Ceza Muhakemesinin Temel İlkeleri

CEZA MUHAKEMESİ HUKUKU 1. BÖLÜM: CEZA MUHAKEMESİNİN TEMEL İLKELERİ

1. Ceza Muhakemesinin Gayesi

1.1 Ceza Muhakemesinin Tarihçesi ve Gaye Açısından Geçirdiği Safhalar

Toplum düzenini bozan bir fiil olan suç işlendikten, faili bulunup, hakkaniyete uygun (adil bir şekilde) yargılandıktan sonra, hak ettiği cezaya çarptırılması için yapılan kolektif faaliyete ceza muhakemesi denir.

Maddi Ceza Hukuku, hangi fiillerin suç olduğunu ve bunların yaptırımlarını belirler. Buna karşılık, Ceza Muhakemesi Hukuku suç fiilinin nasıl araştırılacağını, kamu davasının nasıl açılıp yürütüleceğini kurala bağlar. Ceza Muhakemesi, suç fiilinin nasıl gerçekleşmiş olduğunu olgulara dayanarak belirler ve Maddi Ceza Hukuku açısından doğru bir karar verilmesini sağlar.

Ceza muhakemesi, gaye bakımından üç safhadan geçmiştir; suçlunun cezalandırılması safhası, sanığın korunması safhası, maddi gerçeğin araştırılması safhası.

      1. Suçlunun Cezalandırılması Gayesi

        Suçluyu cezalandırmanın gaye olduğu ilk safha, Batı Avrupa’da 18. yüzyılın yarısına kadar sürmüştür. Bu gayenin kabul edildiği zamanlarda ceza muhakemesi suçlunun cezalandırılması için bir vasıta idi. Sanığın suçlu olduğu önceden kabul olunuyor, sanık ile suçlu birbirine karıştırılıyordu. Sanığın suçlu olup olmadığının tespiti ve beraat ihtimali, gayeye aykırı sayılıyordu.
      2. Sanığın Korunması Gayesi (Hukuki Vesayet)

        18. yüzyılın ikinci yarısında, zamanın felsefi ve liberal cereyanının etkisi ile Devlet kudretinin kötüye kullanılmasını önleyen, ferdi koruyan bir muhakeme sistemi olarak ortaya çıkmıştır. Sanık, suçlu olduğu henüz sabit olmadığı için, masum sayılmış ve korunmuştur. Böylece ceza muhakemesinin gayesi, sanığın korunması olmuştur. Bu safhanın sembolü “Sanık, suçlu olduğu sabit oluncaya kadar, masum sayılır.” ilkesidir.
      3. Maddi Gerçeğin Araştırılması Gayesi

        Toplum hayatında düzen olmadıkça ne fertlerin hakları sağlanabilir, ne de toplumun menfaati korunabilir. Şu halde toplum hayatını düzenleyen normlar demek olan Hukukun gayesi, hem fertlerin haklarını teminat altına almak, hem de toplumun düzenini korumaktır. Bu iki gaye çelişik gibi gözükür. Fakat dikkatle bakılırsa aralarında çelişiklik olmadığı anlaşılır. Gerçekten fertlerin haklarına riayet etmeyen toplum temelinden sarsılmış demektir.

        Suçlunun cezalandırılması gayesi, meselenin sadece toplum bakımından, sanığın korunması gayesi ise meselenin sadece sanık bakımından ele alınması demektir. Bu iki menfaati, bütün diğer hukuk dallarında olduğu gibi, bağdaştırmak lazımdır. Gaye bakımından üçüncü safha, işte bu düşüncelerle ortaya çıkmıştır. Ceza muhakemesinin gayesi bütün bu menfaatleri birlikte korumak olmalıdır.

        Hem fertlerin hem toplumun menfaatlerini korumak, gerçeğe uygunluk demek olan hakikati araştırmakla mümkün olur.

        Ceza muhakemesi gerçeğin dışına değil, içine bakar. Yani şeklini değil, maddesini araştırır. Onun için bu gerçeğe “maddi gerçek” denir. Bunun içindir ki ceza hakimi, tarafların ileri sürdükleri delillerle yetinmediği gibi delil diye ileri sürülenlerin hakikaten delil değeri olup olmadığını da araştırır.


        Bugünün muhakeme hukukunda şu üç hedefe birlikte varmaya çalışmak gerekir; maddi gerçeğin araştırılması, insanlık onuruna saygı gösterilmesi, masumları cezalandırma riskinin azaltılması. Hukuka aykırı delillerin hüküm verilirken kullanılmaması bu nedenle kabul edilmiştir.

    1. Hem Maddi Gerçeğin Araştırılması, Hem de Toplum ile Sanığın Korunması


1.2.1 Reform Önerileri

Soruşturma evresinde savunmanın durumu güçlendirilmelidir. Dava pazarlığının geniş bir şekilde uygulanması karşısında, soruşturma evresinde toplanmış olan deliller, duruşmadan tartışılmaksızın, sanığın kaderini tayin ederken kullanılmaktadır. Bu nedenle, soruşturma evresinde delil toplanırken müdafiin kontrol yetkilerinin genişletilmesi gerekmektedir. Roxin’e göre asgari olarak alınması gereken dört tedbir mevcuttur;

  1. Gizli müdafii kurumunun hayata geçirilmesi; nasıl gizli soruşturmacı varsa, şüpheliyi tanımayan, masrafları Devlet tarafından karşılanan bir başka kamusal müdafiin soruşturma evresinde yapılan işlemleri denetlemesi teklif edilmektedir.
  2. Soruşturma evresinde alınan tüm ifadelerin video kaydı altına alınması gerekmektedir.
  3. Müdafiiye soruşturma evresinde tanık davet etme ve ifadesinin video ile kaydetme yetkisinin verilmesi.
  4. Elektronik kelepçe uyglamasının tutukluluk yerine geçerli olan adli kontrol bakımından tatbik edilmesi.

1.2.2 Alternatif Çözüm Yolları

Ceza muhakemesinde şüpheli ve mağdurun da katıldığı soruşturma evresinin giderek özelleştirildiği ve rızaya dayanan muhakeme usullerinin yaygınlaştırıldığı görülmektedir; önödeme, uzlaştırma, ceza kararnameleri, kamu davasının açılmasının ertelenmesi, dava pazarlığı ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi alternatif çözüm yöntemleri kabul edilmiş ve bunlar için Adalet Bakanlığında bir Daire Başkanlığı dahi oluşturulmuştur.

1.2.3 Temel Haklarla İlgili İlkeler ve Ölçülülük

1.2.3.1 Temel Hakların Korunması

Ferdin ve toplumun menfaatlerini koruyan Ceza Muhakemesi Hukuku, doğal olarak toplumu koruyacaktır. Ancak, bunun için kişilerin hak ve hürriyetlerinde kısıntılar yapmak gerekecektir.

Anayasa, temel hak ve hürriyetlerin olağan hallerde sınırlanmasını ve olağandışı diyebileceğimiz hallerde de kullanılmalarının durdurulmasına cevaz verir. Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz (ANY m. 13). Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılması da yasaklanmış, bu tür davranışların yaptırımları kanuna bırakılmıştır (ANY m. 14). Suç ve cezalar geçmişe yürütülemez. Suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz (ANY m. 15/2).

1.2.3.2 Menfaatlerin Dengelenmesi

Gayesi gereği maddi gerçeği araştıran, dolayısıyla fertlerin hak ve hürriyetleri ile toplumun menfaatini uzlaştırmaya çalışan Ceza Muhakemesi Hukuku fertleri ve bu arada özellikle sanığı da korumaktadır. “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” (ANY m. 38/4).

Anayasaya göre “herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” (ANY m. 36).

Menfaatlerin dengelenmesi bağlamında Taban Kurallar şeklinde kabul edilen ilkeler şunlardır; suçlulukla mücadele suç öncesi ve suç sonrası ayrım yapılmalıdır. Ceza hukuku insanileştirilmelidir. Ceza hukuku bilimselleştirilmelidir. Yaptırımlar suçlunun topluma yeniden kazandırılmasına yarayan “sosyal savunma tedbirleri sistemi”ne dönüştürülmelidir. Tretman düşüncesine dayanan bu yeni sistemin 1960lı yıllarda artan suçluluk karşısında tam olarak uygulanamadığı, fakat buna rağmen terkedilmemesi gerektiği vurgulanmaktadır.

1.2.4 Ceza Muhakemesinin Temel İlkeleri

1.2.4.1 Yapıya İlişkin İlkeler

ADİL YARGILANMA HAKKI: Ceza muhakemesi, Anayasanın 38. Maddesine 2001 yılında eklenen “adil yargılanma hakkı” doğrultusunda şekillenmektedir; Devletin hayat, özgürlü veya mülkiyet ile ilgili bir temel hakkı kısıtlayabilmesi için, “dürüst” yargılama yapması şarttır.

HAKİM BAĞIMSIZLIĞI: Bir devletin “Demokratik Hukuk Devleti” olabilmesi için, muhakemenin belli kurallar çerçevesinde yürütülmesi şarttır. Bu kuralların en başında, “kanun uyarınca yargılama yapan”, “görev ve yetkileri belli”, “bağımsız” ve “tarafsız” bir mahkeme ve hakim önünde yargılanma hakkı gelir.

HAKİMLERİN GÜVENCE SAHİBİ OLMALARI: Mahkemelerden verilen kararların adil olması için, kararı veren hakimin etki altında olmaması şarttır. Bu nedenle hakimin bağımsızlığı ceza muhakemesinde temel ilkelerdendir. Bu ilke kovuşturmada esas hakkında hüküm verilirken geçerlidir. Soruşturma evresi ise adli-idari bir yapıya sahiptir.

KENDİSİ ALEYHİNE DELİL VERMEME HAKKI (NENO TENETUR): Anayasanın 38. maddesine göre hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz. Başka bir deyişle kendisi aleyhine delil vermeye mecbur tutulamaz. Buradaki mecburiyet “aktif” bir davranışla kendisinin suçlanmasına yardımcı olmasının yasaklanmış olması demektir.

SANIĞIN SÜJELİK KONUMU: Şüpheli bir “obje” olmayıp, Ceza Muhakemesi Hukukundan kaynaklanan, müstakil usul hukuku haklarına sahip bir “süje”dir. Şüpheli veya sanığın hukuki durumunu olumsuz yönde etkileyebilecek herhangi bir karar verilmeden önce, görüş bildirme hakkı (CMK m. 147) vardır. Suçun aydınlatılması ve maddi gerçeğe ulaşılması temel bir ilke olmakla birlikte, bu amaçla şüphelinin iradesi üzerinde baskı kurucu bir etki yapılması yasaktır (CMK m. 148). Mahkumiyet kararı verilebilmesi için, suç fiilinin “vicdani kanaate ulaşılarak” ispat edilmiş olması gereklidir.

1.2.4.2 Soruşturma Evresine İlişkin İlkeler

ARAŞTIRMA MECBURİYETİ İLKESİ: Bir suç işlendiği izlenimini veren hal, yani “başlangıç şüphesi” varsa, savcı suç fiilini araştırmak mecburiyetindedir. Başlangıç şüphesinden bahsedebilmek için, suç işlendiği izlenimini veren somut olgulara dayanan halin, kriminalistik biliminin ortaya koyduğu tecrübe kurallarına göre, kovuşturulabilir nitelikte olan bir suç fiilinin mevcut bulunduğu ihtimalini ortaya koyması gerekir.

KAMU DAVASININ MECBURİLİĞİ İLKESİ: Kamu davasının mecburiliği prensibi, dava açma ve yürütme görevinin sadece devlete ait olduğunu ifade eder. Kovuşturma re’sen yapılır, yani mağdurun bu konuda bir talepte bulunması gerekmez.

DAVASIZ YARGILAMA OLMAZ İLKESİ: Bir mahkemenin bir suç hakında araştırma yapabilmesi için, daha önceden bu fiil hakkında bir dava açılmış bulunması şarttır.

1.2.4.3 Kovuşturma Evresine İlişkin İlkeler

MADDİ GERÇEĞİN RE’SEN ARAŞTIRILMASI İLKESİ: Ceza muhakemesinde maddi gerçek aranır, araştırılır. Buna karşılık medeni muhakemede şekli gerçek ile yetinilir. Hakim uyuşmazlığa ilişkin her delili, her belirtiyi maddi gerçeği aydınlatıp aydınlatmaması bakımından değerlendirir. Cumhuriyet savcılığı ve mahkemeler, maddi gerçeği kendiliğinden araştırarak olayı aydınlatırlar. Tarafların talepleri ile bağlı değildirler. (Medeni Muhakeme ile Ceza Muhakemesinin en önemli farkı budur).

DELİLLERİN DOĞRUDANLIĞI İLKESİ: Mahkeme hüküm verirken kullanacağı delilleri duruşmada bizzat öğrenir; hakim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hakimin vicdani kanaatiyle serbestçe taktir edilir. Mahkemenin, yargılayacağı olay, olayın tanıkları, sanık ve tüm deliller ile doğrudan doğruya temasa geçmesi gerekir. Suç fiili hakkında doğrudan algıladığı bilgileri olan kişiler (tanıklar) duruşmada bizzat dinlenirler, daha önce alınmış olan ifadelerinin okunması kabul edilemez. Ancak bu kuralın geniş kapsamlı istisnaları da vardır (CMK m. 209, 211, 212, 213, 214).

VİCDANİ DELİL SİSTEMİ: Mahkeme delilleri vicdani kanaate göre değerlendirir. Bu nedenle, ne sanığın ikrarı ile ne bilirkişi raporu ile ve ne de belli “ispat kuralları” ile bağlı değildir.

ŞÜPHEDEN SANIK FAYDALANIR İLKESİ: Mahkeme, muhakeme hukuku açısından kullanılmasına izin verilen bütün delilleri dinlediği halde, maddi mesele hakkındaki şüphesini yenemezse, suç fiilini sanığın lehine olacak şekilde karara bağlar. Şüpheden sanığın faydalanması ilkesi, maddi mesele bakımından, kusurun ve yaptırımın tayini konularında uygulanır. Hukuki mesele bakımından bu ilke uygulanmaz. Muhakeme hukuku bakımından hata yapılıp yapılmadığı konusunda şüphe varsa, yorum metodları uygulanır.

SÖZLÜLÜK İLKESİ: Duruşmada ortaya konarak tartışılmayan bir delil, hüküm verilirken kullanılamaz. Böylece dosya üzerinden hüküm verilmesinin önüne geçilmiş, bütün delillerin sözlü duruşmada tartışılması sağlanmıştır. Delilin kendisi bir belge olsa dahi, bu belgenin duruşmada okunması ve taraflara diyeceklerinin sorulması gerekir.

DURUŞMANIN AÇIKLIĞI İLKESİ (Aleniyet): Duruşma herkese açıktır. Esas hakkındaki hükmü veren mahkeme önündeki duruşma, hükmün ve diğer mahkeme kararlarının tefhimi, alenidir. Koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hakim ve mahkeme kararları, hazır bulunmayan ilgisine tebliğ olunur.

MAKUL SÜREDE YARGILANMA HAKKI: Davaların mümkün olan süratle sonuçlandırılmasını isteme hakkı, şüpheli veya sanık hakkındaki iddiaların, makul bir süre içerisinde, mahkeme tarafından incelenmesi gerektiğini ifade etmektedir. Ceza Adalet sisteminin etkin bir şekilde çalışmaması hak kayıplarına ve gecikmelere neden olur.

NON BIS IN IDEM İLKESİ: Açılmış ve görülmekte olan bir ceza davası varken, aynı konuda ikinci bir ceza davası açılamaz. Kesin hükümle bitmiş bir davadan sonra, aynı konuda aynı fiil için, aynı kişi hakkında ikinci bir ceza davası da açılamaz.

1.2.4.4 Amaca İlişkin İlkeler

TOPLUMSAL BARIŞI SAĞLAMAK VE TOPLUMU EĞİTMEK AMAÇLARI: Adil yargılanma ve maddi gerçeğin araştırılması ilkelerinin yanı sıra, toplumsal barışı sağlamak (uzlaştırma) ve süjeler arasında aktif bir iletişim gerçekleştirilmesi yolu ile yapılan muhakemelerin öğretici olması gayeleri de vardır.

HAKLARIN KÖTÜYE KULLANILMAMASI İLKESİ: Ceza Muhakemesi Kanunu, temel ilkelere göre şekillendirilen muhakeme açısından, bu hakların kötüye kullanılmasını önleyici prensip ve kurallara da yer vermiştir. Örneğin duruşma sırasında soru sorma hakkının kötüye kullanılmasının önlenmesi amacı ile delil ikamesi talebinin reddi kabul edilmiştir. Aynı ilke kanun yoluna başvurma hakkı bakımından da geçerlidir.

USUL EKONOMİSİ: Ceza muhakemesinin ekonomik ve ucuz olması, ister vatandaşlar bakımından, ister Devlet bakımından anlaşılsın, faydalıdır. Ancak bu da, çabukluk gibi, ceza muhakemesinin asıl gayesine zarar vermemek şartı ile kabul olunmalıdır.

CEZA MUHAKEMESİNİN ETKİNLİĞİ: Türkiye’de 2001’den bu yana hızlı bir uyum süreci yaşanmaktadır. Hukukun üstünlüğünün sağlanması için, sürekli kanun değişikliği yapılmamalıdır. Yargıda istikrar olmalıdır.

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir