Sigorta Hukuku Ders Notu (2. Alternatif)


Merhabalar arkadaşlar, şu anda bulunduğunuz ders notu, “Sigorta Hukuku”na ait 3. ders notudur. Sitemizde şu an itibariyle üç farklı sigorta hukuku ders notu vardır ve hepsi kapsamlı nitelikte ders notlarıdır. Her bir not tüm konuları kapsamakla birlikte, diğer sigorta hukuku ders notlarını da kullanabilirsiniz. Diğer ders notları için buraya tıklayabilirsiniz. Herhangi birinden çalışmanız yeterli olacaktır. 


 

SİGORTA HUKUKU

2015-2016 Bahar Dönemi

Temmuz 2012 sonrası kaynakları tercihe edilmeli kanun değişikliği nedeni ile.

Sigorta hukuku sigortacılık sektörünün bir yansımasıdır. Sigortacılıkta iki ana grup var. Sigorta hukuku ile ilgilenenler ve sigortacılık yapanlar yani uygulaması ile ilgileneneler. İkinciler genelde İngilizce bilen; işletme, matematik, mühendislik mezunu insanlardır. Hukukçular uygulama boyutunda çok fazla görev almazlar. Sigortacılık dendiğinde bu ikili ayrım göz önüne alınmalı. Yasal düzenlemelerde de bu ayrım mevcuttur.

Sigortacılık kanunu – Bankacılık kanunundan özenilerek, bunun bir sektör olması nedeni ile çıkarılmış. Sigortacılık kanununda sigorta şirketlerinin kurulması, organizasyonu, çalışanları, yardımcı olarak kullanılacak broker, acenta vs.lerin koşulları, sigorta şirketlerinin mali yapıları…gibi teknik konular düzenlenir.

Sigortacılık kanunu teknik dedik ama tamamen de hukuk dışı değil. Kesin bir ayrım yok. Mesela m.11 sigorta sözleşmelerine ilişkin bir hüküm.

Sigorta Genel Şartları – Hazine müsteşarlığınca çıkartılır. Her sigorta türü için genel şartlar vardır. Uygulamada sigorta sözleşmelerinin akdedilmesinde faydalanılacak, temel oluşturacak ve genel çerçeve verecek koşulları (clause) içerir. Bu şartlar; sistematik olarak, kapsam olarak ve belli hükümler çerçevesinde birbirlerine benzerler. Farklılık sigortanın türü, kapsamı, konusu ve güvence kapsamına alınıp alınmayan riskler konularında mevcut elbette. Diğer hususlar temelde paralel. Hazine müsteşarlığı ya da sigortacılık kurumu web sitelerinden bu şartlara ulaşmak mümkün.

Ticaret Kanunu m.1401 – 1520 arası sigorta hukuku kitabı.

Sigorta Kavramı

Güvence altına alma ve koruma fonksiyonu içerir. Elektrik sigortası da mesela düzensizlikleri dengeye sokan bir mekanizmadır. Hukuki anlamda sigorta denince ne anlaşılmalı? Dersin kapsamı bu.

Sigorta hukukunun 2 boyutu var dedik. Biri sigorta sözleşmeleri hukuku ki Almanya gibi bazı ülkelerde özel kanunla düzenlenmiştir ve adı Sigorta Sözleşmeleri Kanunudur. Bunun dışındaki organizasyon ve denetim boyutu ise sigortacılık kanunu vb. İle düzenlenir.

Bizde ise 6102 SK ticaret kanununda (cümle tamamlanmadı) … ETK 1950’de çıkmıştır, Hirsch dir hazırlayıcısı aynı zamanda FSEK de onun eseridir. Pratik

Hukukta Metod adlı kitabı okunmalıdır. Karayalçın Hirsch’in asistanıdır ve aynı konuda (metod kitabı) kitabı vardır.

6102 sayılı TTK bir komisyonca hazırlandı. Bizim hoca komisyonda çalışmış.

Sigorta hukuki anlamda bakıldığında tipik bir sözleşmedir. M.1401’de bu sözleşme tanımlanmıştır.

A) Sigorta sözleşmesi

I – Temel kavramlar

1. Tanım

MADDE 1401- (1) Sigorta sözleşmesi, sigortacının bir prim karşılığında, kişinin para ile ölçülebilir bir menfaatini zarara uğratan tehlikenin, rizikonun, meydana gelmesi hâlinde bunu tazmin etmeyi ya da bir veya birkaç kişinin hayat süreleri sebebiyle ya da hayatlarında gerçekleşen bazı olaylar dolayısıyla bir para ödemeyi veya diğer edimlerde bulunmayı yükümlendiği sözleşmedir.

(2) Ruhsatsız bir şirket ile onun bu durumunu bilerek yapılan sigorta sözleşmeleri hakkında Türk Borçlar Kanununun 604 ve 605 inci maddeleri uygulanır. Türkiye’de yerleşik olmayan sigorta şirketleriyle kurulan sigorta sözleşmelerinde bu hüküm uygulanmaz.

Mal varlığımızın ve can varlığımızın çeşitli tehlikelere ve risklere maruz kalması riski mevcuttur. Bu riske karşı farklı tavırlar sergilenebilir. Bunlardan biri hiç bir şey yapmamaktır. Tarihsel olarak ilk tepki budur. Başa gelen çekilir yaklaşımıdır bu. Kimileri ise kenara para ayırır, fon açar, eskiler yastık altında altın-kefen parası vs biriktirirler. Bazı kurumlar çalışanları için yardımlaşma veya tasarruf sandıkları/fonları oluşturabiliyorlar. Maaşların belli kısmı kesiliyor ve zor durumda kalınırsa bu fonlardan yardımda bulunuluyor.

Bu önlemler zamanla anlaşılmış ki tam anlamı ile karşılaşılan rizikoları karşılamakta yeterli değil. Onun üzerine tehlikenin/riskin başka kişilere yüklenmesi aşamasına geçiliyor. Riskin dağıtılması kavramı keşfediliyor. Köylerde mesela imece usulü vardır. Belli iş için birleşilir. Herkesin işi sırayla hep beraber görülür. Bunun çağdaşlaşmış görüntüsü; aynı tehlikelere maruz kalacak kişilerin bir araya gelmesi ve aralarında ‘risk topluluğu’ oluşturması ve içerinden herhangi birisine gelecek bir tehlike ve bunun sonucunda ortaya çıkacak zararın, topluluktaki herkes tarafından birlikte karşılanması. Daha sonra bunu pro yapan şirketler yani sigorta şirketleri ortaya çıktı. Sigorta şirketlerinin temelde yaptığı aynı riske sahip kişilerden bir risk topluluğu oluşturmak (mesela arabası olanlar, kredi alanlar, evi olanlar) ve herhangi birinin zarara uğraması halinde bu riski topluluktaki üyelere dağıtmak. – riskin dağıtılması.

Her hukuk alanının kendine has bir terminolojisi var. Dolayısı ile her hukuk alanının kendi kavramları var. Sigorta hukukunun da öyle. Sigorta hukuku terminolojisi ya da sigortacılık terimleri mevcut. Uygulamada ve kanunda farklı olabiliyorlar birbirlerinden. Bunlara değinilecek yeri geldikçe.

Riziko topluluğu ve riskin dağıtılması sigorta hukukunun kavramlarından. Sigorta şirketlerinin özde yaptığı iş bu. Sigorta sözleşmesi akdederek sizi belli bir risk topluluğuna dahil eder ve o toplulukta sizin ödediğin primlerle, riske maruz kalan kişilerin zararlarını karşılar. Zarar tamamen karşılanır çünkü sigortacılık teknik boyutunda matematik, istatistik gibi bilimler kullanılıyor. Hesaplamalar neticesinde sigorta şirketleri zarar etmeden topluluktaki herkesin zararını karşılayacak bir işleyişe sahip olur.

Sigorta hukukunda risk veya riziko kavramının önemi büyüktür. Kanundaki m.1401 tanımı hem zarar hem can sigortalarını kapsar.

  • Zarar sigortaları
    • Mal sigortaları
    • Sorumluluk sigortaları
  • Can sigortaları
    • Hayat
    • Kaza
    • Hastalık ve sağlık

Zarar sigortaları mal varlığını, can sigortaları ise can varlığını güvence altına alır. Mal varlığının aktif kısmını mal sigortaları, pasif kısmını ise sorumluluk sigortaları güvence altına alır.

Bu ana iki sigorta türü arasında belli farklılıklar var. Yeri geldikçe değinilecek. Zarar sigortaları açısından kanun koyucu tehlike/riziko kavramını kullanırken, can sigortaları açısından ise olay kavramını kullanmaktadır.

Zarara Sigortasında; rizikonun gerçekleşmesi ve bunun sonucunda oluşan zararın sigortacı tarafından sigorta tazminatı ile karşılanması söz konusudur. Can Sigortasında; bir olay gerçekleşir ve neticesinde sigortacı sigorta bedeli öder. Burada illa ki bir tehlike bir riziko olması gerekmiyor. Ölüm bir rizikodur, hastalık ve kaza da öyle ama can sigortalarında ve özellikle hayat sigortaları kapsamında tehlike/risk/riziko olarak değerlendirilemeyecek bazı olaylar da sigorta konusu olabilir. Mesela eğitim sigortaları. Eğitimini ödediği taktirde şu kadar ödenmesi. Sigorta bedeli önceden kararlaştırılmış olur can sigortalarında, bu nedenle meblağ sigortaları da denir. Can varlığının matematiksel, istatistiksel araçlarla ya da borsa değeri veya rayiç bedel gibi araçlarla ifadesi mümkün değildir. Herkesin can varlığının kendine göre bir değeri vardır. Hayat sigortalarında güvence altına alınan şeylerden biri hayatta kalma olasılığıdır. Mesela evlilik/çeyiz sigortaları var. Evlilik risk midir tartışmalı ama genelde olumlu bir olay olarak görülür, tehlike denmesi abes kaçabilir. Bu nedenle can sigortalarında tercih edilen kavram riziko değil de olaydır.

Mal sigortaları portföy olarak da yaptıran kişi sayısı olarak da daha geniş anlamda uygulanmakta hayatımızda. Bu bağlamda riziko kavramı önemli.

Riziko Nedir?

Zarar doğurma olasılığı olan her şey tehlikelidir. Mesela trafik kazası, deprem, dolu, sel, toprak kayması, ölüm, hastalık… Sigorta hukuku açısından rizikonun teknik ve hukuki bir tanımı yapılmalıdır. Risklerin kaynakları doğa olabilir. Mesela bizde sel felaketi çok görülmektedir ama Almanya’daki gibi buna ilişkin pek sigorta yaptıran yoktur bizim ülkemizde. Elementer risk denir buna – doğa riski. Doğa riski sigortayla güvence altına alınabiliyorlar. Mesela can sigortaları ile ölüm riski güvence altına alınabiliyor. Ölüm riskinin gerçekleşmesi kesin ama nasıl sigorta konusu olur? gerçekleşmesi kesin bir risk ama ne zaman gerçekleşeceğini bilmiyoruz. Gelecekte gerçekleşme olasılığı olan riskler sigorta ile güvence altına alınır. Gerçekleşmesi imkansız risklerin sigorta ile güvence altına alınması söz konusu olmaz. Gerçekleşmesi kesin risklerinde kural olarak sigorta ile güvence altına alınması mümkün değildir. Ama ölüm gibi gerçekleşme zamanı belli olmayan kesin riskler söz konusu ise, bunlar sigorta ile güvence altına alınabilir.

Zarar sigortaları açısından para ile ölçülebilen bir menfaat söz konusu olmalı kural olarak.

Doğa risk kaynağı dedik. Bir de 3.kişiler risk kaynağıdır. Biri gelip arabanıza çarpabilir. Kendimiz kendimiz için risk kaynağı olabiliriz. Maddi davranışlar ya da yanlış kararlar söz konusu olabilir. Tek kişice yönetilen şirketlerde yönetici sigortası karşımıza çıkabilir mesela. Kötü giyinme, yanlış beslenme, yanlış ilaç kullanma da bize zarar verebilir mesela. Bu risk kategorileri ve kaynaklarından ortaya çıkacak tehlike ve risklerde sigorta açısından önemli olan gelecekte gerçekleşmesi şüpheli olan risklerin sigorta ile güvence altına alınabileceğidir.

Hastalık sigortaları yapılabiliyor, sorumluluk sigortaları yani başkasına vereceğiniz zararlar dolayısı ile sizden istenecek tazminat riski sigortalanabiliyor. Uzay riskleri zamanında imkansız riskler olarak anlatılırdı ama şu an bir kategori olarak karşımıza çıkar. Uydu yerleştirme gibi konularda yüksek bedelli sigorta sözleşmeleri akdedilebiliyor.

Moral hazard – manevi risk. Kişilerin ne de olsa sigortam var mantığı ile (mesela hızlı araba sürmesi, hastalanmayı umursamadan ayazda buz gibi kola içmesi gibi) sahip olduğu fikir ve yaptığı davranışları engelleyici sigorta müesseseleri var.

Riskin gerçekleşmesi olasılık veya ihtimal dahilinde olması gerek. Riski biz bilerek / kasten kendimiz gerçekleştiriyorsak bu güvence altına almaz. (Mesela evim eskidi zaten sigortalı, kundaklayayım da parası ile yenisini alayım fikri). Kusur ve ihmalin farklı sonuçlar var. Alkollü araç kullanma artık kasten gerçekleştirmeye denk sayılmaktadır. Mesela intihar riskine ilişkin sigorta sözleşmeleri açısından, intihar 1 yıl içinde gerçekleşirse bunu güvence altına almıyor şirketler. İleride gerçekleşirse güvenceye alıyor.

23.02.16

TTK m.1401’de sigorta sözleşmesi tanımlanmıştır. Bu tanımdan hareketle özellikle bir sözleşmenin sigorta sözleşmesi olarak nitelendirilebilmesi için aranması gereken unsurlar çıkarılabilir. Sigorta sözleşmesini diğer sözleşmelerden ayıran, olmaz ise olmaz, kümülatif unsurlar kanunda sayılmış.

  • Bir kere sözleşme olması gerekir (sözleşme unsuru). Sözleşme unsuru hemen bu dersin kapsamına girmeyen ama özünde sigorta olan sosyal güvenlik hukuku kapsamına giren sosyal sigortaları bizim dersimizin kapsamına çıkartır. Çünkü onlarda sigortalılığı doğuran taraflar arası karşılıklı, birbirine uygun irade açıklaması ile kurulan bir sözleşme değil, yasadan kaynaklanan bir durum. İşçi statüsü kazandığınızda ya da memur statüsü kazandığınızda bu size otomatik olarak bir güvence sağlıyor. Bu bizim konumuz dışı. Biz özel sigortalarla ilgileniyoruz. Bu ikisinin ayrımını yaparken güvence altına alınan riskler açısından karşılaştırma yapılırdı önceden derslerde. Emeklilik gibi sosyal riskler sosyal sigortalarda yer alır, özel sigortalarda daha az sosyal olan, bireysel riskler var diye ayrım yapılırdı. Ama sigorta hukukundaki yaşanan gelişmeler riskler bakımından sosyal ve özel sigorta ayrımını adeta ortadan kaldırdı. Çünkü bakıldığında artık özel sigortalar kapsamında da emeklilik riski kapsama alınabiliyor. Özel emeklilik sigorta şirketleri bile kuruldu. İşsizlik riski de sözleşmelerde şartlar eklenerek özel sigortalarda bulunabiliyor. Yani sosyal ve özel sigorta farkı artık sadece kaynakta: biri kanun biri sözleşme kaynaklı.
  • Taraflar: sigorta şirketi ve sigorta ettiren
  • Sigorta pirimi yahut uygulamadaki adı sigorta ücreti var olmalı.
  • Sigorta menfaati
  • Tehlike / rizikonun varlığı veya olayın varlığı
  • Sigorta bedeli veya tazminatı

Sigorta ettiren yani sigortalı ve lehtar kavramları bilinmeli. Bunlar kimdir? Sigorta ettiren, sigorta şirketi ile sigorta sözleşmesini akdeden yani imzalayan kişidir. Aradaki sözleşme tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Sigortalı ve lehtar sigorta sözleşmesinin ilgilileri başlığı altında yer alırlar. Neden ilgililer? Çünkü bunlar sigorta sözleşmesinin tarafı değildir. Sigorta sözleşmesinin tarafı olmamalarına rağmen yani hukuki anlamda 3.kişi statüsünde olmalarına rağmen; değişik hükümlerde bu kişilere değinilir, bunlar açısından da hukuki sonuçlar doğar. Sigortalı, menfaati sigorta ile güvence altına alınan kişidir. Hayat sigortalarında bu kişi hayatı üzerine sigorta ettirilen kişi olarak, riskin şahsında gerçekleşeceği kişi olduğunu belirtmek için riziko şahsı olarak adlandırılır. Kanunda riziko şahsı terimi yoktur, doktrinde vardır. Tazminat sigortalarındaki sigortalı menfaati güvence altına alınan kişi iken hayat sigortalarında bu hayatı üzerine sigorta akdedilen kişidir. Lehtar can sigortalarında karşımıza çıkar. Olay ya da risk gerçekleştiğinde sigortacından sigorta bedelini talep etme hakkına sahip olan kişidir.

Sigorta sözleşmelerinde bu her üç kavram tek bir kişide birleşebileceği gibi her üçü farklı bir kişi olarak karşımıza çıkabilir. Örn: Hayat sigortaları. Hoca kendi hayatı üzerine, hayatta kalma olaslığına göre mesela 10 yıl içinde ölmezse diye bir sigorta sözleşmesi akdetmiş. Sözleşme tarafı hoca, yani sigorta ettiren. Hayatı üzerine sigorta akdettiren kişi yani sigortalı da hoca. Olay meydana geldiğinde yani 10 yıl sonra hala ölmemişse sigortacıdan sigorta bedelini talep edecek olan kişi de yani lehtar da hoca. Başka örnek: Hoca X sigorta şirketine gidip, annesinin hayatı üzerine 10 yıllık ölüm riskine karşı, öldüğü taktirde sigorta bedelinin oğluna ödenmesini istiyor. Böyle bir sözleşme akdediyor. Sözleşme tarafı, akit olan hoca. Yani sigorta ettiren hoca. Sigortalı yani riziko şahsı hocanın annesi. Lehtar ise hocanın oğlu çünkü olay meydana geldiğinde sigorta bedelini talep edecek kişi.

Her somut olayda sigorta ettiren, sigortalı ve lehtar tespit edilmeli. Kanundaki hükümler ağırlıklı olarak sigorta ettiren açısından düzenlenmiştir. Haklar, borçlar, yükümlülükler hep sigorta ettiren ağırlıklı. Ama sigorta ilişkisi içine ilgili olarak da diğer kişiler katılabilir. Yeni TTK ile giren bir düzenleme var: m.1412. Bu madde yokken görüş aykırılıkları oluyordu. Mesela ihbar yükümlülüğü vardı sigorta ettirenin, sigortalı da bunu yapmalı mı vs. tartışılıyordu. M.1412 sigorta ettiren dışındakiler der. Bundan kast edilen sigortalı ve lehtardır. TTK’nın diğer kanunlarda olmayan bir özelliği: Kenar başlıkları metne dahildir. Bunun önemi, özelliği ne? Bir hükmü okurken, anlarken, yorumlarken kenar başlıklarından da yararlanırız tıpkı normun esas metni imiş gibi. M.1412 okundu.

7. Sigorta ettiren dışındakilerin bilgisi ve davranışı

MADDE 1412- (1) Kanunda sigorta ettirenin bilgisine ve davranışına hukuki sonuç bağlanan durumlarda, sigortadan haberi olması şartı ile sigortalının, temsilci söz konusu ise temsilcinin, can sigortalarında da lehtarın bilgisi ve davranışı da dikkate alınır.

Kanunda hep sigorta ettiren kavramı kullanılıyor. Ama m.1412 diyor ki kanunda sigorta ettiren kavramı kullanıldığı her yerde lehtar ve sigortalı da kapsama alınır, onlardan da bahsedilir aslında.

Bir de sigorta ettirenin temsilcisi vardır. Sigorta sözleşmeleri doğrudan menfaatini güvenceye aldıran kişice akdedilebileceği gibi temsilci aracılığı ile de akdedilebilir.

Unsurlardan birine sigorta şirketi ya da sigortacı dedik. Sigorta şirketleri hukuki yapılanma bakımından iki türde karşımıza çıkabiliyorlar, Sigortacılık Kanununda düzenlenmiş. Sigorta şirketleri ya AŞ olmalı ya da kooperatif. Eskiden kooperatif şeklindeki sigorta şirketlerine örnek yoktu. 1991’de vardı sadece, sonradan örneği kalmamıştı. Tüm şirketler AŞ idiler. Son bir iki yıldır kooperatif şeklinde kurulan örnekler de var. AŞ, ticaret kanunun şirketler kitabında düzenlenmiş şirketler. Bazı teknik koşullar sermaye açısından vs. Sigortacılık Kanununda var. Sigorta şirketleri AŞ de olsalar, kooperatif de olsalar neticede ticaret şirketleridir yani tüzel kişi tacirdir. Dolayısı ile tacir olmaya bağlanan tüm hüküm ve sonuçlar sigorta şirketleri açısından geçerlidir. Basiretli iş adamı gibi davranma yükümlülüğü, defter tutma yükümlülüğü, temerrüt ve rücunun şekil şartları gibi tacirlere ilişkin tüm hükümler sigorta şirketlerine de uygulanır.

2. Karşılıklı sigorta

MADDE 1402- (1) Birden çok kişinin birleşerek, içlerinden herhangi birinin, belli bir rizikonun gerçekleşmesi durumunda doğacak zararlarını tazmin etmeyi borçlanmaları karşılıklı sigortadır. Karşılıklı sigorta faaliyeti ancak kooperatif şirket şeklinde yürütülebilir.

Koop. Esasına göre çalışan sigorta şirketleri karşılıklı sigorta yaparlar. Buna mütüel sigorta da denir. M.1402 okundu. Bu madde ile bağlantılı olarak Sigortacılık Kanunu m.3’e de bakmalıyız. Karşılıklı sigorta şirketinin kurulması için en az 200 kişi olmalıdır diyor m.3. Karşılıklı sigorta şirketlerinde sigorta şirketi ve sigorta ettiren ayrımı ortadan kalkar. Çünkü kişiler aynı risklere maruz kalma tehlikesine sahip. Bunlar bir araya gelip bir kooperatif kuruyorlar. Kendileri kuruyorlar, üyeleri kendileri ve diyorlar ki içimizden biri bir zarara uğradığında biz bu zararı karşılayacağız. Böyle bir yapılanmaya kooperatif uygun görülmüş. Kooperatif, kooperatifler kanununa göre…. cümle yarım… Yargıtay kooperatiflerin tacir olmadığına ilişkin bir karar verdi ve hocaya göre bu İBK konusu olabilir ileride. Her ne kadar TTK şirkettir dese de Yargıtay tacir değildir dedi. Kooperatif ticaret şirketlerinden biraz farklı. Bu nedenle şahıs-sermaye şirketleri ayrımına tabii değil. Pasif anlamda, negatif anlamda bir ekonomik amaç var. Yani kar elde etme gibi bir pozitif anlamda eko amaç yok ama zararı engelleme amacı gibi negatif amaç var. Geliri paylaşma var, giriş çıkış çok kolay, değişken sermayesi var. Gibi gibi. Atipik bir yapı. Bu nedenle böylesine değişik bir sigorta yapılanmasına uygun. Her üye aidat gibi bir şey ödüyor düzenli olarak. Çiftçiler, seracılar vs. böyle bir yapılanmaya gidebilir. Giriş çıkış serbest, değişken sermaye var dedik. Yıllık topluyorlar diyelim, para arttı, zarar toplanan kadar olmadı, üyelere geri iade edilebiliyor. Hoca: Bizde 200 çok fazla bir sayı olduğu için çok tercih edilmiyor ama yabancı ülkelerde yaygın bir uygulama bu.

Sigorta şirketi ile sigorta ettiren arasında akdedilen sözleşme: sigorta sözleşmesi. Sigortanın teknik, matematiksel boyutu var dedik. Sigorta edilebilirlik, sigortaya değerlik gibi bir teknik kavram var. Sigorta şirketleri bakıyor sigorta edilebilir bir risk var mı? Yüzdeler, istatistikler, gerçekleşirse risk çıkabilecek zarar vs. hesaplanıyor. Sigorta şirketleri sigorta ettirenlerden bir risk topluluğu oluşturup bu riski dağıtır. Pirim karşılığında sigorta ettirene güvence sağlıyor ve riski taşıma yükümlülüğü altına giriyor. Şirket kendi riskini reasürans sözleşmesi ile tekrar reasürans şirketlerine devreder. Yeniden sigorta sözleşmesidir bunun diğer adı. Reasürans şirketleri ağırlıklı olarak yurt dışında bulunan belli bir iki şirkettir. Burada iki sözleşme var: 1) sigorta ettiren ile sigorta şirketi 2) Reassürans şirketi ve sigorta şirketi.

Reasürans edilebilme kavramı çıktı. Reasüans edilebiliyorsa yani sigorta şirketleri kendini garantiye alabiliyorsa, pirimi ödenebildiği sürece her risk sigortalanabilir – böyle bir mantık oluştu.

3. Reasürans

MADDE 1403- (1) Sigortacı, sigorta ettiği menfaati, dilediği şartlarla, tekrar sigorta ettirebilir.

(2) Reasürans, sigortacının, sigorta ettirene karşı borç ve yükümlülüklerini ortadan kaldırmaz; sigorta ettirene, tekrar sigorta yapana karşı, doğrudan dava açmak ve istemde bulunma haklarını vermez.

Zorunlu deprem sigortası zamanında, her şey hazırdı ama bir türlü uygulamaya alınamadı. Deprem riski felaket risklerinden ve çok nadir gerçekleşiyor, trafik kazası gibi değil. Ama gerçekleştiği anda ortaya çıkardığı zarar büyük. DASK çatısı altında özel bir yapılanma oldu ama sigorta şirketleri bu riski reasüre etmek istedi. Ne zaman ki bunu yapacak yabancı bir reasüre şirketi bulundu, o zaman uygulanmaya başlandı.

M1403/f.2: Bu iki sözleşme birbirinden bağımsız. Sigorta şirketi reasürans sözleşmesi akdetse, bu sigorta ettiren ve sigorta şirketi arası sözleşmeye ilişkin bir hak sağlamaz. Sigorta ettirenin reasürans sözleşmesi ile bağlantı içinde değildir. Mantıklı bir fıkra.

Unsurlar açısından sigorta şirketi veya sigortacı ile ilgili bilinmesi gereken hususlar bunlardı. Sigorta ettiren açısından bakalım. Bunlar gerçek veya tüzel kişiler olabilir, zarar sigortaları açısından tabii ki. Hayat sigortalarında riziko şahsı gerçek kişi olmak zorunda, tek sınırlama bu. Sigorta sözleşmesi için genel MK ehliyet hükümleri uygulanır.

Bir başka unsu da pirim. Pirime ilişkin genel hükümler kapsamında sigorta ettirenin yükümlülükleri m.1430-34 arası düzenleme var. Pirim ödeme borcu nasıl ödenir, nerede ödenir, ödenmezse ne olur bu hükümlerde.

Para ile ölçülebilir bir menfaatin sigortalanması gerekir. Para ile ölçülemeyen bir menfaat sigortayla güvence altına alınamaz. Bunun bir hesap kitap işi olduğunu söylemiştik. Pirimler vs. hesaplamalarla tespit edilir. Manevi değeri çok yüksek olan şeyler, kişilik hakları, isim üzerindeki haklar, şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar sigorta ile güvence altına alınamaz.

Menfaat unsuru da sigorta sözleşmesinin zorunlu unsurudur ve bu tarihsel bir gelişimin sonucunda olmuştur. Sigorta mal sigortaları, denizcilik veya yangın sigortaları ile başlamıştır tarihte. Mal sigortalarında sigorta ile güvence altına alınan şeyin mal olduğu fikri hakim idi en başlarda. Fakat zamanla görüldü ki bir mal dolayısı ile aslında bu malın üzerinde sahip oldukları haklar dolayısı ile birden fazla kişi menfaat sahibi olarak karşımıza çıkabiliyor. Mesela siz evinizin mülkiyetine sahipsiniz ve bunu bir başkasına kiraya verdiniz. O evin sağlam, hasarsız olmasında kiracının da menfaati var, kiralayan yani ev sahibi olarak sizin de menfaatiniz var. Mesela ipotek tesisi söz konusu olabilir. Bankadan kredi aldınız ve eviniz üzerinde banka lehine ipotek tesis ettiniz. Siz ipotek verensiniz, banka da ipotek alan. Bankanın evinizin sağlam olmasında menfaati var çünkü borcunuzu ödemezseniz banka ipoteği paraya çevirecek yani evi sattıracak ve oradan alacağını tahsil edecek. Onun da menfaati var. Bu sebeple sigorta ile güvence altına alınan bizzat mal değil, mal dolayısı ile menfaattir. Bu gelişme ile ancak bir mal üzerinde birden fazla sigorta sözleşmesi akdedilmesi yolu açılmıştır. Para ile ölçülebilir farklı menfaatleri olanlar bunları sigorta ile güvence altına alabilirler. Örn: Mal sigortalarına ilişkin hükümler kapsamında m.1456 ve 1457’de farklı haklara sahip olunmasına ilişkin (ipotek, hapis hakkı gibi) düzenlemeler mevcut. Menfaat kavramı mal sigortalarında önem taşır. Çifte sigortalanma ile ilgili bir yasak var. İleride bu anlatılırken menfaat kavramını bilmemiz önemli olacak. Mesela evinizi üç farklı şirkete yangın riskine ilişkin olarak ayrı ayrı sigorta ettiremezsiniz. Ama mesela siz yangın riskine karşı sigorta sözleşmesi akdedebilirsiniz, kiracı da sorumluluk sigortası akdedip komşu evlere yangın sıçrar ise ödeyeceği tazminatı sigorta ettirebilir. Menfaatler farklı olduğu için başka sigorta sözleşmelerine konu olabilir. Çünkü sigorta ile güvence altına alınan mal değil, menfaattir.

Tazminat ve sigorta bedeli kavramları var. Buna sigortacının tazminat borcu ödeme başlığı altında TTK m.1427-29 anlatılırken, bu konuya değinilecek.

Sigortacılık yapmak için AŞ olmak yetmez, bu işi yapmak için ruhsatname alınmalı. Ruhsatnamesi olmayan şirketler ile yapılan sözleşmeler için m.1401/f.2 der ki kumar ve bahis borcu niteliğindedir – yani eksik borç.

Geleceğe dönük olasılıklar söz konusu olsa da kumar ve bahisten farklıdır sigortacılık. Kumar ve bahiste ya kazanma vardır ya kaybetme, bunlar sigorta ile güvence altına alınabilecek riskler değildirler. Sigorta ile güvence altına alınan menfaatlerde, belli bir şeyin gerçekleşmesi söz konusu olursa güvence altına alma durumu vardır.

Unsurları bitirdik. Sözleşme unsurunu ayrıntılı inceliyoruz şimdi.

4. Geçerli olmayan sigorta

MADDE 1404- (1) Sigorta ettirenin veya sigortalının, kanunun emredici hükümlerine, ahlâka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı bir fiilinden doğabilecek bir zararını teminat altına almak amacıyla sigorta yapılamaz.

Temel ilkemiz sözleşme serbestisi. İstediğiniz sigorta şirketi ile istediğiniz sigorta sözleşmesini akdedebilirsiniz. Ama serbestinin de sınır var TBK’da. Kanunun emredici hükmüne, kamu düzenine, genel ahlaka, kişilik haklarına aykırı olmayacak. TBK’daki butlan sebepleri yani. TTK bu genel hükmüm aynısını m.1404 aracılığı ile sigorta ilişkilerine de yansıtmıştır. Böyle sigorta sözleşmeleri akdedilemez, akdedilse bile herhangi bir tazminat bu sözleşme kapsamında ödenmez.

Örn: Hayali ihracat diye bir şey vardı. Eski TTK’da da m.1404’e benzer hüküm vardı. Yargıtay bu kanuna aykırılıktır, buna dayalı tazminat talep edilemez dedi.

Örn: Fototkopi dükkanı var. Su basıyor mağazayı ve ders notlarının hasara uğraması nedeni ile sigorta şirketinden tazminat istiyor ama yaptığı not satma işi zaten hukuka aykırı, telif hakları vs. nedeni ile. Bu sebeple sigorta tazminatı ödenmez.

Sigorta sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Sinallagmatiktir yani. Tarafların birbirine uygun irade beyanları ile kurulur. Herhangi bir geçerlilik şekline tabii tutulmamıştır. Her şekilde yapılabilir.

 

Sigortacı, Sigorta ettiren

Sigorta ettirenin esas boru pirim ödemektir. Sigortacının borcu ise rizikoyu taşımaktır. Sigorta tazminatı ödemek dersek yanlış olur. Bu tazminat ancak risk gerçekleştiğinde ödenecektir. Sigortacı pirim karşılığında rizikoyu üstlenme borcu altına girer. Bunun neticesinde artık sigorta ettiren daha rahat başını yastığa koyar çünkü riski attı sigortacı üzerine. TTK m.1421-1422 rizikoyu taşıma yükümlülüğünü düzenler.

Karşılıklı birbirine uygun irade beyanları olmalı dedik. Uygulamada nasıl gerçekleşiyor peki sigorta sözleşmeleri? Teklifname adı verilen bir belge sigortacı tarafından sigorta ettirene verilir. Bu teklifnamede bir takım bilgiler olabilir, sigorta ettirenden istenen bilgiler olabilir. Bu bilgiler yazılır ve sigortacıya verilir. Ardından akdedilme yani imzalama aşamasına geçilir. İnternette de yapılabilir, güvenli elektronik imza ile de yapılabilir.

Teklifnameler boş olabilir. Sigortacının boş bir teklifname vermesi sigorta ettirene ne anlama gelir? Bu hukuken icaba davettir. Sigorta ettiren bilgileri verdi ve sigortacıya verdi ise bu icaptır. Ve sigortacıdan gelen kabul dür. Her sözleşme gibi sigorta sözleşmesi de icap ve kabul ile kurulur. Bu sıralama şart olmasa da genelde böyledir. Ya da siz sigorta sözleşmesi yapmak istediğinizi sigortacıya sözlü bildirimde bulunduğunuzda, gerekli bilgileri verdiğinizde size bu sefer dolu bir teklifname gönderir. Bu icap olur. Siz onaylarsanız kabul olur ve sözleşme kurulur.

Sözleşmenin yapılması sırasında susmaya değinelim.

II – Hükümler

1. Sözleşmenin yapılması sırasında susma

MADDE 1405- (1) Sigortacı ile sigorta sözleşmesi yapmak isteyen kişinin, sözleşmenin yapılması için verdiği teklifname, teklifname tarihinden itibaren otuz gün içinde reddedilmemişse sigorta sözleşmesi kurulmuş sayılır.

(2) Teklifnamenin verilmesi sırasında yapılmış ödemeler, sözleşmenin yapılmasından sonra prim olarak kabul edilir veya ilk prime sayılır. Bu ödemeler, sözleşme yapılmadığı takdirde, kesinti yapılmadan, faiziyle birlikte geri verilir.

(3) 1483 üncü madde hükmü saklıdır.

Pirimin fiilen ödenmeisne kanun koyucu sigortacının sorumluluğunun başlaması hukuki fonksiyonunu yüklemiştir. Sigortacının tazminat ödeme borcu ilk pirimin ödenmesi ile başlar, akdin kurulması ile değil yani daha sonra başlar. Uygulamada sigortacı teklifnameyi doldurdu, diğer taraf kabul etti yolladı ama sigortacıdan ses yok. Sigorta ettiren zannediyor ki kendisi güvence altında. Masraf ödemiş ama pirim ödememiş sigorta ettiren. Zarar meydana gelince siz tazminat talep ettiğinizde sigorta şirketi ya sözleşme kurulmadı ya da siz prim ödemediniz diye karşı çıkıyor, tazminat ödemiyordu. Bu nedenle m.1405 getirildi. Normalde hukukta susmaya böyle bir sonuç bağlanmaz. 30 gün içinde teklifnameye susmuş ise sigorta şirketi, açıkça reddetmemişse artık bu sözleşme kanunen akdedilmiş sayılır. Sigorta hukukunda bunun gibi hükümlerle sigorta ettireni korumaya yönelik bir yaklaşım söz konusudur. Sigorta sözleşmelerinde yorum konusu gündeme geldiğinde de bu ilke mutlaka göz önünde bulundurulmalı. Sigorta sözleşmesi ile ilgili bir hüküm yorumlanırken sigorta ettiren lehine yorum ilkesi geçerlidir. Sigorta şirketi mali açıdan güçlü ve uzman çalıştıran şirketler, sigorta ettiren ise normal bir vatandaş ve nispeten mali açıdan daha güçsüz. Tüketicinin korunması hakkındaki kanunda sigorta ettirenin de tüketici sayılması da sigorta ettiren lehine yorum esasına uygun bir yaklaşımdır.

m.1405/f.2 okundu. Sözleşmenin kurulmuş sayılması ile sigortacının sorumluluğunun başlaması farklı zamanlardır, ikincisi prim ile başlar demiştik. f.2 bunu bahane sunan sigortacının susma sonrası tazminat ödemiyorum yine de demesini engellemek için getirilmiştir. Masraf adı altında ister faks parası densin ister başka bir şey, yapılan tüm ödemeler prim sayılır. Bu da demektir ki sigortacının tazminat ödeme sorumluluğu da başlar.

m.1483 saklı tutulmuş 1405’de. Zorunlu sorumluluk sigortalarına ilişkin bir zorunluluk getiren düzenleme var. Sözleşme serbestisine bir istisna bu.

MADDE 1483- (1) Sigortacılar, diğer kanunlardaki hükümler saklı kalmak üzere, faaliyet gösterdikleri dalların kapsamında bulunan zorunlu sigortaları yapmaktan kaçınamazlar.

25.02.2015

Temsil

m.1406 ve 1407 de yer alır. Temsilin türlerine bakarsak doğrudan ve dolaylı temsil. M.1406 daki temsil doğrudan temsildir. Bu temsil yetkisi kanuni bir temsil yetkisi olabilir veya biz birisine temsil yetkisi verebiliriz. Kanundan doğan temsil tüzel kişiler açısından karşımıza çıkabilir. Mesela taşımacılık işi yapan bir Aş araçlarına ilişkin bir sigorta yapmak istiyor. Anonim Şirketi kural olarak YK ile temsil edilirler. YK üyeleri temsil ederler. Kural olarak AŞ’lerde bir de çift imza kuralı geçerlidir. Temsil yetkisini haiz iki YK üyesi o AŞ adına sigorta şirketi ile sözleşme akdedebilir, kendi şirketlerini temsilen.

Normal borçlar hukuku anlamında vekalet sözleşmesi ile de temsil yetkisi vererek de sigorta sözleşmesi akdedilebilir. Bu halde sigorta ettiren doğrudan temsilde temsil edilendir. Temsilcinin hukuki anlamda sıfatı yalnızca temsilciliktir. Sigorta ettiren sıfatı temsil olunana aittir.

Temsil yetkisi olmaması ya da yetkisiz temsil halleri var. Ya hiç temsil yetkisi yok ya da verilen yetki aşılmış olabilir. İki halde de yetkisiz temsil söz konusu olur. m.146 f.2 okundu.

2. Temsil

a) Genel olarak

MADDE 1406– (1) Bir kişi, diğer bir kişinin adına onu temsilen sigorta sözleşmesi yapabilir; temsilci yetkisiz ise ilk sigorta döneminin primlerinden sorumlu olur.

(2) Adına sigorta sözleşmesi yapılan kişi, rizikonun gerçekleşmesinden önce veya 1458 inci madde hükmü saklı kalmak üzere, riziko gerçekleşince de sözleşmeye sonradan icazet verebilir.

(3) Başkasının adına yapıldığı anlaşılmayan veya yetkisiz yapılan sözleşme, menfaati bulunması şartıyla, temsilci adına yapılmış sayılır.

Sonradan icazet verilebilir.

m.1458 sakılı tutulmuş bu madde geçmişe etkili sigortadan bahsedilir. Normalde sigorta geleceğe etkilidir. Geçmiş aslında sigorta hukukuna tamamen yabancıdır. Ancak yeni TTK’da m.1458 var. Mal sigortalarına ilişkin konularda buna ayrıca değinilecek. Bazen sigorta sözleşmesini akdederken geçerlilik süresini daha geriden başlatabilirsiniz, uluslarararası gemi taşımalarında bu özellikle kullanılıyor. Sigorta ettiren ve sigortacı tarafından biliniyor olma veya olmamaya göre farklı sonuçları var.

f.1 cümle iki okundu. Yetkisiz sözleşmesi ile sigorta sözleşmesinin akdedilmesinin önüne geçmek açısından; cezalandırıcı tazminat gibi ilk dönem sigorta ödemeleri yükümü var.

Üçüncü fıkrada okundu. Başkasının yapıldığı adına yapıldığı nasıl anlaşılmaz? Tüzel kişi adına ise işlem temsilci bir kaşe basar, ya da gerçek kişi temsil ediyorsa temsilen yazılır ya da V. yazılır yani vekaleten anlamına gelen bir ibare. Böyle ise veya yetkisiz yapılan sözleşme var ise menfaati bulunması şartı ile temsilci adına yapılmış sayılır. Bu TBK’da ayrık bir düzenlemedir ve olabildiğince sözleşmeyi ayakta tutmayı hedefler. Menfaat sigorta sözleşmesinin zorunlu unsuru olduğundan, sigorta temsilcinin menfaati varsa onun adına yapılmış sayılır, temsilci sigorta ettiren olur.

Temsilciye sigorta ettiren talimat vermiş midir? Talimata uyulmazsa ne olur?

b) Talimat bulunmaması

MADDE 1407- (1) Temsilci, sigorta ettiren tarafından, sigorta şartlarıyla ilgili herhangi bir talimat verilmemişse, sigorta sözleşmesini, sözleşmenin yapıldığı yerdeki mutat şartlara göre yapar.

Kanun lafzından anlıyoruz ki normalı talimat verilmesidir. Talimat yoksa sözleşmenin yapıldığı yerdeki mutat olağan şartlara göre yapılır. Yörenin teamülüne göre somut olaylar değerlendirilir.

m.1406’da ilk sigorta döneminin priminden sorumlu olur yetkisiz temsilci dedik. Sigorta dönemi nedir?

6. Sigorta dönemi

MADDE 1411- (1) Prim daha kısa zaman dilimlerine göre hesaplanmamış ise bu Kanuna göre sigorta dönemi bir yıldır.

Sözleşmede genel şartlarda bir saat verilir. Bu saat genelde öğlen on ikidir.

Menfaat olmazsa olmaz dedik. M.1408 menfatin yokluğunu düzenler. Menfaatin yokluğu iki aşamada karşımıza çıkabilir. Daha sözleşmenin akdedilmesi esnasında menfaat yoktur mesela evinizi yangın riskine karşı sigortalatmak için sigorta şirketi ile müzakere ediyorsunuz ama ev çoktan yıkılmış. Birinin ölüm riskine karşı hayat sözleşmesi akdedeceksiniz, sigorta şirketi yetkilisi ile konuşuyorsunuz ama kişi çoktan ölmüş. Ya da akdin kurulması sırasında menfaat vardır ama kurulduktan sonra devam ederken bu menfaat ortadan kalkabilir. Mesela eviniz var, yangın sigortası sözleşmesi imzaladınız bir yıllığına ama altıncı ayda eviniz deprem dolayısı ile yıkıldı. Ev kalmadı. Olmayan bir evin yanması da söz konusu olamayacağından menfaat kalktı, ya da evinizi sattınız ve sizin malik sıfatı ile menfaatiniz kalmadı, malik değilsiniz.

Bu iki farklı olasılıkta ne olacak. Akdin kurulması esnasında menfaat yokluğu sözleşmenin geçersizliğine neden olmalı. Böyle bir sigorta sözleşmesi akdedilemez, akdedilse dahi geçersizdir. Maddeyi okuyoruz.

3. Sigorta menfaatinin yokluğu

MADDE 1408– (1) Sigorta sözleşmesinin yapılması anında, sigortalanan menfaat mevcut değilse, sigorta sözleşmesi geçersizdir. Sözleşmenin yapıldığı anda varolan menfaat, sözleşmenin süresi içinde ortadan kalkarsa, sözleşme o anda geçersiz olur.

(2) 1470 inci madde hükmü saklıdır.

Sonradan menfaatin ortadan kalkmasına ilişkin örnek: Kredi hayat sigortası sözleşmesi. Banka size kredi veriyor ve geri ödeyebilmeniz için yaşamanızda menfaati var. ??? Bunlara kredi ile bağlantılı sigorta sözleşmeleri de deniyor üst başlık olarak. Zamanla mali durumunuz gelişti ve kredi borcunun tamamını erkenden ödediniz, kredi sözleşmesi sona erdi. Peki kredi ile bağlantılı akdedilen hayat sigortası bundan nasıl etkilenir. Yeni kanunla gelen 1408 hükmü olmadan doktrinde fikir ayrılıkları olabiliyordu. Kimisi diyordu ki etkilenmez sigorta sözleşmesi, kimisi diyordu ki sona ermelidir çünkü menfaat ortadan kalkmıştır, sözleşmenin işlem temeli çökmüştür adeta. Yeni hüküm bunu ikinci fikre göre düzenler: sigorta sözleşmesi ortadan kalkar.

1470 saklı tutulmuştur. Devir hallerinde sigorta sözleşmesi de son bulur. Aksini isterseniz bunu sözleşmede beyan etmelisiniz.

Sigortanın Kapsamı

Sigorta genel şartlarında standart bir nokta var. Bir iki maddesi sigortanın konusu ve kapsamına ayrılmıştır genel şartların. Sigorta ile güvence altına alınan risk genel olarak belirlenir. Mesela iş bu sigorta sözleşmesi yangın riskini gücvence altına almak için gerçekleştirilmiştir. Buna birincil risk sınırlaması denir. Şartlarda diğer maddelerde şu şu şu riskler kapsam dışındadır diyor: istisna şartıdır (close ları) bunlar ve ikincil risk sınırlamaları denir doktrinde.

Aşağıdakiler aksi kararlaştırılmadıkça teminat altına alnın riskler değildir, güvence kapsamında değildir: üçüncül risk sınırlaması. Biraz daha ücret ödenerek bunlar kapsama alınabilir. Taraflara kalmış.

Zarar meydana geldiğinde sigorta ettiren riskin gerçekleştiğini ve sonunda zarara uğradığını sigortacıya bildirmelidir. Mesela trafik kazası oldu. Tutanak tutup, araç pozisyonlarının fotolarını çekmek, bunları sigortacıya bildirmek. Zararım bu, risk gerçekleşti, bu zararımı karşılayın demeli. Sigorta şirketi bu riskin güvence kapsamında olup olmadığını incelemesi lazım. Ne yaparım da ödemem diye bir yol arar sigorta şirketi. İstisna close larına sokmak ister riski. Sigortacının bu riski istisna close ları kapsamına girdiğini ispat etmesi gerekir, ispat yükü kendisindedir. Sigorta ettirenin riskin sigorta kapsamına girdiğini ispat yükü yoktur. Genelde uygulamada yargı kararlarına yansıyan uyuşmazlıklar bu noktada çıkar. Şirket istisna close u kapsamındadır ben ödeme yapmam diyor, sigorta ettiren zararımı karşıla bu istisnaya girmiyor diyor.

4. Sigortanın kapsamı

MADDE 1409- (1) Sigortacı, sözleşmede öngörülen rizikonun gerçekleşmesinden doğan zarardan veya bedelden sorumludur.

(2) Sözleşmede öngörülen rizikolardan herhangi birinin veya bazılarının sigorta teminatı dışında kaldığını ispat yüküsigortacıya aittir.

Burada düzenlenen risk sınırlamaları hangisidir? Burada birincil risk sınırlaması kapsamındaki riskleri sigortacı karşılamalıdır diyor ilk fıkra.

Fıkra iki okundu. İkincil risk sınırlamasında olduğunu yani istisna kapsamında olduğunu sigortacı ispat etmeli. Sigortacılık Kanunu m.11/f.4’te de sigorta ettiren bu anlamda korunur. Sözleşmelere ilişkin nadir hükümlerdendir. Sigorta sözleşmeleri başlığını taşır. F.4 diyor ki istisna close larının, sigorta güvencesi dışında bırakılacak hususların, açıkça düzenlenmesi gerekir. Açıkça düzenleme yoksa teminat kapsamı dışındaki şeyle ilgili, bu teminat kapsamında sayılır. Sigorta ettiren lehine kanuni bir karinedir bu.

Uygulamada bir sigorta sözleşmesi akdedilirken, konusuna kapsamına veya amacına, birincil risk sınırlamasına değil dikkatleri ikincil risk sınırlamasına yani sitisna klozlarına bakmak gerekir. Hangi güvenceleri almadığımız burada yer alır. Üçüncül risk sınırlaması close ları da öyle.

Sigorta Sözleşmesinin Süresi

Genelde sözleşmede vardır. Yoksa mahkeme taraf iradeleri ve yerel tammüllere bakarak ya da somut olay koşullarına bakarak sigortanın süresini belirler. Bu süre önemli çünkü ileride göreceğiz, özellikle taraflara düşen yükümlülükler açısından önemli. Sigorta ettirenin beyan yükümü var mesela. Bunun sonuç doğurabilmesi için sigorta süresi içinde yapılması lazım gibi.

m.1412 üzerinde durmuştuk. Sigorta ettireni esas alan bir düzenleme biçimi var kanunun demiştik. Ama bu yeni hüküm ile varsa sigortalının, hayat sigortalarında lehtarın ve varsa temsilcinin davranış ve bilgileri de sigorta ettireninki gibi dikkate alınacaktır.

Sigorta Sözleşmesinin Sona Ermesine İlişkin Genel Hükümler

m.1413 -1419. Aslında kronolojik olarak ders anlatılacak demiştik. Sözleşme kurulacak, işletilecek, karşılaşılacak hukuki müesseselere bakılacak ve en son sigorta sözleşmesini sonlandıracağız demiştik. Bu sıra dikkate alınarak sona erme hükümleri daha sonra anlatılacak.

Zamanaşımı

m.1420’ye bakıyoruz. Bu 1482 ile beraber ele alınacak. İlk kez zamanaşımı bakımından sorumluluk sigortaları farklı bir düzenlemeye konu olmuştur. Eski TTK’da sorumluluk sigortaları ayrıca düzenlenmeden tüm sigorta sözleşmeleri bir zamanaşımı hükmüne tabii idi. M.1482 sorumluluk sigortaları için 10 yıllık zamanaşımı öngörmüştür. Uzun gibi görünüyor ama başka ülkelerde mesela çevre risklerinde 30 yıllık zamanaşımı var. Bunlar özellikli riskler çünkü. Hekim mesela ameliyattan sonra bir şeyler unutuyor hasta vücudunda. Bunun sonucunda bir iki ay sonra ağrılar başlıyor, durum ortaya çıkıyor. Ama çevre riskinde bir fabrika havayı ya da suyu kirlettiğinde yıllar sonra kanser vakaları ortaya çıkıyor. Anormal doğumlar oluşuyor. Çernobil nükleer santrali 1986 da patladı ama hala anormal doğumlarla karşılaşılabiliyor. Bu nedenle 10 yıl aslında uzun bir süre değil. Sigorta şirketlerinin mızırdanmasına gerek yok. Bu zararlar sonradan doğuyor, tedrici zararlar. Hocaya göre 10 yıl bile yeterli değil ama kötünün iyisi.

Genel zamanaşımı m.1420’de düzenleniyor. Sigorta sözleşmesinden doğan tüm istemler yani talepler …. madde okundu.

12. Zamanaşımı

MADDE 1420- (1) Sigorta sözleşmesinden doğan bütün istemler, alacağın muaccel olduğu tarihten başlayarak iki yıl ve 1482 nci madde hükmü saklı kalmak üzere, sigorta tazminatına ve sigorta bedeline ilişkin istemler her hâlde rizikonun gerçekleştiği tarihten itibaren altı yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.

(2) Diğer kanunlardaki hükümler saklıdır.

Sigorta tazminatı ve bedel ödemek açısından sorumluluk sigortalarına nazaran daha kısa süre var burada – 6 yıl. Diğerleri iki yıllık zamanaşımı süresine tabii. Bu ikisi için 6 yıllık zamanaşımı var. Sigorta ettireni koruyucu yaklaşım burada da mevcut.

TTK m.1421 – 1449 arasına bakalım.

Sigorta sözleşmesi kuruldu. Şimdi artık uygulanma aşaması. Bu süreç içinde her sözleşme ilişkisinde olduğu gibi taraflar açısından bir takım haklar ve yükümlükler doğar. Bir tarafın hakkı diğer tarafın yükümlülüğü. TTK bu maddelerde sigorta sözleşmesinin taraflarını oluşturan sigortacı ve sigorta ettirenin borç ve yükümlülüklerini ayrı ayrı düzenlemiştir. Haklar düzenlenmemiştir ama zaten gerek yok. Bir tarafın borcu veya yükümlülüğü diğer tarafın hakkını oluşturur.

Taraflar açısından doğacak borç ve yükümlülüklerde sadece kanun kaynak olmayabilir. Bizzat sözleşmede taraflar başka yükümlülükler düzenleyebilirler. Bunu nereden çıkartıyoruz? M.1449 Sözleşmede öngörülen yükümlülüklerin ihlali başlığını taşır. Bu maddeden çıkarırız sistematik yorumla. Yükümlülükler kanundan kaynaklanan ya da sözleşmeden kaynaklanan diye ikiye ayrılıyor.

‘Borç ve yükümlülükleri’ kavramını kullanıyor kanun. Bu ikisinin farkına bakılmalı. Borçlar Hukuku konusu bu ama burada da bir yeknesak kavram yok. Kimisi yükümlülüğü üst kavram olarak alır ve borç ve külfet diye ikiye ayırır. Burada yükümlülük külfete denk kullanılmış gibi TTK’da. Borç ise hukuki anlamda bu borcun ifası talep edilebilir, dava yolu ile istenebilir. Ama hukuki anlamda külfet söz konusu ise bunların yerine getirilmesini dava ile zorlamak mümkün değil. Külfetini yerine getiremeyen kişi bazı haklardan mahrum kalır yalnızca.

Sigorta sözleşmelerinde taraflar arası borç ve yükümlülüklerde tipik borçlar var: pirim ödeme, tazminat ödeme borcu gibi. Yerine getirilmediğinde bazı hakların kaybedileceği yükümlülükler de var: Sigorta ettirenin beyan etme yükümlülüğü gibi. Bunu yerine getiremezse sigorta ettiren tazminat alma hakkını kısmen veya tamamen kaybedebiliyor.

Sigortacı açısından:

  • Rizikoyu taşıma yükümlülüğü
  • Aydınlatma yükümlülüğü
  • Sigorta poliçesi verme y.
  • Giderleri ödeme borcu
  • Tazminat ödeme borcu

Sigorta ettiren açısından – m.1430 vd:

  • Pirim ödeme borcu
  • Beyan yükümlülüğü
    • Akdin kurulması
    • Akdin süresi
    • Riskin gerçekleşmesi
  • Bilgi verme yükümlülüğü
  • Araştırma yapma ve zararı azaltma y.
  • Sigortacının rücu haklarını koruma y.

III – Tarafların borç ve yükümlülükleri

1. Sigortacının borç ve yükümlülükleri

a) Rizikoyu taşıma yükümlülüğü

aa) Genel olarak

MADDE 1421- (1) Aksine sözleşme yoksa, sigortacının sorumluluğu primin veya ilk taksidinin ödenmesi ile başlar; kara ve denizde eşya taşıma işlerine ilişkin sigortalarda, sigortacı, sözleşmenin yapılmasıyla sorumlu olur.

(2) 1430 uncu madde hükmü saklıdır.

Riskin yüklenilmesi ??? sigortacının tazminat ödeme yükümlülüğü başlangıcı sözleşmenin başlangıcından farklıdır. Madde 1421 okundu. Sigortacının sorumluluğu primin veya ilk taksitinin ödenmesi ile başlar der. Bu sorumluluk tazminat ödeme sorumluluğudur. Akdin kurulması ayrı, sigortacının tazminat ödeme sorumluluğunun doğması ayrı. Aksi kararlaştırılabilir. Sözleşme kurulduğu anda sigortacının sorumluluğu başlar denebilir ya da 3. primden sonra başlar denebilir.

m.1452 koruyucu hükümleri içerir. Bunlar 3 yerde karşımıza çıkar m.1452’de yani genel hükümlerde, 1486 zarar sigortalarında, 1520 can sigortalarında karşımıza çıkar. Koruyucu hükümlerdir bunların başlığı. Kanun koyucu en başta sigorta sözleşmesine ilişkin hükümleri 3 kategoriye ayırır. M.1452’den bakalım. Şu şu şu hükümlere aykırı sözleşmeler geçersizdir diyor sözleşmenin tamamı geçersizdir diyor. İkinci kategorideki aykırılıklarda sözleşme ayakta ama aykırı sözleşme şartı geçersiz. Üçüncü kategoride ise sigorta ettiren, sigortalı veya lehtar aleyhine değiştirme yasaklanıyor, değişim olursa bu kanun hükümleri uygulanır diyor. Sözleşme şartlarını bu bağlamda değerlendireceğiz. M.1421. maddeye bakalım. Burada aksine kararlaştırma yapılırsa bu koruyucu hükümler açısından hangi kategoriye düşer bakmamız şarttır. 1452/f.3 uyarınca 3. Kategoridedir. Sigortacı, sigorta ettiren veya lehtar aleyhine aksine sözleşme yapılırsa, sözleşme maddesi değil kanun maddesi uygulanır. Bu halde ilk primin ödenmesinden sonra sorumluluk başlar. O zaman yukarıdaki örnekte 3.primden sonra bu sorumluluğunun başlaması düzenlenemez. Sadece sigorta ettirenin, sigortalının veya lehtarın lehine olarak aksine sözleşme yapılabilir.

01.03.2016

1421 vd.’da borç ve yükümlülükler düzenlenmiştir. Hukuki açıdan bazılarının tamamen teknik anlamda borç olduğunu bazılarının külfet olduğun söyledik. TTK külfet yerine yükümlülük kavramını kullanır. Bu konuda doktrinde kavram yeknesaklığı yok.

Sigortacının borç ve yükümlülüklerinin başlığında özellikle prim ödeme borcu karşılığında rizikoyu taşıma yükümlülüğü karşımıza çıkar. Bu yükümlülük karşısında sigortacı prim almaya hak kazanır. Bu sözleşmenin akdedilmesi ile doğan bir yükümlülük. Ayrıca riziko gerçekleşirse sigortacının tazminat ödeme yükümlülüğü doğar – 1427 vd. Sigortacının sorumluluğunun başlangıcı demek tazminat ödeme sorumluluğunun başlangıcı demek. Bu da TTK’ya göre pirimin ya da taksitli ise ilk pirimin ödenmesi ile başlar. Sözleşmede aksi kararlaştırılabilir. Ama bu aksine sözleşmenin içeriği koruyucu hükümlerle somutlaşır. Koruyucu hükümlerde 3 kategori var ve 1421.madde 3.kategoriye girer. Sigorta ettiren aleyhine aksine sözleşme yapılamaz. Aksine sözleşme yapılabilir ama bu sigorta ettirenin lehine olması gerekir.

Karada ve denizde mal taşıma sigortaları – burada sorumluluk sözleşmenin yapılması ile başlar. Artık primin ödenmiş olup olmamasından bağımsız olarak başlıyor sorumluluk.

m.1422 – İmkansızlık

bb) İmkânsızlık

MADDE 1422- (1) Sigortacının sorumluluğu başlamadan, sigorta ettirenin, sigortalının ve can sigortalarında ayrıca lehtarın, fiilleri ve etkileri olmaksızın rizikonun gerçekleşmesi imkânsızlaşmışsa, sigortacı prime hak kazanamaz.

İlk derslerde sigortayı kavramsal oalrak anlatırken dedik ki gelecekte gerçekleşme olasılığı olan riskler sigorta ile güvence altına alınabilir. Dolayısı ile gerçekleşmesi imkansız riskler kural olarak sigorta ile güvence altına alınmazlar.

m.1422 der ki sigortacının sorumluluğu başlamadan. Bunu m.1421 ile değerlendirmek lazım. Tazminat ödeme sorumluluğunun başlaması ile ilgili. M. 1422 uygulanması için sigortacının tazminat ödeme sorumluluğu başlamamış olmalı. Yani ya prim ödenmemiştir, başlamamıştır ya da aksine bir sözleşme vardır, sözleşme koşullarınca başlamamıştır gibi. M.1422 okundu. Sigorta sözleşmesi adeta kurulmamış sayılıyor. Sözleşmeden prim borcu doğmuyor.

Örn: Heyelan riskine karşı sigorta sözleşmesi akdediyorsunuz. Sigortacının sorumluluğu başlamadan yani siz primi ödemeden idari kararlarla orada heyelanın gerçekleşmesini imkansız kılacak teknolojik önlemler alındı (duvar örüldü, çelik kafesler yapıldı).

Bunun dışında m.1423 var.

Aydınlatma yükümlülüğü vardır sigortacının. Bu maddeye ilişkin monografik çalışmalar, tezler var. Yeni TTK ile gelen bir hüküm bu. Eski TTK’da paralel düzenleme yoktu. Aydınlatma yükümlülüğü, bilgilendirme yükümlülüğüdür. Sigorta ettirenin daha bilinçli olarak sözleşmeyi akdetmesi ile ilgili. Bu sigortacıya yükleniyor çünkü bu işi meslek edinen, deneyim sahibi, veri sahibi kişiler. Bu kişiler karşı tarafı yani sigorta ettireni bilgilendirmeli.

Sigorta şirketleri tacirdirler ve tacir yardımcısı kullanırlar hizmetlerini geniş alanlara yaymak için. Bu noktada sigortacılık kanununda sigorta yardımcıları olarak veya şirket dışında kalan ama sigortacılık sektöründe faaliyet gösterenler olarak 2 kategori var: Sigorta acentaları ve sigorta brokerları. Acentalar şirketler tarafında onlara yardımcı olan ve TTK hükümlerine tabii olanlardır. Bunun dışında sigortacılık kanununda da düzenlemeler var. Tacir adına ve hesabına ücret karşılığı işlemler yapan tacir yardımcılarıdır acentalar. Genellikle muhatap olunan sigorta acentasıdır. Gerçek kişi ya da tüzel kişi olabilirler. Genelde LTD dirler. Acentalar da A tipi ve B tipi olarak ikiye ayrılıyor. Yani: Sözleşme akdetme yetkisini haiz olanlar ve sadece aracılık yapanlar.

Brokerlar ise sigorta ettirenlerin tarafında olan yardımcılardır. Sigorta ettirenlere tıpkı menkul kıymet borsalarında çalışanlar gibi en uygun, rasyonel, karşılaştırmalı bilgiler sunar, sigorta ettirene yardımcıdır. Broker kişi veya kurumdur.

b) Aydınlatma yükümlülüğü

MADDE 1423- (1) Sigortacı ve acentesi, sigorta sözleşmesinin kurulmasından önce, gerekli inceleme süresi de tanınmak şartıyla kurulacak sigorta sözleşmesine ilişkin tüm bilgileri, sigortalının haklarını, sigortalının özel olarak dikkat etmesi gereken hükümleri, gelişmelere bağlı bildirim yükümlülüklerini sigorta ettirene yazılı olarak bildirir. Ayrıca, poliçeden bağımsız olarak sözleşme süresince sigorta ilişkisi bakımından önemli sayılabilecek olayları ve gelişmeleri sigortalıya yazılı olarak açıklar.

(2) Aydınlatma açıklamasının verilmemesi hâlinde, sigorta ettiren, sözleşmenin yapılmasına ondört gün içinde itiraz etmemişse, sözleşme poliçede yazılı şartlarla yapılmış olur. Aydınlatma açıklamasının verildiğinin ispatı sigortacıya aittir.

(3) Hazine Müsteşarlığı, çeşitli ülkelerin ve özellikle Avrupa Birliğinin düzenlemelerini dikkate alarak, tüketiciyi aydınlatma açıklamasının şeklini ve içeriğini belirler.

Kanun yazılılık şartı arar. Aydınlatma açıklaması uygulamada bilgilendirme formu adı alır. Aydınlatma yükümlülüğü işlemlerin özenli, dürüstlük kurallarına uygun yapılması ve culpa in contrahendo sorumluluğu ile ilgili.

Sigorta Poliçesi

Sigorta sözleşmesinin akdedilmesi herhangi bir şekle tabii değil. Yazılı, sözlü olabilir ya da güvenli e-imza ile online da olabilir. Uygulamada yazılı bir sigorta poliçesi belgesine sahip oluruz. Zorunlu trafik sigortası bakımından da arabamızda taşırız bu poliçeyi. Poliçe ve sözleşme arasındaki ilişki nedir. Poliçe sigortacının imzlayarak sigorta ettirene vermek zorunda olduğu; sigorta sözleşmesinin genel içeriğini kapsayan yazılı bir belgedir.
Sigorta poliçenin düzenlenmesi ve verilmesinin sigorta sözleşmesinin akdedilmesi ile ilgisi yok. Sadece sigorta sözleşmesinin ispatı konusunda bir ispat aracı olma fonksiyonu var. Yani sizin bir sigorta sözleşmesi akdettiğinizi ispata yarayan bir belgedir. Tek başına sigorta sözleşmesinin ispatı yalnızca poliçe ile de gerçekleşmez. Poliçe kaybolabilir, yıpranmış olabilir. Sigortacının kayıtlarından, defterlerinden de ispatlanabilir.

1424 ve 1425 sigorta poliçesi ile ilgili. Biri daha teknik biri daha genel. 1425 f.1 okundu.

bb) İçerik

MADDE 1425- (1) Sigorta poliçesi, tarafların haklarını, temerrüde ilişkin hükümler ile genel ve varsa özel şartları içerir, rahat ve kolay okunacak biçimde düzenlenir.

(2) Poliçenin ve zeyilnâmenin eklerinin içeriği teklifnameden veya kararlaştırılan hükümlerden farklıysa, anılan belgelerde yer alıp teklifnameden değişik olan ve sigorta ettirenin, sigortalının ve lehtarın aleyhine öngörülmüş bulunan hükümler geçersizdir.

(3) Kanunlarda aksine hüküm bulunmadıkça, genel şartlarda sigorta ettirenin, sigortalının veya lehtarın lehine olan bir değişiklik hemen ve doğrudan uygulanır. Ancak, bu değişiklik ek prim alınmasını gerektiriyorsa, sigortacı değişiklikten itibaren sekiz gün içinde prim farkı isteyebilir. İstenilen prim farkının sekiz gün içinde kabul edilmemesi hâlinde sözleşme eski genel şartlarla devam eder.

Okunmasının kolay olması önemli. Görünmeyecek puntolarla yazılıyordu eskiden. Tüketicinin korunması fikri yaygınlaşıp düzenlemelere yansıdıkça, ikincil düzenlemelerde dendi ki bold olacak, en az şu kadar punto olacak vs.

Zeyilname: Sigorta sözleşmelerinin akdedilmesinden sonra, sözleşmenin devamı süresinde tarafların yine karşılıklı birbirine uygun irade beyanları ile sözleşmede değişiklik yapma imkanı vardır. Bu durumda sigortacı tarafından düzenlenen ve zeyilname denen belgelere bu değişiklikler işlenir. Kelime anlamı ekler demektir, poliçenin eki olarak da adlandırılabilir. Değişiklikler sigorta poliçesine, o ilk haline eklenir. Zeyilname zaten ek demek, kanun gereksiz yere ekleri demiş.

f.2 ile ilgili konular uygulamada sorundu. Düzenleme yoktu. Sigorta ettiren lehine yorumlarla halledilmeye çalışıyordu. Şimdi f.2 açık bir şekilde diyor ki: teklifnamede veya taraflar arasında karşılaştırılan hususlardan farklı noktalar içerirse poliçe ekleri, sigorta ettirenin, sigortalının veya lehtarın aleyhine değişiklikler geçersizdir.

f.3 – genel şartlarda değişiklikler yapılabiliyor hazine bünyesindeki sigortacılık genel müdürlüğü tarafından. Bu değişikliklerde sigorta ettirenin lehine olanlar hemen ve doğrudan uygulanır. Bu değişiklik ek prim gerektiriyorsa, 8 gün içinde prim farkı istenebilir. Bu ödenmezse eski genel şartlarla devam edilir.

c) Sigorta poliçesi verme yükümlülüğü

aa) Genel olarak

MADDE 1424- (1) Sigortacı; sigorta sözleşmesi kendisi veya acentesi tarafından yapılmışsa, sözleşmenin yapılmasından itibaren yirmidört saat, diğer hâllerde onbeş gün içinde, yetkililerce imzalanmış bir poliçeyi sigorta ettirene vermekle yükümlüdür. Sigortacı poliçenin geç verilmesinden doğan zarardan sorumludur.

(2) Sigorta ettiren poliçesini kaybederse, gideri kendisine ait olmak üzere, yeni bir poliçe verilmesini sigortacıdan isteyebilir.

(3) Poliçenin verilmediği hâllerde, sözleşmenin ispatı genel hükümlere tabidir.

m.1424’e bakıyoruz. Sigortacı ile doğrudan akdedilmiş olması veya aracılarla akdedilmiş olması, yahut telefon, internet gibi mesafeli akdedilmelerde 15 günlük bir süre verilmiş sigortacıya. Bu süre içinde poliçe verilmeli. Bu sürenin uygulamada anlamı yok aslında. Elektronik ortamlarda rahatlıkla aktarımlar yapılabiliyor. Siz telefonda sözleşmeyi akdetmek istediğinizi söyledikten sonra, yanına gittiğinizde hemen hemen her şey hazır oluyor. Sigortacı poliçeyi kanunda öngörülen sürede vermedi ise, kanun koyucu sigortacıyı doğan zarardan sorumlu tutar. Gecikmenin hangi nedenle olduğu önemli değil. Kanun koyucu tazminat sorumluluğu öngörmüş – poliçenin geç verilmesi ya da hiç verilmemesi halinde doğacak zarardan sigortacı sorumlu.

Nasıl bir zarar doğabilir? Başka bir sigortacı ile akdedebilirdi sözleşmeyi, bundan mahrum kalmış olabilir sigorta ettiren. Menfi ya da müspet zararı olabilir.

Ödeme zamanı m.1431/f.1: (1) Sigorta priminin tamamının, taksitle ödenmesi kararlaştırılmışsa ilk taksidin, sözleşme yapılır yapılmaz ve poliçenin teslimi karşılığında ödenmesi gerekir. Karada ve denizde eşya taşıma işlerine ilişkin sigortalarda sigorta primi, poliçe henüz düzenlenmemiş olsa bile, sözleşmenin yapıldığı anda ödenir.

Poliçenin verilmemesi prim ödenmemesini doğurur ve bu da sigortacının tazminat ödeme yükümlülüğünü başlatmaz. Bir risk meydana geldiğinde sigortacı tazminat ödemeyi reddedebilir prim ödenmedi diye. Sigorta ettiren de prim ödemedim ama sen de poliçeyi vermedin diyebilir. Poliçe vermeme burada zarar neden oldu. Bu zararı sigortacı karşılar. Bu sigorta tazminatı değil madde 1424’e dayalı, poliçenin geç verilmesi dolayısı ile oluşan zararı karşılayan bir tazminattır. Bunun azami sınırının risk meydana geldiğinde sigortacının ödeyeceği sigorta tazminatı olduğu doktrinde ve yargıda kabul edilir.

1424/f.2 okundu. Sigorta poliçesinin kıymetli evrak olup olmaması ile ilgili bir tartışma var. İspat fonksiyonu var poliçenin ama tazminatın talebi için illa poliçeyi sunmaya gerek yok. Hak ve senet iç içe değil. Hükme bakalım. Kıymetli evrak olsa idi mesela bir bonoda, poliçede veya çekte masrafını ben karşılayayım hadi bana yeni bir senet düzenle deme imkanı yok. Mutlaka iptal prosedürünü mahkeme aracılığı ile tamamlamak gerekir.

f.3 – HMK’daki ispat hükümleri kapsamında sigorta sözleşmesinin ispatı mümkündür. Poliçe tek ispat aracı değildir.

Sınavda kanun kapalı. Boşluk doldurma ve kısa cevaplı problemler formatında olacak. Henüz daha uzun olaylar çözmedik örnek, öyle sorular olmayacak.

m.1426 giderleri ödeme borcundan bahseder ki bu sigortacının borcudur. Zararı n sigorta tazminatı ile tazmin edilmesi zaten var. Bunun dışında bir takım giderleri yapabilir sigorta ettiren.

d) Giderleri ödeme borcu

MADDE 1426- (1) Sigortacı, sigorta ettiren, sigortalı ve lehtar tarafından, rizikonun, tazminatın veya bedel ödeme borcunun kapsamının belirlenmesi amacıyla yapılan makul giderleri, bunlar faydasız kalmış olsalar bile, ödemek zorundadır.

(2) Eksik sigortanın yapıldığı hâllerde 1462 nci madde hükmü kıyas yolu ile uygulanır.

Sigorta ettiren risk veya olay meydana geldiğinde bunu bir takım fotolarla, belgelerle sunar sigortacıya. Sigortacıyı bildirir. Zararın miktarının, tazminat miktarının tespitinde ek giderler yapmış olabilir sigorta ettiren. Mesela aracın çekici giderleri olabilir ya da çok aşırı fırtına dolayısı ile çatı zararı meydana gelmiş ve bu çatı zararını fotolarla tespit etmek, meteorolojiden o günkü hava raporunun alınması. Ya da hayat sigortalarındaki doktor raporu gibi. – Sigorta ettirence yapılan; rizikonun, tazminatın veya bedel ödeme borcunun kapsamının belirlenmesi amacıyla yapılan makul giderler.

Eksik sigortada sigorta sözleşmesinin menfaatin ???? değerinin altında ödeme yapılması, bu değerin altında sigorta almış olabilir sigorta ettiren???. Evin değeri artmış olabilir vs. Sigorta değerinin altında bir sigorta sözleşmesi söz konusu olur. Zararınız daha fazla ise sigortacı bunu tazmin edemez. Orantı prensibi uygulanır ???

e) Tazminat ödeme borcu

aa) Genel olarak

MADDE 1427- (1) Aynen tazmine ilişkin sözleşme yoksa sigorta tazminatı nakden ödenir.

(2) Sigorta tazminatı veya bedeli, rizikonun gerçekleşmesini müteakip ve rizikoyla ilgili belgelerin sigortacıya verilmesinden sonra sigortacının edimine ilişkin araştırmaları bitince ve her hâlde 1446 ncı maddeye göre yapılacak ihbardan kırkbeş gün sonra muaccel olur. Can sigortaları için bu süre onbeş gündür. Sigortacıya yüklenemeyen bir kusurdan dolayı inceleme gecikmiş ise süre işlemez.

(3) Araştırmalar, 1446 ncı maddeye göre yapılacak ihbardan başlayarak üç ay içinde tamamlanamamışsa; sigortacı, tazminattan veya bedelden mahsup edilmek üzere, tarafların mutabakatı veya anlaşmazlık hâlinde mahkemece yaptırılacak ön ekspertiz sonucuna göre süratle tespit edilecek hasar miktarının veya bedelin en az yüzde ellisini avans olarak öder.

(4) Borç muaccel olunca, sigortacı ihtara gerek kalmaksızın temerrüde düşer.

(5) Sigortacının temerrüt faizi ödeme borcundan kurtulmasını öngören sözleşme hükümleri geçersizdir.

f.1 – Kural olarak sigorta tazminatı nakden ödenir. Ama sözleşmeye hüküm koyarak aynen ödenmesi istenebilir yani ayın olarak ödenmesi istenebilir. Zarar sigortalarında bu uygulama alanı bulur. Cam sigortalarında sıklıkla karşı karşıya kalınabiliyor; camdan binalarda camları sigortalattırdığında ve risk gerçekleştiğinde sigortacı para vermek yerine aynı özellikte ve büyüklükte camı taktırır. Kasko sigortalarında da bu mümkün.

Hoca maddenin yan başlığı yanlış diyor. Sigorta tazminatı veya bedeli denmeli idi çünkü bu hem mal hem can sigortaları için genel bir hüküm. Sınavda böyle bir hüküm eleştirisi gelebilir !!!

f.2 – 1446. madde sigorta ettirenin riskin meydana geldiğini ihbar yükümlüğünü ele alır. Tazminat ödeme borcu sigortacının. Bu borç ne zaman muaccel olur yani ne zaman talep edilebilir olacak? Kanun koyucu burada riskin gerçekleştiğinin sigortacıya bildirilmesini takip eden 45 gün sonra borç muaccel olur diyor. Bu 45 günlük süre yeni kanunla geldi, sigortacı gerekli incelemelerini yapabilsin diye ona süre tanındı. Can sigortaları için süre 15 gün. Sigortacıya yüklenmeyene durum nedeni ile süre gecikebilir diyor kanun. Bu bildiğimiz mücbir sebep.

f.3 – Bu da yeni bir düzenleme. Sigorta ettireni tazminatsız bırakmamak üzere getirilmiştir.

Tazminat miktarının özellikle can sigortalarında sıkıntı yok, yazılıyor miktar. Ama zarar sigortalarında zararın belirlenmesi lazım. Sigorta ettiren zararım şu kadar dedi, sigortacı bunu kabul etti ise sorun çıkmaz. Ama anlaşamayabilirler de. Sigorta ettiren zararım 3 tür derken sigortacı zararın 1 dir derse uyuşmazlık çıkar. Bunu nasıl gideririz? TTK’da düzenleme yok. Genel şartlara baktığımızda asıl düzenlemenin orda olduğunu görürüz. Zarar sigortalarında sadece teknik olarak zarar tazmininde görevli hakem bilirkişiler yardımcı olurlar. Hukuki değerlendirme yapmaz bu kişiler, zarar miktarını tespit eden teknik bilirkişilerdir. İki taraf ayrı ayrı kendi hakem bilirkişisini seçer. İkisi de üçüncü hakem bilirkişisini seçer. Bunların verdiği karar bağlayıcıdır. Taraflar buna itiraz edemez. Eğer fahiş hatalar, belirlemeler var ise, aşırı ise yanlışlık; bu hakem bilirkişi kararlarına karşı dava açılabilir.

Bir soru üzerine: Sigorta tahkim komisyonu bu hakem bilirkişilerden başkadır. TOBB’un tahkimi gibi bir tahkim prosedürüne sahiptir. Taraflar sözleşmeye hüküm koyarak uyuşmazlıklarını bu komisyonca çözdürebilirler. – tahkim şartı veya sözleşmesi ile.

f.4 ve f.5 – sigorta ettireni korumaya yönelik düzenlemeler.

bb) Kısmi tazminat ödemeleri

MADDE 1428- (1) Sorumluluk sigortası dışındaki sigortalarda, aksine sözleşme yoksa, sigorta süresi içinde yapılan kısmi tazminat ödemeleri sigorta bedelinden düşülür.

(2) Kısmi zarar hâllerinde taraflar sigorta sözleşmesini feshedebilirler. Ancak, sigortacı fesih hakkını, kısmi tazminat ödemesinden sonra kullanabilir.

Uygulamada çok karşımıza çıkar. 100binlik bir aracınız var ve 100bin züerinden sigorta sözleşmesi akdettiniz. 10 binlik zararınız var. 10 bini ödedi sigortacı. O zaman sigorta bedeli nasıl etkilenecek? Sigorta bedeli hem hayat sigortalarında hem zarar sigortalarında karşımıza çıkar ama ikisinin işlevi farklı. Sigorta bedeli olay gerçekleştiğinde sigortacının ödediği bedeldir can sigortalarında. Sözleşmeye yazılır. Ölüm gerçekleşince o bedel mirasçılara ödenir, gibi. Zarar sigortalarında da sigorta bedeli vardır ama aslında bu sigorta değeridir yani sigorta ile güvence altına alınan menfaatinizin değeridir. Ancak siz bazen sigorta ettiren olarak bazen de sigortacılar, bu değer dışında sözleşmeye sigorta bedeli de yazarlar. Sigortacılar bunu sorumluluklarını sınırlamak için, azami ödenecek tazminat miktarı olarak da yazıyorlar. Dolayısı ile de sigorta bedelinin tazminat sigortalarındaki fonksiyonu sigortacının azami ödeyeceği tazminat miktarını belirlemektir.

Kısmi ödemelere ilişkin m.1428 okundu. Yani siz 100binlik aracınız için bu bedelde bir sözleşme akdettiniz ve 10binlik hasar meydana geldi. Aksine sözleşmede hüküm yoksa sigortacı bunu size ödediğinde bu sigorta bedelinden düşer. Yani sizin sigorta bedeliniz 90 bine düşer. İleride aracınız pert olduğunda sizin sigortacından alacağınız azami bedel 90 bindir. Bunun aksine ilişkin yani sigorta bedelinin sabit kalacağına ilişkin sözleşme hükmü konabilir. Bu halde primler de ona göre belirlenir.

f.2 okundu. Aksine hüküm yazmadınız ve sigorta bedeliniz düştü. Sigorta ettiren bu düşük bedel ile devam ettirmek istemeyebilir, düşük bir güvencedir bu. Bu nedenle sözleşmeyi feshedip yeni bir sözleşme kurmayı tercih edebilir.

cc) Rizikonun gerçekleşmesinde kusur

MADDE 1429- (1) Sigortacı, aksine sözleşme yoksa, sigorta ettirenin, sigortalının, lehtarın ve bunların hukuken fiillerinden sorumlu bulundukları kişilerin ihmallerinden kaynaklanan zararları tazmin ile yükümlüdür. Sigorta ettiren, sigortalı ve tazminat ödenmesini sağlamak amacıyla bunların hukuken fiillerinden sorumlu oldukları kişiler, rizikonun gerçekleşmesine kasten sebep oldukları takdirde, sigortacı tazminat borcundan kurtulur ve aldığı primleri geri vermez.

(2) 1495, 1503 ve 1504 üncü maddenin ikinci fıkrası hükmü saklıdır.

Tazminat borcu doğacak, muacceliyeti belirlenmiş vs. Peki ortaya çıkan zararın gerçekleşmesindeki sigorta ettirenin veya lehtarın davranışlarının etkisi ne olacaktır? Sigorta ettirenin kasten gerçekleştirdiği rizikolardan doğan zararı sigortacı tazmin etmez. Sigorta ettiren tarafından sonucunu bilerek, isteyerek ve hatta sadece sigorta bedelini elde etmek için gerçekleştirilen riskleri sigortacı ödemez. Sigorta dolandırıcılığı alanı ile ilgili bu. Sırf tazminat alabilmek için evini yakması kişinin, ya da eşini öldürmesi gibi.

Acaba sigorta ettiren kusurlu ise veya ihmali varsa ne olacak? Kasıt dışı diğer kusur veya ihmalde elbette tazminat ödenir. M.1429/f.1 okundu. Kast varsa hem tazminat ödenmez hem de pirimler iade edilmez. M.1495, 1503 ve 1504 saklı tutulmuş kasten gerçekleştirme ile ilgili. Bu can sigortaları ve kasten gerçekleştirmeye yakın tutulan intiharla ilgili. Can sigortalarında ele alacağız.

Sigortacının borç ve yükümlülüklerini tamamladık. Sigorta ettirenin borç ve yükümlülüğünü işlemedik. Sınav 1429.maddeye kadar. Arada sigorta sözleşmesinin sona ermesine ilişkin 1413-19 yok. Onun dışındaki hükümler ve anlatılanlardan sorumluyuz.

08.03.2015

Sigorta Ettirenin Yükümlülükleri – m.1430 vd.

Sigorta ettirenin en temel borcu pirim ödeme borcudur. M.1432-34 arası ayrıntılı düzenlenmiş. Pirim nasıl, ne zaman, nerede ödenir, ödenmemesine bağlanan hüküm ve sonuçlar nelerdir, geç ödenince ne olur? Tüm bu sorunları kanun ele almış. M.1430 uyarınca sigorta ettiren sözleşme ile kararlaştırılan pirimi ödemekle yükümlüdür. M.1430 okundu.

2. Sigorta ettirenin borç ve yükümlülükleri

a) Prim ödeme borcu

aa) Genel olarak

MADDE 1430- (1) Sigorta ettiren, sözleşmeyle kararlaştırılan primi ödemekleyükümlüdür. Aksine sözleşme yoksa sigorta primi peşin ödenir. Özel kanunlardaki hükümler saklıdır.

(2) Sigorta primi nakden ödenir. İlk taksidin nakden ödenmesi şartıyla, sonraki primler için kambiyo senedi verilebilir; bu hâlde, ödeme kambiyo senedinin tahsili ile gerçekleşir.

(3) Sigorta ettiren, sigortacının sorumluluğu başlamadan önce, kararlaştırılmış primin yarısını ödeyerek sözleşmeden cayabilir. Sözleşmeden kısmi cayma hâlinde, sigorta ettirenin ödemekle yükümlü olduğu prim, cayılan kısma ilişkin primin

yarısıdır.

Sigortacı tarafından hesaplanan 1 yıllık pirim peşin ödenir. Uygulamada buna taksitlendirme yapılır ama ödeme günleri ve tarihleri mutlaka sigorta poliçesinde yazılır ki muacceliyet tespit edilebilsin. Sigorta pirimi nakden ödenir. Aynen ödeme gibi bir olasılık yoktur. Bir çiftçi dolu riskine karşı yaptıüı sözleşmede pirim adı altında iki çuval buğday veremez. Mutlaka nakden ödeme olmalı.

Nakden ödemenin yerini tutan ödeme araçları kullanılabilir. Kredi kartı ile ödeme yapılabilir. Taksitlendirmeler yapılabilir kredi kartı ile ödemede. F.2 der ki: İlk taksidin nakden ödenmesi şartıyla, sonraki primler için kambiyo senedi verilebilir; bu hâlde, ödeme kambiyo senedinin tahsili ile gerçekleşir. Sigorta pirimlerinin böylece kambiyo senetleri ile ödenmesinin önü açılmıştır. Çek ve bono gelir akla böyle ödeme için. Çek veya bono ile ödeme kabule bağlıdır. Karşı taraf çek veya bono ile ödeme kabul etmez ise siz karşı tarafı bunu kabule zorlayamazsınız. Ancak kanunda düzenlenen hallerde çek kabulü zorunluluğu vardır. Bu düzenlenen hallere örnektir m.1430. Sigortacı bunu kabul etmek zorunda. Pirimin ödenmesi tahsilat ile olur diyor. Çekte vade kısa, bonoda vade uzun, vade gelince ödeme olur. Sigorta ettireni korumak için bu vadeye karşı, çünkü sigortacının sorumluluğu başlansın isteniyor, ilk pirimin nakden ödenmesini zorunlu tutar kanun.

f.3 – asıl borçların pirim ve riskin üstlenildiği olduğuna kanıttır ??? Hüküm yarısını ödeyerek cayabilir der. Çünkü sözleşmenin akdi ile birlikte sigortacı riziko taşıma yükümlülüğü altına girmiş ve bu nedenle belli bir pirime hak kazanır. Bu sebeple kısmen prim ödenmesi gerekir.

Prim nerede ödenir?

cc) Ödeme yeri

MADDE 1432- (1) Sigorta primi, sigorta ettirenin, sözleşmede gösterilen adresinde ödenir. Sözleşmede başka bir ödeme yeri gösterilmiş olmasına rağmen, sigorta primi fiilen sigorta ettirenin gösterdiği adreste ödenegelmekte ise, bu ödeme yerine ilişkin söz konusu şart yok sayılır.

Pirim borcu para borcudur. Para borçları götürülecek borçlardandır – TBK m.89???. m.1432 buna zıt bir düzenleme içerir. Pirim alacağı aranacak bir borçtur, sigortacı gider sigorta ettirenin adresinden bunu alır. Amaç sigorta ettiren yorulmasın. Uygulamada böyle olmuyor. Sözleşme yapılırken sigortacı nezdinde ödeme yapılır.

İkinci cümle okundu. Aşırı sigorta ettireni korumaya yönelik bir madde ama uygulamada uygulanmıyor.

1421 ile bağlantılı anlatmıştık 31’i. Şimdi maddeyi okuyoruz.

bb) Ödeme zamanı

MADDE 1431- (1) Sigorta priminin tamamının, taksitle ödenmesi kararlaştırılmışsa ilk taksidin, sözleşme yapılır

yapılmaz ve poliçenin teslimi karşılığında ödenmesi gerekir. Karada ve denizde eşya taşıma işlerine ilişkin sigortalarda sigorta primi, poliçe henüz düzenlenmemiş olsa bile, sözleşmenin yapıldığı anda ödenir.

(2) İzleyen taksitlerin ödeme zamanı, miktarı ve priminin vadesinde ödenmemesinin sonuçları, poliçe ile birlikte yazılı olarak sigorta ettirene bildirilir veya bu şartlar poliçe üzerine yazılır.

(3) Sigorta priminin taksitle ödenmesinin kararlaştırıldığı hâllerde, riziko gerçekleşince, ödenecek tazminata veya bedele ilişkin primlerin tümü muaccel olur.

(4) Başkası lehine yapılan sigortada, prim borcu için sigorta ettirenin aleyhine yapılan takip semeresiz kalmışsa, zarar sigortalarında sigortalı, can sigortalarında lehtar, bu durumun sigortacı tarafından kendilerine bildirilmesi hâlinde, primi ödemeyi üstlenirlerse sözleşme bu kişilerle devam eder; aksi hâlde, sigortacı sigorta ettirene karşı sahip olduğu hakları kullanır.

(5) Sigortacı prim alacağını, 1480 inci madde hükmü saklı kalmak üzere ödenecek tazminattan veya bedelden düşebilir. Bu hâlde, Türk Borçlar Kanununun 129 uncu maddesi hükmü sigorta sözleşmeleri hakkında uygulanmaz.

Muacceliyetin tespiti açısından taksitlerin tarihleri verilmeli – f.2

F.3 önemli. Bir yıllık sözleşme akdedip altı aylık prim ödemişim ve sonunda risk meydana gelmiş. Neden bir yıllık prim ödeyeyim. Altı aylık ödedim ve karşılığında risk meydana geldi altı ay sonunda. Niye bir yıllık ödemem gerek? Rizikoyu taşıma yükümlülüğü bir yıl ise prim de bir yıl için hesaplanır sigortacı tarafından. Bunu sigorta ettiren ödemeli. Genelde burada takas işlemi yapılır. Ödenecek olan sigorta tazminatı ile eksik kalan pirimler arasında takas yapılır.

Pirimin ödenme zamanına ilişkin olarak uygulamada muaccel olan veya henüz ödenmemiş olanların genelde tazminattan veya giderden düşüldüğünü söyledik – f.5 de bunu söyler.

f.4 yeni bir düzenlemedir. ETK’da yoktur. ??? pirim borcunun tahsilinin semeresiz kalması durumunda sigortalı ve lehtar sigortacı tarafından durumun bildirilmesi halinde pirimi üstlenirse sözleşme bu kişilerle devam eder. Aksi halde sigortacı sigorta ettirene karşı sahip olduğu hakları kullanır. Bunlar 1434’teki temerrüde bağlanan haklardır. Sözleşmeyi ayakta tutma ilkesi benimsenmiş. Sona erdirmek yerinde sözleşmede menfaati olan sigortalı veya lehtarın kalan primleri ödeyerek sözleşmeye devam etme olanağı var.

m.1433 – sigorta süresi içinde özellikle rizikonun hafiflemesi gibi değişiklikler olur ve sigortacı daha az primle riski yüklenebilecek olursa pirim bedeli düşürülür, alınmışsa iade edilir. Bu değişiklikler zeyilname ile yapılır.

dd) Primin indirilmesi

MADDE 1433- (1) Primi etkileyen sebeplerde, rizikonun hafiflemesini gerektiren değişiklikler meydana gelmişse, prim indirilir ve gereğinde geri verilir.

(2) Sözleşmede öngörülen yüksek primin, sigorta ettirenin, rizikoyu ağırlaştıran sebeplere ilişkin olarak bildirdiği hususlardaki yanılmalardan kaynaklanması hâlinde birinci fıkra hükmü geçerlidir.

Rizikonun ağırlaşmasında sigorta ettirenin yanlış bilgilendirmesi yoksa, hata veya yanılma varsa indirim yapılabilecektir?????

ee) Temerrüt

MADDE 1434- (1) 1431 inci maddeye uygun olarak istenilen sigorta primini ödemeyen sigorta ettiren mütemerrit olur.

(2) İlk taksidi veya tamamı bir defada ödenmesi gereken prim, zamanında ödenmemişse, sigortacı, ödeme yapılmadığı sürece, sözleşmeden üç ay içinde cayabilir. Bu süre, vadeden başlar. Prim alacağının, muacceliyet gününden itibaren üç ay içinde dava veya takip yoluyla istenmemiş olması hâlinde, sözleşmeden cayılmış olunur.

(3) İzleyen primlerden herhangi biri zamanında ödenmez ise, sigortacı sigorta ettirene, noter aracılığı veya iadeli taahhütlü mektupla on günlük süre vererek borcunu yerine getirmesini, aksi hâlde, süre sonunda, sözleşmenin feshedilmiş sayılacağını ihtar eder. Bu sürenin bitiminde borç ödenmemiş ise sigorta sözleşmesi feshedilmiş olur. Sigortacının, sigorta ettirenin temerrüdü nedeniyle Türk Borçlar Kanunundan doğan diğer hakları saklıdır.

(4) Bir sigorta dönemi içinde sigorta ettirene iki defa ihtar gönderilmişse sigortacı, sigorta döneminin sonunda hüküm doğurmak üzere sözleşmeyi feshedebilir. Can sigortalarında indirime ilişkin hükümler saklıdır.

f.1 okundu. Sigorta ettiren istenen pirimi ödemezse temerrüde düşer. İlk taksidin ödenmemesi ve izleyen taksitlerin ödenmemesi arasında fark öngörmüş kanun koyucu f.2 ve 3 te. Çünkü ilk pirimin ödenmesine sigortacının sorumluğunun başlaması fonksiyonu yüklenmiştir.

f.2, 3, 4 okundu. F.4 üzerinde konuşulması gereken husus var; sigorta dönemi. Sigorta dönemi m.1411’de yer alır. Daha kısa dönemler kararlaştırılmamışsa sigorta dönemi bir yıldır. Sigorta ettirene sigorta dönemi içinde sigorta ettirene iki defa ihtar gönderilmiş ise der madde. Bu ihtar f.3 de düzenlendiği şekli ile yapılan ihtardır. … birbirini izleyen pirim taksitlerine ilişkin olması ile olmaması açısından kanun koyucu f.4 de ayrım yapmış mıdır? Açıklama yok. Bir dönem içerisinde iki defa ihtar gönderilmişse diyor ve madde devam ediyor. Burada bir ayrım yok. Bir sigorta dönemi içinde herhangi taksitler için 2 kez ihtar olması lazım. Yani mesela 4. Ay ve 8. Ay taksitleri için ihtar verilmiş olabilir. Birbirlerini izlemeleri şart değil.

Can sigortalarında pirim borcu için özel düzenlemeler var. Pirimden muaf sigortaya dönüşme, pirim ödemekten vazgeçip avans istemek gibi, ya da poliçenin iradesi veya satılması gibi sigorta ettirenin değişik olanakları var.

m. 1435 vd. Da beyan yükümlülüğü düzenlenmiştir. Sigorta sözleşmeleri aşırı derece iyiniyete dayanır ve genelde sigorta ettirenlerin açıklamaları veya vermiş oldukları bilgiler doğrultusunda sigortacılar sözleşmeyi akdeder. Sigorta ettirenin beyan yükümlülüğü kapsamında yapmaları gerekeni ve davranışlarının sonuçlarını bilmeleri gerekir. Yoksa hak kaybına uğrayabilirler.

3 ana zamana yayılır sigorta ettirenin beyan yükümlülüğü:

  1. Akdin kurulması sırasında
  2. Akdin devamı süresinde
  3. Riskin gerçekleştiği anıdaki
  • Akdin kurulması sırasında (m.1435 – 43 de ayrıntılı düzenlenmiştir.) Akdin kurulması esnasında beyan yükümlülüğünün kapsamının, işleyişinin belirlenmesinde iki temel sistem geçerlidir genel olarak. Bunlardan biri beyan sistemidir. Diğeri ise liste sistemidir. Bu sistemler nedir genel olarak bakalım.

Beyan sisteminde sigortacının açıklamalarına bir takım hukuki sonuçlar bağlanır. Liste sisteminde ise sigortacı tarafından sigorta ettirene yönelik soru listesi hazırlanıp verildiğini, bu sorulara sigorta ettirenin verdiği yanıtlar çerçevesinde sigorta sözleşmesinin akdedildiğini ya da edilmediğini görürüz. Bizim hukukumuz herhangi bir sistemi tercih etmemiş olup, her iki sistemin iç içe geçerek uygulanma yolu tercih edilmiştir. M.1435’de beyan ve bilgilendirmeye, açıklama yükümlülüğüne ilişkin bir düzenleme var. Yazılı sözlü sorulardan bahseder. M.1436 da yazılı sorular verilmesini hükme bağlar. Dolayısı ile her iki sistem yan yana uygulanıyor Türk hukukunda.

Beyan yükümlülüğünün kapsamı nedir? Sigorta sözleşmesi akdedilirken neler sigortacıya söylenmeli, ne konuda bilgi verilmeli. M.1435’te kanun koyucu kapsamı belirlerken sigortacının sigorta sözlşemesi akdedip akdetmeme kararı vermesinde, akdedtme kararı vermiş ise hangi koşullarla akdedeceği hususunun tespitinde önemli olabilecek tüm hususların sigorta ettirence sigortacıya bildirilmeis gerekir. Madde okundu.

b) Beyan yükümlülüğü

aa) Sözleşmenin yapılmasında

aaa) Genel olarak

MADDE 1435- (1) Sigorta ettiren sözleşmenin yapılması sırasında bildiği veya bilmesi gereken tüm önemli hususları sigortacıya bildirmekle yükümlüdür. Sigortacıya bildirilmeyen, eksik veya yanlış bildirilen hususlar, sözleşmenin

yapılmamasını veya değişik şartlarda yapılmasını gerektirecek nitelikte ise, önemli kabul edilir. Sigortacı tarafından yazılı veya sözlü olarak sorulan hususlar, aksi ispat edilinceye kadar önemli sayılır.

Birinci cümlenin devamında önemli hususların ne olduğu söylenir. Sigortacıya bildirilmeyen …. Sözleşmenin yapılmasını veya değişik şartlarda yapılmasını gerektirecek nitelikte ise önemli kabul edilir. Sigortacının sigorta sözleşmesi akdedip etmeme üzerinde etkili olabilecek ya da akdetmeye karar verdiğinde hangi şartlarda akdetmesi gerektiğine ilişkin kararlarını etkileyecek hususlar önemli husustur.

Mal sigortasında mesela güvenlikil bir sitede mi oturuyorsunuz, ya da can sigortasında ameliyat geçirdiniz mi, kronik hastalığınız var mı, genetik bir hastalık var mı kalıtsal gibi gibi bilgiler. Bunlar sigortacının kararı üzerinde etkili bilgiler.

m.1435 son cümle okundu. M.1436 ise yazılı sorular başlığı altındadır, liste sistemini düzenler. Sigorta ettirenin kendisini bilgilendirmesini beklemeyen sigortacı, daha evvel yaptığı çalışmalarla kendisince önemli sayılacak hususları soru listesine dönüştürmüştür. Liste sigorta ettirene verilir ve cevaplaması beklenir.

bbb) Yazılı sorular

MADDE 1436- (1) Sigortacı sigorta ettirene, cevaplaması için sorular içeren bir liste vermişse, sunulan listede yer alan sorular dışında kalan hususlara ilişkin olarak sigorta ettirene hiçbir sorumluluk yüklenemez; meğerki, sigorta ettiren önemli bir hususu kötüniyetle saklamış olsun.

(2) Sigortacı, liste dışında öğrenmek istediği hususlar varsa bunlar hakkında da soru sorabilir. Söz konusu soruların da yazılı ve açık olması gerekir. Sigorta ettiren bu soruları cevaplamakla yükümlüdür.

f.1 okundu. Liste usulünde sigortacı sorularını dikkatli hazırlamalı. Zira bu sorular dışında cevaplamadı yapmadı vs deme şansı yok. Sigorta ettiren sen de bana sormadın ki diyebilir çünkü. Sigorta ettirene sorumluluk yüklenmemiş kanunca. Bunun istisnası sigorta ettirenin kasten, bilerek, isteyerek bunu saklamış olması. Sormuş olunmasa dahi bazı önemli hususlar beyan edilmeli, beyan yükümlülüğü uyarınca. Bu bilginin önemli olduğunu bilemeyebilirsin, o zaman sorun yok. Ama bile bile bu bilgi saklanmış ise sigorta ettirenin sorumluluğuna gidilir.

Bunun dışında liste dışında sorular da yöneltilebilir sigorta ettirene. Bu sorular yazılı ve açık olmalıdır.

M1437 akdin kurulması sırasındaki beyan yükümlülüğü ile riskin gerçekleşmesi arasındaki bağlantı ele alınmıştır. Mesela sigorta sözleşmesi akdediyorsunuz ama sigortacıya diyorsunuz ki benim camımda demir parmaklıklar var. Birinci olasılıkta demir parmaklıklar gerçekte olmadığından hırsız camdan giriyor. İkinci olasılıkta kapıdan giriyor. Burada fark var mı beyan yükümlülüğü ile bağlantısı açısından.

ccc) Bağlantı

MADDE 1437- (1) Tazminat ve bedel ödemelerinde, bildirilmeyen veya yanlış bildirilen bir husus ile rizikonun gerçekleşmesi arasındaki bağlantı, 1439 uncu maddede öngörülen kurallar uyarınca dikkate alınır.

Yani bahsedilen nedensellik bağına atıf yapılmış – m1439. Sözleşmenin kurulması sırasında beyan yükümlülüğü: eksik bildirme, yanlış bildirme veya bildirmeme kapsamdır. Bunlar halinde iki yaptırım koymuş kanun koyucu. Sigortacı isterse sözleşmeden cayabilir yani sözleşmeyi baştan itibaren geçersiz kılabilir. Böyle bir sözleşmeden de baştan beri geçersiz olacağı için sigorta ettirenin tazminat talebi hakkı doğmaz. Diğer bir hak ise pirim farkıdır. Sigortacı daha ağır koşullar olduğunu öğrenirse pirimi artırabilir. Örnek olayda sigortacı diyebilir ki ben demir olmadığını bilseydim camlarda, sizden daha fazla pirim isterdim. Şimdi aradaki farkı istiyorum diyebilir. Bu iki haktan birini tercih etmeli. M.1439 f.1 : (1) Sigortacı için önemli olan bir husus bildirilmemiş veya yanlış bildirilmiş olduğu takdirde, sigortacı 1440 ıncı maddede belirtilen süre içinde sözleşmeden cayabilir veya prim farkı isteyebilir. İstenilen prim farkının on gün içinde kabul edilmemesi hâlinde, sözleşmeden cayılmış kabul olunur. Önemli olan bir hususun sigorta ettirenin kusuru sonucu öğrenilememiş olması veya sigorta ettiren tarafından önemli sayılmaması durumu değiştirmez.

Kapıdan girme ve camdan girme olasılıklarındaki farka bakalım şimdi. Fıkra iki okunuyor.

eee) Yaptırım

MADDE 1439- (1) Sigortacı için önemli olan bir husus bildirilmemiş veya yanlış bildirilmiş olduğu takdirde, sigortacı 1440 ıncı maddede belirtilen süre içinde sözleşmeden cayabilir veya prim farkı isteyebilir. İstenilen prim farkının on gün içinde kabul edilmemesi hâlinde, sözleşmeden cayılmış kabul olunur. Önemli olan bir hususun sigorta ettirenin kusuru sonucu öğrenilememiş olması veya sigorta ettiren tarafından önemli sayılmaması durumu değiştirmez.

(2) Rizikonun gerçekleşmesinden sonra, sigorta ettirenin ihmali ile beyan yükümlülüğü ihlal edildiği takdirde, bu ihlal tazminatın veya bedelin miktarına yahut rizikonun gerçekleşmesine etki edebilecek nitelikte ise, ihmalin derecesine göre tazminattan indirim yapılır. Sigorta ettirenin kusuru kast derecesinde ise beyan yükümlülüğünün ihlali ile gerçekleşen riziko arasında bağlantı varsa, sigortacının tazminat veya bedel ödeme borcu ortadan kalkar; bağlantı yoksa, sigortacı ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oranı dikkate alarak sigorta tazminatını veya bedelini öder.

Hırsız camdan girdi ve sigorta ettiren bilerek ve isteyerek camlarım demirli dedi ise, kasten bildirmedi ise sigortacı tazminat ödemez, bu borcu kalkar. Ama kapıdan girdi ise sigortacı farklı bir hesaplama ile indirim yaparak sigorta tazminatını öder.

Beyan yükümlülüğünün ihlal edildiğinin ispat yükü sigortacıdadır.

Cayma hakkının kullanılabilmesi; cayma otomatik sonuç doğurmaz, kendiliğinden cayılmış sayılmaz. M.1440 der ki sigorta ettirene cayma beyanında bulunulmalı, 15 gün içinde bildirilmeli. Süre öğrenme tarihinden başlar.

fff) Caymanın şekli ve süresi

MADDE 1440- (1) Caymanın, sigorta ettirene bir beyanla yöneltilmesi şarttır.

(2) Cayma, onbeş gün içinde sigorta ettirene bildirilir. Bu süre sigortacının bildirim yükümlülüğünün ihlal edilmiş olduğunu öğrendiği tarihten itibaren başlar.

ggg) Caymanın hükümleri

MADDE 1441- (1) Cayma hâlinde, sigorta ettiren kasıtlı ise, sigortacı rizikoyu taşıdığı süreye ait primlere hak kazanır.

m.1441 önleyici bir hüküm. Kasıtlı olarak bunlar yapılabiliyor. Mesela kanser hastası ve ölüm kaçınılmaz. Hayat sigortası akdediyor ve 2-3 ay sonra ölüm oluyor. Bu tür olaylarda şüphe oluşabiliyor sırf sigorta bedeli alabilmek için mi sözleşme akdedildi diye.

Sigorta ettirenin mağdur olduğu veya hak kaybı yaşadığı durumları önlemek için getirilen bir madde:

hhh) Cayma hakkının düşmesi

MADDE 1442- (1) Cayma hakkı aşağıdaki hâllerde kullanılamaz:

a) Cayma hakkının kullanılmasından açıkça veya zımnen vazgeçilmişse.

b) Caymaya yol açan ihlale sigortacı sebebiyet vermişse.

c) Sigortacı, sorularından bazıları cevapsız bırakıldığı hâlde sözleşmeyi yapmışsa.

A – Açıkça vazgeçme cayma hakkını kullanmayacağım beyanı ile olur. Ya da mesela pirim farkını isterse sigortacı, bunla cayma hakkı arasından birini seçmesi gerektiği için zımnen caymadan vazgeçmedir bu. B – sigortacının davranışından ise, bunu somutlaştırmak zor. C – Bu çok önemli ve uygulamda sigorta ettirenlerin canını yakıyordu. Bu hüküm olmadan önce sigorta ettirene verilen soru listesinde evet hayır gibi seçenekli sorular var, bu soru listesinde boş bırakılan yerler olmasına rağmen sigortacı sözleşmeyi akdedip, pirim alıyorlar. Sonra risk meydana geldiğinde soruların bir ikisi cevapsız kalmış, siz beyan yükümlülüğünüzü akdetmediniz, ben de tazminatı ödemem diyordu ve yargo sigortacıyı haklı buluyordu. Hoca: Evet iyiniyete dayalı sigorta sözleşmesi ama siz soru listesinde boş sorular varsa, cevapsız sorular varsa, yanıtlanmasını istemelisiniz. Bundan çıkar elde etmeye çalışmamalısınız. Boş soruları görmelerine rağmen, bunu fırsat bilip ses çıkarmayan sigortacılar bile vardı.

Normalde sözleşmenin akdedilmesi esnasındaki beyan yükümlülüğünden bahsederiz. Burada teklifin yapılması ile kabulü arasındaki beyan yükümlülüğünden bahseder. Teklifi doldururken siz, bir değişiklik meydana gelebilir, bunu bildirmeniz gerekebilir. Bu culpa in contrahendo, sözleşme öncesi sorumluluğa ilişkindir.

bb) Teklifin yapılması ile kabulü arasındaki değişiklikleri beyan yükümlülüğü

MADDE 1443- (1) Teklifin yapılması ile kabulü arasındaki değişiklikler hakkında sözleşmenin yapılması sırasındaki beyan yükümlülüğüne ilişkin madde hükümleri kıyas yoluyla uygulanır.

Yani m.1435 vd. Kıyasen uygulama alanı bulur.

15.03.16

Sigorta sözleşmeleri aşırı dercede iyi niyete dayanır. Akdedilmesi esnasında sigorta ile güvence altına alınan menfaate daha yakın olan sigortalının bildirimleri üzerine sözleşme akdedilir. Tabii ki sigortacılarının sigortacılık tekniği açısından – sigorta edilebilirlik / sigortaya değerlik var mı, sigorta edilebilir bir risk var mı incelemesi yapar. Bunlar sigortacı tarafından verilen soru listelerinin sigorta ettirence cevaplanması ya da sigorta ettirenin beyanı üzerine kararlaştırılır.

  • Akdin devamı süresinde

Sigorta ile güvence altına alınan menfaatin tam değeri yani sigorta değeri diye adlandırılan menfaat değeri sabit değildir. Onlarda bir takım iniş çıkışlar olabilir. Ayrıca riskin gerçekleşme olasılığı – ki bu olasılık sigortacı tarafından sözleşme akdedilirken dikkate alınır – üzerinde etkili olabilecek bir takım değişiklikler de söz konusu olabilir. Bunlar iki ana kategoride karşımıza çıkar:

  • Rizikonun ağırlaşması olarak adlandırılan yani riskin gerçekleşme olasılığını arttıran nedenler / rizikoyu ağırlaştıran nedenler
  • Rizikoyu hafifleten nedenler

Bunlar akdin kurulması sırasında da sözleşmenin devamı sırasında da önemlidir. Sözleşme devam ederken de karşımıza çıkabilir. Sigortacının sigorta ettirenden isteyeceği prim miktarını belirlerken bu unsurlara bakar, rizikonun gerçekleşme olasılığına göre düşük ya da yüksek bir prim almayı düşünür.

cc) Sözleşme süresi içinde

aaa) Genel olarak

MADDE 1444- (1) Sigorta ettiren, sözleşmenin yapılmasından sonra, sigortacının izni olmadan rizikoyu veya mevcut durumu ağırlaştırarak tazminat tutarının artmasını etkileyici davranış ve işlemlerde bulunamaz.

(2) Sigorta ettiren veya onun izniyle başkası, rizikonun gerçekleşme ihtimalini artırıcı veya mevcut durumu

ağırlaştırıcı işlemlerde bulunursa yahut sözleşme yapılırken açıkça riziko ağırlaşması olarak kabul edilmiş bulunan hususlardan biri gerçekleşirse derhâl; bu işlemler bilgisi dışında yapılmışsa, bu hususu öğrendiği tarihten itibaren en geç on gün içinde durumu sigortacıya bildirir.

f.1 sözleşmenin yapılmasından sonra der – tarafların karşılıklı uygun irade beyanında bulunmasından sonra demektir.

Örn: Yangın riskine karşı sigorta sözleşmesi yapıyorsunuz. Dediniz ki alarm sistemim var. Bir Yargıtay kararında sigorta ettiren 24 sa bekleyen güvenlik görevlisi var diyor sonradan o güvenlikçinin işten çıkarılması ve yerine kimsenin alınmaması, ya da bizim olayda alarm sisteminin kaldırılması – bu halde rizikonun olma olasılığı artacağından prim de artabilir. Bu işlemler için sigorta ettirene bildirilmeli diyor kanun.

Şimdi okuduğumuz bu hükümden sistematik tespitler çıkartalım. Riziko ağırlaşmalarının kaynağının bizzat sigorta ettirenin ya da onun bilgisi dahilinde bir başka kişinin davranışı olabileceği gibi, sözleşmede özellikle riziko ağırlaştırıcı husus olarak bazı şeylerin kararlaştırılabileceği olanağı da vardır. Genel olarak riziko ağırlaştırıcı sebepler var olabilir ve ayrıca özel olarak da riziko ağırlaştırıcı sebepler var mı diye sözleşme maddelerine bakmalıyız çünkü taraflar daha sözleşme akdedilirken de bazı hususları riziko ağırlaşması olarak sözleşmeye koyabilirler.

Riziko ağırlaşması bizzat sigorta ettirenin ya da bilgisi dahilinde onun görevlendirdiği kişinin davranışı ile olabileceği gibi; tamamen bilgisi dışında, onun aktif bir davranışı olmadan da gerçekleşebilir. Bu hallerde eğer kendisi bir takım değişiklik yapıyorsa derhal, dışında bir takım rizikoyu ağırlaştırıcı durumlar oluşmuşsa; öğrenmeden itibaren 10 gün içinde bunu sigortacıya bildirmeli.

Mesela yangın riskine karşı evinizi sigortalattınız. Alt komşunuz tuhafiyeciydi. Sonra o komşu taşındı ve ardından cafe açıldı, yemek pişiriliyor, ya da bir tüp dolum yeri açıldı. Bu da sigorta ettirenin dışında gerçekleşen olaylar.

Rizikonun gerçekleşme olasılığını ağırlaştıran nedenlere ilişkin hüküm var ama hafifleşmesine ilişkin hükümler yok. Bunlar sigorta ettireni ilgilendiren konulardır daha çok. Bu durumda sigorta ettiren daha düşük prim ödemek durumunda kalabilecektir. Kendi menfaatinedir. Sigortacının menfaatine olmadığından kanun buna bildirme yükümlülüğü koymaya gerek görmemiştir. Zaten sigorta ettiren bu hallerde sigortacı ile irtibata geçip, zeyilnamelerle sözleşmede değişiklik yapıp primi düşürürler.

Beyan yükümlülükleri hukuki anlamda külfettir yani sigorta ettiren bunu yerine getirmezse bazı haklarından mahrum kalır.

bbb) Sigortacının hakları

MADDE 1445- (1) Sigortacı sözleşmenin süresi içinde, rizikonun gerçekleşmesi veya mevcut durumun ağırlaşması ihtimalini ya da sözleşmede riziko ağırlaşması olarak kabul edilebilecek olayların varlığını öğrendiği takdirde, bu tarihten itibaren bir ay içinde sözleşmeyi feshedebilir veya prim farkı isteyebilir. Farkın on gün içinde kabul edilmemesi hâlinde sözleşme feshedilmiş sayılır.

(2) Değişikliklerin yapılmasından önceki duruma dönüldüğü takdirde fesih hakkı kullanılamaz.

(3) Süresinde kullanılmayan fesih ve prim farkını isteme hakkı düşer.

(4) Rizikonun artmasına, sigortacının menfaati ile ilişkili bir husus, sigortacının sorumlu olduğu bir olay veya insanî bir görevin yerine getirilmesi ve hayat sigortalarında da sigortalının sağlık durumunda meydana gelen değişiklikler sebep olmuşsa, birinci ilâ üçüncü fıkra hükümleri uygulanmaz.

(5) Rizikonun gerçekleşmesinden sonra sigorta ettirenin ihmali belirlendiği ve değişikliklere ilişkin beyan yükümlülüğünün ihlal edildiği saptandığı takdirde, söz konusu ihlal tazminat miktarına veya bedele ya da rizikonun gerçekleşmesine etki edebilecek nitelikte ise, ihmalin derecesine göre, tazminattan veya bedelden indirim yapılır. Sigorta ettirenin kastı hâlinde ise meydana gelen değişiklik ile gerçekleşen riziko arasında bağlantı varsa, sigortacı sözleşmeyi feshedebilir; bu durumda sigorta tazminatı veya bedeli ödenmez. Bağlantı yoksa, sigortacı ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oranı dikkate alarak sigorta tazminatını veya bedelini öder.

(6) Sigortacı, rizikonun gerçekleşmesinden önce, sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünü kasıtlı olarak ihlal ettiğini öğrenince, birinci fıkraya göre sözleşmeyi feshetse bile, değişikliğin meydana geldiği sigorta dönemine ait prime hak kazanır.

(7) Sigortacıya tanınan feshin bildirim süresi veya feshin hüküm ifade etmesi için verilen süre içinde, yapılan değişiklikle bağlantılı olarak rizikonun gerçekleşmesi hâlinde, sigorta tazminatı veya bedeli ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oran dikkate alınarak hesaplanır.

f.1 sigorta sözleşmesinin süresi içinde der. Bu süreyi neye göre belirleyeceğiz? Kanunun hükmüne göre. 1410 – taraflar kararlaştırır, yoksa teamül ve hal ve şartlar dikkate alınarak mahkeme belirler. F.1 de sigorta ettirenin beyanı ile öğrenir normalde sigortacı, ama fiilen de başka yerden öğrenebilir ve bu halde de bu hüküm uygulanır. Çünkü kanun sadece öğrenme demiş, sigorta ettirenin beyanı ile öğrenme dememiş spesifik olarak.

f.4 – fesih hakkı hak düşürücü süre olmaktan çıkartılmış.

f.5 – nedensellik bağı açısından ele alınmış. Genelde sigortacılar riziko gerçekleşince yani kendilerinden bir sigorta tazminatı talep edilmesi sırasında uzmanlarına yaptıracakları incelemede bir takım sözleşme süresi içerisindeki beyan yükümlülüklerinin ihlalini tespit edebiliyorlar ve sonra bu hükme dayanıyorlar.

f.5 – Bu hükümdeki bağlantı ile ilgili bir örnek vermiştik. Demir parmaklığı olan pencere- hırsız rizikosuna karşı sözleşme. Sigorta ettiren demir parmaklıkları söktürüp sigortacıya bildirmiyor, çünkü biliyor ki prim artacak bu halde. Bu durumda hırsızın camdan girmesi durumunda nedensellik bağı vardır, kapıdan girmesi durumunda ise yoktur.

f.6 – Caydırıcı bir tazminat.

Bu maddelerin uygulanmasına ilişkin değişik olasılıklar var. Şematik/ görsel çalışılmalı.

  • Riskin gerçekleştiği anıdaki

Riziko sigorta ettiren cephesinde gerçekleşir ve bu gerçekleşince sigorta ettiren bunu sigortacıya bildirmelidir.

dd) Riziko gerçekleştiğinde

MADDE 1446- (1) Sigorta ettiren, rizikonun gerçekleştiğini öğrenince durumu gecikmeksizin sigortacıya bildirir.

(2) Rizikonun gerçekleştiğine ilişkin bildirimin yapılmaması veya geç yapılması, ödenecek tazminatta veya bedelde artışa neden olmuşsa, kusurun ağırlığına göre, tazminattan veya bedelden indirim yoluna gidilir.

(3) Sigortacı rizikonun gerçekleştiğini daha önce fiilen öğrenmişse, ikinci fıkra hükmünden yararlanamaz

kanun gecikmeksizin der. Hukukta bu tür terimlerle karşılaşırız. Mutat, olağan, makul süre gibi. Burada gecikmeksizin diyor kanun. Bunun bir gün, üç gün gibi somutlaştırılması imkanı yoktur. Her somut olay açısından değerlendirilmeli. Uyuşmazlık konusu olmaz ise sorun yoktur ama geç bildirim iddiası varsa bunu mahkeme bilirkişi aracılığı ile inceler.

Bunun dışında sigorta ettirenin yükümlülüklerinde iki tane yükümlülük daha var.

Tazminatın miktarı, kapsamı, zararın miktarı ile ilgili hususlarda sigortacıyı bigilendirmeli sigorta ettiren ve ayrıca sigortacının araştırma yapmasına da izin vermelidir.

c) Bilgi verme ve araştırma yapılmasına izin verme yükümlülüğü

MADDE 1447- (1) Sigorta ettiren, rizikonun gerçekleşmesinden sonra, sözleşme uyarınca veya sigortacının istemi üzerine, rizikonun veya tazminatın kapsamının belirlenmesinde gerekli ve sigorta ettirenden beklenebilecek olan her türlü bilgi ile belgeyi sigortacıya makul bir süre içinde sağlamak zorundadır. Ayrıca, sigorta ettiren, aldığı bilgi ve belgenin niteliğine göre, rizikonun gerçekleştiği veya diğer ilgili yerlerde sigortacının inceleme yapmasına izin vermekle ve kendisinden beklenen uygun önlemleri almakla yükümlüdür.

(2) Bu yükümlülüğün ihlal edilmesi sebebiyle ödenecek tutar artarsa, kusurun ağırlığına göre tazminattan indirim yapılır.

Sözleşmede hüküm olabilir, olmasa da dahi 1447 uyarınca sigortacının hakkıdır bu ve sigorta ettirenden talep edebilir.

Eve hırsız girdi, polis inceleme yapdı, tutanak tuttu vs. bu belgeler de sigortacıya verilmeli. Kaza yaptınız, fotolar, kaza tutanakları vs. de sigortacıya verilmeli.

Sigortacının rücu haklarını koruma yükümlülüğü zarar sigortalarında karşımıza çıkar. Bunlarda zenginleşme yasağı vardır. Sigorta ettiren zararını karşıladıktan sonra eğer bu zararın doğmasına 3.kişiler sebebiyet verdi ise ve bunlara karşı da bazı talepleri varsa, bu hakları ve talepleri artık sigortacıya geçer – halefiyet ilkesi. Sigorta ettiren hem sigortacıdan tazminat alır ve sonra üçüncü kişiden mesela haksız fiil kapsamında tazminat alırsa sebepsiz zenginleşir. Bu hak ve talepleri sigortacıya geçer. Sigortacı da rücu hakkı kapsamında sigorta ettirenin halefi olarak kullanır. Bu rücu haklarını engelleyici ya da ortadan kaldırıcı davranışlarda bulunmama yükümlülüğü vardır sigorta ettirenin.

Aynı zamanda zararın artmasını önleme yükümlülüğü de sigorta ettirendedir. Mesela yangın riskine karşı bir sigorta sözleşmesi akdettiniz, evinizde bir yangın çıktı ve siz sigorta ettiren olarak yangın karşısında kahvenizi içtiniz amaaaaan sigortalattım yanarsa yansın diyemezsiniz. Zararı azaltıcı önlemler almanız gerek. İtfayeciye haber vereceksiniz vs. bunlar için yaptığınız giderleri de tazminata ek olarak sigortacıdan isteyebilirsiniz bu hallerde.

m.1448’i okuyoruz.

d) Zararı önleme, azaltma ve sigortacının rücu haklarını koruma yükümlülüğü

MADDE 1448- (1) Sigorta ettiren, rizikonun gerçekleştiği veya gerçekleşme ihtimalinin yüksek olduğu durumlarda, zararın önlenmesi, azaltılması, artmasına engel olunması veya sigortacının üçüncü kişilere olan rücu haklarının korunabilmesi için, imkânlar ölçüsünde önlemler almakla yükümlüdür. Sigorta ettiren, sigortacının bu konudaki talimatlarına olabildiğince uymak zorundadır. Birden çok sigortacının varlığı ve bunların birbirlerine aykırı talimatlar vermeleri hâlinde, sigorta ettiren, bu talimatlardan zararın azaltılması ve rücu haklarının korunması bakımından en uygun olanını dikkate alır.

(2) Bu yükümlülüğe aykırılık sigortacı aleyhine bir durum yaratmışsa, kusurun ağırlığına göre tazminattan indirim yapılır.

(3) Sigortacı sigorta ettirenin birinci fıkra gereğince yaptığı makul giderleri, bunlar faydasız kalmış olsalar bile,

sigorta tazminatından veya bedelinden ayrı olarak tazmin etmekle yükümlüdür. Eksik sigortanın yapıldığı hâllerde 1462 nci madde hükmü kıyas yoluyla uygulanır.

(4) Sigortacı, sigorta ettirenin istemi üzerine giderlerin karşılanması amacıyla gerekli tutarı avans olarak ödemek zorundadır.

f.1 birden çok sigortacı olduğu durumlarda bu yükümlülük her birini ilgilendirir. Eksik sigorta için m.1462 saklı tutulmuştur, bu mal sigortalarında eksik sigortaya ilişkin bir hükümdür. Mal sigortalarında ele alacacağız. Ama kısaca: eksik sigorta menfaat değerinin altında bir sigortadır. 100binlik eviniz 50binlik sigorta ettirilmiş ve 20 binlik zarara uğramışsa, oransal olarak tazminat ödenir. Masraflar açısından yani sigorta ettirenin giderleri açısından da bu oransallık ilkesi uygulama alanı bulur.

Sigorta sözleşmesinden taraflar arasında doğan yükümlülükleri ve borçları incelerken bunlar 2 kaynaktan doğabilir, akılda tutulmalı. Kanundan veya sözleşmeden doğabilir. Sözleşmede düzenlenen yükümlülüklerin ihlali halinde ne olacak? M.1449 düzenler.

e) Sözleşmede öngörülen yükümlülüklerin ihlali

MADDE 1449- (1) Sigortacıya karşı yerine getirilmesi gereken ve sözleşmeden doğan bir yükümlülüğün ihlali hâlinde, bu Kanunda ve diğer kanunlarda yer alan özel düzenlemeler hariç olmak üzere, sigortacının sözleşmeyi kısmen veya tamamen feshederek ifadan kurtulabileceğine ilişkin hükümler, ihlalde kusur bulunmaması hâlinde sonuç doğurmaz.

(2) İhlal kusura dayandığı takdirde, durumun öğrenildiği tarihten itibaren bir ay içinde kullanılmayan fesih hakkı düşer; meğerki, Kanun farklı bir süre öngörmüş olsun.

(3) Sigortacı ihlalin, rizikonun gerçekleşmesine ve sigortacının yerine getirmesi gereken edimin kapsamına etki etmediği durumlarda, sözleşmeyi feshedemez.

Kusurlu olma, tazminat üzerinde etkili olma hali – tazminatın düşürülmesinde etkili???

Sigorta sözleşmelerinin türlerine ilişkin genel hükümler kapsamında düzenlenmiş konuları inceledik. Bundan sonra TTK m.1453 vd. Maddelerinde sigorta türlerine ilişkin özel hükümleri inceleyeceğiz. İki ana türün karşımıza çıktığını biliyoruz: zarar sigortaları ve can (meblağ) sigortaları. Sigorta hukukunun tarihsel gelişimi sonucunda da gelinmiş olan bir ayrımdır bu. Eski ttk da yoktu, ama doktrin diğer ülkelerdeki gelişmeleri de dikkate alarak bu ayrım üzerinde çok duruyordu. Ve nihayet 6102 SK’da yani yeni TTK’da bu yasal bir ayrım olarak yer almakta. Zarar ve can sigortaları biçiminde bir ayrım vardır kanunda. Ama bilinmelidir ki can sigortalarının diğer adı meblağ sigortalarıdır.

Bu ana iki türe ayırma çok önemlidir. Bu ana iki tür kendine has özellikleri, işleyişi, mantaliteyi içinde barındıran türlerdir. Zarar sigortası dendiğinde mal ve sorumluluk sigortaları karşımıza çıkar. Zarar sigortaları mal varlığı sigortalarıdır ve mal varlığı aktif ve pasif kalemlerden oluşur. Aktifi güvence altına alanlar zarar, pasifi güvence altına alanlar da sorumluluk sigortalarıdır.

Can sigortaları ise zarar kavramının söz konusu olmadığı, zararın tazmini fikrinin geçerli olmadığı; aksine taraflar arası kararlaştırılan bir bedelin olay gerçekleşince ödenmesinin kararlaştırılmasıdır. Bu nedenle meblağ sigortaları da denir.

Bu ikili temel ayrım sadece kanunda ya da doktrinde bu konuda yazılmış kitaplarda yer alan bir ayrım değildir. Uygulamaya da yansımıştır. Sigorta şirketlerinin sigorta sözleşmesi akdedebilme yetkisinin yani ruhsat alabilmesinin belirlenmesinde de etkilidir. Eskiden şirketler hem zarar hem hayat, kaza, hastalık yani can sigortası türlerini akdedebilme yetkisine / ruhsatına sahip olabiliyordu. Zamanla AB direktifleri ile, yönergeleri ile sigortacılık iki ana branşa ayrıldı: Hayat ve hayat dışı branş. Yani adeta meblağ sigortaları ve zarar sigortaları diye ayrıldı. Bu AB gelişmeleri bizim uygulamamıza da yansıdı ve sigorta şirketleri de her iki tür branşta sözleşme yapamıyorlar. Ya hayat branşında çalışan yani ruhsatname alan şirketler var ya da hayat dışı branşta sözleşme yapan şirketler var. Hayat sigortası yazar işletme konusunda birinin, diğerinde sadece sigorta ya da hayat dışı sigorta yazar. İşletme adından da çıkarabiliriz bunları : Anadolu Hayat gibi.

m.1453 ile 1486. Maddeler arasında zarar sigortaları düzenlenmiş. 1487 vd. ise can sigortaları düznelenmiş. Sigrta şirketlerinin de branşlaştırılması bu maddeler bağlamında siabetli olmuştur. Çünkü her iki sigorta türüne hakim olan ülkelerde bakış açısı ve işleyiş tamamen farklıdır. Dolayısı ile de uzmanlaşma önemlidir. Her şeyi kucaklamak isteyen hiç bir şeyi kucaklayamazmış. Hepsini yapmaya çalışan sigorta şirketi uzmanlaşamaz. Şimdi uzmanlaşma var, daha iyi eleman yetişiyor bu bağlamda.

İki ana tür sigorta arasında ne tür farklılıklar var. Bir yere adlarından bakalım. Zarar sigortaları bir zararın sigortacı tarafından tazminini ele alır, meblağ sigortalarında ise olay gerçekleşir ve kararlaştırılan meblağ sigortacı tarafından ödenir.

Para ile ölçülebilen bir menfaat – tam değeri sigorta değeridir – sigorta ile güvence altına alınır zarar sigortalarında. Bu menfaatin tam değeri sigorta değeridir. Evinizi sigortalatıyorsanız evinizin alım – satım değeri menfaatin tam değeri yani sigorta değeri olarak karşımıza çıkabiliyor. Meblağ sigortalarında yani can sigortalarında ise sigorta değeri yok. Can var söz konusu ve bu para ile ölçülemez. Bunu herkes kendisi takdir edebilir. Burada etken primleri ödeme kabiliyetidir. Primleri ödeyebilecekseniz yüksek meblağlar üzerinden can sigortası yaptırabilirsiniz. Mesela ünlü futbolcu Maradona bacaklarını sigortalattırdı. Fazıl Say parmaklarını sigortalattırdı. Yüksek primler ödediler.

Can sigortalarında biz zarar ve tazmin yok, sigorta değeri yok; bir bedel ve bu bedelin ödenmesi var.

Zarar sigortalarında halefiyet ilkesi varken can sigortalarında bu yok. Zarar sigortalarında prensip ilke zarar eşittir sigorta tazminatıdır. Zarar sigortaları bir zenginleşme aracı olarak kullanılamaz. Bu ilkenin somutlaştığı ilke de halefiyet ilkesidir. Sigorta ettirenin üçüncü kişiye karşı haklarına halef olur sigortacı. Can sigortalarında bu yok. Amaç zenginleşmek de olabilir. Size kar payı ödenen, yatırım amacı olan hayat sigortası türleri de var. Hayat sigortalarında sigorta ettiren bedeli sigortacıdan alır; 3.kişiye karşı talep hakkı varsa onu da kullanır, ondan da tazminat alabilir, zenginleşme yasağı yok.

Sigorta bedeli can sigortalarına özgüdür. Ama zarar sigortalarında başka fonksiyonda karşımıza çıkabilir. Sigortacının tazminat ödeme sorumluluğunun azami sınırı olarak karşımıza çıkar. Zarar sigortalarında sigorta değeri menfaatin tam bedelidir ve o da sigorta tazminatına eşittir. Bu eşitliiğin bozulmasında eksik sigorta karşımıza çıkar. Bunlar can sigortaları için çok uzak kavramlar. Sigorta değeri yok, aşkın zarar vs yok can sigortlarında.

Bu temel farklar nedeni ile sigorta şirketleri istihdamlarında farklı elemanlar alırlar, farklı şekillerde işleyiş gösterirler. Biz de bu temel farkları en baştan bilirsek, onlara ilişkin özel hükümleri anlamakta, yorumlamakta ve uygulamakta zorlanmayız. Zarar sigortalarında hep sigorta değeri, sigorta bedeli ve sigorta tazminatı eşittir. Halefiyet ilkesi, zenginleşme yasağı vardır. Bu bilinmeli. Can sigortalarında da bu ilkelerin uygulanmadığı bilinmeli.

ZARAR SİGORTALARI

Zarar sigortaları mal ve sorumluluk olarak ikiye ayrılır. 1453-72 mal sigortalarını düzenler. 1473-85 arası da sorumluluk sigortalarını ele alır. 1486 da zarar sigortalarına ilişkin koruyucu hükümler içerir. Hem mal hem sorumluluk sigortalarına ilişkin kanunda yer alan hükümleri kanun koyucu koruyucu hükümler başlığında 3 e ayırır. Bazı hükümlere aykırılık sözleşmeyi hükümsüz kılar, bazılarına aykırılık sadece aykırı hükmü geçersiz kılar, bazılarının da aksi sigorta ettiren, sigortalı ve lehtar aleyhine kararlaştırılamaz. 3 grup var. Değinmiştik bunlara daha önce kısmen.

MAL SİGORTALARI

Temel kavramları ele alan, terimleri ele alan maddelere bakalım.

2. Sigorta değeri

MADDE 1460- (1) Sigorta değeri sigorta olunan menfaatin tam değeridir.

Piyasa raiç değeri, borsası varsa borsa değeri vs gibi somutlaştırabilir menfaatin tam değeri. Onun dışında taraflar bunu tespit edebilirler veya ettirebilirler. Mesela gayrimenkul değerleme şirketlerinden yararlanabilir sigortacılar evin değerini belirlerken.

3. Sigorta bedeli

MADDE 1461- (1) Sigortacının sorumluluğu sigorta bedeli ile sınırlıdır. Sigorta bedeli, rizikonun gerçekleştiği andaki sigortalı menfaatin değerini aşsa bile, sigortacı uğranılan zarardan fazlasını ödemez.

(2) Aynen tazmini öngören yeni değer sigortaları hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz.

Sigorta bedeli can sigortalarına ait bir teknik terimdir ama zarar sigortalrında sigortacının ödeyeceği azami tutarı belirleme açısından kullanılabilir. M.1459’da ifadesini bulan sigortacı sigortalının uğradığı zararı tazmin eder ilkesi (tazminat ilkesi) devreye girer m.1461’de. Can sigortalarında yine olmayan bir ilke bu çünkü zarar söz konusu değil.

Zarar sigortalarında hakim ilkeler kapsamında düzenlemeleri ele alır kanun. M.1453 vd. Da önce zarar sigortalarında menfaat ilkesi ele alınmıştır. Sonra tazminat ilkesi ve bu ilkenin doğurduğu hukuku kavramlar, sonuçlar düzenlenmiştir. Sonra da halefiyet ilkesi ele alınmış.

Menfaat ilkesi ile bağlantılı olarak değinilmesi gereken hususlar var. m.1401 de sigorta sözleşmesi tanımlanırken para ile ölçülebilir bir menfaatin pirim karşılığında sigortacı tarafından güvence altına alındığı belirtilmiştir. Sigorta ile güvence altına alınan mal değil mal dolayısı ile menfaattir demiştik ve tarihsel gelişime değinmiştik.

Bir kişi kendi menfaatini sigorta ile güvence altına aldırabileceği gibi başkasının menfaatini de aldırabilir. İlk olayda sigorta ettiren ile sigortalı aynı kişidir. Bir kişi başkasının menfaatini güvence altına alırsa; sigorta ettiren ayrı, sigortalı ayrı kişilerdir.

m.1453 f.1 : (1) Rizikonun gerçekleşmemesinde menfaati bulunanlar, bu menfaatlerini mal sigortası ile teminat altına alabilirler.

Kanun somutlaştırmada bulunmamıştır menfaat sahiplerine ilişkin, örnekler vermemiştir. Eski TTK da somutlaştıran örnekler vardı. Ondan yardım alabiliriz. Bir mal dolayısı ile sigorta sözleşmesi akdedebilecek kişiler kimlerdir? Menfaati sağlayan genelde haklardır. Haklar size o mal dolayısı ile bir menfaat sağlar. Mesela mülkiyet hakkı. Ya da kiracı, malı saklamakla yükümlü olan depocu, otopark sahibi, o mal üzerinde sınırlı ayni hakkı olan (ipotek alan, rehin alan), mala haciz işlemi uygulatan kişiler. Bunlar bir mal dolayısı ile menfaatleri olan başka başka kişilerdir. Bir mal dolayısı ile bir çok kişinin menfaati olabilir ve bunları sigorta ile güvence altına alabilirler.

A) Mal sigortaları

I – Menfaat ve kapsam

1. Genel olarak

MADDE 1453- (1) Rizikonun gerçekleşmemesinde menfaati bulunanlar, bu menfaatlerini mal sigortası ile teminat altına alabilirler.

(2) Rizikonun gerçekleşmesi sonucu doğan kazanç kaybı ile sigorta edilen malın ayıbından doğan hasarlar, aksine sözleşme yoksa, sigorta kapsamında değildir. Mal bağlamında kazancın, makul sınırı aşan kısmı sigorta edilemez.

(3) Mal sigortası niteliğindeki grup sigortalarında; mal girmesi veya çıkması sebebiyle mal topluluğunda değişiklikler meydana gelmiş olsa bile, sözleşme bütün hükümleriyle geçerlidir.

(4) Mal topluluğu için yapılan mal sigortası, topluluğa dâhil münferit parçaları da kapsar.

f.2 iki hususu ele alır. Menfaat eşittir sigorta değeri, eşittir sigorta bedeli, eşittir sigorta tazminatı. Tam olarak sigortalattırdıysam değer bu, bana ödenecek tazminat da bu. Bunun dışında ortaya çıkabilecek riskler var. mesela malın ayıbından doğan risk. Ya da kazanç kaybı. Kazanç kaybına örnek: özel aracımla kaza yaptım, araç iki gün serviste kaldı bunun bana ek bir zarara yol açması zayıf ihtimal. Ama bir taksici düşünün zararını gidermek için taksi 2-3 gün serviste. Bu süre içinde taksicilik yapamadı ve kazanç kaybı doğdu. Acaba mal sigortalarının buna yaklaşımı ne? f.2 der ki kural olarak bu kazanç kaybı ya da malın ayıbından doğan zararlar güvence kapsamında değildir. Taraflar aksini kararlaştırabilirler. Bu halde elbette pirim miktarı artar.

Malın ayıbından doğan zararlar genelde garanti sözleşmesi ile güvence altına alınırlar, bunlar sigorta sözleşmesi değil, tek taraflı garanti. Bunların dışında ürün sözleşmeleri yapılabilir ve ayıp da güvence altına alınabilir.

Kazancın güvence altına alınması halinde kanun bir sınır koymuş – makul olan kadarı güvence altına alınabilir. Mesela o bölgede normal bir taksicinin günlük kazancı ne ise, o bağlamda bir kazanç kaybı hesaplanır. Fazlası güvence altına alınmaz.

m.1453/f.3 okundu. Burada bir kavram ile karşılaşıyoruz: mal sigortası niteliğindeki grup sigortasında… Grup sigortası nedir? Sigortalıların sayısı bakımından veya bir sigorta sözleşmesi ile güvence altına alınabilecek sigortalılar açısından bireysel (ferdi) sigortalar ve grup sigortaları ayrımı var. Eski TTK da grup sigortaları yoktu. Yasada yoktu ama uygulanan bir müessese idi. Mesela ibra borcu sona erdiren bir neden olarak eski TBK’da yoktu, ama bu kabul ediliyordu uygulamada, sonra yeni TBK’ya girdi. Grup sigortaları da öyle idi. Uygulamada vardı. Sigortacılık genel müdürlüğünün bazı düzenlemeleri vardı konuyla ilgili. Yeni TTK grup sigortalarını hem mal hem can sigortaları kapsamında düzenlenmiştir. Aslında grup sigortaları can sigortalarına ilişkindir der hoca. 1486 ??? .madde en az 10 kişiden oluşur demekle grup hayat sigortalarını düzenlemiştir. Burada ise mal sigortaları şeklinde grup sigortaları ele alınır. Peki nedir bunlar?

Ben kendi hayatımı ölüm riskine karşı sigorta sözleşmesine konu edebilirim, evimi ya da yangına karşı. Bunlar ferdi. Grup sigortasında ise benzer menfaatleri ve dolayısı ile benzer risklere karşı tehlike içinde olan kişilerden bir grup oluşturulur ve bu kişiler bir sigorta sözleşmesi ile güvence altına alınır. Bankalar bunu çok yapar mesela kredi kartı müşterileri grup oluşturur, işverenlerin işçileri grup oluşturabilir. Sigorta ettiren olarak bir banka veya işveren sigorta şirketi ile grup sigortası akdeder. Mesela kredi kartı kullanan müşterilerimin hayatı üzerine bir can sigortası akdediyorum diyor. Bu halde kredi kartı alan herkes bu bankadan, otomatik olarak sigortalı oluyorlar.

Burada ise grubu oluşturan bir mal topluluğu. Bir depodaki mallar, umumi mağazadaki mallar olabilir. Mesela umumi mağaza işleten kişi grup sigortası şeklinde bir sigorta akdedebilir yani deposuna giren her malı bu kapsama alır. mal topluluğunda girme çıkma nedeni ile farklılık olsa bile, grup sigortasının esas mantığı ve amacı uyarınca, sigorta sözleşmesi bundan etkilenmez.

22.03.16

Bugün konu anlatımından ziyade problem çözümü olacak. Genel hükümlere yönelik basit bir kaç problem üzerinde durulacak. Bu problemler çıkmış sınav soruları aynı zamanda

OLAY I: A-X arası kasko sigortası sözleşmesi akdedilmiş. Aşağıdaki haller dolayısı ile taşıtta meydana gelen zararlar sigorta tazminatı dışındadır diye bir genel şart hükmü var. Sıralanmış bazı şeyler. Bunlardan 3 numara: Kamu otoritesi tarafından çekilme hali hariç taşıtta yapılacak tasarruflar nedeni ile meydana gelecek zararlar. A işine giderken arabanın yolda kalması üzerine, yoldan geçen bir aracı durdurarak sürücüsünden arabasını en yakın tamirciye çekmesini rica etmiştir. A’nın arabasının çekilmesi sırasında ön tamponu kırılmıştır. Bunun üzerine A, X sigorta şirketine zararının karşılanması için başvurmuştur. Böyle bir olayda, kimin hangi konuyu ispat etmesi gerektiğini gerekçesi ile belirtiniz.

Genel hükümlerde inceleme imkanı bulduğumuz madde: 1409. Sigortanın kapsamı ve ikincil risk sınırlamaları – istisna şartları ile ilgilidir. Şunlardan doğan zararlar sigorta kapsamı dışındadır demek – ikincil risk sınırlaması koymaktır.

4. Sigortanın kapsamı

MADDE 1409- (1) Sigortacı, sözleşmede öngörülen rizikonun gerçekleşmesinden doğan zarardan veya bedelden sorumludur.

(2) Sözleşmede öngörülen rizikolardan herhangi birinin veya bazılarının sigorta teminatı dışında kaldığını ispat yüküsigortacıya aittir.

Bu maddenin ikinci fıkrasındaki açık düzenleme karşısında rizikonun teminat dışı kaldığını ispat yükü sigortacıdır. Şayet sigortacı olayın istisna clause unun içine girdiğini iddia eder ve tazminatı bu sebeple ödemek isterse; bunu kendisi ispatlamalıdır. Sonuç alabilmesi mümkün müdür peki bu durumda? Kamu otoritesi tarafından çekilme hali hariç taşıtta yapılacak tasarruflar nedeni ile meydana gelecek zararlar. – dışarıda bırakılmış. Kaza sonrası ya da park yasağı ile çekilse idi kamu otoritesi çekmiş olabilirdi. Ama olayda herhangi birinden istediği için istisna kapsamındadır, sigorta şirketi bunu ispat edebilir.

OLAY II: A, Ak Sigorta AŞ ile sigortadan oğlunun (O) faydalanacağını belirtip, karısı B’nin hayatını sigorta ettirmiştir. A, O ve B’nin sigorta hukuku terminolojisindeki adlarını /hukuki statülerini gerekçesi ile belirtiniz.

A sigorta ettirendir çünkü sigorta şirketi ile sigorta sözleşmesini akdeden kişidir. B sigortalıdır, riziko şahsıdır, çünkü risk kendi şahsında gerçekleşecektir. O da lehtardır çünkü olay gerçekleştiğinde sigortacıdan sigorta bedelini talep etme hakkına sahip kişidir.

OLAY III: X sigorta şirketinin prim tahsil yetkilisi olan Y acentesi tarafından ‘poliçe bedeli peşin alınmıştır’ şeklinde düzenlenen imzalı bir belge karşılığında sigorta ettiren A, Y acentesine 1.000 TL’lik bir ödeme yapmıştır. A hırsızlık rizikosuna karşı evi için akdedilen bu sigorta sözleşmesine dayanarak, gerçekleşen hırsızlık sonucunda uğradığı zararın tazmini için X sigorta şirketine başvurduğunda; X sigorta şirketi pirimin ödenmediği gerekçesi ile A’nın talebini reddetmiştir. X sigorta şirketinin tazminat ödeme sorumluluğunun olup olmadığını gerekçesi ile belirtiniz.

Sigortacının tazminat ödeme borcu ne zaman başlar, m.1421 buna cevap verir. Aksine sözleşme yoksa sigortacının sorumluluğu primin ya da ilk taksitin ödenmesi ile başlar. M.1405/f.2 ilgili hükümdür. Poliçe bedeli peşin alınmıştır şeklinde düzenlenen bir imzalı belge var ve sigorta ettiren acenteye bir ödeme yapmış bunun karşılığında. M.1405 der ki her ne adla alınmış olursa olsun sözleşmenin kurulması esnasında sigorta ettirenden alınmış paralar (olayımızda poliçe bedeli adı altında alınmış), ilk pirime sayılır. Bu 1000 TL’lik ödeme yapılması ile beraber – ilk pirime sayılır – sigortacının sigorta tazminatı ödeme sorumluluğu başlar. Bu durumda sigortacının iddiası yerinde değildir. Bir başka değinilmesi gereken madde ise pirimin ödenme zamanına ilişkin olan m.1430 ve 31 dir. Kural olarak pirim sözleşme yapılır yapılmaz ve poliçenin verilmesi karşılığında ödenir. Olayımızda poliçenin verildiğine ilişkin bir veri yok. M.1405/f.2 – Poliçenin verilmesi karşılığında pirim ödenir maddesi sebebi ile, sigorta şirketinin poliçeyi vermeyip, tazminat ödemeyi bunun karşılığında pirim ödenmediği için reddetmesi imkanını kaldırmak için getirilmiştir.

Poliçe bedeli kavramını tartışmak gerekir mi? Hayır. Poliçe bedeli alınmıştır ifadesi sözleşme yapılması karşılığında pirim alınmıştır demek aslında. M.1405 diyor ki buna ne ad verilirse verilsin, pirim sayılır.

OLAY IV: A, X bankası AŞ’den aldığı konut kredisi ile bağlantılı olarak Y sigorta şirketinde X bankası AŞ lehine ölümü riskine karşı kredi hayat sigortası sözleşmesi akdetmiştir. Sigorta hukuku açısından A’nın ve X bankası AŞ’nin sıfatlarını gerekçesi ile belirtiniz.

A hem sigorta ettiren hem sigortalı. Sigorta sözleşmesini akdetmiş. Riziko şahsı, sigortalı, olay kendi şahsında gerçekleşecek, kendi ölüm riskine karşı sözleşme akdetmiş. X bankası AŞ de lehtar, yani olay meydana geldiğinde sigorta bedelini sigortacıdan talep etme hakkına sahip olan kişi. M.1401 sigorta sözleşmesini tanımlar. Bundan da yararlanarak kişileri bulabiliriz.

OLAY V: A 01.07.2014 tarihinde X sigorta şirketine başvurarak konut olarak kullandığı evini yangına karşı sigorta ettirmiştir. Sözleşmenin kurulmasına rağmen sigorta poliçesi A’ya verilmemiştir. A da sigorta priminin ilk taksitini sigorta şirketinin banka hesabına yatırmamıştır. 04.07.2014 tarihinde A’nın evinde yangın çıkmış ve 10.000 TL değerinde hasar meydana gelmiştir. A, sigorta şirketinden zararının tazminini talep ettiğinde sigorta şirketi ilk primin ödenmediği gerekçesi ile hasarı karşılamaktan kaçınmıştır. A’nın başvurabileceği bir yol var mıdır?

1421 ve 1424 konu ile ilgili – Sigorta sözleşmesinin kurulması ve pirimin verilmesi karşılığında poliçe verir. Bu iki madde okundu.

III – Tarafların borç ve yükümlülükleri

1. Sigortacının borç ve yükümlülükleri

a) Rizikoyu taşıma yükümlülüğü

aa) Genel olarak

MADDE 1421- (1) Aksine sözleşme yoksa, sigortacının sorumluluğu primin veya ilk taksidinin ödenmesi ile başlar; kara ve denizde eşya taşıma işlerine ilişkin sigortalarda, sigortacı, sözleşmenin yapılmasıyla sorumlu olur.

(2) 1430 uncu madde hükmü saklıdır.

c) Sigorta poliçesi verme yükümlülüğü

aa) Genel olarak

MADDE 1424- (1) Sigortacı; sigorta sözleşmesi kendisi veya acentesi tarafından yapılmışsa, sözleşmenin yapılmasından itibaren yirmidört saat, diğer hâllerde onbeş gün içinde, yetkililerce imzalanmış bir poliçeyi sigorta ettirene vermekle yükümlüdür. Sigortacı poliçenin geç verilmesinden doğan zarardan sorumludur.

(2) Sigorta ettiren poliçesini kaybederse, gideri kendisine ait olmak üzere, yeni bir poliçe verilmesini sigortacıdan isteyebilir.

(3) Poliçenin verilmediği hâllerde, sözleşmenin ispatı genel hükümlere tabidir.

Poliçe verilmemesi nedeni ile pirim ödenmemiş. Sigortacının sorumluluğu pirimin ödenmesi ile başlar. Yangın çıkma tarihi sözleşmenin kurulmasından sonra. Sigorta şirketi ile yapılan sözleşmenin ardından 24 sa içinde poliçe verilmeli idi. 2-3 gün geçmiş, poliçenin verilmemesi söz konusu. Bu durumda sigorta şirketi ilk pirim ödenmedi diye sigorta tazminatını ödemekten kaçınması haklı ??????. Ama poliçenin geç verilmesi nedeni ile doğan bir zarar var. Bu zararının karşılanmasını isteyebilir kişi. Bu sigorta tazminatı değil, müspet veya menfi zarardır. Bu zarar da sigorta bedelini aşamaz yani bir risk gerçekleşse idi sigortacının ödeyeceği maksimum sigorta tazminatını aşamaz – içtihatlar nedeni ile. Yasada düzenlenmiş ve sigortacıya yüklenmiş bir yükümlülüğün yasaya aykırı şekilde yerine getirilmemesinden doğan zararı sigortacıdan talep eder sigorta ettiren.

OLAY VI: A 2012 model otomobili için X sigorta şirketi ile 01.01.2013 tarihinde bir yıllık kasko sigortası sözleşmesi akdetmiştir. O yıl, tatilini geçirmek üzere Bodrum’a arabası ile giderken bir benzin istasyonunda benzin almak ve biraz da alışveriş yapmak için durmuştur. Tekrar yola çıktığı esnada arkasından gelen diğer bir araç, otomobiline çarpmış; çarpışma sonucunda hemen aracını durduran A otomobilinde herhangi bir hasar bulunup bulunmadığına bakmak için telaşla arabasından inmiş, kontak anahtarı halen üzerinde iken birden ortaya çıkan iki kişi otomobiline binmiş ve otomobille birlikte süratle oradan uzaklaşmışlardır. Arabasının çalındığını anlayan A durumu X sigorta şirketine bildirmiş ve zararın karşılanmasını talep etmiştir. Böyle bir durumda X sigorta şirketi tarafından A’nın tazminat talebinin olumlu karşılanıp karşılanmayacağını, aşağıda verilen genel şart hükmü ve TTK açısından birlikte çeşitli olasılıklara göre cevaplandırınız.

Kara taşıtları kasko sigortası genel şartları m.A1:

Bu sigorta ile sigortacı sigortalının kara yolunda kullanılabilen motorlu, motorsuz taşıtlardan römork veya karavanlar ile iş makinelerinden ve lastik tekerlekli traktörlerden doğan menfaatinin aşağıdaki tehlikeler dolayısı ile ihlali sonucu uğrayacağı maddi zararları temin eder:

a.

b.

c.

d.

e. Aracın çalınması veya çalınmaya teşebbüs edilmesi.

cc) Rizikonun gerçekleşmesinde kusur

MADDE 1429- (1) Sigortacı, aksine sözleşme yoksa, sigorta ettirenin, sigortalının, lehtarın ve bunların hukuken fiillerinden sorumlu bulundukları kişilerin ihmallerinden kaynaklanan zararları tazmin ile yükümlüdür. Sigorta ettiren, sigortalı ve tazminat ödenmesini sağlamak amacıyla bunların hukuken fiillerinden sorumlu oldukları kişiler, rizikonun gerçekleşmesine kasten sebep oldukları takdirde, sigortacı tazminat borcundan kurtulur ve aldığı primleri geri vermez.

(2) 1495, 1503 ve 1504 üncü maddenin ikinci fıkrası hükmü saklıdır.

Önce olay genel şart hükmü kapsamında mı ona bakacağız. Genel şart hükmü kapsamı belirleyen bir hüküm, şunlar şunlar teminat kapsamındadır diyor yani birincil risk sınırlaması yapan bir düzenleme. E bendinde yer almış çalınma ve teminat kapsamında.

İhmal sonucu aracı çalınmıştır, dolayısı ile tazminat ödenmesi gerekir. ama m.1429 diyor ki açıkça sigorta ettirenin ( olayımızda A sigorta ettirendir) ihmali davranışlarından kaynaklanmış olsa dahi çalınma, şirket tazminatı ödemek durumunda olacaktır.

m.1452 f.2 koruyucu hükümlerdir. Bu nedenle ihmalden kaynaklanan zararların tazmin edilmeyeceğine ilişkin hüküm konulursa tüm sigorta sözleşmesi geçersiz hale gelecektir. Uygulanan hükümlerin koruyucu hükümler kapsamında hangi grupta olduğuna dikkat etmemiz gerekiyor.

OLAY VII: X İnşaatçılık AŞ TC karayolları genel müdürlüğü adına üstlendikleri yol inşaatını ‘inşaat sigorta poliçesi ile’ 04.01.2013 – 04.01.2014 tarihlerini kapsayacak şekilde tüm risklere karşı – Allrisk, en geniş güvence sağlayan sözleşmeler – Y sigorta şirketinde güvence altına aldırmıştır. İnşaatın belirlenen tarihte tamamlanamaması üzerine uzatma alınmış, buna paralel olarak da sigorta sözleşmesinin süresinin uzatılması talebi ile Y sigorta şirketine başvurmuştur. Y sigorta şirketinin bu talep karşısında hangi gerekçe ile nasıl davranacağını ve ne yapacağını kısaca açıklayınız.

Sigorta süresi ile alakalı bir durum var. – m.1410 ilgili hükümlerden biri. Taraflar bir yıllık bir süre belirlemişler. Sözleşme akdedilmiş ancak sözleşmenin süresinde bir değişiklik yapmak istiyorlar. Bu talebi için Y sigorta şirketine başvuruyor sigorta ettiren. Bir sözleşmede değişiklik deyince akla öncelikle şu gelir: tarafların karşılıklı birbirine uygun beyanı ile kurulur sigorta sözleşmesi – m.1401,1405. Sözleşme nasıl kuruluyor ise taraflar sözleşmede değişikliğe de gidebilir aynı şekilde, uygun irade beyanları ile. Süre değişikliği de bu kapsamdadır. Poliçenin eki ile, zeyilname ile bu değişiklikler yapılır. Mevcut poliçeye ek olan bu belgede yeni süre, prim vs belirtilir. M.1425’de geçer zeyilname (ek) ifadesi.

OLAY VIII: Uygulamada kullanılan ‘maddi hasarlı trafik kazası tespit tutanağı’ nda doldurulması istenile bilgiler arasında kazaya katılan her bir araç için ‘trafik sigortası poliçe bilgilerine’ – Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (uygulamada kısaca trafik sigortası olarak anılıyor) poliçe bilgilerine – yer verilmiş ve doldurulması istenmişken, kasko sigortası bilgilerine yer verilmemiştir. Bunun nedenlerini sadece belirtiniz.

Kasko sigortası ihtiyari bir sigortadır, isteye bağlıdır yaptırması. Ama karayolları motorlu araçlar zorunlu mali sigortası yani trafik sigortası adı üzerinde zorunlu bir sigortadır. Bu nedenle hasar tutanağında zorunlu sigortaya ilişkin bilgiler istenir. Diğeri ihtiyaridir, olmayabilir de, yaptırılmamış da olabilir.

Asıl neden ise: Trafik sigortası bir sorumluluk sigortasıdır. Kasko sigortası ise bir mal sigortasıdır. Dersin başında yaptığımız şemadan çıkardığımız bilgiler bunlar. Hoca şemayı tekrarladı. Yani birinin mal birinin sorumluluk sigortası olmasının ve sorumluluk sigortasının tutanakta istenmesinin ne anlamı var? Mal sigortası sizin kendi aranızda meydana gelecek zararları sigorta ettirdiğiniz, güvence altına aldığınız bir sigorta. Ama trafik sigortası ise 3.kişiye verdiğiniz zararlar dolayısı ile size yönelecek tazminat taleplerini güvence altına alır. bir trafik kazasında bu nedenle sorumluluk sigortası daha önemli olabiliyor. Karşı tarafın sorumluluk sigortasından zararınızı tazmin etme olasılığınız var. Bu nedenle bu bilgilere yer veriliyor tutanakta.

OLAY IX: A ile X Sigorta Şirketi arasında akdedilen hırsızlık sigortası sözleşmesinde aynen ‘sözleşmede öngörülen rizikolardan birinin teminat dışında kaldığını ispat yükü sigorta ettirene aittir’ hükmüne yer verilmiştir. Böyle bir hükmün hukuken geçerli olup olmayacağını gerekçesi ile belirtiniz.

m. 1452’den m.1409’u buluyoruz. M.1452 koruyucu hükümler. M.1409 sigorta ettiren aleyhine değiştirilirse, bu hüküm geçersiz olur. Bu durumda 1409/f.2 uygulama alanı bulur.

OLAY X: 24 yaşındaki M, 06.12.2012 tarihinde sol kolunda uyuşma şikayeti ile hastaneye kaldırılmıştır. Yapılan incelemeler sonucunda acil kalp ameliyatına alınan M 07.12.2012 tarihinde kalp yetmezliği sonucunda hayatını kaybetmiştir. Doğuştan kalp hastası olan M’nin 07.12.2006 tarihinde X sigorta şirketi ile akdettiği ölüm riskine karşı 10 yıllık bir hayat sigortası sözleşmesi bulunmaktadır. M’nin ölümünden sonra, anne ve babası X sigorta şirketine başvurarak sigorta bedelinin kendilerine ödenmesini talep etmişlerdir. X sigorta şirketi yetkilileri yapılan inceleme sonucunda M tarafından doğuştan kalp hastası olduğunun sigorta şirketinden saklandığının tespit edildiğini, bu tespitin sigortacı tarafından M’ye yöneltilen ‘doğuştan bir hastalığınız var mı?’ sorusuna M tarafından ‘hayır’ cevabının verilmiş olması ile yapıldığını, bu durumda sigorta bedelini ödemeyeceklerini bildirmişlerdir. Böyle bir durumda;

  1. M’nin annesi ve babasının sigorta bedelini almaya hakları olup olmadığını ve onların avukatı olarak önerilerinizi gerekçesi ile kısaca belirtiniz.
  2. X sigorta şirketinin 08.02.2010 tarihinde M’nin doğuştan kalp hastası olduğunu öğrendiği bir olasılıkta, X sigorta şirketi 10.03.2010 tarihinde durumu M’ye bildirmiş ve pirim farkının ödenmesi talebinde bulunmuştur. M’nin pirim farkını ödemek zorunda olup olmadığını gerekçesi ile belirtiniz.

29.03.16

Zarar sigortalarına başlamıştık. Bu sigorta türü ikiye ayrılır. Mal varlığının hem pasif hem aktifini içermesinden dolayı bu ayrım var. Aktifi güvence altına alan mal sigortası, pasifi güvence altına alan ise sorumluluk sigortasıdır.

Mal sigortalarına ilişkin özel hükümler m.1453 vd. dadır. Zarar sigortalarına hakim olan bazı ilkeler var. Menfaat ilkesi; para ile ölçülebilir bir menfaatin güvence altına alınması. Bir malın ya da hakkın riske maruz kalmamasında menfaati olan kimseler bu mal dolayısı ile menfaatlerini güvence altına alabilir.

Zarar eşittir sigorta tazminatı yaklaşımı hakim burada. Halefiyet ilkesi var ki bu da zenginleşme yasağından kaynaklanır. Sadece zarar tazmin edilir, zenginleşilmez. Sigorta ettirenin sigorta tazminatı ödenince artık sigortacı sigorta ettirenin halefi olur ve onun haklarını 3.kişiye karşı kullanabilir.

m.1453 bir mal dolayısı ile menfaati olanlar ve onu risklere karşı korunması ihtiyacını haiz olanlar bu sigortayı yaptırır der. Malik, kiracı, saklamakla yükümlü kişiler, mal üzerinde ayni hak sahibi, ipotek alan, haciz koyduran gibi. Mal dolayısı ile menfaat — menfaat sigorta değeridir. Kural menfaatin tam değerinin sigorta ile güvence altına alınması. Ama olası kazanç kayıpları da sözleşmede yazılarak sigorta kapsamına alınabilir. Bu kazanç kayıpları, mutat, olağan, makul kayıplardır.

Bunun dışında malın ayıbından doğan zararlar kural olarak sigorta kapsamı dışında ama taraflar bunu sözleşmeye dahil edebilirler.

Birden çok ortak riske maruz kalabilecek kişinin tek bir sigorta sözleşmesi ile sigorta şemsiyesi altına girmesidir grup sigortası. İlk kez m.1453 f.3 te mal sigortası biçimindeki grup sigortasından bahsedilmiştir. Malların bir grup sigortası halinde, sigorta güvencesi altına alınabilmesine imkan tanınmıştır. Bu genelde malların saklanmak üzere depolandığı depo işleticileri ya da otopark işleticileri tarafından yapılan sözleşme türüdür.

M1454 – başkası lehine sigortayı düzenler. Bir kişi kendi menfaati sigorta ile güvence altına aldırabileceği gibi bir başkasının menfaatini de güvence altına aldırabilir. Buna kanun başkası lehine sigorta der. Borçlar hukukundaki tam üçüncü kişi lehine sözleşmeye karşılık gelir.

2. Başkası lehine sigorta

MADDE 1454- (1) Sigorta ettiren, üçüncü bir kişinin menfaatini, onun adını belirterek veya belirtmeyerek, sigorta ettirebilir. Sigorta sözleşmesinden doğan haklar sigortalıya aittir. Sigortalı, aksine sözleşme yoksa, sigorta tazminatının ödenmesini sigortacıdan isteyebilir ve onu dava edebilir.

(2) Üçüncü kişinin adının belirtildiği durumlarda, tereddüt hâlinde, sigorta ettirenin, üçüncü kişinin temsilcisi olarak değil, kendi adına fakat üçüncü kişi lehine hareket ettiği kabul edilir.

(3) Sözleşmede, sigortanın kimin menfaati için yaptırıldığı açık da bırakılabilir. “Kimin olacaksa onun lehine” yapılan böyle bir sigortanın, üçüncü kişi lehine yaptırıldığı anlaşılırsa, ikinci fıkra hükmü uygulanır.

Bu üçüncü kişi sigortalı terimine karşılık gelir. Üçüncü kişinin menfaati güvence altına alınırsa o üçüncü kişi sigortalıdır. Sigorta ettiren ve sigortalı farklı kişilerdir başkası lehine sigorta varsa.

Başkası lehine sigorta iki türde akdedilebilir.

  • Üçüncü kişinin isminin belirtilmesi,
  • İsminin belirtilmemesi – her kimin olacaksa onun hesabına/lehine sigorta.

m.1454/f.3 okundu. Başkasının menfaatinin sigorta ile güvence altına alınmasında yine otopark işleticileri, depocular, umumi mağazacılık yapan şirketler depolarındaki malları için maliklerin risklerini güvence ile sigorta altına alabilirler. Bunlarda genelde isim belirtilmeden sigorta yapılır çünkü kimin arabasını, eşyasını vs. oraya bırakacağı belli değildir.

f.1 okundu. Sigorta tazminatını talep etme hakkı sigortalıya aittir. Sözleşmeden doğan haklar, sigortacının yükümlülükleri başlığı altında olanlar, sigortalıya aittir. Peki borçlar kime ait? Borçlar ise sigorta ettirene aittir. Prim borçlusu sigorta ettirendir.

f.2 okundu. Temsilci aracılığı ile sigorta sözleşmesinin akdedilmesi ile ( m.1406 ve7) birbirine karıştırılabilecek. Sigorta ettiren midir temsilci midir bazen tereddüt doğabilir. Ama iki sigorta görünümünü birbirinden ayırt etmek için şuna bakarız: Temsilci varsa sigorta ettiren ve sigortalı sıfatları aynı kişiye aittir ve temsilci sadece temsilcidir. Ama 3.kişi lehine olduğunda sigortalı ve sigorta ettiren başka kişiler. F.2karine getirmiş, tereddüt halinde temsilci değil 3.kişi lehinedir diyor.

İşletmelerle ilgili akdedilen sorumluluk sigortaları var. M.473/f.2: (2) Sigorta, sigortalının işletmesi ile ilgili sorumluluğu için yaptırılmışsa, sözleşmede aksine hüküm yoksa bu sigorta, sigortalının temsilcisi ile işletmenin veya işletmenin bir kısmının yönetiminde, denetiminde ve işletmede çalıştırılan kişilerin sorumluluğunu da karşılar. Bu durumda sigorta bu kişilerin lehine yapılmış sayılır.

Bu da başkası lehine sigorta olarak kabul edilir kanunda. Mesela evinizdeki eşyalarla ilgili hırsızlık riskine karşı ev eşyalarını güvence altına almak istiyorsunuz ama aynı zamanda evinizde sizinle yaşayan bir bakıcı var. Onun da eşyaları var sizin eşyalarınız arasında. Evinizdeki eşyaları sigorta kapsamına aldırdığınızda, kendi eşyalarınız açısından kendi menfaatinizi bakıcıya ait eşyalar için ise onun lehine bir sigorta sözleşmesi akdetmiş olursunuz.

Bir mal dolayısı ile para ile ölçülebilir menfaat tek bir kişiye ait olabilir. Ya da birden fazla kişiye de ait olabilir menfaat. Mesela birden çok kişi mülkiyete sahip olabilir bir mal üzerinde. Kanun buna müşterek menfaat der.

3. Müşterek menfaatlerin sigortası

MADDE 1455- (1) Bir malın veya o mala ilişkin bir hakkın yalnız bir kısmında menfaat sahibi olan kişi, kendisine ait kısımdan fazlasını da sigorta ettirmişse, sigortanın bu fazlaya ilişkin kısmı, sigorta ettirenle aynı menfaati olanlar lehine yapılmış sayılır.

Bu hüküm aslında aşkın sigortayı düzenleyen 1463.maddenin uygulanma olasılığını ortadan kaldırır. İleride göreceğiz mal sigortalarında, zarar sigortalarında hep diyoruz ya sigorta değeri, sigorta bedeli ve sigorta tazminatı birbirine eşittir. Bu eşitlik bozulabilir – mesela sizin eviniz 100 bin lira değerinde ama sizin sigorta bedeliniz 200 bin yani maksimum sigortacının size ödeyeceği para bu sözleşmeye göre ama zararınız hiç bir zaman 100bini aşmaz. Kanun koyucu: burada bir aşkın sigorta vardır ve aşan kısım geçersizdir. Burada 200-100bin eşittir 100binlik kısım geçersizdir. Sigorta bedeli kanunen 100bine çekiliri. Zarar sigortaları bir zenginleşme aracı olarak kullanılamaz kuralından gelir bu.

Aşan kısmın geçersiz olacağı yaklaşımından m.1455’te ayrılmıştır kanun. Aşkın kısmı geçerli sayıyor, hukuken ayakta tutuyor. M.1463’ün istisnasıdır m.1455. ya da m.1463 genel hükümse 1455 özel ve ayrık bir hükümdür denebilir.

Örn: Paylı mülkiyet. 100binlik bir eviniz var. Ev dolayısı ile menfaatinizin değeri 100 bin. 2 kişi paylı mülkiyet ile malik. Maliklerden biri ev dolayısı ile sigorta sözleşmesi akdettiğinde, onun menfaat değeri 50bindir. 60-70 bin üzerinden bir sözleşme akdettiğinde bu aşan kısım diğer malik lehine yapılmış sayılır ve geçerli olmaya da devam eder.

Mal üzerinde sınırlı ayni hak sahiplerinin ve haciz koyduranların durumu

Bir eviniz var. Konut kredisi ile aldınız ama banka dedi ki krediyi veririm ama ev üzerinde ipotek tesis edeceksiniz. Malik, kredi alan kişi. Banka da ipotek sahibi. Malik heyelana karşı bir sigorta sözleşmesi akdetti diyelim. Bu halde risk gerçekleştiğinde malik sigorta tazminatını alır. Bu halde ipotek alanın durumu ne olacak? Bundan nasıl etkilenir. İpotek alan ayni bir güvence sağlamıştı. Borç zamanında ödenmemiş olursa banka ipoteğin paraya çevrilmesini isteyecek yani evi sattıracak ve paradan alacağını alacak. Ev heyelanda gitmiş, ortada paraya çevirecek bir şey kalmamış. Bu halde ayni hak sahibi olan ipotek alanın hakkının korunması gerek. Bu halde, sigorta tazminatı malı ikame eder, malın yerine geçer. İpotek alacaklısı banka, sigorta tazminatından alacağını alır.

4. Menfaat üzerinde sınırlamalar

a) Sınırlı ayni hak

MADDE 1456- (1) Sınırlı ayni hak ile takyit edilmiş bir mal üzerindeki, malike ait menfaat sigortalandığı takdirde,kanunda aksi öngörülmemişse, sınırlı ayni hak sahibinin hakkı sigorta tazminatı üzerinde de devam eder.

(2) Sigortacıya, mal üzerinde sınırlı ayni hak bulunduğu bildirildiği takdirde, ayni hak sahiplerinin izni bulunmadıkça, sigortacı sigorta tazminatını sigortalıya ödeyemez. Ayni hakkın sicille alenileştiği veya sigortacının bunu bildiği durumlarda bildirime gerek yoktur. Sigortalı menfaate konu malın tamiri veya eski hâline getirilmesi amacıyla ve teminat gösterilmesi şartıyla, tazminat sigortalıya ödenebilir.

(3) İkinci fıkra hükmüne aykırı hareket eden sigortacı, sınırlı ayni hak sahipleri ödemeye sonradan yazılı onay verdikleri takdirde, bunlara karşı sorumluluktan kurtulur.

(4) Sigortacı, sigorta ettirenin prim ödeme borcunda temerrüde düştüğünü ve prim farkı istemi dolayısıyla sigorta ettirene ihtarda bulunduğunu, ayni hakkını kendisine bildirmiş olan ve kendisi tarafından bilinen ayni hak sahiplerine de bildirir.

(5) Sigorta ettiren veya sigortacı tarafından sözleşme feshedildiğinde veya sözleşmeden cayıldığında; sigortacı, fesih veya cayma bildirimi kendisi tarafından yapılmışsa, söz konusu bildirim tarihinden, diğer hâllerde sözleşmenin sona ermesinden itibaren, onbeş gün içinde, durumu sınırlı ayni hak sahiplerine bildirir. Sigorta sözleşmesi, ayni hak sahipleri yönünden sözleşmenin sona ermesinden itibaren onbeş gün süre ile geçerli olur. Durumu öğrenen ayni hak sahibi, bu onbeş gün içinde sözleşmeye devam edeceğini sigortacıya bildirmediği takdirde, sigorta sözleşmesi, ayni hak sahibi için de geçersiz hâle gelir. Ayni hak sahibi sözleşmeye devam etmek isterse, sigortacı haklı bir neden olmadığı sürece bu istemi reddedemez.

(6) Sigortacı, istem üzerine, sınırlı ayni hak sahibi olduğunu bildiren kişiye sigorta koruması ile sigorta bedelinin miktarı hakkında bilgi verir.

(7) Hak sahipliğini sigortacıya bildiren sınırlı ayni hak sahibi hakkında da 1416 ncı madde uygulanır.

(8) Bu madde hükümleri sigorta ettiren lehine kurulmuş sınırlı ayni haklar için uygulanmaz.

f.1 okundu. Ayni hak sahibin de mal dolayısı ile menfaati var. Siterse banka kendi menfaatini de güvence altına aldırabilir. Bu durumda zaten problem yok. Kendisine sigorta tazminatı ödenir. Burada malik sigorta sözleşmesi akdettiğinde yani tazminat ona ödenecek olduğunda, sınırlı ayni hak sahibinin hakkı tazminat üzerinde devam eder.

f.2 okundu. Ticaret sicili ayni hakkın gösterildiği sicile örnek verilebilir.

f.3 okundu. Ayni hak sahiplerini bildiği halde sigortacı mülkiyet hakkı sahibine ödeme yaparsa, ayni hak sahipleri yazılı onay vermedikçe sigortalı sorumluluktan kurtulamaz. Dava konusu olduğunda bu tür meseleler, mahkemeler çoğunlukla ipotek alan var olduğunda davayı reddediyorlardı. İpotek alanın öncelikli olarak buradan tazminatı alma hakkı var, sizin bir hakkınız yok deniyordu malike. Son davalarda malikten ayni hak sahibinden onay yazısı alması isteniyor. Bu yazıyı alan malik dava açarak sigortacıdan tazminat isteyebiliyor.

f.4 okundu. F.5 okundu. Ayni hak sahiplerini korur bu düzenlemeler. F. 6 okundu. M.1416 tebliğler, bildirimlerle ilgili. Bunlar ayni hak sahiplerine de yapılabilir isterse.

Menfaat ilkesi açısından mal üzerinde haciz işlemi uygulatmış olanlar için m.1457 getirilmiştir.

Sigortacı ancak sigorta tazminatını icra müdürlüğüne ödeyerek sorumluluktan kurtulur. Haciz koyduran tazminat üzerinde öncelikli olarak alacaüını alma hakkını haizdir. Bir mal hacze gittiğinde icra memurunun mutlaka sigortalı olup olmadığını, sigortalı ise hangi şirkette sigortalı olduğunun bilgilerini alması ve sigortacıyı da bundan haberdar etmesi gerekir.

b) Haciz

MADDE 1457- (1) Sigortalı mal haczedilirse, sigortacı, zamanında bilgilendirilmek şartıyla, sigorta tazminatını icra müdürlüğüne ödeyerek borcundan kurtulur. Bir malın haczinde, icra memuru, borçludan söz konusu malların sigortalı olup olmadığını, sigortalı ise, hangi sigortacı tarafından sigorta edildiğini sorar; haczedilen malın sigortalı olduğunu öğrendikten sonra, sigorta tazminatının diğer bir bildirime kadar ancak icra müdürlüğüne ödenilmesiyle borçtan kurtulacağını sigortacıya ihtar eder.

Geçmişe Etkili Sigorta

Doktrinde alman ve isviçre uygulamalarından esinlenilerek yazılan bir konu var idi: Geçmişe etkili sigorta. Artık yeni kanunla mevzuata girdi. Bu ibareden sigorta hukuku ile tezat bir kavramla karşı karşıya olduğumuzu anlayabiliriz. Sigorta gelecekte gerçekleşme olasılığı olan riskleri güvence altına alır. Ileride gerçekleşmesi belirsiz /meşkuk olan riskler güvence altına alınır. Burada ise geçmişe etkili sigorta söz konusu.

Geçmişe etkili sigortada bugün bir sözleşme akdediyorsunuz ama sigorta güvencesini geçmişi de kapsayacak bir biçimde akdediyorsunuz bu sözleşmeyi.

m.1485 uyarınca sorumluluk sigortalarında da geçmişe etkili sözleşme akdedilebilir. m.1458 okundu.

Gerçekleşme olasılığı olan sigorta güvence altına alınmalı. Bu nedenle geçmişe etkili sigorta sözleşmesi için: Riskin gerçekleşmemiş olması gerek. Ya da risk gerçekleşmiş ama sigorta ettiren ve sigortacı bunu bilmiyor olmalı. Riskin gerçekleştiğini bile bile sigorta ettirenin sigortalatması, ya da sigortacının bunu biliyor olması halinde sözleşme geçersiz.

II – Geçmişe etkili sigorta

MADDE 1458- (1) Sigorta, sigorta koruması sözleşmenin yapılmasından önceki bir tarihten itibaren sağlanacak şekilde yapılabilir. Ancak, rizikonun gerçekleştiği veya gerçekleşme ihtimalinin ortadan kalkmış olduğu, sözleşmenin yapılması sırasında, sigortacı ile sigorta ettiren ve sigortadan haberi olmak şartıyla, sigortalı tarafından biliniyorsa sözleşme geçersizdir. Rizikonun gerçekleştiği veya gerçekleşme ihtimalinin ortadan kalktığının sigorta ettiren veya sigortalı tarafından bilinip sigortacı tarafından bilinmediği durumlarda, sigortacı sözleşme ile bağlı olmamakla birlikte, ödenmesi gereken primin tamamına hak kazanır.

Sigortacının sözleşme ile bağlı olmaması demek herhangi bir tazminat ödeme borcu yoktur demek. Prime hak kazanıyor, sigorta ettiren açısından bir cezalandırıcı durum var adeta. Hem tazminat alamıyor hem de primlerin tamamını ödemek zorunda kalıyor.

Zarar Sigortalarında Tazminat İlkesi

m.1459 vd.’da zarar sigortalarında hakim olan tazminat ilkesi ile ilgili bazı konular düzenlenmiştir.

Sigorta değeri, sigorta olunan menfaatin tam değeridir. Bu kavram can sigortalarında yok çünkü canımızın değerinin bir standardı yok, herkese göre değişken. Sigorta bedeli zarar sigortalarında da karşımıza çıkar demiştik. Bir de sigorta tazminatı var. İşte tazminat ilkesi ile iligli temel kavramlar bu üçü.

Kural: sigorta deperi, sigorta bedeli ve sigorta tazminatı birbirine tam zarar halinde eşit. Kısmı zarar olursa bunların hepsi zarara eşittir.

m.1460 sigorta değerini tanımlar. Dikkat! Malın değeri değil, menfaatin değeri. Malın değeri sigorta değerine tekabül eder ama bizim dikkate aldığımız menfaatin değeridir özünde.

2. Sigorta değeri

MADDE 1460- (1) Sigorta değeri sigorta olunan menfaatin tam değeridir.

III – Tazminat ilkesi

1. Genel olarak

MADDE 1459- (1) Sigortacı, sigortalının uğradığı zararı tazmin eder.

Ne kadar zarar o kadar tazminat. – zenginleşme yasağı.

3. Sigorta bedeli

MADDE 1461- (1) Sigortacının sorumluluğu sigorta bedeli ile sınırlıdır. Sigorta bedeli, rizikonun gerçekleştiği andaki sigortalı menfaatin değerini aşsa bile, sigortacı uğranılan zarardan fazlasını ödemez.

(2) Aynen tazmini öngören yeni değer sigortaları hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz.

Zarar sigortalarında sigorta bedeli sigortacının sorumluluğunu sınırlama işlevini haizdir. Bir ölçüde sigortacının azami, en fazla ödeyeceği sigorta tazminatıdır. M.1461 f.1 – son cümle, m.1459’a atıf yapar. Zarardan fazlası ödenmez.

f.2 okundu. Özel bir sigorta türüne de işaret eden bir düzenlemedir. Uygulamada yapılıyor bu sigorta: yeni değer sigortası. Yeni değer sigortası demek, aracınızla ilgili olarak mesela bir yeni değer sigortası akdettiğinizde, 2005 model bir arabanız var ve bunu sigortalıyorsunuz, 2015 modelini alabilecek kadar paranın size ödenmesini akdediyorsunuz. Primi tabii biraz daha fazla. Hem zararınız tazmin ediliyor aslında ama siz verilen tazminat ile yeni bir 2015 model araba alabilecek olmanız gerekiyor. Bu halde ilk fıkra uygulanmıyor, sigorta tazminatı bunla sınırlı değil.

Sigorta bedeli sabit bir rakam. Sorumluluğun azami sınırlandırıldığı bir miktar. Ama sigorta değeri değişkendir, artabilir ya da eksilebilir. Mesela bir ev düşünelim, bugün için 100bin liralık. Menfaatin tam değeri malik için 100bin lira. Bu evin fiyatı zamanla artabileceği gibi azalabilir de. Bu değişme sigorta ettirenin bizzat fiili davranışı ile olabileceği gibi hiç bir etkisi olmaksızın dışarıdan etkilerle de gerçekleşebilir. Kanun koyucu bu iki durum arasında fark öngörmemiştir. Mesela bir eviniz var, 100 bin lira değerinde ama siz onun parkelerini yaptırırsınız değeri olur 120 bin lira. Ya da evinizin yanında metro geçer, evinizin fiyatı artabilir. Ya da evinizin yanına bir park açılmasını beklerken bir benzin istasyonunun açılması evinizin fiyatını düşürebilir.

Yani özetle sigorta ile güvence altına alınan menfaatin tam değeri değişkendir, artabilir ya da azalabilir. Peki veridğimiz eşitlik zarar sigortalarında hangi an için geçerli. Rizikonun gerçekleştiği andaki der kanun. Demek ki rizikonun gerçekleştiği an bu eşitlik var olmalı, sigorta sözleşmesinin akdedildiği an değil. Mesela 100binlik eviniz için 100binlik bir sözleşme akdettiniz. Sigorta bedeli eşittir sigorta değeri. Eviniz yandığında zarar eşittir sigorta tazminatı eşittir 100bin lira. Başka bir senaryo: Bir yıllık sözleşme akdettiniz ve yıl içinde eviniz 150 bin lira oldu, risk gerçekleştiğinde eşitlik ortada kalmamış olur. kanun koyucu iki müessese ile bu bozulan eşitliği sağlamayı amaçlar:

  • m.1462 – eksik sigorta
  • m. 1463 – aşkın sigorta

Eksik sigortada sigorta bedeli sigorta değerinin altında kalmıştır. Aşkın sigortada ise sigorta bedeli, sigorta değerinden yüksektir. Bir eksik sigortanın ya da aşkın sigortanın olup olmadığını yani m.1462 veya 63 ün uygulama alanı bulup bulmayacağını tespit edeceğimiz an rizikonun gerçekleştiği andır.

Genel hükümlerde eksik sigortaya bir nevi değinmiştik. – m.1426/f.2

4. Hükümleri

a) Eksik sigorta

MADDE 1462- (1) Sigorta bedeli, sigorta değerinden az olduğu takdirde, sigorta edilmiş menfaatin bir kısmının zarara uğraması hâlinde sigortacı, aksine sözleşme yoksa, sigorta bedelinin sigorta değerine olan oranına göre tazminat öder.

Burada orantı prensibi denilen bir prensip düzenlenir. Proporsiyon esası da denebiliyor. Sigorta bedelinin sigorta değerinin oranına göre tazmin edilir ifadesi bu prensipten kaynaklanır. Evimizin değerin başlangıçta 100bindi, sonra olu 200 bin. Sigorta değeri evimizin değerinden düşük. Eksik sigorta. Mesela 50 binlik bir zararımız söz konusu oldu. Sigorta bedelinin sigorta değerine oranı çarpı zarar eşittir sigorta tazminatı. Bu orantı prensibidir. 100/200 x 50 eşittir 25 bin TL.

Orantı prensibinin uygulanma koşulları nelerdir?

  • Bir eksik sigorta var olmalı
  • Kısmi zarar olmalı

Tam zarar olduğunda neden orantı prensibi uygulanmaz. Sigorta bedelinin sigortacının sorumluluğunu sınırlama fonksiyonu var zaten. Tam hasar var ise azami miktar belli, onu alır gider. Sigorta bedelini alır gider. 100binlik ev yanınca 100bini sigorta tazminatı olarak alır gider. Ama kısmi hasar olduğunda orantı prensibi uygulanır. Bu hüküm olmasa idi verdiğimiz örnek olayda 50 binlik zararın tamamını alırdı sigorta tazminatından. Çünkü üst limit olan sigorta bedeli 100bin ve zarar bunun altında kaldı. Ama burada kanun koyucu orantı prensibini öngörmüştür.

Zeyilnameler düzenlenerek sözleşme süreci içinde taraflar sözleşmede değişiklikler yapabilirler. M.1462 riskin geçekleştiği andaki fotoda sigorta bedeli sigorta değerinden düşükse uygulanır.

Aşkın sigorta: Sigorta değerindeki düşmeler dolayısı ile sigorta bedeli sigorta değerinin üzerinde kalmıştır. – rizikonun gerçekleştiği an baz alınıyor.

b) Aşkın sigorta

MADDE 1463- (1) Sigorta bedeli sigorta olunan menfaatin değerinin üstünde ise, aşan kısım geçersizdir. Bu sebeple, sigorta bedeli ile sigorta priminin onu karşılayan kısmı indirilir ve tahsil edilmiş fazla prim geri verilir.

(2) Sigorta ettirenin, mali çıkar sağlamak amacıyla kötüniyetle yaptığı aşkın sigorta sözleşmesi geçersizdir. Sözleşme yapılırken geçersizliği bilmeyen sigortacı, durumu öğrendiği sigorta döneminin sonuna kadar prime hak kazanır.

Aşan kısım geçersizdir deniyor, kanun koyucu yine eşitliği sağlamış olur. F.1 okundu. F.2 ise yine ETK’da olmayan bir ayrımı içerir. Sigorta dolandırıcılığı girişimleri söz konusu olabilir. Yani aşkın sigorta kasten, bilerek, istenerek, sonuçları öngörülerek de yapılabilir. Bu halde aşkın sigortanın kötüniyetli olarak yani mali bir çıkar elde etmek amacı ile gerçekleştirilmiş olmasını m.1463/f.2 başka bir sonuca bağlamıştır. F.2 okundu. Bu sözleşmelerin geçersiz olduğunda bahsediyor. İlk fıkrada sözleşme geçerli, sadece aşan kısım geçersiz, sigorta bedeli indirlir, prim tahsil edilmişse iade edilir. Ama f.2 halinde tüm sözleşme geçersiz sayılmıştır. Hatta sözleşme yapılırken geçersizliği bilmeyen sigortacı durumu öğrendiği sigorta döneminin primlerini isteyebilir.

Takseli Sigorta

Takdir edilmiş değerli sigorta demektir. Sigorta değerinin belirlenmesinde tatarflar karşılık anlaşarak, hatta bir takım uzmanlardan değerleme şirketlerinden faydalanarak … cümle yarım. Kanun okundu. Normalde menfaatin tam değeri, o anki raiç değer için anlaşılır ama taraflar burada anlaşıyorlar belli bir değerde ve buna takse deniyor. Umulan kazanç sözleşmeye eklenebilir demiştik. Bu da fazlaca olduğunda sigortacı bunun indirilmesini isteyebilir.

c) Takseli sigorta

MADDE 1464- (1) Taraflar sözleşme ile sigorta değerini belirli bir para olarak belirlemişlerse, bu para taraflar arasında, sigorta değeri için esas olur.

(2) Takse esaslı şekilde fahiş ise, sigortacı taksenin indirilmesini isteyebilir. Umulan kazanç takselenmiş ise, taksenin sözleşme yapıldığı sırada ticari tahminlere göre elde edilmesi mümkün görülen kazancı aşması hâlinde sigortacı bunun indirilmesini isteyebilir.

05.04.2016

Son ders sigorta değeri, bedeli, tazminatı ve zarar eşit dedik. Yani zarar sigortası zenginleşme aracı olarak kullanılamaz kuralını anlattık. Eşitliğin bozulduğu hallerde kanun koyucu eksik sigorta, aşkın sigorta gibi müsesseselerle ve özel hükümlerle eşitliği sağlayama çalışır. Zarar ne kadarsa sigorta tazminatı da o kadar olur ilkesinin yanısamsını gösteren bir kaç özel hükümle açıklamalara devam edilecek. Bu hükümlerin ana başlığı birden çok sigortadır.

Birden Çok Sigorta

  • Çifte Sigorta
  • Müşterek Sigorta
  • Kısmi ( Kısım Kısım) Sigorta

TTK m.1465 vd da ele alınır bu 3ü.

Bu sigorta türlerinin bu şekilde özle olarak düzenlenmesinin nedeni: Bazen bir menfaat birden çok sigorta şirketince aynı riske karşı sigorta sözleşmeleri ile güvence altına alınabiliyor. Bu durumlarda sigorta şirketlerinin sigorta menfaatlerini güvence altına almadaki konumlarına göre ve verdikleri güvencenin sırasına, kapsamına göre bu 3lü ayrım oluşuyor.

1465 kapsamında birden çok sigortanın söz konusu olabilmesi için gerçekleşmesi gereken unsurlar ele alınmıştır. İlk tespit etmemiz gereken bu. Birden çok sigorta var mı? Buna evet dersek acaba hangi tür söz konusudur ona bakarız. Müşterek mi kısmi mi çifte sigorta mı?

d) Birden çok sigorta

aa) Kural

MADDE 1465- (1) Aynı menfaatin, aynı rizikolara karşı, aynı süre için, birden çok sigortacıya, aynı veya farklı tarihlerde sigorta ettirilmesi hâlinde sigorta ettirene sigorta bedelinden daha fazlası ödenmez.

(2) Birden çok sigortada, sigorta ettiren, sigortacılardan herbirine hem rizikonun gerçekleştiğini hem de aynı menfaat için yapılan diğer sigortaları bildirir. Bu hükme aykırılık hâlinde 1446 ncı madde hükmü uygulanır.

f.1 ayırt edici ve bir arada bulunması gereken unsurları sayar. Fıkrada altı çizili olan kısım neden birden çok sigorta diye bir kavramın düzenlendiğini bize söyler. Sigorta ettirenler sigorta bedelinden (ki bu menfaatin değerine eşittir) fazla tazminat almasın diye bu düzenlemeler var. Birden çok sigortanın var olabilmesi için aynı menfaatin sigortalanması gerek. Sigortalanan mal değil mal dolayısı ile menfaattir mal sigortalarında demiştik. Farklı menfaatler elbette farklı sigortacılar nezdinde sigorta ile güvence altına alınabilir.

f.2 okundu. Daha önceki beyan yükümlülüğüne ilişkin maddelere bakarken genel hükümler kapsamında birden çok sigortaya ilişkin düzenlemelere denk gelmiştik.

Birden çok sigortanın 3 türü var dedik. Peki bunları birbirinden nasıl ayırt ederiz. Bu sigorta türlerinin ayırt edici özellikleri nedir?

Müşterek Sigorta

Hükmü okumadan müşterek ifadesini yorumlayabiliriz. Birden çok sigorta şirketinin aynı menfaati birlikte, müştereken güvence altına almalarıdır burada söz konusu olan. Bazı risklerin gerçekleşme olasılığı ya çok yüksektir ya da çok nadir gerçekleşen risklerdir ama gerçekleştiği anda ortaya çıkacak olan zarar çok yüksek olabilir. Bunlar genelde felaket riskleri olarak adlandırılır uygulamada. Bu hallerde sigorta şirketleri tek başlarına bu denli büyük bir riski üzerlerine almakta yeterli ya da istekli olmayabilirler ve birden çok sigorta şirketi riski güvence altına alabilirler. Ingilizcede pool yani havuz olarak da adlandırılıyor bu durum. Sigorta şirketleri arasındaki hukuki ilişki bu olasılıkta adi ortaklık olarak karşımıza çıkar. 2 veya fazla kişinin emek ve sermayelerini ortak iş için birleştirmesi – TBK m.620. Bu maddenin ikinci fıkrası okundu.

bb) Müşterek sigorta

MADDE 1466- (1) Bir menfaat birden çok sigortacı tarafından aynı zamanda, aynı süreler için ve aynı rizikolara karşı sigorta edilmişse, yapılan birden çok sigorta sözleşmesinin hepsi, ancak sigorta olunan menfaatin değerine kadar geçerli sayılır. Bu takdirde sigortacılardan her biri, sigorta bedellerinin toplamına göre, sigorta ettiği bedel oranında sorumlu olur.

(2) Sözleşmelere göre sigortacılar müteselsilen sorumlu oldukları takdirde, sigortalı, uğradığı zarardan fazla bir para isteyemeyeceği gibi, sigortacılardan her biri yalnız kendi sözleşmesine göre ödemekle yükümlü olduğu bedele kadar sorumlu olur. Bu hâlde ödemede bulunan sigortacının diğer sigortacılara karşı haiz olduğu rücu hakkı, sigortacıların sigortalıya sözleşme hükümlerine göre ödemek zorunda oldukları bedeller oranındadır.

m.1465 deki genel kuralda tespit edilen unsurlar burada da tekrar ediliyor. Aynı menfaat, aynı süre için, birden çok sigortacı tarafından sigortalanması. Sigortacıların birlikte, bundan haberdar olarak iradelerini açıklamasıdır burada diğer türlerden ayırt edici olan.

Sigorta değeri 100 olsun. Bunu A, B, ve C sigortacısının birlikte adeta aralarında bir adi ortaklık oluşturarak güvence altına aldığını varsayalım. A yirmi lirasını, B 30 lirasını C de 50 lirasını karşılarım dedi. İlk fıkranın son cümlesine göre A’nın ödeyeceği tazminat miktarı zararın yüzde yirmisidir. B zararın yüzde otuzunu, C ise zararın yüzde ellisini tazminat miktarı olarak ödeyecektir. Eksik sigortadaki orantı prensibine benzer bir kural uygulanıyor burada. Sigorta değerinin aşıldığı halde de bu orantı uygulanır. ???

Kural birden çok sigortacı arasında bireysel veya ferdi sorumluluğun geçerli olmasıdır. Her kim ne kadar güvence verdi ise o kadarla sorumludur. Ama sigorta şirketleri arasında müteselsil sorumluluğa da karar verilebilir. M.1466 f.2 okundu. Müteselsilen sorumlu olabilmeleri için mutlaka sigorta sözleşmelerine bu yönde bir hüküm konulması gerekli. Sözleşmede böyle bir hüküm yoksa sigortacılar arasında müteselsil sorumluluk söz konusu olmaz. Böyle bir hüküm varsa ne olacak, f.2 açıklar. Müteselsil sorumluluk düzenlenirken, iç ilişkide …??? Şirketlerde YK üyelerine getirilen ??? farklılaştırılmış müteselsil sorumluluk müessesine benzer. Müteselsil sorumlulukta bir iç ilişki vardır, rücu ilişkisi vardır. Bu iç ilişkiyi adeta dışarıya çıkartan, 3.kişiye karşı da iç ilişkideki rücuyu dikkate almasını söyleyen bir müteselsil sorumluluk. M.1466/f.2 deki hüküm buna benzer.

Çifte Sigorta

Mal ve zarar sigortaları açısından çifte sigorta yasağı olarak da karşımıza çıkar. Zarar sigortaları zenginleşme aracı olamaz dedik. 100binlik bir aracım var diyelim. A, B, C şirketlerine 100 bin lira üzerinden arabamı sigortalatsam, zarar meydana gelince zenginleşirim. Ama bunun mümkün olmadığını söyledik. Bunun yasal dayanağı m.1467 de yer alır.

cc) Çifte sigorta

MADDE 1467- (1) Değerinin tamamı sigorta olunan bir menfaat, sonradan aynı veya farklı kişiler tarafından, aynı rizikolara karşı, aynı süreler için sigorta ettirilemez; sigorta ettirilmişse, sigorta ancak aşağıdaki hâl ve şartlarda geçerli sayılır:

a) Sonraki ve önceki sigortacılar onay verirlerse; bu takdirde, sigorta sözleşmeleri aynı zamanda yapılmış sayılarak riziko gerçekleştiğinde sigorta bedeli, 1466 ncı maddede gösterilen oranda sigortacılar tarafından ödenir.

b) Sigorta ettiren, önceki sigortadan doğan haklarını ikinci sigortacıya devir veya o haklardan feragat etmişse; bu takdirde, devir veya feragatin ikinci sigorta poliçesine yazılması şarttır; yazılmazsa ikinci sigorta sözleşmesi geçersiz sayılır.

c) Sonraki sigortacının, ancak önceki sigortacının ödemediği tazminattan sorumluluğu şart kılınmış ise; bu hâlde

önceden yapılmış olan sigortanın ikinci sigorta poliçesine yazılması gerekir; yazılmazsa, ikinci sigorta özleşmesi geçersiz sayılır.

Bunun kendine has özelliği f.1 den çıkıyor. A şirketinde 100binlik malı 100binlik bir sigorta ettirirsen, başka yerde ettiremezsin. Değerinin tamamı için sigorta ettirme var burada, müşterek sigortadan farklı.

Yasak var ama ola ki buna rağmen sigorta ettirildi. Ancak a, b, c bentlerindeki haller varsa çifte sigorta geçerlidir. Bunun dışında geçerli değildir ve taraflara hak veya borç doğurmaz. A, b, c bentlerinde de yine zarar sigortalarının zenginleşme aracı oalrak kullanılamaması yani malın bedelinden fazla bir tazminat elde etme olasılığını kanun koyucu tarafından engellendiğini görüyoruz.

A bendine bakalım. Sigortacılar buna izin verirse sözleşmeler geçerli ama ikisinden toplam yine 100binden fazla alamaz kişi. Müşterek sigorta hükümlerine göre oransal olarak ödeme yapılır. Contribution esasına göre yani oransal olarak ödenecek. Kanun burada müşterek sigorta vardır varsayımında bulunuyor.

B Bendine bakalım. Hiç bir durumda 5 liralık zarar için çift sigorta tazminatı aldırtmıyor kanun koyucu ama sözleşmeleri de mümkün olduğunca ayakta tutmaya çalışıyor.

C bendi. Yazılmazsa ikinci sigorta sözleşmesi geçersiz sayılır.

Kısmi Sigorta – m.1468

dd) Kısmi sigorta

MADDE 1468- (1) Sigorta olunan menfaatin değeri önceki sözleşmeyle tamamen teminat altına alınamamışsa bu menfaat, geri kalan değerine kadar bir veya birkaç defa daha sigorta ettirilebilir. Bu takdirde, o menfaati sonradan sigorta eden sigortacılar, bakiyeden dolayı sözleşmenin yapılış tarihleri sırasıyla sorumlu olurlar. Aynı günde yapılmış olan sözleşmeler, aynı anda yapılmış sayılır.

100 binlik bir menfaat var ve 100bin üzerinden sigorta edilmek isteniyor ama sigorta ettirenin ödeme kabiliyeti o kadar yok. Önce A’ ya gidip 20 bin üzerinden yapıyor, sonra B’ye otuzdan yaptırıyor ve C’ye 50 yi yaptırıyor ve nihayetinde 100 bine ulaşıyor. Farklı farklı zamanlarda eksik kalınan kısımları tamamlamış yani.

Kanun maddesi okundu. Tarih sırasına göre ödenir. Bedel aşılırsa kalan ödenmez ??? Aynı günde yapılan sigortalar aynı zamanda yapılmış sayılır demek aslında müşterek hükümler uygulanır demek. Demeseydi yine kısmi sigorta hükmü uygulanacaktı.

m.1465-68 arasını inceledik. Bunu hem yargı kararlarından hem de pratik çalışmalardan daha iyi anlayacağız ileride.

Daha önce değindiğimiz bazı konuları kısaca ele alacağız.

Sigortacının sigortalı menfaati inceleyebilmesine ilişkin m.1469. m.1470 ise menfaatin sahibin değişikliğini ele alır. menfaat yokluğuna ilişkin maddede saklı tutulmuştu zaten. İlgili hüküm okundu. Sözleşmeye hüküm konarak yeni menfaat sahibi ile sözleşmenin devamı sağlanabilir.

IV – Sigorta edilen menfaatin sahibinin değişmesi

MADDE 1470- (1) Sigorta edilen menfaatin sahibinin değişmesi hâlinde, aksine sözleşme yoksa, sigorta ilişkisi sona erer.

m.1471 riskin gerçekleştiği andaki beyan yükümlülüğü ile ilgili. Ayrıca önleyici tedbirler alınmalı. Zararın meydana geldiği yerde değişiklik yapmamak da ayrı bir yükümlülüktür. Trafik kazalarında buna sık rastlanır.

V – Zarar gören mal ve zararın gerçekleştiği yerde değişiklik yapmama

MADDE 1471- (1) Sigorta ettiren, hasarın saptanmasından önce, hasar konusu yerde ve malda, hasar sebebinin veya zarar miktarının belirlenmesini güçleştirecek veya engelleyecek bir değişiklik yapamaz; meğerki, bu değişiklik sigortacının onayı veya zararı azaltma amacı ile yapılmış olsun.

(2) Bu yükümlülüğün kusurlu ihlalinde, ihlal ile zarar arasında illiyet bulunması şartıyla, kusurun ağırlığına göre tazminattan indirime gidilir.

Araç kaza yaptı diyelim. Değişiklik yapılmaması daha fazla zarar neden olacaksa ancak o zaman değişiklik yapılabilir, yoksa yapılamaz. Aracı yerinden kımıldatamaz.

m.1485 – Sorumluluk sigortalarında mal sigortalarına ilişkin olan bu maddeye yani m.1471’e atıf yapıldığından bu hüküm sorumluluk sigortalarında da uygulanır.

III – Sorumluluk sigortalarına uygulanacak hükümler

MADDE 1485- (1) Sorumluluk sigortalarına genel hükümlerle birlikte, 1454 üncü ve 1458 inci maddeler, 1466 ncı maddenin birinci fıkrası ve 1471 inci madde de uygulanır.

Zarar sigortalarına hakim olan menfaat ve tazminat ilkesinden ayrı bir de halefiyet ilkesi var. Not: bu ilkeler can sigortalarında yok.

Halefiyet ilkesi 1472 de düzenlenmiştir ve 1481.maddede de sorumluluk sigortaları açısından halefiyet düzenlenmiştir. Çok benzer hükümlerdir. Can sigortalarına hayat sigortalarına ilişkin 1491 Maddenin 3. Fıkrası uyarınca m.1472 hükmü hayat sigortalarında uygulanmaz. Hayat sigortası zenginleşme aracı oalrak kullanılabilir ve halefiyet ilkesi işlemez. Hem olayın gerçekleşmesinde 3.kişinin zararı varsa ondan tazminat alabilir hem de sigorta bedelini alabilir.

VI – Halefiyet

MADDE 1472– (1) Sigortacı, sigorta tazminatını ödediğinde, hukuken sigortalının yerine geçer. Sigortalının, gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel kadar, sigortacıya intikal eder. Sorumlulara karşı bir dava veya takip başlatılmışsa, sigortacı, mahkemenin veya diğer tarafın onayı gerekmeksizin, halefiyet kuralı uyarınca, sigortalısına yaptığı ödemeyi ispat ederek, dava veya takibi kaldığı yerden devam ettirebilir.

(2) Sigortalı, birinci fıkraya göre sigortacıya geçen haklarını ihlal edici şekilde davranırsa, sigortacıya karşı sorumlu olur. Sigortacı zararı kısmen tazmin etmişse, sigortalı kalan kısımdan dolayı sorumlulara karşı sahip olduğu başvurma hakkını korur.

f. 1 okundu. Hukuken sigortalının yerine geçer demek onun halefi olur demektir. Sigorta ettiren de sigortacının selefi olur. Sigorta tazminatının ödenme koşulları nelerdir?

  • Geçerli bir sigorta sözleşmesi olmalı taraflar arasında
  • Risk gerçekleşmiş olacak ve sonucunda bir zarar doğmuş olacak
  • Bu zarar sigortacı tarafından tazmin edilmiş olacak.

Halefiyetin söz konusu olabilmeis ve m.1472 nin uygulama alanı bulması için sigorta tazminatı ödenmeli. Bunun için de 3 şart var ve bunlar gerçekleşmiş olmalı.

Sigortacı ödediği tazminat oranında halef olur. 100 binlik zarar var ama sigortacının ödediği tazminat 50 bin. Geriye kalan elli bin için halefiyet yoktur, sigorta ettiren zararı veren 3.kişiden 50 binlik zarar nedeni ile tazminat alabilir. Çünkü geriye kalan 50 bin sigorta tazminatı dışında kalmıştır.

Sigortacı mahkemenin ya da başkasının onayı olmaksızın sigorta tazminatını ödeyerek dava ve takiplere taraf olabilir, bunlara devam edebilir.

f.2 – Sigorta ettirenin sigortacının rücu haklarının engelleyeceği davranışlarda bulunmamasına ilişkin genel hüküm vardı. Orada rücu hakları ne zaman doğar diye parantez açmıştık. F.2 de sigorta ettirene sigortacının halefiyet haklarını kullanmasını engelleyici, ortadan kaldırıcı, zarar verici herhangi bir davranışta bulunmama yükümlülüğü yüklenmiş. Genel hükümlerle paralel. F.2 okundu.

Sigortacıya karşı sorumlu olur eğer halefiyet haklarının kullanılmasını ihlal eden davranışlarda bulunursa diyor. Bu bir tazminat sorumluluğudur. Sigortacı bu nedenle uğrayacağı zararı sigorta ettirenden tazmin edebilir. Halef olmadan doğan talep haklarını sigortacının kullanmasını nasıl engeller? Zararı sigorta ettirenin dışarıdan karşılaması ya da zararı ibra etmesi. Sigorta ettirenin bir zararı var diye düşünün. Adam kaza yapmış, karşı taraf hemen cebinden bir ödeme yapıyor, bizimki de ibra ediyor. Bu durumda sigortacıdan da talepte bulunuyor kişi. Ama sigortacının karşı taraftan talep hakkını ortadan kaldırmış. M.1472 kapsamındadır.

Şimdiye kadarki incelemelerimizde mal dolayısı ile bir menfaatin güvence altına alındığı özel hükümlere baktık. Zarar sigortaları aynı zamanda mal varlığı sigortası olarak adlandırılır ve aktifi de pasifi de başka başka şekilde güvenceye alır demiştik. Zarar sigortaları aktifi, sorumluluk pasifi güvence altına alır. Bu ayrım yeni TTK ile geldi, eskiden sorumluluk sigortalarına ilişkin ayrım yoktu. Hırsızlık, yangın dolayısı ile sorumluluk sigortası vardı, bir de ihbara ilişkin hükümler vardı. Yani çok az ve sınırlı hükümler vardı. Sorumluluk sigortaları tarihsel olarak da daha sonra gelişmiştir mal sigortalarından. Bu sigortaların ortaya çıkabilmesinin, bunlara ihtiyaç duyabilmesinin ön koşulu insanların zarara uğradıklarında bunu sorumludan tazmin etmek için dava açmaları ve mahkemelerin yüksek tazminatlara hükmetmesidir. Yani sorumludan tazmin etme inancı olacak, dava açılacak ve yüksek tazminatlara hükmedilecek. Böyle gelişmeler olacak ki sorumluluk sigortası var olsun. Eskiden hekimlerin malpractise sebebi ile sorumluluğu bilinmiyordu. Dava açılmıyordu, açsa bile kazanamayanlar çoktu. Tıbbi kötü uygulama ne bilinmiyordu, hükmedilse bile tazminata bazı davalarda, tazminatlar çok düşüktür.

Bizde sorumluluk sigortaları zorunlu trafik sigortası ile yaygınlaşmıştır. O zaman TTK da yine hükümler yoktu ve karayolları zorunlu trafik sigortası hükümleri diğer sorumluluk sigortası ilişkilerinde de uygulanıyordu adeta. Artık TTK m.1473 ila m.1485 te sorumluluk sigortaları düzenlenmekte.

Sorumluluk sigortaları ihtiyari olabilir ya da zorunlu olabilir. İhtiyari ise kişi isterse akdeder bunun istemezse akdetmez. Zorunlu sorumluluk sigortalarında ise artık sigorta ettiren olarak kişinin akdedip akdetmeme özgürlüğü yok, iradesi yok. Sigortacılık kanununda bakanlar kuruluna yetki verilmiştir, bakanlar kurulu kararı ile bir sigorta türü zorunlu hale getirilebilir. Bu da yeni sigortacılık kanunu ile tüm sigortalarda zorunlu tutma yetkisi verilmiştir BK’ya. Eskiden sadece sorumluluk sigortaları için böyle bir yetkisi vardı. Hekimlerin mesleki sorumluluk sigortası zorunlu hale getirildi, noterler ve avukatlar açısından zorunlu mesleki sorumluluk sigortaları var. Eskiden beri zaten trafik sigortası zorunlu. Bunun dışında koltuk sigortası var zorunlu. Tehlikeli madde taşıyıcılarının tabi olduğu zorunlu sigortalar var.

TTK m.1473 vd. de sorumluluk sigortalarına özgü düzenlemeler var. Bunun dışında kalan hususlarda 1485.madde önem arz eder.

III – Sorumluluk sigortalarına uygulanacak hükümler

MADDE 1485- (1) Sorumluluk sigortalarına genel hükümlerle birlikte, 1454 üncü ve 1458 inci maddeler, 1466 ncı maddenin birinci fıkrası ve 1471 inci madde de uygulanır.

Bu hükümlere bakarken zaten sorumluluk sigortalarında da uygulanacağını söylemiştik.

Sorumluluk sigortaları sonradan ortaya çıkmıştır tazminat bilincinin yerleşmesi ile demiştik. Komşuluk zararları zararları var. Ağacın yapraklarını bahçenize dökmesi vs. gibi. Bizde daha komşuluk ilişkileri olduğundan (eskiden daha çoktu) tazminat davalarına çok konu olmuyor. Bizde hekimlerle ilgili daha çok tazminat davası açılıyor sorumluluk sebebi ile. Mahkemeler de yüksek tazminatlara hükmedebiliyor. Bu sebeple sorumluluk sigortasına ihtiyaç var.

Sorumluluk sigortası malınız vs. den ortaya çıkacak riskler nedeni ile 3.kişiye zarar verme olasılığınız olduğunda ve bu olasılıkta siz tazminat talebi yöneltildiğinde bu talebin sorumluluk sigortacıları tarafından karşılanması olanağı sağlar. Mesela evinizin yangının komşuya sıçramadı, fabrikanızın çevreyi kirletmesi sonucu balık ölümleri oldu ve restoranlar zarara uğradı, bir hekimsiniz ve yanlış teşhiste bulunup yanlış ilaç yazdınız gibi.

Sorumluluk sigortalarının geç gelişmesinin altında yatan bir neden de moral hazard olan ahlaki risktir. Çünkü sorumluluk sigortalarında ahlaki risk olarak adlandırılan bir tepki var. Nasıl olsa benim sorumluluk sigortacım var zarar da versem başkasına bunu sigortacım öder diyebiliyor. Kişi aracını hızlı sürebiliyor, ya da hekim özen göstermiyor, veya fabrikacı çevreyi kirletiyor. Bu fikrin ahlaki bulunmaması tüm dünyada sorumluluk sigortalarına geç başvurulmasına neden olmuştur.

Sigorta hukuku bu tür ahlaki riskleri ortadan kaldıracak enstrümanları elinde bulundurur. Sigorta hukukunda ‘muafiyet’ olarak adlandırılan kurum/müessese buna örnektir. Mesela 100liradan fazla zararı ben karşılarım ya da zararın yüzde onunu her zaman sigorta ettiren karşılar gibi hükümler konabiliyor sözleşmeye. Avantaj ve dezavantaj sistemleri de ahlaki riskleri biraz olsun ortadan kaldırmaya yardımcı. Mesela araçlarda hasarsızlık indirimi bonus olarak karşımıza çıkar, avantaj. Kaza yapmışsanız daha önce bu da malus, ödeyeceğiniz prim daha fazla oluyor, dezavantaj.

m.1473/f.1 okundu.

Sorumluluk sigortasında sigortaların sosyal yönü de dikkate alınarak sözleşmenin tarafı olmayan bir 3.kişi yani zarar gören ekleniyor. Ve zarar gören açısından ona bir çok hak tanınmıştır özel hükümlerle. Risk sigorta olayı diye adlandırılır ve bunda sorumluluk doğuracak olayların özellikleri dolayısı ile teoriler üretilmiştir. Risk ne zaman gerçekleşmiş sayılır ve hangi zamanda gerçekleşen riskler sigorta sözleşmesince güvence altına alınır? Bu sorulara cevap veren teoriler bir dahaki derste.

12.04.2016

Mal sigortalarına hakim olan ilkeleri ve bu ilkelerin sonucunda karşılaşılabilecek hukuki müesseseleri inceledik.

Zarar sigortalarının diğer bir türüne geçiyoruz şimdi.

Sorumluluk Sigortaları

m.1473-85 arasında düzenlenmiştir. İlk kez bu kanunda özel olarak sorumluluk sigortalarına ilişkin hükümler var. M.1485 e bakalım. Sorumluluk sigortalarında uygulama alanı bulabilecek hükümleri bu madde düzenler.

III – Sorumluluk sigortalarına uygulanacak hükümler

MADDE 1485- (1) Sorumluluk sigortalarına genel hükümlerle birlikte, 1454 üncü ve 1458 inci maddeler, 1466 ncı maddenin birinci fıkrası ve 1471 inci madde de uygulanır.

Genel hükümler uygualnır demeseydi de biz bu sonuca varırdık hukuken zaten. Buna ek olarak mal sigortalarına ilişkin bazı hükümlerin de uygulanacağını saymış. Bu hükümleri mal sigortalarında incelenirken sorumluluk sigortalarında uygulanacağını söylemiştik.

m.1473 e dönelim. F.1 sorumluluk sigortasının tanımını alır. Madde sorumluluk sigortasının kapsamını anlatır. Taraflar bu hükmün aksini sözleşmede öngörebilirler.

B) Sorumluluk sigortaları

I – Genel hükümler

1. Sözleşmenin konusu ve kapsamı

MADDE 1473- (1) Sigortacı sorumluluk sigortası ile, sözleşmede aksine hüküm yoksa, sigortalının sözleşmede öngörülen ve zarar daha sonra doğsa bile, sigorta süresi içinde gerçekleşen bir olaydan kaynaklanan sorumluluğu nedeniyle zarar görene, sigorta sözleşmesinde öngörülen miktara kadar tazminat öder.

(2) Sigorta, sigortalının işletmesi ile ilgili sorumluluğu için yaptırılmışsa, sözleşmede aksine hüküm yoksa bu sigorta, sigortalının temsilcisi ile işletmenin veya işletmenin bir kısmının yönetiminde, denetiminde ve işletmede çalıştırılan kişilerin sorumluluğunu da karşılar. Bu durumda sigorta bu kişilerin lehine yapılmış sayılır.

m.1473 te olay terimini kullanır. F.1 okundu. Bu terimi can sigortalarından kısaca bahsederken açıklamıştık. Sorumluluk sigortaları açısından da rizikoyu ifade etmek üzere genelde sigorta olayı terimi kullanılıyor. Sigorta olayının gerçekleşmesi anına ilişkin şu ifade önemli: zarar daha sonra doğsa bile, sigorta süresi içinde gerçekleşen bir olaydan kaynaklanan sorumluluğu. Bu ifade ile kanun koyucu yasal rejim olarak neden olay teorisini benimsemiş anlayabiliriz. Zarara neden olan olayın sigorta sözleşmesinin süresi içinde gerçekleşmiş olması sigortacının tazminat ödemesi için yeterli görülmüştür. Bunun bir başka versiyonu zarar teorisidir. Bunun benimsendiği ülkeler ve sorumluluk sigortası türleri olabiliyor. Burada istenen zararın sigorta sözleşmesi süresinde ortaya çıkmasıdır. Neden olayı teorisi sigorta ettirenin daha lehinedir. Olay sonucu zararın ortaya çıkması bazen zaman alabilir. Olay ve zarar hep aynı anda ortaya çıkmayabiliyor. Mesela bir nükleer patlamanın etkisi yıllar sonra ortaya çıkar.

Bu teorilerin kombine, karma bir şekilde belirlenmesi de, kanundakinden farklı teorinin benimsenmesi de mümkün çünkü bu hüküm aksi kararlaştırılabilir bir hükümdür.

Tek teoriler neden olayı ve zarar olayı teorileri değil. Tazminat teorisi de var. Tazminat davasının açılması anı esas alınır. Davanın sonuçlanmış olması ve tazminata hükmedilmesi anını esas alan teoriler de var. Her teorinin avantajı ve dezavantajı var. Riskin türüne göre bu teorilerden biri seçilebilir.

m.1473/f.2 okundu. Başkası lehine sigorta konusunda buna değinmiştik. Taraflar kendi menfaatini sigorta ettirebildiği gibi bir başkasının menfaatini de sigorta ettirebilir dedik. İşletmede çalışanların dahil edilmesi var burada yasal olarak ??? . Başkası lehine sorumluluk sigortası da akdedilebilir.

Sorumluluk sigortaları diğer türlere nazaran sosyal yönü ağır basan bir sözleşmedir. Kamunun ya da halkın ilgilendiği veya etkilendiği alanlarda bu sorumluluk sigortalarının hükümetlerce zorunlu hale getirildiğini görebiliyoruz. Tazminat taleplerine karşı bir koruma sağlandığı için tazminat davası açılabilmesi, davanın avukatlarca takibi, yargılama giderleri gibi giderlerin dışında bazı giderler de ortaya çıkabiliyor. Bu noktada, zamanında sorumluluk sigortaları hem bize karşı yönelecek tazminat giderlerine karşı soruma sağlanıyor ama bir de hukuki koruma sağlansın sitenmiş. Bu şart değildir. Ama kanun koyucu bunu sorumluluk sigortasına yüklemiştir. Ayrı özel bir sigorta türü olarak sigorta şirketlerince sunulan hukuki himaye sigortaları da var. Özellikle riskli işler yapan ve kendisine karşı davaların açılabileceği taşıma şirketleri vs.nin tercih ettiği sigortalardır. Hukuki koruma sigortası; avukat desteği, yargılama desteği gibi riskleri de karşılar.

Burada ise sorumluluk sigortaları kapsamındaki hukuki koruma düzenlenmiştir.

2. Hukuki koruma

MADDE 1474- (1) Sigortalı aleyhine bir istem ileri sürüldüğünde, isteme ilişkin makul giderler sigortacı tarafından karşılanır; sigorta bedelini aşan giderlerin ödenebilmesi için sözleşmede hüküm bulunmalıdır.

(2) Sigortacı, sigortalının istemi üzerine, giderler için avans vermek zorundadır.

Burada giderler genel bir ifade ile düzenlemiştir. Bunun içinde avukatlık giderleri, bilirkişi giderleri vs vs girer. Makul olmak koşulu ile tüm giderler kapsanır ve bunlar da sigortacı tarafından kapsanır. Sorumluluk sigortaları bu nedenle hukuki korumayı da kapsayan sigortalardır deriz.

Sorumluluk sigortalarında mal sigortalarından ayrışan bazı hükümler var, özel hükümlerin içinde.

10. Zamanaşımı

MADDE 1482- (1) Sigortacıya yöneltilecek tazminat istemleri, sigorta konusu olaydan itibaren on yılda zamanaşımına uğrar.

Genel hükümler 1420 de 2 ya da 6 yıllık zamanaşımı süreleri vardı. Burada ise on yıl öngörülmüştür. Sigorta ettireni korur. Sigorta tazminatı talebi hakkına ilişkindir bu 10 yıl. Diğer istemler genel hükümlerdeki zamanaşımı süresine tabiidir. Hocaya göre bu 10 yıl yerindedir, rasyoneldir, olması gerekendir ama yeterli değildir. Bazı ülkelerde çevre zararlarından dolayı sorumluluk sigortalarında 30 yıllık zamanaşımı süreleri görüyoruz. Çünkü bilimsel olarak bir olayın çevreye etkisi çok uzun yıllar sonra ortaya çıkabiliyor – seri zararlar (tedrici zararlar). Eski TTK da hiç fark yoktu, şimdi 10 yıl. Yeterli olmasa da hiç yoktan iyidir.

Bu zamanaşımı süresinin aksini düzenleyen sözleşme hükmü geçersizdir. – m.1486’daki koruyucu hükümler. Peki m.1486’daki koruyucu hükümlerde, m.1482 ye değinilmemiş olsa idi zamanaşımı süreleri değiştirilebilir miydi? TTK m.6 okundu: Ticari hükümler koyan kanunlarda öngörülen zamanaşımı süreleri, Kanunda aksine düzenleme yoksa, sözleşme ile değiştirilemez.

m.1475 bildirim yükümlülüğüne ilişkindir ve olayın gerçekleşmesi 10 gün içinde bildirilmelidir. Bu maddedeki istemden kasıt tazminat talebidir.

3. Bildirim yükümlülüğü

MADDE 1475- (1) Sigortalı sorumluluğunu gerektirecek olayları, on gün içinde, sigortacıya bildirir.

(2) Sigortalı kendisine yöneltilen istemi, aksi kararlaştırılmamışsa derhâl sigortacıya bildirir. Bu bildirim üzerine veya zarar görenin sigortacıya doğrudan başvurması hâlinde 1427 nci madde uygulanır.

(3) Bildirim yükümlülüğünün ihlali hâlinde, 1446 ncı maddenin ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri kıyas yolu ile

uygulanır.

1427 ye atıf yapılmış. Genel hükümler kapsamında sigortacının tazminat ödeme yükümlülüğünü bu madde düzenler.

Zarar görenin sigortacıya doğrudan başvurmasına dikkat çekmek istiyor hoca. Sigorta ettiren ve sigortacı (sorumluluk sigortacısı) var, bir de zarar gören var. Zarar veren kim? Sigorta ettiren (sözleşmenin başkası lehine imzalanmamış olduğunu düşünelim). Zarar gören sigorta sözleşmesinin tarafı değil. Bu tamamen sorumluluk sigortalarında zarar görene doğrudan dava açma hakkı denilen, yasal olarak verilen bir haktır.

Trafik sigortalarında zarar görenlere doğrudan sigortacıya dava açma hakkı tanınmıştı. Bu sosyal yön, burada da doğrudan dava açma hakkında karşımıza çıkar. Tartışma çıkmıştı: bu doğrudan dava açma hakkı sadece trafik sigortası kanununda var, diğer sorumluluk sigortalarında zarar görenin böyle bir hakkı olacak mı? Yargı git geller yaşadı ve en sonunda İBK kararı çıktı, bu hak her ne kadar trafik sigortası için çıkarılsa da bu hüküm tüm sorumluluk sigortalarında uygulanır. O içtihat artık günümüzde yeni kanunda m.1478 de yasal düzenleme olarak karşımıza çıkıyor. Hüküm okundu.

6. Doğrudan dava hakkı

MADDE 1478- (1) Zarar gören, uğradığı zararın sigorta bedeline kadar olan kısmının tazminini, sigorta sözleşmesi için geçerli zamanaşımı süresi içinde kalmak şartıyla, doğrudan sigortacıdan isteyebilir.

Bu çok bilinen bir husus değildir. Trafik sigortalarında özellikle çok kavgalar vs çıkar.

Karşı tarafın sigortacısından direkt zararı isteyebilirsiniz zaten. Ayrıca güvenli sigorta hesabı var. Zorunlu trafik sigortası yoksa size zarar verenin ya da zarar vermiş kaçmış ve kim olduğu tespit edilemiyorsa, zarar gören güvence hesabından zararını karşılayabilir. İstisnai hallerde o sosyal, koruma fonksiyonu ağır basan bir hal olduğundan zarar görenler güvence hesabından zararlarını karşılayabiliyorlar.

ZA süresi zarar gören için de geçerlidir.

Sigorta bedeli zarar sigortalarnda sigortacının ödeyeceği azami tazminat miktarını belirler. M.1478’de hükme bağlandığı üzere sigorta bedelinin bu fonksiyonu zarar görene karşı da kabul edilmiştir, bu kişi da sigortacıdan en fazla bu kadar tazminat alır. Bunu aşan zararını, zarar verenden sigorta hukuku dışında genel hükümlerce tazmin eder.

5. Kasten neden olma

MADDE 1477- (1) Sigortacı, sigortalının, sorumluluk konusu olayı kasten gerçekleştirmesinden doğan zararlardan sorumlu olmaz.

Kasıt varsa sigortacının tazminat ödeme yükümlülüğü yoktur. Aksi halde herkes umursamadan zarara neden olan olaylara sebebiyet verir, tazminat alır, sigorta şirketleri batardı.

Sınav sorumluluk sınır: m.1472 ye kadar. Sorumluluk sigortaları dahil değil. Kanun kapalı olacak.

Örnek Olay I:

A 24bin TL değerindeki otomobilini 1.1.2013 tarihinde 24bin TL’ye X sigorta şirketine, 16bin TL’ye Y sigorta şirketi ve 8bin TL’ye T sigorta şirketi nezdinde kasko sigortası ile güvence altına aldırmıştır. Tüm sözleşmeler birer yıllıktır. 15.03.2013 tarihinde gerçekleşen bir trafik kazası sonucunda A’nın otomobilinde 12bin TL’lik maddi hasar meydana gelmiştir.

  1. Buna göre olayda A tarafından akdedilen sigorta sözleşmelerini hukuki açıdan değerlendiriniz. Yapılan sigorta sözleşmelerinin geçerliliklerini de tartışarak sigorta şirketlerinin her birinin A’ya ödemesi gereken tazminat miktarını gerekçesi ile belirtiniz.

Cevap: Aynı menfaat, aynı riziko, aynı süre — birden çok sigorta vardır. 1468aynı günde yapılan sözleşmeler aynı anda yapılmış sayılır der. Söz konusu olayda aynı günde yapılan sözleşmeler var, bunlar aynı zamanda yapılmış sayılır. O halde söz konusu birden çok sözleşme müşterek sözleşmedir. M.1466 uyarınca da kontürbüsyon esasına göre ödeme yapılır. Her sigortacı zararı oransal olarak öder.

  1. Sigorta sözleşmeleri aynı sıra ile ve aynı koşullarda 1, 10 ve 20 Ocak 2013 tarihlerinde yapılmış olsa idi ilk soruya vereceğiniz yanıt değişir miydi, neden?

Cevap: Menfaatin tamamı sigorta olunmuş önce, sonradan aynı veya farklı kişilerce sigorta ettirilirse çifte sigorta olur. Olay böyle gerçekleşse idi çifte sigorta olurdu. – m.1466. Çifte sigorta yasağı nedeni ile diğer ikisi geçerli değildir kural olarak. Kanunda sayılan şartlar varsa ancak geçerlidir.

  1. A’nın kusurlu olduğu trafik kazasında araçları hasara uğrayan diğer araç sahipleri zararlarının tazmini için yukarıdaki sigorta şirketlerine başvurabilirler mi? Gerekçesi ile belirtiniz.

Kasko sigortası var olayda, bu sigorta tipik bir mal sigortası örneğidir. A’nın kendi aracında meydana gelen zararlara karşı güvence sağlar. Diğer araç sahipleri A’nın kasko sigortacısından herhangi bir talepte bulunamaz. Bu ancak sorumluluk sigortalarında mümkündür. Zarar gören sorumluluk sigortalarında sigortacıdan zararını talep edebilir.

Örnek Olay II:

A 01.01.2013 tarihinde, birer yıl geçerli olmak üzere 20bin TL değerindeki otomobilini 30bin TL üzerinden trafik kazalarına karşı, Çankaya’da bulunan 250bin TL değerindeki evini 200bin TL üzerinden yangın tehlikelerine karşı X sigorta şirketi nezdinde sigorta ettirmiştir. A ayrıca aynı tarihte kendisinin ölümü halinde 50bin TL’nin çocukları B ve C’ye verilmesi üzerine de bir sigorta sözleşmesi akdetmiştir. Sigorta süresi içinde bir futbol maçı sonrası çıkan olaylar sırasında A’nın otomobili yakılmış ve otomobilin değeri 5bin TL’ye düşmüştür. Aynı hafta evi de kundaklanan ve 150bin TL zarara uğrayan A, yaşadıklarına dayanamayarak 30.04.2013 tarihinde intihar etmiştir.

  1. Olayda akdedilen sigortaların türlerini gerekçesi ile belirtiniz.

Burada aynı menfaat yok, aynı rizikolar yok, birden çok sigorta sözleşmesi ile ilgili değil yani bu sözleşmeler. Arabayla ilgili sigorta kasko sigortası yani mal sigortasıdır, aracı dolayısı ile menfaatini güvence altına almıştır (zarar sigortalarından mal sigortası). Sigorta değeri yirmi bin, sigorta bedeli 30 bin. Bu nedenle aşkın sigorta söz konusu – m.1463.

Yangın tehlikelerine karşı evini sigortalatmış, evi dolayısı ile menfaatini yangın riskine karşı güvence altına almış aslında, bu mal sigortası örneğidir. 250binlik evi 200bin üzerinden sigortalatmış – m.1462 eksik sigorta. Sigorta bedeli, sigorta değerinden az.

  1. Olaydaki veriler ışığında otomobili tamamen yanan A’nın sigorta şirketinden 15bin TL talep edebilmesi mümkün müdür? Neden?

Sigorta kapsamında değil, trafik kazalarında başına gelen zararları kapsar risk. Burada kundaklama söz konusu. Kasko sigortası genel şartlarında aracın yanması sigorta güvencesi kapsamı içindeydi???? Karayolunda bir kaza sonucunda gerçekleşmiş olmalı kaza, kasko sigortası genel şartları kapsamı bu. Ama olayımızda maç sonrası çıkan olaylar sonrası bir kundaklama var. Normal koşullarda tazminat ödenmesi söz konusu olmaz ama genel olarak kasko sigortalarında veya daha geniş güvence sunan sigortalarda (all risk sigortları) duran aracınıza verilen zararları, benzer zararları kasko sigortası karşılayabilir.

Güvence kapsamında olduğunu düşünerek cevaplamak istersek ne deriz? M.1463 aşkın sigorta. Sigorta bedeli, sigorta olunan menfaatin değerinin üzerinde yani 30 bin 20 binin üzerinde, aşan kısım geçersiz. Yani 10 binlik kısım geçersiz. Yani sigorta değeri eşittir arabanın değeri, o da 20bin. Zarar 15bin, sigorta bedelinin altında kalır. Biz m.1461 uyarınca deriz ki sigortacının sorumluluğu sigorta bedeli ile sınırlıdır. Bu halde sorumluluk 30 değil 20 binle sınırlı. Zarar bunun altında, 15 bin. Bu sebeple zarar karşılanır.

  1. Evi kundaklama sonucunda tamamen yanan A’nın sigorta şirketinden 150bin TL talep edebilmesi mümkün müdür? Neden?

m.1462 eksik sigorta söz konusu. Sigorta değeri 250bin TL, sigorta bedeli 200bin TL yani daha az, bu yüzden eksik sigorta söz konusu. Eksik sigorta var dedik. Bu halde bir kısmi zarar olursa, zararın sigorta bedeli / sigorta değeri oranınca tazminat olarak ödenmesi mümkün. Olayda da 150binlik zarar kısmi zarar yani bu oran kuralı uygulanır. 120 bin ödenir. Zarar x (sigorta bedeli/sigorta değeri) eşittir tazminat.

İlk riziko sigortası diye bir şeyde yine kısmi sigorta söz konusu olduğunda, ilk zarar için oransal ödemenin yapılmayacağına karar verilebilir sözleşmede.

  1. A’nın çocuklarının 50bin TL’yi talep edebilmesinin koşullarını belirtiniz. Bu sigortanın hukuki niteliğini gerekçesi ile açıklayınız.

Bu soruyu cevaplamayacağız çünkü henüz işlemedik.

26.04.16

Normalde sigorta sözleşmelerinde bir tarafta sigortacı ve sigorta ettiren vardır. Bir de zarar gören var, sözleşmenin tarafı değil. 1473 de sigortacı zarar görene sigorta sözleşmesinde öngörülen miktara kadar tazminat öder diyor. Zarar gören taraf değildir sigorta sözleşmesine ama sigortacı tazminatı ona öder. Bunun nedeni TTK m.1478 deki doğrudan dava hakkı hükmüdür. Sorumluluk sigortalarının zarar göreni koruma fikri, sosyal yönü etkisi ile ilk önce karayolları trafik kanununda trafik sigortası için sigortacının zarar görene ödeme yapması düzenlenmiştir. Zarar gören zarar verene karşı dava açma hakkını haizdir. Ama zarar verenin durumundan daha iyidir sigortacının durumu. Bu nedenle zarar gören uğradığı zararın sigorta bedeline dek olan kısmını sigortacıdan talep edebilir. Sigorta bedeli sigortacının sorumluluğunun azami sınırı.

Zarar görenin şayet sigorta bedelini aşan bir zararı varsa bu zararını zarar veren kişiden talep eder. Sigorta bedeline dek sorumluluk sigortacısından talep eder. Sigorta sözleşmesi için geçerli zamanaşımı süresi içinde bunu ister. Trafik kazalarında bu sebeple insanların birbirleri ile tartışmaması gerek diyor hoca. Trafik sigortası zaten zorunlu bir sigorta. Herkesin sorumluluk sigortacısı var. Beklenen birbirine geçmiş olsun demek, tutanak tutmak ve sigortacıların kartlarını değiş tokuş etmektir.

Hatta güvence hesabı var. Zorunlu sigorta yoksa ya da tespit edilemiyorsa zarar buradan alır. TMSF gibi bir yapı bu.

Sorumluluk sigortaları da temelde zarar sigortası. Bu sebeple genel hükümler uygulama alanı bulur, ayrıca mal sigortalarına ilişkin belli hükümler de burada uygulanır. Önce sorumluluk sigortasına ilişkin hükümler, yoksa mal sigortasına atıf yapılan hükümler ve sonra genel hükümlere bakılır. Zamanaşımı süresi mal sigortalarından daha farklıdır sorumluluk sigortalarında demiştik. -1482

m.1477 m.1429 ile paraleldir. Kasten risk gerçekleşmişse sigortacının tazminat ödemesi söz konusu olamaz.

Halefiyet

Zarar sigortalarında bu ilke geçerlidir. Sorumluluk sigortalarındaki halefiyet hükmü şudur:

9. Halefiyet

MADDE 1481- (1) Sigortacı, sigorta tazminatını ödedikten sonra hukuken sigortalı yerine geçer. Sigortalının gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel tutarında sigortacıya ait olur.

(2) Sorumlulara karşı bir dava veya takip başlatılmışsa, sigortacı, mahkemenin veya diğer tarafın onayı gerekmeksizin, halefiyet kuralı gereğince, sigortalısına yaptığı ödemeyi ispat ederek, dava veya takibi kaldığı yerden devam ettirebilir.

(3) Sigortalı veya zarar gören, birinci fıkra gereğince sigortacıya geçen haklarını ihlal edici şekilde davranırsa, sigortacıya karşı sorumlu olur.

Bilgi alma hakkı

m.1479 da bilgi alma hakkı ele alınır. Zarar gören her ne kadar sözleşmeye taraf olmasa da bir şekilde sorumluluk sigortasının işleyişine dahildir. Bu sebeple aynı zamanda sigortacı sigorta ettiren kadar, zarar görenden de zarar miktarının tespiti için ödeme yükümlülüğünün sınırlarının belirlenmesi için bilgi alma hakkı vardır.

7. Sigortacının zarar görenden bilgi alma hakkı

MADDE 1479- (1) Sigortacı, zarara sebep olan olayın ve zarar miktarının belirlenmesi amacıyla, zarar görenden bilgi isteyebilir. Zarar gören, sağlanması ihtimali bulunan ve istenilmesi haklı görülebilecek ilgili tüm belgeleri sigortacıya vermek zorundadır. Zarar görenin bu zorunluluğa uymaması hâlinde, durumun zarar görene yazılı bildirilmiş olması kaydıyla, sigortacının sorumluluğu, zorunluluk yerine getirilmiş olsaydı ödemek zorunda kalacağı miktarla sınırlıdır.

Bir denge var. madem ki zarar gören direkt sigortacıdan talepte bulunabiliyor, sigortacı da bu kişiden bilgi alabiliyor. Zarar gören açısından bilgi verme külfettir, aykırı davranış hak kaybına neden olur.

Takas

Karşılıklı olarak birbirlerinden alacaklı ve borçlu olması lazım kişilerin. Bu yoksa takas olmaz.

8. Takas

MADDE 1480- (1) Sigortacı, zarar görene ödeyeceği sigorta tazminatını, sigorta sözleşmesinden doğan alacakları ile takas edemez.

Sigorta sözleşmesinden doğan borçaların sorumlusu sigorta ettirendir zarar gören değildir. Bu sebeple takas imkanı yoktur bu iki borç arasında.

İhtiyari ve Zorunlu Sorumluluk Sigortaları Ayrımı

Yürürlükte olan sigorta kanunundan önce zorunlu sigorta yaratma sorumluluk sigortaları ile sınırlı idi ve yetki BK ya aitti. Artık tüm sigorta türleri için zorunlu hale getirme yetkisi BK’dadır yeni sigorta kanunu uyarınca. BK kamu yararı uyarınca zarar gören belli kesimleri korumak ister. Trafik kazalarının sık olması, ya da hekimlerin sorumluluğunun oluşturulamsı ile hastaları malpractise e karşı koruma gibi.

1483 ve 84 yeni TTK ile gelen maddelerdir.

Sigorta hukukunda hakim olan ilke sözleme serbestisidir. Özellikle sigorta ettiren istediği sigortacı ile istediği sigorta sözleşmesini akdetme yetkisini haizdir. Bu ilke zorunlu sigorta sözleşmesinde değişir. Istediği şirkete sigortalattırır ama sözleşmeyi yapmak zorunda sigorta ettiren. Kanun koyucu sigorta ettiren açısından değil sigortacı açısından düzenlemiştir sorumluluğu TTK da. Sigorta sözleşmesini akdetme yetkisini haiz olduğu branşlarda sigortacının sigorta sözleşmesi yapmıyorum deme serbestisini sınırlamıştır.

II – Zorunlu sorumluluk sigortaları

1. Sözleşme yapma zorunluluğu

MADDE 1483- (1) Sigortacılar, diğer kanunlardaki hükümler saklı kalmak üzere, faaliyet gösterdikleri dalların kapsamında bulunan zorunlu sigortaları yapmaktan kaçınamazlar.

Mesela DASK sistemine üye olansigorta şirketleri sadece deprem sigortası yapabiliyorlar. Bu sisteme dahil olanın sözleşme yapma zorunluluğu var.

Zarar görenle ilişkisi bakımından m.1484 zorunlu sigortalar açısından ayrıca düzenlenmiş. Kanun koyucu zarar göreni açıkça korur bu madde ile.

2. Zarar görenle ilişkide ifa yükümlülüğü

MADDE 1484- (1) Sigortacı, sigortalıya karşı ifa borcundan tamamen veya kısmen kurtulmuş olsa da, zarar gören bakımından ifa borcu, zorunlu sigorta miktarına kadar devam eder.

(2) Sigorta ilişkisinin sona ermesi, zarar görene karşı ancak, sigortacının sözleşmenin sona erdiğini veya ereceğini yetkili mercilere bildirmesinden bir ay sonra hüküm doğurur.

(3) Zarar, sosyal güvenlik kurumları tarafından karşılandığı ölçüde sigortacının sorumluluğu sona erer.

Zarar görenler sigortacıdan doğrudan dava açma hakkını muhafaza ederler. Bunun dışında zarar gören, SGK tarafından aldığı ödemenin dışında kalan kısmı sorumluluk sigortasından talepte bulunabilir. SGK ya öncelik var yani.

CAN SİGORTALARI

1487 vd. da düzenlenmiştir can sigortaları. Mal ve sorumluluk sigortalarında hakim olan menfaat, tazminat ve halefiyet ilkesi burada bir tarafa bırakılmalı. Bu ilkeler can sigortalarında uygulama alanı bulmaz. Eksik, aşkın, çifte sigorta ile de karşılaşılmaz can sigortalarında bu sebeple.

Can sigortalarında hatta birikimli hayat sigortaları vardır. Bir tasarruf aracı olarak kullanılabilir can sigortası. Primin belli bir miktarı ayrılarak nemalandırılabiliyor ve sigorta ettirene toplu ya da aylık ödenir.

Can sigortaları kapsamında emeklilik gibi riskler artık özel şirketlerce güvence altına alınabiliyor. Özel emeklilik sigortalarında devlet desteği var. Primin bir kısmını kendisi ödüyor.

Can sigortalarının 3 alt türü var TTK da. Uygulamada en çok rastlanandan başlayalım.

  • Hayat S.
  • Kaza S.
  • Hastalık ve Sağlık S.

Can sigortaları tasarruf ve zenginleşme aracı olarak kullanılabilir demiştik. Zararın tespiti yok, tazminat ilkesi söz konusu değil. Burada mal dolayısı ile para ile ölçülebilir bir menfaat yok. Can varlığı dolayısı ile bir menfaat var, bunun para ile ölçülebilir olması söz konusu değil. Borsası, rayici, satış bedeli yok. Standardı yok. Herkes kendi can varlığına kendisi değer biçiyor.

m.1487 okundu.

A) Hayat sigortası

I – Tanım

MADDE 1487- (1) Hayat sigortası ile sigortacı, belli bir prim karşılığında, sigorta ettirene veya onun belirlediği kişiye, sigortalının ölümü veya hayatta kalması hâlinde, sigorta bedelini ödemeyi üstlenir.

(2) Hayatı sigorta edilen kimse, ilk primin ödenmesinden önce ölmüşse sigorta sözleşmesi geçersizdir.

Hayat sigortaları ile güvence altına alınan 2 olay var. Bunlardan biri ölüm riski ki bunu konuşmuştuk. Ölüm aslında gerçekleşmesi kesin bir risktir. Buna rağmen sigorta ile güvence altına alınabilir çünkü zamanını bilmiyoruz. Diğer güvence altına alınan bir olay ise hayatta kalma olasılığıdır. Mesela 10 yıllık bir hayat sigortası sözleşmesi akdettiniz. Dediniz ki 10 yıl içinde ölürsem mirasçılara ya da lehtar X e şu kadar lira ödeyiniz. Ya da dediniz ki 10 yıl içinde ölmezsem bana veya X’e şu kadar lira ödeyiniz. Bunlar ayrı sigortalarda güvence altına alınabilir iken yani ölüme karşı ayrı hayatta kalma olasılığı için ayrı sözleşme yapılabilirken; karmasını yapmak da mümkün. Hem ölüm hem de hayatta kalma olasılığı aynı anda güvence altına alınabilir. Her durumda ve her koşulda sigorta bedeli alabilmenin garanti edildiği hayat sigortalarıdır karma sigortalar.

Ölüm riskinin güvence altına alınması ilk zamanlarda rahatsızlık verici bir fikirmiş. Ama geride kalanların güvence altına alınması bilinci geliştikçe doğal karşılanıyor. Konut kredisi alarak bir ev alındı ise, hayat sigortası yoksa mirasçılar hem eve sahip olamıyor hem de borcu ödemek zorunda kalıyor. Ama bir kredi hayat sigortası yapılmışsa mirasçılar hem eve sahip oluyorlar hem de kalan kredi borçlarını sigortacı onların yerine ödüyor.

m.1487 f.2 de getiriliş nedeni açık ve net olan bir hüküm var: Hayatı sigorta edilen kimse, ilk primin ödenmesinden önce ölmüşse sigorta sözleşmesi geçersizdir. Sigortalı ya da riziko şahsı ilk primden önce ölmüşse sözleşme geçersizdir. İlk primin ödenmesi ile sorumluluk başlar çünkü. Sözleşme akdedilmiş olsa da sorumluluk başlamadı, sigorta işlevini ifa etmeye başlamadı, bunu geçersiz sayabiliriz.

Tontin

II – Tontin

MADDE 1488- (1) Birden çok kişi tarafından verilen katkı payları ile oluşturulan varlıkların, belirli bir tarihte hayatta kalanlar ve ölenin önceden belirlemiş olması hâlinde, lehtarlar arasında paylaştırılması ilkesi uyarınca tontinler kurulabilir.

İtalyan bir adam soy adı tontin, o bulmuş bunu. Bir işe karar veriyor belli grup insan, on yıl sonra geriye kim kaldı ise onlar bu işten kar elde etsin. Bu insanların birbirini öldürmesini teşvik eder denmiş o düelloların fazla yaygın olduğu zamanlarda. Gelişmeler sonrasında bu müessese de sigorta hukuku kapsamında izin verilen bir müessese olduğunu görürüz. Burada sigortacı yok.

 

Uygulamada çok tercih edilen bir müessese değil diyor hoca. Ekeonomik spekülasyonlar, enflasyonist ortamlar nedeni ile sigortacı bile bazı işleri yapmaktan çekinirken bir kaç kişinin hep beraber yatırım yapması çok imkanlı değil. Bunun tescili, kaydı kuydu yok.

1487.madde ile devam edelim. Hayat sigortalarında ölüm risk, hayatta kalma olasılığı veya ikisi bir güvence altına alınabilir. Belli bir prim karşılığında sigorta ettirene veya onun belirlediği kişiye yani lehtara ödeme yapılır. Lehtar risk gerçekleşince sigortacıdan sigorta bedelini talep etme yetkisini haizdir. Lehtar belirleme yetkisi ise sigorta ettirene ait bir yetkidir.

Sigorta bedelini ödemeyi üstlenir der m.1487. m.1401 de sigorta sözleşmesini tanımlarken zarar sigortalarında tazminat can sigortalarında sigorta bedeli terimi kullanır dedik. Can sigortaları meblağ sigortalarıdır. Taraflar sözleşmeyi yaparken bir bedel kararlaştırırlar ve bunu sözleşmeye yazarlar, risk gerçekleşince bu ödenir. Herkes kendisine göre ve ödeme kabiliyetine göre belirler sigortayı. Sanatçılar, futbolcular bir yerlerini sigortalıyorlar yüksek meblağlara. Fazıl Say parmaklarını, Maradona bacaklarını yüksek bedele sigortalattı, değerini öyle biçmiş kendisi ve yüksek prim ödedi.

Hayatı sigorta ettirilecek kişi riziko şahsıdır. Doktrin bu kavramı zarar sigortasından ayırmak için kullanır. Kanun koyucu sigortalı der. Kimler riziko şahsı olabilir. Tüzel kişiler olamaz. Ölümü veya hayatta kalma olasılığı yok. Tüzel kişiler açısından şirketler hukukunda değinildi, şirketin sona ermesi (sicilden terkini) gerçek kişilerin ölümüne benzer. Ama can sigortaları sadece gerçek kişiler üzerinde akdedilebilir. Sigorta ettiren olabilir mi tüzel kişiler? Sigortacı ile sigorta sözleşmesini akdeden olabilir. 1490 der ki:

IV – Hayatı sigorta edilecek kişi

MADDE 1490- (1) Sigorta ettiren, kendisinin veya başkasının hayatını, ölüm veya hayatta kalma ihtimallerine karşı sigorta ettirebilir.

(2) Başkasının hayatı üzerine sigorta yapılabilmesi için, o kişinin hayatının devamında lehtarın menfaatinin bulunması şarttır. Ayrıca, ölüm ihtimaline karşı yapılan sigortalarda, sigorta bedelinin mutat cenaze giderlerini aşması hâlinde sigortalının veya varsa kanuni temsilcisinin yazılı izni gerekir. Sigortalı onbeş yaşından büyükse kanuni temsilcinin dışında ayrıca onun da izni alınır. İzin olmadan yapılan sözleşme, icazet verilmediği takdirde geçersizdir.

(3) Kanuni temsilcinin lehtar olarak atadığı veya kendisinin sigorta ettiren olduğu durumlarda, kanuni temsilcinin iznin verilmesinde sigortalıyı temsil yetkisi yoktur.

(4) Menfaat şartının sözleşmenin yapılmasından sonra ortadan kalkması hâlinde sözleşme o andan itibaren geçersiz hâle gelir; ancak, sigorta ettirene iştira değeri ödenir.

Riziko şahıs bizzat sigorta ettirenin kendisi olabileceği gibi başkası da olabilir. On yıl içinde ölürsem diye kendi can varlığınızı güvence altına alabilirsiniz. 1490 sayesinde başkasının hayatını da ölüm ve hayatta kalma olasılığına karşı güvence altına alabilirsiniz. Annenizin babanızın hayatı üzerine 10 yıllık ölürlerse diye hayat sigortası sözleşmesi akdedebilirsiniz. Tanımadığınız kişinin hayatı üzerine sözleşme imzalayabilir misiniz? M.1490/f.2 okundu. Lehtar diyor kanunda ama halbuki lehtar olarak adlandırılan kişi atanırsa var. Uygulamanın tuzağına düşmüştür kanun koyucu. Sigorta ettirene bile lehtar denebiliyor uygulamada. Ama onun teknik bir anlamı var. Sigorta ettirence atanan kişi. Sigorta ettiren kimseyi atamış da olabilir. Kendi hayatta kalma riskine karşı sözleşme yapmış, kimseyi atamıyor ise bedeli kendisi alacak zaten. Lehtar tayin edilmemiş olabilir yani. Kişi kendi menfaatini sigorta ettirebiliyor yani. Kişi kendi hayatı üzerine akdedebileceği gibi sözleşmeyi başkası üzerine de akdedebilir. Kendi hayatımız üzerine sözleşme akdedersek sorun yok. Bir başkasının hayatının sigorta ettirildiği durumda bir şart aranıyor: menfaat varlığı. Kanun koyucu diyor ki başkasının hayatı üzerine sigorta sözleşmesi akdedebilmesi için lehtarın bu kişinin hayatta kalmasında menfaati olması gerek. Hoca dedi ki: lehtar tayin edilmiş ya da edilmemiş olabilir. Burada kanundaki lehtar ifadesi yerine sigorta ettiren ifadesi kullanılmalı. Lehtar tayini varsa onun da menfaati olmalı sigorta ettirenin menfaatine ek.

Menfaat diyor kanun koyucu. Menfaat ya maddi menfaat şeklinde karşımıza çıkabilir ya da manevi menfaat şeklinde. Bir kişinin hayatı ile ilgili ya maddi ya manevi bir menfaatiniz olur. Maddi menfaati somutlaştırmak kolaydır. En güzel örneğini banka müşteri ilişkisinde görürüz. Bir bankada kredi müşterileri vardır. Konut kredisi alanlar, kredi kartı kullananlar, taşıt kredisi alanlar var – bunlar daha çok orta halli küçük kredilerdir ve genelde krediyi alanın kişisel mali kazancı ile ödenebilecek kriterlerdir. Emekli maaşı, işçi maaşı, memur aylığı vs. ile ödenir yani. Kişi çalışıyor olmalı ki para kazansın ve borcunu öcesin. Bankaların bu kişilerin hayatta kalmasında bir menfaati var. Ölürse mirasçılarla uğraşacaklar. Bu noktada bankalar bizzat kendileri kredi müşterileri için hayat sigortası akdedebilirler, hayatları üzerinde maddi menfaatleri vardır.

Manevi menfaatin somutlaştırılması ise bu kadar kolay olmaz. Kimine göre manevi bağınız kişi ile azdır ya da yoktur. Bunu somutlaştırılmasında kanun koyucunun yardımcı bir ölçüt sunmuşluğu yok. İş yargıya ve doktrine kalmış durumda. Oradaki örneklere somutlaştırmaya çalışıyoruz. Kan hısımlığı, çekirdek ailedeki hısımlık, sıhri hısımlık, kayınvalide gelin ve damat ilişkileri arasında da manevi menfaat vardır diyor yargı kararları. Süt kardeşliği, kan kardeşliği, belli bölgelerde kirvelik gibi toplumsal gerçeklerle geniş yorumlanmış. Ama hocanın bizim hayatımız üzerinde bir can sigortası akdetmesi kadar da geniş değil.

Yeterli mi bu?

Eski TTK da sadece menfaat yeterli idi. Özellikle bankalarca biz sizi sigortaladık diye kağıtlar geliyordu evlere ve insanlar arayıp beni niye kredi aldığım banka sigortalıyor, bana yük getirir mi bu durum diye soruyordu müşteriler. Eski ttk da menfaat yeterdi, bankalar maddi menfaat nedeni ile bunu yapıyorlardı ve sigorta primlerini de kredi sözleşmesinin içine sıkıştırıp kişilere ödetiyorlardı.

m.1490 f.2 de der ki: Ayrıca, ölüm ihtimaline karşı yapılan sigortalarda, sigorta bedelinin mutat cenaze giderlerini aşması hâlinde (ki her koşulda aşar diyor hoca) sigortalının veya varsa kanuni temsilcisinin yazılı izni gerekir.

Yani menfaat yetmez, o kişinin yazılı izni aranır. Yazılı izin aramazsanız ahlaki bir sıkıntı meydana gelir. Kişinin sigorta nedeni ile öldürülmesi, bakımının ihmal edilmesi vs. söz konusu olabiliyor.

26.04.16

1490.maddede kalmıştık. Başkasının hayatı üzerine sigorta sözleşmesi yapılabilmesi için menfaat şartı olmalı, ayrıca ölüm riskine karşı sigorta varsa kişinin ya da kanuni temsilcisinin yazılı izni gerekir.

f.2/ son 2 cümle: Sigortalı onbeş yaşından büyükse kanuni temsilcinin dışında ayrıca onun da izni alınır. İzin olmadan yapılan sözleşme, icazet verilmediği takdirde geçersizdir.

Eski ttk da onbeş yaş altı için ölüm riskine karşı sözleşme yapılamaz deniyordu. Çünkü onlar bakıma muhtaç, bakımı kasti olarak ihmal edilebilir, ölüme sebebiyet verilebilir fikri vardı. Ama yeni kanun bu fikirden vazgeçti. İzin ve icazet sistemi getirdi.

1490/f.4 önemlidir ve ynei ttk ile gelmiştir: Menfaat şartının sözleşmenin yapılmasından sonra ortadan kalkması hâlinde sözleşme o andan itibaren geçersiz hâle gelir; ancak, sigorta ettirene iştira değeri ödenir. Akdin kuruluşunda başkası lehine akdediyorsanız menfaat gerekiyor??? Ama sonradan bu şart ortadan kalkmış olabilir yani menfaat ortadan kalkmış olabilir, mesela kişi boşanmış olabilir ve sıhri hısımlık son bulmuş olabilir. Artık o andan itibaren sözleşme geçersiz. Kredi hayat sözleşmelerinde tartışmalar vardı eski ticaret kanununda. Tüketici kredisi alıyorsunuz mesela, 10 yıllık kredi olmasına rağmen elinize para geçti ve toplu ödeme yapıp borcunuzu kapattınız. Bankanın artık sizle menfaati kalmadı. Bu durumda hayat sigortası sözleşmeleri bu durumdan nasıl etkilenir? Menfaat kalktığında sigorta sözleşmesinin işlem temeli çöktüğünden sözleşme sona erer diye yorum yapılıyordu. Artık açıkça kanun düzenliyor.

f.4 diyor ki sigorta ettirene iştira değeri ödenir. Bu ne demek. Primle ilgili açıklamalarımızı yaparken zarar sigortaları ve can sigortaları açısından bir kıyas vardı. Prim eşittir riziko primi artı masraflardır zarar sigortalarında. Hayat sigortalarında buna ek olarak tasarruf primi de alınır. Tasarruf primi kısmı biriktirilip, nemalandırılarak büyütülür. İştira değeri ya da matematik rezerv denilen ise bu tasarruf primleri ile oluşan miktardır. Bu sigorta sözleşmesi dolayısı ile primin belli bir miktarının saklanması ile oluşan değerdir. Sigortacılarca hesaplanır. Her zaman da olay gerçekleşince sigorta bedelinin altında olur. sigorta ettirenleri hayat sigortalarına teşvik etmek amacı ile iştira bedeli ödenmesi yoluna gidilir.

1491.maddede sigorta değeri başlıklı bir hüküm var. Sigorta değeri aslında mal sigortalarında 1461 de tanımlanmış ve sigorta ile güvence altına alınan menfaatin tam değeridir denmiştir o hükümde. Değer-zarar-bedel ve sigorta tazminatı tam zarar durumunda eşittir, zenginleşme yasağı vardır demiştik. Ama burada can varlığı söz konusu. Can varlığımızın bir değeri yok. Terminolojik açıdan sıkıntılı bir kullanım var. Bu nedenle m.1491 in içeriğine yoğunlaşılmalı. Burada kastedilen hayat sigortası ile güvence altına alınan can varlığıdır. Kişi hayatı üzerine isterse birden fazla sigorta sözleşmesi de akdedebilir. Çifte sigorta yasağı, zenginleşme yasağı hayat sigortalarında yoktur.

V – Sigorta değeri

MADDE 1491- (1) Bir kimsenin hayatı bir veya birkaç sigortacı tarafından çeşitli bedeller üzerine sigorta ettirilebilir.

(2) Ödenecek bedelin lehtarın maddi menfaatinden daha fazla olduğu durumlarda, aşan kısım sigortalının lehine yapılmış sayılır.

(3) 1472 nci madde hükmü hayat sigortalarında uygulanmaz. Hayat sigortası sözleşmesi gereği, sigorta şirketinden kararlaştırılan sigorta bedelini tahsil eden sigorta ettiren ve mirasçıları ile rizikoya muhatap olan kişilerin mirasçılarının, rizikonun gerçekleşmesine neden olan üçüncü kişiye karşı sahip olduğu tazminat alacağını sigorta şirketine temlik etmeleri geçersizdir.

f.3 der ki halefiyet ilkesi uygulanmaz. Temlik geçersiz çünkü bunlar birbirinden farklı kişiklerden olan alacaklar.

f.2 okundu. Yine kredi hayat sigortalarında buna rastlanabiliyor. Sabit sigorta bedelli veya değişken sigorta bedelli akdedilebilir bu sözleşmeler. Sabit sigorta bedelli ise 10 binlik kredi alındı ise başlangıçta bedel de o. Borcunuz düşse de, menfaati aşacak şekilde hala 10 bin üzerinden sözleşme devam eder. Ama bunun aksine sabit değil değişken sigorta bedelli de olabilir. Almanya’da mesela daha çok prim ödenmemesi için az kredi alındığında değişken bedelli sigorta yapma mecburiyeti var. değişken olduğunda siz borcunuzu ödedikçe, sigorta bedeli de düşüyor. Kanun diyor ki sabit bedelli ise; aşan kısım sigortalı lehine yapılmış sayılır.

Bankalar bazen hayat sigortası yaptır, yaptırmazsan kredi vermem diye zorlamada bulunabiliyor uygulamada. Kredi alanların kredi hayat sigortası sözleşmesini kendisi akdederse, bunu banka akdetmezse, bankayı nasıl bu ilişkiye dahil ederiz? Bankayı lehtar tayin ederek kişiler sözleşmeye bankayı ekleyebilir. Kişi öldüğünde banka sigortacıdan parayı alır, halefiyete vs girilmez, hiç mirasçılardan talep etmesine gerek kalmaz.

1492. maddeye bakıyoruz. Hayat sigortalarında ölüm olasılığına karşı sigorta sözleşmesi akdedildiğinde ölüm yaşlarına ilişkin olan ölüm tabloları kullanılmaktadır sigortacılarca. Dünyada böyle. Belli ülkelere, bölgelere göre bu tablolar farklılaşıyor. Akdeniz ülkeleri mesela. İklimi, beslenme alışkanlıkları yakın olan ülkeler birleştiriliyor ve böylece bölgeler belirleniyor. Genelde 65 yaş veya 70 yaş üzerinde riskin gerçekleşme olasılığı yüksek diye ya sözleşme yapılmıyor ya da sür prim diye yüksek primlerle yapılıyor. Sür primleri de sigorta ettiren genelde istemez.

Hayat sigortasında kişi sağlıklı olmalı. Ölüm riski de öyle. Sigortacı yaparken bu riskin gerçekleşmeyeceğini düşünerek yapar. Kar elde etmeyi amaçlıyor neticede. Sigorta sözleşmesi yapılırken kişinin sapğlıklı olması önemli. Soru listelerinde yaş, geçirilen hastalık, genetik rahatsızlıklar, kullanılan ilaçlar vs. dahil ediliyor. Bazen de doktor raporunun ibrazı gerekiyor. Bu sorular beyan yükümlülüğü kapsamında.

VI – Doktor incelemesi

MADDE 1492- (1) Sigorta ettiren ile sigortacı arasında, sigorta edilecek kişinin doktor incelemesinden geçmesi kararlaştırılmış olsa bile, sigortacı sigortalanacak kişiyi bu incelemeyi yaptırmaya zorlayamaz.

Kişilere iradesi olmadan hekimler dahi müdahale edemiyor. Ölüm oruçlarını hatırla. Zorlama mümkün değil.

Lehtar Tayini

Lehtar tayinine ilişkin iki hüküm var TTK da. Atanması, değiştirilmesi ve atanmada yorum kuralı başlığı taşıyor hükümler. Lehtar atanmasına ilişkin ilkesel tespitler yapalım hükümleri okumadan. Lehtar tayin ettirme yetkisi kural olarak sigorta ettirene aittir. Lehtar olarak tayin edilecek kişiler gerçek kişi de olabilir, tüzel kişi de olabilir. Özellikle mirasçısı olmayan ama varlıklı olan kişiler bu tür hayat sigortaları akdedip, lehtar olarak dernek vakıf gibi tüzel kişiliği olan yapıları lehtar tayin edebiliyorlar. TSK, hayvan koruma derneği vs. gibi. Lehtar bir kişi olabilir, birden fazla kişi de olabilir.

2 tür tayin yani iki tür lehtar var. Değiştirilebilir lehtar ve değiştirilemez lehtar tayini.

VII – Lehtar

1. Atanması ve değiştirilmesi

MADDE 1493- (1) Sigorta ettiren, 1490 ıncı maddenin ikinci ve üçüncü fıkraları saklı kalmak üzere, gerçek ya da tüzel kişi lehine sigorta sözleşmesi yapabilir.

(2) Sigorta ettiren, atadığı lehtarı sigortacıya bildirir.

(3) Lehtarın sigortacıya bildirilmemiş olması hâlinde, sigortacı iyiniyetle yaptığı ödeme ile borcundan kurtulur.

(4) Sigorta ettiren, değiştirme hakkından vazgeçtiğini sigorta poliçesine yazdırmakla beraber sigorta poliçesini lehtara teslim etmişse, o kişiyi değiştiremez. Tereddüt hâlinde, sigorta ettirenin lehtarı değiştirme hakkını saklı tuttuğu kabul edilir. Sigorta ettirenin lehtarı değiştirme hakkından açıkça vazgeçtiği ve sigorta poliçesinin lehtara verildiği hâllerde bile, mirasçılıktan çıkarma veya hibeden rücu hâlleri gerçekleşmiş yahut ilgililer arasında o kişinin lehtar olarak atanmasına ilişkin

sebep ortadan kalkmış ise lehtar değiştirilebilir.

(5) Lehtar atanması ve lehtar değişiklikleri sigortacının iznine bağlı değildir.

(6) Lehtarın değiştirilemeyeceği durumlarda, sigorta ettiren tarafından ayrılma ve ödünç alma hakları kullanıldığı takdirde, ödenecek tutar üzerinde lehtar hak sahibi olduğu gibi, rizikonun gerçekleşmesinden önce sigortacının iflası sonucu ödenecek miktar üzerinde de, aksi kararlaştırılmadıkça, lehtar hak sahibidir.

(7) Sigortacıdan edimi istem ve tahsil yetkisi, aksi kararlaştırılmadıkça, lehtara aittir.

f.1 okundu. 1490 başkasının hayatı üzerine sözleşme idi, bunu ayrı tutmuş. Gerçek veya tüzel kişi lehine diyor kanunda. Sigorta ettiren dışında bir kişi olmalı lehtar olan kişi bu ifadeden kaynaklı. Ama uygulamada bankaların kredi hayat sigortaları sözleşmelerinde sigorta ettiren kendisini lehtar olarak tayin eder garanti olsun diye. Riziko şahsı hayatta kalma olasılığı söz konusu olduğunda lehtar olarak kendisini tayşn edebilir.

Tayin bildirime bağlıdır ve bunun şekli yoktur. Bir telefon araması ile bile mümkün. Önemli olan sigortacıya bildirmek. Ben şu kişiyi şu sözleşmem için lehtar tayin ediyorum diyor – değiştirilebilir lehtar tayini böyle. Ama değiştirilemez lehtar tayini belli şartlara bağlanmıştır. Değiştirilebilir lehtar tayini neden kolay? Çünkü sigorta sözleşmesi süresi boyunca sigorta ettiren atadığı lehtarı değiştirebilir. Aslında risk gerçekleşene dek sigorta ettirende hala hak mevcut. Bazen büyükler çocukları arasında ayrım yapabiliyor. Birini kendisine yakın görüyor ve onu lehtar tayin ediyor, sonra araları bozuluyor diğer çocuğu lehtar yapıyor. Değiştirme hakkı kendisinde risk gerçekleşene dek. Ölüm riskine karşı yaptırmışsa sözleşmeyi ölene dek bir telefonla değiştirebilir lehtarı.

Bir de değiştirilemez lehtar tayini var. Şekle tabii. F.4 cümle 1 okundu: Sigorta ettiren, değiştirme hakkından vazgeçtiğini sigorta poliçesine yazdırmakla beraber sigorta poliçesini lehtara teslim etmişse, o kişiyi değiştiremez. Açıkça değiştirme hakkını kullanmayacağını yazacak ve poliçeyi lehtar tayin ettiği kişiye verecek. Değiştirilebilir lehtarlar ancak risk meydana geldiğinde sigorta değerini talep etme hakkına sahip. Ama değiştirilemez lehtar tayin olduğu anda talep hakkını haiz.

Yeni TTK ile lehtarın sigortacıya bildirilmemiş olması halinde sigortacı iyiniyetlie yaptığı ödeme ile borcundan kurtulur hükmü gelmiştir. Sigortacının tayinden haberi yok, ölenin mirasçılarına ödeme yaparak, iyiniyetle ödeme yaparak borcundan kurtulur.

Değiştirilebilir mi değiştirilemez mi karar verilemezse – f.4 devamı uyarınca değiştirilebilir kabul edilir. Değiştirilemez lehtar olduktan sonra kişi mesela babasına bakmıyor, kötü davranıyor ne de olsa her durumda parayı alacak diye – buna kanun izin vermez. MK m.510 mirasçılıktan çıkarma, TBK 295,6 bağışlamadan çıkarma nedenleri sayılır. Ağır suç işleme, aile hukukundan doğan yükümlülükleri yerine getirmeme, borç ödemeden aciz – 510. Bağışlamada bağışlayanın iflası, aczi, yeni yükümlülüklerinin oluşması veya maddi durumunun değişmesi – 295. Bu sebepler değiştirilemez lehtar tayininden geri dönülme imkanı verir.

F.5: Lehtar atanması ve lehtar değişiklikleri sigortacının iznine bağlı değildir. Mesela sigorta ettiren diyor ki hayvanları koruma derneğini atıyorum, sigortacı diyemez ki yok sen bunu boşver TSK yı lehtar ata, ya da bunu atamazsan işlem yapmam, ya da aman boşver bu çocuğu değiştirme bu kalsın lehtar gibi yorumlar yapamaz, karışamaz.

1501 – Ödünç verme

1500 – Sigortadan ayrılma

1502 – Prim ödemeden muaf sigorta

bunlar hayat sigortalarına özgü 3 tane müessese. Mal sigortalarında ve genel hükümlerde dedik ki primin ödenmemesi halinde dava yolu ile tahsil edilmeye çalışılabilir. Burada ise bir yıl düzenli prim ödendikten sonra prim ödemezse bu artık prim ödemeden muaf sigorta olur. sözleşme ayakta tutuluyor, kişi korunuyor çünkü tasarruf amacı var. 10 yıllık sözleşme ????

hayat sigortaları sigortacıya satılabilir, biriken para yani iştira değeri alınabilir. Ya da avans almak için bunu yapabilirsiniz. Poliçe karşılığında sigortacıdan biraz avans almak isteyebilirsiniz.

Bu 3 durum hayat sigortası sözleşmesi akdedenin hakkıdır.

f.6 okundu: Lehtarın değiştirilemeyeceği durumlarda, sigorta ettiren tarafından ayrılma ve ödünç alma hakları kullanıldığı takdirde, ödenecek tutar üzerinde lehtar hak sahibi olduğu gibi, rizikonun gerçekleşmesinden önce sigortacının iflası sonucu ödenecek miktar üzerinde de, aksi kararlaştırılmadıkça, lehtar hak sahibidir. Sigorta bedelini talep etme hakkını bu haklardan birini kullanarak kaybedebilir. Bu halde mevcut ödünç miktarını veya iştira bedelini isteyebilir. Son kısım – lehtar zaten bedeli alsın diye tayin edilir. Aksi kararlaştırılmadıkça diyor kanun. Hem lehtar tayin edip hem nasıl aksini kararlaştıracaksa??? Biraz saçma.

f.7 okundu.

Lehtar atanmasına ilişkin yorum kuralı:

Bizim kanunlarımızda genelde yorum kuralları bulunmaz. Uygulamaya bırakılır bu yorum yöntemleri vs. hangisi en adil yolsa o seçilir. Sözleşme yorumuna ilişkin borçlarda hüküm var, muvazaaya ilişkin. UA sözleşmelere ilişkin yorum hükmü var. Bu göreceğimiz hüküm de yazılı bir yorum kuralı. Bir de sigorta ettiren lehine yorum var o yazılı olmayan yorum kuralı.

2. Lehtar atanmasına ilişkin yorum kuralı

MADDE 1494- (1) Ölüm rizikosuna karşı yapılmış sigortalarda, birden fazla kişi payları belirtilmeksizin lehtar olarak atanmışsa, sigorta bedeli üzerinde hepsi eşit oranda hak sahibidir. Hak sahiplerinden biri tarafından alınmayan pay, diğerlerinin payına eklenir. Mirasın reddi veya mirastan vazgeçme lehtarın hakkı üzerinde etkili olmaz.

(2) Ölüm rizikosuna karşı yapılan sigortalarda lehtar belirtilmemişse, sözleşmenin sigorta ettirenin mirasçıları lehine, yaşama ihtimaline karşı yapılmış sigortalarda ise sigortalı lehine yapıldığı kabul olunur.

f.1 okudnu. Bu hüküm olmasa idi sorun oluyordu. Birden çok kişi tayin edilince bu kişiler sigorta bedelini nasıl alacak. Hel ki bu kişiler mirasçı ise miras payına göre mi alacak vs. vs. 2 veya daha fazla kişi lehtar olarak tayin edildi ise, payları da açıkça belirtilmemişse atarken eşit olarak paylaşırlar sigorta bedelini. Lehtarlardan birince alınmayan pay diğerlerinin payına eklenir. Mirasın redid ya da mriastan vazgeçme lehtar üzerinde etkili olmaz diyor kanun, bu önemli. Mirasçı da lehtar tayin edilebilir. Ama onların miras hukuku dolayısı ile durumları ayrıdır, lehtar olarak atanınca alacağı sigorta bedeli ayrıdır. Mirası reddetseler de mesela lehtar sıfatında bir değişiklik olmaz.

f.2 okundu. Ben kendi hayatım üzerine ölüm riskine karşı bir sigorta sözleşmesi akdettim diyelim. Ben ölünce bu sözleşmeden yararlanacak kişiler mirasçılar olacak. Yaşama ihtimaline karşı yapılmış ise sözleşme, sigortalı lehine yapılmış kabul edilir. Kendi hayatını da sigortalamış olabilir, başkasının hayatını da, burada hayatta kalan kişi bedeli alır.

Sigorta ettiren veya lehtar sigortalıyı öldürmesi halinde mesela 1504 te düzenlenmiştir, hakkı kaybeder. Bu hak sigorta ettirene geçer, o da ölmüşse mirasçılarına geçer.

VIII – Sigorta ettiren lehine hak

MADDE 1495- (1) Lehtarın, sigortacıya karşı, istem hakkını kazanamaması hâlinde, bu hak sigorta ettirene, onun da ölmüş olması hâlinde, mirasçılarına geçer.

Lehtar tayini ile bağlantılı bir de 1504. Madde var. Okuyoruz.

XV – Sigorta ettiren veya lehtarın sigortalıyı öldürmesi

MADDE 1504- (1) Sigorta ettiren, sigorta bedelini ödeme borcunun doğmasını sağlamak amacıyla sigortalıyı öldürür veya öldürülmesinde suç ortaklığı ederse, sigortacı bedel ödeme borcundan kurtulur.

(2) Lehtar, sigortalıyı öldürmüş veya onun öldürülmesinde herhangi bir şekilde suç ortaklığı etmişse, sigortabedelinden mahrum kalır ve bu bedel ölenin mirasçılarına ödenir.

f.1 okundu. Bu halde bedel ödeme borcundan kurtulur. F.2 okundu Mesela adam kadını ikna ediyor hayat sigortası akdetmeye. Hemen ölüyor kadın. Polis hayat sigortasının yeni olduğundan şüpheleniyor sonra bakıyor ki lehtar adam, meğer adam öldürmüş karısını. Lehtarın bulunduğu durumlarda lehtar sigortalıyı öldürmüş veya onun öldürmesinde herhangi bir şekilde suç ortaklığı etmişse sigorta bedelinden mahrum kalır ve bu bedel ölenin mirasçılarına ödenir – kasten gerçekleşmeye benziyor.

Birinci fıkrada sigorta bedeli ödeme borcu doğması amacı ile der ama ikinci fıkrada bunu demez. Lehtar kazaen öldürmüş olsa da bedeli alamayacak mı? Bu hükmün getiriliş amacına bakmak lazım. Burada unutulmuş. Öldürme bedeli alma amacı ile, borcun doğmasını sağlamak amacı ile öldürmedir. Her iki durumda da bu amaç aranır.

Grup Sigortaları

Mal sigortalarında buna değinmiştik, 1453.madde. grup sigortası aslında hayat sigortalarına ilişkin bir kavram. Ortak özellikleri olan kişileri grup halinde bir sigorta sözleşmesi ile güvence altına alabilirsiniz. X bankasının konut kredisi alan müşterileri mesela bir grup olabilir.

IX – Grup sigortaları

MADDE 1496- (1) En az on kişiden oluşan, sigorta ettiren tarafından, belirli kıstaslara göre kimlerden oluştuğunun belirlenebilmesi imkânı bulunan bir gruba dâhil kişiler lehine, tek bir sözleşme ile sigorta yapılabilir. Sözleşmenin devamı sırasında gruba dâhil herkes sigortadan, grup sigortası sözleşmesi sonuna kadar yararlanır. Sözleşmenin yapılmasından sonra grubun on kişinin altına düşmesi sözleşmenin geçerliliğini etkilemez.

(2) Grupta yer alan her kişiye poliçe içeriğini özetleyen bir belge verilir.

(3) Grup sigortalarında lehtarı atama hakkı, aksi kararlaştırılmamışsa, grupta yer alan kişiye aittir.

(4) Sözleşme süresi içinde gruptan ayrılma hâlinde grup sigortası ile sağlanan teminat, aksi kararlaştırılmamışsa, sigorta ettiren, sigortalı veya lehtar tarafından bireysel olarak devam ettirilebilir. Sigortalı veya lehtarın sözleşmeye bireysel olarak devam etmesi ancak sigorta ettiren sıfatıyla olur. Bu kişiler geçmiş günlere ait kendilerine düşen prim borçlarından, önceki sigorta ettirenle birlikte sorumludur.

(5) Grup sigortalarında ayrılma, ödünç alma, indirme, bildirim yükümlülüğü ve ilgili diğer konular Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanlık tarafından çıkartılacak yönetmelikle düzenlenir.

f.1 okundu. Sözleşme yapıldıktan sonra grup 10 kişi altına düşse de sözleşme bundan etkilenmez. F.2 okundu. Grup sigortalarında kişiler sigortalıdır, riziko şahsıdır bu nedenle belge verilmelidir. Kural olarak sigorta ettirene aittir lehtarın tayin hakkı dedik. F.3’te istisna var. Sigortalıya ait. Siz kredi müşterisi olarak grup hayat sigortası kapsamına alınırsanız lehtarı belirleyebilirsiniz, ben olmayayım da çocuğum olsun diyebilirsiniz. F.4 okundu.

Ayrık Hükümler

Hayat sigortaları açısından beyan yükümlülüklerinde ayrık hükümler var. Yanlış yaş beyanı mesela özellikle hayat sigortalarında önemlidir. Yaş arttıkça riskin gerçekleşme olasılığı ile beraber primler de artar.

X – Beyanlar

1. Yanlış yaş beyanı

MADDE 1497- (1) Sigortalının sözleşmenin yapılması sırasında yaşının yanlış bildirilmesi sonucu prim düşük belirlenmişse, sigorta bedeli, gerçek yaşa göre alınması gereken primin, belirlenen prime olan oranına göre ödenir. İndirimden önce riziko gerçekleşip sigorta bedeli ödenmiş ise sigortacı ödediği fazla kısmın geriye verilmesini faiziyle birlikte isteyebilir.

(2) Gerçek yaşa göre fazla prim ödenmesi hâlinde, sigorta bedeli ödenen prime göre artırılır. Artırımdan önce sigorta bedeli ödenmiş ise eksik kısım sigortacı tarafından tamamlanır.

(3) Sigortacı, yanlış yaş bildirimi sebebiyle sadece gerçek yaşın, sözleşmenin yapıldığı sırada teknik esaslara göre belirlenen sınırlar dışında kalması hâlinde, sözleşmeden cayabilir.

f.1 okundu. Oransal ödeme yapılır bu halde, hak kaybına uğrar yani kişi. F.2 okundu. Teknik sınırlar sigortacılara göre değişebilen, tıp biliminden yararlanarak belirlenen sınırlardır.

Beyan Yükümlülüğü

2. Sözleşmenin yapılması sırasındaki beyan yükümlülüğünün ihlali

MADDE 1498- (1) Sigortacı, yenilemeler de dâhil olmak üzere, sözleşmenin yapılmasından itibaren beş yıl geçmişse, sigorta ettirenin sözleşmenin yapılması sırasında beyan yükümlülüğünü ihlal etmiş olması nedeniyle sözleşmeden cayamaz, sadece prim farkı isteyebilir; meğerki, beyan yükümlülüğü kasıtlı bir şekilde ihlal edilmiş olsun. Sigorta ettiren, prim farkını ödemeyi kabul etmezse sigortacı, riziko gerçekleştiğinde ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oranı dikkate alarak sigorta bedelini öder. Ancak, risk artışı beyan yükümlülüğünün ihlali nedeniyle sigortacının teknik esaslarına göre saptanan sınırlarının dışında kalmışsa, sigortacı sözleşmeden cayabilir. Yenilenen sözleşmelerde bu süre, ilk sözleşmenin yapıldığı tarihten başlar.

Teknik sınırlar dışında ise cayma hakkı var. TBK anlamında yenileme (tecdit) borcu sona erdiren nedenlerden. Bir borç biter ve yeni bir borç başlar. Burada yenileme kavramı bilinçli kullanılmamıştır. Burada prim ödemek için dönemler 1 er yıllık. Primler 1 er yıllık tespit ediliyor ve aslında 10 yıllık sözleşme birer yıllık gibi algılanıyor. Burada kastedilen bu yenilemeler, 1er yıllık prim dönemleridir. 5 yıl geçmişse artık dayanamaz diyor. TBK daki yenileme gibi değil.

Aynı hüküm iki kez tekrar edilmiş.

3. Sözleşmenin devamı sırasındaki beyan yükümlülüğünün ihlali

MADDE 1499- (1) Sigortacı, rizikonun artmasından itibaren, yenilemeler de dâhil olmak üzere beş yıl geçmişse, sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünün ihlal edilmiş olması nedeniyle sözleşmeyi feshedemez; sadece prim farkı isteyebilir; meğerki, beyan yükümlülüğü kasıtlı bir şekilde ihlal edilmiş olsun. Sigorta ettiren prim farkını ödemeyi kabul etmezse, riziko gerçekleştiğinde sigortacı ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oranı dikkate alarak, sigorta bedelini öder. Ancak, beyan yükümlülüğünün ihlali nedeniyle riziko artışı, teknik esaslara göre tespit edilen sınırlar dışında kalmış ise, sigortacı sözleşmeyi feshedebilir.

03.04.2016

Finalde soru sayısı ve süre biraz daha fazla olacak. Küçük küçük puanlara bölünmüş daha çok soru ile daha çok konuda bilgi test edilecek. Tüm konulardan sorumluyuz, kanun kapalı.

Hayat Sigortalarına Devam

Sigorta hukukunun temel kavramlarından bahsettik bu dönem boyunca. Sigortacı, sigorta ettiren, sigortalı, riziko şahsı, sigorta sözleşmesi ve lehtar kavramlarını kullanageldik. Lehtar — hayat sigortaları açısından kanun koyucu geçen kanun döneminde sigortadan faydalanacak kişi derken bu kanun döneminde ilk kez lehtar der açıkça. Sigorta bedelini olay gerçekleştiğinde sigortacıdan talep edebilen kişidir. Sigorta ettiren bu talep hakkını haiz olunca uygulamada buna lehtar deniyor ama doğru değil aslında. Lehtar atanan bir kişi kanunda görüldüğü üzere. Sigorta ettiren onu atar, yani sigorta ettiren dışında atanmış bir kişi lehtar olabilir. Lehtar atanmasından bahsettik geçen ders.

Hayat sigortaları zenginleşme ve tasarruf aracı olarak kullanılabilir, birkaç hayat sigortası sözleşmesi akdedebilir kişiler. Tüm bunla hayat sigortalarına özgü 3 müesseseyi oluşturuyor. Sigorta ettirenin kullanabileceği haklar bunlar. Biri kanundan kendiliğinden doğar – diğer ikisi ise ancak taleple olur.

m.1500 – sigortadan ayrılma

1501 – ödünç verme

1502 – prim ödenmesinden muaf sigorta.

Prim ödemden muaf sigorta için talebe gerek yoktur ve kanun gereği bu uygulanır.

XIII – Prim ödenmesinden muaf sigorta

MADDE 1502- (1) En az bir yıldan beri yürürlükte bulunan ve bir yıllık primi ödenmiş olan sigorta sözleşmelerinde,vsigorta ettiren daha sonra prim ödeme borcunu yerine getirmezse, sigortacı bu sebeple sözleşmeyi feshedemez ve primvisteyemez. Bu hâlde sigorta, prim ödenmesinden muaf sigortaya dönüşür. Prim ödenmesinden muaf sigortada, sigorta bedeli ödenen primle sözleşme uyarınca ödenmesi gereken prim arasındaki orana göre ödenir.

Hukuken geçerli şekilde kurulmuş ve hukuken sonuçlarını doğurmaya başlamış 1 yıldan beri var olan bir sigorta sözleşmesi var. getirmezse dediği için bu iradi olarak prim ödemeyi kapsar, veya getiremezse bu da kanun kapsamındadır. Iradi de olabilir yani, elinde olmayan sebeplerle de olabilir. Zarar sigortalarında prim, temerrüt, takip, dava vs. den farklı olarak hayat sigortalarına özel bir düzenleme bu. Kendiliğinden, yasal olarak m.1502 dolayısı ile hayat sigortası sözleşmeleri hayatta kalırlar ama prim ödemden muaf sigortaya dönüşürler. Bazen hayat sigorta sözleşmesi akdeden kişiler unutabilir, söylemeyebilir yakınlarınaç ölüm olayı gerçekleştiğinde evraklardan police çıkabiliyor. Hemen mirasçılar da hemen bedeli isterler ama bakarlar ki prim bir yerden sonra ödenmediği için 1502 deki durum olmuş.

Sigorta bedelinin tamamen alınması mümkün değil – oransal ödeme.

XI – Sigortadan ayrılma

MADDE 1500- (1) Sigorta ettiren, en az bir yıldan beri yürürlükte bulunan ve bir yıllık primi ödenmiş olan sigorta sözleşmelerinde, istediği zaman sözleşmeyi sona erdirerek sigortadan ayrılabilir. Ayrılma değeri, ayrılmanın istenildiği andaki genel kabul görmüş aktüerya kurallarına uygun bir biçimde hesaplanan değerdir.

(2) Yaşama ihtimaline karşı yapılan sigortalarda, sigortacıdan ayrılma değerinin istenilebilmesi için sigortalının sağlıklı olduğunu ispat etmesi gerekir.

Sigorta poliçesinin satılması ve iştirağı denir uygulamada bu müesseseye. Bunun da koşulları 1502 ile aynı. Bir yıldan beri yürürlükte olan bir sözleşme söz konusu. Bu halde ayrılma değeri olarak adlandırılan bir değer var. Sigortacı bunu sigorta tekniği açısından hesaplar. F.2 – yani risk gerçekleşmemiş olmalıdır, olay gerçekleşmemiş olmalıdır çünkü buradaki bedelin ödenmesini gerektiren olay hayatta kalma riskidir. ??? m.1500 durumunda, sigortacının ben bunu kabul etmiyor, gel sen ayrılma deme gibi hakkı yok, sigortacı isteneni yapar. Ayrılma halinde sigorta sözleşmesi o an son bulur.

XII – Ödünç verme

MADDE 1501- (1) En az bir yıldan beri yürürlükte bulunan ve bir yıllık primi ödenmiş olan sigorta sözleşmelerinde, sigorta ettirenin istemesi hâlinde sigortacı, istem anındaki, genel kabul görmüş aktüerya kurallarına uygun bir biçimde hesaplanan değer üzerinden sigortalıya ödünç para vermek zorundadır.

Burada da aynı koşullar var ve ayrılma anındaki gibi sigorta ettiren sigortacıdan bir talepte bulunmalı. Sigortacıdan bir kredi alma aracı olarak kullanılabilir hayat sigortası sözleşmesi 1501 deki şartlar varsa.

Hayat Sigortalarında İntihar Riski

Zarar sigortalarında riskin kasten gerçekleştirilmesine benzer. Bu durumda olay sigorta kapsamı dışında mı kalacak? M.1503 der ki 3 yıllık bir süre vardır. Tıpçılarla, psikologlarla vs. anlaşılarak bu 3 yıllık süre belirlenmiş. Ölüm ihtimaline karşı yapılan bir sözleşme olmalı.

XIV – İntihar

MADDE 1503- (1) Sigortalı, yenilemeler de dâhil olmak üzere, en az üç yıldan beri devam eden ve ölüm ihtimaline karşı yapılan bir sözleşmede, bu süre geçtikten sonra intihar ederse veya intihara teşebbüs sonucu ölürse, sigortacı sigorta bedelini ödemekle yükümlüdür.

(2) Sigortalının intiharı veya intihara teşebbüsü sonucu ölümü, akli melekelerindeki bir rahatsızlık sebebiyle üç yıldan önce gerçekleşmiş ise sigortacı sigorta bedelini ödemek zorundadır.

Fıkra 1 – 3 yıl içindeki intiharlarda sigortacı bedel ödemiyor. İstisna kapsamına alınıyor. Ancak bu koruyucu hükümler dolayısı ile de bu hüküm sigorta ettiren lehine değiştirilebilir. Yani uygulamada 1 yıl gibi daha az süreler karşımıza çıkabilir. Ama sözleşmede hüküm yoksa kanundaki süre olan 3 yıl uygulanır.

f.2 – Yeni TTK ile yapılan bir ayrımdır. Bazı akıl hastalıkları sonucunda intihara meyil olabilir. Bilerek isteyerek olmuyor bu. Kişinin rahatsızlığı nedeni ile oluyor. Bu 3 yıldan önce olsa bile istisna dışındadır, iradi kasten bir gerçekleştirme olmadığından.

Ölüm riski sigorta ile güvence altına alındığından öldürme olayları da ayrıca düzenlenmiştir. M.1504 okundu.

XV – Sigorta ettiren veya lehtarın sigortalıyı öldürmesi

MADDE 1504 – (1) Sigorta ettiren, sigorta bedelini ödeme borcunun doğmasını sağlamak amacıyla sigortalıyı öldürür veya öldürülmesinde suç ortaklığı ederse, sigortacı bedel ödeme borcundan kurtulur.

(2) Lehtar, sigortalıyı öldürmüş veya onun öldürülmesinde herhangi bir şekilde suç ortaklığı etmişse, sigorta bedelinden mahrum kalır ve bu bedel ölenin mirasçılarına ödenir.

m.1505 okundu.

XVI – Lehtarın sigorta ettirenin yerine geçmesi

MADDE 1505- (1) Sigorta ettiren lehine sigorta sözleşmesinden doğan alacaklar ihtiyaten veya kesin olarak

haczedilirse ya da sigorta ettiren hakkında iflasın açılmasına karar verilirse, adı belirtilerek gösterilmiş olan lehtar, sigorta sözleşmesine sigorta ettirenin onayı ile onun yerine taraf olabilir.

(2) Lehtar, sözleşmeye taraf olursa, sözleşmenin sigortacı tarafından feshi hâlinde, haczi uygulatan alacaklının veya iflas masasının alacaklarını, sigorta ettirenin sigortacıdan isteyebileceği miktara kadar karşılamakla yükümlüdür.

(3) Sözleşmede lehtar hiç veya adı belirtilerek gösterilmemişse, birinci fıkrada açıklanan hak, sigorta ettirenin eşine ve çocuklarına geçer.

(4) Lehtarın veya eş ve çocuklarının, sigorta ettirenin yerine sözleşmeye taraf olabilmeleri için, sigortacıya bildirimde bulunmaları şarttır. Lehtarın veya eş ve çocuklarının haczi öğrendikleri veya iflasın açıldığı tarihten başlayarak, bir ay içinde bildirim yapmamaları hâlinde, birinci fıkrada açıklanan hak düşer.

Sigorta sözleşmesinden doğan alacaklar haczedilebilir mi? Bunlar müstakbel alacakların haczi yolu ile haczedilebilir. Ihtiyati hacze de tabii olabilir. Lehtar sigorta ettiren onayı ile onun yerine taraf olup borcu ödeyip, hacizden ya da iflas tan kurtarabilir onu. F.2 okundu. Sigorta ettirenin bu sebeple lehtar olarak adlandırılması uygun değil, burada da kanun düzenlemesi bu yönde. Haciz sonucunda sigorta bedelinden bir şey kalırsa lehtar alır, yoksa alacaklı alacağını alır, lehtarın eli boş kalır.

XVII – Sigortacının iflası

MADDE 1506- (1) Sigortacının iflasının açıldığı tarihte, bir yıldan uzun süreli sigortalarda, riziko gerçekleşmemiş veya gerçekleşmiş fakat bedel ödenmemişse, ilk hâlde iflasın açıldığı, ikincisinde ise rizikonun gerçekleştiği andaki matematik karşılıklar hak sahiplerine ödenir. Rizikonun gerçekleştiği durumlarda, matematik karşılıkları aşan kısım, sigortacının teminatından karşılanır; açık kalan miktar garameye girer.

Hayat sigortaları bitti.

KAZA SİGORTASI

Can sigortalarından kaza sigortalarının ve sağlık ve hastalık sigortalarının da güvence altına biliyoruz. Sosyal güvenceler yetersiz kaldıkça özel sağlık sigortalarına insanlar talepte bulunuyor. Kaza sigortalarında risk – kaza sonucundaki ölümdür. Sigorta hukuku anlamında kaza; ani, dışarıdan meydana gelen bir olaydır. M.1507 okundu.

B) Kaza sigortası

I – Genel olarak

MADDE 1507- (1) Kaza sigortası, belli bir prim karşılığında, sigortalının uğrayacağı kaza sonucu ölüm, geçici veya sürekli engellilik ya da işgöremezlik hâlleri için sigorta teminatı sağlar. Ölüm, ani olarak veya kaza tarihinden itibaren en çok bir yıl içinde gerçekleşmiş ise sigorta bedeli sigorta ettirene yahut onun tarafından belirlenmiş kişiye; geçici ve sürekli engellilik veya işgöremezlik hâllerinde ise sigortalıya ödenir.

(2) Geçici olarak çalışma gücünden mahrum kalan sigortalıya, poliçede yazılı süre ile sınırlı olmak üzere, mahrumiyetin devam ettiği süre için günlük hesabıyla tazminat verilir.

f.1 – ölüm ani olarak diyor- ani ve dışarıdan demiştik yukarıdaki tanımda. Varsa lehtara ödeme yapılır, sakatlık vs. halinde de sigortalıya yapılır.

f.2 sigortacı bunu karşılamak istemiyorsa istisna hükmü koymalı sözleşmeye.

Kaza sigortası ile kendi menfaatimizi güvence altına alabilirken bir başkasının hayatı üzerine de kaza sigortası sözleşmesi akdedebiliriz

III – Sigortalı

MADDE 1509- (1) Kazaya karşı sigorta, sigorta ettirenin veya başkasının uğrayabileceği kazalara karşı yapılabilir.

HASTALIK SİGORTASI

Hastalık ve sağlık sigortaları sigortalı lehine yapılabilir, ayrıca lehtar da belirlenebilir. Genelde tedavisi bulunmamış ve kişinin ölümü kesin olan hastalıklar istisna kapsamına alınır.

II – Teminatlar

1. Sigorta teminatı

MADDE 1512- (1) Sigortacı, hastalık sigortası ile sözleşmede öngörülen hastalıklardan birinin veya birkaçının, sözleşme süresi içinde gerçekleşmesi veya ortaya çıkması hâli için sigorta teminatı sağlar. Sözleşmede birden çok hastalık sigorta teminatına bağlanmışsa, hastalıklardan birinin gerçekleşmesi veya ortaya çıkması hâlinde bedel ödenir ve sözleşme sona erer. Teminatın, aksi kararlaştırılmamışsa, hastalıklardan sadece birinin gerçekleşmesi hâli için verildiği kabul edilir.

1513 sağlık sigortaları kapsamında teminattan bahseder. Zarar sigortası gibi işler aslında sağlık sigortası. Bir zarar vardır ve bunun sonucunda cebinizden tedavi masrafı, ilaç masrafı vs. ödenmesi gerekir.

2. Sağlık sigortası teminatları

MADDE 1513- (1) Sağlık sigortası ile sigortacı;

a) Hastalık sonucu gerekli hâle gelen ilaç dâhil, her türlü tıbbi bakım, gebelik ve doğum, hastalıkların erken tanısına yönelik, ayaktaki incelemeler de içinde olmak üzere, sözleşmede kararlaştırılan giderleri,

b) Tedavinin tıbben yatarak yapılmasının gerekli olduğu durumlarda günlük hastane giderleri,

c) Sigortalının, hastalık sonucu çalışamaması nedeniyle elde edemediği kazançlar için kararlaştırılan günlük iş görememe parası,

d) Sigortalı, bakıma ihtiyaç duyar duruma geldiği takdirde, bakım nedeniyle doğan giderler veya kararlaştırılan gündelik bakım parası, için teminat verir.

(2) Teminat, aksi kararlaştırılmamışsa, birinci fıkradaki tutarların tümünü kapsar.

1519 a bakıyoruz.

VIII – Hastalık ve sağlık sigortasına uygulanacak diğer hükümler

MADDE 1519- (1) Hayat sigortalarına ilişkin hükümler 1497 ve 1504 üncü madde hükümleri dışında hastalık sigortasına da uygulanır. Ancak hastalık sigortasına 1503 üncü maddenin uygulanabilmesi, sözleşmede öngörülen rizikonun intihara teşebbüs nedeniyle gerçekleşmiş olmasına bağlıdır.

(2) Sigortalının uğradığı hastalık, ilaç ve tedavi giderleri için harcama yapılması gibi gerçek zararların sigortacı tarafından karşılanması öngörülen sağlık sigortalarında ise, genel hükümler dışında, zarar sigortalarına ilişkin hükümler ile 1500 ilâ 1502 nci madde hükümleri sağlık sigortası hakkında da uygulanır.

Görüldüğü gibi zarar sigortaları hükümleri uygulanıyor. Hastalık ve sağlık sigortaları istenilen sayıda yapılabilir.

m.1517 yeni bir hükümdür. Yeni doğan bebek ve evlat edinilen sigorta kapsamında. Siz kendinizle ilgili hastalık ve sağlık sigortası yaptırmış olduğunuzda bunlar sigorta kapsamına girer mi?

VI – Yeni doğan bebeğin ve evlat edinilenin sigorta kapsamında olması

MADDE 1517- (1) Doğum sırasında, ana babadan biri için yaptırılmış bir hastalık veya sağlık sigortasının bulunması hâlinde, aksi kararlaştırılmamışsa, doğumun tamamlanmasından itibaren bebek, ek prim olmaksızın sigortanın kapsamına girer. Ancak, bunun için doğumun en geç iki ay içinde sigortacıya bildirilmesi gerekir.

(2) Evlat edinilen küçükler hakkında da birinci fıkra hükmü uygulanır.

Özellikle bu annelerin tercih ettiği bir sigorta türü. Doğumun gerçekleştiği 2 ay içinde sigortacıya bildirilmeli.

OLAY I: A kendisini lehtar göstererek kan kardeşi ve çok yakın arkadaşı B’nin hayatını sigorta ettirmiştir. A tarafından 05.05.2014 tarihinde İlk primin ödenmesi üzerine sigorta şirketi A’ya sigorta poliçesini ancak 10.05.2014 tarihinde verebileceğini, poliçenin üzerine ise yürürlük tarihi olarak 05.05.2014 tarihinin atılacağını söylemiştir. 06.05.2014 tarihinde meydana gelen bir uçak kazasında B hayatını kaybetmiştir. Buna göre;

1. Sigortacıdan sigorta bedelini talep etme hakkına A’nın mı yoksa B’nin mirasçılarının mı sahip olduğunu, burada ne tür bir sigorta olduğunu, bu tür sigorta için aranan yasal koşulları da belirterek, olasılıklara göre gerekçesi ile açıklayınız.

Cevap: 3.kişi lehine hayat sigortası – hoca dedi ki başkası hayatı üzerine sigorta sözleşmesi demek daha uygun, kişinin yazılı izni gerek ve manevi menfaat olması gerek- 1490/f.2. Olayımızda maddi menfaat ile ilgili bilgi yok, manevi menfaate bakacağız. Çok yakın arkadaşlık sadece başlı başına yetmez, o kadar geniş yorumlanmamalı, kan kardeşliği dolayısı ile menfaati var denebilir. Yazılı iznin alınmış olması koşulu ile böyle bir sigorta sözleşmesi akdedilebilir.

2. Sigorta şirketinin B’nin ölümü üzerine sigorta bedelini ödeme borcu olup olmadığını gerekçesi ile belirtiniz.

Cevap: Risk meydana geldiğinde yani uçak kazası sonucu B öldüğünde kim alır bedeli? A kendisini lehtar göstermiş. Kendisini lehtar göstermese de olurdu zaten. Risk gerçekleştiğinde lehtar tayini yoksa A sigorta bedelini talep etme hakkını haizdir. Başkasının hayatı üzerine sigorta sözleşmesini kendisi akdetmiş, bedeli kendisi alacak normalde. Peki B’nin ölümü üzerine somut olayda sigorta bedeli ödenecek mi? Primin ödendiği tarih, poliçenin düzenlenme tarihi, poliçenin yürürlük tarihi gibi bilgilerden sigortacının sorumluluğu başlamış mı cevap verelim. Evet başlamış, ilk prim ödenmiş, ödendikten 1 gün sonra ölüm gerçekleşmiş. Dolayısı ile sigortacı bedeli ödemeli. Poliçe sigorta sözleşmesinin kurulmasında etkili değil. Poliçe ile prim karşılıklıdır normalde ama olayda prim ödenmiş, poliçe sonraya bırakılmış. Sorumluluk primle başlayacağından, sorun yok. Sorumluluk başlamış, olay gerçekleşmiş ardından, bedel ödenmeli.

OLAY II: A 1974 yılında bir sigorta şirketinde 30 yıllık hayat sigortası sözleşmesi yaptırmıştır. Hayat sigortası sözleşmesinde ‘30 yıl içinde sigorta ettiren ölürse mirasçıları 7.000er TL alacaktır. Eğer süre sonunda sigorta ettiren hayatta kalırsa, 20.000 TL sigorta bedeli alacaktır.’ hükmü yer almaktadır. Sigorta ettiren A, 2005 yılında ölmüştür. Söz konusu sigorta sözleşmesine ilişkin sigorta primleri 1974 – 1979 yılları arasında yatırılmış ve ancak bu tarihten sonra bir daha hiç yatırılmamıştır. Sigorta poliçesini A’nın eşyaları arasında bulan mirasçıları size bu sigorta sözleşmesi ile ilgili bir sigorta bedeli alıp alamayacaklarını sormaktadırlar. Burada söz konusu olan hayat sigortası türünü de belirterek, size yöneltilen soruya nasıl cevap vereceğinizi gerekçesi ile belirtiniz.

ÖYKÜ: Burada karma hayat sigortası sözleşmesi söz konusu. Hem ölüm hem de yaşam durumu güvence altına alınmış – m.1487. hem ölüm hem de hayatta kalma ihtimali güvence altında. Prim ödemeden muafiyet söz konusu burada. Bir yıldan fazlaca primler ödenmiş, sigortacının sözleşmeyi feshetme hakkı da yok primi isteme hakkı da yok. Sözleşme ayakta, 30 yıl boyunca yaşamış bu kişi. 2004 yılına dek geçerli. 2004 e kadar yaşamış. Ama risk süre içinde gerçekleşmemiş. Bu durumda A 20.000 liralık bedele hak kazanmış aslında 2004’de ama 2005’de ölmüş. Bu durumda mirasçıların tamamına 20bin lira kalır. — 20binlik kısım hatalı.

BAŞKA BİR CEVAP: 2004 te bir alacak doğar, bu da 5 yıl içinde mirasçılarca talep edilmeli.

DOĞAN: Bu alacak oransal bir alacak olacak, tamamen 20bini alamaz.

m.1502 yi okudu hoca. Yasal olarak, otomatik bir dönüşme var burada – sigorta bedeli ödenen primle sözleşme boyunca ödenmesi gereken prim oranında olmalı. Zamanaşımı süresi içinde bunu talep etmeli mirasçılar.

OLAY III: A kardeşi B’nin 10 yıl içinde ölmesi durumunda B’nin çocukları C ve D’ye 75 bin TL ödenmesi için 1.2.2013 tarihinde X sigorta sözleşmesi ile bir sigorta sözleşmesi akdetmiştir. Buna göre;

1. Ne tür bir sigorta sözleşmesi var – başkası hayatı üzerine akdedilmiş, ölüm riskine karşı bir hayat sigortası sözleşmesi var. Kardeşi olduğu için manevi menfaat var. Yazılı izin de alındı ise sözleşme geçerli olarak akdedilmiştir.

2. Olayda sigorta ettiren kim ve neden? A sigorta ettiren çünkü sigorta ile sigorta sözleşmesini akdeden kişi o. Sigortacı da X sigorta şirketi. Riziko şahsı B – riskin şahsında gerçekleşeceği kişi. Lehtar: C ve D çünkü bedel onlara ödensin diye sözleşmeyi akdetmiş A.

3. B’nin 15 yaşından küçük olması durumunda sigorta hukuku bakımından ortaya çıkabilecek sonuç nedir? Babası veya annesinin yani velayet hakkına sahip olan kişilerin izni gerek, B’nin kendisinin izni değil. – 1490. Madde açıkça düzenler.

4. Prim borcu kime aittir? B 10 yıl içinde ölmediği taktirde ödenen primler dolayısı ile X sigorta şirketinden talepte bulunulabilir mi neden? Prim borcu A’nındır çünkü o sigorta ettirendir. 10 yıl içinde ölmezse, bir şey talep edilemez çünkü rizikoyu ödeme yükümlülüğüne karşılık prim alınır, bedele karşılık değil. 10 yıl boyunca sigortacı o riski taşıdı. Borcunu ifa etti.

5. B’nin 05.03.2014 tarihinde intihar ettiğinde sigortacının bedeli ödeme borcu var mıdır? – 1503. En az 3 yıldan beri devam etmeli ve ölüm ihtimaline karşı bir sözleşme olmalı. Herhangi bir tazminat ödemesi söz konusu olmaz, 3 yıl dolmamış. Bu intihar akıl hastalığından kaynaklandı ise ancak o zaman ödeme yapılır.

6. Sigorta olayı gerçekleşince bedel kimler arasında hangi oranlarda paylaştırılır. Lehtarlar C ve D arasında ilgili hüküm uyarınca – 1494 – herhangi bir oran belirlenmemiş ise sözleşmede, eşit olarak paylaştırılır.

7. 10 yıllık süre içerisinde A ile D arasında anlaşmazlıklar yaşanmıştır. Bunun üzerine sigorta sözleşmesi devam ederken A, D’nin sigorta olayı gerçekleşmesi durumunda herhangi bir menfaat sağlamasını istememektedir. Bu durumda A’ya önereceğiniz bir yol var mıdır? – m.1493. aksi yoksa değiştirilebilir. Ayrıca değiştirilemez olması için gerekli şekil şartları gerçekleştirilmeli, poliçeye yazma vs. gibi kanunda sayılan şartlar. Olayımızda bunlara ilişkin bilgi yok. Demek ki D değiştirilebilir lehtar. Sigortacıya bildirimde bulunacak A; D’yi lehtarlıktan alıyorum diyecek.

8. Bu 10 yıl içerisinde A’nın işlerinin kötü gitmesi üzerine X sigorta şirketinden ihtiyacı olan nakit parayı elde etme olanağına sahip olup olmayacağını gerekçesi ile belirtiniz. – m.1501 uygulanacak (ödünç verme). Sigortacı talep halinde bunu yapmak zorundadır, kabul etmeme lüksü yoktur.

 

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir