Şvayk’ın Hitlerle Tarihi Karşılaşması – Bertolt Brecht (Çeviri: Arif Çığ)

ŞIVAYK’IN HİTLERLE

TARİHİ KARŞILAŞMASI

KİŞİLER:

Brecht

Şvayk, Prag’da köpek satıcısı

Baloun, bir fotoğrafçı: Şvayk’ın arkadaşı

Anna Kopecka, “Kupa” birahanesinin sahibesi

Genç Prochazka, bir kasabın oğlu, Kopecka’nın hayranı

Brettschneider, Gestapo ajanı

Bullinger, SS komutanı Askerî papaz

Anna, bir hizmetçi kız

Kati, onun arkadaşı

SS-adamı Müller 2

Hitler

Himmler

Göring

Goebbels

Von Bock

diğerleri

YÜKSEK BİR YERDE ÖN OYUN

Savaş müziği. Hitler, Göring, Goebbels ve Himmler bir kürenin çevresindedirler. Goebbels dışında hepsi olağanüstü büyüklüktedirler. Goebbels olağanüstü küçüktür.

HİTLER:Efendiler, parti arkadaşlarım,

Demir ellerimle yıktıktan sonra Almanya’yı,

Bütün dünyayı yıkmaya başlayabilirim şimdi.

Benim için bu bir tank, uçak ve güçlü sinir meselesi.

Elini kürenin üzerine koyar. Dünyanın üzerine bir kan lekesi yayılır.

Göring, Goebbels ve Himmler “Heil” diye bağırırlar.

Ama, sevgili polis ve SS şefim,

Gene de acele etmeyelim.

Şu benim küçük adam acaba benim için neler düşünmekte?

Yani, buradaki değil sadece,

Avusturya ve Çek ülkesindeki, (yani bu ülkelerin adları daha önceki)

Beni seviyor mu, ya da benimle mi?

Zor durumda benimle mi olacak, yoksa beni bırakacak mı?

Yani, devlet, konuşma, bayındırlık ve savaş sanatında hârikalar yaratan bana karşı nasıldır?

Kısacası bana ne gözle bakıyor?

HİMMLER: Hayrandır.

HİTLER: Kendini feda etme isteği, sadakâti

Ve özellikle sahip olduğunu verebilme yeteneği

Var mı, savaşım için gerekli bunlar

Çünkü ne denli yetenekli olsam, sonunda ben de insanım…

HİMMLER: Ben buna karşı çıkarım.

HİTLER: Umarım. Ama dediğim gibi

Şu kronik uykusuzluk yokladıkça beni,

Kendi kendime sorarım: nerede Avrupa’nın şu küçük adamı?

HİMMLER: Führer’im, o hem bir tanrıya yalvarır gibi

Yalvarmaktadır size, hem de

Sevmektedir sizi tıpkı Almanya’daki gibi!

GÖRİNG, GOEBBELS – HİMMLER : Heil!

I

“Kupa” birahanesinde Şvayk ve Baloun akşam üzeri birkaç kadeh içmek için oturmuşlardır. Birahanenin sahibesi Anna Kopecka sarhoş bir SS-adamına hizmet etmektedir Barda Genç Prochazko oturmaktadır.

BAYAN KOPECKA: Beş Pilsen içtiniz, alışık olmadığınızdan altıncıyı vermek istemiyorum.

SS-ADAMI: Bir tane daha; emrediyorum, ne demek olduğunu bilirsiniz herhalde, aklınızı başınıza alır uslu olursanız sizi sırlar dünyasına götürürüm, hiç de pişman olmazsınız.

BAYAN KOPECKA: Hiç bir şey bilmek istemiyorum. Ve bu yüzden sırlarınızı ağzınızdan kaçırmayasınız diye size başka bira vermeyeceğim, sonra olan bana olur.

SS-ADAMI: İşte gayet akıllı bir davranış, ben de size bunu tavsiye ederim. Bu sırrı kim biliyorsa, kurşuna dizilir. Münih’te Adolf’u öldürmeğe kalktılar. Az daha başaracaklardı.

BAYAN KOPECKA: Çenenizi tutun. Sarhoşsunuz.

ŞVAYK (neşe ile yan masadan): Hangi Adolf’u yahu? Çünkü iki Adolf var benim bildiğim, biri aktar Pruşa’nın yanında tezgâhtardı, katıksız tuz ruhunu sadece Çeklere satmak istediği için kodeste şimdi; sonra bir de Adolf Kokoşka var, o da köpek pisliği toplar ve şimdi galiba en iyi pisliğin bir İngiliz bulduğuna ait olduğunu iddia ettiği için o da kodeste. İkisi için de ziyanı yok.

SS-ADAMI (ayağa kalkar ve selâm verir): Heil Hitler!

ŞVAYK (o da ayağa kalkar ve selâm verir): Heil Hitler!

SS-ADAMI (tehdit eder gibi) : Hoşunuza gitmedi galiba?

ŞVAYK: Emredersiniz SS Bey, çok hoşuma gitti.

BAYAN KOPECKA (bira ile gelir): İşte Pilseniniz, artık fark etmez. Şimdi rahatça bir yere oturun ve Führer’inizin kimsenin bilmek istemediği sırlarını anlatmaktan vazgeçin. Burada politika yok. Ben burada iş yapıyorum, bira ısmarlayana bira veririm, o kadar.

GENÇ PROCHAZKA (Kopecka bara döndüğünde): Neden engel oluyorsunuz. Bayan Anna, eğleniyorlar işte?

BAYAN KOPECKA: Naziler “Kupa” mı kapatırlar da ondan Bay Prochazka.

ŞVAYK (yerine otururken): Öldürmeye kalktıkları Hitler idiyse, başaraydılar keşke.

BAYAN KOPECKA: Siz de susun artık Bay Şvayk. Sizi ilgilendiren bir şey yok ortada.

ŞVAYK :Eh, böyle bir şey olmuşsa, patates kıtlığındandır. Millet bunu hazmedemiyor işte. Bunun da tek suçlusu düzen, her şey bölüşüldüğü için. Çünkü bir maydanoz demetini bile yiyecek karnesinde ayrı bir bölüme yazıyorlar ve deniliyor ki Hitler, insanlar için mümkün olandan daha büyük bir düzen getirdi. Çokluk olan yerde düzen yoktur. Nasıl ki tam bir köpek sattığımda cebimdeki bozukluklar, beşlikler,onluklar karmakarışıktır, oysa züğürt kaldığımda sadece bir tekliğim bir de onluğum vardır ve bunlar da nasıl düzensiz olabilirler ki zaten? İtalya’da Mussolini başa gelir gelmez trenler gecikmez olmuşlar. Bugüne kadar tam yedi sekiz kez suikast yapmaya kalktılar adama.

BAYAN KOPECKA: Saçmalamayın da biranızı için artık. Bir şey olursa, hepimizin başına birden patlayacak.

ŞVAYK: Benim anlayamadığım senin kafanı bu habere takman Baloun, yakında Prag’da görülmeye değer bir nesne haline geleceksin.

BALOUN : Savaş içinde yiyecek kıtlığı olduğunu söylemesi kolay. Geçen kilise bayramından beri doğru dürüst bir yemek yiyemedim. Yiyecek karneleri yüzünden elime haftada sadece iki okka et geçiyor. (SS-adamını işaret eder): Bunlara göre hava hoş olabilir, sen kendine bak asıl; ne güzel beslenmişler. gidip biraz soruşturayım. (SS-adamına doğru gider): Pek susamışsınız, öğlen ne yediğinizi sormama izin verir misiniz? Bahse girerim karabiberli bir şeydir, ya da gulaş?

SS-ADAMI: Sizi ilgilendirmez, bu askerî bir sırdır. Pirzola.

BALOUN: Şöyle soslu, yanında da taze bir sebze falan? Ağzınızdan bir şey kaçırmanızı istemiyorum, ama şöyle okkalı bir şey idiyse, hele iyi de kızartılmış? Bütün iş kızartmakta zaten. Ah, Pruslau’da Hitler’den önce, affedersiniz yani “Kuğ”da bir pirzola yemiştim, eh vallahi Platner’inkinden iyiydi.

BAYAN KOPECKA (Şvayk’a): Şu Bay Baloun’u SS-adamından uzaklaştıramaz mısınız? Dün Gestapo’dan Bay Brettschneider’e Alman ordusunun karavanasını öyle uzun boylu sordu ki az kaldı tutuklanacaktı. Bugün hâlâ nasıl burada şaşıyorum doğrusu.

ŞVAYK: Yapacak hiç bir şey yok. Yemek onun kötü alışkanlığı.

BALOUN (SS-adamına): Almanların Prag’da Rusya seferi için gönüllü yazdıkları ve adam başına düşen yiyeceğin Alman ordusundaki kadar bol olduğu doğru mu acaba, yoksa sadece kötü bir söylenti mi bu?

BAYAN KOPECKA: Bay Baloun’u zorlamayın artık, şurada tek başına oturuyor işte. Böyle sorular sorduğunuz için bir Çek olarak utanmalısınız kendinizden.

BALOUN (suçlu bir şekilde): Kötü bir şey yapmıyorum ki, yoksa böyle masumca sorar mıyım hiç, sizin tutumunuzu da biliyorum Bayan Kopecka.

BAYAN KOPECKA: Benim tutumum falan yok, birahanem var. Ben sadece müşterilere gösterilen alışılagelmiş ilgiye dikkat ederim Bay Baloun, bu haliniz pek kötü doğrusu.

SS-ADAMI: Gönüllü mü yazılmak istiyordunuz?

BALOUN: Sadece sormuştum.

SS-ADAMI: İlgileniyorsanız sizi yazılma yerine götürebilirim. Servis şahanedir, eğer sizi ilgilendiriyorsa tabii. Ukrayna Üçüncü Reich’ın tahıl ambarı olacak. Hollanda’da iken eve o kadar çok paket gönderdim ki hiç çekilmez halamı bile doyurdum. Heitler!

BALOUN (o da ayağa kalkar): Heil Hitler.

ŞVAYK (yanlarına gelmiştir): “Heil Hitler” değil, bu işi bilmesi gereken bey gibi “Heiter” demelisin; görülüyor ki alışmışsın bir kez, evde de uykuda da böyle söylüyorsun.

BAYAN KOPECKA (SS-adamının önüne rakı koyar): Bunu da için bari.

SS-ADAMI (Baloun’un omuzuna kolunu atarak): Demek Bolşeviklere karşı gönüllü yazılmak istiyorsun, işte buna sevindim. Bir Çek domuzusun sen, ama akıllı bir Çek domuzu. Yazılma yerine birlikte gideceğiz.

BAYAN KOPECKA (SS-adamını sandalyenin üzerinden aşağı iter): Siliboviçinizi için rahatlarsınız. (Baloun’a): Keyfim yerinde olsaydı sizi buradan kapı dışarı ederdim ya. Şerefsizin birisiniz, hem de hiç de doğal olmayan şu hayvanca yemek yeme isteğiniz yüzünden. Bu türküyü biliyor musunuz? Dinleyin hele, iki bira içtiniz aklınız başınızda olmalı henüz. (Nazi askerinin karısının türküsünü söyler):

YA NE GELDİ ASKERİN KARISINA

Ya ne geldi askerin karısına

Eski başkent Prag’dan?

Askerin karısına topuklu pabuç geldi

Bir selâm ve topuklu pabuç geldi.

Topuklu pabuç geldi ona Prag’dan.

Ya ne geldi askerin karısına

Weichsel kıyısından, Varşova’dan?

Askerin karısına keten gömlek

Ne değişik, ne renkli, Polonya’dan keten gömlek!

Keten gömlek geldi ona Weichsel kıyısından.

Ya ne geldi askerin karısına

Zengin Rotterdan’dan?

Rotterdan’dan geldi bir şapka

Karısına karşı iyidir asker, yani Hollanda şapka

Şapka geldi ona Rotterdan’dan.

Ya ne geldi askerin karısına

Belçika ülkesinden, Brüksel’den?

Brüksel’den geldi bulunmaz danteller!

Âh ne hoş, ne bulunmaz danteller

Bulunmaz danteller geldi ona Belçika ülkesinden.

Ya ne geldi askerin karısına

Işıklar kenti Paris’den?

Paris’den ipekli elbise geldi

Komşu karısına nisbet ipekli elbise geldi

İpekli elbise geldi ona Paris’den.

Ya ne geldi askerin karısına

Libya’nın Trablus’undan?

Trablus’dan geldi bir zincir

Muskalarla süslü bakır zincir

Bakır zincir geldi ona Libya’nın Trablus’undan.

Ya ne geldi askerin karısına

Uçsuz bucaksız Rusya’dan?

Rusya’dan geldi bir dul peçesi

Cenazeye yetişti dul peçesi

Dul peçesi geldi ona uçsuz bucaksız Rusya’dan.

SS-adamı her kıtanın sonunda neşe ile eğilir, fakat son kıta başlarken başı masanın üstüne düşer, sızmıştır.

ŞVAYK: Çok güzel bir türkü. (Baloun’a): Bu sana bir işi yapmazdan önce iki kere düşünmen gerektiğini anlatıyor. Bol tayın yüzünden Hitler’le birlikte Rusya’ya gitmeyi aklından çıkar, donarsın orada koca inek.

BALOUN (türküden etkilenmiştir, başını koluna dayamış hıçkırarak ağlamaktadır): Oh Meryem Ana, ne olacak benim bu obur halim? Bana yardım etmelisiniz, yoksa büsbütün mahvolacağım, aç karnına iyi bir Çek olamam ben.

ŞVAYK: Bir daha oburluğun yüzünden hiç yemek istemeyeceğine dair bakire Meryem üzerine yemin etseydin, yemininde durur muydun? (Kopecka’ya): Dindardır. Ama yemin eder misin de, hayır.

BALOUN : Boş yere yemin edemem, bu işin şakaya gelir yanı yok.

BAYAN KOPECKA: Korkunç, koskoca adamsınız.

BALOUN : Ama zayıf bir adam.

ŞVAYK: Tanıdığım kadarıyla sana şöyle domuz eti dolu bir tabak uzatılsa ve “al işte ye rezil herif, ama iyi bir Çek olacağına yemin et” dense, hemen yemin edersin. Yani yemin etmezsen tabak önünden çekip alınacak olsa, işte o zaman mesele kalmazdı.

BALOUN : Doğru, ama önce tabak hazır olmalı.

ŞVAYK: Güzel, ve sen ancak herkesin önünde diz çöküp İncil üzerine yemin ettikten sonra tabağı alacaksın tamam mı?

Baloun başı ile evet der.

BAYAN KOPECKA: Görelim bakalım. (Genç Prochazka’nın yanına gider):

GENÇ PROCHAZKA: Sizi sadece türkü söylerken duysam bile kendimi zor tutuyorum.

BAYAN KOPECKA (şaşırarak) : Nedenmiş?

GENÇ PROCHAZKA : Aşk.

BAYAN KOPECKA: Gelip geçici bir şey değil de aşk olduğunu nereden biliyorsunuz?

GENÇ PROCHAZKA: Biliyorum Bayan Anna. Dün bir müşteriye biftek yerine kendi çantasını paketleyip verdim. Aklım sizde olduğu için babamla aram açıldı. Sabah da başım ağrıyordu. Bu aşktır.

BAYAN KOPECKA: O zaman aşkınızın büyüklüğü sorulur öyle değil mi?

GENÇ PROCHAZKA: Ne demek istiyorsunuz Bayan Anna?

BAYAN KOPECKA: Yani aşkınız neye yarar? Belki de sadece burun çekmeye. Başımıza bu da geldiydi.

GENÇ PROCHAZKA: Bayan Anna lütfen böyle yersiz suçlamalarla kalbimi kırmayınız. Reddediyorum. Aşkım kabul edilse, yapmayacağım şey yoktur. Ama zaten eksik olan da bu ya.

BAYAN KOPECKA: Düşünüyorum da acaba aşkınız şöyle iki okka sucuk bulabilir miydi?

GENC PROCHAZKA: Bayan Anna böyle bir anda, nasıl bu denli materyalist olabiliyorsunuz?

BAYAN KOPECKA (şişeleri saymak için döner): Görüyor musunuz işte, aşkınızın yetmeyeceği bir şey.

GENÇ PROCHAZKA (başını sallar): Sizi anlayamıyorum Bayan Anna, gece karşılaşan gemiler gibiyiz.

BALOUN : Benim bu halim savaş yüzünden değil. Bu benim eski hastalığım, oburluk. Eskiden birlikte oturduğumuz kız kardeşim ve çocukları bu yüzden bir kez beni bırakıp Klokota’da bir yortuya gittilerdi. Ama bu da bir işe yaramadı. Çocuklarla birlikte geri döndüğünde tavukları saydı, bir mi, iki mi ne eksilmiş. Yumurta için gerekli olduklarını biliyordum ama gene de kendime engel olamamıştım. Şöyle bir çıkıp baktım mı, tavukları karnımda hissediyordum. Sorun bir saat için çözülmüş oluyordu, tabii tavuklardan biri de temizlenmiş oluyordu. Gerçekten de beni kimse yola getiremez.

GENÇ PROCHAZKA: Ciddi mi söylüyorsunuz?

BAYAN KOPECKA: Son derece ciddiyim.

GENÇ PROCHAZKA: Bayan Anna ne zamana istiyorsunuz şu iki okkayı, yarın mı?

BAYAN KOPECKA: Söz vermekte biraz acele etmiş olmuyor musunuz? Gidip babanızdan ne izin, ne de karne gerekmeden alabilir misiniz? Bugünlerde buna karaborsacılık diyorlar ve eğer fark edilirse, kurşuna da dizilmek var sonunda.

GENÇ PROCHAZKA: Eğer karşılığında bazı şeyler elde etmeyeceğimi bilseydim, kendimi sizin için kurşuna dizdirmezdim. İyi düşünün.

Şvayk ve Baloun konuşmayı dinlemişlerdir.

ŞVAYK kabullenir bir tavırla : İşte seven bir insanın nasıl olması gerektiği görülüyor. Pilsen’de de genç bir adam bir dul yüzünden kendini samanlığın tavanına asmış. Üstelik sırf konuşma sırasında kadın, adamın kendisi için hiç bir şey yapmadığını ağzından kaçırdı diye. “Ayılar” restoranda da bir başkası, hem de bir aile reisi, garson kız başka bir müşteriye yüz verdi diye bileklerini kesmiş Birkaç gün sonra da Karlsbrücken’den iki kişi birbirlerini Tuna’ya atmışlar, ama bu seferki kadının parası yüzündenmiş, bahse girerim kadın varlıklı birisiydi.

BAYAN KOPECKA: Bay Prochazka itiraf ederim ki bir kadın her zaman böyle sözler duymaz.

GENÇ PROCHAZKA: Değil mi? Yarın öğlene getiriyorum, tamam mı?

BAYAN KOPECKA: Tehlikeye atılmanızı istemem ama hayırlı bir iş için görüyorsunuz, kendim için değil. Kendiniz de duydunuz ya, Bay Baloun’a doğru dürüst bir yemek lâzım, yoksa aklına kötü şeyler geliyor.

GENÇ PROCHAZKA: Demek kendimi tehlikeye atmamı istemiyorsunuz. Ağzınızdan böyle çıktı değil mi? Kurşuna dizilip dizilmemem sizin için fark ediyor yani, şimdi beni mutlu etmek için sözünüzü geri alıyor musunuz? Bu sucuklar gelecek Bayan Anna, ben ölsem de gelecek.

BAYAN KOPECKA: Yarın öğleye buraya gelin Bay Baloun. Söz veremiyorum ama, durum öyle gösteriyor ki yemek yiyeceksiniz.

BALOUN : Yemek olsaydı, bütün kötü düşünceleri kafamdan atardım. Ama gene de yemeği görmeden sevinmeye de başlamıyorum. Bu konuda yeterince tecrübem var.

şvayk (SS-adamına): Yanılmıyorsam uyandığında olup bitenleri unutmuş olacak. (Kulağına bağırır): Yaşasın Beneş! ([1]*) (Hiç kımıldamayınca): İşte şimdi bu, kendinde olmadığının en büyük delilidir. Yoksa bundan korktukları için beni toz ederdi.

Gestapo ajanı Brettschneider içeri girmiştir.

BRETTSCHNEIDER: Kim korkuyor?

ŞVAYK (kendinden emin bir sesle): SS-adamları. Şöyle buyrun Bay Brettschneider Beye bir Pilsen Bayan Kopecka, hava sıcak bugün.

BRETTSCHNEIDER : Pekiyi, neden korkuyorlar sizce?

ŞVAYK: Dikkatsiz olduklarından, ihanet sayılabilecek büyük bir açıklama yapmaktan, ya da ne bileyim, belki de burada rahatsız edilmeden gazete okumak istiyorsunuz da size engel oluyorumdur.

BRETTSCHNEIDER : (gazetesi elinde oturur): Eğer söylediği şeyler ilginç ise, kimse beni rahatsız etmez. Bugün gene bir mayıs çiçeği gibisiniz Bayan Kopecka.

BAYAN KOPECKA: (Brettschneider’in önüne bir bira koyar): Haziran çiçeği deseniz daha iyi edersiniz.

GENÇ PROCHAZKA: (Kopecka bara geri geldiğinde): Sizin yerinizde olsam bu denli serbest davranmasına izin vermezdim.

BRETTSCHNEIDER (gazetesini katlarken): Bu özel baskı. Münih’te bir birahanede Führer’i bomba ile öldürmek istemişler, ne dersiniz?

ŞVAYK: Çok yatması gerekiyor mu?

BRETTSCHNEIDER: Bomba geç patladığı için yaralanmadı.

ŞVAYK: Mutlaka ucuzlarındandır. Bugün artık her şeyi fabrikalarda yapıyorlar, sonra da kalite iyi olmayınca hayret ediyorlar. Neden böyle bir şeyi eskiden olduğu gibi özenle, elle yapmamışlar sanki, Gene de, böyle bir fırsat için daha iyi bir bomba seçmemiş olmaları kendi açılarından ihmalkârlık doğrusu. Cesky Krumlov’da kasabın biri bir sefer…

BRETTSCHNEIDER (sözünü keser): Siz buna ihmalkârlık mı diyorsunuz? Führer neredeyse ölüp gidecekti!

ŞVAYK: ‘Neredeyse’ lâfı çoğu kez bir yanılmadır. Bay Brettschneider. 38’de bizi Münih’de sattığınızda neredeyse savaşa girecektik, sonra uslu durduk ve şimdi de neredeyse her şeyimizi kaybettik. Daha birinci savaşında Avusturya Sırbistan’ı ve Almanya da Fransa’yı neredeyse yenecekti. ‘Neredeyse lâfı ile hiç bir şey yapamazsınız.

BRETTSCHNEIDER: Devam edin Bay Şvayk, çok ilginç. Politik eğilimli, ilginç müşterileriniz var Bayan Kopecka.

BAYAN KOPECKA: Müşteri müşteridir. Bizim gibi işletme sahipleri için politika falan yoktur. Ve eğer en iyi müşterimi tutuklamak için onu bazı sözler söylemek zorunda bırakmazsanız, size minnettar kalacağım Bay Brettschneider. Size gelince Bay Şvayk, bira paranızı ödeyin ve istediğiniz konuda saçmalayın. Fakat iki bira için yeteri kadar saçmaladınız.

BRETTSCHNEIDER : Anladığıma göre, Führer şimdi ölmüş olsaydı, siz bunu güvenliğimiz için pek büyük bir kayıp saymayacaktınız.

ŞVAYK: Kayıp olurdu. Bunun aksi söylenemez. Üstelik korkunç bir kayıp. Her aptal Hitler’in yerini tutamaz. Çok kimse Hitler’e küfür ediyor. Bu denli hücuma uğraması da beni şaşırtmıyor doğrusu.

BRETSCHNEIDER (ümitli): Yani ne demek istiyorsunuz?

ŞVAYK (neşeli): “Tarla ve Bahçe” adlı kitapta da yazdığı gibi, büyük adamlar basit halk tarafından daima kötü bellenmişlerdir. Neden? Çünkü halk onu anlamaz ve yaptıklarını gereksiz bulur, hatta yiğitliğini bile. Küçük adam uzun bir süre için herhangi birini seçer, ara birahaneye gitmek, akşama da gulaş ister. Ama, halkı okuma kitaplarına geçirmek isteyen bir devlet adamı kendini böyle tutumlarla saptırmamalıdır, zavallı köpek. Basit halk büyük adamın ayağına zincirdir, tıpkı şu obur Baloun’a akşam yemeği için sadece bir tane Debreczin sucuğu vermeniz gibi, yani boşuna. Büyüklerin kendi aralarında bizlere nasıl küfür ettiklerini hiç duymak istemezdim doğrusu.

BRETTSCHNEIDER: Yani sizce Alman halkı Führer’in arkasında değil de, onunla alay mı ediyor?

BAYAN KOPECKA: Baylar rica ederim başka şeyler konuşun artık, yeri değil böyle şeylerin, çok ciddi zamanlardayız.

ŞVAYK (acele bir yudum bira içer): Alman halkı daima Führer’in arkasındadır Bay Brettschneider, kimse bunun aksini söyleyemez. Reich generali Göring’in de bağırıp çağırdığı gibi: “Führer’i anlamak her zaman pek öyle kolay değildir, o çok büyüktür.” İşte Hitler bunu bilmeli. (Üzüntülü bir şekilde): Fikirleri yüzünden Hitler’e dayak atıp, bacaklarının arasına ne sokmuşlar, hayret doğrusu, hem de bunu yapanlar üst makamlar. Duyduğuma göre, geçen sonbahar Leipzig’den Dresden’e uzanan bir bina yaptırmak istemiş, Almanya, en küçük ayrıntılarına kadar hesaplanmış bir plân yüzünden battığında büyük bir abide olacaktı bu. Ama bakanlıkta ‘çok büyük’ deyip olmazlamışlar. Bu adamların, böyle bir dehanın yapacak işi olmadığı zaman aklına gelen anlamsız şeylere akılları ermez. Şimdi de Almanları dünya savaşına soktu, sadece Danzig kentini istediğini söyleye söyleye, başka hiç bir nedenle değil, eh, bu onun son arzusudur. Üstelik bu adamlar da okumuş adamlar, generaller, IG-Farben’in[2]* müdürleri falan, bunlara göre hava hoş, parasını onlar mı ödüyorlar ki? Sokaktaki adamın hali ise daha da kötü. İçinde yaşadığı çöplükte bir şey için canını vermek onun hoşuna gitmez, yok onu bunu ayıplar, işkembenin orasını burasını kaşıkla kurcalar ve işte böyle şeyler, Führer gibi, şimdiye dek hiç olmamış bir şeyi yada sadece basit bir dünya fethini düşünmek zorunda kalmış birisini hiç rahatsız etmemeli. Zaten daha fazla ne fethedilebilir ki, bu da her şey gibi sınırlı. Bu benim hoşuma gidiyor doğrusu.

BRETTSCHNEIDER: Yani siz Führer’in dünyayı fethetmek istediğini mi iddia ediyorsunuz? Düşmanları olan Yahudi ve para babalarına karşı Almanya’yı savunmakla yetinmediğini mi söylemek istiyorsunuz?

ŞVAYK: Meseleyi böyle anlamamalısınız, onun kötü bir şey düşündüğü yok. Onun için dünyayı fethetmek, sizin şu biranızı içmeniz kadar kolay bir şey, hem bu onun hoşuna da gidiyor, deneyecek bir kez ne olursa olsun. Kahpe İngilizlerin vay haline! Daha fazla bir şey söylemem.

BRETTSCHNEIDER (ayağa kalkar) : Zaten daha fazla bir şey söylemenize de gerek yok. Siz benimle Gestapo bürosuna kadar geliniz, biz size orada bazı şeyler söyleyeceğiz.

BAYAN KOPECKA : Fakat Bay Brettschneider, Bay Şvayk gayet masumca şeyler söyledi, böyle yapmakla onu felakete sürüklemiş olmuyor musunuz?

ŞVAYK: O denli masumum ki tutuklandım. İki bira ve bir siliboviç. (Parayı ödedikten sonra Brettschneider’e arkadaşça): Gözünüzün önünde bulunmam ve beni gözleyebilmeniz için kapıdan sizden önce çıkacağımdan özür dilerim.

Brettschneider ve Şvayk çıkarlar.

BALOUN: Belki de kurşuna dizerler şimdi.

BAYAN KOPECKA: İyisi mi bir siliboviç içiniz Bay Prochazka, bu olay iliklerinize dek işlemiş olmalı.

GENÇ PROCHAZKA: İş götürmeye gelince pek hızlılar.

II

Gestapo genel merkezindeki büroda, Şvayk, ajan Brettschneider ile kumandan Ludwig Bullinger’in karşısında durmaktadır. Arkada bir SS-adamı vardır.

BULLİNGER: Bu “Kupa” birahanesi hoş bir darbeci tipler yuvasına benziyor, ha?

BRETTSCHNEDER (acele ile): Hayır kumandan bey, sahibesi Kopecka politika ile uğraşmayan doğru dürüst birisi. Uzun zamandan beri göz altında bulundurduğum Şvayk, müdavimler arasında tehlikeli bir istisna.

Bullinger’in masasındaki telefon çalar. Bullinger ahizeyi kaldırır ve hoparlörden bir ses duyulur.

TELEFONDAKİ SES: Motorize birlik. Bankacı Kuruşa, daha önce tutuklanmış olduğundan gazete haberini okuyamamış ve bu yüzden de suikast hakkında açıklamada bulunmuş olmak istemiyor.

BULLİNGER: Şu ticaret bankası mı? 0 zaman kıçına on tane daha. (Şvayk’a): Demek, demek böyle birisin. Sana önce bir soru soracağım. Eğer bilemezsen, domuz herif, Müller 2 seni alıp mahzene eğitmeye götürür, anladın mı? Soru şu; Kalın mı yaparsın ince mi?

ŞVAYK: Emredersiniz kumandan bey, nasıl isterseniz öyle yaparım.

BULLİNGER: Doğru cevap. Fakat Alman İmparatorluğunun güvenliğini sarsacak konuşmalar yapmışsın, Führer’in savunma savaşına fetih savaşı demişsin, yiyecek dağıtımı hakkında eleştiride bulunmuşsun. vs., vs. Bunlara ne diyeceksin?

ŞVAYK: Bu kadarı fazla. Her şeyin fazlası zarardır.

BULLINGER (derin bir alayla): İyi, bunun farkındasın hiç değilse.

ŞVAYK: Her şeyin farkındayım, zor kullanmalı, zor olmadan hiç kimse yerinden kıpırdamaz; bizim doksanbirli astsubayın dediği gibi: “Şamarlanmazsanız, sonunuzu bırakır ağaca çıkarsınız:” Dün gece kötü muamele gördüğümde hep bunu düşündüm kendi kendime.

BULLİNGER: Ne, kötü muamele mi gördün yani, buraya baksana sen!

ŞVAYK: Hücrede, SS’den bir bey geldi, kafama vurdu kemer bir kayışla, inlediğimde de üstüme ışık tuttu ve “Yanıldık, bu o değil” dedi. Yanıldığına o kadar kızdı ki bir de sırtıma ekledi. İnsan ölünceye dek yanılır, insanin doğası gereği böyledir bu.

BULLİNGER: Demek böyle. Demek söylediklerin hakkında burada yazılı olanların hepsini itiraf ediyorsun? (Brettschneider’in ilk raporunu işaret eder.)

ŞVAYK: Eğer itiraf etmemi istiyorsanız, itiraf ederim, pek muhterem beyefendi, bana bundan hiç bir zarar gelmez. Ama eğer “Şvayk, hiç bir şey itiraf etmeyiniz”, derseniz, beni paramparça etseler hiç bir şey itiraf etmem.

BULLİNGER (kükrer): Kapa çeneni! Götürün!

ŞVAYK (Brettschneider kapıya götürdüğünde sağ elini ileri uzatarak yüksek sesle bağırır): Yaşasın Führerimiz Adolf Hitler! Bu savaşı kazanacağız!

BULLİNGER (şaşkın): Sen aptal mısın?

ŞVAYK: Emredersiniz kumandan bey, evet. Daha askerdeyken aptal olduğuma dair karar alınmıştı, bu konuda yapacak bir şey yok. Bir hekimler kurulu resmen deli olduğumu tesbit etti.

BULLİNGER: Brettschneider! Bu adamın aptal olduğunu fark etmediniz mi?

BRETTSCHNEIDER : (kızgın) : Kumandan bey. Şvayk’ın “Kupa”da söyledikleri, kendine aptal pozu verip, terbiyesizce saldırılarına karşılık verilmesine engel olmak isteyen birisinin ifadesine benziyordu.

BULLİNGER: Yani siz biraz önce işittiklerinizin beş duyusu yerinde bir insanın ifadesi olduğunu mu söylemek istiyorsunuz?

BRETTSCHNEIDER: Bay Bullinger, ben hâlâ bu görüşteyim. Ama herhangi bir nedenle bu adamı istemiyorsanız, alıp götürürüm. Gestaponun da boşa harcanacak zamanı yoktur, bilesiniz.

BULLİNGER: Brettschneider, benim görüşüme göre siz bir bok çuvalısınız.

BRETTSCHNEİDER: Bana bunu söylemenize izin veremem.

BULLİNGER: Ve ben de sizin bunu itiraf etmenizi istiyorum. Çok bir şey değil, rahatlarsınız hem. İtiraf edin işte, siz bir bok çuvalısınız.

BRETTSCHNEİDER: Hakkımda böyle bir görüşe varmanıza sebep olan şeyi bilemiyorum Bay Bullinger, ben en küçük ayrıntısına kadar görevine sadık bir memurum, ben…

TELEFONDAKİ SES: Motorize birlik. Kuruşa sayın kardeşinizi ticaret bankasına ortak olarak almayı kabul ettiğini söylüyor, fakat gene de o ifadelerde bulunmuş olmayı kesinlikle reddediyor.

BULLİNGER: On tane daha kıçına, bana ifadeler lâzım. (Brettschneider’e neredeyse yalvararak): Sizden ne istediğimi anlıyor musunuz? İtiraf etmekle şerefinizden hiç bir şey kaybetmiş olmayacaksınız, tamamı ile kişisel bir mesele bu, siz bir bok çuvalısınız işte, niçin itiraf etmeyesiniz? Neredeyse yalvaracağım. (Şvayk’a): Sen de söylesene şuna yahu.

ŞVAYK: İki bey konuşurken araya girmek istemediğim için çok özür dilerim, fakat sizin de ne demek istediğinizi anlıyorum kumandan bey. Ama Bay Brettschneider için de durum pek acı doğrusu, üstelik kendisi bu denli iyi koku alan bir köpekken, hem de bu sözü hiç hakketmemişken…

BULLİNGER (üzüntülü): Demek sen de bana ihanet ediyorsun, domuz seni. Tevrat’ta yazdığı gibi “ve horoz üçüncü kez öttü”. Sizinle daha fazla uğraşırdım Bay Brettschneider, fakat böyle özel meseleler için kaybedecek zamanım yok, daha 97 davaya bakacağım. Bu deliyi dışarı atın ve bana bir kere olsun iyi bir şey getirin.

ŞVAYK (ona doğru yürür ve elini öper): Allah bin kere razı olsun, eğer bir köpekçiye ihtiyacınız olursa, mutlaka bana baş vurunuz. Bir köpek dükkânım var.

BULLİNGER: Kodese. (Brettschneider Şvayk’ı yeniden alıp götürmek istediğinde): Dur! Beni bu adamla yalnız bırakın.

Brettschneider kızgın çıkar, SS-adamı da çıkar.

TELEFONDAKİ SES: Motorize birlik. Kuruşa itiraf etti, ancak suikasta sevindiğini değil de, bunun kendisi için fark etmediğini söylüyor, bir de Führer’in bir sosis olduğunu söylemiş olmayı kabul etmiyor, onun da herkes gibi sadece bir insan olduğunu söylüyor.

BULLİNGER: Beş tane daha kıçına, bu işe sevindiğini ve Führer’in yağlı bir sosis olduğunu söyleyene kadar. (Kendisine arkadaşça gülümseyen Şvayk’a): Bizimle alay edersen, kodeste kemiklerinin tek tek kırılacağını biliyor musun, sefil herif?

ŞVAYK: Biliyorum. Daha dörde kadar sayamadan kurşuna diziverirler adamı.

BULLİNGER: Demek köpek satıcısısın. Gezinirken kan bir spitz gördüm, tek kulağı lekeli, hoşuma gitti.

ŞVAYK (sözünü keser): Emredersiniz, bu ineği mesleğim gereği tanıyorum. Çok isteyen oldu. Sol kulak memesinde beyazımsı bir leke var, değil mi? Bakanlık danışmanı Bay Vojta’ya ait. Gözbebeğidir onun, ancak diz çöküp yalvarılırsa ve et de dananın karın kısmındansa yer. Bu da gösterir ki köpek saf kandır. Saf kan olmayanlar daha akıllı olurlar, ama safkan olanlar daha naziktirler ve kolay çalınırlar. 0 denli aptaldırlar ki genellikle, sıçmaları ve yemek yemeleri için ağızlarını açmaları gerektiğini iki, üç emir erinin söylemesi gerekir. Tıpkı nazik insanlarda olduğu gibi.

BULLİNGER: Soy sop hakkında bu kadar lâf yeter, sefil herif. Her ne ise, bu spitzi istiyorum.

ŞVAYK: Olmaz, çünkü Vojta köpeği satmıyor. Bir polis köpeğine ne dersiniz? Şöyle her şeyi koklayıp bulan ve kanun kaçaklarının izini bulup çıkartan. Vrovitz’de kasabın birinde var böyle bir tane, adam köpeğine arabasını çektiriyor. Söylendiğine göre, mesleğini iyi icra edememiş bu köpek.

BULLİNGER: Sana spitzi istiyorum dedim.

ŞVAYK: Bakanlık danışmanı Yahudi olsaydı, köpeğe rahatça el koyardınız, olur biterdi. Fakat adam sarı sakalları hafif kırlaşmış sasaninin biri.

BULLİNGER (ilgilenir) : Gerçek bir çek mi?

ŞVAYK: Yok, yok, tahmin ettiğiniz gibi sabotaj yapan ve Hitler’e küfür eden biri değil, öyle olsaydı iş kolaydı. Yanlış anlaşıldığım için bana yapıldığı gibi, kodeste olurdu şimdi. Fakat bu bakanlık danışmanı işbirlikçinin biri ve bu yüzden de kendisine müthiş küfür ediliyor, yani spitzi aklınızdan silin.

BULLİNGER (çekmeceden bir tabanca çıkarıp anlamlı bir şekilde temizleyerek): Görülüyor ki spitzi bana getirmek istemiyorsun, sabotajcı seni!

ŞVAYK: Emredersiniz, köpeği getireceğim. (Ders verir gibi): Bu konuda çok değişik sistemler vardır kumandan bey, bir fino ya da bir salon köpeği kalabalıkta tasması kesilerek çalınır. Benekli ve kızgın bir Alman köpeği ise, önünden bir dişi köpek koşturularak cezbedilir. Kızartılmış at etinden bir sucuk da hemen hemen aynı iyi sonucu verir. Bazı köpekler de pek ihtimam görmüşlerdir, tıpkı papazlar gibi. Bir keresinde Klamovka’daki köpekçi için bir fino gerekmişti, Allah kahretsin, hayvan sucuğu yemek istememişti. Üç gün ardı sıra koşturdu beni, nihayet dayanamadım, köpekle gezmeye çıkan kadına, ‘bu hoş köpek ne yer’ diye sordum. Kadın köpeği iyice övdükten sonra kotlet sevdiğini söyledi. Ben de gittim köpeğe şnitsel aldım. Herhalde kotletten daha iyidir diye düşünmüştüm. Ama bu leş köpek dönüp de bakmadı bile bir kere dana eti diye. Domuz etine alışmışmış. Sonunda kotlet satın almak zorunda kaldım. Şöyle bir koklattım önce, sonra dönüp yürüdüm, köpek de arkamdan tabii. Kadın da bağırıyordu : “Puntik, Puntik”, ama iş işten geçmişti, sevgili Puntik kotletin peşi sıra köşeye kadar geldi, orada boynuna bir zincir ve köpek ertesi gün çoktan Klamovka’yı geçmiş, terbiyecinin yanına varmıştı bile. Ama, ya kulak memesindeki lekeyi görüp, köpeği nereden aldınız diye sorarlarsa?

BULLİNGER : Hiç kimsenin kalkıp da bana köpeği nereden aldığımı soracağını sanmıyorum. (Zile basar)

ŞVAYK: İşte bunda hakkınız var, hiç kimse sizden böyle bir şey beklemez.

BULLİNGER : Ve öyle sanıyorum ki, sen bu deli belgesi ile oyun ettin bana; fakat ben gene de bir gözümü yumacağım. Birincisi, Brettschneider bir bok çuvalı olduğu için, ikincisi de, köpeği karıma getiresin diye, haydut herif.

ŞVAYK: Kumandan bey, ben de size belgelerin gerçek olduğunu itiraf edeyim izin verirseniz, fakat iyi de koşturdum bu belgeleri alıncaya kadar, Budvays’daki birahanenin sahibinin dediği gibi; “Zaten bu hastalık beni götürecek, bir de üstüne kanserim.” Ve bunu söyleyerek iflâs ettiğini saklamak istemişti. Derler ki, terledi mi, tek bacak terlemez.

TELEFONDAKİ SES: Motorize birlik dört. Bakkal Moudra dükkân açmakla ilgili emri saat dokuzdan önce bozduğunu kabul etmiyor, dükkânını saat onda açmış.

BULLİNGER: Atın içeri bir kaç ay, emirlere gereğinden fazla uyduğu için, leş karı! (İçeri girmiş olan SS-adamına Şvayk’ı gösterir): İkinci bir emre kadar serbest!

ŞVAYK: Gitmezden önce dışarda tutuklular arasında bekleyen bir bey için bir şey söylemek istiyorum. Bizim gibi siyasi tutuklularla aynı sırada beklediği için kendisinden şüphelenilmesin, onun için hiç de iyi olmaz bu. Holitz’de bir köylüyü soyduğu ve sonra da öldürdüğü için burada.

BULLİNGER (kükrer) : Defol!

ŞVAYK (hazırol durur) : Emredersiniz. Spitzciği ele geçirir geçirmez getireceğim. İyi sabahlar dilerim.

SS-adamı ile birlikte çıkarlar.

YÜKSEK BİR YERDE ARA OYUN

Şvayk ve SS-adamı Müller 2 Peçekbank’tan “Kupa”ya giden yolda konuşmaktadırlar.

ŞVAYK: Bayan Kopecka’ya söylersem bakar sizin için. Führer’in ufak tefek işlerle uğraşmayıp gücünü yüksek devlet işlerine sakladığını ve hiç içki kullanmadığını sizden duymak sevindirdi beni doğrusu. Demek ki yaptıklarını ayıkken yaptı, herkes yapamaz bunu. Biraz sebze ve hamur işinden başka bir şey yememesi de hârika. Neden? Çünkü savaşın ortasında bu kargaşada zaten fazla bir şey yokken ortada, bir ağız daha eksilir, fena mı? Moravya’da bir çiftçi tanımıştım, midesi küçüldüğünden iştahsızın biriydi, adamın uşakları da bir deri bir kemik, görseniz. Köyde lâf olmuş, çiftçi de etrafı dolaşıp demiş ki: “Benim uşaklar ben ne yersem onu yerler.” İçki kötü bir şey, bunu itiraf etmeli. Budova’da kardeşini aldatmak isteyen bir deri tüccarının başına gelenleri biliyor musunuz? Adam sarhoşken mirası kardeşine bıraktığına dair bir kâğıdı imzalayıvermiş, tam tersini yapayım derken. Her şeyin iki yüzü vardır işte, içkiyle savaşı bırakmalı, ama kimseyi de zorlamak istemem doğrusu.

III

“Kupa”da Baloun yemek beklemektedir. İki müşteri dama oynamaktadırlar. Şişman bir dükkân sahibesi siliboviç yudumlamakta, Bayan Kopecka ise yün örmektedir.

BALOUN : Saat on ikiyi on geçiyor, Prochazka falan da yok ortada. Tahmin etmiştim zaten.

BAYAN KOPECKA : Sabırlı olun biraz. En iyiler en hızlı olanlar değildir her zaman. Hızlı olmayı ve zaman tanımayı iyi karmalı. Küçük rüzgârın türküsünü bilir misiniz? (Türküyü söyler):

KÜÇÜK RÜZGÂRIN TÜRKÜSÜ

Koş, sevgili biricik dost bana

Senden iyisini bulamam.

Ama gene de beni kollarına alınca,

Çok hızlı olma o zaman.

Sonbaharda erik olur

Hazırdırlar toplanmaya

Korkarlar fırtınalardan

Ve sevinirler bir küçük rüzgâra.

Küçük rüzgâr hiç duyulmaz

Sanki hoş bir dalgalanış

İşte erikler böyle ister,

Ağaçtan toprağa varış.

Ah, ekin biçen yeter

Bırak da kalsın bir başak!

İçme şarabını bir dikişte

Ve öpme beni kaçamak.

Sonbaharda erik olur

Hazırdırlar toplanmaya

Korkarlar fırtınalardan

Ve sevinirler bir küçük rüzgâra.

Küçük rüzgâr hiç duyulmaz

Sanki hoş bir dalgalanış

İşte erikler böyle ister,

Ağaçtan, toprağa varış.

BALOUN (huzursuz bir şekilde dama oynayanların yanına gider): Durumunuz gayet iyi. Acaba beyler posta kartları ile ilgilenirler miydi? Bir fotoğrafçıda çalışıyorum da, el altından posta kartı basıyoruz, bir seri “Alman kent manzaraları”.

BİRİNCİ MÜŞTERİ: Alman kentleri beni ilgilendirmiyor.

BALOUN : Belki serisi hoşunuza gider. (Pornografik resimlermiş gibi saklayarak posta kartlarını gösterir) : Bu Köln.

BİRİNCİ MÜŞTERİ: İşte bu korkunç. Bunu alıyorum. Sadece bir yanardağ sanki.

BALOUN: Fakat sağa sola gösterirken dikkatli olun, çünkü birbirlerine gösterirken polis devriyelerine yakalananlar oldu. Bu işi eşeklik saydıklarından böylelerini zevkle topluyorlar.

BİRİNCİ MÜŞTERİ: İşte iyi bir altyazı. “Hitler. gelmiş geçmiş en büyük mimarlardan biridir.” Hem de Bremen harabe yığını halinde.

BALOUN: Bir Alman gediklisine iki düzüne sattım. görür görmez gülümsedi, hoşuma gitti doğrusu. Havliçek’teki tesislerin oraya götürdüm adamı, cebimde de çakım açık, sahtekârlık edebilir belki diye. Fakat namuslu çıktı.

ŞİŞMAN KADIN : Kılıca sarılan, kılıca kurban gider.

BAYAN KOPECKA: Dikkat!

Şvayk’la, Bullinger’in odasından beraber çıktıkları sırık boylu SS-adamı Müller 2 içeri girerler.

ŞVAYK: Herkese tanrıdan selâm olsun. Yanımdaki bey benimle iş için bulunmuyor. Bize birer bira.

BALOUN : Ancak bir kaç yıl sonra geri gelirsin artık diye düşünmüştüm, ama insan yanılıyor işte. Yoksa Bay Brettschneider pek beceriklidir. Geçen hafta sen burada yokken, karşı sokaktaki duvar kâğıtçısı ile birlikte bir gitti, adam hâlâ geri gelmedi.

ŞVAYK: Bunlara boyun eğmesini bilmeyen yeteneksizin biri olmalı. Bay Brettschneider bu meseleyi beni yeniden yanlış anlayana kadar bir kez daha düşünecek. Şimdilik dokunulmazlığım var.

ŞİŞMAN KADIN : Siz dün buradan götürdükleri değil misiniz?

ŞVAYK (gururla): Ta kendisi. Böyle zamanlarda boyun eğmek gerekiyor. Alıştırma meselesi. Elini yaladım. Eskiden tutuklulara yaparlarmış bunu, yüzlerine tuz serperlermiş. Sonra da bağlı tutukluların üzerine kurt köpeklerini salıp yüzlerini yalatırlarmış, duyduğuma göre. Bugün insanlar artık o kadar katı yürekli değiller, kızgın oldukları zamanlar dışında. Fakat az daha unutuyordum. Bu bey (SS-adamını gösterir) geleceğin kendisine ne iyi şeyler hazırladığını bilmek istiyor Bayan Kopecka, ikide bira verin. Sizin böyle marifetleriniz olduğunu, benim de sizin bu yeteneğinize hayran olduğumu söyledim ve kendisine sizi salık verdim.

BAYAN KOPECKA: Bunu isteyerek yapmadığımı biliyorsunuz Bay Şvayk.

SS-ADAMI: Niçin istiyerek yapmıyormuşsunuz genç bayan?

BAYAN KOPECKA: İnsanın böyle bir yeteneği oldu mu, sorumluluğu da oluyor. Dinleyenin nasıl davranacağını nereden bilebilirsiniz ki, hem bakalım her insanın böyle şeyleri dinlemeye gücü yeter mi? Çünkü geleceğini görmek, insanı öylesine sarsar ki korkar insan, sonunda da beni zararlı çıkartır; şu, genç karısının kendisini aldatacağını söylemek zorunda kalınca, birdenbire sinirlenip, değerli duvar aynamı kıran çiftçi Czaka gibi.

ŞVAYK: Ama karısı da adamı gerçekten de aldattı. Öğretmen Btaukopf’un da falına baktık, aynı sonuç. Ne olacağını önceden bildiği zaman hep böyle şeyler oluyor, ilginç doğrusu. Belediye meclisi üyesi Czerlek’in falına bakmıştınız da hani, karısının… Hatırlıyor musunuz Bayan Kopecka? Çıktıydı da.

SS-ADAMI: Öyle ise, az bulunur bir yeteneğiniz var, böyle bir şeyi körletmek yazık olur.

ŞVAYK: Ben bütün belediye meclisinin toptan falına bakmasını teklif ettim. Çıkaydı, şaşmazdım doğrusu.

BAYAN KOPECKA: Böyle doğaüstü şeylerle alay etmeyin Bay Şvayk. Var olduklarının dışında hiçbir şey bilmiyoruz bunlar hakkında.

ŞVAYK: Tıpkı mühendis Bluvo’nın yüzüne karşı adamının tren kazasında öleceğini söylediğiniz gibi. Karısı geçenlerde yeniden evlendi. Kadınlar fala karşı daha dayanıklı oluyorlar, bir iç-dayanıklılıkları varmış duyduğuma göre. Şu Huss sokağındaki Bayan Laslaczek’de de ne ruh sağlamlığı varmış yani. Kocası herkesin önünde kadına : “Bununla beraber yaşamaktansa, her şeyi tercih ederim” diyip Almanya’ya çalışmaya gitti. Fakat SS de epey dayanıklıymış duyduğuma göre, kodeste ve sorgularda, yani tam demir gibi sinirlere sahip olunması gereken yerlerde. İşte böyle olmak gerekiyor değil mi? (SS-adamı başı ile evet der): İşte bu yüzden beye rahatlıkla başına gelecekleri söyleyebilirsiniz Bayan Kopecka.

BAYAN KOPECKA: Zararsız bir şaka olarak kabul edeceğine söz verirse ve sonunda da olay çıkartmaya kalkmıyacaksa, şöyle bir bakarım eline.

SS-ADAMI (birden çekingen): İsteyerek yapmadığınızı söylüyorsunuz, sizi zorlamak istemem.

BAYAN KOPECKA: (SS-adamına bira getirir): Benim de söylemek istediğim bu zaten, bırakın bu işi de biranızı için iyisi mi.

ŞİŞMAN KADIN (alçak sesle dama oynayanlara): Hoşunuza gitmedi mi, çeker gidersiniz.

ŞVAYK (Baloun’un yanına oturur): Seninle bir iş hususunda konuşacağım. Bir köpek meselesinde Almanlarla beraber çalışıyorum, sana ihtiyacım var.

BALOUN : Hiç bir şey yapacak halim yok.

ŞVAYK: Senin de payına bir şeyler düşecek tabiî sonunda. Örneğin Marie ile evli olsaydın, bu iştahla gider karaborsadan bir şeyler alabilirdin hemen.

BALOUN : Genç Prochazka da gelmez oldu. Patates ezmesinden de başka hiç bir şey yok. Böyle bir hayal kırıklığı hayatıma mal olabilir benim.

ŞVAYK: Öyle sanıyorum ki, şöyle herkesin hakkına düşen sekizde bir okka eti ortaya koymaya hazır olduğu altı ya da sekiz kişilik küçük bir ortaklık kurabilseydik, sana da yiyecek bir şeyler bulunmuş olurdu.

BALOUN: İyi ama, nereden bulacağız bu adamları?

ŞVAYK: Doğru, bu iş yürümeyebilir. Senin gibi, bir Çek kadar isteksiz ve yüz karası bir şişko için kimse ağzına koyacağı lokmadan eksiltmeyi düşünmez.

BALOUN (üzüntülü): İşte bunda haklısın, ağzıma ederler ancak.

ŞVAYK: Seni baştan çıkartmaya kalktıklarında, kendine gelip memleketin şerefini düşünemez misin sen? Ne gezer, senin aklına sadece bir dana budu ya da iyi kurutulmuş bir fileto geliyor ancak, şöyle kırmızı lâhanalı, ya da hıyarın karışık. (Baloun iç geçirir.) Kendini tutamazsan, çıkacak rezaleti bir düşün hele!

BALOUN : Herhalde böyle bir şeye zorlanmış olurdum o zaman. (Sessizlik): Biliyor musun, kırmızı lâhana hıyardan daha iyidir.

Genç Prochazka bir evrak çantası ile içeri girer.

ŞVAYK: İşte geldi. Fazla kötümser düşünmüşsün Baloun. Merhabalar Bay Prochazka, iyi oldu geldiğiniz.

BAYAN KOPECKA (SS-adamına bir göz atar): Beylerin yanına buyrun, benim şurada yapacak bir işim var. (SS-adamına): Öyle sanıyorum ki sizin eliniz genede ilgilendiriyor beni. Bir bakabilir miyim? (Elini yakalar): Düşündüm de, ilginç mi ilginç eliniz var. Yani demek istiyorum ki, bizim gibi astrologlar ve masörler için bulunmaz bir el, öylesine ilginç. Sizin kısımda kaç bey daha bulunuyor?

SS-ADAMI (zorla, diş çekercesine): ‘Fırtına’ kısmında mı? Yirmi. Niye?

BAYAN KOPECKA: Tahmin etmiştim. Elinizde yazılı. Yirmi kişi ile beraber yaşamla ölüm arasındasınız.

SS-ADAMI: Bunları gerçekten elimden okuyabiliyor musunuz?

ŞVAYK (yanlarına gelmiştir, heyecanlı): Hayret edeceksiniz, bakın daha neler görecek. Çok ta dikkatlidir, öyle kesin olmadı mı, hiç bir şey söylemez.

BAYAN KOPECKA: Sizin elinizde elektrikli bir şey var, kadınlardan yana talihlisiniz, yani iyi gelişmiş Venüs tepesi ile ilgili ne varsa. Denebilir ki kadınlar kendilerini sizin kollarınıza atıyorlar ve hoşlanıyorlar da çoğu kez bundan, ve kesinlikle böyle bir raslantıyı kaçırmak istemiyorlar. Ciddi bir karakteriniz var ve bunu çok sert bir şekilde dışarıya yansıtıyorsunuz. Başarı çizginiz hârika.

SS-ADAMI: Ne anlama geliyor bunlar?

BAYAN KOPECKA: Kesinlikle parayla ilgili değil. Daha çok… Şu ‘K’yı görüyor musunuz, şu üç çizgiyi? Başınıza bir kahramanlık gelecek demek bu, hem de pek yakında.

SS-ADAMI: Nerede? Nerede olduğunu görebiliyor musunuz?

BAYAN KOPECKA: Burada değil. Yurdunuza yakın bir yerde de değil. Epeyce uzaklarda. Dikkate değer bir şey bu doğrusu. Pek anlayamıyorum. Şöyle söyleyeyim, bu kahramanlığın etrafında bir sır var. Sanki o saat bunu yalnız siz ve sizinle beraber olanlar bilecekler… Ne o saat, ne de daha sonra hiç kimsenin haberi olmayacak bundan.

SS-ADAMI: Nasıl olabilir?

BAYAN KOPECKA (burnunu çeker): Bilmem ki, belki de bir meydan savaşında, ileri sürülmüş bir birlikte, ya da öyle bir şey işte. (Şaşırmış gibi). Ama artık yeter bu kadar. Ne dersiniz? İşime devam etmeliyim, zaten sadece bir eğlenti bu, söz vermiştiniz.

SS-ADAMI: İşte şimdi kesemezsiniz bunu. Şu sır hakkında daha fazla şeyler bilmek istiyorum Bayan Kopecka.

ŞVAYK: Bana sorarsanız bey haklı. Beyi böyle merak içinde bırakamazsınız. (Bayan Kopecka göz kırpar, bunu SS-adamı da görür). Eh, belki de bu kadarı yeter, neden olmasın. İnsan her şeyi yeterince öğrenemiyor işte. Öğretmen Varczek bir seferinde ansiklopedik sözlükten şizofreninin ne olduğuna baktı da, sonra da adamı İlmenau’ya götürmek zorunda kaldılar.

SS-ADAMI: Elimde daha başka şeyler de gördünüz.

BAYAN KOPECKA: Yok, yok, hepsi bu kadar işte. Bırakın artık canım.

SS-ADAMI: Saklıyorsunuz gördüklerinizi. Bu beye anlamlı bir şekilde göz kırptınız, konuşmayı kesmesi, için, çünkü söylemek istemiyorsunuz, olmaz böyle şey.

ŞVAYK: İşte şimdi bu doğru. SS’de olmaz böyle şey. Ben Gestapo’da ister istemez Führer’e uzun yıllar dilemek istediğimi söylemek zorunda kaldım.

BAYAN KOPECKA: Kimse beni müşterilerime, bir daha onların buraya gelmelerini engelleyecek sözler söylemeye zorlayamaz.

SS-ADAMI: Görüyor musunuz işte, demek ki bir şeyler biliyorsunuz ve benden saklıyorsunuz, kendinizi ele verdiniz.

BAYAN KOPECKA: Bu ikinci ‘K’ zaten pek belirsiz, yüz kişi baksa göremez.

SS-ADAMI: Nasıl bir ‘K’ bu ikincisi?

ŞVAYK: Bir testi daha, Bayan Kopecka, öyle heyecanlı ki susadım.

BAYAN KOPECKA: Hep aynı şeyler, insan kabul edipte iyi niyet ve istekle bir ele baktı mı, biçimsiz durumlara düşüyor. (Şvayk’a bira getirir): Bu ikinci ‘K’yı beklemiyordum, eh, varsa ben ne yapayım. Şimdi söyleyince şoke olacaksınız fakat yapacak hiç bir şey yok.

SS-ADAMI: Yani nedir bu?

ŞVAYK (arkadaşça): Bayan Kopecka’yı tanıdığım kadarıyla kötü bir şey olmalı bu. Eh, şimdiye kadar bir elde epey şeyler gördü. Gerçekten dayanabilecek misiniz? Yeterince güçlü hissediyor musunuz kendinizi?

SS-ADAMI (sesi kısık): Nedir bu Allah aşkına?

BAYAN KOPECKA: Ve ben şimdi size desem ki, bu ikinci ‘K’ kahramanca ölüm demektir, şey… Yani bu şimdi sizi şoke eder mi? Gördünüz mü işte, sarardınız hemen! Biliyordum böyle olacağını. Üç bira içtiniz, iki kron eder.

SS-ADAMI (parayı fırlatır): Hepsi saçma bunların. Elden okumakmış. Olmaz böyle şey.

ŞVAYK: İşte bunda hakkınız var, siz boş verin böyle şeylere.

SS-ADAMI (giderken): Heil Hitler!

BAYAN KOPECKA (arkasından seslenir) : Hiç değilse, diğer beylere söylemeyeceğinize dair söz verin bana.

SS-ADAMI (durakalır): Hangi diğer beylere?

ŞVAYK: Sizin kısımdakilere! Şu yirmi kişiye canım.

SS-ADAMI: Onların ne ilgisi var?

BAYAN KOPECKA: Canım. onlar da yaşamla ölüm arasında sizinle beraberlerdi. Yok yere heyecanlandırmayasınız diye…

SS-adamı küfür ederek gider.

BAYAN KOPECKA: Gene bekleriz!

ŞİŞMAN KADIN (gülerek): Çok iyisiniz Bayan Kopecka, hep böyle kalın.

şvayk : Fırtınayı atlattık. Boşaltın bakalım şu evrak çantanızı Bay Prochazka, Baloun bayılacak neredeyse.

BAYAN KOPECKA: Evet Bay Rudolf; verin artık getirdiklerinizi, çok iyi bir iş yaptınız.

GENÇ PROCHAZKA (zayıf) : Getirmedim. Bay Şvayk’ı götürdüklerini görünce sarsıldım, bütün gece gözümün önünden gitmedi. Merhabalar Bay Şvayk, geri gelmişsiniz. İtiraf ediyorum işte, cesaret edemedim. Size karşı kötü bir duruma düştüm Bayan Kopecka, benim yüzümden beylere rezil olduğunuz için, fakat ne yapayım, benim gücümün üstünde bir şey bu. (Şaşkın) Lütfen bir şeyler söyleyin, söylenecek her söz bu sessizlikten daha iyi.

BALOUN : Söylenecek bir şey yok.

BAYAN KOPECKA: Demek ki getirmediniz. Ama geldiğinizde başınızla “evet” dediniz, getirmişsiniz gibi. Ben de size SS-adamını kızdırıp kaçıracağımı işaret ettim.

GENÇ PROCHAZKA: Cesaret edemedim…

BAYAN KOPECKA: Artık hiç bir şey söylemenize gerek yok. Ben bilirim size ne yapılacağını. Denemeyi bir erkek ve bir Çek olarak kaybettiniz. Gidin buradan. Hain. Bir daha da bu eşikten içeri ayağınızı atmayın.

GENÇ PROCHAZKA: Bundan iyisini de hakkedemezdim. (Sessizce gider)

ŞVAYK (bir süre sonra): El falına gelince. Minişek’li berber Kriş… Minşek’i bilir misiniz? Kilise yortusunda el falına bakıyormuş, derken, tam takdisin orta yerinde sarhoşlamış. Köylünün biri de alıp evine götürmüş, ayılınca da el falına baksın diye; herif sızmadan önce sormuş köylüye: “Adınız ne? İç cebimden not defterimi alınız Demek adınız Kunert. Çeyrek saat sonra geliniz, size burada üzerinde gelecekteki karınızın adı yazılı bir kağıt bırakacağım.” sonrada horlamaya başlamış. Fakat birazdan uyanıp not defterine bir şeyler karalamış. Sonra da yazdığını defterden kopartıp yere atmış ve elini ağzına götürüp demiş ki “Şimdi değil, bir çeyrek saate kadar. Kağıdı gözleriniz kapalı ararsanız çok daha iyi olur.” Sonra da ortaya çıkmış ki, kağıtta “Gelecekteki karınızın adı: Bayan Kunert.” yazıyor.

BLAOUN: Haydutun biri bu Prochdzka.

BAYAN KOPECKA: Saçmalamayın. Asıl haydut olanlar Naziler. Bunca zamandır halka, bütün iyi yanlarını yadsıtacak kadar işkence ediyorlar, onları tehdit ediyorlar. (Pencereden dışarıya bakar). İşte şu gelen haydutun biri, zayıf insan Rudolf Prochazka değil.

ŞİŞMAN KADIN : Hep derim, biziz suçlu olan. Siliboviç içmek ve şakalaşmaktan öte şeyler yapabiliriz.

ŞVAYK: Çok fazla şey istemeyin kendinizden. Bu günlerde buralarda olmak dahi çok şey. Yaşayabilmek için o kadar çok şeylerle uğraşmak zorundayız ki daha fazlasına yetişmemiz olanaksız.

Bir gün önceki SS-adamı ile birlikte Brettschneider içeri girdiler.

ŞVAYK (kısık sesle): İyi günler dilerim Bay Brettschneider. Bir bira içmez misiniz? Nasıl olsa SS ile birlikte çalışıyoruz artık. Eh, bunun bana pek zararı olacağını sanmam.

BALOUN (sinsice): Dışarı.

BRETTSCHNEIDER: Ne demek istiyorsunuz?

ŞVAYK: Yemekten konuşmuştuk da ve Bay Baloun demin aradığımız türkünün nakaratını şimdi buldu galiba. Genellikle yortularda söylenen bir türküdür, turp salatasının hazırlanması ile ilgili. Mnişek yakınlarında büyük siyah turplar olur, duymuşsunuzdur, bilmeyen yoktur. İşte şimdi Bay Brettschneider’e bu türküyü söylemeni isterdim doğrusu. Sesi de çok güzeldir, kilise korosunda da söyler.

BALOUN (bozuk): Söyleyeyim. Turpla ilgili bir türküdür.

BALOUN (türküyü söyler):

En iyisi siyahlardan, büyüklerinden

Neşeyle de ki ona : “Ahbap dışarı.”

Gene de soyma çıplak ellerle

Ahbabı.

Bir eldiven al, çünkü turp pislikte yetişir.

Evlerin önünden def olması gerekir.

Dışarı.

Satın da alabilirsin (bir nikele)

Ama gene de yıkanmış olmalıdır.

İnce ince kıyıldı mı şöyle

Tuzlamalısındır.

Sürt yarasını ki anlasın, etmez fayda

Tuzla iyice! Terleyinceye kadar ta.

Tuzlamalısındır.

Baloun “Turp Hazırlama Türküsü”nü söyler. Türkü söylenirken herkes Brettschneider’e bakmaktadır, türküyü kesecek mi, kesmeyecek mi diye. Fakat Brettschneider her seferinde kıpırdanır kıpırdanır, yerine oturur.

YÜKSEK BİR YERDE ARA OYUNU

Hitler ve Reich-Mareşal Göring bir tank modelinin önündedirler. İkisi de olağanüstü bir büyüklüktedirler. Savaş müziği.

HİTLER :

Sevgili Göring, şimdi dördüncü yılda

Ve kıl payı var savaşımın kazanılmasına

Durmadan dayandığım için yeni sınırlara

İhtiyacım var yeni tank, uçak ve toplara

Demek ki millet bırakıp orada burada oturmayı

Savaşım için kan, ter dökünceye dek çalışmalı.

Ve şimdi sorarım size :

Ne yapar Avrupa’nın küçük adamı?

Çalışacak mı acaba savaşım için?

GÖRİNG:

Böyle zamanda böylesi doğaldır Führer’im.

Avrupa’da da çalışmaktadır küçük adam

Tıpkı Almanya’da nasıl çalışıyorsa.

Bu işle görevli savaş-için-çalışma bürom.

HİTLER:

Güzel. Yaşasın böyle bir organizasyon.

IV

Vıltava kıyısında bir bank. Akşamdır. Bir çift gelir, birbirlerine sarılı dururlar, döner Vıltava’ya bakar ve yollarına devam ederler. Arkadan Şvayk ve arkadaşı Baloun gelirler. Arkalarına bakarlar.

ŞVAYK: Şu Vojta hizmetçi kızlara karşı çok kaba. Yeni yıl yortusundan beri üçüncüsü bu, o da gitmek istiyormuş. Duyduğuma göre, işbirlikçi bir adama gidip geldiği için, komşular kızdırıyorlar diyeymiş. Bu yüzden eve köpeksiz dönse de, bir şey fark etmez, nasılsa yapacağı bir şey yok. Önce sen otur şuraya, belki boş bir banka oturmak istemez.

BALOUN: şu at etinden sucuğu da tutacak mıyım?

şvayk : Yiyesin diye mi? Otur yerine artık.

Boloun banka oturur. İki hizmetçi kız gelirler-Anna ve Kati. Birinci kız spitzin tasmasından tutmaktadır.

ŞVAYK: Özür dilerim Bayan. Placky caddesine nasıl gidilir?

KATİ (kuşkulu): Havliçek meydanından. Anna gel!

ŞVAYK: Özür dilerim fakat bu meydanın da nerede olduğunu soracağım, buranın yabancısıyım da.

ANNA: Ben de yabancısıyım. Kati, gel de beye söyleyiver şunu.

ŞVAYK: İşte bu beni şaşırttı Bayan, yani sizin de buranın yabancısı olmanız. Büyük bir kentten gelmediğiniz aklıma gelmezdi doğrusu, hele bu cici köpek. Nerelisiniz?

ANNA: Protovin’denim.

ŞVAYK: Birbirimize uzak değilmişiz, ben de Budvays’danım.

KATİ (Anna’yı çekmek ister): Anna gel artık.

ANNA : Bırak canım. Öyleyse Budvays’da meydanın oradaki kasap Pejchara’yı da tanırsınız?

ŞVAYK: Tanımaz olur muyum, kardeşim gibidir. Bizim orada onu pek severler, çok ta iyidir, çalışkandır, iyi eti vardır ve hep biraz fazlasıyla tartar.

ANNA: Evet.

Sessizlik. Kati alaylı bir şekilde beklemektedir.

ŞVAYK: Böyle gurbette karşılaşmak büyük bir tesadüf değil mi? Biraz zamanınız var mı? Birbirimize Budvays’dan bir şeyler anlatabilirdik, şurada güzel manzaralı bir bank var. Vıltava bu.

KATİ: Gerçekten mi? (İnce bir alayla): İşte bunu bilmiyordum doğrusu.

ANNA: Orada birisi oturuyor.

ŞVAYK: Manzarayı seyreden bir bey olmalı. Köpeğinize dikkat etmeniz gerekiyor.

ANNA: Niçin?

ŞVAYK: Ben bir şey söylemiş olmayayım ama, Almanların köpeklere karşı şaşılacak bir sevgileri var, özellikle SS’in. Böyle bir köpek siz arkanızı dönünceye kadar yok olabilir. Memleketlerine gönderiyorlar. Geçenlerde, Köln’deki karısına göndermek için bir spitz arayan Bullinger adlı bir kumandanla tanıştım.

KATİ: Yani siz böyle kumandan falan gibileriyle mi görüşüyorsunuz? Haydi Anna gidelim, yeter artık.

ŞVAYK: Üçüncü Reich’ın güvenliğini sarsmak yüzünden tutuklandığımda konuşmuştuk bu adamla.

KATİ: Sahi mi? 0 halde geri alıyorum sözümü. Biraz daha kalabiliriz Anna.

Banka doğru gider ve Baloun’un yanına otururlar.

KATİ: Siz bir şey anlatıyordunuz?

ŞVAYK (yabancı adam yüzünden konuşamayacağını belli eder ve özellikle havadan sudan konuşur): Prag hoşunuza gidiyor mu?

ANNA: Evet, fakat burasının insanına güven olmuyor.

ŞVAYK: İşte bunda tamamiyle haklısınız, sevindim bunu bildiğinize. Taşra insanları çok daha namuslular, öyle değil mi? (Baloun’a) : Güzel bir manzara değil mi?

BALOUN : Fena değil.

ŞVAYK: Tam bir fotoğrafçı için.

BALOUN : Fon olarak.

ŞVAYK: İşte iyi bir fotoğrafçı bundan bir şeyler çıkarabilir.

BALOUN : Ben fotoğrafçıyım. Çalıştığım atölyede paravanaya Vıltava’nın resmini yaptık, şöyle biraz sanatlı falan. Almanlar için kullanıyoruz. Ayrılıp, bir daha dönemedikleri evlerine göndermek için önünde poz veriyorlar, özellikle de SS’ler. Ama resimdeki Vıltava değil tabiî, herhangi pis bir ırmak.

Kızlar alkışlar gibi gülerler.

ŞVAYK: Bu anlattıklarınız ilginç. Bayanların da şöyle göğüsten bir resimlerini çekemez miydiniz? Özür dilerim, böyle deniyor da.

BALOUN : Olur.

ANNA: Çok iyi olurdu. Ama sizin Vıltava’nın önünde değil, tamam mı?

Şakaya hepsi içten gülerler; sonra sessizlik olur.

ŞVAYK : Biliyor musunuz? Çek’in biri Karlsbrücke’nin orada Vıltava’dan Almanca bir imdat sesi duymuş. Parmaklığın üzerinden aşağı sarkıp bağırmış: “Sus bağırma öyle, Almanca öğreneceğine yüzme öğrenseydin!”

Kızlar gülerler.

ŞVAYK: Evet, işte Vıltava bu. Savaş zamanları kıyılarında çok münasebetsiz şeyler olur.

KATİ: Barışta da.

BALOUN : Bir de Mayıs bayramlarında.

ŞVAYK: Azizler yortusuna kadar açık havada.

KATİ: Kapalı odalarda bir şeyler olmuyor mu sanki?

BALOUN : Olmaz mı hiç, oralarda daha çok oluyor böyle şeyler.

ANNA: Sinemada da.

Hepsi gene gülerler.

ŞVAYK: Evet, Vıltava. “Heinrich yeni gelinle yatar” adlı türküyü biliyor musunuz? Moravya’da çok söylerler.

ANNA : Hani, “Ren’den zengin bir mirasçıyla” diye giden mi?

ŞVAYK: Evet, o türkü. (Baloun’a): Gözünüze bir şey mi kaçtı. Karıştırmayın. Beye bir bakar mısınız bayan? Şöyle bir mendil ucuyla en iyisi.

ANNA (Şvayk’a): Şu köpeği tutar mısınız biraz? Prag’da insan dikkatli olmalı. Çevrede bir yığın güvenilmez adam dolaşıyor.

SVAYK (köpeği gevşek bir şekilde bankın yanındaki sokak lambasına bağlar): Özür dilerim ama, şimdi artık Placky caddesindeki dükkanlara gitmem gerekiyor. Türkünüzü dinlemeyi çok isterdim ama imkansız. İyi akşamlar dilerim. (Gider).

KATİ (Anna bir mendil ucuyla Baloun’un gözünü kurcalarken) : Amma da acelesi varmış beyin.

ANNA : Ben bir şey göremiyorum.

BALOUN : Zaten geçti biraz. Nasıl bir türküydü bu ?

ANNA : Dinlemek ister miydiniz? Sonra da gideriz. Eee, rahat ver artık Lüks. Ne seni, ne de sahibini bir daha görmesem, çok daha hoşuma gidecek. (Baloun’a): Almanlarla pek sıkı ilişkileri var da. Haydi başlıyorum.

Heinrich yeni gelinle yatar,

Ren’den zengin bir mirasçıyla.

Yanlış insanı ısıran yılanlar,

Bırakmazlar dalsın uykuya.

Saat on ikiyi vurur, pencereden uzanır

Beyaz, soğuk bir ölü eli.

Bir de ne görsün? Önünde durur,

Kefenin içinde Wilhelmine’si.

Titreme der, alçak bir sesle,

Titreme benim eski sevgilim.

Hıncım yok sana şimdi, önünde

Yeni aşkına hiç bedduacı değilim.

Bir talihsizlik kısalttı

Zavallı genç hayatımı benim

Ama gene de cennet beni kurtardı

Cehenneme düşmedim.

Ne diye inandım sanki yeminlerine

Her şeyde arardım incecik ve sadakat,

Aklıma bile getirmedim seni sevdiğimde,

Hatta sevgiden de öte-Oysa sizin için sadece bir oyuncak!

Ağlama hiç, çünkü dünya bu hali ile

Değmez gözlerinden akan yaşa.

Kendine gelin ettiğin Elise’n ile

Sen rahat ve mutlu yaşa.

Hazinelerin var Heinrich, al işte

Onları kullan ki ruhum rahat etsin,

Huzuru ve Wihelmine’ne

Yaşadığı sürece ondan esirgediğin.

Kurban istiyorsun sen, kurban! Heinrich bağırır.

Ve bir fısıltı gecede: Heinrich, Heinrich.

Sonra bir zamanlar ki sevgili yok olur, uzaklaşır.

Ve sonunda Heinrich kendini öldürüverir.

Kız affedilir, ama onun hain sevgilisi

Kaybolur gider, bir daha geri dönemez.

Geceleri korkunç bir şey dolanır, canavar gibi,

Ruhu hiç rahat edemez.

İki hizmetçi kız “Heinrich yeni gelinle yatar” ağıtını gayet içten söylerler. Bu arada Şvayk bir çalının arkasından küçük bir sucuk parçası ile köpeği tavlar ve onunla birlikte uzaklaşır.

BALOUN (türkü bitince) : Güzel söylediniz.

KATİ: Gidelim artık. Aman Allahım, köpek nerede?

ANNA: Allah aşkına, şimdi de köpek mi kayboldu? Hiç uzaklaşmazdı. Şimdi ne diyecek danışman bey!

BALOUN : Almanlara telefon eder. Zaten arkadaşlarıymış. Olacağı buydu. Heyecanlanmayınız, hiç bir şeyi değiştiremezsiniz nasılsa. Deminki bey biraz gevşek bağlamış olmalı, siz türkü söylerken şurada bir gölge gördüm gibime geliyor.

KATİ: Haydi çabuk ol, polis kayıp bürosuna gidiyoruz.

BALOUN : Bir cumartesi akşamı da “Kupa”ya gelin. Huss sokak 7 numara!

Baloun’a eğilerek selâm verir ve giderler. Baloun gene manzara seyretmeye koyulur. Daha önceki çift gelirler. Fakat birbirlerine sarılı değildirler. Sonra da Şvayk spitzi tasmasından tutarak gelir.

ŞVAYK: Gerçek bir işbirlikçi köpeği, gözün üzerinde olmadı mı ısırıyor ancak. Yolda ne korkunç şeyler yaptı bana. Tam rayların üzerinden geçerken yere yattı ve yürümek istemedi. Belki de intihar etmek istedi sefil hayvan. Şimdi yürüyor gene.

BALOUN: At etinden sucuğa geldi mi? Sadece dana eti yer diye düşünmüştüm.

ŞVAYK: Eh, savaş bu, şaka değil. Cins köpekler için bile durum değişiyor. Ama Bullinger’e köpeği parayı görmeden vermeyeceğim. Yoksa aldatır. Bu işbirliğini ödemek zorunda.

Arkada uzun boylu, şüpheli görünüşlü bir adam belirmiş ve ikisini gözetlemiştir. Şimdi yaklaşır.

ADAM : Beyler burada gezinti mi yapıyorlar?

ŞVAYK: Evet, ama bundan size ne?

ADAM : Beyler kimliklerini gösterirler mi (Resmî bir kart çıkarır).

ŞVAYK: Yanımda kimliğimi gösterecek hiç bir şey yok, sende var mı?

BALOUN (başını sallar): Biz bir şey yapmadık ki.

ADAM : Sizi bir şey yaptığınız için değil, aksine, bana hiç bir şev yapmıyormuşsunuz gibi geldiği için çevirdim. Gönüllü çalışma bürosundanım.

ŞVAYK: Hani şu sinema önlerinde ve bira bahçelerinde gezinip işletmelere adam toplamak zorunda olan beylerden misiniz?

ADAM : Siz ne iş yaparsınız?

ŞVAYK: Bir köpek dükkanım var.

ADAM : İş yerinizin savaş için gerekli olduğuna dair bir belgeniz var mı?

ŞVAYK: Pek muhterem efendim, böyle bir belgem yok. Fakat gene de savaş için önemli bir işletme. Kimisi savaşta kötü bir anda yanında köpeği olsun ister, değil mi spitz? İnsanlar bir bombardıman sırasında yanlarındaki köpek “Bunun da olması gerekiyor muydu sanki?” der gibi bakarsa, daha rahat oluyorlar. Bu beyde fotoğrafçı. Yaptığı iş, savaş için belki de benimkinden daha da gerekli. Çünkü, hiç değilse evdeki sevgililerinin kendilerinden bir resimleri olsun diye, askerlerin resimlerini çekiyor. Siz de kabul edersiniz ki böyle bir şey hiç yoktan daha iyidir.

ADAM : Galiba sizi büroya götürsem daha iyi olacak. Fakat orada bu saçmaları tekrarlamamanızı tavsiye ederim.

BALOUN : Fakat bu köpeği büyük bir emir üzerine yakaladık, anlatsana.

ŞVAYK: Bunda anlatacak bir şey yok. Bu bey de büyük bir emir üzerine hareket ediyor.

Adamla birlikte giderler.

ŞVAYK: Demek işiniz insanları yakalamak?

V

Prag yük istasyonunda öğle tatili. Rayların üzerinde Şvayk ve Baloun oturmaktadırlar. Artık Hitler’in emrinde vagon iticisidirler. Dişlerine kadar silahlı bir Alman askeri onları beklemektedir.

BALOUN : Bayan Kopecka’nın yemekle nerede kaldığını merak etmeye başladım doğrusu, inşallah araba falan çarpmamıştır.

BİR TREN teğmenı (geçerken askerlere seslenir): Nöbetçi! Vagonlardan hangisinin Aşağı Bavyera’ya gideceği sorulursa, 4268 numara olacak. dikkat edin.

ASKER (hazır ol durur): Emredersiniz.

ŞVAYK: Almanlarda her şey organizasyon. Şimdiki organizasyonları, dünyanın bugüne dek görmediği bir organizasyon. Hitler düğmeye bastı mı, meselâ Çin gitti demektir. Roma’daki Papa kendileri hakkındaki bütün söyledikleri ile birlikte listelerinde, adam mahvoldu demektir. Ve aşağı kademeden biri, bir SS kumandanı meselâ,bir düğmeye bastı mı, bak görürsün, dul karın senin külünü çoktan toparlamış olur. Şansımız var ki buradayız ve iyi silâhlandırılmış bir nöbetçi sabotaj yapıp ta vurulmayalım diye bizi gözlüyor.

Kopecka acele ile emaye tabak ve çanakları getirir. SS aklı başka yerde Kopecka’nın izin kağıdına bakar.

BALOUN: Ne yemeği var?

BAYAN KOPECKA: Sebzeli kotlet ve patates. (İkisi de dizleri üzerinde yemek yerlerken) : Köpeğin evden gitmesi gerekiyor. Politik bir hal aldı artık. Avuçlamayın böyle Bay Baloun, yara bere olacak her tarafınız.

BLAOUN : Yara bere olursam, patatesten değil, olsa olsa hadım horoz etinden olurum.

BAYAN KOPECKA: Bugünkü Resmi Gazete de yazdığına göre, bakanlık danışmanı Vojta’nın köpeğinin kaybolması, halkın, Alman dostu bu memurdan intikam almasıymış. Bu kanun dışı unsurların yuvasını kurutmak için de köpeği arıyorlar şimdi. Bu köpeğin bugün “Kupa”dan çıkması gerekiyor.

ŞVAYK (yemek yiyerek): İşte şimdi bu biraz zamansız. Daha dün kumandan Bullinger beye, köpek için 200 kron istediğimi ve para gelmeden köpeği vermeyeceğimi bildirdim.

BAYAN KOPECKA: Böyle mektuplar yazıyorsanız, hayatınızla oynuyorsunuz demektir Bay Şvayk.

ŞVAYK : Hiç sanmam Bayan Kopecka. Bu Bullinger domuz herifin biri. Fakat ticaret ticarettir. Bunu normal karşılamalı. Yoksa her şey biter ve duyduğuma göre, spitzi Köln’deki karısı için istiyormuş. Bir işbirlikçi bedava çalışmaz aksine, asıl işi, yurttaşları tarafından küçük görüldüğü için, her zamankinden çok kazanmaktır. Bu yüzden mazur görülmeliyim, başka ne gelir ki elimden?

BAYAN KOPECKA: Bu halinizle ticaret yapamazsınız ya?

ŞVAYK (arkadaşça) : Burada kocayacak değilim ya? Daha şimdiden onlara bir sabun vagonuna patladım, hiç de zor olmadı. Hükümet grevi yasaklayınca, Avusturya’da demiryolu personeli bir keresinde sadece trafik kurallarına tamı tamına uyarak ulaşımı tam sekiz saat kötürüm ettiydi.

BAYAN KOPECKA (ateşli) : Fakat buna rağmen köpek “Kupa”dan çıkmalı Bay Şvavk. Bay Brettschneider kendisi ile bir şeyler yapayım diye biraz göz yumuyor ama, bu kadar da değil.

Bu arada iki Alman askeri üstünden dumanlar çıkan bir kazan getirip, nöbetçiye alüminyum bir tabakta gulaş verdiklerinden, Şvayk sadece yarım kulakla dinlemiştir söylenenleri. Çoktan yemeğini bitirmiş olan Baloun ayağa kalkmış ve kendinden geçmiş bir halde çorba kokusuna doğru yalanarak hareket etmiştir.

ŞVAYK: İyi, köpeği alacağım. Şuna bakın hele!

ALMAN ASKERİ (Baloun’a sert bir şekilde seslenir) : Dur!

BAYAN KOPECKA (cesareti kırılmış ve korkmuş olarak geri dönen Baloun’a): Kendinize geliniz Bay Baloun.

ŞVAYK: Budvays’da doktorun birinin böyle bir şeker hastalığı vardı da, adamın sadece bir parça pirinç çorbası içmesi gerekiyordu. İri yarı bir adamdı üstelik. Dayanamadı tabiî, gizlice gider yemek artıklarını yerdi. Hastalığını da gayet iyi biliyordu. Sonunda aptal oldu ve ağlamaktan iş yapamayan ev sahibesine yedi çeşit yemek ısmarladı, şöyle hamurlusuyla falan birlikte. Ve üstüne bir de gramafona bir cenaze marşı koydurup… Bundan da gitti zaten. Senin sonun da bundan farklı olmayacak Baloun. Bir Rus tankının altında can vereceksin.

BALOUN (hâlâ bütün vücudu titreyerek): Gulaş veriyorlar.

BAYAN KOPECKA: Gitmem gerekiyor artık. (Tabakları alır ve gider.)

BALOUN : Sadece bir kere bakmak istiyorum. (Yemek yiyen askere): Orduda porsiyonlar hep böyle bol mu asker bey? Sizinki pek iyi de. Ama belki de sadece nöbette böyledir, uyanık kalasınız diye. Yoksa elinizden kaçıverirdik değil mi? Acaba şöyle bir koklayabilir miyim?

Asker oturmuş yemek yemektedir. Arasıra da dudaklarını oynatmaktadır.

ŞVAYK: Hiç bir şey soramazsın ona şimdi. Görmüyor musun? numarayı ezberlemesi gerekiyor. Yoksa yanlış vagon gönderiliverir. Aşağı Bavyera’ya, öküz herif. (Askere): İyi aklınızda tutmaya çalışmakta hakkınız var. Böyle şeyler çok oluyor. Sabotajcılar silip, yanlış adresler yazdıklarından, vagonların üzerine adres yazmaktan vazgeçtiler. Nasıl bir numaraydı? 4268 değil mi? Eh, bunun için yarım saat mırıldanmanıza da gerek yok. Bakın ben size ne yapmanız gerektiğini anlatayım. Bunu esnafa lisans verilen bir bürodaki memurdan öğrenmiştim. Numarasını aklında tutamayan bir seyyar satıcıya şöyle anlattıydı: Ben sizin numaranız üzerinde anlatayım da ne kadar kolay olduğunu görün. 4268. Birinci hane bir dört, ikincisi ise iki. Şimdi 42’yi aklınızda tutun. Bu iki kere iki, yani sıraya önce dört bölü iki, ve işte elinizde gene dört ve iki. Artık korkmayın. İki kere dört ne eder? Sekiz, değil mi? 0 halde 4268 sayısındaki sekizin sonuncu haneden olduğunu aklınıza iyice yazın. Böylelikle dikkat edeceğiniz, bir ilk sayının dört, ikincisinin iki ve dördüncüsünün de bir sekiz olduğu kalıyor geriye. Önce altının geldiğine dikkat etmelisiniz. Şimdi bir de zekice herhangi bir şekilde sekizden önce altının geldiğine dikkat etmelisiniz. Bu da korkunç denecek kadar kolay. Birinci hane bir dört, ikincisi iki. Dört iki daha altı. Artık sondan ikincisinin altı olduğundan eminsiniz. Ve bundan sonra artık, lisans memurunun söylediği gibi, sayıların sırası kesinlikle aklınızdan çıkmaz. Aynı sonuca daha kolay bir yoldan da varabilirsiniz. Lisans memuru seyyar satıcıya bunu da anlattıydı. Bunu sizin numaranız ile tekrarlayalım.

Asker gözlerini açarak dinlemiştir. Dudaklarını oynatmamaktadır artık.

ŞVAYK: Sekiz, iki çıkart, altı. Artık altıyı buldun. Altı, iki çıkart. dört. Şimdi de artık dördü biliyorsunuz. Sekiz ve ikinin arası da: 4-2-6-8. Daha değişik bir yoldan, çarpma bölme yardımı ile bulmak ta zor değil. Bu kez de şöyle bir sonuca varılıyor. İki kere 42’nin 84 ettiğini aklınızda tutun dedi memur; bir yılda 12 ay var. 0 halde 84’ten 12 çıkartın, 72 kaldı. Bundan 12 ay daha çıkartın, 60. Artık sağlam bir altımız var. Sıfırı da siliyoruz tabii. 0 halde bildiğimiz: 42-6-84. Eh. sıfırı sildiysek, sondaki dördü de sileriz. İşte yine geldik tamı tamına sayımıza. Bölmeyle de olur. 0 da şöyle… Neydi şimdi sayımız?

ARKADAN BİR SES : Nöbetçi! Aşağı Bavyera’ya gidecek vagonun numarası nedir?

ASKER: Neydi?

ŞVAYK: Bakın şimdi bir de aylar ile hesaplayalım. Bunlar tam 12 tane değil mi? bundan hiç kuşkumuz yok.

ASKER (şaşkın) : Numarayı söyleyin.

SES: Nöbetçi, uyuyor musun?

ASKER (bağırır): Unuttum. U-nut-tum! (Şvayk’a): Allah cezanı versin!

SES (kaba bir şekilde): Vagonun saat 12.50’de Passau’ya gitmesi gerekiyor.

UZAKTAN GELEN BAŞKA BİR SES : 0 zaman şunu götürelim, sanırım buydu.

BALOUN (memnun bir şekilde korku ile arkasına bakan askere): Gulaşını koklamama izin vermemişti.

ŞVAYK: Düşünüyorum da, belki de şimdi Bavyera’ya bir vagon makineli tüfek gidiyordu. (Filozofça): Ama belki de o zamana kadar Stalingrad’ta hasat makinesi kadar gerekli olmayacak bunlar, ve Bavyera’da gene makineli tüfek, kim bilir?

VI

“Kupa”da cumartesi akşamı. Diğer müşterilerle birlikte Baloun, Anna, Kati, Genç Prochazka ve kendi başlarına iki SS-adamı. Elektrikli piyanodan gelen müzik ile dans edilmektedir.

KATİ (Baloun’a): Sorgu sırasında Bay Brettschneider’e daha önce SS’in spitzin peşinde olduğunu duyduğumu söyledim. Sizin adınızı vermedim, sadece arkadaşınız Bay Şvayk’ın adını verdim. Bay Şvayk’ın bizimle konuşmak için, sizi tanımıyormuş gibi yaptığına dair de hiç bir şey söylemedim. İyi etmişim, değil mi?

BALOUN : Bana göre hava hoş. Yakında beni artık buralarda göremeyeceksiniz. Geri dönmem de sürpriz olur artık.

ANNA: Böyle karamsar konuşmamalısınız Bay Baloun, bunun hiç bir anlamı yok. Üstelik burada böyle oturup durursam, şu karşıdaki SS beni dansa kaldıracak. Haydi, bari siz kaldırın beni.

Baloun ayağa kalkmak üzereyken, Bayan Kopecka orta yere gelir ve el çırpar.

BAYAN KOPECKA: Hanımlar, beyler, saat sekiz buçuğa geliyor, yani beseda, zamanı. (Yarım ağızla SS’lilere): Bizim kendi aramızda oynadığımız bir halk oyunu, hoşlanmayanlar olabilir, ama bizim hoşumuza gidiyor. Müzik “Kupa”nın hesabına.

Bayan Kopecka piyanoya madeni bir para atar ve orada bulunanlar beseda oynamaya başlarlar, üstelik ayaklarını yere özellikle hızlı vurarak. Baloun ve Anna da oynamaktadırlar. SS’leri kaçırtmak için dans edilmektedir, yani masalarına falan çarparak.

BALOUN (türkü söyler) :

Gece yarısını vurdu mu,

Arpa sıçrar çuvaldan.

Hayda da hayda

Bütün kızlar burada.

Diğerleri katılırlar:

Dişine girer çiğnenmeye

En az dört diş herkese.

Hayda da hayda

Bütün kızlar burada.

SS-adamları küfür ederek yerlerinden kalkar ve itişerek kapıdan çıkarlar. Oyundan sonra Bayan Kopecka yan odadan gelir ve bardakları yıkamaya devam eder. Kati, üçüncü sahnedeki birinci müşteri ile birlikte bir masaya oturur.

BİRİNCİ MÜŞTERİ: Halk oyunları “Kupa”da bir yenilik, üstelik müdavimleri tarafından tutuluyor da; bu arada Bayan Kopecka’nın Moskova radyosunu dinlediği bilindiği için tabii.

BALOUN : Ben artık pek fazla katılamayacağım bu oyunlara. Gideceğim yerde besede oynanmaz.

ANNA: Duyduğuma göre merkeze gitmekle dikkatsizlik etmişiz. Karşı tarafa geçen Almanlar yüzünden tehlikeliymiş, saldırıyorlarmış adama.

BİRİNCİ MÜŞTERİ: Hep siviller. Sivil elbise ile yapmaları gerekiyor bunu. Bugünlerde Stromovka parkında Alman üniformaları buluyorlarmış hep.

KATİ: Böyle elbisesini bir yitiren, öyle kolay kolay bulamaz bir daha yenisini. Elbise kontrolü, kağıt elbise ve şapka yapımını yasaklamış. Kağıt yokluğundan…

BİRİNCİ MÜŞTERİ: Böyle memuriyetler Almanlarda pek tutuluyor, yerden mantar gibi bitiyorlar. Savaşa gitmemek için memur oluyorlar. Süt kontrolü, yiyecek, kâğıt kontrolü gibi şeylerle Çeklerin üstüne çullanmak geliyor. Baskı memurları bunlar.

BALOUN : İşte buna pek sevinecekler. Yazgımın kaçınılmazlığının farkındayım.

ANNA: Neden bahsediyorsunuz kuzum siz? Hiç bir şey anlamıyorum.

BALOUN : Yakında öğrenirsiniz Bayan Anna. Genç paşat ölen ressamın türküsünü bilirsiniz. Söylesenize haydi, dinlemeyi çok isterdim şimdi.

ANNA : (türküyü söyler):

Bin kapı, bin pencere süsleyebilirdi

Resim yapar, kızları öpebilirdi

Ama şimdi hiç biri, çünkü mezara girdi.

Bu mu?

BALOUN : Evet bu.

ANNA: Tanrım, kendinize bir şey yapacak değilsiniz ya Bay Baloun?

BALOUN : Kendime yapacağım şey sizi korkuya boğacak. İşin kötüsü kendi elimle yapmayacağım bunu.

Şvayk, kolunun altında bir paketle içeri girer.

ŞVAYK: (Baloun’a) : İşte gulaş eti ile geldim. Teşekkür istemem, çünkü karşılığında senin mutfaktaki askerî battaniyeyi alacağım.

BALOUN: Göster bakayım, sığır eti mi?

ŞVAYK: Çek ön ayaklarını. Burada açılmayacak paket. 0, iyi akşamlar hanımlar, sizler de burada mısınız?

ANNA: İyi akşamlar. Hepsini biliyoruz.

ŞVAYK (Baloun’u bir köşeye çeker): Gene ne yumurtladın bunlara?

BALOUN : Sadece birbirimizi önceden tanıdığımızı ve tanımamazlıktan gelişimizin bir hile olduğunu söyledim. Aklıma uyduracak bir şeyler gelmedi. Benim battaniyeyi aldın işte, bir arkadaşı mahvediyorsun, bırak bari kağıdın arasından koklayayım. Karşıdaki Bayan Maher 20 kron istedi bu iş için, ama ben hiç yanaşmıyorum. Sen nereden . buldun bunu?

ŞVAYK: Karaborsadan. Bir ebe köyden getirmiş. 30Iarda köylünün birinin doğumuna yardım etmiş ve çocuğun ağzından da küçük bir kemik parçası çıkmış. Ebe bunu görünce ağlamaya başlamış ve demiş ki: “İşte bu feci bir kıtlık geldiği anlamına gelir.” Eh, bunu da bilmiş doğrusu, hem de daha Almanlar gelmezden önce ve köylü kadın da her yıl bir paketçik gönderir olmuş ebeye, aç kalmasın diye, ama ebe vergi parasını nereden çıkarsın?

BALOUN : Eğer Bayan Kopecka’da da hilesiz dolmalık biber varsa!

BAYAN KOPECKA (içeri gelmiştir): Şimdi masanıza gidin ve oturun. Yarım saat sonra sizi mutfağa çağırırım. Hiç bir şey yokmuş gibi davranırsınız.

BALOUN (masasına gidince Şvayk’a): Ne eti bu?

ŞVAYK (suçlar gibi) : Bayan Kopecka, size hayret ediyorum doğrusu.

Bayan Kopecka paketi Şvayk’ın elinden alır ve dikkatle içine bakar.

ŞVAYK (Baloun’u kızlarla, jestler yaparak konuşur gördüğünden): Baloun bana pek inandı. Bolca dolmalık biber koyun da sığır eti gibi olsun. At eti aslında. (Bayan Kopecka dikkatle Şvayk’a baktığında): Tamam, tamam, Bay Vojta’nın spitzi işte. Elimden başka bir şey gelmezdi, çünkü devamlı müşterilerinizden biri açlık yüzünden Almanların tarafına geçerse, “Kupa” adına rezalet olurdu bu.

BARDAN BİR MÜŞTERİ: Garson!

Bayan Kopecka hemen, hizmet etmek için, paketi tutsun diye Şvayk’a verir. Bu sırada ağır bir araba sesi duyulur ve arkasından SS-adamları içeri girerler, başlarında kumandan Bullinger vardır.

BULLİNGER (Şvayk’a) : Ev sahibeniz doğru söylemiş, birahanededir diye. (SS-adamları diğer müşterileri geri iterlerken Şvayk’a): Köpek nerede, serseri?

ŞVAYK: Emredersiniz kumandan bey, gazeteler çalındığını yazıyorlardı, okumadınız mı?

BULLİNGER: Demek terbiyesizleşiyorsun?

ŞVAYK: Emredersiniz kumandan bey, öyle değil. Sadece gazete okuyunuz demek istiyorum. Yoksa bazı şeyleri öğrenemeyip elinizden kaçırıverirsiniz.

BULLİNGER: Niye seninle aynı yerde duruyorum hâlâ bilmem, benim de hastalığım bu işte, herhalde senin gibi birinin ölüme nasıl gittiğini görmek istiyor olmalıyım.

ŞVAYK: Aynen kumandan bey, bir de köpeği almak istediğiniz için.

BULLİNGER: Bana, köpeği almak için, 200 kron istediğine dair bir mektup gönderdiğini itiraf edersin herhalde?

ŞVAYK: Kumandan bey, köpek çalınmasaydı, ortaya çıkacak masraflar için 200 kron istemiş olduğumu itiraf ederim.

BULLİNGER: Peçek bankasında seninle bu konuda konuşuruz sonra. (SS-adamlarına) : Bu lokantanın her yanında bir spitz aranacak! (Bir SS-adamı çıkar.)

Yan tarafta, mobilyaların atıldığı, eşyaların kırıldığı falan duyulur. Şvayk, paketi kolunun altında tutarak, filozofça bir sakinlikle bekler.

ŞVAYK (birdenbire) : İyi sliboviçimiz de var.

Bir SS-adamı geçerken kısa boylu birisine çarpar. Beriki ise, geri kaçayım derken bir kadının ayağına basar ve “Afedersiniz” der. Bunun üzerine SS-adamı arkasına döner ve elindeki copla adamı yere serer ve Bullinger’in bir baş işareti üzerine bir arkadaşı ile beraber yerdeki adamı dışarı taşırlar. Bunun hemen arkasından bir SS-adamı Bayan Kopecka ile birlikte gelir.

SS-ADAMI: Ev arandı. Köpek yok.

BULLİNGER (Kopecka’ya): Sizin bu masum görünüşlü lokantanız, yeraltı eylemleri yapılan bir arı kovanı ha? Fakat bunu dumanlamasını bilirim ben.

ŞVAYK: Doğru, kumandan bey. Heil Hitler. Yoksa edepsizleşip kanunlara tef çalarız. Dükkanınızı öyle işletmelisiniz ki Bayan Kopecka, her şey apaçık görülmeli, temiz bir gölün suyu gibi, papaz efendi Vejvoda’nın söylediği gibi, hani…

BULLİNGER: Kapa çeneni, serseri. Bu gidişle seni de beraberimde götüreceğim, sizin lokalinizi de kapatıyorum Bayan Kopecka.

BRETTSCHNEİDER (kapıya gelmiştir): Kumandan Bullinger bey, sizinle şöyle kenarda biraz konuşabilir miyiz?

BULLİNGER: Sizinle konuşulacak bir şeyimiz olduğunu hiç sanmıyorum. Sizi ne yerine koyduğumu biliyorsunuz.

BRETTSCHNEİDER: Vojta’nın köpeğinin yok oluşu ile ilgili olarak Gestapo’dan alınan yeni haberler hakkında, sizi de ilgilendirir sanırım kumandan bey.

İkisi bir köşeye gider ve elleriyle delice hareketler yapmaya başlarlar. Brettschneider köpeğin Bullinger’de olduğunu kanıtlamaya çalışır gibidir Bullinger ise, “Ben mi?” diye karşı çıkmakta ve sinirlenmektedir, v.b. Bayan Kopecka olayla ilgilenmeksizin bardakları yıkamaya koyulmuştur. Şvayk, olaya karışmadan, yüzünde arkadaşça bir gülümseme ile durmaktadır. Tam bu sırada bir talihsizlik eseri, Baloun pakete ulaşmak için başarılı bir harekete girer. Yaptığı bir işaret üzerine müşterilerden birisi paketi Şvayk’tan alır ve bir başkasına verir. Paket Baloun’un eline geçer ve o da hiç çekinmeden paketin sağını solunu karıştırmaya başlar. Bir SS-adamı paketin elden ele geçişini ilgi ile izlemiştir.

SS-ADAMI: Hey, ne oluyor orada?

Bir kaç adımda Baloun’un yanına varır ve paketi elinden alır.

SS-ADAMI (paketi Bullinger’e uzatarak): Kumandan bey, demin bu paketi müşterilerden birine, şu adama kaçırdılar.

BULLİnger (paketi açar) : Et. Sahibi kimse, öne çıksın.

SS-ADAMI (Baloun’a): Siz! açtınız paketi.

BALOUN (bozulmuş bir şekilde): Bana itelediler. Benim değil bu paket.

BULLİNGER: Demek sizin değil, öyle mi? Öyleyse sahipsiz bir et, ha? (Birden kükrer): Niye açtınız o halde paketi?

ŞVAYK (Baloun verilecek cevap bulamadığından): Emredersiniz kumandan bey, fakat bu aptal adamın hiç suçu yok, çünkü eğer paket ona ait olsaydı, içinde ne olduğunu bileceğinden öğrenmek için, içine bakmazdı.

BULLINGER (Baloun’a) : Kimden aldın bunu?

SS-ADAMI (Baloun gene cevap veremediğinden): İlk şu adam gözüme ilişti. (Paketi Şvayk’tan alan müşteriyi gösterir). Paketi bir başkasına vermek istiyordu.

BULLİNGER: Sen kimden aldın bunu?

MÜŞTERİ (umutsuz): Bana uzattılar, kimden geldiğini bilmiyorum.

BULLİNGER: Anladığım kadarıyla bu birahane tam bir karaborsa tezgahı. (Brettschneider’e): Sahibesi için daha demin iyi şeyler söylemiştiniz yanılmıyorsam, Bay Brettschneider.

BAYAN KOPECKA (öne çıkmıştır): Baylar. “Kupa” bir karaborsa pazarı değildir.

BULLİNGER: Değil, öyle mi? (Eliyle Kopecka’nin yüzüne vurur): Ben sana gösteririm, pis Çek domuzu seni!

BRETTSCHNEİDER (kızgın) : Bayan Kopecka’yı politika ile ilgisi olmayan birisi olarak bilirim, sorgusuz yargılamamanızı rica edeceğim.

BAYAN KOPECKA (sapsarı): Bana vuramazsınız!

BULLİNGER : Ne, bir de karşılık veriyorsun ha? (Gene vurur). Çıkarın dışarı!

Kopecka, Bullinger’in üzerine yürümek ister, bir SS-adamı kafasına vurur.

BRETTSCHNEİDER (yerde yatan Kopecka’nın üzerine eğilerek): Bunun hesabını vereceksiniz Bullinger. Bütün dikkati Vojta’nın köpeği üzerinden başka yerlere çekmeyi başaramayacaksınız.

ŞVAYK (öne çıkar) : Emredersiniz, ben her şeyi açıklayacağım şimdi. Bu paketçik buradakilerin hiç birine ait değil, onu buraya kendi elimle getirdiğim için gayet iyi biliyorum.

BULLİNGER : 0 halde bu paket senin!

ŞVAYK: Bana helâya gideceğini söyleyen bir adam emanet bıraktı. Orta boylu, sarı sakallı birisi.

BULLİNGER (böyle bir mazerete şaşırarak) :Söylesene, geri zekâlı mısın sen?

ŞVAYK (karşısındakinin gözlerine ciddi ciddi bakarak): Daha önce de size açıklamış olduğum gibi, öyleyim. Bir kurul tarafından resmen deli olduğuma karar verildi. Gönüllü çalışma kampına gitmekten de bu yüzden kurtuldum zaten.

BULLİNGER: El altından alış verişe aklın eriyor ama, ha? Elinde yüz tane belge dahi olsa, bunların hiç bir boka yaramayacağını anlarsın Peçek bankasında.

ŞVAYK (yumuşak): Emredersiniz kumandan bey, bunların hiç bir boka yaramayacağını çok iyi anlıyorum. Çünkü daha küçüklüğümden beri herkesin ihtiyacı neyse onu yapayım diye, hep iyi niyetle işe başladım ve sonunda hep böyle talihsizliklere uğradım. Grosslobau’da da öyle oldu. Okul hademesinin karısına çamaşır asarken yardım edeyim demiştim… Benimle şu koridora gelirseniz bu işin sonunda neler olduğunu anlatırım. Bu gizli alış verişe de öyle karıştım, Pontius’un[3]* Hıristiyan olması gibi.

BULLİNGER (Şvayk’a bakarak): Seni neden dinlediğimi bilemiyorum doğrusu, önceden de, şimdi de. Herhalde şimdiye kadar böyle bir serseri görmemiş olduğumdan olacak, ipnotize edilmiş gibi seyrediyorum.

ŞVAYK: Şöyle, sanki Karl caddesinde giderken birdenbire karşınıza bir aslan çıkmış gibi olmalı, alışılmamış bir şey, ya da Chotebor’da bir posta memurunun karısını kapıcı ile yakalaması gibi… 0 anda ikisini de bıçaklamış adam. Sonra da teslim olmak için polis karakoluna gitmiş. Adama, sonra ne yaptın diye sormuşlar, o da anlatmış, evden çıkar çıkmaz köşede çırılçıplak bir adam gördüğünden başlayarak. Adamı aklî dengesi bozuk diye salıvermişler. Bundan iki ay sonra da ortaya çıkmış ki, o zamanlar oranın akıl hastanesinden bir deli kaçmış, üstelik de çıplak. Posta memuruna inanmamışlar, gerçek olmasına rağmen.

BULLİNGER (hayret içinde): Hâlâ dinliyorum. Kendimi alamıyorum. Aklınızdan geçenlerin farkındayım, Üçüncü Reich bir yıl, bilemedin on yıl sürer, diyorsunuz, fakat on bin yıl dayanacağız bu gidişle. Apıştın değil mi?

ŞVAYK: Bir papazın demiş olduğu gibi, daha “Kuğu”nun sahibesi ile evlendiği gece dişlerini çıkarıp su bardağına koyması kadar uzun bir zaman.

BULLİNGER: Sarı mı işersin, yeşil mi?

ŞVAYK (arkadaşça): Emredersiniz, yeşilimsi sarı işerim kumandan bey.

BULLİNGER: Ve hemen şimdi benimle geliyorsun, hatta bazıları -Brettschneider’i işaret ederek- değil elini, ayağını dahi bu işe atsa bile.

ŞVAYK: Emredersiniz kumandan bey. Düzen olmalı. Karaborsa kötü bir şey ve bu işin sonunun geleceği yok, ta ki bir şeyler yapılıncaya kadar, öyle değil mi?

BULLİNGER: Köpeği de bulacağız.

Kolunda paketle çıkar. SS-adamları Şvayk’ı toparlar ve götürürler.

ŞVAYK (giderken iyimser): Umarım büyük bir hayal kırıklığına uğramazsınız. Bazı müşterilerim kendilerine köpek ararlarken, bu işin çok üstüne düşüp her şeyin altını üstüne getirirler, sonra da buldukları şey hoşlarına gitmez.

BRETTSCHNEİDER (yeniden kendine gelen Kopecka’ya): Siz bazı Gestapo ve SS büroları arasındaki çekişmenin kurbanı oldunuz Bayan Kopecka, daha fazlasını söyleyemeyeceğim. Bununla beraber, benim himayem altında sayılırsınız, sizinle bu konuyu yalnız görüşmek için sonra tekrar geleceğim. (Çıkar.)

BAYAN KOPECKA (sallanarak bara gider ve bardak bezi ile kanayan alnını sarar): Bira isteyen var mı?

KATİ (Şvayk’ın mutad masasının üzerinde asılı duran şapkasına bakarak): Şapkasını bile almasına zaman bırakmadılar.

BİR MÜŞTERİ: Artık bir daha geri dönemez.

İçeriye çekinerek Genç Prochazka girer. Şaşkınlık içinde Bayan Kopecka’nın sargısını görür.

GENÇ PROCHAZKA: Ne çarptı size böyle Bayan Kopecka? SS’leri giderken gördüm, yoksa SS mi yaptı?

MÜŞTERİLER: Copla kafasına vurdular. “Kupa” karaborsa pazarıymış diye. Hatta Gestapo’dan Bay Brettschneider ondan yana çıkmasaydı tutuklanacaktı. Bir beyi de alıp götürdüler.

BAYAN KOPECKA- Bay Prochazka, burada, “Kupa”da yapacak bir işiniz yok sizin. Buraya sadece doğru dürüst Çekler gelir.

GENÇ PROCHAZKA: İnanın bana Bayan Anna, Aradan geçen zaman içinde çok acı çektim ve çok şeyler de öğrendim. İyi bir şeyler yapabilmek için hiç bir şansım yok mu?

Prochazka, Bayan Kopecka’nın sert bakışından korkar ve dışarı sıyrılır.

KATİ : SS’tekiler sinirli gene… Dün Vıltava’dan sol yanı delik deşik bir SS-adamı çıkarmışlar.

ANNA: Yeteri kadar Çek atıyorlar Vıltava’ya.

BİR MÜŞTERİ: Bütün bunlar doğudaki işleri iyi gitmediğinden.

BİRİNCİ MÜŞTERİ (Baloun’a): Götürdükleri sizin arkadaşınızdı değil mi?

BALOUN (ağlamaya başlar): Bütün suç bende. Hep bu oburluğum yüzünden. Bakire Meryem’e çok dua ettim, bana kuvvet versin diye, isterse midemi dahi ufaltsın diye, ama olmadı. En iyi arkadaşımın başını derde soktum, bu akşam kurşuna dizerler herhalde, yoksa şanslı sayılır, yarın sabah erkenden vururlar.

BAYAN KOPECKA (önüne bir siliboviç koyar): İçin bunu, Zırlamanın bir yararı yok şimdi.

BALOUN : Tanrı affetsin.

BAYAN KOPECKA (bara döner ve bardakları yıkamaya devam eder) : Birisi piyanoya bir onluk atsın, size neler olacağını anlatayım.

Müşterilerden biri elektrikli piyanoya madeni bir para atar. Piyanonun içinde bir ışık yanar. Işıklı bir camda, görkemli bir şekilde akan Viltava ve üzerinde ay görülür. Bayan Kopecka bir yandan bardakları yıkar, bir yandan da “Vıltava’nın Türküsü” nü söyler.

BAYAN KOPECKA (türkü söyler) :

VILTAVA’NIN TÜRKÜSÜ

Vıltava’nın dibinde taşlar sürüklenir.

Üç İmparator gömülü yatar Prag’da.

Büyük her zaman büyük, küçük her zaman

küçük kalmaz değişir.

Gece on iki saattir ve gün doğar gelir sonra.

Zaman değişir. Sonunda duragelir

Güçlülerin dev planları da.

Şimdi kanlı horozlar gibi dolansalar da,

Zaman değişir, güç yetmez durdurmaya.

Vıltava’nın dibinde taşlar sürüklenir.

Üç İmparator gömülü yatar Prag’da.

Büyük her zaman büyük, küçük her zaman

küçük kalmaz değişir.

Gece on iki saattir ve gün doğar gelir sonra.

YÜKSEK BİR YERDE ARA OYUN

Hitler ve “öldüren” adıyla tanınan general von Bock Sovyetler Birliği haritası önündedirler. Her ikisi de olağanüstü büyüktürler. Savaş müziği.

von BOCK: Sevgili Hitler beyim, sizin şu savaşınız

doğuda

Başlıyor artık pek fazla tank, bomba ve topla

patlamaya.

İnsanlardan hiç söz etmiyorum, malûm, adım

“öldüren”.

Ve bir oyun bozucu da olmamama rağmen,

Gene de şu Stalingrad’ı alamayacaksınız galiba.

HİTLER: Bay General von Bock, şu Stalingrad

alınacak galiba,

Alman halkına söz verdim bu konuda.

von BOCK: Hitler bey, kış geliyor birkaç

haftaya

Pis bir kar yağmaya başlar doğuda

Ve hele daha buralarda uğraştığımızı da…

HİTLER: Bay von Bock, Avrupa’daki halkların

tümü faraşa…

faraşa…

İşte küçük adam kurtaracak beni burada.

Bay von Bock, beni bırakmayın yalnız.

von BOCK: Pekiyi, ya destek…

HİTLER: Orasını bana bırakınız.

VII

Askerî hastanede yoklama için bekleyen Çek tutuklular, aralarında Şvayk olmak üzere, belden yukarı çıplak, en acıklı hastalıkları oynayarak beklemektedirler. Örneğin bunlardan birisi ölmek üzereymiş gibi yerde yatmaktadır.

İKİ BÜKLÜM BİR ADAM : Avukatımla konuştum, gayet iyi bir cevap aldım. Bizi kışlaya tıkamazlar, eğer biz istemezsek tabii.

KOLTUK DEĞNEKLI BİR ADAM : Madem ki askerlik ihtimali yok, öyleyse ne diye böyle iki büklüm duruyorsunuz hâlâ?

İKİ BÜKLÜM: Her ihtimale karşı.

Koltuk değnekli adam alaylı güler.

ÖLMEK ÜZERE OLAN (yerde): Hepimizi sakata çıkarmak istemezler. Zaten pek hoşlanmıyorlar bundan.

BİR MİYOP (sevinerek): Amsterdam’da da bir Alman subayı şu ünlü kanallardan birinin üzerinden geçiyormuş, gece on bire doğru, çok ta sinirliymiş üstelik ve bir Hollandalıya saati sormuş olacak, seninki gayet ciddi bakmış ve “Benimki durmuş” demiş, o kadar. Subay bozuk bir şekilde yoluna devam etmiş, derken bir ikinci Hollanda’lıyı durdurmuş, bu seferki de daha subay sormadan, saatini evde unuttuğunu söylemiş. Subay kendini vurmuş.

ÖLMEK ÜZERE OLAN: Saygısızlığa dayanamamış olmalı.

ŞVAYK: Daha çok kendilerini değil başkalarını vuruyorlar. Vrazlu’da meyhanecinin birini, karısı arkadaşı ile aldatmış, meyhaneci de çifti, onlara hiç aldırmamakla cezalandırmış. Meyhaneci, karısının kardeşinin arabasında bulduğu jartiyerini gidip komodinin üzerine koymuş ve karısının bunu görüp utanacağını sanmış. Berikilerse mahkemeden adamın reşit olmadığına dair karar çıkarttırmışlar ve adamın meyhanesini satıp başka bir kente taşınmışlar. Ama gene de sonunda adam haklı çıkmış, çünkü karısı bir arkadaşına, adamın müflonlu paltosunu aldığı için biraz utandığını söylemiş.

İKİ BÜKLÜM : Sizi niye getirdiler buraya?

ŞVAYK: Kaçakçılıktan. Kurşuna dizecekler di, fakat Gestapo beni SS’e karşı tanık olarak kullandı. Büyüklerin arasındaki ikilikten ben kârlı çıktım. Duyduğuma göre adım yüzünden şansım varmış. Dikkat et, dediler… Adımı “y” yerine basit bir “i” ile yazarsam, Alman asıllı oluyormuşum ve askere alıyorlarmış.

KOLTUK değneklı : Hapisanelerden bile götürüyorlarmış şimdi.

İKİ BÜKLÜM : Sadece Alman asıllı olanları.

KOLTUK DEĞNEKLİ: Ya da gönüllü Alman asıllı olanları, bu bey gibi.

İKİ BÜKLÜM : Tek ümit sakata çıkmakta.

MİYOP: Ben miyopum, hedefi göremem, selâm da veremem.

ŞVAYK: Öyleyse sizi bir dinleme mangasına koyarlar, düşman uçaklarını haber verirsiniz. Bu gibi işlerde körler daha yararlı oluyorlarmış, iyi bir duyma duyuları olduğundan. Socz’da köyün meyhanecisi köpeğinin gözlerini oymuş daha iyi duysun diye. Yani sizi kullanabilirler.

MİYOP kuşkulu: Brevnov’da tanıdığım birisi var, on krona adamın ateşini yükseltiyor, o ateşle insan kendini camdan dışarı atar.

İKİ BÜKLÜM: Bu da bir şey mi? Vrşovitz’de bir ebe var, 20 krona öyle bir ayak çıkartıyor ki, hayat boyu sakat kalırsınız.

KOLTUK DEĞNEKLİ: Ben bacağımı 5 krona çıkarttırdım.

ÖLMEK ÜZERE OLAN : Ben hiç para vermedim. Benimki gerçek bir sinir sıkışması.

KOLTUK değneklı: Pankreas hastanesinde sizi ameliyat ettirirler, ne yapacaksınız sonra?

ŞVAYK (neşeli): Sizleri duyan da sanacak ki, uygarlığı bolşeviklerden kurtarmak için yapılan bu savaşa katılmak istemiyorsunuz.

İçeriye bir asker girer ve bir kova alıp gitmek ister.

ASKER: Kovayı gene pislemişiniz. Size sıçmasını bile öğretmek lâzım, domuz herifler.

ŞVAYK ; Biz şimdi bolşevizmden konuşuyoruz. Bolşevizmin ne olduğunu biliyormusunuz siz? Bunların, Wallstreet’in bizi yok etmeye yeminli olanlarla birlik olduklarını, başlarında Yahudi Rosenfeld’le… (Asker dinleyebilmek için, kovayı alırken oyalanır. Şvayk sabırla devam eder). Fakat bizi de pek tanımıyor değiller. Przemisl’in topçusunu bilir misiniz? şu Birinci Dünya Savaşında Çar’a karşı savaşa sürülen topçuyu hani? (Türkü söyler.)

Topun dibinde orada

Doldurdu birbiri ardına.

Topun dibinde orada

Doldurdu birbiri ardına.

Bir mermi geldi ivedi

Aldı götürdü iki eli

Topçu gene de orada

Doldurdu birbiri ardına.

Topun dibinde orada

Doldurdu birbiri ardına.

Ruslar sadece savaşmaya mecbur oldukları için savaşıyorlar. Toprak ağalığını ve aptal bir eşitçilik yüzünden de endüstriyi kuruttukları için, ve işçiler de yöneticilerin aldıkları büyük maaşlardan hoşnut olmadıkları için… Kısacası, ortada hiç bir şey kalmamış, ve biz bir kere fethettik mi. Amerikalılar çoktan geç kalmış olacaklar. Öyle değil mi?

ASKER: Kapa çeneni. Sohbete izin yok.

Kızgın bir şekilde kovayla birlikte gider.

ÖLMEK ÜZERE OLAN : Yanılmıyorsam siz bir casussunuz?

ŞVAYK (neşeli): Casus mu? Asla. Sadece sürekli olarak Alman radyosunu dinliyorum. Siz de daha sık dinlemelisiniz… Aslında tam bir kışkırtıcı.

ÖLMEK ÜZERE OLAN : Hiçte öyle değil. tam bir rezalet.

ŞVAYK (ısrarla): Tam bir kışkırtıcı.

MİYOP: Bir kıçlarına sürünülmediği kaldı.

ŞVAYK (ders verir gibi): Böyle söylemeyin, bu da bir marifettir. Kimi küçük danalar kaplanın karnına girince sevinirler. Çünkü artık kaplan onları orada yakalayamaz ve daha da kendini iyice güvence altında hisseder, ama zaten güç olan da kaplanın karnına girmektir.

İKİ BÜKLÜM: Lütfen adileşmeyiniz. Çeklerin böyle her şeye boyun eğmeleri hiçte iyi bir şey değil.

ŞVAYK: Vanjek Yaroslav’ın ciğerlerinden hasta bir seyyar satıcıya dediği gibi… Budvays’taki “Kuğu” nun sahibi, sırık gibi adamdır, seyyar satıcıya yarım bardak doldurmuş. Gebermek üzere olan hiç bir şey demeyince, bu sefer de Vanjek: “Bunu nasıl içebiliyorsunuz, kendinizi suçlu duruma sokuyorsunuz” diye sataşmış. Seyyar satıcı da Vanjek’e bir tokat patlatmış, hepsi bu. Ve işte ben de şimdi artık düdüğümü çalacağım, savaş biraz acele etsin diye, zamanımı sokakta bulmadım.

Ayağa kalkar.

KISA BOYLU BİR ŞİŞMAN (şimdiye kadar konuşmadan bir kenarda oturmuştur): Düdüğü çalamayacaksınız.

ŞVAYK: Niyeymiş?

ŞİŞMAN (otoriter): Savaş zaten yeteri kadar hızlı gidiyor da ondan.

ÖLMEK ÜZERE OLAN : Çok doğru. Sizi niye enselediler?

ŞİŞMAN : Bir köpeğim çalındığı için.

ŞVAYK (ilgiyle): Acaba bir spitz miydi?

ŞİŞMAN : Siz nereden biliyorsunuz?

ŞVAYK: Bahse girerim sizin adınız Vojta. Sizinle karşılaştığıma sevindim. (Elini uzatır, şişman görmemezlikten gelir.) Ben Şvayk’ım, belki bu size hiç bir şey söylemiyor ama elimi gene de sıkabilirsiniz, bahse girerim, burada böyle oturduğunuza göre artık Alman dostu değilsinizdir.

ŞİŞMAN : Hizmetçi kızın ifadesi üzerine SS’i suçladım, köpeğimi çaldılar diye, buraya atılmak için bu kadarı yetiyor olmalı.

ŞVAYK: Bana sorarsanız, yeterlidir. Bizim Budvays’ta bir öğretmen vardı, adamın taktığı bir öğrenci, adamı şikayet etmiş, ayin sırasında çaldığı orgun nota sehpasında gazete vardı diye. Üstelik adam da dindar birisiydi ve hatta adamın karısı da kocası kısa eteği yasak ettiği için epey çekmiştir, fakat o kadar üstüne varmışlar ve öyle bir sorguya çekmişler ki, adamcağız sonunda Kanne düğününe[4]* bile inanmadığını söyleyivermiş. Bu herifler Kafkaslara kadar yürüyecekler ve Hitlerin de ağzına sıçılacak, ancak, “Kuğu”nun sahibinin dediği gibi önemli olan, kimin ağzına ne zaman sıçıldığı.

ŞİŞMAN: Adınız Şvayk ise, ana kapıdan geçerken birisi bana doğru geldi, genç bir adam, ve ancak fısıltıyla “Şvayk beyi sorun” diyebildi, sonra kapı açıldı, o dışarda kaldı.

ŞVAYK: Bir bakayım şuradan. Sabahları kışla hapisanesinin önünde küçük bir grup toplanıyor, “Kupa”nın sahibesi bu fırsatı kaçırmaz gelir diye bekledim durdum hep. hatta belki iri bir şişmanla beraber, Beylerden biri bana yardım eder mi acaba?

Hücrenin penceresine gider ve dışarı bakmak için koltuk değnekli adamın sırtına çıkar.

ŞVAYK: Genç Prochazka bu. Oradan görmesine imkân yok, şu koltuk değneklerini verin.

Koltuk değneklerini alır ve sallar. Genç Prochazka görmüş gibidir ve Şvayk onunla geniş hareketler yaparak anlaşır. Sakallı iri bir adamı Baloun’u işaret eder ve ağıza yemek doldurup yemek ve koltuk altında taşımak hareketleri yapar, sonra koltuk değnekli adamın sırtından iner.

ŞVAYK: Demin yaptıklarımı görünce şaşırmış olmalısınız. Karşılıklı bir şey kararlaştırdık, zaten bunun için gelmişlerdi. Hep aklı başında bir insan olduğunu sanmıştım. Anladığımı anlatabilmek için, el kol hareketlerini tekrarlamam gerekti. Herhalde iç rahatlığı ile Rusya’ya gidebileyim diye yaptı bunları.

Dışardan komuta ve uygun adım sesleri duyulur, sonra bir bando marş çalmaya başlar. Horst-Wessel[5]** marşıdır bu.

ÖLMEK ÜZERE OLAN: Ne oluyor dışarda? Bir şeyler görebildiniz mi?

ŞVAYK : Kapıda bir sürü insan var. Herhalde bir tabur gidiyor.

İKİ BÜKLÜM : İğrenç bir müzik bu.

ŞVAYK: Ben güzel buluyorum, acıklı ve şevk verici.

KOLTUK değneklı : Yakında böyle çok marş dinleyeceğiz. Bildikleri tek marş Horst-Wessel marşı, onu çalıyorlar durmadan. Kışkırtıcının biriymiş yazarı. Sözlerinin ne anlama geldiğini bilmek isterdim doğrusu.

ŞİŞMAN : Sözlerini çevirebilirim : Bayrak havaya Sık safları/Sağlam, sakin adımlarla yürür SA[6]*** /Bizden önce kanı akan arkadaşlar/Ruhlarıyla yürürler yanımızda.

ŞVAYK: Ben bu marş için başka sözler biliyorum, “Kupa”da söylerdik hep.

Askeri bando eşliğinde, nakaratı melodiye, şarkıyı ise trampete uydurarak söyler:

Trampetin ardında,

Danalar tırıs gider.

Trampete deriyi,

Kendileri verirler.

Kasap çağırır. Gözleri’ni bağlarlar

Dana yürür sakin, sağlam adımla.

Mezbahada daha önce kanı akan danalar

Ruhlarıyla yürürler dana ile beraber.

Kaldırırlar ellerini,

İleri uzatırlar.

Yerde kan lekeleri,

Şimdi içleri boştur.

Kasap çağırır. Gözleri’ni bağlarlar

Dana yürür sakin, sağlam adımla.

Mezbahada daha önce kanı akan danalar

Ruhlarıyla yürürler dana ile beraber.

Bir haç taşırlar en önde,

Kan kırmızısı bayraklarda,

Çengeli vardır haçın bir de,

Fakir fukaraya takmaya.

Kasap çağırır. Gözleri’ni bağlarlar.

Dana yürür sakin, sağlam adımla.

Mezbahada daha önce kanı akan danalar

Ruhlarıyla yürürler dana ile beraber.

Diğer tutuklular ikinci kıtadan sonra şarkıya katılmışlardır. Şarkının sonuna gelindiğinde kapı açılır ve eşikte bir askerî hekim görünür.

ASKERİ HEKİM : Böyle birlikte neşeli şarkılar söylemeniz çok iyi hepiniz sağlam yazılıp askere alınacaksınız, yani alındınız diye sevineceksiniz. Herkes ayağa kalksın, gömlekler giyilsin. On dakikada her şey tamam olacak, yürüyüşe hazır olun. (Çıkar.)

Tutuklular çarpılmış bir şekilde gömleklerini giyerler.

İKİ BÜKLÜM: Hekim muayenesi olmadan… Bu tamamen kanuna aykırı.

ÖLMEK ÜZERE OLAN : Mide kanserim var, bunu kanıtlayabilirim.

ŞVAYK (şişmana): Başka başka kıtalara yollayacaklarmış bizi duyduğuma göre, beraber olup bir domuzluk yapmayalım diye. Neyse, iyi günler dilerim Bay Vojta, tanıştığımıza sevindim, “Kupa”da tekrar görüşmek üzere, savaştan sonra saat altıda.

Hücrenin kapısı yeniden açılırken Şvayk Vojta’nın elini içtenlikle sıkar. Kapıdan sert adımlarla ilk önce o çıkar.

ŞVAYK: Heitler! Moskova’ya, ileri!

VIII

Bir kaç hafta sonra. Aslan Asker Şvayk, Stalingrad yakınlarındaki kıtasına varmak için Rus steplerinin karlı derinliklerinde yürümektedir. Soğuk yüzünden bir sürü giyeceğe sarınmıştır.

ŞVAYK (türkü söyler):

Yaromerş’e vardık

İnanmasan da

Aşağı yukarı

Akşam yemeği sırası.

Bir Alman devriyesi yolunu keser.

BİRİNCİ ASKER: Dur! Parola!

ŞVAYK: Son zafer. Stalingrad’a nereden gidileceğini söyler misiniz? Bir talihsizlik eseri yürüyüş birliğimden ayrı düştüm ve tam yirmi dört saattir yollardayım.

Birinci asker Şvayk’ın kağıtlarını kontrol eder.

İKİNCİ ASKER (matarayı uzatır): Nerelisin sen?

ŞVAYK: Budvays’tanım

ASKER: 0 halde Çeksin.

ŞVAYK (başı ile evet der): İIeride durum iyi değilmiş diye duydum.

Her iki asker de önce birbirlerine bakarlar, sonra kızgın kızgın gülerler.

BİRİNCİ ASKER: Sen bu Çekliğin ile neyini yitirdin ki orada?

ŞVAYK: Ben bir şeyimi yitirmedim, yardıma ve uygarlığı bolşevizmden korumaya gidiyorum, eh, sizler de öyle, yoksa göğüse bir kurşun… Öyle değil mi?

BİRİNCİ ASKER: Demek sen karşı tarafa geçmek istiyorsun?

ŞVAYK: Asla böyle bir şey yok, çünkü beni hemen vurursunuz, asker yeminimi tutmadım ve Führer için ölmedim diye, Heil Hitler!

İKİNCİ ASKER: 0 halde sen bu işe inananlardansın (Matarayı geri alır.)

ŞVAYK: Şu Vysoçau’da bir papazın yanına çömez olarak girip te, daha papazın protestan mı. katolik mi olduğunu bilmeyen ve odada bekleyen bir kadının sorusunu, papazın askılı pantalon giyinişine aldanarak, protestan diye, yanlış cevaplandıran Tonda Novotny kadar inancım var bu işe.

BİRİNCİ ASKER: Pekiyi, niye o zaman tam Stalingrad’ı buldun gidecek, iki taraflı müttefik seni?

ŞVAYK: Bizim kıtanın merkezi orada da ondan arkadaşlar, askerliğe baş vurduğuma dair bu kağıtları orada damgalatmazsam, bu kağıtlar hiç bir işe yaramazlar, sonra bir daha Prag’a giremem. Heil Hitler!

BİRİNCİ ASKER: Şimdi biz sana desek ki “Kahrolsun Hitler!” Ve seni de Rusça bildiğin için. Çekçeye benziyor olmalı, yanımıza alıp Rusların tarafına geçmek istesek…

ŞVAYK: Doğru, Çekçeye pek benzer. Fakat gene de ben size bunu hiç tavsiye etmem, ben pek bilmem buraları… İyisi mi, size Stalingrad’ın ne yanda olduğunu sorayım.

BİRİNCİ ASKER : Belki de bize inanmıyorsun da ondan, bu mu neden?

ŞVAYK (arkadaşça) : Ben size aslan askerler gözü ile bakıyorum. Çünkü karşı tarafa geçmek isterseniz, mutlaka yanınıza bir şeyler almanız gerekir, örneğin bir makineli tüfek ya da benzeri bir şey, bir dürbün de olabilir, işlerine yarayacak bir şeyler yani. Bunları havaya kaldırırsınız, ateş etmesinler diye, duyduğuma göre böyle yapılıyormuş.

BİRİNCİ ASKER (güler) : Yani Rusça olmasa bile bunu anlarlar diyorsun? Anlaşıldı, dikkatli birisin sen. İyisi mi, sadece mezarının Stalingrad’in ne yanında olduğunu bilmek istiyorsun. İyi işte, şu yana doğru git. (Gösterir.)

İKİNCİ ASKER : Eğer birisi sana bir şey soracak olursa, bizim devriye olduğumuzu söylersin ve seni de baştan aşağı sorguya çektiğimizi falan.

BİRİNCİ ASKER (giderken): Bu tavsiyen hiçte fena değil arkadaş.

ŞVAYK (arkalarından el sallar): Bir şey değil, güle güle!

Askerler hızla uzaklaşırlar. Şvayk da kendisine gösterilen yöne doğru gider, fakat sonra bir eğri çizerek o yönden ayrıldığı görülür. Karanlıkta kaybolur. Öbür yandan yeniden ortaya çıkar, sonra bir yol levhasının önünde durur ve şu yazıyı okur: “Stalingrad — 50 km.” Başını iki yana sallar ve yürümeye devam eder. Gökte bulutlar ilerdeki bir ateşten kızıllaşmışlardır. Şvayk yürürken ilgiyle bulutlara bakar.

ŞVAYK (türkü söyler):

Hizmet etmeyi

Kışkırtma mı sandın

Bir hafta, on gün sürer

Sonra geçer mi sandın.

Şvayk hiç şaşmaksızın piposunu tüttürerek yürürken bulutlar kaybolur ve kırmızı bir ışıkta Şvayk’ın “Kupa”daki mutat masası görülür. Arkadaşı Baloun yere diz çökmüştür, yanın’da dul Kopecka yün örmektedir. Masada, bir bardak bira ile hizmetçi kız Anna oturmaktadır.

BALOUN (yalvaran bir sesle): Kayıtsız şartsız yemin ediyorum ki, bana et sağlamak için yapılan bütün çabalar boşa çıktığı için, yani doğru dürüst bir yemek yiyemeden, aç karnına, bakire Meryem adına ve diğer bütün ulular adına, asla Nazi ordusuna gönüllü yazılmayacağım, eğer böyle bir şey yapmaya kalkarsam, tanrı yardımcım olsun, beni durdursun. Bunu, başka çıkar yolu olmadığı için, büyük bir görev aşkıyla Rusya’nın buzlu steplerinde yürüyen arkadaşım Şvayk’ın anısına yapıyorum. Aslan gibi adamdı…

BAYAN KOPECKA: Tamam, şimdi ayağa kalkabilirsiniz.

ANNA (bira testisinden bir yudum içip ayağa kalkar ve Baloun’u kucaklar): Protivin’den kağıtlar gelir gelmez nikahı kıydırabiliriz. (Baloun’u öptükten sonra Kopecka’ya): Yazık, sizin işler pek iyi gitmiyor.

Genç Prochazka kolunun altında bir paketle kapıya gelir.

BAYAN KOPECKA: Bay Prochazka, sizin bu eşikten içeri ayağınızı atmanızı yasaklamıştım, aramızdaki her şey bitti. Büyük aşkımız bir okka sucuğa bile yetmedikten sonra…

GENÇ PROCHAZKA: Ama ya getirdiysem? {Gösterir.) İki okka sucuk.

BAYAN KOPECKA: Ne, yoksa getirdiniz mi? Bu konudaki sert kanunlara rağmen!

ANNA: Gereği yoktu, öyle değil mi? Bay Baloun sucuksuz da yemin etti.

BAYAN KOPECKA: Ama itiraf edersiniz ki, gerçek aşkı Bay Prochazka gösterdi. Rudolf! Ateşle ona sarılır.

ANNA: Bay Şvayk şimdi bunu duysaydı, kim bilir ne kadar sevinirdi, ne iyi insan. Duygulu bir şekilde Şvayk’ın mutad masası üzerinde asılı duran sert kolalı şapkasına bakar. Şapkayı iyi saklayın Kopecka, Bay Şvayk’ın savaştan sonra gelip alacağına eminim.

BALOUN (paketin içini koklayarak): Bunun yanında mercimek olmalı şimdi.

“Kupa” gene kaybolur. Arkada, iki koyun postuna sarılı, çelik miğferli, sarhoş bir adamın ayakları dolanır. Şvayk bununla karşılaşır.

SARHOŞ: Dur! Kimsin sen? Neyse, bizimkilerdenmişsin, goril değilmiş, tanrıya çok şükür. Ben Metz’ten askerî papaz Ignaz Bullinger, acaba yanınızda biraz üzüm suyu var mıydı?

ŞVAYK: Emredersiniz, yok.

PAPAZ: Hayret. Yuvarlamak için değildi, öyle düşünmüşsündür belki de, serseri herif, papaz denince böyle şeyler geliyor aklına değil mi? Şu arkada duran, mihrap yüklü arabam için lâzımdı. benzini bitti, Rostow’da benzin tasarruf ediyorlar, aman Allah’ım… Ama bu onlara pahalıya mal olacak. Tanrı katına geldiklerinde, tanrı onlara gürleyen sesi ile soracak o zaman: “Benim mihrabı motorize ettiniz ama benzini neredeydi?”

ŞVAYK: Papaz bey, pek çıkartamadım. Stalingrad’a nereden gidileceğini söyliyebilir misiniz?

ASKERÎ PAPAZ: Bunu ancak tanrı bilir. Piskoposun fırtınaya yakalandıklarında kaptana ne dediğini biliyor musun? Papaz “bu fırtınadan çıkar mıyız?” diye sormuş da, kaptan da cevap vermiş: “Hepimiz Allah’ın elindeyiz, papaz bey.” Bunun üzerine papaz da ağlamaya başlamış, durumumuz o kadar kötü mü? diye

Papaz karın içine oturmuştur.

ŞVAYK: Kumandan Bullinger sizin kardeşiniz mi oluyor acaba?

ASKERÎ PAPAZ: Evet. Allah kahretsin, demek tanıyorsun. Üzüm suyu ya da votkan yok, ha?

ŞVAYK: Evet yok. Ama siz böyle kara oturursanız üşütürsünüz.

ASKERÎ PAPAZ: Farketmez. Benzinden tasarruf edeceklermiş, görsünler bakalım tanrısız kalınca nasıl oluyormuş, savaşta tanrı adı olmadan ne yapabilecekler. Karada, havada ve denizde, falan filan, Ben zaten şu aptal Nazi sürüşüne sadece içinden çıkılmaz bazı psikolojik durumlar yüzünden girdim. Onlar için İsa Efendinin Yahudiliğinden vazgeçip, kalktım vaızda, aman Allah’ım ne rezalet, İsa’yı mavi gözlü bir Alman yaptım, şöyle asasını sallayıp, hıristiyanlara, kanlar aksa da, bu dünya Alman olmalıdır diyen… Hain bir domuz olduğum için bunlar hep, para için inancını satan biri olduğum için… Sonra da bana benzin vermiyorlar, şuraya bak, beni nerelere yolladılar.

ŞVAYK: Rus steplerine Askerî Papaz bey, iyisi mi, benimle beraber Stalingrad’a geri dönün siz de, orada ayılıncaya kadar uyursunuz. (Papazı ayağa kaldırır ve kendisiyle birlikte bir kaç adım sürükler.) Ama kendiniz yürümelisiniz, yoksa sizi burada bırakırım, benim yürüyüş bölüğüne yetişip Hitler’e yardım etmem gerekiyor.

ASKERÎ PAPAZ: Şu sahra mihrabını burada bırakamam, yoksa bolşevikler ganimet olarak alırlar ne yaparız sonra? Bu herifler imansız. İlerde bacası tüten bir kulübe var, yanından geçmiştim demincek, acaba votkaları yok mudur? Sen kafalarına silahının dipçiği ile bir tane indirirsin, tamam mı? Alman hıristiyanı mısın sen?

ŞVAYK: Hayır, normal hıristiyanım. Kusmayın böyle üstünüze, feci şekilde üşüteceksiniz.

ASKERÎ PAPAZ: Evet, feci şekilde üşüyorum. Size Stalingrad’ta sıcak bir yer bulabilirim.

ŞVAYK: Ama bunun için önce oraya varmamız gerekiyor.

ASKERÎ PAPAZ: Artık hiç bir ümidim kalmadı. (Sakin ve neredeyse ayık bir sesle): Biliyor musun? yahu adın neydi senin? milleti cehennem ile korkutmak istediğim zaman, yüzüme karşı gülüyorlar, tanrının papazının yüzüne karşı… Düşünüyorum da, ancak şöyle açıklayabiliyorum bunu kendi kendime : galiba artık farkına vardılar bu işlerin. Din parçalanıyor ve ve bunun tek suçlusu da Hitler, ama sen gene de kimseye söyleme bunu.

ŞVAYK: Hitler dediğin osuruğun biri, ben de sana bunu sarhoş olduğun için söylüyorum. Hitler meselesinde suçlu olanlar, ‘ömür boyu barış’ adı altında Münih’de Çekoslovakya’yı karşı tarafa peşkeş çekenlerdir. Sonra da yıldırım barışı diye bir şey çıkardılar ve savaş gene uzadı gitti, hem de hiç azımsanmayacak sayıda bir sürü insan için ömür boyu bir savaş oldu bu, böyle aldanır işte insan.

ASKERÎ PAPAZ: Demek sen de Allahsız bolşeviklere karşı yapılan bu savaşa karşısın ha? Seni serseri seni! Stalingrad’da seni kurşuna dizdireceğim, haberin olsun.

ŞVAYK: Burada yıkılıp kalmaz ve doğru dürüst yürürseniz ancak varırsınız Stalingrad’a. Ben savaşa karşı değilim ve Stalingrad’a da oyun olsun diye değil, ahçı Neczek Birinci Dünya Savaşında, “mermilerin uçuştuğu yerdedir karavana” dediği için yürüyorum.

ASKERÎ PAPAZ: Bırak bana hikâye anlatmayı. İçinden kendi kendine “sen bu savaşınla beraber benim kıçımı yala” diyorsundur, bunun farkındayım. Hem ne diye savaştan yana olacakmışsın, ne çıkarın var bundan, itiraf et işte siktirettiğini.

ŞVAYK: Ben Stalingrad’a gidiyorum ve sen de benimle geliyorsun, çünkü emir böyle, yoksa burada açlıktan öleceğimizi sana daha önce de söyledim.

Yürümeye devam ederler.

ASKERİ PAPAZ: Yaya savaşmak adamı mahvediyor. (Durur.) Hah, işte kulübe orada, şimdi hemen oraya gidiyoruz, silahının emniyetini açtın mı?

Bir kulübe görünür, ona doğru yürürler.

ŞVAYK: Fakat gene de patırtı çıkarmamanızı bilhassa rica edeceğim, onlar da insan ve siz de yeteri kadar sarhoşsunuz.

ASKERİ PAPAZ: Silahını ateşe hazır et, bunlar imansız, cevap istemem!

Kulübeden yaşlı bir köylü kadın ile kucağında çocukla genç bir kadın çıkar.

ASKERİ PAPAZ: Bak, bak kaçmak istiyorlar. Engel olmalıyız. Votkayı nereye gömdüklerini sor hemen. Üstlerindeki şala bak, şunu alayım, feci halde üşüyorum.

ŞVAYK: Üşürsünüz tabii, çünkü sarhoşsunuz. Oysa üstünüzde iki tane kürk palto var. (Kıpırdamadan duran genç kadına) : Merhaba, Stalingrad’a ne taraftan?

Genç kadın aklı başka yerde, herhangi bir tarafa doğru işaret eder.

ASKERİ PAPAZ : Votkaları olduğunu itiraf ettiler mi?

ŞVAYK: Otur yerine be, ben konuşuyorum şimdi, sonra da gideceğiz buradan, skandal istemem. (Kadına arkadaşça): Niye böyle kapının önünde duruyorsunuz? Bir yere mi gidecektiniz? (Kadın başı ile evet der): Fakat üstünüzdeki şal çok ince. Giyecek başka bir şeyiniz yok muydu? Bu yetmez ki.

ASKERİ PAPAZ ; (yerde oturarak) : Dipçikle, bunların hepsi goril, Allahsızlar.

ŞVAYK: (kaba): Kapa çeneni. (Kadına): Votka var mı? Bu bey biraz hasta da.

Şvayk bütün soruları el kol hareketleri ile sormuştur. Kadın başını sallar.

ASKERI PAPAZ (kızgın): Kafanı sallarsın ha? Ben şimdi sana gösteririm. Ben burada üşüyeyim. sen kafa salla… (Sürünerek zorla ayağa kalkar ve sallanarak, yumruğu havada kadının üstüne doğru yürür. Kadın kulübeye kaçar ve arkasından kapıyı kapatır. Askeri papaz ayakları ile kapıya yüklenir ve içeri girer.) Ben şimdi seni üşütmesini bilirim.

ŞVAYK (boşuna engel olmaya çalışmıştır): Çıkınız dışarıya, sizin kendi eviniz değil orası. (Arkasından içeri girer. Yaşlı kadın da içeri girer. Sonra kadının çığlıkları ve dövüş sesleri duyulur. Şvayk içerden): At o bıçağı da elinden. Rahat verecek misin şimdi? Kırarım kolunu senin, domuz herif! Defol şimdi!

Kulübeden kadınla çocuk çıkarlar. Kadının üzerinde papazın kürklerinden biri vardır. Arkalarından ihtiyar kadın çıkar.

ŞVAYK (onların ardından dışarı çıkar): Uyusun biraz da ayılsın. Siz de gözden kaybolmaya bakın.

İHTİYAR (Şvayk’ın önünde eski usül yerlere kadar eğilir): Tanrı senden razı olsun asker, iyi bir insansın, ekmeğimiz olaydı, sana da bir parça verirdim, işine yarardı. Yolun ne tarafa?

ŞVAYK: Eh, Stalingrad’a anacığım, savaşmaya. Nasıl gideceğimi söyler misiniz?

İHTİYAR: Slavsın demek, bizim gibi konuşuyorsun, öldürmeye gelmedin değil mi bizleri, Hitlercilerden değilsin değil mi? Tanrının eli seni korusun. (Şvayk’a dua etmeye başlar.)

ŞVAYK (sakin): Hasta etme kendini anacığım, Slavım işte, bana ziyan etme dualarını, çünkü ben hep yardım eden bir halkım.

İHTİYAR: Tanrı seni korusun oğulcuk, kalbin tertemiz, bize yardıma gelmişsin, Hitlercileri yenmemize yardım etmeye.

ŞVAYK (kendinden emin): Bir şey değil, haydi

artık yoluma devam edeyim ben de, sizi arayıp da bulmadım ki burada. Ama senin de neredeyse sağır olduğuna inanacağım.

İHTİYAR (genç kadının kolundan tutup çekmesine rağmen): Bize yardım edeceksin, haydutları kovmaya gelmişsin, acele et asker, tanrının eli üstünde olsun.

Genç kadın ihtiyarı çeker, uzaklaşırlar. Şvayk başını iki yana sallayarak yürüyüşe koyulur. Gece olmuştur ve gökyüzünde yıldızlar görülmektedir. Şvayk bir yol levhasının önünde durur ve elindeki gaz lambasını levhanın üzerine tutar. Hayretle, “Stalingrad – 50 km.” yazısını okur, sonra yürüyüşe devam eder. Birdenbire silah sesleri duyulur. Şvayk hemen teslim olmak için silahını havaya kaldırır. Fakat kimse ortaya çıkmaz, sonra silah sesleri de kesilir. Şvayk hızla yoluna devam eder. İçinde dolanmakta olduğu çemberde yeniden ortaya çıktığında nefes nefesedir. Bir kar yığının yamacına oturur.

ŞVAYK (türkü söyler):

Kovno’ya vardığımızda

Hiç hoşumuza gitmedi.

Adam bir çift ayakkabıya

Bir bardakçık rakı verdi.

Islığı ağzında kaybolur, hafif bir uykuya dalar ve rüya görür. Altın sarısı bir ışıkta Şvayk’ın “Kupa”daki mutat masası ortaya çıkar. Masada gelin giysisi ile Kopecka, bayramlık giysisi ile Genç Prochazka, Kati, Anna ve önünde yemek dolu bir tabak ile Baloun oturmaktadırlar.

BAYAN KOPECKA: İşte size düğün yemeği olarak sucuk Bay Baloun. Ama sucuklar olmadan da yemin ettiniz hani, bu sizin saygınlığınızı artırır. Ama gene de yemininizde durasınız diye bir parça et, bu işi hallettik sayılır artık.

BALOUN (yemek yiyerek): Ne yapayım, yemek hoşuma gidiyor. Tanrı yardımcım olsun. Her şeyi sevgili Allah ayartmış, güneşten tut, çöp tenekesine kadar. (Tabağı gösterir.) Bu günah olur mu hiç? Güvercinlerin uçması, piliçlerin yerden darı tanelerini toplamaları kadar doğal bu da “Hus” birahanesinin sahibi tavuk pişirmenin on yedi çeşidini bilir, beşi tatlı, altısı ekşi, dördü içini doldurarak. Budvays’taki papazın da şeker hastalığı yüzünden yemek yemeğe izni yoktu da, hep, benim için şarapla ekmeğin bir farkı yok, ikisi de topraktan derdi. Otuz iki’de Pilsen’de “Saray” meyhanesinde bir tavşan yemiştim, sonra ahçısı öldü oranın, artık gitmeseniz de olur, bir daha öylesini yemek nasib olmadı, şöyle soslu, patatesli falan… Aslında öyle pek olağandışı bir şey de değildi ama, sosta, patatese deli gibi tat veren bir şey vardı, hani patates tatsa, kendini tanıyamaz, patatesliğinden çıkmış gibi, gerçekten de harikaydı, bir daha da öylesine rastlamadım, reçetesini de ahçı mezara beraberinde götürdü, insanlık için büyük bir kayıp doğrusu.

ANNA: Şikayet edip durma. Şimdi belki de şöyle bir fırınlanmış patates bile yiyemiyen Bay Şvayk bunları duysaydı, ne derdi?

BALOUN : Doğru. Ama gene de insan her zaman bir yolunu bulur. Pudoniz’de kardeşimin düğününde bir kalabalık vardı ki, en az 30 kişi, Pudonitz lokantasında kadınlar, erkekler, hatta yaşlılar bile gelmişlerdi. Çorba, dana eti, çeşitli domuz etleri, tavuklar, iki büyük dana, iki yağlı domuz, yanına da patates ve fıçılarla turşu, üstüne de önce bira, sonrada rakı. Hiç unutamadığım tekşey, tabağımın hiç boş kalmamış olduğu… Bir de her lokmadan sonra, ya bir kova bira, ya da bir su bardağı dolusu rakı yuvarladığım, aklımdan hiç çıkmıyor doğrusu. Yalnız bir ara kilisedeymişiz gibi bir sessizlik olmuştu domuz etleri getirildiğinde. Hepsi de iyi insanlardı, yanyana oturup tıka basa yediler, hepsi için kendimi seve seve tehlikeye atardım. Her tipten de adam vardı hani, örneğin Pilsen köy mahkemesinden bir yargıç, herif özel yaşantısında bile kurt köpeği gibiydi hırsızlar ve işçiler için. Yemek yemek insanı zararsız hale getiriyor.

BAYAN KOPECKA: Bay Baloun’un şerefine “Kupa’nın Türküsü” nü söyliyeyim. (Türkü söyler):

KUPA’nın TÜRKÜSÜ

Gel sevgili müşteri

Otur masamıza

Çorba ve sebzeli ete

Ya da Vıltava’dan balığa.

Biraz karavanadan

Ve başının üstüne bir dam

İnsan olman bize yeter

İnsanı sayar buradakiler

Sadece seksen kuruşa.

Tavsiyeye ne gerek

Şöhret zarar getirir ancak

Suratındaki burun bile

Nezle eder seni ancak.

Ama biraz arkadaşlık

Şaka ve laf gerekmez

Peynir yer, biranı içersin

İşte o zaman hoş gelmişsin

Seksen kuruşa.

Sonra bir sabah erken

Camdan dışarı baktık

Böyle sıcak bir evcik hemen

Ortaya çıkıverdi, şaştık.

Burada insandır herkes

Kimsenin hakkı yenmez

Fırtınaya, kara karşı bir çatımız var

Yoksa insan dışarda donar

Bunlar da dahil o seksen kuruşa!

Tekrarları hep birlikte söylerler.

BALOUN : Bir keresinde pankreas kliniğinde dedeme —devlet su işlerinde muhasebede danışman idi— perhiz yapması gerektiğini,. yoksa kör olacağını söylemişler. Dedem de cevap vermiş: “Hem yeteri kadar gördüm, hem de yeteri kadar görmedim” diye. (Birden yemeğini bırakır.) Aman Allah’ım, ya o büyük soğuklarda Şvayk donarsa?

ANNA: Kara yatıp uyuya kalmaması gerekiyor, hatta kar son derece hoş ve sıcak olsa bile, insan en çabuk böyle donarak ölür. derler.

Kupa gözden kaybolur. Gene gündüz olmuştur. Kar fırtınasında bir kar yığınının altında Şvayk uyumaktadır. Bir tankın palet sesleri duyulur.

ŞVAYK (doğrulur): Az daha sızıp kalacaktım. Haydi bakalım, Stalingrad’a, ileri! (Ayağa kalkar ve yeniden yürümeye koyulur. Tam bu sırada tipinin içinden, miğferlerinin altındaki yüzleri morarmış Alman askerleri ve bir tank çıkar. Askerler bir sürü bez, paçavra ve posta, hatta kadın elbiselerine sarınmışlardır.)

ASKERLER (Şarkı söylerler):

ALMANCA YAKARIŞ

Güzel bir gündü, komutanlarımız emretti:

“Fethedin şu küçük Danzig’i!”

Tank ve topla saldırdık Polonya’ya

Ve tümünü fethettik tam üç haftada.

Tanrı bizi korusun.

Güzel bir gündü, komutanlarımız emretti:

“Fethedin Fransa’yı, Norveç’i!”

Saldırdık Norveç’e, Fransa’ya

Ve fethettik tümünü savaşın ikinci yılında tam beş haftada,

Tanrı bizi korusun.

Güzel bir gündü, komutanlarımız emretti:

“Fethedin Sırbistan, Yunanistan ve Rusya’yı!”

Girdik Sırbistan Yunanistan ve Rusya’ya

Ve şimdi tam iki yıl oldu, savaşıyoruz hâlâ ölüp kalmacasına.

Tanrı bizi korusun.

Güzel bir gündü, komutanlarımız emretti:

“Fethedin denizlerin diplerini ve ayın tepelerini!”

Ama zaten şu Rusya’da işimiz zorken

Ve düşman güçlü, kış soğuk, dönüş yolu yokken.

Tanrı bizi korusun, evimize döndürsün.

Tank tipinin içinde kaybolur. Şvayk yürümeye devam eder. Ters bir yönü gösteren bir yol levhası görülür. Şvayk bunu görmez, fakat birden durur ve çevresini dinler. Sonra eğilir ve hafifçe ıslık çalarak parmakları ile işaretler yapmaya başlar; karla kaplı çalıların içinden bir köpek ortaya çıkar.

ŞVAYK: Biliyordum zaten, öyle çalıların içinde saklanıp, acaba ortaya çıksam mı, çıkmasam mı, diye düşündüğünü, ha? Sosyete köpeği ile kurt köpeği karması bir şeysin sen, biraz da buldog karışık… Bildim, bildim, ajaks seni gidi seni. Bırak şu sürünmeyi artık, kıkırdama… Hiç dayanamam. (Arkasındaki köpekle yürür.) Stalingrad’a gidiyoruz. Orada işimiz var, başka köpeklere de rastlarsın hem. Eğer bu savaşta ölmek istemiyorsan, öbür köpeklere sokul, basit şeylerle yetin, özel gezinti falan yok, öyle yere yapış, sin, ta ki savaş bitip de yeniden ısırabilir hale gelinceye kadar. Savaş sonsuz devam edecek değil ya, o da tıpkı barış gibi, savaş bitince seni “Kupa”ya götürürüm, yalnız Baloun’a dikkat etmeliyiz, ajaks efendi, seni yemesin diye. Nasılsa gene köpek isteyenler olacak, saf kan köpek isteyenler için yanlış bir kütük düzeriz olur biter, aptalca bir istek ama gene de çıkıyor böyleleri. Dolanma bakayım öyle ayaklarıma, yersin şimdi tekmeyi. İleri, Stalingrad’a!

Tipi koyulaşır, gözden kaybolurlar.

SON OYUN

Hitlerci Aslan Asker Şvayk hiç yorulmadan, hep aynı uzaklıkta kalan Stalingrad’a doğru yürümektedir. Tipi halinde yağan karın içinden vahşi bir müzik duyulur ve olağanüstü bir görüntü ortaya çıkar: Adolf Hitler. Şvayk ile Hitler’in tarihî karşılaşması olagelir.

HİTLER : Dur! Dost mu, düşman mı?

ŞVAYK (eski alışkanlıkla selâmlar): Heitler!

HİTLER (sesi fırtınada uzaklaşır): Ne? Hiç bir şey anlamadım.

ŞVAYK (daha sesli): Heitler diyorum, anladınız mı şimdi?

HİTLER: Evet.

ŞVAYK: Rüzgâr götürüyor sesi.

HİTLER: Doğru. Bir kar fırtınası olmalı. Tanıyabildiniz mi beni?

ŞVAYK: Özür dilerim, tanıyamadım.

HİTLER: Ben Führer’im.

Tek kolu selâm verirken havada kalmış olan Şvayk silahını yere atarak teslim olur gibi diğer kolunu da havaya kaldırır.

ŞVAYK: Aman Allah’ım!

HİTLER: Rahat! Kimsin sen?

ŞVAYK: Ben Vıltava’nın dirsek yaptığı yerden, Budvays’tan Şvayk. Sizin Stalingrad’ı almanıza yardım etmek için buralara kadar geldim. Yalnız söyler misiniz, nerede şu Stalingrad?

HİTLER: Şeytan götüresi, ben ne bileyim

Bu bozuk trafiğinde bolşeviklerin!

Rostow-Stalingrad arası dümdüzdü haritada

Bir parmak boyu, ne eksik, ne fazla.

Oysa şimdi, daha uzun olduğu çıkıyor ortaya.

Üstelik kış ta erken bastırdı bu yıl.

Kış katıksız bir bolşevik hilesidir

Şimdi ben ne bileyim, ön neresi, arka neresidir?

Güçlü olan yener deyip çıkmıştım yola.

ŞVAYK: Eh, öyle de oldu zaten sonunda.

Şvayk üşüdüğü için olduğu yerde tepinmeye başlamıştır, kolları ile gövdesine vurur.

HİTLER: Üçüncü Reich battığında Bay Şvayk, bu talihsizliğin suçlusu sadece doğa güçleri olacak.

ŞVAYK: Evet, söylediklerine göre, suçlu kış ve bolşevikler olacak.

HİTLER (uzun bir açıklamaya girişir):

Tarihin öğrettiğine göre, doğu ya da batı.

Hatta Serüsk’lü Herman…

ŞVAYK: Yolda anlatın bari, yoksa donacağız burada kaskatı.

HİTLER: Güzel. O halde ileri!

ŞVAYK: Fakat ne yana gidelim?

HİTLER: Kuzeyi deneyelim.

Kuzeye doğru birkaç adım atarlar.

ŞVAYK: Burada kar diz boyu.

HİTLER: O halde güneye!

Güneye doğru birkaç adım atarlar.

ŞVAYK: (durur ve ıslık çalar): Burada ölüler dağ gibi tıkamışlar yolu.

HİTLER: O zaman doğuya yüklenelim.

Doğuya doğru birkaç adım atarlar.

ŞVAYK (durur ve ıslık çalar): Burada da kızıllar var.

HİTLER: Doğru.

ŞVAYK: Acaba eve gitsek? Herhalde en anlamlısı bu olurdu.

HİTLER; Orada benim Alman halkı var, gidemem o yana doğru.

Hitler hızla bütün yönlere doğru yürür. Şvayk her seferinde onu ıslıkla geri çağırır.

HİTLER: Doğuya, Batıya, Güneye, Kuzeye,

ŞVAYK: Hem burada kalamazsın, hem de gidemezsin hiç bir yere.

Hitler’in her yöne doğru yapmakta olduğu hareketler hızlanır.

ŞVAYK (türkü söylemeye başlar):

İşte böyle ne ileri, ne geri gidebilirsin,

Yukarda iflâs, aşağıda kaybetmişsin.

Doğu rüzgârı soğuktur ve ancak toprak sıcaktır sana

Bilemediğim tek bir şey var, açıkça söyliyeyim ama

Kurşunlasam mı seni şimdi, yoksa şuracıkta sıçsam mı suratına?

Hitler’in kararsız hareketleri delice bir dansa dönüşmüştür.

BÜTÜN OYUNCULARIN KOROSU

Maskelerini çıkarırlar ve sahnenin kenarına gelirler:

VILTAVA’NIN TÜRKÜSÜ

Vıltava’nın dibinde taşlar sürüklenir.

Üç imparator gömülü yatar Prag’da.

Büyük her zaman büyük, küçük her zaman küçük

kalmaz, değişir.

Gece on iki saattir ve gün doğar gelir sonra.

Zaman değişir. Sonunda duragelir

Güçlülerin dev plânları da,

Şimdi kanlı horozlar gibi dolansalar da

Zaman değişir, güç yetmez durdurmaya.

Vıltava’nın dibinde taşlar sürüklenir.

Üç imparator gömülü yatar Prag’da.

Büyük her zaman büyük, küçük her zaman küçük

kalmaz, değişir.

Gece on iki saattir ve gün doğar gelir sonra.

OYUNUN SAHNELENİŞİ ÜZERİNE

Sahnenin merkezi, ıhlamur ağacından kaplama duvarları, pirinç işlemeli içki tezgâhı ve üzerinde Vıltava’nın ve ayın görüldüğü ışıklı cam bir levhanın durduğu elektrikli piyanosu ile Prag’daki “Kupa” meyhanesidir. Üçüncü perdede, Şvayk’ın düşünde, “Kupa” nın sadece bir bölümü, Şvayk’ın mutat masası görünür. Bu perdedeki yürüyüş sahnenin geri kalan bölümünde olagelir. Köylü kulübesi, örneğin, öne arkaya gidip gelerek ve aynı zamanda da büyüyüp küçülerek canlandırılabilir. —Ara oyunlar korku masallarındaki gibi olmalıdır. Burada bütün Nazi hiyerarşisi sahnelenebilir. (Hitler, Göring, Goebbels, sonra da sırayla Himmler ve von Bock). Satraplar “Heil” diye bağırarak mısraları vurgulayabilirler.

ŞVAYK’IN HİTLER’LE TARİHİ KARŞILAŞMASI “OYUNUN HİKÂYESİ”

Birinci Dünya Savaşı’nı atlatmış olan Aslan Asker Şvayk hâlâ yaşamaktadır ve hikâyemiz, onun İkinci Dünya Savaşı’nı da atlatmak için giriştiği başarılı çabaları anlatır. Tabiî yeni egemen güçlerin düşünceleri ye plânları eskilerinkinden hem daha büyük, hem de daha tamdır ve bu yüzden de küçük adamın hayatta kalma işi eskisinden daha zor olmaktadır.

Oyun, insanüstü büyüklükteki Hitler’in, insan-üstü bir sesle insanüstü büyüklükteki polis şefi Himmler’e, cesaret, sadakat, güvenirlik, kendini kurban etmek isteği, kendini emre verme, hayranlık ve Avrupa’daki “küçük adam” ın jeopolitik koşullanmasından falan söz ettiği ve yüksek bir yerde oynanan bir ön oyun ile başlar.

Dünyayı fethetmeye karar vermiş olan Hitler’in “küçük adam” ın bu erdemlerine ihtiyacı vardır. Polis şefi Hitler’e Avrupa’daki küçük adamın, tıpkı Almanya’daki küçük adam gibi sevgi beslediğini garanti eder. Bu işle Gestapo uğraşmaktadır. Führer’in korkacak hiç bir şeyi yoktur ve tasalanmadan dünya fethine çıkabilir.

I

Hitler’e bir suikast yapılmıştır. Köpek satıcısı Aslan Josef Şvayk ve arkadaşı Baloun’un sabah sohbeti için oturdukları “Kupa”da neşeli bir hava esmektedir. İki arkadaş birahanenin sahibesi genç dul Anna Kopecka ile politikadan konuşmaktadırlar. Anormal iştahı yüzünden zaten sürekli olarak zorluk çeken Baloun, Nazilerin bu kısıtlama döneminde eski karamsarlığına daha da çabuk düşmüştür. Güvenilir kaynaklardan öğrendiğine göre Alman sahra mutfağında bol et yemeği verilmektedir. Baloun acaba daha ne kadar Alman ordusuna yazılması için yapılan çekici önerilere karşı koyabilecektir? Şvayk ve Kopecka pek düşüncelidirler bu yüzden. Tam anlamıyla yardım edilmesi gereken birisidir Bauloun. Büyük gerçekçi Şvayk, Baloun’a, ne olursa olsun Almanların safına geçmeyeceğine dair yemin ettirmeyi önerir. Baloun ise, tam altı aydır doğru dürüst bir yemek yemediğinin de göz önünde tutulması gerektiğini belirtir; iyi bir yemek için her şeyi yapabilecektir. Bayan Kopecka bu yoldan bir şeyler yapılabileceğini düşünür. Ateşli bir yurtsever olan Kopecka için Baloun’u Alman ordusunda görmek dayanılmaz bir acıdır. Kopecka bara geldiğinde, Kleopatra’nın ünlü sorusunu hayranı Prochazka’ya —bir kasabın oğlu— sorar: “Sizinkisi gerçek bir aşksa, söyleyin ne kadar eder?” Kopecka, Prochazka’nın aşkının Baloun’a iki okka sucuk bulmaya yetip yetmiyeceğini sormaktadır. Prochazka bunu pekâlâ babasının dükkânından alıp getirebilir, ancak Nazilerin karaborsayı engellemek için koydukları korkunç cezalar söz konusudur. Buna rağmen Genç Prochazka genç dulun kalbine giden yolu nihayet bulduğuna inanıp, hislerine kapılarak sucukları getireceğine söz verir. Bu arada “Kupa” müşterilerle dolmuş ve Şvayk da, Hitler’e yapılan Münih suikastı hakkında düşündüklerini anlatmaya başlamıştır. Şvayk, gayet açık ve masum bir şekilde, birahanenin müdavimlerince tanınan bir Gestapo ajanı ile tehlikeli bir politik tartışmaya girer. Şvayk’ın klasik saçmalıkları Gestapo ajanını kandırmaya yetmez. Bay Brettschneider derhal, şaşkın fakat aynı zamanda da buna istekli olan Şvayk’ı tutuklar.

II

Bay Brettschneider’in Peçek bankasındaki Gestapo merkezine getirdiği Şvayk elini ileri uzatarak: “Yaşasın Führer’imiz Adolf Hitler, bu savaşı kazanacağız!” diye bağırır ve kayıtlara geçmiş sersemliği yüzünden serbest bırakılır. Soruşturmayı yürüten SS komutanı Ludwig Bullinger Şvayk’ın köpek satıcısı olduğunu öğrenince, Salm sokağında görmüş olduğu cins bir köpeği ondan ister. Spitz, bakanlık danışmanı Vojta’nın gözbebeğidir ve Vojta köpeğini satmak istememektedir. Şvayk ve SS komutanı, bakanlık danışmanının nasıl devlet düşmanı ilân edilebileceğini düşünmeye koyulurlar. Fakat sonunda adamın Yahudi olmadığı gibi, üstelik iyi bir işbirlikçi olduğu ortaya çıkar. Bunun üzerine Şvayk cins köpek spitzi çalmak ve böylelikle iyi bir işbirlikçi olduğunu gösterebilmek gibi şerefli bir görevi üstlenir.

III

Sevinç içinde “Kupa”ya dönen Şvayk burada gergin bir hava ile karşılaşır. Hiç bir zaman Hitler ordusuna girmemeye yemin etmek için sucukları bekleyen Baloun sabırsızlanmaktadır. Saat on ikiyi on geçiyor olmasına rağmen, Genç Prochazka hâlâ ortalarda yoktur. Şvayk dostça davranıp, Gestapo merkezinden SS-adamı Müller 2’yi de beraberinde getirmiş ve yolda da adama, Kopecka’nın el falına bakması için ricada bulunacağına dair söz vermiştir. Genç Prochazka bu sırada çıkagelir. Birahanedeki diğer müşteriler, SS-adamının sucukları görmemesi gerektiğini bildiklerinden, Prochazkanın elindeki nota çantasını – Prochazka Akademide müzik öğrenimi görmektedir – görüp heyecana kapılırlar. Bayan Kopecka durumu kurtarmak için el falına bakmaya razı olur. Falın sonunda, adamın büyük kahramanlıklar göstereceği, ama bunun sonunda da kendisini kahramanca bir ölümün beklediği ortaya çıkar. SS-adamı bunu duyunca, şoke olmuş ve morali bozulmuş bir şekilde kaçar, Baloun da epeydir çevresinde dolanmakta olduğu nota çantasına saldırır. Çanta boştur. Genç Prochazka, Şvayk’ın tutuklanışının kendisi üzerinde yarattığı büyük korku yüzünden bu işe cesaret edemediğini itiraf eder. Kopecka kızgınlıkla Prochazka’yı, bir erkek ve bir Çek olarak bu denemeyi başaramadığı için, büyük jestlerle yanından defeder. Kopecka’nın sevgilisinin üzgün bir şekilde gitmesinden sonra, acı bir hayal kırıklığına uğramış olan Baloun Prochazka üzerine garip düşünceler ileri sürmeye başlayınca, Kopecka sinirlenerek, şişkoya bütün bunlardan sadece Nazilerin sorumlu olduğunu öğretir. Böylelikle Baloun’un kızgınlığı, bir zamanlar, güzel yurdunu basanların üzerine çevrilir ve Gestapo ajanı Bay Brettschneider birahaneye girdiğinde Baloun, anlamlı bir türkü olan “Siyah Turp” türküsünü söylemeye başlar. “Dışarı çıkmalı”, “kıyılmalı ve tuzlanmalı”, “terleyinceye kadar” sözleri Bay Brettschneider’e her ne kadar şüpheli görünürse de, türküyü kesip, bir şeyler yapmaya fırsat bulamaz.

BİRİNCİ ŞVAYK FİNALİ YÜKSEK BİR YERDE ARA OYUN

Dünya fethinde bazı engellerle karşılaşan güçlü Hitler’in daha fazla uçak, tank ve topa ihtiyacı vardır ve bunun için de, Avrupa’daki küçük adamın kendisi için çalışıp çalışamayacağını güçlü Göring’den sorar. Beriki ise, Avrupa’daki küçük adamın tıpkı Almanya’daki küçük adam gibi Hitler için çalışacağını garanti eder. Bu işle Gestapo uğraşmaktadır. Führer’in korkacak bir şeyi yoktur ve hiç tasalanmadan dünya fethini sürdürebilir.

IV

Şvayk’ın, Alman dostu bakanlık danışmanı Vojta’nın spitzine yaptığı baskın Vıltava kıyılarında olagelir. Vojta’nın hizmetçisi arkadaşı Kati ile akşamları cins köpek spitzi burada gezmeğe çıkarmaktadır. Aşkî bazı maskeler altında Şvayk ve arkadaşı Baloun kızların oturduğu banka yaklaşırlar. Şvayk, güvenilir kaynaklardan öğrendiğine göre, SS kumandanı Bullinger’in, saf kan oluşu yüzünden spitzi ele geçirerek Köln’deki eşine göndermek istediğini söyliyerek kızları namusluca uyarır. Arkasından da kentteki bir randevuya yetişmek üzere hemen yanlarından ayrılır. Baloun kızlarla çene çalmaya koyulur, daha sonra da hep birlikte, Vıltava’nın görkemli güzelliğinden etkilenerek bir halk türküsü söylemeye başlarlar. Türkü bittiğinde köpeğin ortadan kaybolmuş olduğu fark edilir. Türkü söylenirken Şvayk ihanet etmiş ve köpeği çalmıştır. Kızlar hemen polis karakoluna koşarlar. Bu arada Şvayk spitz ile birlikte arkadaşının yanına gelir ve köpeği, ancak parayı aldıktan sonra SS Führer’ine vermeleri gerektiğini anlatmaya başlar. Tam bu sırada gerilerde karanlık görünüşlü birisi belirir. Köpek avcısı Şvayk’ın peşine bir insan avcısı takılmıştır. Bu kişinin, ortalıkta dolananları “Gönüllü Çalışma Kampı”na göndermekle görevli bir Nazi memuru olduğu anlaşılır. Şvayk ve Baloun spitz ile uğraşırken yakalanır ve kayıt bürosuna götürülürler.

V

Prag yük istasyonunda bir öğle tatili. Artık Hitler’in hizmetinde vagon iticisi olan Şvayk ve Baloun, dişine kadar silâhlı bir Alman askeri tarafından gözlenmekte ve “Kupa”dan gelecek lâhana çorbasını beklemektedirler. Emaye tabak çanağı o gün dul Kopecka kendisi getirir. Şvayk’ın, bakması için Kopecka’ya vermiş olduğu spitz politik bir hal almıştır ve artık bu köpeğin Kopecka’nın evinden çıkması gerekmektedir. Herkesçe bilinen yerlerden yönetilen basın, köpeğin kayboluşunu, halkın Alman dostu bir memurdan intikâm alışı şeklinde yorumlamaktadır. Şvayk köpeği Kopecka’nın evinden alacağına söz verir. O sırada Baloun’u gözlemekte olduğundan konuşmayı ancak yarım kulakla dinlemiştir. Nöbetçiye gulaş getirildiğini gören Baloun, bütün vücudu titreyerek ve yalanarak oradan geçmekte olan karavanının peşine takılmıştır. Biraz sonra da, arkadaşlarının suçlayıcı bakışlarına aldırmadan, orada bulunan askerlere, orduda yemeklerin hep böyle mi çıktığını falan sormaya başlar. Nöbetçi asker ise, lokmalarının arasında sessizce dudaklarını oynatarak, düşünceli bir şekilde gulaşını yemektedir. Aşağı Bavyera’ya gidecek olan tarım makinesi yüklü bir vagonun numarasını -4268- aklında tutmaya çalışmaktadır. Şvayk her zamanki yardım severliği ile askere, “Kupa”nın müdavimlerinden olan su işeri muhasebe danışmanından öğrendiği, bir akılda tutma tekniğini öğretmeye kalkar. Şvayk anlatacaklarının sonuna geldiğinde, zavallı nöbetçinin aklı o denli karışmıştır ki, kendisine hangi vagonun gideceği sorulduğu zaman herhangi bir vagonu göstermek zorunda kalır. Şvayk, makineli tüfek yüklü bir vagonun Stalingrad’a gidecek yerde Bavyera’ya gitmesinden endişe duyar. ama gene de, “Belki de o zamana kadar Stalingrad’ta hasat makinesi kadar gerekli olmayacak bu, ve Bavyera’da gene makineli tüfek gerekecek, kim bilir?” diyerek Baloun ve Kopecka’yı filozofca teselli eder.

VI

“Kupa”da bir cumartesi akşamı dans edilmektedir. Baloun, oraya arkadaşı ile birlikte gelmiş olan bakanlık danışmanı Vojta’nın hizmetçisi ile üzgün bir şekilde dans etmektedir. Kızlar spitz yüzünden hâlâ polis tarafından sorguya çekilmektedirler. Fakat bir gün önce Bay Brettschneider’e nerede spitzin olduğunu yumurtlayıvermişlerdir: SS kumandanı Bullinger’de, hatta belki de çoktan Köln’de. Baloun da ikide birde bu gecenin “Kupa”daki son gecesi olduğunu söylemektedir, artık açlık canına tak demişti. —Ayrıca bu gürültülü dansın başka bir anlamı daha vardır, Kopecka’nın dinleyip, müşterilere anlattığı Londra (Moskova) radyosu dışardan duyulmaz olmaktadır. Tam bu sırada Şvayk neşeli bir şekilde, kolunun altında bir paketle içeri girer. Baloun’a gulaş için et getirmiştir. Şişko buna inanamaz ve sevinçten arkadaşlarına sarılmaya başlar. Baloun’un yaptığı gösteriden yararlanan Şvayk gizlice Kopecka’ya, etin at eti olduğunu ve bunun anlaşılmaması için bolca biber koyması gerektiğini söyler. Birahanenin sahibesi kendisine inanmaz bir şekilde bakınca, Şvayk, etin Vojta’nın spitzi olduğunu söylemek zorunda kalır. Bu sırada bir polis arabası ile SS kumandanı Bullinger ve SS-adamları gelir ve “Kupa”ya girerler. Polis Bay Vojta’nın spitzini aramaktadır. Bullinger Şvayk’a, köpeğin nerede olduğunu sorduğunda beriki morarmış gözünü göstererek, köpeğin kendisinde olmadığını söyler, kumandan bey gazetelerde köpeğin çalınmış olduğunu okumamış mıdır? Bullinger’in sabrı tükenir. “Kupa”nın bütün Çek yeraltı hareketinin kaynağı olduğunu ve bu yuvanın dumanlanmasını söyler. Köpeğin de burada olması gerekmektedir. SS evi aramaya başlarken Bay Brettschneider içeri girer. Uzun zamandan beri güzel dul Kopecka’nın koruyucusu rolünü oynayan Brettschneider -çünkü koruyucular devrinde geçmektedir hikâyemiz— köpürmüş Bullinger’e karşı çıkar ve kendisi ile Gestapo merkezine gelmesini orada ona kaybolan köpek ile ilgili, yabana atılmayacak bazı yeni haberlerden söz edeceğini söyler. Bayan Kopecka’nın birahanesinde uygunsuz hiç bir durum olmadığını kendisi garanti etmektedir. Ne yazık ki tam bu sırada orada bulunanların dikkati masa üzerinde duran bir pakete çekilir: Zavallı Baloun, Şvayk’ın kendisine getirdiği hediyenin orasını burasını parmaklamaktan kendini alıkoyamamıştır. Bullinger zafer kazanmışçasına paketin içindekini ortaya çıkarır: Et! Demek ki “Kupa” aynı zamanda bir karaborsacılar yatağıdır! Şvayk paketi kendisinin oraya getirmiş olduğunu söylemek zorunda kalır. Söylediğine göre sarı sakallı bir bey bu paketi kendisine emanet bırakmıştır. Orada bulunanlar bu adamı görmüş olduklarını söylerler. “Kupa” için kendisini her türlü tehlikeye atmaya hazır olan Brettschneider, sözü edilen adamın, SS’i yüz metreden görünce kaçmış olabileceğini ileri sürer. Bullinger buna rağmen Şvayk’ı tutuklamakta diretir, adamlar Şvayk’ı yanlarına alarak “Kupa”dan çıkarlar. Paketi koltuğunun altına almış olan SS kumandanı hâlâ köpeği bulacağını iddia etmektedir. Genç Prochazka bütün akşam boyunca Bayan Kopecka tarafından aşağılanmış bir şekilde bir köşede sessizce oturmuştur. Dul Kopecka’nın soğuk bakışları altında suçlu olduğuna iyice inanarak dışarı sıyrılır, uzaklaşır. Baloun ağlamaya başlamıştır. Zayıf bir yanı yüzünden sevgililer birbirinden ayrılmış, en iyi arkadaşı ölüm tehlikesi ile karşı karşıya gelmiştir. “Kupa”nın sahibesi onu yatıştırır ve söylediği büyük bir türkü ile, Vıltava ırmağının pislikleri akıp götürmesi gibi, şimdi ezilen halkının yurt sevgisinin de işgalcilerin vahşetini yerinden söküp atacağını anlatır.

İKİNCİ ŞVAYK FİNALİ YÜKSEK BİR YERDE ARA OYUN

Rusya’nın kışı ile başı derde girmiş olan Hitler’in daha fazla askere ihtiyacı vardır. Başı zaten dertte olan Goebbels’ten, Avrupa’daki küçük adamın kendisi için savaşa hazır olup olmadığını sorar. Goebbels, Avrupa’daki küçük adamın, tıpkı Almanya’daki küçük adam gibi kendisi için savaşmaya hazır olduğunu garanti eder. Bu işle Gestapo uğraşmaktadır.

VII

Timsah Bullinger ile Kaplan Brettschneider arasındaki anlaşmazlık ve Hitler’in yeni asker istekleri, Şvayk’ı, Gestapo bodrumundan Alman ordusunun acemi er seçme yerine sürükler. Şvayk burada başkaları ile birlikte bakanlık danışmanı Vojta ile de tanışır. Vojta, köpeği çalındığı için cepheye sürülmüştür. Bütün tutuklular, kendilerini kontrol edecek olan doktora söyleyecekleri korkunç hastalıklardan söz etmektedirler. Özellikle Şvayk Hitler için Rusya’ya gidecek zamanı olmadığından —çünkü henüz Prag’ta işler yoluna girmemiştir— eski romatizmasını yeniden hissetmeye başlamıştır. Gelen bir habere göre, Genç Prochazka hapishanenin önünde kendisini, önemli bazı şeyler söylemek için beklemektedir. Şvayk bunun kötü bir şey olmasından korkar. İyi bir talih eseri. Prochazka, bir SS-adamına rüşvet vererek kendisine haber uçurtur. Sevindirici bir haberdir bu : “Kupa” birahanesi sahibesinin hayranı, yazdığına göre, Şvayk’ın kendini ortaya atmasından ve tutuklanmasından etkilenmiş ve “kendisinden istenilen şeyleri” bulmaya karar vermiştir. Bunun üzerine Şvayk, artık kendisini tamamiyle Hitler’in Rusya’da hiç de parlak olmayan durumu ile ilgilenmeye verebileceğine inanır; —Dışardan Nazilerin rezil Horst – Wessel marşı duyulmaktadır. Bir tabur doğuya yolcu edilmektedir. Orada bulunanlar bu marşı kendi uydurdukları sözler ile söylemeye başlarlar. Bu marşta “Kasap çağırır”, “dana yürür” gibi sözler geçmektedir. Tam bu sırada küçük rütbeli bir subay, karşısındakilerin şaşkın bakışları arasında, marş söyleyebildiklerine göre, sağlıklı oldukları sonucunu çıkararak hepsini kıtalara göre ayırır, artık askere alınmışlardır. Bir domuzluk etmemeleri için ayrı ayrı kıtalara verilirler ve Şvayk, Hitler’in savaşına katılmak üzere bakanlık danışmanı Vojta ile içten bir şekilde vedalaşır.

VIII

Sahneye ikiye bölünmüştür.

Aradan haftalar geçmiştir. Hitler’in Aslan Askeri Şvayk kış bastırmış bozkırların derinliklerinde, Kızıl Ordu’nun korkunç hücumlarını karşılamak üzere, Stalingrad’daki Nazi ordusuna yardıma giden kıtasına yetişmek için yürümektedir. Yakasını bırakmayan talihsizliklerden biri yüzünden yürüyüş birliği ile olan bağlantısı kopmuştur. Coğrafî ön-yargılara aldırmaksızın, eski neşesi ve inançlı hali ile hedefine doğru yürümektedir. Soğuktan korunmak için bir sürü giyeceğe sarınmıştır. Eğik duran bir yol levhasında “Stalingrad, 50 km” yazısı okunur. Yürüyüş sırasında Aslan Asker Şvayk’ın önünde kırmızı bir ışıkta “Kupa” birahanesi görünür. Şvayk Genç Prochazka’nın sözünde durup durmadığını düşünmektedir. Genç Prochazka ise, “Kupa” nın sahibesine olan aşkı ile içindeki Gestapo korkusunu nihayet yenmiştir. Şaşkınlık ve sevinç içindeki Kopecka’ya, Şvayk’ın talihsiz arkadaşı Baloun için getirdiği iki okka sucuğu verir. Demir gibi soğuk bir step rüzgârına karşı cesaretle savaşan, yorulmaz ve iyi kalpli insan Şvayk, ulaşmak istediği yere bir türlü yaklaşamadığının farkına varır. Ne kadar yürürse yürüsün, Hitler’in yokluk içinde kendisini beklediği Stalingrad gene de aynı uzaklıkta kalmaktadır. Bin mil ötedeyse, Bayan Kopecko, müşterilerle birlikte “Kupa’nın Türküsü” nü söylemektedir. Obur Baloun için uzun zamandan beri beklenen yemek, “Kupa” nın sahibesi ve Genç Prochozka’nın düğün yemekleri olmuştur. Şvayk yürüyüşüne devam eder. Stalingrad’ın hep aynı uzaklıkta kaldığı doğunun uçsuz bucaksız bozkırlarında tipi, Hitler’in yanına varmaya çalışan Şvayk’ın gündüzünün güneşini, gecesinin ayını örter durur.

SONUÇ

Doğunun uçsuz bucaksız bozkırlarında Aslan Asker Şvayk ve onun Führer’i Hitler karşılaşırlar. Tipi içerisinde yaptıkları konuşma kısa sürer, sözleri fırtınada yutulur gider. Tarihî konuşmanın içeriği, Hitler’in Şvayk’a dönüş yolunu sormasıdır.

Mayıs 1943

Brecht, Şvayk’ın Hitlerle Tarihi Karşılaşması, Ortam Yayınları, II.Basım, İstanbul 1980

Çeviri : Arif Çağ

  1. * Eduard Beneş, 1884-1948 yılları arasında yaşamış bir Çek devlet adamıdır. 1935’te başbakan olmuş, ancak 1938’de işten el çektirilmiştir. İkinci dünya savaşı süresince Londra’da bir sürgün hükümeti kurmuş, 1945’te tekrar başbakan olmuştur. (ç.n.)
  2. * IG-Farben, 1925’te kurulan ve bir zamanlar Almanya’nın en büyük kimya sanayii olan bir şirket. İkinci dünya savaşından sonra İngiltere ve Amerika, bu şirketi büyük çapta ele geçirmişlerdir. (ç.n.)
  3. * Pontius Pilatus, Filistin’de Romalı bir memur. İsa’nın çarmıha gerilmesinde oynadığı rol yüzünden ünlü olmuştur. (ç.n.)
  4. * İncile göre, İsa’nın sudan şarap yaparak ilk mucizeyi gösterdiği düğün. (ç.n.)
  5. ** Horst – Wessel, 1930’da bir baskında 23 yaşında öldürülen bir NSAÎP (Nasyonal Sosyalist Alman Partisi) üyesi. Yazdığı Horst-Wessel şarkısı, Almanya Şarkısı ile birlikte millî marş olarak kabul edilmiştir. (ç.n.)
  6. *** SS (Sturmstaffel) : NSAİP’nin politik dövüş mangası. SA (Sturmabteilung) : NSAİP’nin hücum bölüğü. (ç.n.)

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir