Medeni Usul Hukuku 2 – Pratik Çalışma (5)

I. Ekonomik açıdan darlığa düşen B, bu amaçla arkadaşı A’dan 14.000 TL tutarında borç alır. Yaptıkları sözleşmeye göre B, üç ayda bir 2.000 TL olmak üzere toplam 7 taksitte borcunu geri ödeyecektir. Ekonomik durumu düzelmeyen B, borçlarını ödeyemez hale gelir ve bu nedenle de A, o an için muaccel olan 4.000 TL ve kalan 3 taksitin karşılığı olan 6.000 TL tutarındaki alacağını tahsil etmek amacıyla B aleyhine bir alacak davası açar.
1) Mahkemeye vermiş olduğu cevap dilekçesinde B, muaccel olan taksitlerden birisini elden ödediğini, yalnızca diğerini ödemekte geciktiğini, kalan 3 taksitin karşılığı borcunu ise A ile aralarındaki başka bir sözleşmeden kaynaklanan alacağıyla takas ettiğini belirtmiştir.
a. B’nin beyanlarının (3 beyanın) Medeni Usul Hukuku açısından niteliği nedir? Yargılamaya etkisi ne olur?
“Ben bu borcu ödedim” beyanı: Bu bir ikrardır. İkrar basit ikrar, nitelikli (vasıflı) ikrar ve bileşik ikrar olarak üç çeşittir. Burada söz konusu olan bileşik ikrardır. Bileşik ikrarı da bağlantılı-beğlantısız olarak ikiye ayırıyoruz. Bağlantılı bileşik ikrarda, ikrar eden ikrarına yeni bir vakıa eklemiştir ve bu yeni vakıa ilk vakıayla bağlantılıdır. Bağlantısız bileşik ikrarda ise ikrar edilen vakıadan bağımsız yeni bir vakıa daha ileri sürülür. Somut olayda borcun varlığının ikrarının yanında artık borcun sona erdiğinin ileri sürülmesi ise bağlantılı bileşik ikrardır. İspat yönünden ise bağlantılı bileşik ikrarın bölünüp bölünemeyeceğine bakılır. Bağlantılı bileşik ikrarda ikrarın bölünemeyeceği, yani ispat yükünün hala davacıda olduğu kabul ediliyor (genel görüş). Ancak bağlantısız bileşik ikrar yönünden genel bir görüş yok. Bir görüş bölünemeyeceğini, yani ispat yüknün hala davacıda olduğunu; diğer görüş ise bölünebildiğini ve borcun varlığının ispat edildiğini ancak borcun sona erdiğini davalının ispat etmesi gerektiğini söylüyor.
Borcu (bir taksiti) ödemediği yönündeki beyan: Bu bir basit ikrar. Sadece ödemediğini söylemiş, borcu da kabul ediyor. İkrar ettiği vakıayı ortadan kaldıran yeni bir vakıa ileri sürmüyor. Basit ikrarın ispata etkisi ise, kanun ikrar edilen vakıa çekişmeli olmaktan çıkar diyor. Yani artık delil getirilmesine gerek kalmamıştır ve basit ikrar o vakıa yönünden kesin delil niteliğindedir. İspatına gerek kalmamıştır
“Başka sözleşme var, oradaki alacağımla takas ediyorum” beyanı: Bu bağlantısız bileşik ikrardır. Çünkü ikrar edilen vakıayla bağlantısı olmayan yeni bir vakıa ileri sürülmüş. Bağlantısız bileşik ikrarın bölünebileceğine dair görüş birliği var (???); artık vakıa ikrar edilmiş ve yeni vakıanın davalı tarafından ispatı gerekir.
Soruda yer almayan diğer bir ikrar türü ise vasıflı ikrar. Taraf ikrarda bulunmuş ama ikrar ettiği vakıanın niteliğini değiştiriyor. Ör. Parayı aldım ama bağış olarak. Bu da bölünemez.

b. B, ödediğini iddia ettiği taksite ilişkin olarak, A’nın B’ye, vade tarihinde göndermiş olduğu “Vaktinde ödediğin için teşekkür ederiz.” şeklindeki mesajın, ispat hukuku açısından niteliği ve hükmü nedir? Mesaj A’nın eşinin telefonundan gönderilmiş olsaydı, vereceğiniz cevap değişir miydi? Neden?
Bu mesaj senet midir? Senet olabilmesinin asli unsuru yazılı ve imzalı olmasıdır. Telefon mesajı senedin imza unsurunu içermediği için senet olarak nitelendirilemez.
Peki delil başlangıcı mıdır? Delil başlangıcının aleyhine kullanılacak kişi tarafından yollanması ve ispat için kullanılacağı vakıayı ispata tamamen elveirşli olmasa da inandırıcı kılacak nitelikte olması gerekir.. Yani bu mesajı delil başlangıcı olarak kabul edebiliriz. Sonuçta borcun miktarı belli olmasa da borcun varlığına dair inandırıcı bir ifade mevcut.
Eğer telefonla aramış olsa ve borcun miktarını da söylese bu sefer de imza eksik olduğu için yine senet olamayacaktı, ama yine de delil başlangıcı olabilirdi.
Bu mesaj eşinden gelmiş olsaydı: Bir belgenin delil başlangıcı olabilmesi için aleyhinde kullanılacak kişiden alınması gerekir. Davacı A iken onun eşinden elde edilen belge delil başlangıcı olamaz.
c. A, B’ye yapmış olduğu ödeme karşılığında “Kısmi ödeme alınmıştır.” şeklinde bir belge imzalayıp vermiş olsaydı B, bunu mahkemede nasıl kullanabilirdi?
Söz konusu belge ödeme vakıasına ilşikin bir bilgi içerse de ödeme miktarını içermediği için (ve bu miktarın belirlenmesi mümkün olmadığı için) imzalı bile olsa senet değeri taşımaz. Dolayısıyla delil başlangıcıdır. Senet yazılı olmalı, aleyhine kullanılacak kişinin imzasını taşımalı ve ispat olunacak vakıaya ilişkin tam bilgi içermelidir.
d. B, takas beyanını dayandırdığı iddiasını nasıl ispatlayabilir? Neden?
Takas beyanı bölünemeyeceği için B’nin 6.000’lik alacağını ispat etmesi gerekir. HMK 200/1’deki sınırı aşan bir hukuki işlem olması dolayısıyla ancak senetle ispatı mümkündür.
e. B, yapmış olduğu ödemeye ilişkin, kendi banka hesap özetini delil olarak kullanabilir mi?
Bu senet veya delil başlangıcı olamaz. Kişi kendisi bir belge sunuyor ve bu kendi lehine kullanacağı bir belge. Bir kişinin, senetle ispatı mecbur olan bir vakıa hakkında kendi sunacağı belgelerle vakıayı ispatı ancak HMK 222 ticari defterlerin ibrazı usulüne tabi olduğu ölçüde mümkündür.
– Ticari defter olmalıdır. Bankanın tuttuğu olmaz; çünkü banka davaya taraf değil. Bu tür defterler ancak bankanın aleyhine kullanılabilir.
– 222/2 şartlarını sıralamış. Olayda söz konusu delil bu şartları sağlamadığı için taraf kendi lehine bu belgeyi kullanamaz.
f. B, yapmış olduğu ödemeye ilişkin belgeyi, tahkikat aşamasında ibraz etmek isterse nasıl bir yol izlemelidir? Neden?
Normalde delillerin en geç ikinci dilekçeye kadar ibrazı gerekir. Ancak 140. Maddenin 5.fıkrası uyarınca var olan (dilekçede gösterilmiş) delilin

mahkemeye getirilebilmesine dair 2 haftalık kesin süre verilebilir. Bunların istisnası ise 145.madde. Burda 140/5’ten farklı olarak hakime takdir yetkisi verilmiş. Dürüstlük kuralı bağlamında yargılamayı geciktirme amacı taşımayan ve süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmayan deliller hakimin takdiri dahilinde sonradan ileri sürülebilir.
Olayda B 140/5’e dayanamaz; ön inceleme aşaması sona ermiş. Hakimin izni dahilinde 145’e dayanarak elindeki belgeyi mahkemeye sunabilir.
2) B cevap dilekçesinde, muaccel olan tüm borçları vaktinde ödediğini, ödemeye ilişkin olarak imzaladığı belgelerin A’da bulunduğunu belirtmiş ve A’dan belgeleri mahkemeye sunmasını talep etmiştir. B’nin bu talebi hangi kurumla ilgilidir? Mahkemeye sunulmazsa bunun sonucu ne olur?
HMK 220’de düzenlenmiş olan tarafın belgeyi ibraz etmesi kurumu ile ilgilidir.
Eğer taraf belgenin elinde olduğunu ikrar etmiş, karşı taraf ileri sürülen talep üzerine sukut etmiş, belgenin varlığı resmi kayıtla anlaşılıyor veya başka belgede ikrar ediliyorsa mahkeme belgenin ibrazı için kesin süre verir.
Belge sunulmamışsa kaybolduğuna dair yemin teklif edilir. Taraf yemin ederse belgenin ortadan kaybolduğu yönünde kesin delil ortaya çıkar. Yaminden kaçınırsa mahkeme karşı tarafın belgenin içeriğine dair beyanını doğru kabul edebilir.
3) B, muaccel olan taksitlerden birine dair olarak ödeme anında yanında bulunan eşi E’nin tanık olarak dinlenmesini istemiştir. (Burda başka tanık gösterilmemiş.)
a. Mahkeme, E’yi tanık olarak dinlemek zorunda mıdır?
Başta bakmamız gereken ilgili vakıanın tanıkla ispata elverişli olup olmadığıdır; senetle ispat kuralının uygulanıp uygulanmadığına bakılır. Olayda tanık dinlenebilir. Kural olarak hukuki dinlenilme ve ispat hakkı nedeniyle gösterilen tanığı hakimin dinlememesi gibi bir durum yok. Ama tanığın beyanı takdiri delil olduğu için hakimin tanık beyanını kararına esas teşkil etmesi şart değildir. Ama neden bu beyanı esas alıp almadığını kararında belirtmelidir.
b. E, mahkemede dinlenmeden önce yemin etmek zorunda mıdır?
Kural olarak dinlenilecek bütün tanıklar mahkemede yemin etmek zorundadır. 257.maddde buna iki istisna getirmiş: 15 yaşından küçüklük ve yeminin niteliğini anlayamayacak derecede ayırt etme gücünden yoksun olmak.
Eşi burada çekinme hallerinden birine dayanabilir tanıklık etmek istemezse. Ancak 251/1-a gereği ifa anında orada bulunduğu için tanıklıktan çekinemez.
c. Mahkeme, E’yi usulüne uygun olarak çağırmasına rağmen, E mahkemeye gitmezse bunun sonucu nedir?
Tanıklık yapmak zorunludur. Bu nedenle tanıkların, usulüne uygun davetiyeyle davet edilmesi halinde mahkemeye gelmeleri de zorunludur. . Bu davetiye ise gelmemesi halinde zorla getirileceğine dair uyarıyı içeren meşruhatlı davetiye olmalıdır. Buna rağmen tanıklık etmeye gelmiyorsa zorla getirtilir.
4) A, dava dilekçesinde, B ile yapmış oldukları sözleşmeye göre borcun geri ödenmesine ilişkin olarak yalnızca her iki tarafın imzası bulunan belgelerin kullanılabileceği konusunda yazılı olarak anlaşmış olduklarını belirtmiştir.
a. Bu anlaşmanın niteliği ve yargılamaya etkisi nedir?

Bu bir delil sözleşmesidir. Tarafların uyuşmazlık konusu vakıanın ispatı hakkında hangi delilleri kullanabileceklerine dair yaptıkları anlaşmadır. Sadece bu delillerin kullanılabileceğine dair bir sözleşme olduğu için münhasır delil sözleşmesidir. Yani kanunda düzenlenen diğer delillerin kullanımını önlemişlerdir. Delil sözleşmesi ile kanunla ispatı belli şekle bağlanmış (ör.senetle ispat zorunluluğu) bir vakıanın başka delille ispatı sağlanabilir. Aynı şekilde şekle bağlanmayan vakıaların da ispatı şekle bağlanabilir (ör. 2500 tl altındaki uyuşmazlılğın senetle ispatı).
b. Taraflar, yalnızca A tarafından mahkemeye ibraz edilen belgelerin muteber olacağı konusunda anlaşmış olsalardı, bu anlaşmanın yargılamaya etkisi ne olurdur?
193/2 bağlamında sadece bir tarafın delil sunabilmesini sağlayan delil sözleşmesi, diğer tarafın ispat imkanını fevkalade güçleştireceği için geçersizdir.
5) B, vermiş olduğu ikinci cevap dilekçesinde, sözleşme metni altındaki imzanın kendisine ait olmadığını, imzasının taklit edildiğini ileri sürmüştür.
a. Bu iddia, yargılamayı nasıl etkiler?
Bu bir sahtelik iddiasıdır. 209.maddede düzenlenmiştir. Burda adi senet söz konusu olduğu için 209.maddenin ilk fıkrası uygulanacaktır. Yani bu itiraz hakkında hakim karar verene dek adi senet herhangi bir işleme esas alınamaz. Bu kararı davaya bakan hakim 211.maddeye göre verir.
b. Söz konusu sözleşme noter tarafından düzenlenmiş olsaydı vereceğiniz cevap değişir miydi?
Niteliği resmi senet olurdu. Bu durumda ancak ayrı dava ile resmi senetin sahteliği öne sürülebilir. Bu ayrı davada hem karşı taraf hem de resmi seneti düzenleyen kurum taraf olarak gösterilir. Ancak bu yeni davada alınacak bir sahtelik hükmü ile resmi senet hükümsüz kalır. Adi senetin aksine, sahtelik hükmüne kadar resmi senet geçerlidir.
c. B, A’ya bu konuda yemin teklif edebilir mi? Neden?
Her zaman yemin teklif etmek mümkün değil. Bu durumları HMK 226 düzenliyor. 226’ya göre (c bendi) yemin edecek kişiyi ceza soruşturmasıyla karşı karşıya bırakacak vakıalar hakkında yemin talep edilemez. Bu bağlamda sahte belgenin cezai sorumluluk doğuruyor olması ve sahte belge düzenleyen kişinin ceza soruşturmasıyla karşı karşıya kalacak olması bu konuda yemin teklif edilmesine engeldir. Yemin teklif edilse bile hakim bu durumu re’sen göz önüne alır. Bu düzenleme yalan yere yeminliği engelleme amacı taşıyor.
6) A ile B arasında geçen bir telefon görüşmesinde B, borcunu ödemeyeceğini, bütün malvarlığını elden çıkardığını ve A’nın davayı kazansa bile alacağını tahsil edemeyeceğini söylemiştir. B’nin haberi olmaksızın bu telefon görüşmesini kaydeden A, bu görüşmeye dair ses kaydını mahkemeye sunarsa bunun yargılamaya etkisi ne olur?
Her şeyden önce bir ses kaydı belge olarak değerlendirilebilir, zira 199 örnekseme yoluyla bilgi taşıyıcısı olduğu ölçüde ses kaydını da belge olarak saymıştır. Belgenin delil değeri kazanması için 189/2 gereği hukuka uygun şekilde elde edilmiş olması gerekir. İstisnalar hariç kişinin izni olmaksızın elde edilen ses kaydı hukuka aykırı şekilde elde edilmiş olur. Burada da hukuka aykırı yolla elde edilen delil vardır ve ispat için göz önüne alınmaz.

Eğer hukuka uygun yolla elde edilseydi delil başlangıcı olabilirdi. Veya senetle ispat zorunluluğu olmayan durumlarda kanunda düzenlenmemiş delil olarak mahkemeye sunulması mümkündür.
7) B’nin delillerini yetersiz bulan hâkim, A’ya ve B’ye re’sen yemin teklif edebilir mi? Neden? Yemin ancak tarafların yemine dayanması halinde başvurulabilecek bir delildir. Eğer taraflar talep etmemişse re’sen hakim yemin teklif edemez. Hakim re’sen ancak bilirkişi incelemesi ve keşif talep edebilir. Re’sen tanık da dinleyemez.
8) A, dava dilekçesinde “senet, tanık ve sair yasal deliller”e dayandığını belirtmiştir. Yapılan tahkikat duruşmasında, B’ye borcu ödediğine dair yemin teklif etmiştir. Bu durumda davaya bakmakta olan hâkim nasıl bir karar vermelidir?
Yakın zamanda çıkan bir ictihadı birleştirme kararı açıkça yemin delilinin belirtilmediği hallerde yemin deliline başvurulamayacağını söylüyor. Bunun bağlayıcı olduğu düşünülürse somut olayda A yemin deliline başvuramayacaktır. Hakim yemin teklif edilmesi halinde buna izin vermez.
9) A’nın yalnızca muaccel olan alacaklarını dava ettiğini varsayalım. Davanın kabul edilmesi halinde elde edeceği hüküm, daha sonra kalan üç taksite ilişkin olarak açacağı davada nasıl kullanılabilir? Neden?
Burada kesin hükmün kesin delil özelliği ortaya çıkar. Kesin hükmün bir davada kesin delil teşkil edebilmesi için (1) tarafları ve (2) dava konusu aynı olmalıdır. Burada kesin hüküm sadece hukuki ilişkinin varlığına ilişkin kesin delil teşkil eder; ikinci davada hukuki ilişkinin ispatına yer yoktur. Çünkü önceki dava ile hukuki ilişkinin varlığı hüküm altına alınmıştır. Ancak ilk davada eda edilmesi uyuşmazlık konusu edilmediği için, eda kısmı için ayrıca bir dava gerekir.
Tarafları aynı olmasaydı ancak halefiyet halinde kesin delil sonucu doğururdu. Aksi halde kesin hüküm kesin delil sonucu doğurmaz.
II. A, eşi B’nin tesadüfen bulduğu günlüğünden, patronu D ile yıllar önce bir ilişki yaşadığını öğrenmiş ve çocuğu F’nin babasının D olduğu inancıyla F ve B’ye karşı soybağının reddi davası açmıştır.
1) Açılan davada hâkim, F’nin fiziki olarak D’ye değil A’ya benzediği gerekçesiyle davanın reddine karar verebilir mi? Neden?
Soybağının reddi davasını baba veya çocuk açar. Baba açarsa hem çocuğuna hem de anneye karşı açar. Burda özel ve teknik bilgi gerektiren bir hal olduğu için bilirkişiye gidilmesi gereliyor. Kural olarak bilirkişi takdiri delil olsa da Yargıtay, hakimin bilirkişi raporunun aksine karar vermesine izin vermiyor. Ancak somut olayda ileri seviye teknik bilgi gerektiği düşünülürse zaten hakimin bilirkişi raporunun aksine karar vermesi söz konusu olmayacaktır.
2) Açılan davada, A, B, D ve F’den kan örneği alınmasına karar verilebilir mi? Verilen bu karara uyulmaması halinde hâkim nasıl bir karar vermelidir? Neden?

Buna ilişkin düznleme 292.maddede yer alıyor. Uyuşmazlığın çözümü için önemli olup da sağlık yönünden sıkıntı yaratmadığı sürece herkes kan ve doku verme yükümlülüğüne katlanmalıdır, aksi halde zor kullanılabilir. TMK 284’e göre ise davalının bu yükümlülüğünden kaçınması halinde hakim, durum ve koşullara bağlı olarak bundan beklenen sonucu onun aleyhine doğmuş sayabilir. HMK 292 ve TMK 284 çelişiyor mu? ? ? ? ? ? … Burda artık TMK hiükmünün uygulanamayacağını, bu nedenle HMK hükmünün uygulanacağını söyleyebiliriz. Yani hakim zor kullanarak kan ve doku aldırtabilir.
3) Kendisine bilirkişi olarak başvurulan Adli Tıp Kurumu, bilirkişilik yapmaktan kaçınabilir mi?
Kural olarak bilirkişilik zorunlu değil. Ancak Adli Tıp Kurumunun 270/1-a kapsamında resmi bilirkişi olduğu düşünülürse bilirkişilik yapmaktan kaçınma şansı yoktur.
III. Sahip olduğu taşınmazın, bir yıl önce H tarafından işgal edildiğini ve bedelsiz bir şekilde kullanıldığını öğrenen E, taşınmazın tahliyesi ve aylık 3.000 TL ecrimisil talebiyle H aleyhine bir dava açar.
1) Davaya bakmakta olan hâkim, tanık dinlenmesini talep eden E’ye, tanık ücretini avans olarak yatırması için süre vermiş, ücretin yatmaması üzerine ise dava şartı yokluğundan davanın reddine karar vermiştir. Hâkimin kararı doğru mudur? Neden?
Avans türleri: Delil avansı ve gider avansı. Gider avansı dava şartıdır. Delil avansı ise 324.maddede düzenlenmiş olup dava şartı değildir. Taraflardan birinin delil avansını yatırmaması halinde karşı tarafın bu delil için avansı yatırabileceği söylenmiştir. Avansın yatırılmaması halinde ise delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır. Ancak bu bir dava şartı değildir; davanın reddini gerektirmez. Mahkemenin kararı doğru değildir.
2) Davaya bakmakta olan hâkim, ecrimisil talebinin haklı olup olmadığına dair bilirkişiye başvurabilir mi? Neden?
266.madde hükmü uyarınca hakim bilmesi gereken hukuki ve genel bilgiyle çözebileceği meselelerde bilirkişiye gidemez.
3) Taşınmazın kira rayicinin tespiti için kendisine başvurulan bilirkişi, taşınmazın bulunduğu bölgede rayiç bedelin aylık 4.000 TL tutarında olduğunu belirlemiştir.
a. Hâkim, bilirkişi raporuna uyarak aylık 4.000 TL üzerinden hüküm kurabilir mi? Neden?
Hakim, tarafın talebiyle bağlı olduğu için taraf 3.000 talep ederken hakimin 4.000’e
hükmetmesi mümkün değildir. Taraf bu durumda ıslah kurumuna başvurabilir.
b. Hâkim, bilirkişi raporunun gerçeği yansıtmadığına inanarak aylık 2.000 TL üzerinden hüküm kurabilir mi? Neden?
Takdiri delil olduğu için böyle bir hüküm verebilir. Ancak neden farklı bir karar verdiğini kararında belirtmelidir. Yargıtay ise hakimin bilirkişi raporunu haklı bulmaması halinde ancak yeni bir bilirkişiye başvurabileceğini, aksi halde bilirkişi raporuna uyması gerektiğini söylüyor.

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir