Suç Politikasının Temel İlkeleri

Ceza, devletin bireye karşı uyguladığı en etkili ve kesin zorlama aracıdır. Önce ceza yoluyla korunan emir ve yasaklar konulmakta, daha sonra bu emir ve yasağı ihlal edenler mahkum edilip cezalarının infazı yoluyla kişi hürriyetine etkili ve derin bir müdahale gerçekleştirilmektedir. Kişi hürriyetine yönelik etkili sonuçları olduğu için ceza hukukuna bazı ilkeler yön vermektedir.

1. KUSUR İLKESİ

“Kusursuz ceza olmaz” ilkesi, ceza hukukunun temel prensiplerinden birisidir. Kusur ilkesi, failin işlemiş olduğu suçtan dolayı şahsen kınanabildiği hallerde cezalandırılmasını ifade eder. İlkeden çıkarılacak ilk sonuç, cezanın kusuru gerektirdiği ve kusurlu hareket etmeyen kişinin cezalandırılamayacağıdır. Kusur ilkesi böylelikle netice sorumluluğunu kaldırmış olmaktadır. İlkeden çıkarılacak diğer bir sonuç da cezanın kusurun derecesini aşmayacağı hususudur. Ceza hukukunda kusurla orantılı ceza tayini esastır.

Modern ceza hukuku “fail ceza hukuku” anlayışını değil, “fiil ceza hukuku” anlayışını benimsemiştir. Bu itibarla kusurlululuk araştırması failin sürmüş olduğu hayatla bağlantılı bir şekilde değil, işlemiş olduğu somut bir suçla ilgili olarak yapılmalıdır. Kişinin sürdürdüğü hayat tarzının kötü olması, otomatik olarak işlemiş olduğu fiil bakımından kusurlu sayılmasını gerektirmez. Diğer bir ifadeyle cezalandırılabilirliğin hareket noktasını, failin kişiliği ve asosyal yaşam biçimi değil, ceza kanununda unsurları gösterilerek tanımlanan bir suç tipini gerçekleştirmesi, kısaca haksızlık teşkil eden bir fiili işlemesi oluşturmaktadır. Dolayısıyla kusur değerlendirmesi suç teşkil eden haksızlığın işlenmesini gerektirir. Haksızlık olmaksızın kusur olmaz.

Anayasadaki hukuk devleti ve ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkeleri (madde 2, madde 38/7) dolaylı olarak; TCK’nın 23, 25 (fıkra 2), 30 (fıkra 3-4), 31, 32 ve 61 (fıkra 1) maddeleri ise doğrudan kusur ilkesiyle ilgili maddeler olup, bu düzenlemeler, TCK bakımından kusursuz sorumluluğu ortadan kaldırmışlardır.

2. HUKUK DEVLETİ İLKESİ

Hukuk devleti ilkesi, bütün devlet faaliyetlerine yön veren temel ilkelerden biri olarak anayasanın 2. maddesinde zikredilmiştir. Faaliyetlerinde hukuk kurallarıyla bağlı olan, vatandaşlarına hukuki güvenlik sağlayan devlete hukuk devleti denilmektedir.

Hukuk devleti ilkesinin ceza hukuku bakımından şekli anlamdaki sonucu, hukuki güvenliği garanti etmesidir. Ceza hukuku öngördüğü yaptırımlar itibariyle kişi hürriyetine etkili bir şekilde müdahale imkanı vermektedir. Dolayısıyla, bir hukuk devletinde, bu gücün kötüye kullanılmasını önleyecek mekanizmalara da yer verilmelidir. Ceza hukuku alanında vatandaşın hukuki güvenliğini sağlayan mekanizma, suçta ve cezada kanunilik ilkesidir. Bu ilkeye gerek Anayasada (madde 38) gerekse TCK’da (madde 2) açıkça yer verilerek bu yükümlülük yerine getirilmiştir.

Hukuk devleti ilkesinin maddi yönden ceza hukukuna yansıması ise içerikle ilgilidir. Ceza hukuku kuralları, bir hukuk devletinde, insan haklarını koruma odaklı olarak tanzim edilebilir. Hukuk devleti insan haklarını tanıyan, korumak için gerekli sistemi kuran devlet demektir. Dolayısıyla ceza hukuku kurallarının öncelikle insanın varlığını devam ettirmesi, kişiliğini geliştirmesi bakımından korunması zorunlu olan maddi, manevi ve ekonomik değerlerini korumayı hedeflemesi gerekmektedir.

3. İNSANİLİK İLKESİ

İnsanilik ilkesi, ceza hukukunda gerek cezaya hükmedilirken gerekse hükmedilen bu cezalar infaz edilirken mahkumun durumunun gözetilmesini (bireyselleştirme), suç işleyen kişinin topluma yeniden kazandırılması gayesiyle hareket edilmesini gerektiren ilkedir. Bu ilkenin gereği olarak, suçların karşılığı olarak insan onuruyla bağdaşmayan cezalara hükmedilemez. Yine cezaların infazı insan onuruna yakışır şekilde gerçekleştirilmelidir.

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir