Borçlar Hukuku Ders Notları / 25 Ekim 2016

Borçlar Hukuku / Ders Notları / 25 Ekim 2016

Ders notları, ders işlenirken alınmıştır, ders hakkında genel bir fikir vermesi amacıyla yayınlanmıştır, bilgilerin doğruluğu kontrol edilmelidir, gramer hataları konuşma dilinin yazıya çevrilmesinden kaynaklanmaktadır. İletişim için: yirmisekiz28net@gmail.com


Hukuk, hatta ahlak kuralları bize belli bir takım davranış tarzlarında bulunmamızı emrederler. Bize önerdikleri davranış tarzını yerine getirmediğimiz taktirde, bir borcu ihlal etmiş oluruz. Ancak bazı davranış tarzları var ki bunlar bir borç olarak karşımıza çıkmaz. Örneğin; bir malın ayıplı olması halinde alacaklının satıcıya yönelebilmesi için öncelikle bu ayıbı ona ihbar etmesi gerekmektedir. İhbar etmediği taktirde alıcı, satıcıdan hiçbir şey talep edemeyecek. Bir davranış tarzı bazen, bir hakkın kullanılmasının ön koşulu olarak ortaya çıkar. Kişi, o hakkını ancak bu davranışı sergilediği halde borçludan talepte bulunabilir. Biz buna “külfet” adını veriyoruz. Külfet dediğimiz zaman, bir davranış kuralı söz konusudur ancak bu davranış kuralının yerine getirilmemesi esas itibariyle bir borcun yerine getirilmemesi şeklinde ortaya çıkmaz. Alıcı, malı alır almaz muayene etmek zorundadır. Muayene etmediği taktirde, o kişi bir hukuk kuralını ihlal etmiş sayılmaz. Ne olur? Kullanması söz konusu olan hakkı, o ihbarı (külfeti) yerine getirmediği için hakkı kullanılamaz olur.

Örneğin sigorta tazminatını kullanabilmek için derhal ihbarda bulunulması gerekir. Burada ihbarda bulunmak bir zorunluluk olarak görünse de öyle değildir, bir hakkın ön koşuludur.

Hukuki işlem: Etrafınıza baktığınızda, sürekli bir olaylar dünyasında yaşadığımızı fark edersiniz. Esasında hukuk açısından değerlendirmeye aldığımız zaman, ilk başta şu teşhisi yaparız. İki türlü olay vardır; hukuken önemli olan olaylar, hukuken hiç de önemli olmayan olaylar. Sabah arkadaşınızla yürüyüşe çıktığınızda hukuku hiç ilgilendirmez. Hukuken önemli olayları da iki büyük kategori içinde toplarız; Hukuki olaylar ve hukuki fiillerdir.

Hukuki olayların en çarpıcı örneği doğum veya ölümdür.

Hukuki fiiller ise, bilinçli insan iradesinin ürünü olup, dış alemde ifadesini bulan davranışlardır (dışarıya yansıyan davranışlar). Hukuki fiilleri de iki büyük gruba ayırırız; hukuka aykırı fiiller ve hukuka uygun fiiller. Hukuka aykırı fiiller, hukuken tasvip edilmeyen fiiller olup ve çoğu kez bir haksız fiil veya bir borca aykırılık biçiminde ortaya çıkar. Tabii bu şekilde ortaya çıkması sorumluluk hukukunun meydana gelmesine yol açar.

Hukuka uygun fiiller ise üç tanedir; irade açıklamaları, tasavvur açıklamaları ve duygu açıklamaları. İrade açıklamaları esas itibariyle üç tanedir; hukuki işlemler, hukuki işlem benzeri işlemler, maddi fiiller. Bu yaptığımız sıralamada, gördüğünüz gibi konumuz olan hukuki işlemler, esas itibariyle irade açıklamaları grubu içinde yer almaktadır. Yani hukuki işlemler, esas itibariyle irade açıklamalarıdır. Belli bir hukuki sonuca yönelmiş irade açıklamalarıdır. Demek ki, belli bir hukuki sonuç var, ona yönelmiş bir irade açıklaması var. İrade açıklaması, o hukuki sonuca yönelmiş bir irade açıklaması olması lazım, yani sonucun istenmiş olması lazım. Burada sonucu meydana getiren, tabii ki hukukun bu sonucu tanımış olmasıdır kural olarak. Hukuki işlemde, hukuki sonuç çok önemlidir. İstenilen hukuki sonucun meydana gelip gelmemesi kişinin elinde. Kişi, iradesini o yöne yönelttiği taktirde, hukuk düzeni ona, o sonucu meydana getirme hakkını bahşetmiş olur (Bakınız: TBK 26. maddesi). Akit serbestisi, genel bir düzenleme olarak, bize kanun sınırları içinde her türlü hukuki sonucu meydana getirmek yetkisini bahşetmiştir. Hukuki işlemi kısaca tanımlarsak; “Hukuken tanınmış, belli bir sonuca yönelmiş irade açıklaması.”

Tasavvur açıklamaları: Kişide belli bir konuya ilişkin, tasavvur, kanaat veya bilginin açığa vurulmasıdır. En çarpıcı örneği malın ayıplı olması. Satıcının malın niteliklerini açıklaması bir tasavvur açıklamasıdır.

Üçüncü grup; duygu açıklamaları. Örneğin aile hukukunda “zina sonucunda af” bir duygu açıklamasıdır.

Maddi fiiller: Esasında maddi fiillerde, irade, dış alemde fiili bir değişikliğe yönelmiş olabilir. Bunun en çarpıcı örneği TMK 775. maddesinde söz konusu olan işlemedir.

Bu unsurlar iki türlüdür; Kurucu unsular ve tamamlayıcı unsurlar.

Kurucu unsurlar: İrade beyanı olmadan hukuki işlem olmaz. Bu anlamda irade beyanı kurucu unsurdur. İrade beyanı, hukuki işlemin özüdür. O olmadığı taktirde hukuki işlem olmaz. Eğer yoksa, işlem “yokluk” yaptırımına tabiidir.

Tamamlayıcı unsurlar: Mesela; sınırlı ehliyetsizde yasal temsilcinin izni gelmediği taktirde işlem hükümsüzdür. Yasal temsilcinin izni ilave edilmediği sürece, işlem geçersiz olmaz. İşlem geçersiz olmaz dediğimizde işlemin varlığını kabul ederiz fakat irade beyanı olmadığı zaman “işlem yoktur” diyoruz. Tamamlayıcı unsulardan birisi olarak “şekil” diyebiliriz. Kanun koyucu bir sözleşmenin belli bir şekle tabii olarak yapılmasını öngörmüşse, şekil şartlarına uymadan yapılan bir sözleşme hükümsüzdür.

 

Hukuki İşlemin Çeşitleri

Şayet hukuki işlem, tek bir tarafın irade beyanıyla doğuyorsa “tek taraflı hukuki işlemlerden” söz ederiz. Örneğin; yenilik doğuran bir hakkın kullanılması veya “vakıf senedi”.

Tek taraflı hukuki işlemlerin karşısında çok taraflı hukuki işlemler yer alır. Çok taraflılarda ise irade beyanları farklı kişilerden gelmiş olmaktadır. Bunlar da esas itibariyle iki büyük gruba ayrılır;

  • Sözleşmeler: Mutlaka iki veya daha fazla tarafı olmalıdır. Tek taraflı sözleşme yoktur.
  • Kararlar: Sözleşmelerde irade beyanları karşılıklı olarak gerçekleşir (satıyorum-aldım, kiralıyorum-kiraya verdim). Bu yönden kararlar tek yöne yöneliktir. Mesela derneğimiz var; “hukukçular derneği”, kitap alınıp alınmaması konusunda bir karar alacağız. Yönetim kurulu başkanı oylama yapar ve kabul edenler ellerini kaldırırlar. Ellerini kaldırmaları bir irade beyanıdır. Bütün irade beyanları aynı yöndedir. Bu kararlardan bir kısmında kişiler farklı düşünebilirler, o nedenle her zaman oy birliği söz konusu olmaz, farklı kararların da olması mümkündür. Önemli olan çoğunluğun sağlanmasıdır.

 

Doğurduğu sonuçlara göre hukuki işlemler (sınavda çıkması muhtemel)

Doğurduğu sonuçlara göre hukuki işlemlerde iki gruba ayrılabilir;

  • Hukuki işlemi yapan kişi açısından doğurduğu sonuçlar: Esas itibariyle, iki büyük temel ayırım karşımıza çıkacaktır; Borçlandırıcı işlemler ve tasarrufi işlemler.
  • Lehine yapılan kişi açısından doğurduğu sonuçlar:

 

Borçlandırıcı işlemler ve tasarrufi işlemleri anlayabilmek için gözümüzün önüne mal varlığımızı getirmemiz gerekir.

 

Mal varlığının aktifi (+): Haklar (parayla ölçülebilen, devredilebilen)

Mal varlığının pasifi (-): Borçlar

Bir borçlandırıcı işlemde taraflardan biri veya her ikisi karşılıklı olarak bir yükümlülük (borç) altına girerler. Bu işlemi yaptıktan sonra kişi borç altına girmiş olur ve bu borcunu ifa etmesi gerekir. Bu borcun ifa edilmesi kural olarak bir tasarrufi işlemdir. Esasında borçlandırıcı işlem, kural olarak yapan kişinin pasifini çoğaltır. Buna karşılık, tasarrufi işlem, kişinin mamelekini (pozitifini) azaltır. Bu ne demektir?

  • Saatçiden bir saat alındı 500 liraya. Bu saati beğendim, satın alıyorum denmesine karşılık satıcının da kabul etmesiyle beraber taraflar arasında bir borçlandırıcı işlem meydana gelir. Saat henüz burada değil, İstanbul’dan getirilecek. Sözleşme yapıldı. A saati satan, B saati alan. Bu sözleşme yapıldığı andan itibaren taraflar borç altına girmişlerdir. Saatçinin borcu saati teslim etmek. Bu borç, saatçi açısından baktığımızda, saatçinin borçlarına getirilmiş bir yüktür. Yani borcu yükselir. Buna mukabil, alıcının mal varlığına baktığımızda; alıcı, aktifini yükseltir. Öbür taraftan baktığımızda alıcı aynı zamanda borçlu (bedel borcu). Bu bedel borcu, saatçinin alacak hakkıdır. Yani bedel borcu altına girince, esas itibariyle alacaklının mal varlığının aktifi yükseliyor. O zaman şunu söyleyebiliriz; borçlandırıcı işlem, yapan kişinin mal varlığının pasifini arttıran, ona bir yükümlülük getiren işlemdir.
  • A, B’ye sınıfını geçmesi şartıyla bir saat bağışlayacağını söylüyor. A bağışlayan, B bağışlanan. Sözleşme yapıldıktan sonra; A’nın pasifi artar, B’nin aktifi artar. Borçlandırıcı işlemde, kişi sadece bir yükümlülük altına girer ve kişinin mal varlığının pasifi yükselir. Demek ki, taahhüt muamelesi, yapan kişinin pasifini yükseltir. Buna mukabil, tasarrufi işlem doğrudan doğruya nesne üzerinde hakkın el değiştirmesine yol açması nedeniyle lehine tasarrufi işlem yapılan kişinin mal varlığının aktifini arttırır. Buna mukabil, o tasarrufi işlemi yapan kişinin mal varlığının aktifinin azalmasına yol açar. Aynı zamanda da diğerinin aktifinin yükselmesine yol açar. Birinin aktifinin azalması, birinin aktifinin artmasına yol açar. Mamelekler arasındaki değişimin muhakkak bir hukuki sebebe dayanması gerekir. Eğer bir sebebe dayanmazsa sebepsiz zenginleşme meydana gelir.
  • Borçlandırıcı işlemde; borçlanan kişinin pasifi artıyor, alacaklının aktifi artıyor.

Başarılı bir şekilde tasarrufi işlem yapabilmemiz için, o nesne üzerindeki hakkı karşı tarafa devredebilecek bir durumda olmamız lazım. Yani, tasarruf yetkimizin bulunması lazım. Şayet tasarruf yetkimiz yoksa, yaptığımız tasarrufi işlem başarılı olmaz ve istenen sonucu meydana getirmez.

  • A, B’ye 500 TL karşılığında bir saat sattı. Bu tasarrufi işlemde en az iki tane hukuki işlem vardır. Taşınırlar üzerinde yapılan tasarrufi işlemler “ayni akit” olarak adlandırılır. Ayni sözleşmede iki unsur yer alır; satıcının saati borcunu ifa amacıyla verdiğine ilişkin irade beyanı ve saatin teslimi (zilyetliğin geçirilmesi). Bu ayni sözleşmenin geçerli olarak kurulabilmesi için, kural olarak A’nın saat üzerinde tasarrufta bulunabilme yetkisine haiz olabilmesi gerekir. Tasarruf ehliyeti, o nesne üzerinde tasarruf yetkisi verir. Taşınmazlarda ise durum farklıdır. Taşınmazlarda ise mülkiyetin geçirilme borcunun yerine getirilebilmesi için tescil talebinde bulunacak + tapu kütüğüne tescil yaptıracak. Demek ki tescil talebi, tek taraflı bir irade beyanıdır. Taşınırlarda tescil, iki taraflı irade beyanıyla meydana gelirken; taşınmazlarda tescil, tek taraflı irade beyanıyla meydana gelir. Tekrar saat örneğine geri dönersek; B, A’dan bir alacak hakkı kazanıyor, o halde burada bir kazandırma söz konusu. Mal varlığını arttıran her işlem, kural olarak bir kazandırmadır. Bu kazandırıcı işlemin mutlaka geçerli bir hukuki sebebe dayanması gerekir. O halde, bir satım akdinde iki kazandırıcı işlem vardır; birinci kazandırıcı işlem, satıcının alıcıya karşı yüklenmiş olduğu “malın mülkiyetini devir” borcu, alıcının da satıcıya karşı yüklenmiş olduğu “malın bedelini devir” borcu olmak üzere iki kazandırıcı işlem karşımıza çıkar.

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir