o hakların kullanılmamasıyla düşer diyor. Yani bu 1 aylık süre hak düşürücü süredir. 2. fıkrada değişiklikler yapılmasından önce ki duruma dönüldüğü takdirde fesih hakkı kullanılamaz diyor sadece fesih hakkı açısından düzenlenmiştir bu fıkra; prim farkı açısından düzenlenmemiştir. Değişiklikten önce ki duruma dönülmesi demek riziko ağırlaşmasına neden olan nedenler ortadan kaldırılırsa demektir. Bu durumda fesih açısından düzenlenmiş diyoruz ancak prim farkı talep hakkını da ortadan kaldıracağını kabul etmemiz gerekmektedir. Bilemiyoruz ama uygulama ne şekilde biçimlenecektir bu sadece düzenleme doğrultusunda düşündüğümüz bir yaklaşımdır. Bunun dışında 6. fıkraya baktığımızda yine beyan yükümlülüklerinde ihmalle veya kast arasında kanun koyucunun yine ayrım yaptığını görüyoruz ve 6. fıkrayı okuyoruz. Rizikonun gerçekleşmesinden sonra sigorta ettirenin ihmali belirlendiği ve değişikliklere ilişkin beyan yükümlülüğünün ihlali saptandığı takdirde; tabi riziko gerçekleştikten sonra sigortacının artık tazminat ödeme borcu ortaya çıkacaktır yani bir zarar vardır veya olay gerçekleşmiştir dolayısıyla bunun tazmin edilmesi veya bedel ödenmesi söz konusu olacaktır. Bu aşamada artık sigorta tazminatının üzerinde beyan yükümlülüğünün ihlali etkileri, yani rizikonun gerçekleşmesinden sonra da bu ihlal ortaya çıkabilir, tespit edilebilir. Söz konusu ihlal tazminat miktarına veya bedele ya da rizikonun gerçekleşmesine etki edebilecek nitelikte ise yani bağlantı varsa ihmalin derecesine göre tazminattan veya bedelden indirim yapılır. Sigorta ettirenin kastı halinde ise sigortacı sözleşmeyi feshedebilir bu durumda tazminat veya bedel ödenmez. Ama eğer bağlantı yoksa sigortacı ödenen pirim ile ödenmesi gereken prim arasında ki orana göre sigorta tazminatını veya bedeli öder yani sigortacıyı ilgilendiren konular bunlar. Yine sigortacıya tanınan fesih bildirim süresi veya feshin hüküm ifade etmesi için verilen süresi içinde yapılan değişiklik ile bağlantılı olarak rizikonun gerçekleşmesi halinde tam o süre içerisinde ( 1 aylık süre) sigorta tazminatı veya bedeli ödenen pirim ile ödenmesi gereken pirim arasında ki oran dikkate alınarak hesaplanır diyor kanun koyucu. Bir başka beyan yükümlülüğünün son aşaması; riziko gerçekleştiğinde, hep söylüyoruz ki beyan yükümlülüğünün altında yatan neden menfaate veya rizikonun gerçekleşmesine yakın olan kişi sigorta ettiren neden, dolayısıyla herhangi bir risk gerçekleştiğinde bunun da sigortacıya bilgilendirilmesi lazım. Buna ilişkin olarak hem sorumluluk sigortalarında TTK 1475. maddesinde hem de genel hükümler kapsamında 1446. maddesinde düzenlemeler olduğunu biliyoruz.

 Riziko gerçekleştiğinde

MADDE 1446 (1) Sigorta ettiren, rizikonun gerçekleştiğini öğrenince durumu gecikmeksizin sigortacıya bildirir.

(2) Rizikonun gerçekleştiğine ilişkin bildirimin yapılmaması veya geç yapılması, ödenecek tazminatta veya bedelde artışa neden olmuşsa, kusurun ağırlığına göre, tazminattan veya bedelden indirim yoluna gidilir.

(3) Sigortacı rizikonun gerçekleştiğini daha önce fiilen öğrenmişse, ikinci fıkra hükmünden yararlanamaz.

Kanun koyucu riskin gerçekleştiğini gecikmeksizin bildirilmesini istemiştir. Şu ifadelerle” Sigorta ettiren rizikonun gerçekleştiğini öğrenince durumu gecikmeksizin sigortacıya bildirir.” Gecikmeksizin derken ne demek istiyor? Bu her somut olay açısından, her olayın durumuna göre değerlendirilecektir. Riziko gerçekleştiğinde sigorta ettiren tatilde olabilir veya kaza yapmış komada olabilir bu sebeple 3 gün 5 gün gibi zaman belirtilmemiş gecikmeksizin ifadesi kullanılmıştır. Sigortacıya bildirir ki zaten bildirmek sigorta ettirenin lehine bir durumdur. Rizikonun gerçekleştiğine ilişkin bildirimin yapılmaması veya geç yapılması ödenecek tazminatta artışa neden olmuşsa; kusurun ağırlığına göre tazminattan veya bedelden indirim yoluna gidilir. Bu fıkralar sorumluluk sigortasında da uygulanır. Sigortacı rizikonun gerçekleştiğini fiilen daha önce öğrenmişse ikinci fıkra hükmünden yararlanamaz diyor 3. fıkra. Yani öğrenmiş ama öğrenmemiş gibi yapmışsa bu durumda indirimde yapamayacaktır.

  • Bildirim yükümlülüğü

MADDE 1475 (1) Sigortalı sorumluluğunu gerektirecek olayları, on gün içinde, sigortacıya bildirir.

(2) Sigortalı kendisine yöneltilen istemi, aksi kararlaştırılmamışsa derhâl sigortacıya bildirir. Bu bildirim üzerine veya zarar görenin sigortacıya doğrudan başvurması hâlinde 1427 nci madde uygulanır.

(3) Bildirim yükümlülüğünün ihlali hâlinde, 1446 ncı maddenin ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri kıyas yolu ile uygulanır.

Bu madde de sigortalı sorumluluğunu doğuracak olayları ki sorumluluk sigortalarına ilişkin hüküm olduğu için, 10 gün içinde sigortalıya bildirir diyor. Burada somut bir süre öngörülmüştür. Bir başka yükümlülük 1447. madde bilgi verme ve araştırma yapılmasına izin verme yükümlülüğü.

  • Bilgi verme ve araştırma yapılmasına izin verme yükümlülüğü

MADDE 1447 (1) Sigorta ettiren, rizikonun gerçekleşmesinden sonra, sözleşme uyarınca veya sigortacının istemi üzerine, rizikonun veya tazminatın kapsamının belirlenmesinde gerekli ve sigorta ettirenden beklenebilecek olan her türlü bilgi ile belgeyi sigortacıya makul bir süre içinde sağlamak zorundadır. Ayrıca, sigorta ettiren, aldığı bilgi ve belgenin niteliğine göre, rizikonun gerçekleştiği veya diğer ilgili yerlerde sigortacının inceleme yapmasına izin vermekle ve kendisinden beklenen uygun önlemleri almakla yükümlüdür.

(2) Bu yükümlülüğün ihlal edilmesi sebebiyle ödenecek tutar artarsa, kusurun ağırlığına göre tazminattan indirim yapılır.

Maddeyi okuyoruz. Örneğin kaza sigortalarında sigortacıya, fotoğraf, belge, tutanak gibi şeyler göndermemiz bildirmemiz beklenir. Bu gibi şeyleri yapmak bilgi vermek tazminatın ve rizikonun kapsamının belirlenmesinde önemlidir.

  • Zararı önleme, azaltma ve sigortacının rücu haklarını koruma yükümlülüğü

MADDE 1448 (1) Sigorta ettiren, rizikonun gerçekleştiği veya gerçekleşme ihtimalinin yüksek olduğu durumlarda, zararın önlenmesi, azaltılması, artmasına engel olunması veya sigortacının üçüncü kişilere olan rücu haklarının korunabilmesi için, imkânlar ölçüsünde önlemler almakla yükümlüdür. Sigorta ettiren, sigortacının bu konudaki talimatlarına olabildiğince uymak zorundadır. Birden çok sigortacının varlığı ve bunların birbirlerine aykırı talimatlar vermeleri hâlinde, sigorta ettiren, bu talimatlardan zararın azaltılması ve rücu haklarının korunması bakımından en uygun olanını dikkate alır.

(2) Bu yükümlülüğe aykırılık sigortacı aleyhine bir durum yaratmışsa, kusurun ağırlığına göre tazminattan indirim yapılır.

(3) Sigortacı sigorta ettirenin birinci fıkra gereğince yaptığı makul giderleri, bunlar faydasız kalmış olsalar bile, sigorta tazminatından veya bedelinden ayrı olarak tazmin etmekle yükümlüdür. Eksik sigortanın yapıldığı hâllerde 1462 nci madde hükmü kıyas yoluyla uygulanır.

(4) Sigortacı, sigorta ettirenin istemi üzerine giderlerin karşılanması amacıyla gerekli tutarı avans olarak ödemek zorundadır.

Başlıkta geçen “sigortacının rücu haklarını koruma yükümlülüğü” her ne kadar genel hükümlerde isek de aslında sadece zarar sigortalarına ilişkin yükümlülüktür. Zira sigortacının rücu hakkı zarar sigortalarında yani mal veya sorumluluk sigortalarında karşımıza çıkabilecek bir haktır. Bunun nedeni de zarar sigortalarında halefiyet ilkesinin geçerli olmasıdır ki onun altında da zenginleşme yasağı yatıyor. Yani sigortacı tazmin ettiği sigorta tazminatı oranında sigorta ettirenin haklarına halef olur. Yani sigorta ettirenin hem sigortacıdan sigorta tazminatı alma hem de zarar veren üçüncü kişiler söz konusuysa onlardan tazminat talep etme yani bu yolla zenginleşmesi mümkün değildir. Can sigortalarında ise halefiyet ilkesi geçerli değildir. Bu yüzden de sigortacının rücu hakkı söz konusu olmayacaktır. Zararı önleme, azaltma diyor kanun koyucu kenar başlığında, risk gerçekleşmiş sonucunda bir zarar çıkmış ve bu zararın artmasını önleyici veya azalmasını sağlayıcı bir takım davranışlarda bulunma yükümlülüğünün sigorta ettirene yüklendiğini anlayabiliyoruz. Örneğin; yangın sigorta sözleşmesi akdetmiş sigorta ettiren ve evinde yangın çıkmış bu esna da sigorta ettiren itfaiyeye haber vermek, söndürmeye çalışmak gibi eylemlerde bulunma yükümlülüğü getirmiş kanun koyucu; nasıl olsa sigorta ödeyecek diyip oturup izleme gibi bir eylemde bulunmasın diye. ( Maddeyi okudu.) NOT: Birden çok sigortacı olması durumunu ilerde zarar sigortalarına ilişkin hükümleri incelerken göreceğiz. ( TTK 1465-1468)

1448/2 yi okuduk. Bu yönde bir düzenleme eski Ticaret Kanunumuzda da vardı ve Yargıtay’a konu olmuş bir düzenlemedir. Orada sigorta ettiren, kaza yapıyor kaza esnasında zarar veren yüzde yüz kusurlu olduğunu biliyor küçük bir hasar mevcut ve diyor ki tamam ben bunu karşılarım sigortalarımıza intikal ettirmeyelim. Sigorta ettiren parayı alıyor ve bir ibraname imzalıyorlar, borcun yoktur diye. Daha sonra gidiyor sigortacısından ayrıca sigorta tazminatını alıyor. Sigortacı da tazminatı ödüyor ve rücu hakkını kullanacağı zaman o kişi ibranameyi çıkartıyor. Sigortacının rücu hakkına engel olan davranışlarda bulunmuştur. Bunlar da bu yükümlülük kapsamında tazminattan indirim nedenleri olarak karşımıza çıkabilecektir. Bu zararı önleme azaltma vs için yapılacak sigorta ettiren tarafından alınacak önlemlere ilişkin masraflarında yine TTK 1448/3 maddesinde faydasız kalmış olsalar bile yani zararı önlemeye çalışmış ama faydası olmamış olsa bile, mesela itfaiye çağırdınız ama yine de tamamen yandı. Bu tür davranışlara ilişkin masrafları olmuşsa sigorta ettirenin, faydasız olsa dahi sigortacı tarafından karşılanacağına ilişkin düzenleme vardır. Kanun koyucu orada sigortacının herhangi bir hileye müsaade etmemek için sigorta tazminatı veya bedelden ayrı olarak demiştir. Yani sigortacı tazminatı/bedeli ödeyecek artı olarak azaltma masrafları varsa onları karşılaması gerekecektir hatta avans alabilmesine ilişkin olarak da 4. fıkra getirilmiştir. Eksik sigortanın varlığı halinde ise eksik sigorta hükümleri uygulanacaktır. Örneğin 100 liralık bir gider yapıyor 100 liranın tamamını ödeyecek mi sigortacı açısından da eksik sigorta terimini de zarar sigortalarında inceleyeceğiz. ( TTK 1462. madde) Bu madde bu giderler açısından da uygulama alanı bulabilecektir.

Yükümlülükler kanundan kaynaklanacağı gibi aynı zamanda sigorta sözleşmesinden de kaynaklanabilir. Özellikle sigorta ettiren açısından işlediğimiz yükümlülükler dışında sigorta sözleşmesine de yükümlülükler konulabilir. Peki, sözleşmeyle getirilen bu yükümlülüklerin ihlali durumunda ne olacaktır? Burada da TTK 1449. madde de düzenlenmiştir.

  • Sözleşmede öngörülen yükümlülüklerin ihlali

MADDE 1449 (1) Sigortacıya karşı yerine getirilmesi gereken ve sözleşmeden doğan bir yükümlülüğün ihlali hâlinde, bu Kanunda ve diğer kanunlarda yer alan özel düzenlemeler hariç olmak üzere, sigortacının sözleşmeyi kısmen veya tamamen feshederek ifadan kurtulabileceğine ilişkin hükümler, ihlalde kusur bulunmaması hâlinde sonuç doğurmaz.

(2) İhlal kusura dayandığı takdirde, durumun öğrenildiği tarihten itibaren bir ay içinde kullanılmayan fesih hakkı düşer; meğerki Kanun farklı bir süre öngörmüş olsun.

(3) Sigortacı ihlalin, rizikonun gerçekleşmesine ve sigortacının yerine getirmesi gereken edimin kapsamına etki etmediği durumlarda, sözleşmeyi feshedemez.

1449/1 bize ancak kusur varsa bu sonucun doğacağını öngörmüştür eğer kusurlu değilse sonuç doğurmayacaktır. İkinci fıkrada ise kusur var ise 1 aylık süre öngörmüştür.3. fıkrayı okuduk.

Kanunumuzda sigorta sözleşmesi ile ilgili taraflara getirilen borç ve yükümlülükler bu başlıklar altında düzenlenmiştir. Şunu unutmayalım bir tarafın borç ve yükümlülüğü diğer tarafın hakkı olarak karşımıza çıkıyor hem sigortacı açısından hem de sigorta ettiren açısından. Sigorta sözleşmelerinde elbette ki öncelikle bu kanunda ki hükümler; burada düzenleme olmadığı takdirde de bir sözleşme türü olması dolayısıyla Borçlar Kanunu hükümleri uygulanama alanı bulacaktır bu 1451. madde düzenlenmemiş olsa dahi.

#GENEL HÜKÜMLER BİTTİ#

ZARAR SİGORTALARI

Sınavda soru sormayı sevdiği tarz şöyleymiş: Bir ifadeyi veya maddeyi alıp burada ki terimsel yanlışlıkları bulunuz. Terimlere hakim olmak önemli.

Sigorta türlerine ilişkin özel hükümler, birinci bölüm zarar sigortaları; ikinci bölüm 1487 ve devamı ise can sigortalarına ayrılmış. Zarar sigortaları kapsamında da 1453 ile 1472. maddeler mal sigortaları; 1473 ile 1485. maddeler ise sorumluluk sigortalarına ayrılmıştır. Zarar sigortalarına ilişkin koruyucu hüküm ise 1486. maddedir. Yani bu kapsamda yer alan her hükmü 1486 testinden geçirmek bize doğru yorum ve değerlendirmede yardımcı olacaktır. Bu kanunda benimsenmiş olan zarar sigortaları ve can sigortaları ayrımı; aynı zamanda zarar sigortaları meblağ sigortaları diye de karşımıza çıkıyor; hatta can sigortalarına nazaran daha da benimsenmiş olan bir terimdir, yurtdışında bize kaynaklık eden ülkelerde meblağ sigortaları kavramı. Bu iki tür sigortacılık uygulamasında çok farklı ilkelere sahip farklı ilkelerin etkisini gösterdiği farklı sigorta türleridir. Bu farklılıklardan kaynaklanan bazı özel hükümlerle karşılaşabiliyoruz. Anımsayalım; bu iki sigorta türü arasında hakim olan ilkeler bakımından farklılıklar olduğunu söylemiştik. TTK da özelliklede mal sigortalarına ilişkin hükümlerde; mesela diyor ki menfaat ilkesi, tazminat ilkesi, halefiyet. Bunlar aslında zarar sigortalarına hakim olan ilkelerdir.

1) Menfaat ilkesi: Para ile ölçülebilir menfaatin sigortayla güvence altına alınmasını ifade ediyor

2) Tazminat ilkesi: yani bir zarar ve bu zararın tazmin edilmesinin söz konusu olması

3) Halefiyet ilkesi: Yani zenginleşme yasağı

Bu ilkelerin can sigortalarında (meblağ sigortalarında) ise geçerli olmadığını görüyoruz. Halefiyet, ilkesi can sigortalarında yoktur.Tazminat ilkesi yok; onun yerine en başta taraflarca kararlaştırılmış, sigorta sözleşmelerine yazılmış olan bir bedelin meblağın sigorta bedelinin ödenmesi söz konusu olay gerçekleştiğinde. Menfaat ilkesi ise biraz farklılık gösteriyor. Zarar sigortalarında para ile ölçülebilir, ekonomik değere haiz bir menfaatin çeşitli risklere karşı güvence altına alınması söz konu iken; can sigortalarında can varlığı olduğu için bunun parayla ölçülmesi söz konusu değildir. Ancak hukuki alanda bir takım tazminatlara konu olduğunda biraz maddileşebiliyor ama hiçbir zaman bir değerden, bir piyasa değeri veya borsa değeri söz konusu olamaz. Zarar sigortalarına hakim olan bu ilkeler dolayısıyla bazı özel durumlar ile karşı karşıya kalınabilir. Bu ilkelerin sonuçları olarak. Bu sonuçların 1453 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olduğunu göreceğiz.

  • İlk olarak 1453. maddeden başlıyoruz.

MADDE 1453– (1) Rizikonun gerçekleşmemesinde menfaati bulunanlar, bu menfaatlerini mal sigortası ile teminat altına alabilirler. (2) Rizikonun gerçekleşmesi sonucu doğan kazanç kaybı ile sigorta edilen malın ayıbından doğan hasarlar, aksine sözleşme yoksa, sigorta kapsamında değildir. Mal bağlamında kazancın, makul sınırı aşan kısmı sigorta edilemez. (3) Mal sigortası niteliğindeki grup sigortalarında; mal girmesi veya çıkması sebebiyle mal topluluğunda değişiklikler meydana gelmiş olsa bile, sözleşme bütün hükümleriyle geçerlidir. (4) Mal topluluğu için yapılan mal sigortası, topluluğa dâhil münferit parçaları da kapsar.

1453/1 hakkında: Daha ilk derlerimizden bahsettiğimiz üzere her ne kadar bu sigortanın adı mal sigortası ise de burada güvence altına alınan mal değildir; mal dolayısıyla menfaattir. Örneğin; bir ev dolayısıyla evin maliki, kiracının veya o ev zerinde ipotek tesis eden bir bankanın, bir ev dolayısıyla menfaatlerini, yani rizikonun gerçekleşmemesinde menfaati olanlar, riziko gerçekleştiğinde menfaati zarara uğrayacak olan kişiler kastedilmektedir. Yani evin tam değerini muhafaza eden biçimde menfaat sahiplerinin de menfaati olduğu konusunda hiç tereddüt yoktur. Bir başka örnek değerli eşyalarımızı saklaması için bıraktığımız saklayıcılarında vs. Dolayısıyla mal sigortalarında sigorta edilen mal değil mal dolayısıyla menfaat olması, aynı zamanda sorumluluk sigortalarının da kabul edilmesinin önünü açmıştır ve bir mal dolayısıyla birden fazla sigorta sözleşmesi akdedilmesinin de önünü açmıştır. Bu durumda kanuna baktığımızda, sınırlı ayni hak sahiplerinin veya hacizli bir malın sigortası gibi bu menfaat ilkesinin etkili olabileceği bazı hususlarında 1453 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olduğunu görüyoruz. TTK nın 1460. maddesinde karşımıza çıkıyor ki zarar sigortalarında bunun teknik terimi sigorta değeridir. Sigorta değeri dediğimiz şey; sigorta ile güvence altına alınan menfaatin tam değeridir. Menfaatin tam değeri nedir veya nasıl tespit ediliyor veya neyi kastediyor? Örneğin bir eviniz var o evinizin o andaki alım satım değeri; yani ben bu evi satmak istesem ne kadara satabilirim; 100 bin 500 bin vs. yani borsa değeri olabilir, piyasa değeri olabilir, rayiç değer olabilir vs. Diyelim ki 100 bin liralık bir eviniz var, 100binlira üzerinden sigortalatıyorsunuz, çünkü zarar sigortalarında aynı zamanda sigorta bedeli kavramı ile de karşılaşabiliyoruz. Aslında biz biliyoruz ki sigorta bedeli terimi can sigortalarına özgü bir terimdir. Zira tarafların daha sözleşmenin ilk aşamasında kararlaştırdıkları iradelerine uygun biçimde açıkladıkları miktarı ifade etmekte kullanır ki olay gerçekleştiğinde sigortacının ödeyeceği miktardır bu sigorta bedeli. Ancak zarar sigortalarında da karşı karşıya kalabiliyoruz. Bunu da TTK nın 1461. maddesinden. Orda diyor ki sigortacının sorumluluğunu sınırlandıran sigorta bedeli.

Sigorta bedeli

MADDE 1461- (1) Sigortacının sorumluluğu sigorta bedeli ile sınırlıdır. Sigorta bedeli, rizikonun gerçekleştiği andaki sigortalı menfaatin değerini aşsa bile, sigortacı uğranılan zarardan fazlasını ödemez. (2) Aynen tazmini öngören yeni değer sigortaları hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz

Demek ki zarar sigortalarında da taraflar herhangi bir bedel kararlaştırıp sözleşmeye yazabilirler bu da sigortacının sorumluluğunu sınırlandıran bir fonksiyona sahip olacaktır. Yani sigortacı tarafından ödenecek azami en fazla tazminat miktarını belirleyen bedel olarak karşımıza çıkar. Örneğin 100 bin liralık bir ev sahibisiniz 100 bin lira sigorta bedeli ile sigortayla güvence altına aldırdığınızda ve eviniz yangın riski sonucunda tamamen yandığında sigortacı size 100 bin lira sigorta tazminatı ödeyecektir. Bunun dışında TTK nın 1453. maddesinin 2. fıkrasında; kazanç kayıplarından bahsetmiştir veya malın ayıbından doğan hasarlardan bahsedilmiştir. Ayıp BK da ki ayıp kavramından farklı değildir. Bu fıkrada aksine sözleşme yoksa deniyor. Yani eğer sigorta ettiren herhangi bir kazanç kaybı olacaksa veya malın ayıbından doğan birtakım zararlarla karşılaşma riski varsa bu tür sigortalarda isterse sigorta sözleşmesine hüküm koyulmak suretiyle olası kazanç kayıplarını veya malın ayıbından doğabilecek hasarları da güvence altına aldırabilecektir. Bunun için mutlaka sözleşme de hüküm bulunması gerekir. Ayrıca mal bağlamında kazancı makul sınırı aşan kısmı sigorta edilemez diyor kazançlarda da makul bir sınır belirlemiştir. Burada ki makul kavramı her somut olayın özelliklerine göre belirlenecektir. Örneğin malın o sektörde piyasasında geçerli olan hususlar kastediliyor. Kaybedilen veya doğan kazanç kaybı mesela taksicilerde çok karşımıza çıkar onlar akdedecekleri sigorta sözleşmelerinde böyle bir kazanç kaybı eklemeleri gerekir. Bir kaza geçirdiğinde taksicinin arabasının bir kaç gün serviste kalması ve onun o günlerde taksicilik yapamaması dolayısıyla bir kazanç elde edememesi durumuyla da karşı karşıya kalabilecektir. Dolayısıyla olası kazanç kayıplarında bir kazanç kaybı klozu ile güvence altına aldırması daha menfaatine olabilecektir, makul sınırlar içerisinde. Yani o taksicinin günlük makul kazancı ne kadardır ki bunlar bilirkişiler aracılığıyla kolaylıkla tespit edilebilir. Makul sınırlar içerisinde sigortacılar buna da güvence verebilecektir. 4. fıkraya baktığımızda; mal topluluğu dediğimizde bir evin içerisinde ki bütün ev eşyalarının veya bir depoya saklanmak üzere bırakılan malların oluşturduğu topluluk gibi bunların oluşturduğu bütün münferit parçaları kapsar bu sigorta sözleşmesi diyor. 1453/3 e geldiğimizde; burada grup sigortası kavramı karşımıza çıkıyor. Buna örnek olarak bankalarda kredi kartı sözleşmeleri için yaptıkları, banka bir sigorta sözleşmesi akdediyor; her kim ki o bankadan kredi kartı alırsa direk o kişi sigorta, güvence kapsamına giriyor. Aslında grup sigortaları can sigortalarına özgü bir kavramdır. Zaten yeni ticaret kanunumuzda eskisinde bu tür bir düzenleme yoktu. 1496. maddede hayat sigortalarına ilişkin olarak grup sigortalarının düzenlenmiş olduğunu görüyoruz. Bunun özelliği ortak benzer özellikleri olan belli aynı riske maruz kalma olasılıkları olan kişilerin oluşturdukları gruplar, grup olarak sigortalanıyorlar. Hayat sigortalarında en az 10 kişiden oluşan diyor sigorta ettiren tarafından belirli kıstaslara göre kimlerden oluştuğunun belirlenmesi imkanı bulunan bir gruba dahil kişiler lehine tek bir sigorta sözleşmesi yapılabilir. Örneğin X bankasının kredi kartı kullanıcıları diye ortak özelliklere sahip bir kredi kartlarının çalınma riskine karşı vs. gibi ortak özelliklerden grup oluşturabiliyorsunuz. Burada ise 1453. madde de ise mal sigortası niteliğinde ki grup sigortası ifadesi kullanılmıştır. Burada mal girmesi veya çıkması sebebiyle mal topluluğunda değişiklikler meydana gelmiş olsa bile sözleşme bütün hükümleriyle geçerlidir diyor. Yani mesela otoparka araçlarını bırakan otomobil sahipleri, mal dolayısıyla bir grup sigortası kapsamına girebileceklerdir. Bunda da mal girişinin ve çıkışının bu sigorta sözleşmesinin geçerliliği üzerinde her hangi bir etkisi olmayacağı ve sözleşmenin bütün hükümleriyle geçerli olacağına ilişkin bir düzenlemedir. Menfaat ilkesi ile ilgili olarak 1454. maddemiz var.

  • Başkası lehine sigorta

MADDE 1454- (1) Sigorta ettiren, üçüncü bir kişinin menfaatini, onun adını belirterek veya belirtmeyerek, sigorta ettirebilir. Sigorta sözleşmesinden doğan haklar sigortalıya aittir. Sigortalı, aksine sözleşme yoksa, sigorta tazminatının ödenmesini sigortacıdan isteyebilir ve onu dava edebilir. (2) Üçüncü kişinin adının belirtildiği durumlarda, tereddüt hâlinde, sigorta ettirenin, üçüncü kişinin temsilcisi olarak değil, kendi adına fakat üçüncü kişi lehine hareket ettiği kabul edilir. (3) Sözleşmede, sigortanın kimin menfaati için yaptırıldığı açık da bırakılabilir. “Kimin olacaksa onun lehine” yapılan böyle bir sigortanın, üçüncü kişi lehine yaptırıldığı anlaşılırsa, ikinci fıkra hükmü uygulanır.

Bir kişi bizzat şahsen kendi menfaatini sigorta ile güvence altına aldırabileceği gibi, üçüncü bir kişinin menfaatini de sigorta ile güvence altına aldırabilir. Bunda temsilen sigorta sözleşmesinin temsilci aracılığıyla akdedilmesiyle başkası lehine sigorta diyor bu madde. Bunları birbirine karıştırmamak gerekir. Başkası lehine sigorta yine Borçlar Hukukunda ki tam üçüncü şahıs yararına bir sözleşmedir. Üçüncü şahıs aleyhine sözleşmelere izin vermiyor ancak üçüncü kişi lehine akit diye bir kavram var. Bu başkası lehine sigorta da hukuki açıdan tam üçüncü şahıs lehine bir sözleşmedir. ( BK m.130) Ayrıca bu hüküm Ticaret Kanunumuzun 1485. maddesinde ki hüküm gereğince sorumluluk sigortaları için de uygulanabilecek hükümler arasında sayılmış. Yani bir sorumluluk sigortası da başkası lehine akdedilebilir. 1454/1 i okuduğumuzda sigorta ettiren bizzat kendi menfaatini sigorta ettirebileceği gibi ki bu durumda sigorta ettiren ve sigortalı sıfatları kesişecektir. Örneğin A maliki olduğu eviyle ilgili olarak yangın riskine karşı bir yangın sigortası sözleşmesi akdettiğinde X sigorta şirketi ile; A sigorta ettirendir aynı zamanda da A menfaati sigorta ile güvence altına alınan kişi olması sebebiyle sigortalıdır. Başkası lehine sigorta/ üçüncü kişi lehine sigorta da ise sigorta ettirenin yani sigorta sözleşmesini akdeden kişi kendi menfaatini değil başkasının menfaatini güvence altına aldırdığını görüyoruz. Bu üçüncü kişi; sigorta ile menfaatine güvence altına alınan kişidir.

SORU: Bu üçüncü kişi lehine sigorta ile temsilen sigorta sözleşmesi akdedilmesini birbirinden nasıl ayırt edicez?

CEVAP: üçüncü kişi lehine sigortayı karakterize eden şey sigorta ettiren ile sigortalının hep farklı kişiler olmasıdır. Temsilci aracılığıyla akdedilen sigortaya baktığımızda bu olabilir de olmayabilirde. Ama normalde baktığımızdan orada sigorta ettiren ve sigortalı aynı kişiler olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü temsilci sadece temsilcidir, onun sigorta hukuku anlamında herhangi bir şeyi yoktur çünkü doğrudan temsil geçerlidir.

İlk fıkrayı okuduğumuzda bir başka tespit daha yapabiliyoruz. Menfaati sigorta ile güvence altına alınan kişinin yani sigortalının adını belirterek ya da belirtmeyerek diyor. Demek ki 3. kişi lehine sigortanın 2 türü var. 1) sigortalının adını belirtildiği. 2) Sigortalının adının belirtilmediği

Kanun koyucu, özellikle de sigortalının adının belirtilmediği türünü ifade etmek üzere 1454/3 de bir ifade kullanmıştır: “Kimin olacaksa onun lehine sigorta” Demek ki üçüncü kişi lehine sigortanın, sigortalın adının belirtilmediği türüne biz kimin olacaksa onun lehine sigorta diyoruz. Örneğin, otopark işletmecilerinin otomobil sahiplerinin menfaatlerini güvence altına aldırdığı sigortalarda; gün içerisinde kim arabasını oraya getirecekse onların lehine sigorta olmaktadır. Burada sigorta sözleşmesinden doğan haklar sigortalıya aittir diyoruz ve borçlar sigorta ettirene ait olacaktır demek ki. En önemli borçta prim borcudur. Prim sigorta ettiren tarafından ödenecektir. Ancak tehlike gerçekleştiğinde ortaya çıkan zarara uğrayacak kişi sigortalıdır ve tazmin talep hakkında da sigortalı sahip olacaktır. Uygulamada bu tür şeylerde mesela bankalar vs. diyorlar ki biz sizin sigorta akdini yaptırıyoruz, biz de otopark ücretini prim gibi ödemiş oluyoruz. ( NOT: Temsilci aracılığıyla sigorta da bütün haklar ve borçlar kendi şahsında doğacağı için prim ödeme borçlusu da kendisidir, sigorta tazminatını talep etme hakkına da sahiptir.) Sigortalı aksine sözleşme yoksa sigorta tazminatının ödenmesini sigortacıdan isteyebilir ve onu dava edebilir. ( 1. fıkranın devamı) Üçüncü kişi lehine sigortanın özelliği bu cümle de saklıdır: “sigorta sözleşmesinden doğan haklar sigortalıya aittir.”

2) Üçüncü kişinin adının belirtildiği sigorta da ise; tereddüt halinde sigorta ettirenin üçüncü kişinin temsilcisi olarak değil kendi adına fakat üçüncü lehine hareket ettiği kabul edilir şeklinde bir karine getirmiştir kanun koyucu.

3. fıkrayı okuduk. Bu sözleşmede veya sözleşmeyle üçüncü kişi lehine sigorta sözleşmesinin akdedilebileceğini, sigorta ettirenin böyle bir olanağı olduğunu 1454. maddede anlıyoruz. Bir de kanuni bir 3. kişi lehine sigorta örneğini de 1473. maddenin 2. fıkrasında da bizzat kanuni koyucu kendisi düzenlemiştir: “(2)Sigorta, sigortalının işletmesi ile ilgili sorumluluğu için yaptırılmışsa, sözleşmede aksine hüküm yoksa bu sigorta, sigortalının temsilcisi ile işletmenin veya işletmenin bir kısmının yönetiminde, denetiminde ve işletmede çalıştırılan kişilerin sorumluluğunu da karşılar. Bu durumda sigorta bu kişilerin lehine yapılmış sayılır.” ( işletme esnaf işletmesi de olabilir ticari bir işletme de olabilir.) Sorumluluk sigortalarında açıkça kanun koyucu burada yöneticiler, denetçiler vs. de bu sigorta kapsamına dahildir, sadece işletme sahibi değil bunun davranışları sonucunda ki sorumlulukta bu kapsamdadır ve bu o kişiler lehine akdedilmiş dendiği için burada kanuni bir 3. kişi lehine sigorta örneğini de görebiliyoruz. Ayrıca şirketler için yönetim kurulu veya denetim kurulu üyeleri için yapılan sigortalar da var. Yurtdışında bazen de Türkiye de D N O sigortaları gibi vs. geçebiliyor. ( saçma bir kullanım olduğunu düşünüyor) İsteyen şirketler yönetim kurulunun almış olduğu kararlar dolayısıyla şirkete bir zarar vermelerinden dolayı yöneltilecek tazminat taleplerine karşı sigorta sözleşmesi veya üçüncü kişilere verilecek zararlar dolayısıyla bir sigorta sözleşmesi akdedebiliyorlar. ( yöneticilerini korumak amacıyla)

  • 1455. madde yine menfaat ilkesi ile bağlantılı bir maddedir.

Müşterek menfaatlerin sigortası

MADDE 1455- (1) Bir malın veya o mala ilişkin bir hakkın yalnız bir kısmında menfaat sahibi olan kişi, kendisine ait kısımdan fazlasını da sigorta ettirmişse, sigortanın bu fazlaya ilişkin kısmı, sigorta ettirenle aynı menfaati olanlar lehine yapılmış sayılır.

“Bir malın veya o mala ilişkin bir hakkın bir kısmında menfaat sahibi olan kişi” dendiğinde aklımıza paylı mülkiyet gelmektedir. Örneğin bir ev var iki kişi ortak almışlar yüzde 50 yüzde 50 şeklinde. Bu tür bir mal dolayısıyla müşterek menfaat sahipliği söz konusu olabilir, iki veya daha fazla menfaat sahibi söz konusu olabilir.

Aşkın sigorta ve çifte sigortayı işleyeceğiz sonra, ancak Ben eğer 60.000 TL üzerinden sigorta sözleşmesi akdetmişsem 50.000 TL lik akdetmem gerekirken; bu durumda aşan kısmı geçersiz olacaktı” aşkın sigorta” hükmüne göre. Ancak 1455. madde geçersiz saymıyor bu durumda diyoruz ki bu madde ” Aşkın Sigorta” ya getirilmiş bir istisnadır. Çünkü burada kanun koyucu eğer aşan kısmın fazlasını da sigorta ettirmişse sigortanın bu fazlaya ilişkin kısmı, sigorta ettirenle aynı menfaati olanlar yani müşterek malikler lehine yapılmış sayılır diyor.

18 Nisan 2017 yirmisekiz.net

Zarar sigortalarına ilişkin Ticaret Kanunumuzda mevcut düzenlemeleri konuşmaya başlamıştık. Ticaret kanunumuzdaki bu özel düzenlemelerin de özellikle zarar sigortalarına hakim olan ilkeler doğrultusunda kaleme alındığını belirtmiştik. Bunlar; menfaat ilkesi, tazminat ilkesi ve aleniyet ilkesi olarak sıralanabilir. Bunların can sigortalarında söz konusu olmadığını o yüzden de iki sigorta türü arasında farklı düzenlemelere ihtiyaç duyulduğunu söylemiştik.

Menfaat ilkesi kapsamında ise sizlerle TTK 1453 ve 1454 ve müşterek menfaatlerin sigortasına ilişkin 1455. maddeyi inceleme imkanı bulmuştuk. Bu ilke bağlamında özellikle de sınırlı ayni hakla sınırlandırılmış bir mal dolayısıyla, ki bunlar içerisinde ipotek ve rehin aklımıza gelebilir, bir başka kişilerin bu mal üzerinde menfaatleri gündeme gelebilir. Bu güvenceye sahip olan kişiler alacaklarını tahsil edebilmek içi ipoteğin paraya çevrilmesi suretiyle alacaklarını tahsil etme imkanına sahip olurlar dolayısıyla o mal dolayısıyla menfaatleri söz konusu olabiliyor. Buna ilişkin olarak “menfaat üzerinde sınırlamalar” başlığı altında hem sınırlı ayni hak ile sınırlamalara hem de hacizli mallara ilişkin olarak 1456 ve 1457. maddelerde bu konunun kanun koyucu tarafından düzenlenmiş olduğunu görüyoruz.

MADDE 1456 (1) Sınırlı ayni hak ile takyit edilmiş bir mal üzerindeki, malike ait menfaat (bu ifadeye dikkatinizi çekmek istiyorum çünkü ipotek alacaklısı da kendi menfaatini sigorta ile güvence altına alabilir. Malik kendi menfaatini, kiracı varsa kendi menfaatini güvence altına alabilir. Buradaki ilke malikin menfaatinin sigorta ile güvence altına alındığı durumlar için getirilen bir düzenlemedir.) sigortalandığı takdirde, kanunda aksi öngörülmemişse, sınırlı ayni hak sahibinin hakkı sigorta tazminatı üzerinde de devam eder.

Bu ilke sigorta tazminatını ikame etkisi olarak da karşınıza çıkabilir. Yani sigorta tazminatı adeta malın yerine geçmektedir ve sınırlı ayni hak sahipleri o maldaki haklarını sigorta tazminatı üzerinden elde edebilme imkanına sahip olabilirler. Lehine ipotek tesis edilen mal aynı zamanda sigortalı bir mal ise, ki bankalarda biliyorsunuz kredi verirken özellikle bu tür ipotek gibi güvenceler aldıklarında mutlaka o malın sigortalı olmasını da önemsiyorlar, böylece mala zarar gelmesi durumunda alacaklarını sigorta üzerinden tahsil edebilirler.

(2) Sigortacıya, mal üzerinde sınırlı ayni hak bulunduğu bildirildiği takdirde, ayni hak sahiplerinin izni bulunmadıkça, sigortacı sigorta tazminatını sigortalıya ödeyemez.(Ödeyecek olursa şayet sigortacının sigorta tazminatının ödeme borcundan kurtulamaması gibi bir durumla karşı karşıya kaınabilir.) Ayni hakkın sicille alenileştiği veya sigortacının bunu bildiği durumlarda bildirime gerek yoktur.(Sigortacı da nihayetinde tacir olduğu için basiretli bir iş adamı gibi bu aleni sicilleri incelemek durumda olacaktır.) Sigortalı menfaate konu malın tamiri veya eski hâline getirilmesi amacıyla ve teminat gösterilmesi şartıyla, tazminat sigortalıya ödenebilir.

(3) İkinci fıkra hükmüne aykırı hareket eden sigortacı, sınırlı ayni hak sahipleri ödemeye sonradan yazılı onay verdikleri takdirde, bunlara karşı sorumluluktan kurtulur.

Bu hükümden de birinci fıkrada yapmış olduğumuz çıkarsamayı aynen teyit edebiliyoruz. Aksi takdirde izinleri yoksa daha sonradan yazılı onay vermeleri söz konusu değilse, ayni hak sahiplerine karşı sigortacının sorumluluğu devam edecektir, hatta mükerrer ödeme durumunda kalabilir çünkü sigorta tazminatı malın yerine geçmektedir.

(4) Sigortacı, sigorta ettirenin prim ödeme borcunda temerrüde düştüğünü ve prim farkı istemi dolayısıyla sigorta ettirene ihtarda bulunduğunu, ayni hakkını kendisine bildirmiş olan ve kendisi tarafından bilinen ayni hak sahiplerine de bildirir.

Neden böyle bir bildirim yapıyor çünkü nihayetinde sözleşmenin feshedilmesi gibi bir durumla karşı karşıya kalınabilir, prim farkını ödemeyi sigorta ettiren malik kabul etmeyebilir, halbuki o mal üzerinde ipotek alanların da rehin alanların da menfaati olduğunu söylemiştik.

(5) Sigorta ettiren veya sigortacı tarafından sözleşme feshedildiğinde veya sözleşmeden cayıldığında; sigortacı, fesih veya cayma bildirimi kendisi tarafından yapılmışsa, söz konusu bildirim tarihinden, diğer hâllerde sözleşmenin sona ermesinden itibaren, onbeş gün içinde, durumu sınırlı ayni hak sahiplerine bildirir. Sigorta sözleşmesi, ayni hak sahipleri yönünden sözleşmenin sona ermesinden itibaren onbeş gün süre ile geçerli olur. Durumu öğrenen ayni hak sahibi, bu onbeş gün içinde sözleşmeye devam edeceğini sigortacıya bildirmediği takdirde, sigorta sözleşmesi, ayni hak sahibi için de geçersiz hâle gelir. Ayni hak sahibi sözleşmeye devam etmek isterse, sigortacı haklı bir neden olmadığı sürece bu istemi reddedemez.

(6) Sigortacı, istem üzerine, sınırlı ayni hak sahibi olduğunu bildiren kişiye sigorta koruması ile sigorta bedelinin miktarı hakkında bilgi verir. (Sigortacının bilgi verme yükümlülüğünü görmüştük ancak bu kapsama sınırlı ayni hak sahipleri girmemektedir bu nedenle bu özel düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur.)

(7) Hak sahipliğini sigortacıya bildiren sınırlı ayni hak sahibi hakkında da 1416 ncı madde uygulanır.

(8) Bu madde hükümleri sigorta ettiren lehine kurulmuş sınırlı ayni haklar için uygulanmaz.

Hacizli bir mal söz konusu olduğunda, yine alacağınız var bir taşıt üzerine haciz işlemi uygulattığınızda yine ödeme söz konusu olmadığında haczin paraya çevrilmesi yoluyla alacağınızı tahsil etme imkanına sahipsiniz. Bu haciz uygulanan mal üzerinde aynı zamanda bir sigorta sözleşmesi ile güvence altına alınmış menfaatler söz konusu ise acaba haciz hakkı uygulatan alacaklıların sigorta hukuku açısından bazı imkanları olabilecek midir? Bu bazen uygulamada, özellikle icra işlerinin söz konusu olduğu durumlarda çok bilinen bir durumda değildir.

MADDE 1457 (1) Sigortalı mal haczedilirse, sigortacı, zamanında bilgilendirilmek şartıyla, sigorta tazminatını icra müdürlüğüne ödeyerek borcundan kurtulur. Bir malın haczinde, icra memuru, borçludan söz konusu malların sigortalı olup olmadığını, sigortalı ise, hangi sigortacı tarafından sigorta edildiğini sorar; haczedilen malın sigortalı olduğunu öğrendikten sonra, sigorta tazminatının diğer bir bildirime kadar ancak icra müdürlüğüne ödenilmesiyle borçtan kurtulacağını sigortacıya ihtar eder.

Yani yine tıpkı sınırlı ayni haklarda olduğu gibi haciz koyduran kişinin de hakkı sigorta tazminatı üzerinde o süreç içerisinde devam etmektedir. Yani malik herhangi bir sigorta tazminatı alacak olursa onun alacaklıları o tazminattan öncelikle alacaklarını tahsil etme imkanına sahip oluyorlar. Açıkça diyor ki sigortacı icra müdürlüğüne öder. Eğer mal hacizli ise sigortacının size haciz sahibi olarak bir ödeme yapması gerekecektir. Hükmün devamına baktığımızda ise icra memuruna bir takım sorumluluklar yüklendiğini görüyoruz ancak uygulamada bu sık rastlanan bir durum değildir, bu nedenle haciz işlemlerine eşlik eden avukatlar ve stajyerlerin bu konuda mutlaka uyarması gerekmektedir. En azından haciz tutanaklarına malın sigortalı olması durumda sigorta şirketi bilgileri, sigorta şirkletinin bilgilendirilmesi vs. gerçekleştirilirse böyle bir tazminat ödeme söz konusu olursa alacak daha rahat elde edilir.

Geçmişe Etkili Sigorta:

Bunun dışında TTK 1458. maddede geçmişe etkili sigorta düzenlenmiştir. Hatırlarsanız atıf dolayısıyla bu konuya temas etmiştik. Geçmişe etkili sigorta çok da sigortacılık anlayışına uygun değildir. Çünkü sigortada gelecekte gerçekleşmesi muhtemel risklerin sigorta altına alınması mümkündür ancak burada geçmişe etki söz konusudur. Bu yeni bir düzenlemedir, eski Ticaret Kanunumuzda yoktu fakat doktrinde bu bize kaynaklık eden Almanya gibi ülkelerden yararlanarak yazılar yazılmıştı.

MADDE 1458 (1) Sigorta, sigorta koruması sözleşmenin yapılmasından önceki bir tarihten itibaren sağlanacak şekilde yapılabilir. Ancak, rizikonun gerçekleştiği veya gerçekleşme ihtimalinin ortadan kalkmış olduğu, sözleşmenin yapılması sırasında, sigortacı ile sigorta ettiren ve sigortadan haberi olmak şartıyla, sigortalı tarafından biliniyorsa sözleşme geçersizdir. Rizikonun gerçekleştiği veya gerçekleşme ihtimalinin ortadan kalktığının sigorta ettiren veya sigortalı tarafından bilinip sigortacı tarafından bilinmediği durumlarda, sigortacı sözleşme ile bağlı olmamakla birlikte, ödenmesi gereken primin tamamına hak kazanır.

Yani bugün siz bir sigorta sözleşmesi akdediyorsunuz ama sigorta güvencesini 1 yıl 5 yıl öncesinden başlatabiliyorsunuz. Belirli alanlarda buna ihtiyaç duyulabiliyor. Örneğin hekimlerin mesleki sorumluluk sigortalarında böyle bir geçmişe etkili sigorta özel bir şekilde düzenlenmiştir. Çünkü siz hekim olarak bugün bir ameliyat yapmışsınızdır ancak bunun semptomları 3 ay 5 ay sonra ortaya çıkabilir. Bir komplikasyon sizin sorumluluğunuzu doğuracağından geçmişe etkili sigorta çok yararlı olabiliyor. Bu noktada tabiki geçerli bir sigortanın söz konusu olabilmesi için her halde geçmişe etkili sigorta ile kanun koyucunun kastettiği şey 3 gün önce geçirdiğiniz trafik kazasında pert olan aracınız için sigorta yapma imkanı tanımak değildir. Uygulamada bu tür örneklerle malesef karşılaşabiliyoruz. Örneğin kanser teşhisi konuluyor ve çok ileri düzeyde, bunu öğrendikten sonra yakınlarının yada kendisinin onunla ilgili hayat sigortası akdettiği durumlar olabiliyor. Tabi burada ölüm olayı gerçekleştiğinde ölüm ile sigorta sözleşmesinin kurulumu arasında az bir zaman olduğu için dikkat çekiyor ve inceleme yapıyorlar. 1458. maddede geçmişi de kapsayacak şekilde sigorta güvencesinin genişletilebileceği düzenlenmiştir. Ancak bunun koşulları vardır. Rizikonun gerçekleştiğini her iki taraf da biliyorsa ve bile bile böyle bir sigorta sözleşmesi akdetmişlerse böyle bir durumda artık risk gerçekleşmiş olduğundan sigorta sözleşmesi geçersiz olacaktır.

1458. maddenin son cümlesine baktığımızda sigortacının sözleşme ile bağlı olmaması şu demektir; herhangi bir tazminat ödemesi söz konusu olmayacaktır. Buna + olarak primleri talep ve tahsil etme hakkına sahip olacaktır.

Tazminat ilkesi:

Ticaret kanunumuzda tazminat ilkesi başlığı altında da zarar sigortalarındayız, adı üstünde bir zarar ve zararın tazmin edilmesi söz konusudur. Hakim olan ilke zenginleşme aracı olarak kullanılamaması, yani ne kadar zarar o kadar tazminat. Bu eşitlik zarar sigortalarının mihenk taşını oluşturuyor. Kanun koyucu bu eşitliği sağlamaya yönelik olarak uygulamada bu eşitliği bozacak bir takım olası durumları önceden öngörerek bunlara ilişkin bir takım düzenlemeler getirmiştir. Şimdi bu doğrultuda zarar sigortalarını yine sizlerle birlikte değindiğimiz iki madde 1460 (Sigorta değerini düzenleyen hüküm) ve 1461. (sigorta bedelini düzenleyen hüküm) maddeleri ve tazminat ilkesini düzenleyen 1459. maddeyi anımsayacağız.

MADDE 1459 (1) Sigortacı, sigortalının uğradığı zararı tazmin eder.

Zarar kavramı sigorta hukuku açısından farklı tanımlanmış bir kavram değildir. Dolayısıyla borçlar hukukunda özellikle de haksız fiil sorumluluğu ile ilgili açıklamalar yapılırken, fiililik, nedensellik bağı, zarar, hukuka aykırılık vs unsurlar incelenirken zarar, zararın tespiti ve bunlara ilişkin teoriler aynen sigorta hukuku açısından da geçerlidir. Zararın tespitinde bizde hakim olan teori fark teorisidir; yani önceki durumu ile sonraki durumu arasındaki fark bir zarar ortaya çıkarabilir. Sigortacı sigortalının uğradığı zararı tazmin eder. Bu noktada zarar sigortalarında geçen önemli bir kavram sigorta değeri karşımıza çıkıyor. Sigorta değeri sigorta ile güvence altına alınan menfaatin tam değeridir. Bu değer piyasa fiyatlarına göre, borsa, rayiç vs yoluyla tespit edilebilir. 1401. maddede para ile ölçülebilir bir menfaat diyorduk, işte o menfaatin tam değerinin para ile ifade edilmesi sigorta değeri olarak karşımıza çıkıyor. Menfaatlerin tam değerleri bazen çok yüksek çıkabiliyor ve risk gerçekleştiğinde sigortacının bunu karşılaması güç olabiliyor. Böyle durumlarda sigortacılar sigorta ettirenlerle konuşarak bir bedel belirleyebiliyorlar, normalde can sigortalarına özgü bir terimken zarar sigortalarının bir türü olan mal sigortalarında ve sorumluluk sigortalarında da söz konusu olabiliyor. Peki bu sigorta bedelin hukuku etkisi nedir? 1461. maddede bu düzenlenmiştir.

MADDE 1461 (1) Sigortacının sorumluluğu sigorta bedeli ile sınırlıdır. Sigorta bedeli, rizikonun gerçekleştiği andaki sigortalı menfaatin değerini aşsa bile, sigortacı uğranılan zarardan fazlasını ödemez.

(2) Aynen tazmini öngören yeni değer sigortaları hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz.

Demekki zarar sigortalarında sigorta bedeli sigortacıların azami en yüksek ödeyeceği sigorta tazminatının sınırını belirleme fonksiyonuna sahiptir. Sigorta değeriniz 300.000 lira iken sigorta bedelini 100.000 lira olarak kararlaştırırsanız evinizin tamamı yandığında güvenceniz sınırlı olduğu için sigortacı size yine 100.000 lira ödeyecektir. Eksik sigorta ve aşkın sigorta gibi bir takım özel düzenlemeleri de göreceğiz. Neden bedele böyle bir sorumluluğu sınırlandırma fonksiyonu yüklenmiştir? Çünkü sigorta bedeli aynı zamanda sigortacının sigorta ettirenden talep edeceği prim miktarının belirlenmesinde etkili olan unsurlardan en önemlisidir.

Birinci fıkranın ikinci cümlesine baktığımızda, sigortacı sigortalının uğradığı zararı ödeyeceğini tekrarlamış olmaktadır. Bu noktada bu hükmü algılayabilmek için şu tespiti de mutlaka yapmanız lazım; sigorta bedeli sabittir, herhangi bir poliçe eki ile değişiklik yapmadığınız sürece bu bedel sabit bir şekilde sözleşmede yazılı olarak durur, ancak sigorta değeri sabit bir rakam değildir. Bugün itibariyle 100.000 liralık bir eviniz olsa ev fiyatları değişkenlik gösterecektir. Bu değişiklikler sigorta ettirenin davranışlarından kaynaklanabileceği gibi sigorta ettirenin hiçbir iradesi olmaksızın değişiklikler de olabilir, en klasik örnekleri evin yanında avm açılması vs. olabilir. Kısacası sigorta değeri yani sigorta ile güvence altına alınan menfaatin tam değeri değişlendir. Bu tür değişikliklere karşı her zaman karşılıklı iradelerle zeyilnamelerle değişiklik yapılması mümkündür.

1461. maddede dikkatinizi çekmek istediğimiz bir ifade menfaatin değerinin değişkenliğini göz önünde bulundurarak bunun hangi andaki değeri sigorta hukuku açısından dikkate alınacağını düzenlemektedir. “rizikonun gerçekleştiği andaki sigortalı menfaatin değerini aşsa bile” dendiğine göre sigorta değerinin sigorta hukuku açısından önem taşıyacağı an o da rizikonun gerçekleştiği andır. Yani riziko gerçekleştiğinde sigortacı tazminat ödeyeceği zaman bakacak; Sigorta değeri nedir, sigorta bedeli nedir, bedel değeri aşmış olsa bile sigortacı uğranılan zarardan fazlasını karşılamaz diyor.

Biliyorsunuz tazminat kural olarak nakden ödenir ancak aynen ödeme de kararlaştırılabilir demiştik. 2. fıkranın konmasının sebebi aynen tazmini öngören yeni değer sigortası özel bir sigorta türüdür özellikle taşıtlarla ilgili çok sık karşımıza çıkar. Sizin taşıtınızın pert olduğu andaki değeri ile o özellikte o markada yeni bir araba almanızı sağlayacak şekilde de sigorta sözleşmesi yapılabiliyor. Buna biz yeni değer sigortası diyoruz. Dolayısıyla sigortacı artık yeni bir arabanın verilmesini sağlayacaktır, aynen tazmini öngören bir yol içermesi koşuluyla.

Zarar sigortalarında mal sigortalarında hakim olan eşitlik:

sigorta değeri = sigorta bedeli = tam hasar durumunda zarar = sigorta tazminatı

100.000 lira değerinde bir eviniz var, riskin gerçekleştiği anda değeri 100.000 tl siz sigorta bedeli olarak 100.000 üzerinden sigorta ettirmişsiniz, eviniz tamamen yandı 100.000 lira değerinde bir zararınız var, alacağınız tazminat 100.000 liradır. Bu eşitlik zarar sigortalarındaki zenginleşme yasağının veya kanunumunuz 1459. maddesinde belirtilen “sigortacı sigortalının uğradığı zararı tazmin eder” ilkesinin tam hasar durumundaki görüntüsüdür. Tabiki kısmi zararlar da söz konusu olabilir. O zaman zarar = sigorta tazminatı ilkesi kendisini gösterecektir. Zarardan daha fazla bir tazminat alabilme imkanınızın bu sigorta türüyle olmaması istenmektedir çünkü bir zenginleşme aracı olarak kullanılmasının önüne geçilmek için getirilmiş bir ilkedir.

Eksik Sigorta ve Aşkın Sigorta

Eşitlik özellikle de sigorta değerinin değişkenliği dolayısıyla sigorta sözleşmesinin süresi içerisinde bozulabilmektedir. Siz başlangıçta 100.000 liralık evinizi tam değeri üzerinden sigorta ettirmişken riskin gerçekleştiği anda bakılıyor ki bedel sabit olarak 100.000 lira olarak kalmasına rağmen sigorta değeri 200.000 lira olmuş olabilir, evinizin değeri düşmüş de olabilir. O riskin gerçekleştiği anda baktığımızda bu eşitliğin bozulmuş olduğunu görebiliriz. Bu durumda kanun koyucu bu bozulan eşitliğin yeniden sağlanmasına yönelik olarak Ticaret Kanunumuzun 1462. maddesinde eksik sigorta 1463. maddesinde ise aşkın sigorta müesseselerini düzenlemiştir.

Eksik sigorta sigorta bedeli sigorta değerinden az olan sigortaları ifade etmektedir. Somut örnek verirsek riskin gerçekleştiği anda 100.000 liralık bir eviniz var 100.000 lira üzerinden sigorta ettirmişsiniz ancak risk gerçekleştiğinde evinizin değeri 200.000 olmuş. Riskin gerçekleştiği anda olması çok önemli, burada artık eksik sigorta vardır.

MADDE 1462 (1) Sigorta bedeli, sigorta değerinden az olduğu takdirde, sigorta edilmiş menfaatin bir kısmının zarara uğraması hâlinde sigortacı, aksine sözleşme yoksa, sigorta bedelinin sigorta değerine olan oranına göre tazminat öder.

Bu özel düzenlemenin uygulanma koşulları:

  1. Riskin gerçekleştiği anda bir eksik sigorta söz konusu olacak
  2. Kısmi zarar meydana gelecek

Tam hasar durumlarında bu hüküm uygulama alanı bulmayacaktır. Menfaat sahibinin zararı 200.000 liralık olmasına rağmen sigorta bedeli bu değerin altında kaldığı için özel bir düzenlemeye gerek olmaksızın 1459. madde devreye girmeyecek çünkü zararını tazmin eder denmiş olsa da sigorta ettiren 100.000 liralık prim ödemiştir. Bu nedenle 1461. madde uygulama alanı bulacaktır yani sigortacının sorumluluğu sigorta bedeli ile sınırlanacaktır. Bu olayda sigortacı 100.000 lira olan sigorta bedelini ödemekle yükümlü olacaktır. Ne kadar prim o kadar tazminat.

Ancak kısmi hasar olduğunda ne olacağı 1462. maddede düzenlenmiştir. Bu durumda sigortacının ödeyeceği tazminat bir orantı prensibine göre belirlenecektir. Sigorta bedelinin sigorta değerine olan oranına göre tazminat öder buna biz proporsiyon ilkesi veya orantı ilkesi diyoruz. Bunu formüle etmek istersek;

– Sigorta Bedeli / Sigorta değeri x Zarar

100.000 liralık bir sigorta bedeli, 200.000 lira sigorta değeri olan bir evde 50.000 lira zarar varsa

1/2 oranında sigorta ettirenin zararını karşılacaktır. Bu hükmün uygulanması her durumda ve her koşulda mutlak olarak uygulanacak değildir. Aksine sözleşme de yapılabilir. Orantı prensibinin uygulanmayacağı, yani eksik sigorta söz konusu olsa dahi sigortacının sigorta bedelinin azami zararın tamamını karşılayacağına ilişkin bir hüküm sigorta sözleşmelerine konulabilecektir. Buna eksik sigortaya ilişkin orantı prensibinin istisnası diyoruz.

Tabiki bu durumlarda prim konusunda da sigortacının “bazı beyanlarda bulunmasıyla” (biri öksürdüğü için tam duyulmuyor emin değilim) da karşı karşıya kalınabilir. Hatırlayacaksınız bu eksiz sigorta müessesesinde özellikle sigortacının sigorta ettirenin giderlerini ödemek sorumluluğu ile ilgili olarak kanun koyucu atıf yaptığı için değinmiştik. Giderler konusunda da eğer riskin gerçekleştiği anda bir eksik sigorta fotoğrafı varsa giderler de tıpkı bu hükümdeki gibi proporsiyon esasına göre hesaplanarak sigortacı tarafından ödenecektir.

Eksik sigortanın tam tersini oluşturan durum ise aşkın sigortadır. Burada da sigorta bedelinin sigorta değerinin üstünde olduğu durumlarda söz konusu olacaktır. 100.000 liralık ev için 100.000 lira sigorta bedeli akdettiniz. Risk gerçekleştiğinde sigorta değeri 50.000 lira olduğunda aşkın sigorta söz konusu olacaktır.

MADDE 1463 (1) Sigorta bedeli sigorta olunan menfaatin değerinin üstünde ise, aşan kısım geçersizdir. Bu sebeple, sigorta bedeli ile sigorta priminin onu karşılayan kısmı indirilir ve tahsil edilmiş fazla prim geri verilir.

(2) Sigorta ettirenin, mali çıkar sağlamak amacıyla kötüniyetle yaptığı aşkın sigorta sözleşmesi geçersizdir. Sözleşme yapılırken geçersizliği bilmeyen sigortacı, durumu öğrendiği sigorta döneminin sonuna kadar prime hak kazanır.

Aşan kısmın geçerizliği söz konusu olacaktır. Verdiğimiz örnekteki 50.000 liralık kısım geçeriz olacaktır. Kanun koyucu eşitliği sağlamıştır. Bu durumda primin de iadesi gündeme gelecektir çünkü 100.000 lira üzerinden prim ödenmiştir fazlaya ilişkin kısım için alınan primler iade edilmelidir.

 

Eksik sigortada değil ama aşkın sigortada özellikle yüksek sigorta bedelleriyle sigorta sözleşmesi akdetmek ve sonuçta daha yüksek sigorta tazminatları almayı hedeflemeyi insanoğlu deneyebiliyor. 100.000 lira değerindeki evleri için bilerek isteyerek 200.000 lira üzerinden sigorta sözleşmesi akdedip herhangi bir zarar durumunda da 200.000 liralık tazminat alıp daha iyi bir ev sahibi olmayı mali çıkar elde etmek isteyebiliyorlar. Elbette ki aşkın sigorta durumunun tamamen sigorta ettirenin iradesi dışında veya mali çıkar elde etme kastı olmaksızın ortaya çıkması ile bilerek ve isteyerek, sonuçlarını öngörerek kasten yapılması durumunda kanun koyucu ayırt etmiştir. 1463. maddenin 2. fıkrasında düzenlenmiştir. Sözleşmeyi geçeriz saymıştır, ilk fıkrada sözleşme ayakta kalmış ancak aşan kısmı geçeriz sayılmıştır. Burada ise kötüniyet söz konusu olduğu için sigorta sözleşmesi tamamen geçeriz sayılacaktır. Bundan dolayı sigorta ettiren herhangi bir hak talep edemeyecektir. Sözleşme yapılırken geçerizliği bilmeyen sigortacı durumu öğrendiği sigorta döneminin sonuna kadar hak kazanacağı düzenlenmiştir. Yani karşılıklı dayanışma söz konusu değilse sigortacı bilmiyorsa + olarak bir de prime hak kazanabilecektir. Sigorta ettiren bir de o döneme ilişkin primi ödemek durumunda kalacaktır.

Bu iki müessese uygulamada da karşımıza çıkan bir durumdur. Bilmeniz gereken bu iki müessesenin en önemli uygulanma koşulu riskin gerçekleştiği andaki sigorta bedeli ve sigorta değeri arasındaki ilişkidir. O fotoğrafa bakacağız, ona göre aşkın yada eksik sigortanın uygulanıp uygulanmayacağını karar vereceğiz. Sözleşmenin akdedildiği an değil riskin gerçekleştiği an bizim için önemli.

Takseli Sigorta

TTK m. 1464’de takseli sigorta düzenlenmektedir.

MADDE 1464 (1) Taraflar sözleşme ile sigorta değerini belirli bir para olarak belirlemişlerse, bu para taraflar arasında, sigorta değeri için esas olur.

(2) Takse esaslı şekilde fahiş ise, sigortacı taksenin indirilmesini isteyebilir. Umulan kazanç takselenmiş ise, taksenin sözleşme yapıldığı sırada ticari tahminlere göre elde edilmesi mümkün görülen kazancı aşması hâlinde sigortacı bunun indirilmesini isteyebilir.

Takseli sigorta takdir edilmiş değerli sigorta demektir. Yani sigorta değerinin takdir edilerek belirlenerek sözleşmeye konulduğu durumdur. Bu sigorta türü daha çok iyiniyete dayanan sözleşmeler için söz konusudur. Taraflar sözleşmeye sigorta değerini belirli bir para olarak belirlemişlerse bu para taraflar arasında sigorta değeri için esas olacaktır. Artık böyle bir değer belirlenmiş ve sözleşmeye böyle bir değer yazılmışsa riskin gerçekleştiği anda dahi o değer esas alınacaktır.

Takse esaslı surette fahiş ise örneğin bir otomobilin değeri ederinden çok daha üstünde değerlendirilmiş ise sigortacı taksenin indirilmesini isteyebilir. Bazen bu değerlendirme uzmanlarca da yaptırılabiliyor, bunlardan alınan raporda ortaya çıkan değer de sözleşmeye yazılabiliyor. Bu tabiki eksik ve aşkın sigorta uygulamalarını da bir ölçüde azaltan durumlar olarak karşımıza çıkabilir. Takseli sigorta yapıldığında taraflar daha sonradan kararlaştıralan değeri kabul etmediğini ileri süremez mesela benim evimin değeri artık 200.000 lira diyemez.

Bunun dışında bir başka tazminat ilkesi ile bağlantılı müesseseler “birden çok sigorta” başlığı altında madde 1465 ile 1468. maddeler arasında düzenlenmiştir. Bu da tazminat ilkesinin yani zarar= sigorta tazminatı ilkesinin sağlanmasına yönelik getirilmiş olan bir kurumdur. Yeni Ticaret kanunumuzda ilk kez birden çok sigortanın temel ilkeleri 1465. maddede belirlenmiştir. Bunun dışında da birden çok sigorta müessesesi 3 farklı biçimde karşımıza çıkabiliyor. Bunlar:

  • çifte sigorta
  • kısım kısım sigorta (kısmi sigorta)
  • müşterek sigorta

25 Nisan 2017 yirmisekiz.net

Zarar sigortaları kapsamında TTK m. 1453 ve devamı maddelerinde mal sigortaları ve sorumluluk sigortaları üzerinde duruyorduk.

Mal sigortaları, mal varlığımızın aktifinde mevcut olanlara karşı gelebilecek veya bunlarda ortaya çıkabilecek zararlara karşı bizi güvence altına alan sigorta türüdür. Bu sigortalara menfaat ilkesinin, tazminat ilkesinin ve aynı zamanda halefiyet ilkesinin hâkimdir. Normal koşullarda kanun koyucunun beklediği sigorta değeri = sigorta bedeli = tam zarar durumunda zarar = sigorta tazminatı denkleminin kurulmasıdır. Yani ne kadar zarar varsa sigortacının bu zararı ödemesine yönelik bir sigorta türüdür. Menfaatimiz ne kadar zarara uğramışsa o zararı sigorta tazminatı ile telafi etme olanağı sağlayan bir sigortadır. Bu eşitliğin bozulduğu bazı durumlarda karşılaşmak mümkündür. Özelikle de sigorta değerinin değişkenliğinden kaynaklanan eksik sigorta, değerinin altında sigorta veya aşkın sigorta bu durumlara örnektir.

TTK ‘de birden çok sigorta başlığı ile düzenlenen üç farklı birden çok sigorta türü üzerinde duracağız. Bunlar müşterek sigorta, çifte sigorta ve kısmi sigortadır. İlk kez TTK’de birden çok sigortanın veya birden çok sigortadan söz edebilmemiz için asgari gerçekleşmesi gereken koşullar kanun koyucu tarafından belirlenmiştir. Bu koşullar sağlandıktan sonra bu üç türden hangi türün içine gireceğini tespit etmek de bir diğer aşamadır. Bu ayrımların yapılması, bu türlerin kanunda ayrı ayrı düzenlemelere tabi olması bakımından önem taşımaktadır. Birden çok sigorta kavramı TTK m. 1465 ve m. 1468 arasında düzenlenmektedir.

MADDE 1465 – Kural

Aynı menfaatin, aynı rizikolara karşı, aynı süre için, birden çok sigortacıya, aynı veya farklı tarihlerde sigorta ettirilmesi hâlinde sigorta ettirene sigorta bedelinden daha fazlası ödenmez.

Birden çok sigortada, sigorta ettiren, sigortacılardan her birine hem rizikonun gerçekleştiğini hem de aynı menfaat için yapılan diğer sigortaları bildirir. Bu hükme aykırılık hâlinde 1446. madde hükmü uygulanır.

Birden çok sigorta kavramının altında yatan, birden çok sigortacının varlığıdır. Bir mal dolayısıyla menfaatini sigorta ile güvence altına aldırmak isteyen kişiler (sigorta ettirenler) bazen aynı menfaati dolayısıyla aynı risklere karşı birden çok sigortacı ile de çalışabilirler. Bu bazen ihtiyaçtır bazen de zorunluluk olabilir.

Birden Çok Sigorta Ne Zaman Olur?

TTK 1465. Maddede kural başlığı altında kanun koyucunun birden çok sigortayı karakterize eden özellikleri, olmazsa olmazları ve her bir “birden çok sigorta” türünde ortak olan özellikleri sıraladığını görebiliriz. Kanun koyucu, birden çok sigortacıdan güvence alınsa bile alınan tazminatın sigorta bedeli kadar olacağını vurgulamaktadır. Bu ilke zaten m. 1461’de sigortacının sorumluluğunun sigorta bedeli ile belirlenmesi şeklinde yinelenmiştir.

Birden çok sigortanın iç türlerine bakmaksızın ortak olan unsurları aynı menfaatin olması, aynı rizikolara karşı olması, aynı süre için olması ve birden fazla sigortacıya sigortalatılmış olmasıdır. Örneğin, sınavda sorulan soru bakımından arabasına gelebilecek zararlara karşı bir sigorta ve arabasıyla 3. Kişilere verilebilecek zararlara karşı bir sigorta söz konusuydu. Bu örnekteki sigortalar da aynı sürelidir, aynı rizikolara karşıdır ancak aynı menfaat değildir, bu sebeple birden çok sigorta vardır diyememekteyiz.

Birden çok sigortada sigorta ettiren sigortacılardan her birine hem rizikonun gerçekleştiğini hem de aynı menfaat için yapılan diğer sigortaları bildirmek zorundadır. Kanun koyucu bunu söylemeseydi de genel hükümlerden aynı sonuca varabilmek mümkündür.

Birden Çok Sigortanın Türleri

Müşterek Sigorta

Müşterek sigorta, iki veya daha fazla sigortacının bir menfaati (aynı menfaati) aynı rizikolara karşı aynı süreler için birlikte, müştereken, güvence altına almasıdır. TTK m. 1466’da düzenlenmiştir. Bu sigorta uygulamada ihtiyaç duyulan bir türdür, çünkü bazen öyle felaketler olabilirdi ki, bunların gerçekleşme ihtimali çok düşük olmasına rağmen, eğer gerçekleşirse ortaya ciddi anlamda zararlar çıkaracaklardır. Bu durumlarda sigortacılar bu riskleri tek başlarına güvence altına alamayabilirler. Böyle durumlarda sigortacılar adeta birlikte güvence sunma yoluna giderler. Sigorta ettiren de tam bir güvence sağlayabilmek için birden çok sigortacı ile anlaşabilirler. Bu durumda sigortacılar arasında hukuken bir adi ortaklık oluşmuş olmaktadır. Bir amacı gerçekleştirmek üzere emek ve mallarını bir sözleşme etrafında birleştiren müşterek sigortacıların bu yapılanması, adi ortaklık olarak hukuki karşılığını bulmaktadır.

MADDE 1466 – Müşterek sigorta

Bir menfaat birden çok sigortacı tarafından aynı zamanda, aynı süreler için ve aynı rizikolara karşı sigorta edilmişse, yapılan birden çok sigorta sözleşmesinin hepsi, ancak sigorta olunan menfaatin değerine kadar geçerli sayılır. Bu takdirde sigortacılardan her biri, sigorta bedellerinin toplamına göre, sigorta ettiği bedel oranında sorumlu olur.

Sözleşmelere göre sigortacılar müteselsilen sorumlu oldukları takdirde, sigortalı, uğradığı zarardan fazla bir para isteyemeyeceği gibi, sigortacılardan her biri yalnız kendi sözleşmesine göre ödemekle yükümlü olduğu bedele kadar sorumlu olur. Bu hâlde ödemede bulunan sigortacının diğer sigortacılara karşı haiz olduğu rücu hakkı, sigortacıların sigortalıya sözleşme hükümlerine göre ödemek zorunda oldukları bedeller oranındadır.

TTK m. 1466 sorumluluk sigortaları bakımından da uygulanabilecek bir hükümdür. Maddede geçen “bir menfaat” ibaresi m. 1465 kural hükmü gereği aynı menfaat olarak algılamamız gerekmektedir. Aynı menfaat olacak, birden çok sigortacı olacak, aynı zamanda, aynı süreler için ve aynı rizikolara karşı olması gerekmektedir. Dikkatimizi çeken husus “aynı zamanda” olmasıdır. M. 1468’de geçen “aynı günde yapılmış olan sözleşmeler aynı anda yapılmış sayılır” ifadesi bizim için kılavuz değerindedir. Burada kanun koyucu yine sigortacıların sorumluluğu sigorta bedeli ile sınırlamıştır. Müşterek sigorta tek bir sigorta poliçe altında karşımıza çıkabileceği gibi her bir sigortacı ile farklı poliçe hazırlanması biçiminde de karşımıza çıkabilir. Bu ayırt edici ya da olmazsa olmaz bir özellik olarak anılmamıştır. Örneğin, 100.000 TL’lik bir eviniz var. Tek sigorta şirketinin bu evi güvence altına alamadığını ve iki sigorta şirketi ile anlaşıldığını varsayalım. Müşterek sigorta sözleşmesi akdediliyor. Yangın riskine karşı, aynı sürelerde, aynı zamanda ve aynı anda güvence başlatılıyor. X sigorta şirketi 50.000 TL’yi, Y sigorta şirketi ise 50.000 TL’yi üstleniyor. Tam hasar meydana geldiğinde herkes kendi üstlendiği bedeli ödeyecek ve herhangi bir problem olmayacaktır. Ancak bir sigorta şirketi 50.000 TL, bir diğeri 30.000 TL güvence verseydi ve 30.000 TL’lik de bir diğer şirket güvence verseydi. Sigorta değerini aşan bir durumda karşı kaldığımız bu durumlarda, “Sigorta olunan menfaatin değerine kadar geçerli sayılır, bu takdirde sigortacılardan her biri sigorta bedellerin toplamına göre sigorta ettiği bedel oranında sorumlu olur” prensibi uygulama bulacaktır. Müşterek sigortaya özgü bir orantı prensibidir.

Tipik adi ortaklığın özellikleri, müteselsil sorumluluk ve mülkiyet rejimi bakımından da elbirliği ile mülkiyettir. Kanun koyucunun adi ortaklığın düzenlediği kurallar bunlardır. Tüzel kişiliği yoktur, bu nedenle de ortaklar şahsi malvarlıkları ile de sorumludur. TTK m. 1466/2’de “sözleşmelere göre sigortacılar, müteselsilen sorumlu oldukları takdirde…” denilmektedir. O halde sigorta hukukuna özgü olarak müşterek sigorta bakımından kanun koyucu kural olarak bireysel sorumluluğu benimsemiş, müteselsil sorumluluğu istisna olarak düzenlemiştir. Eğer müşterek sigortacıların sigorta ettirene karşı müteselsilen sorumlu olmaları isteniyorsa, mutlaka sözleşmeye hüküm konulması gerekmektedir. Sigortacılar arasında müteselsilen sorumluluk benimsenecekse bunun açıkça sözleşmede belirtilmesi gerekmektedir. Bu durumda sigorta ettiren uğradığı zarardan fazla bir bedel istemeyeceği gibi sigortalardan her biri yalnız kendi sözleşmesiyle ödemekle yükümlü olduğu bedele kadar sorumluluk doğuracaktır. Bu halde ödemede bulunan sigortacının, diğer sigortacılara karşı haiz olduğu rücu hakkı, sigortacıların sigortalıya sözleşme hükümlerine göre ödemek zorunda oldukları bedeller oranındadır. Herkes kendi bedeli kadar bir müteselsil sorumluluk altına girmektedir, bunun dışındaki durumlarda müteselsil sorumluluk yoktur. Yine de ilginç bir düzenlemedir. Örneğin, 50.000 TL’lik bir zarar olduğunda, 30.000 TL ödemesi gereken bir sigortacıya gidilip, onun ödediğini varsayalım. Kalan 20.000 TL’lik kısım rücu edilecektir ancak diğerlerinin ödemesi gereken bedeller oranında bu rücu işlemi yapılacaktır.

Çifte Sigorta

Zarar sigortalarında bir zenginleşme yasağı vardır. Sigorta sözleşmesi bir zenginleşme aracı olarak kullanılamaz. Zenginleşme aracı olarak kullanılabilmesinin en uygun araçlarından bir tanesi çifte sigortadır.

MADDE 1467 – Çifte sigorta

Değerinin tamamı sigorta olunan bir menfaat, sonradan aynı veya farklı kişiler tarafından, aynı rizikolara karşı, aynı süreler için sigorta ettirilemez; sigorta ettirilmişse, sigorta ancak aşağıdaki hâl ve şartlarda geçerli sayılır:

a) Sonraki ve önceki sigortacılar onay verirlerse; bu takdirde, sigorta sözleşmeleri aynı zamanda yapılmış sayılarak riziko gerçekleştiğinde sigorta bedeli, 1466. maddede gösterilen oranda sigortacılar tarafından ödenir.

b) Sigorta ettiren, önceki sigortadan doğan haklarını ikinci sigortacıya devir veya o haklardan feragat etmişse; bu takdirde, devir veya feragatin ikinci sigorta poliçesine yazılması şarttır; yazılmazsa ikinci sigorta sözleşmesi geçersiz sayılır.

c) Sonraki sigortacının, ancak önceki sigortacının ödemediği tazminattan sorumluluğu şart kılınmış ise; bu hâlde önceden yapılmış olan sigortanın ikinci sigorta poliçesine yazılması gerekir; yazılmazsa, ikinci sigorta sözleşmesi geçersiz sayılır.

Maddede bahsedilen “bir menfaat” ifadesi için yine aynı menfaat anlamı çıkartılmalıdır. Birden çok sigortanın bir türüdür çifte sigorta. Çifte sigortayı karakterize eden özellik, menfaatin tamamının sigorta ile güvence altına alınmasıdır. Hükümdeki şartlar sözleşmeleri ayakta tutma ilkesinin bir sonucu olarak düzenlenmiştir, yani maddede sayılan şartlar gerçekleşmediği takdirde bütün sigorta sözleşmelerinin geçersizliği sonucuna ulaşılacaktır.

Örneğin evinizi yangın riskine karşı bir sigorta şirketi ile güvence altına aldınız bir bedel belirleyerek, sonra bir başka sigorta şirketi ile aynı bedel kadar hırsızlık riskine karşı sigortalattınız diyelim. Bu durumda birden çok sigorta olduğunu kabul edilemez çünkü kural başlığını taşıyan madde hiç unutulmamalıdır ve her zaman “aynı menfaat” aranmalıdır. Eğer m. 1466’daki gibi aynı anda iradi olarak birlikte güvence verilmesi söz konusu ise, menfaatin tamamı sigorta ile güvence altına alınmış ve sonradan başka bir sigorta sözleşmesi akdedilmişse, ANCAK maddedeki şartların varlığı halinde bunlar geçerli olacaktır.

Kısmi Sigorta

MADDE 1468 – Kısmi Sigorta

Sigorta olunan menfaatin değeri önceki sözleşmeyle tamamen teminat altına alınamamışsa bu menfaat, geri kalan değerine kadar bir veya birkaç defa daha sigorta ettirilebilir. Bu takdirde, o menfaati sonradan sigorta eden sigortacılar, bakiyeden dolayı sözleşmenin yapılış tarihleri sırasıyla sorumlu olurlar. Aynı günde yapılmış olan sözleşmeler, aynı anda yapılmış sayılır.

Kısmi sigortanın müşterek sigortadan farkı farklı tarihlerde yapılmış olmasıdır. Çifte sigortadan farkı ise menfaatin tamamından bahsedilmiyor olmasıdır.

Örnek Çalışma Soruları

  1. Mehmet galerisindeki 5 adet lüks otomobili hırsızlığa ve yangına karşı sigorta ile güvence altına aldırmak istemektedir. Otomobillerin satış bedelleri toplamını 10.000.000 TL olarak belgeleyen Mehmet, X sigortacılık A.Ş.’ye başvurarak bu meblağ üzerinden 01.01.2016 – 01.01.2017 tarihleri arasında geçerli olmak üzere hırsızlık ve yangın riskine karşı sigorta sözleşmesi yapmıştır. Ardından da Y sigortacılık A.Ş.’ye giderek yine aynı dönem için ve 5.000.000 TL üzerinden yangın sigortası sözleşmesi akdetmiş ve bu ikinci sigortacının sorusu üzerine galerisinin bitişiğinde bir akaryakıt istasyonu olduğunu bildirmiştir. 17.05.2016 tarihinde bu akaryakıt istasyonunda meydana gelen bir patlama sonucunda 500.000 TL değerindeki bir otomobil tamamen kullanılamaz hale gelmiştir. Sigortacıların sorumluluklarını tartışınız.
  2. Zeynep yeni aldığı 50.000 TL değerindeki otomobilini kasko sigortası ile sigortalatmak üzere A sigortacılık A.Ş.’ye gitmiş ve burada primi peşin ödenmek suretiyle 25.000 TL’lik bir sigorta güvencesi sağlamıştır. Daha sonra, B sigortacılık A.Ş. ile primleri 5 eşit taksitle ödenmek koşuluyla 25.000 TL’lik ikinci bir sigorta sözleşmesi yapmış ve taraflar ilk primin poliçenin teslimi karşılığında ödenmesini kararlaştırmışlardır. 1 hafta sonra poliçenin gönderilmemesi üzerine B sigortacılık A.Ş.’ye giderek poliçeyi almaya karar veren Zeynep, yolda kaza yapmış ve aracında 10.000 TL’lik bir hasar meydana gelmiştir. Sigortacıların sorumluluklarını tartışınız.
  3. A, sahibi olduğu kapalı otoparkta bulunan araçları hırsızlığa ve yangına karşı 800.000 TL’lik sorumluluk sigortası ile aşağıdaki şekilde güvence aldırmıştır.
    1. X sigorta şirketi ile 200.000 TL (01.01.2016- 01.01.2018)
    2. Y sigorta şirketi ile 400.000 TL (01.01.2016- 01.01.2018)
    3. Z sigorta şirketi ile 200.000 TL (01.01.2016- 01.01.2017)

X, Y ve Z sigorta şirketlerinden her biri diğer sigorta sözleşmelerinden haberdardır. Aşağıdaki ihtimalleri birbirinden bağımsız olarak değerlendirerek sigortacıların sorumluluğunu tespit ediniz.

  • 05.05.2016 tarihinde otoparkta bulunan 200.000 TL’lik bir otomobil çalınmıştır.
  • 17.08.2016 tarihinde otoparkta bulunan 40.000 TL’lik üç otomobil çalınmıştır.
  • 03.06.2017 tarihinde otoparkta çıkan yangın sonucunda tüm otomobiller yanmış ve araç sahipleri A’dan toplam 600.000 TL değerinde tazminat talep etmişlerdir.

Daha önce genel hükümler kapsamında da temas ettiğimiz maddeler, TTK m. 1469 ve TTK m. 1470 idi. Bir başka hüküm TTK m. 1471’tir.

MADDE 1471Zarar gören mal ve zararın gerçekleştiği yerde değişiklik yapmama

(1) Sigorta ettiren, hasarın saptanmasından önce, hasar konusu yerde ve malda, hasar sebebinin veya zarar miktarının belirlenmesini güçleştirecek veya engelleyecek bir değişiklik yapamaz; meğerki bu değişiklik sigortacının onayı veya zararı azaltma amacı ile yapılmış olsun.

(2) Bu yükümlülüğün kusurlu ihlalinde, ihlal ile zarar arasında illiyet bulunması şartıyla, kusurun ağırlığına göre tazminattan indirime gidilir.

Mal sigortalarında hâkim olan ilkelerden bir diğeri de halefiyet ilkesidir.

MADDE 1472Halefiyet

(1) Sigortacı, sigorta tazminatını ödediğinde, hukuken sigortalının yerine geçer. Sigortalının, gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel kadar, sigortacıya intikal eder. Sorumlulara karşı bir dava veya takip başlatılmışsa, sigortacı, mahkemenin veya diğer tarafın onayı gerekmeksizin, halefiyet kuralı uyarınca, sigortalısına yaptığı ödemeyi ispat ederek, dava veya takibi kaldığı yerden devam ettirebilir.

(2) Sigortalı, birinci fıkraya göre sigortacıya geçen haklarını ihlal edici şekilde davranırsa, sigortacıya karşı sorumlu olur. Sigortacı zararı kısmen tazmin etmişse, sigortalı kalan kısımdan dolayı sorumlulara karşı sahip olduğu başvurma hakkını korur.

Halefiyet ilkesinde can sigortalarında söz konusu olmaz çünkü orada zenginleşme yasağı yoktur. Halefiyet ilkesinin koşulları; hukuken geçerli bir sigorta sözleşmesinin varlığı, bu sigorta sözleşmesine dayanarak sigortacının sigorta tazminatını ödemiş olmasıdır. Sigortacının halefiyet hakkını kullanmasının sınırını ödediği sigorta tazminatının miktarı belirleyecektir. Öyle durumlar olabilir ki, zararın miktarı ödenen sigorta tazminatından çok daha fazla olabilir. Bu durumda halefiyet ilkesi sadece ödenen miktar için geçerli olacaktır. Zararın karşılanmadığı kısım için sigortalı, zarar verenlerden talep etme hakkına sahiptir.

Sorumluluk Sigortaları

Sorumluluk sigortaları, sorumluluk doğuracak bir davranışta, bir fiilde bulunulması sonucunda kişilere yöneltilecek tazminat taleplerine karşı güvence sağlayan bir türdür. Bu sigorta türü, diğerlerine nazaran biraz daha geç bir gelişme göstermiştir. Çünkü sorumluluk sigortalarına duyulan ihtiyaç, sorumluluk fikrinin gelişmiş olmasına bağlıdır. Kişilerin kendilerine zarar veren kişileri dövmek, öldürmek, yaralamak yerine dava açmak ve bunun sonucunda da zararlarının tazminine hükmedilmesi fikrinin yerleşmesi zaman almıştır. Sorumluluk bilinci yerleştikçe bu sigorta türüne olan ihtiyaç artmıştır, özellikle de belli meslek grupları için bu ihtiyaç daha fazla olmuştur.

Sorumluluk sigortaları uygulamada; ihtiyari sorumluluk sigortaları (yapılması isteğe bağlı olan) ve zorunlu sorumluluk sigortaları olarak ikiye ayrılmıştır. Sigorta türleri bakımından kamu yararının gözetildiği durumlarda pekâlâ zorunlu sigorta uygulamasına geçilmesi mümkündür. TTK m. 1473 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.

MADDE 1473Sözleşmenin konusu ve kapsamı

(1) Sigortacı sorumluluk sigortası ile sözleşmede aksine hüküm yoksa sigortalının sözleşmede öngörülen ve zarar daha sonra doğsa bile, sigorta süresi içinde gerçekleşen bir olaydan kaynaklanan sorumluluğu nedeniyle zarar görene, sigorta sözleşmesinde öngörülen miktara kadar tazminat öder.

(2) Sigorta, sigortalının işletmesi ile ilgili sorumluluğu için yaptırılmışsa, sözleşmede aksine  hüküm   yoksa  bu  sigorta, sigortalının  temsilcisi  ile  işletmenin  veya  işletmenin bir kısmının yönetiminde, denetiminde ve işletmede çalıştırılan kişilerin sorumluluğunu da karşılar. Bu durumda sigorta bu kişilerin lehine yapılmış sayılır.

Burada önemli olan husus zarar görene sigortacının sigorta tazminatını ödemesidir. Zarar gören kavramı karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, siz aracınızla giderken bir 3. Kişinin aracına çarptınız ve bu vermiş olduğunuz zarar dolayısıyla zarar gören kişi de size karşı bir tazminat talebinde bulunuyor. Zarar gören sigorta sözleşmesinin tarafı değildir. Dolayısıyla herhangi bir biçimde sigortacının bu kişiye sigorta tazminatı ödeyeceğinin düzenlenmesi ilginç gelebilir. Bunun ifadenin olmasının nedeni, TTK m. 1478’de düzenlenen doğrudan dava hakkıdır. Sorumluluk sigortaları açısından, bütün sorumluluk sigortalarını kapsayacak şekilde düzenlenen bu madde şu şekildedir:

MADDE 1478 –  Doğrudan dava hakkı

(1) Zarar gören, uğradığı zararın sigorta bedeline kadar olan kısmının tazminini, sigorta sözleşmesi için geçerli zamanaşımı süresi içinde kalmak şartıyla, doğrudan sigortacıdan isteyebilir.

Sorumluluk sigortalarında zarar görenlere doğrudan doğruya karşı tarafın sorumluluk sigortacısına başvurma olanağı tanınmıştır. Bu hak ilk olarak karayolları trafik kanununda, trafik sigortaları ile bağlantılı olarak düzenlenmiştir. Bundan sonra bazı görüş ayrılıkları çıkmıştı, trafik sigortalarında tanınan dava açma hakkının diğer sigortalar için uygulanıp uygulanamayacağı tartışılmıştı. Nihayet konu içtihat birleştirme kararına kadar vardı ve sonuç olarak dava açma hakkının bütün sorumluluk sigortaları için uygulama bulacağı yönünde karar verildi. Yeni ticaret kanunu, bu maddede artık açıkça düzenlemiştir ve tartışmalar sona ermiştir.

Güvence hesabı denen bir hesap vardır. Özellikle zarar verenin tespit edilemediği veya zorunlu olmasına rağmen trafik sigortasının bulunmadığı veya süresinin geçmiş olduğu durumlarda dahi zarar görenlerin mağdur olmaları gibi bir durum söz konusu değildir. Zarar görenler bu sefer güvence hesabına başvurarak zararlarını oradan da talep etme hakkına sahiptirler. O yüzden sigortacı zarar görene sigorta tazminatını öder.

Sigorta ile güvence altına alınan sorumluluğun veya sorumluluğu doğuran olayın sigorta olayı olarak adlandırılır. Sigorta olayının sigorta süresi içinde gerçekleşmesi gerekir. Ancak her zaman sigorta olayları bir trafik kazasındaki gibi ani ve nerede olduğu tespit edilebilen biçimde olmayabilir. Örneğin, hekimler yaptığı teşhisler sonucunda uygulana tedavi uygulamaktadır. Zararlar sonradan ortaya çıkabilmektedir. Buradaki sigorta olayının hangi an olarak kabul edileceği önemlidir. Dolayısıyla sorumluluk sigortalarında, sigorta olayının gerçekleştiği anı açıklamaya yönelik olarak çeşitli teoriler çıkartılmıştır.

Neden olayı teorisi: Zarara neden olan olayın gerçekleştiği anı esas alır.

Zarar olayı teorisi: Zararın gerçekleştiği anı esas alır.

Birleştirilmiş teori: İki yaklaşımı da içine alan, hatta tazminata hükmedilme anını da kapsayan teoridir.

Kanun koyucu 1473. maddede neden olayı teorisini benimsemiştir. Çünkü açıkça “zarar daha sonra doğsa bile” demektedir. Emredici değildir, aksine sözleşme yapılabilir. Riskin özelliğine ya da mesleğin özelliğine göre farklı teoriler benimsenebilmektedir.

02 Mayıs 2017 Yirmisekiz.net

İlk kez şu an mevcut olan TTK’da sorumluluk sigortaları düzenlenmiştir. m.1473 adeta sorumluluk sigortalarını tanımlamıştır. Ancak bizim üzerine konuşmamız gereken zarar görene tazminatın ödenmesidir. Zarar gören bu sözleşmenin tarafı olmayan sadece sigorta ettirenin bir davranışı veya fiili dolayısıyla bir zarara maruz kalan ve sigorta ettirenden tazminat talep etme hakkına sahip olan kişidir. Sorumluluk sigortacıları TTK’nın m.1478’de düzenlenen ve artık kanunen sorumluluk sigortaları için tanınmış olan doğrudan dava açma hakkı bağlamında, zarar gören sorumluluk sigortacısından zararının tazminini talep etme hakkına sahip olacaktır. Bu yüzden sorumluluk sigortalarında zarar görene de bazı düzenlemeler ve hükümler getirildiğini görmekteyiz. Bu bağlamda sorumluluk sigortalarında zarar daha sonra doğmuş olsa bile sözleşme süresi içerisinde zarara neden olan olayın gerçekleşmesini arıyorduk. Bu da sorumluluk sigortalarında sigorta olayının yani riskin gerçekleşme anının tespitinde yarayan teorilerden neden olayı teorisi yani zarar neden olan davranışın yapıldığı an sözleşme süresi içerisinde gerçekleşmiş olması sigortacının tazminat ödeme sonucunu doğurur şeklindeki yaklaşımla neden olayı teorisinin tercih edildiğinden bahsetmiştik. Çünkü zarar sözleşme bittikten sonra dahi çıkmış olabilir fakat bu tercihin de emredici olmadığını, uygulamada karşı karşıya kaldığımız bir durum ise sorumluluk sigortası türlerinde başka teorilerin mesela zarar olayı teorisinin yani zararın gerçekleştiği anın sözleşme süresi içerisinde bulunmasını isteyen sözleşmelerle karşılaşabiliriz veya burada her ikisini içerecek şekilde zarar ve neden teorilerinin hatta genişletilmiş sigorta olayı teorisi olarak adlandırılan tazminat talebinde bulunulmasını da kapsayacak alternatifler ve genişletilmiş sigorta olayı teorilerini de uygulamada görebiliriz zira “aksine hüküm yoksa” demektedir kanun koyucu. Sorumluluk sigortalarının bir özelliği bir zararın olması ve bir tazminat talebi ile sigorta ettirenlerin karşı karşıya kalmasıdır. Elbette ki doğrudan hiç yargı yoluna intikal etmeden tazminat talepleri olabileceği gibi yargıya intikal eden tazminat talepleri de var ki bu çoğunluktur. Bir tazminat davası açılır ve bu tazminat davası sonucunda mahkeme tazminata hükmeder veya hükmetmez. Miktar bakımından ise eğer taraflar karşılıklı olarak anlaşamamışlarsa zarar miktarında, bu miktar ancak tazminat davasının sonuçlanması ile ortaya çıkacaktır. Sorumluluk sigortalarına zararın tazmin edilmesi dışında artı bir de hukuki koruma fonksiyonu dediğimiz bir fonksiyonun yüklendiğini görüyoruz. O da hukuki koruma, hukuki himaye dediğimiz bir müessesedir. Sorumluluk sigortacıları aynı zamanda sigortaladıkları kişileri yani sigorta ettirenlere ve sigortalılara hukuki koruma verebiliyorlar. Bunun kapsamına avukat desteği, yargılama giderlerinin karşılanması gibi destekler de vermektedir. Bu bağlamda m.1474 hukuki korumayı düzenlemektedir.

2. Hukuki koruma

MADDE 1474- (1) Sigortalı aleyhine bir istem ileri sürüldüğünde, isteme ilişkin makul giderler sigortacı tarafından karşılanır; sigorta bedelini aşan giderlerin ödenebilmesi için sözleşmede hüküm bulunmalıdır.

(2) Sigortacı, sigortalının istemi üzerine, giderler için avans vermek zorundadır.

Burada istemden kastedilen tazminat isteğidir. Giderlerden kastedilen ise yargılama giderleri de olabilecektir. Ayrıca bir de özel sigorta olarak hukuki himaye sigortaları akdedilebiliyor. Özellikle çok riskli işler yapan, davalarla karşı karşıya kalabilecek sektörlerde çalışanlar bakımından sadece hukuki koruma sigortası da yapılabilmektedir.

3. Bildirim yükümlülüğü

MADDE 1475- (1) Sigortalı sorumluluğunu gerektirecek olayları, on gün içinde, sigortacıya bildirir.

(2) Sigortalı kendisine yöneltilen istemi, aksi kararlaştırılmamışsa derhâl sigortacıya bildirir. Bu bildirim üzerine veya zarar görenin sigortacıya doğrudan başvurması hâlinde 1427 nci madde uygulanır.

(3) Bildirim yükümlülüğünün ihlali hâlinde, 1446 ncı maddenin ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri kıyas yolu ile uygulanır.

Sigorta olayının gerçekleştiği andan itibaren 10 gün içerisinde sigortacıya bildirmesi gerekir. Genel hükümlerde gecikmeksizin diyordu, ancak burada 10 günlük bir süre verilmiştir. Sigortalı ayrıca kendisine yöneltilen herhangi bir tazminat talebi varsa aksi kararlaştırılmamışsa derhal sigortacıya bildirilir deniyor. Ayrıca ihlali halinde 1446. madde hükümleri uygulanır denmektedir ki bunu ayrıntılı olarak gördük.

4. Sigortacının yardımları

MADDE 1476- (1) Sigortacı, 1475 inci maddeye uygun olarak bildirimde bulunulması tarihinden itibaren beş gün içinde, zarara uğrayanın istemleriyle ilgili olarak ve sigortalının adına, fakat sorumluluk ve tüm giderler kendisine ait olmak üzere, gerekli hukuki işlemlerin gerçekleştirilip, kararların alınmasını ve ayrıca savunmaya yardımda bulunmayı üstlenip üstlenmeyeceğini sigortalıya bildirir; aksi hâlde bu maddenin dördüncü fıkrası uygulanır.

 (2) Birinci fıkrada belirlenen sürenin sonuna kadar yapılması zorunlu işlemleri sigortalı yürütür.

(3) Sigortacı birinci fıkra anlamında üstlenmede bulunmuşsa, sigortalının hak ve menfaatlerini gözetir.

(4) Sigortacı bildirimde bulunmamışsa, sigortalı aleyhine kesinleşen tazminatı öder. Ancak, sigortalının sigortacının onayını almadan yaptığı sulh sözleşmesi, bildirimden itibaren onbeş gün içinde onay verilmemişse, sigortacıya karşı geçersizdir; sigortacı haklı olmayan sebeplerle sulhe onay vermekten kaçınamaz.

Sigortacının özellikle hukuki yardımlarda bulunmasına ilişkin bir düzenlemedir.

5. Kasten neden olma

MADDE 1477- (1) Sigortacı, sigortalının, sorumluluk konusu olayı kasten gerçekleştirmesinden doğan zararlardan sorumlu olmaz.

Kasten neden olma zaten sigortacılığın temel ilkesidir. Her kim ki bir risk dolayısıyla menfaati güvenec altına alınmış ve bu riski bilerek ve isteyerek gerçekleşmişse sigorta güvencesinden yararlanabilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla m.1477 ayrıca sorumluluk sigortaları açısından kanun koyucu 1429. maddeye paralel olarak bir düzenleme getirmiştir.

7. Sigortacının zarar görenden bilgi alma hakkı

MADDE 1479- (1) Sigortacı, zarara sebep olan olayın ve zarar miktarının belirlenmesi amacıyla, zarar görenden bilgi isteyebilir. Zarar gören, sağlanması ihtimali bulunan ve istenilmesi haklı görülebilecek ilgili tüm belgeleri sigortacıya vermek zorundadır. Zarar görenin bu zorunluluğa uymaması hâlinde, durumun zarar görene yazılı bildirilmiş olması kaydıyla, sigortacının sorumluluğu, zorunluluk yerine getirilmiş olsaydı ödemek zorunda kalacağı miktarla sınırlıdır

Hani demiştik ya zarar gören de sorumluluk sigortalarında adeta bir sigortalı gibi lehtar gibi yani ilgili kavramına sokulabilir. Sigorta sözleşmesi ile ilgililer kapsamına girebilmektedir. Sözleşmenin tarafı olmamasına rağmen özellikle sigortacının bilgi almasına yönelik ve zarar verenin de bilgi vermesine yönelik bir düzenlemedir. Zarar göre açısından bir külfet olarak yani hak kaybına neden olabileceğini anlayabiliyoruz.

8. Takas

MADDE 1480- (1) Sigortacı, zarar görene ödeyeceği sigorta tazminatını, sigorta sözleşmesinden doğan alacakları ile takas edemez.

Bu ilke konulmasaydı dahi takasın genel ilkeleri ve kuralları gereğince biz yine aynı sonuca varabilirdik. Alacaklı başka borçlu başka, sigorta ettirenin prim borcunu ki genel hükümlerden ayrılan bir düzenleme olduğu için burada düzenlendiği düşünülmektedir. Zira genel hükümlerde sigortacının sigorta tazminatını öderken birtakım alacakları varsa tazminattan indirme hakkı vardır ki uygulamada genellikle böyle yapılıyor. Ama burada zarar görene ödenecek tazminattan sözleşmeden doğan alacaklar örneğin prim alacağını takas etme imkanına sahip olmayacaktır sigortacı. Kural olarak sorumluluk sigortalarında sigorta ettirene bir ödeme yapılmaz ancak sigorta ettirene ödenecek bir miktar varsa tabi ki takas yapabilecektir.

9. Halefiyet

MADDE 1481- (1) Sigortacı, sigorta tazminatını ödedikten sonra hukuken sigortalı yerine geçer. Sigortalının gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel tutarında sigortacıya ait olur.

(2) Sorumlulara karşı bir dava veya takip başlatılmışsa, sigortacı, mahkemenin veya diğer tarafın onayı gerekmeksizin, halefiyet kuralı gereğince, sigortalısına yaptığı ödemeyi ispat ederek, dava veya takibi kaldığı yerden devam ettirebilir.

(3) Sigortalı veya zarar gören, birinci fıkra gereğince sigortacıya geçen haklarını ihlal edici şekilde davranırsa, sigortacıya karşı sorumlu olur.

Uygulamada özellikle trafik sigortalarında her iki tarafında sorumluluk sigortacısı olduğu için sigorta şirketleri aralarında, mesela birinin kasko sigortacısı ötekinin sorumluluk sigortacısı olduğu için sigorta şirketleri aralarında bir ödeme ve zarar göreni tatmin etme, zararı karşılama ve rücu ilişkisine girebilirler. m.1472 olmasına rağmen yine kanun koyucu ayrıca sorumluluk sigortaları açısından bir düzenleme getirmiştir çünkü burada bir zarar görende devreye girmektedir. Paralel bir düzenlemedir sigortacı sigorta tazminatını ödedikten sonra hukuken sigortalı yerine geçer. Sigortalının gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hak tazmin ettiği bedel tutarında sigortacıya ait olur.

10. Zamanaşımı

MADDE 1482- (1) Sigortacıya yöneltilecek tazminat istemleri, sigorta konusu olaydan itibaren on yılda zamanaşımına uğrar.

Sigorta tazminatları bakımından 10 yıllık bir zamanaşımı süresi öngörülmüştür.

Zorunlu Sigortalar

II – Zorunlu sorumluluk sigortaları

1. Sözleşme yapma zorunluluğu

MADDE 1483- (1) Sigortacılar, diğer kanunlardaki hükümler saklı kalmak üzere, faaliyet gösterdikleri dalların kapsamında bulunan zorunlu sigortaları yapmaktan kaçınamazlar.

Öncelikle zorunlu sigorta oluşturma yetkisi bakanlar kuruluna verilmiştir sigortacılık kanunu ile. Bütün sigortalar için kamu yararını göz önünde bulundurarak ve keyfi kullanılmaksızın kamu yararının gerektirdiği alanlarda zorunlu sigorta uygulaması söz konusu olacaktır. Hazine müsteşarlığının sayfasında da zorunlu sigorta örneklerini liste halinde görebilmek mümkündür. Demiştik ki sigorta hukukunda sözleşme serbestisi ilkesi vardır. Sigorta serbestisi ilkesi sigorta yapıp yapmama, yapılacaksa hangi içerikte yapılacak, kiminle yapılacak gibi durumları kapsayacak bir serbesti olarak karşımıza çıkmaktadır. Sigorta ettirenler açısından sigorta serbestisi mutlaka olarak uygulanmaktadır. Ancak sigortacılar açısından ki paralel bir düzenleme sigortacılık kanununda mevcuttur. Kanun koyucu artı bir zorunluluk getirmiştir, artık zorunlu zorunluluk sigortası ile karşı karşıya kaldığımızda elbette bu sözleşmeyi akdedip akdetmeme serbestisi sınırlanmaktadır. Sigorta ettiren açısında yine hangi sigortacı ile isterse onunla akdedebilmektedir. Sigortacılar açısından bir sınırlama getirilmiştir, sigortacılar kendi ruhsatlarını aldıkları branşlara ilişkin bir zorunlu sigorta talebi söz konusu ise bu sigorta sözleşmelerini akdetmekten kaçınamazlar demektedir kanun koyucu. Bu sigorta ettireni koruyucu bir düzenlemedir.

2. Zarar görenle ilişkide ifa yükümlülüğü

MADDE 1484- (1) Sigortacı, sigortalıya karşı ifa borcundan tamamen veya kısmen kurtulmuş olsa da, zarar gören bakımından ifa borcu, zorunlu sigorta miktarına kadar devam eder.

(2) Sigorta ilişkisinin sona ermesi, zarar görene karşı ancak, sigortacının sözleşmenin sona erdiğini veya ereceğini yetkili mercilere bildirmesinden bir ay sonra hüküm doğurur.

(3) Zarar, sosyal güvenlik kurumları tarafından karşılandığı ölçüde sigortacının sorumluluğu sona erer

Bu hüküm zorunlu sigortalarda kamu yararı ve dolayısıyla zarar görenlerin korunması düşüncesinin çok daha yoğun olduğu görülmektedir. Örneğin trafik kazasına maruz kalanların ve zarar görenlerin korunma düşüncesinin daha da yoğunlaştığı görülmektedir. m. 1484/1: “(1) Sigortacı, sigortalıya karşı ifa borcundan tamamen veya kısmen kurtulmuş olsa da, zarar gören bakımından ifa borcu, zorunlu sigorta miktarına kadar devam eder.” demektedir. Karayolları trafik kanununa da aynı ifadenin düzenlendiği görülmektedir. Bu düzenleme koruyucudur, ödemezlik def’i vs. ileri sürememe sonucunu doğuran bir düzenlemedir.

Sorumluluk sigortaları açısından mal sigortalarına ilişkin uygulama alanı bulacak hükümleri atıf şeklinde düzenleyen 1485. maddeyi gördük.

Can Sigortaları

Uygulamada mal sigortaları kadar yaygın değildir ancak gittikçe yaygınlaşan bir sigorta türüdür. Can sigortaları 3 tür olarak TTK’da düzenlenmiştir. Bu 3 tür; hayat sigortaları, kaza sigortaları, sağlık ve hastalık sigortalarıdır. Hayat sigortaları ayrıntılı olarak düzenlenmiştir biz de onu daha ağırlıklı olarak inceleyeceğiz. Hayat sigortaları m.1487-m.1511’e kadardır. Bir de can sigortalarına ilişkin m.1520 koruyucu hükümlerdir. her hükmü m.1520’nin çatısı altında değerlendirmemiz gerekmektedir. Hayat sigortalarında iki tane riskin sigorta altına alındığını görmekteyiz. Bunlardan biri ölüm riskidir. Ölüm riskinin gerçekleşmesi kesin olmasına rağmen ne zaman gerçekleşeceği konusunda bir belirsizlik olduğu için sigorta altına alınmaktadır. İkinci olasılık ise hayatta kalmak olasılığıdır. Hayat sigortaları genellikle uzun süreli sigorta sözleşmeleridir. 10 yıl içinde ölürsem şeklinde akdedilebileceği gibi 10 yıl içinde ölmezsem şeklinde de akdedilebilmektedir.

A) Hayat sigortası

I – Tanım

MADDE 1487- (1) Hayat sigortası ile sigortacı, belli bir prim karşılığında, sigorta ettirene veya onun belirlediği kişiye, sigortalının ölümü veya hayatta kalması hâlinde, sigorta bedelini ödemeyi üstlenir.

(2) Hayatı sigorta edilen kimse, ilk primin ödenmesinden önce ölmüşse sigorta sözleşmesi geçersizdir.

Bu madde biraz hayat sigortası tanımı gibidir. Burada ölüm veya hayatta kalması halinde demektedir. Uygulamada özellikle hayat sigortası sözleşmelerini bir tasarruf etme aracı, birikim yapma aracı olarak kullanılmasına paralel olarak her ne kadar kanunda açıkça düzenlenmemiş olsa da uygulamada karma hayat sigortalarına rastlayabiliyoruz. Karma hayat sigortaları her ikisini de kapsama almaktadır yani örneğin 10 yıl içinde ölürsem veya hayatta kalırsam biçiminde akdedilen hayat sigortası sözleşmeleridir. Uygulamada en sıklıkla başvurulan sigorta türüdür. m.1487/2’de “Hayatı sigorta edilen kimse” riziko şahsı olarak kanun koyucunun sigortalı tabirini tercih ettiği için can sigortalarında da sigortalı olarak akdettiği kişidir. Yine o ayrım hayat sigortaları açısından da söz konusudur. Hayat sigortalarında da bir kişi kendi hayatı üzerine sigorta sözleşmesi akdedebileceği gibi yani sigorta ettiren ile riziko şahsı aynı kişide birleşebileceği gibi farklılaşabilir de yani bir başkasının hayatı üzerine sigorta sözleşmesi akdedilebilecektir. Bu durumda sigorta ettiren farklıdır riziko şahsı yani sigortalı farklı kişiler olacaktır. İlk primin ödenmesinden önce eğer riziko şahsı ölmüşse sigortacının tazminat sorumluluğu başlamadan önce ölmüşse adeta sigorta sözleşmesi konusuz kalacaktır dolayısıyla sigorta sözleşmesi geçersiz sayılacaktır. Bu da zaten hayat sigortaları açısından getirilmiş bir düzenlemedir.

II – Tontin

MADDE 1488- (1) Birden çok kişi tarafından verilen katkı payları ile oluşturulan varlıkların, belirli bir tarihte hayatta kalanlar ve ölenin önceden belirlemiş olması hâlinde, lehtarlar arasında paylaştırılması ilkesi uyarınca tontinler kurulabilir.

Bir İtalyan’ın bulduğu bir müessesedir. Tontin’in tarihsel bir geçmişi vardır, eski TTK’da kabul edilmiyordu hatta hukuka ve ahlaka aykırı bulunuyordu. Burada iki veya daha fazla kişi bir araya gelerek bir miktar paranın düzenli olarak ödenmesi konusun da karar alıyorlar ve diyorlar ki 10 yıl sonra bu biriken para aramızda kalanlar arasında paylaşılsın diyorlar. Eski zamanlarda insanların böyle bir birlikteliği hoş karşılanmıyordu çünkü o paraya ulaşmak için insanların birbirilerini zehirleyebilecekleri ve öldürebileceği düşünülmekteydi. Dolayısıyla kabul edilmiyordu. Fakat yeni TTK’da tontinin hukuken caiz olarak kabul edildiğini görüyoruz. Tabi ki bu hükümden başka tontini düzenleyen başka hüküm bulunmamaktadır. Bu sebepten ötürü sigorta hukukunun genel hükümleri uygulanacaktır.

Hayat sigortalarında sigorta ettirene m.1487’de sigorta ettirene veya onun belirlediği kişiye demektedir. Onun belirlediği tabirinde kastedilen kişi lehtardır. Lehtar, sigorta olayı gerçekleştiğinde sigorta bedelini talep etme hakkına sahip olan kişidir. Sigortacı ile sigorta sözleşmesini akdeden kişi yani sigorta ettiren aynı zamanda lehtar tayin etme yetkisine sahiptir. Yani olay meydana geldiğinde sigorta bedelinin o kişiye ve kişilere ödenmesi konusunda bir yetkisi bulunmaktadır. Hayat sigortası tabi bir tasarruf arıcı, yatırım aracı ve destekleme aracı denilebilmektedir. Lehtar bir tüzel kişi olabileceği gibi gerçek kişi de olabilmektedir. Lehtar tayin etme yetkisi sigorta ettirene verilmiştir ve sigorta bedelini talep etme hakkı lehtara ait olacaktır. m.1493 ve m.1494 ilk kez bu TTK’da düzenlenmişlerdir.

VII – Lehtar

1. Atanması ve değiştirilmesi

MADDE 1493- (1) Sigorta ettiren, 1490 ıncı maddenin ikinci ve üçüncü fıkraları saklı kalmak üzere, gerçek ya da tüzel kişi lehine sigorta sözleşmesi yapabilir.

(2) Sigorta ettiren, atadığı lehtarı sigortacıya bildirir.

(3) Lehtarın sigortacıya bildirilmemiş olması hâlinde, sigortacı iyiniyetle yaptığı ödeme ile borcundan kurtulur.

(4) Sigorta ettiren, değiştirme hakkından vazgeçtiğini sigorta poliçesine yazdırmakla beraber sigorta poliçesini lehtara teslim etmişse, o kişiyi değiştiremez. Tereddüt hâlinde, sigorta ettirenin lehtarı değiştirme hakkını saklı tuttuğu kabul edilir. Sigorta ettirenin lehtarı değiştirme hakkından açıkça vazgeçtiği ve sigorta poliçesinin lehtara verildiği hâllerde bile, mirasçılıktan çıkarma veya hibeden rücu hâlleri gerçekleşmiş yahut ilgililer arasında o kişinin lehtar olarak atanmasına ilişkin sebep ortadan kalkmış ise lehtar değiştirilebilir.

(5) Lehtar atanması ve lehtar değişiklikleri sigortacının iznine bağlı değildir.

(6) Lehtarın değiştirilemeyeceği durumlarda, sigorta ettiren tarafından ayrılma ve ödünç alma hakları kullanıldığı takdirde, ödenecek tutar üzerinde lehtar hak sahibi olduğu gibi, rizikonun gerçekleşmesinden önce sigortacının iflası sonucu ödenecek miktar üzerinde de, aksi kararlaştırılmadıkça, lehtar hak sahibidir.

(7) Sigortacıdan edimi istem ve tahsil yetkisi, aksi kararlaştırılmadıkça, lehtara aittir.

2. Lehtar atanmasına ilişkin yorum kuralı

MADDE 1494- (1) Ölüm rizikosuna karşı yapılmış sigortalarda, birden fazla kişi payları belirtilmeksizin lehtar olarak atanmışsa, sigorta bedeli üzerinde hepsi eşit oranda hak sahibidir. Hak sahiplerinden biri tarafından alınmayan pay, diğerlerinin payına eklenir. Mirasın reddi veya mirastan vazgeçme lehtarın hakkı üzerinde etkili olmaz.

(2) Ölüm rizikosuna karşı yapılan sigortalarda lehtar belirtilmemişse, sözleşmenin sigorta ettirenin mirasçıları lehine, yaşama ihtimaline karşı yapılmış sigortalarda ise sigortalı lehine yapıldığı kabul olunur.

Lehtar atanması noktasında lehtar tek kişi olabileceği gibi birden fazla kişi de olabilir. Lehtar gerçek kişi ya da tüzel kişi de olabilir. Lehtar tayini iki şekilde yapılabilmektedir. Bunlardan bir değiştirilebilir lehtar tayinidir. İkincisi ise değiştirilemez lehtar tayinidir. Adı üzerinde değiştirilebilir lehtar tayini söz konusu olduğunda sigorta ettiren sigorta süresi içerisinde risk gerçekleşene kadar lehtarı değiştirme hakkına sahiptir. Değiştirilemez lehtar ise atandığı andan itibaren sigorta ettiren lehtarı değiştirme hakkını kaybetmiş olacaktır. Ancak atadığı anda artık sigorta bedelini talep etme hakkına sahip olan kişi o lehtar olacaktır. Değiştirilemez lehtar atanmasının koşulları ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. m.1493/1: “(1) Sigorta ettiren, 1490 ıncı maddenin ikinci ve üçüncü fıkraları saklı kalmak üzere gerçek ya da tüzel kişi lehine sigorta sözleşmesi yapabilir” demektedir ki m.1490’da başkasının hayatı üzerine sigorta sözleşmesi akdetmeye ilişkin hükümler vardır o farklı bir şeydir. O farklılığa değinmek için kanun koyucu atıfta bulunmuştur daha sonra incelenecektir. Bu fıkrada “lehine” dediği kişi lehtardır yani sigorta olayı gerçekleştiği anda sigortacıdan sigorta bedelini talep etme hakkına sahip olan kişidir. Bu ayrımlar önemlidir çünkü sigorta ettiren, riziko şahsı ve lehtar her üçü de birbirinden farklı olarak karşımıza çıkabilir. Örneğin ben annemin hayatı üzerine ölümü halinde torununa sigorta bedelinin ödenmesi üzerine bir hayat sigortası akdedebilirim. Burada her üçü birbirinden farklıdır. m.1493/2: “(2) Sigorta ettiren, atadığı lehtarı sigortacıya bildirir. ” bunun için herhangi bir şekil şartı öngörülmemiştir. Telefon ile mail ile fax ile bildirebilirsiniz ve sigortacılar atanan lehtara karışamazlar. Değiştirilebilir lehtar tayinin hiçbir koşul, şekil yoktur sonradan bildirilebilir. Ancak değiştirilemez lehtar tayininde kanun koyucu belli koşulların gerçekleşmesini istemiştir. (3) Lehtarın sigortacıya bildirilmemiş olması hâlinde, sigortacı iyiniyetle yaptığı ödeme ile borcundan kurtulur. (5) Lehtar atanması ve lehtar değişiklikleri sigortacının iznine bağlı değildir. (4) Sigorta ettiren, değiştirme hakkından vazgeçtiğini sigorta poliçesine yazdırmakla beraber sigorta poliçesini lehtara teslim etmişse, o kişiyi değiştiremez. Tereddüt hâlinde, sigorta ettirenin lehtarı değiştirme hakkını saklı tuttuğu kabul edilir. Sigorta ettirenin lehtarı değiştirme hakkından açıkça vazgeçtiği ve sigorta poliçesinin lehtara verildiği hâllerde bile, mirasçılıktan çıkarma veya hibeden rücu hâlleri gerçekleşmiş yahut ilgililer arasında o kişinin lehtar olarak atanmasına ilişkin sebep ortadan kalkmış ise lehtar değiştirilebilir.

Değiştirilemez lehtar tayini için kanun koyucu belirli koşulların sağlanmasını aramaktadır. Öncelikle değiştirme hakkından feragat ettiğine ilişkin bir irade beyanını poliçe içermelidir. Bunu başlatan içerebileceği gibi sonradan lehtar değiştirme hakkından feragat ettiğini bildirerek de gerçekleştirebilir. Ayrıca sigorta poliçesini de lehtara verilmiş olmasını istemektedir kanun koyucu. Ancak bu koşullar gerçekleşirse değiştirilemez lehtar tayini kabul edilmektedir. Peki değiştirilebilir lehtar tayini ile değiştirilemez lehtar olarak atanmış olan kişilerin hukuki konumlarında ne gibi farklılıklar vardır ? Değiştirilebilir lehtarın sigorta bedeli üzerinde hak sahibi olabilme anı rizikonun gerçekleştiği andır. Rizikonun gerçekleştiği ana kadar bir belirsizlik söz konusudur. Değiştirilemez lehtar tayin edilen kişi ise lehtar olarak tayin edildiği anda sigorta bedelini talep etme hakkına da sahip olan kişidir. Olay gerçekleştiğinde değiştirilemez olarak tayin edilen lehtar sigorta bedelini talep edecektir ve hakka sahip olacaktır. Değiştirilemez lehtar demek sigorta ettirenin lehtarı değiştirme hakkından feragat etmiş olması demektir. Hiçbir biçimde asla bu lehtar değiştirilemez demek mi peki ? Kural olarak ever ancak kanun koyucu istisnasını düzenlemiştir. m.1493/4 uyarınca “Tereddüt hâlinde, sigorta ettirenin lehtarı değiştirme hakkını saklı tuttuğu kabul edilir. Sigorta ettirenin lehtarı değiştirme hakkından açıkça vazgeçtiği ve sigorta poliçesinin lehtara verildiği hâllerde bile, mirasçılıktan çıkarma veya hibeden rücu hâlleri gerçekleşmiş yahut ilgililer arasında o kişinin lehtar olarak atanmasına ilişkin sebep ortadan kalkmış ise lehtar değiştirilebilir.” diyor kanun koyucu. Yani değiştirilebilir lehtar mı değiştirilemez lehtar mı konusunda bir tereddüt varsa kanun koyucu lehtarın değiştirilebilir lehtar olduğuna karine olarak hükmetmiştir. Onun dışında sayılan haller sigorta açısından veya sigorta kitabında düzenlenmemiştir. Genel hükümler çerçevesinde bu hüküm somutlaştırılmalıdır. Medeni Kanun’un mirasçılıktan çıkarma halleri bakımından ağır suç işlenmesi veya aile yükümlülüklerinin ihlali veya yerine getirilmemesi halinde gündeme gelebilecektir. Onun dışında borçlar hukukunda bağışlamada rücu maddesinde benzer hükümlere rastlanıldığını görüyoruz. Bu durumlarda sigorta ettirenin değiştirilemez lehtarı değiştirmesi mümkündür. O kişinin lehtar olarak atanmasına ilişkin sebep ortadan kalkmış ise şartlı lehtar tayini söz konusu ise kanun koyucu lehtarın değiştirilebileceğine imkan verdiğini görüyoruz. m.1493/6 uyarınca: “(6) Lehtarın değiştirilemeyeceği durumlarda, sigorta ettiren tarafından ayrılma ve ödünç alma hakları kullanıldığı takdirde, ödenecek tutar üzerinde lehtar hak sahibi olduğu gibi, rizikonun gerçekleşmesinden önce sigortacının iflası sonucu ödenecek miktar üzerinde de, aksi kararlaştırılmadıkça, lehtar hak sahibidir. ” Bu ilginç bir düzenlemedir. Hayat sigortalarında mevcut müesseselere kapı açmaktadır. Değiştirilemez lehtar olarak atanan kişinin atandığı anda sigorta bedelini talep etme hakkını kazandığını vurgulayan düzenlemedir. Burada bahsedilen ayrılma ve ödünç alma hakları nelerdir ? Somut olarak m.1500 sigortadan ayrılma, m.1501 ödünç verme ve m.1502 prim ödenmesinden muaf sigorta. Bu 3 müessesede sadece ve sadece hayat sigortaları açısından karşımıza çıkar. Prim ödemeden muaf sigorta sağlık sigortalarında da söz konusu olabilir m.1519/2 uyarınca ve sigortadan ayrılma da söz konusu olabilir. Onun dışında can sigortalarına özgü müesseselerdir bunlar. Tamamen hayat sigortalarının bir yatırım ve tasarruf aracı olarak kullanılabilmesi düşüncesi ile düzenlenmişlerdir. Öncelikle kendiliğinden kural olarak herhangi bir talebe ihtiyaç göstermeksizin devreye girecek olan müesseseye bakalım. O da prim ödemekten muaf sigorta denilen uygulamadır. Adı üzerinde prim ödemekten muaf yani artık sigorta priminin ödenmediği bir sigorta kastedilmektedir.

XIII – Prim ödenmesinden muaf sigorta

MADDE 1502- (1) En az bir yıldan beri yürürlükte bulunan ve bir yıllık primi ödenmiş olan sigorta sözleşmelerinde, sigorta ettiren daha sonra prim ödeme borcunu yerine getirmezse, sigortacı bu sebeple sözleşmeyi feshedemez ve prim isteyemez. Bu hâlde sigorta, prim ödenmesinden muaf sigortaya dönüşür. Prim ödenmesinden muaf sigortada, sigorta bedeli ödenen primle sözleşme uyarınca ödenmesi gereken prim arasındaki orana göre ödenir.

Burada iki şart vardır, en az 1 yıldan beri yürürlükte bulunması gerekir sigorta sözleşmesinin ayrıca 1 yıl düzenli olarak primlerinin ödenmiş olması gerekmektedir. Hiç bir neden öngörmemiştir kanun koyucu ancak kişi prim ödeme borcunu yerine getirememiş olması gerekir. Normalde, primin ödenmemesine ilişkin genel hükümlerde düzenlemelerin devreye girmesi gerekirdi mesela ihtarda bulunmak gibi. Ancak burada özel bir hüküm söz konusudur. Sigortacı sözleşmeyi bu nedenle feshedemez ve prim isteyemeyecektir. Bu hâlde sigorta, prim ödenmesinden muaf sigortaya dönüşür. Bu dönüşüm kanuni bir dönüşümdür. Yani otomatik gerçekleşen bir dönüşümdür herhangi bir bildirime, rızaya veya talebe bağlı olmaksızın gerçekleşir. Bu dönüşüm artık normal bir sigorta sözleşmesi olduğu anlamına gelmez aksine prim ödemekten muaf bir sigorta sözleşmesi vardır. Prim ödenmesinden muaf sigortada, sigorta bedeli ödenen primle sözleşme uyarınca ödenmesi gereken prim arasındaki orana göre ödenir. Yani sigortacı artık sigorta sözleşmesi üzerinde yazan sigorta bedelini tam olarak ödemeyecektir. Ancak bir oran yapacaktır ödenmesi gereken prim ile ödenen prim arasındaki orana göre ödeme yapacaktır.

Prim ödenmesinden muaf sigorta dışındaki diğer iki müessese talebe bağlı olarak uygulama alanı bulacaktır.

XI – Sigortadan ayrılma

MADDE 1500- (1) Sigorta ettiren, en az bir yıldan beri yürürlükte bulunan ve bir yıllık primi  ödenmiş  olan  sigorta  sözleşmelerinde,  istediği   zaman   sözleşmeyi  sona  erdirerek sigortadan ayrılabilir. Ayrılma değeri, ayrılmanın istenildiği andaki genel kabul görmüş aktüerya kurallarına uygun bir biçimde hesaplanan değerdir.

(2) Yaşama ihtimaline karşı yapılan sigortalarda, sigortacıdan ayrılma değerinin istenilebilmesi için sigortalının sağlıklı olduğunu ispat etmesi gerekir.

Sigortacının kabul etmeme veya ayrılamazsın deme hakkı yoktur, sigorta ettirene tanınmış bir haktır. Ayrılma halinde, ayrılma değeri sigortacılar tarafından hesaplanır. Asla ayrılma değeri sigorta poliçesi üzerinde yazılan değer ile aynı olmayacaktır. Prim ile ilgili bir ayrım yapmıştık hayat sigortalarında bizden prim altında alınan paranın bir kısmı da tasarruf primi olarak alınıyor demiştik. İşte genel olarak bu tasarruf primlerinin birikimi ile oluşan sigortacı tarafından belirlenen bir değerdir ayrılma değeri ki bunun da primin sadece bir kısmı dikkate aldığı için sigorta bedeli primin tamamına karşılık gelen sigorta bedeline karşılık gelen değer olması mümkün olmayacaktır her zaman daha düşük bir bedel olarak karşımıza çıkacaktır. m.1500/2 uyarınca: “aşama ihtimaline karşı yapılan sigortalarda, sigortacıdan ayrılma değerinin istenilebilmesi için sigortalının sağlıklı olduğunu ispat etmesi gerekir.” yani hala olayın gerçekleşme ihtimalinin varlığını arıyor kanun koyucu.

XII – Ödünç verme

MADDE 1501- (1) En az bir yıldan beri yürürlükte bulunan ve bir yıllık primi ödenmiş olan sigorta sözleşmelerinde, sigorta ettirenin istemesi hâlinde sigortacı, istem anındaki, genel kabul görmüş aktüerya kurallarına uygun bir biçimde hesaplanan değer üzerinden sigortalıya ödünç para vermek zorundadır.

Yine sigorta ettirenin talebine bağlıdır. Yine sigortacının kabul etmeme hakkı yoktur. Ödünç almayı talep ettiği anda sigorta ettirenin yine ödünç verme değeri sigortacı tarafından hesaplanacaktır. O parayı da vermek zorundadır sigortacı.

Sigortadan ayrılma ile ödünç verme arasında nasıl bir fark vardır? Ayrılmada sigorta sözleşmesi sona ererken ödünç vermede sigorta sözleşmesi devam etmektedir. İleride ödünç verilen para geri ödenmek zorundadır hatta bir faiz de kararlaştırılabiliyor ancak sigorta bedelinde indirilmek üzere ödünç para verilmesi mümkündür. Ödünç para verme zorundadır demektedir kanun koyucu. Ancak uygulamada ödünç verme çok bilinen bir müessese değildir. Değiştirilemez lehtar tayin edildiğinde demek ki bu hakların kullanılması durumunda ödenecek tutar üzerinde de lehtar hak sahibi olacaktır çünkü o atandığı anda bedel üzerinde hak sahibidir. m.1493/son fıkra: “Sigortacıdan edimi istem ve tahsil yetkisi, aksi kararlaştırılmadıkça, lehtara aittir.” demektedir. Her seferinde gerekçede bir açıklama yoktur ancak lehtar zaten sigorta bedelini talep etsin diye atanan kişidir. Dolayısıyla aksi kararlaştırılmadıkça ibaresi kesinlikle somutlaştırılması mümkün olmayan bir ifadedir. Aksi kararlaştırılacaksa neden lehtar tayin ediyorum demek mümkündür. Burada bir mantık hatası vardır.

09 MAYIS 2017 Yirmisekiz.net

 

Can sigortaları ile ilgili olarak TTK madde 1487 ve devamını inceledik. Bu kapsamda devamında lehtar tayini ile ilgili olarak 1493.maddeyi incelemiştik. 1494. madde de ise lehtar atanmasına ilişkin yorum kuralı bulunmaktadır. 1494. madde birden fazla kişinin lehtar olarak tayin edildiği durumlarda bunların payları eğer sigorta ettiren tarafından belirlenmemişse eşit olarak sigorta bedelini elde edeceklerine ve miras hükümlerinin reddi veya vazgeçme gibi durumların lehtarlık hakkı üzerinden bir etkisinin olmayacağına ilişkin bir düzenlemedir.

1489.maddeye baktığımızda;

Sözleşmeden cayma

MADDE 1489 (1) Sigorta ettiren, sigortacının kendisine cayma hakkını kullanabileceğini bildirmesinden itibaren onbeş gün içinde sözleşmeden cayabilir. Bilgilendirmenin yapıldığı sigortacı tarafından ispatlanır. Bilgilendirme yapılmamışsa cayma hakkı ilk primin ödenmesinden bir ay sonra sona erer.

(2) 1430 uncu madde hükmü saklıdır.

Sigorta ettirene özel ve hayat sigortalarına özgü bir cayma hakkı getirilmiştir.

  • Zarar sigortalarında da bir kişi bizzat kendi menfaatini sigorta altına aldırabileceği gibi bir başkasının menfaatini de sigorta ile güvence altına aldırabilir. Kanun koyucu bunu 3.kişi lehine sigorta olarak düzenlenmiştir.

Hayat sigortaları açısından da 1490.maddede bir düzenleme vardır.

Hayatı sigorta edilecek kişi

MADDE 1490– (1) Sigorta ettiren, kendisinin veya başkasının hayatını, ölüm veya hayatta kalma ihtimallerine karşı sigorta ettirebilir.

(2) Başkasının hayatı üzerine sigorta yapılabilmesi için, o kişinin hayatının devamında lehtarın menfaatinin bulunması şarttır. Ayrıca, ölüm ihtimaline karşı yapılan sigortalarda, sigorta bedelinin mutat cenaze giderlerini aşması hâlinde sigortalının veya varsa kanuni temsilcisinin yazılı izni gerekir. Sigortalı onbeş yaşından büyükse kanuni temsilcinin dışında ayrıca onun da izni alınır. İzin olmadan yapılan sözleşme, icazet verilmediği takdirde geçersizdir.

(3) Kanuni temsilcinin lehtar olarak atadığı veya kendisinin sigorta ettiren olduğu durumlarda, kanuni temsilcinin iznin verilmesinde sigortalıyı temsil yetkisi yoktur.

(4) Menfaat şartının sözleşmenin yapılmasından sonra ortadan kalkması hâlinde sözleşme o andan itibaren geçersiz hâle gelir; ancak, sigorta ettirene iştira değeri ödenir.

Başkasının hayatı üzerine sigorta yaptırılabilmesi için o kişinin hayatının devamında mutlaka lehtarın menfaatinin bulunması şarttır. Burada “Lehtarın menfaati bulunması şarttır” ifadesi kullanılmış ancak yerinde değildir çünkü lehtar tayin edilmemiş olabilir. Lehtar tayini tamamen ihtiyari bir durumdur, isterse tayin eder istemezse etmez. Dolayısıyla lehtar tayininin yapılmadığı sigorta sözleşmeleri de söz konusudur. Dolayısıyla burada kastedilen sigorta ettirendedir. Sigorta ettirenin bir başka kişinin hayatı üzerine sigorta sözleşmesi akdedebilmesi için o kişinin hayatını sürdürmesinde bir menfaati olması gerekmektedir. Burada sadece menfaatin olması şarttır demektedir. Eski ticaret kanunda maddi veya manevi menfaat diyordu. Bu daha somut bir ifadeydi. Biz yeni kanundaki ifadeyi de hem maddi hem manevi menfaat olarak anlamalıyız.

  • Maddi menfaatin tespiti daha kolaydır, daha somuttur. Özellikle alacaklıların borçluların hayatları üzerindeki menfaatleri somutlaşabilmektedir. Örneğin; bankaların kredi verdikleri müşterilerin hayatları üzerindeki menfaatleri. Alacağın tahsil edilebilmesi için borçlunun hayatta kalması şarttır. Borçlu sağlıklı, işe gidebilen, maaşını ücretini alabilen bir kişi olmalıdır. Özellikle ticari krediler dışında kalanlar bakımından bu çok önemlidir.
  • Manevi menfaatin tespiti o kadar kolay değildir. Neden? Acaba benim kimin hayatta kalması üzerinde manevi bir menfaatim olabilir? Bu sorunun cevabı kolay değildir. Kanunda bunu somutlaştıracak hiçbir düzenleme yoktur. Bu nedenle manevi menfaatin somutlaştırılması doktrine ve yargı kararlarına kalmıştır. Hem Yargıtay hem de öğreti manevi menfaati oldukça geniş anlama yönünde gelişmiştir:
    • Kan hısımlıkları
    • Sıhri hısımlıklar; Kayınvalide,kayınpeder, gelin vs.
    • Yöresel önem taşıyan veya kabul görmüş kirvelik/kan kardeşlik/süt kardeşliği gibi insanları birbirine manevi açıdan bağlayan oluşumların da manevi menfaati karşıladığı yönünde geniş anlama vardır.

Bunların hepsi yargı kararlarında kabul ediliyor. Ancak manevi menfaat koşulunun oluşması için “kankalık” gibi durumlar yeterli değildir. Ayrıca yakın arkadaşlık, kadim dostluk çok fazla yeterli değildir.

Eski TTK da, sadece maddi menfaat şartı yeterli olmakta idi bir başkası adına sigorta sözleşmesi akdedebilmek için. Örneğin; Posta kutumuzda “müjde sizi sigortaladık” diye bankalardan mektup almış olabiliyorduk talep etmediğimiz halde. Maddi menfaat şartı yeterli olduğu için bizim hayatımız üzerine kredi kartı kullanıcısı olarak veya kredi müşterisi olarak bu tür sigorta sözleşmesi akdedebiliyorlardı bankalar ve kanuna da uygundu. Çünkü sadece maddi menfaatin oluşması yeterli idi bir başkası adına sigorta sözleşmesi akdedebilmek için. Fakat yeni kanunumuzda, bu doktrinde eleştirildiği için ek bir koşul getirildi. Buna göre “Ayrıca, ölüm ihtimaline karşı yapılan sigortalarda, sigorta bedelinin mutat cenaze giderlerini aşması hâlinde sigortalının veya varsa kanuni temsilcisinin yazılı izni gerekir. Sigortalı on beş yaşından büyükse kanuni temsilcinin dışında ayrıca onun da izni alınır.”

Burada yazılı izin koşulu getirilmiştir. Mutat cenaze giderlerini düzenleyen düzenlemeler vardır, bunlar hep düşük miktarlardır. Bu nedenle hemen hemen her sözleşme bu bedeli aşıyor. Bu nedenle neredeyse her durumda riskin şahsında gerçekleşeceği kişinin yazılı izni de artık şart durumundadır. Artık posta kutularımızda bu yazılarla karşılaşmayacağız. İzin olmadan yapılan sözleşme, icazet verilmediği takdirde geçersizdir. İzin bir önkoşul olarak aranmamaktadır, daha sonradan da bu izin (icazet) alınabilir ve sözleşmeye geçerli bir biçimde devam edilebilir.

(3) Kanuni temsilcinin lehtar olarak atadığı veya kendisinin sigorta ettiren olduğu durumlarda, kanuni temsilcinin iznin verilmesinde sigortalıyı temsil yetkisi yoktur. Kötüye kullanımları önlemek amacıyla getirilmiş bir düzenlemedir.

( bu fıkra önemli!!) (4) Menfaat şartının sözleşmenin yapılmasından sonra ortadan kalkması hâlinde sözleşme o andan itibaren geçersiz hâle gelir; ancak, sigorta ettirene iştira değeri ödenir. Bu önemlidir. Eski TTK da yoktu. Başkasının hayatı üzerine sigorta sözleşmesi akdedilebilmesi için gerekli olan menfaat şartı sigorta sözleşmesi akdedildiği anda aranır! Şöyle sorunlar çıkıyordu, başlangıçta olan menfaat, sözleşme akdedildikten sonra ortadan kalkabiliyordu. Örneğin; boşanma ile sıhri hısımlık ilişkisi ortadan kalkıyordu. Bu durumda ne olacağı konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştü. Kimisi hiç etkilenmez, devam eder demekteydi. Hocamız bu görüşte değildi. Hocamıza göre; Bu adeta işlem temelinin çökmesi gibi bir sonuç doğurmaktadır bu nedenle menfaat koşulu kalktığında sigorta sözleşmesi buna bağlı olarak ortadan kalkmalıdır. Kanun burada ortalama bir görüş benimsemiştir. Menfaat şartının sözleşmenin yapılmasından sonra ortadan kalktığı andan itibaren sigorta sözleşmesi o andan itibaren sona erer, geçersiz hale gelecek. Ancak bu geçersizlik bundan bir hak doğmaması şeklinde olmaz, sigorta ettirenlere iştira değeri ödenir.

İştira değeri: Ayrılma değeri/satın alma değeridir. Zarar sigortalarında prim, iki kalemden oluşuyor demiştik; safi prim ve masraflar. Can sigortalarında ise prim 3 kalemden oluşur demiştik; safi pirim, masraflar ve tasarruf pirimi. İşte iştira değeri, tasarruf primlerinin biriktirilmesi ve nemalandırılması, çeşitli fonlara yatırılması sonucunda elde edilen değerdir. Bu değer sigortacılar tarafından, sigortacıların aktüerleri tarafından matematiksel olarak hesaplanır. İşte bu değerin ödenmesi söz konusudur. Hiçbir zaman sigorta sözleşmesinin üzerinde yazılı olan sigorta bedeli kadar olamazlar, mutlaka o bedelin altında daha cüzi bir bedeldir!

  • 1491. maddeye baktığımızda;

Sigorta değeri

MADDE 1491 (1) Bir kimsenin hayatı bir veya birkaç sigortacı tarafından çeşitli bedeller üzerine sigorta ettirilebilir.

(2) Ödenecek bedelin lehtarın maddi menfaatinden daha fazla olduğu durumlarda, aşan kısım sigortalının lehine yapılmış sayılır.

(3) 1472 nci madde hükmü hayat sigortalarında uygulanmaz. Hayat sigortası sözleşmesi gereği,  sigorta  şirketinden   kararlaştırılan   sigorta  bedelini tahsil  eden sigorta  ettiren  ve mirasçıları ile rizikoya muhatap olan kişilerin mirasçılarının, rizikonun gerçekleşmesine neden olan üçüncü kişiye karşı sahip olduğu tazminat alacağını sigorta şirketine temlik etmeleri geçersizdir.

Sigorta değeri: Sigorta değeri TTK da tanımlanmış, sigorta ile güvence altına alınan menfaatin tam değeridir. Yani zarar sigortalarında sigorta ile güvence altına alınan menfaatin tam değeri sigorta değeri olarak adlandırılıyor. Peki can sigortaları açısından sigorta değeri nedir? Sonuçta burada güvence altına alınan can varlığımızdır. Canın tam değeri nedir? Can varlığının, vücut bütünlüğünün, hayatın böyle bir piyasa borsa değeri yoktur araba ev gibi. Dolayısıyla aslında sigorta değeri kavramı can sigortalarına yabancıdır çünkü herkese göre değişir bu yüzden de orada sigorta bedeli vardır, taraflar özgürce bu bedeli belirleyip sigorta poliçesine yazılmasını talep eder. Peki burada kastedilen nedir o zaman? Bir kere içeriğini okuduğumuzda görebiliyoruz ki ; bir kimsenin hayatı bir veya birkaç sigortacı tarafından çeşitli bedeller üzerine sigorta ettirebilir deniyor bu aynı zamanda hayat sigortalarında çifte sigorta yasağının olmadığını da gösteren bir hükümdür. İstediğiniz sayı da istediğiniz bedeller üzerinden istediğiniz sayıda sigortacıyla sigorta sözleşmeleri akdedebilirsiniz. Çünkü hayat sigortaları bir tasarruf aracı olarak kullanılabiliyor. Zenginleşme yasağı yoktur. Onun dışında ödenecek bedelin lehtarın maddi menfaatinden fazla olduğu durumlarda aşan kısım sigortanın lehine yapılmış sayılır diye bir hüküm getirilmiştir. Burada düzenlenen aslında sigorta bedelidir. Sigorta değeri diye başlık atılması isabetli değildir.

  • 3.fıkra uyarınca; halefiyet ilkesi de bu sigortalarda uygulanmaz. Zaten halefiyet ilkesi zenginleşme yasağının bir sonucuydu, o olmayınca bu ilke de yok.
  • 2.fıkra uyarınca; Bu fıkranın uygulama alanı bulabilecek somut bir örneği bulmamız lazım. Maddi menfaat söz konusu olduğu için de tabi ki bankaları örnek vermemiz gerekmektedir. Bunun içinde bankaların kredi hayat sigortalarını ve türlerinden bahsetmemiz gerekmektedir. Kredi hayat sigortalarının bazı türleri vardır:
    • Sabit sigorta bedelli kredi hayat sigortaları
    • Değişken bedelli kredi hayat sigortaları

Bu iki tür arasındaki fark: Özellikle konut/taşıt /tüketici kredileri aylık olarak geri ödemesi olan borçlardır. Ay ay ödenince borç miktarınız düzenli olarak azalıyor ve sonunda sıfırlanıyor. Değişkenlerde, sigorta sözleşmeleri de tıpkı kredi borcu gibi ona paralel olarak değişiyor, borç azaldıkça sigorta bedeli azalıyor. Sabitlerde ise borç azaldıkça sigorta bedelinde bir değişiklik olmuyor. Bu nedenle bazı ülkelerde tüketiciyi korumak için sabit olan yasaklanmıştır. Bizde bu tür düzenlemeler yoktur ancak uygulamada genelde değişken olan kullanılır. En azından yıllık olarak değişir.

Bu örnekler içerisinde sabit bedelli bir kredi hayat sigortası ile karşılaştığımızda ne olur? Örneğin, borcunuz düştü 5bin oldu ama sigorta bedeliniz hala 10bin. Bankanın 5bin liralık bir riski var, menfaati 5bin lira. Ama sigorta bedeli hala 10bin. İşte burada maddi olay meydana geldiğinde, Ödenecek bedelin lehtarın maddi menfaatinden daha fazla olduğu durumlarda, aşan kısım sigortalının lehine

yapılmış sayılır. Burada aşan kısım yani 5binlik kısım, sigortalının lehine yapılmış sayılır. Yani sözleşme geçersiz olmaz, sözleşmeyi ayakta tutma ilkesine uygun olarak 5bin liralık kısmı sigorta bedelinden banka alır, kalan kısmı ise eğer örneğin ölüm meydana geldiyse ölenin yani sigortalının mirasçılarına ödenir.

  • 1492. madde doktor incelemesini düzenler:

Doktor incelemesi

MADDE 1492 (1) Sigorta ettiren ile sigortacı arasında, sigorta edilecek kişinin doktor incelemesinden geçmesi kararlaştırılmış olsa bile, sigortacı sigortalanacak kişiyi bu incelemeyi yaptırmaya zorlayamaz.

Doktor incelemesi konusunda önemli olan “Kimse kendi rızası olmadan bir incelemeye/muayeneye zorlanamaz,” genel ilke budur. İradi olursa mümkündür.

Grup Sigortaları: Sigorta sözleşmelerini; ferdi (bireysel) ve grup sigorta sözleşmeleri olarak ayırabiliriz. Ferdi olanlarda bir sorun yoktur, bir kişi gidip kendi hayatını veya menfaatini sigorta ile güvence altına aldırıyor. Bunun dışında bir de grup sigortaları vardır. Bunlar hayat sigortalarına özgü olarak uygulamada çok sıktır. Bazen öyle kişi gruplarıyla karşı karşıya kalıyoruz ki bunların birbirleri ile çok benzer özellikleri, ortak özellikleri oluyor ve benzer risklere maruz kalıyorlar. Bu şekilde aralarında ortak özellikler tespit edilen kişilerin tek bir sigorta sözleşmesi ile birlikte güvence altına alınmasına yönelik akdedilen sigorta sözleşmeleridir grup sigorta sözleşmeleri. Bunlar da genelde bankalar tarafından kullanılıyor. Örneğin; aynı bankadan kredi kartı kullanan müşteriler veya aynı otoparka geceleri arabalarını bırakan o bölgede ki kişiler. Bu noktada, 1496.madde der ki;

Grup sigortaları

MADDE 1496– (1) En az on kişiden oluşan, sigorta ettiren tarafından, belirli kıstaslara göre kimlerden oluştuğunun belirlenebilmesi imkânı bulunan bir gruba dâhil kişiler lehine, tek bir sözleşme ile sigorta yapılabilir. Sözleşmenin devamı sırasında gruba dâhil herkes sigortadan, grup sigortası sözleşmesi sonuna kadar yararlanır. Sözleşmenin yapılmasından sonra grubun on kişinin altına düşmesi sözleşmenin geçerliliğini etkilemez.

(2) Grupta yer alan her kişiye poliçe içeriğini özetleyen bir belge verilir.

(3) Grup sigortalarında lehtarı atama hakkı, aksi kararlaştırılmamışsa, grupta yer alan kişiye aittir.

(4) Sözleşme süresi içinde gruptan ayrılma hâlinde grup sigortası ile sağlanan teminat, aksi  kararlaştırılmamışsa,  sigorta  ettiren,  sigortalı veya  lehtar tarafından  bireysel  olarak devam ettirilebilir. Sigortalı veya lehtarın sözleşmeye bireysel olarak devam etmesi ancak sigorta ettiren sıfatıyla olur. Bu kişiler geçmiş günlere ait kendilerine düşen prim borçlarından, önceki sigorta ettirenle birlikte sorumludur.

(5) Grup sigortalarında ayrılma, ödünç alma, indirme, bildirim yükümlülüğü ve ilgili diğer konular Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanlık tarafından çıkartılacak yönetmelikle düzenlenir.

Burada baktığımızda ilk fıkraya kanun koyucu asgari bir sınır belirlemiştir 10 kişi olarak. Bu adeta şemsiye sigorta gibi bir düzenlemedir. Örneğin; aynı bankadan kredi kartı alan herkes otomatikman sigorta sözleşmesi kapsamına girer.

3.fıkra istisnai bir hükümdür: Grup sigortalarında lehtar atama hakkı, aksi kararlaştırılmamışsa grupta yer alan kişiye aittir. Bu düzenleme önemlidir, bu olmasaydı lehtar atama yetkisi sigorta ettirende olacaktı. Bu da çok tuhaf bir düzenleme olurdu. Örneğin, banka lehtarı başkası olarak tayin etseydi bu garip bir durum olacaktı.

4.fıkra: Sigorta ettiren sıfatı değişir, prim borçlarından önceki sigorta ettirenle birlikte sorumlu olurlar.

5.fıkra: Fıkrada bahsedilene ilişkin bir Yönetmelik çıkarılmıştır.

Beyan yükümlülüklerinde hayat sigortalarına özgü düzenlemeler:

    • Yaş beyanı: Yanlış yaş beyanı hayat sigortalarında özel olarak düzenlenmiştir çünkü özellikle kadınlar bazen yaşlarını gizlerler. Ayrıca, yaş sigortacılar açısından oldukça önemlidir, belli yaş üstlerine hayat sigortası dahi yapılmayabiliyor. Alınacak primin hesaplanmasını da etkiliyor. Bu nedenle bazen yanlış yaş beyanında bulunulabiliyor.

Yanlış yaş beyanı

MADDE 1497 (1) Sigortalının sözleşmenin yapılması sırasında yaşının yanlış bildirilmesi sonucu prim düşük belirlenmişse, sigorta bedeli, gerçek yaşa göre alınması gereken primin, belirlenen prime olan oranına göre ödenir. İndirimden önce riziko gerçekleşip sigorta bedeli ödenmiş ise sigortacı ödediği fazla kısmın geriye verilmesini faiziyle birlikte isteyebilir.

(2) Gerçek yaşa göre fazla prim ödenmesi hâlinde, sigorta bedeli ödenen prime göre artırılır. Artırımdan önce sigorta bedeli ödenmiş ise eksik kısım sigortacı tarafından tamamlanır.

(3) Sigortacı, yanlış yaş bildirimi sebebiyle sadece gerçek yaşın, sözleşmenin yapıldığı sırada teknik esaslara göre belirlenen sınırlar dışında kalması hâlinde, sözleşmeden cayabilir. (Burada ki sınırlar ülkelere göre değişebilir, 65-70 oluyor genelde, sadece bu halle sınırlı olmak üzere cayma hakkı verilmiştir.)

2.ders

Özel Düzenlemeler:

  • TTK madde 1498 ve 1499

Sözleşmenin yapılması sırasındaki beyan yükümlülüğünün ihlali

MADDE 1498– (1) Sigortacı, yenilemeler de dâhil olmak üzere, sözleşmenin yapılmasından itibaren beş yıl geçmişse, sigorta ettirenin sözleşmenin yapılması sırasında beyan yükümlülüğünü ihlal etmiş olması nedeniyle sözleşmeden cayamaz, sadece prim farkı isteyebilir; meğerki, beyan yükümlülüğü kasıtlı bir şekilde ihlal edilmiş olsun. Sigorta ettiren, prim farkını ödemeyi kabul etmezse sigortacı, riziko gerçekleştiğinde ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oranı dikkate alarak sigorta bedelini öder. Ancak, risk artışı beyan yükümlülüğünün ihlali nedeniyle sigortacının teknik esaslarına göre saptanan sınırlarının dışında kalmışsa, sigortacı sözleşmeden cayabilir. Yenilenen sözleşmelerde bu süre, ilk sözleşmenin yapıldığı tarihten başlar.

-İlk fıkra ile ilgili olarak; Sigortacılar yıllık dönem primleri belirler demiştik ya , bu sigorta hukukunda “yenileme” olarak adlandırılıyor. 5 yıllık bir süre belirlenmiş.

Sözleşmenin devamı sırasındaki beyan yükümlülüğünün ihlali

MADDE 1499– (1) Sigortacı, rizikonun artmasından itibaren, yenilemeler de dâhil olmak üzere beş yıl geçmişse, sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünün ihlal edilmiş olması nedeniyle sözleşmeyi feshedemez; sadece prim farkı isteyebilir; meğerki, beyan yükümlülüğü kasıtlı bir şekilde ihlal edilmiş olsun. Sigorta ettiren prim farkını ödemeyi kabul etmezse, riziko gerçekleştiğinde sigortacı ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oranı dikkate alarak, sigorta bedelini öder. Ancak, beyan yükümlülüğünün ihlali nedeniyle riziko artışı, teknik esaslara göre tespit edilen sınırlar dışında kalmış ise, sigortacı sözleşmeyi feshedebilir.

  • Bir diğer özel risk İntihardır: İntihar ölüm riskinin kasıtlı gerçekleşmesidir. Normalde kasıtlı olarak risk gerçekleşirse sigortacının herhangi bir bedel veya tazminat ödemesi söz konusu olamaz. Ancak intihar riski bakımından istisnai bir düzenleme getirilmiştir.

İntihar

MADDE 1503 (1) Sigortalı, yenilemeler de dâhil olmak üzere, en az üç yıldan beri devam eden ve ölüm ihtimaline karşı yapılan bir sözleşmede, bu süre geçtikten sonra intihar ederse veya intihara teşebbüs sonucu ölürse, sigortacı sigorta bedelini ödemekle yükümlüdür.

(2) Sigortalının intiharı veya intihara teşebbüsü sonucu ölümü, akli melekelerindeki bir rahatsızlık sebebiyle üç yıldan önce gerçekleşmiş ise sigortacı sigorta bedelini ödemek zorundadır.

Koruyucu hükümlere göre bu 3 yıllık süre sigortalanan aleyhine değiştirilemez. Ancak 1 yıl vs. belirlenebiliyor uygulamada. Burada amaç, giderayak intihar etmeyi kafasına koymuşken kalanlara faydam olsun diye sigorta yaptırıp intihar etmemesidir. Kanun koyucu burada bu davranış bakımından 3 yıllık bir süre takdir etmiştir. Ancak 2.fıkrada ise eğer akli melekelerdeki rahatsızlıktan ileri gelmişse bu süre aranmaz diyor.

  • Sigorta ettiren veya lehtarın sigortalıyı öldürmesi

MADDE 1504– (1) Sigorta ettiren, sigorta bedelini ödeme borcunun doğmasını sağlamak amacıyla sigortalıyı öldürür

veya öldürülmesinde suç ortaklığı ederse, sigortacı bedel ödeme borcundan kurtulur.

(2) Lehtar, sigortalıyı öldürmüş veya onun öldürülmesinde herhangi bir şekilde suç ortaklığı etmişse, sigorta

bedelinden mahrum kalır ve bu bedel ölenin mirasçılarına ödenir.

  • 1505.madde ile ilgili olarak;

sigorta ettirenin sigortacıyla arasındaki sigorta sözleşmesinin sona ermesi durumlarında sigortacının sigorta ettiren veya lehtarı haberdar ederek sözleşmeyi onlarla devam ettirme olanağı tanıyan bir düzenleme.

  • Can sigortaları türleri: kaza ve hastalık sigortaları

Kaza sigortaları; tamamen kaza sonucunda ortaya çıkan ölümlerdir. Kaza olarak tanımlanan olay ise dışarıdan ve ani bir etki sonucu ortaya çıkan şeyler kazadır. Hastalanarak günlerce aylarca yatarak vs. değil bir kaza sonucunda oluşması gerekir. Burada belirli bir bedel ve belirli bir bedelin ödenmesi yani tipik bir can sigortası olarak işler. Ancak tedavi giderleri bakımından özellikle de hastalık sigortasında ilaç giderleri bakımından mal sigortasına ilişkin ilkelerin uygulandığını veya düzenlemelerin olduğunu görebiliyoruz.Örneğin; madde 1514 sağlık sigortaları açısından

Sigorta değeri

MADDE 1514 (1) Sigortalının sağlığı, hastalık sigortaları ile meblağ sigortası şeklinde düzenlenen sağlık sigortalarında bir veya birkaç sigortacı tarafından, çeşitli bedellerle sigorta ettirilebilir.

(2) Ödenecek bedelin menfaatten fazla olduğu durumlarda, aşan kısım sigortalının lehine yapılmış sayılır.

Meblağ sigortası biçiminde yapılabileceği gibi, zarar ne kadarsa yani ne kadar ilaç gideri ne kadar tedavi gideri o zararın karşılanması biçiminde de işleyebilir. Yani her iki sigorta türünün özellikle tedavi ve ilaç giderleri açısından karma bir biçimde görebiliyoruz. Diğer hususlarda ise tamamen meblağ sigortası esasları geçerli olabiliyor. Burada da her iki sigorta türünde de hastalık hayat sigortalarına ilişkin hükümlerin uygulama alanı bulacağını görüyoruz. 1519 ile 1510. maddelerde yer alan düzenlemeler gereğince. Çok daha fazla ayrıntısına girme imkanımız yok maalesef.

 

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir